Kari Mektupları Tramvayda Müşkülâta Uğruyoruz Efendim Tramvayda ekseriyetle müş- külâta uğradığımız bir mesele vardır. Bu mühim mesele para bozdurmak meselesidir. Birçok defalar kendim ve bazı yolcular bu sebepten işlerinden geri kak mak gibi elim -bir mecburiyetle karşılaşmışlardır. — Meselâ — dün sabah — Taksimden — bindiğim tramvayda — biletçiye bir lira verdim ve Bayanda — kadar bir bilet kesmesini istedim. Biletçi Hra bozamıyacağımı — söyliyerek beni tramvaydan indirmek - istedi. Tabil aramızda bir hayli müna- kaşa oldu ve İlüzumsuz yere sinirlendim. Lüzumsuz yere di- yorum. Çünki biletçilerin ya- mnında her zaman bozuk para bulunması veya bulundurulması kolaylıkla ve her zaman müm- kündür. İşin şu şekilde kolay tarafı durürken onlar halkı müşkülâta sokacak bir usul tatbik ediyorlas, Tramvay Şirketi bu meseleyi hallederse hem kendisi için, hem de yolcular için çok bayırlı olur. Lâtfi İksan Millet Vekillerinden Bir Rica Bir kısım san'at ve meslekle- rin yalnız Türk vatandaşlarına tahsisi hakkında bir lâyiha hazır- lanmıştı. Gazetelerde okuduğu- muza göre lâyiha henüz Millet Meclisi encümenlerinde tetkik edilmektedir. Millet vekillerinden çok rica ediyoruz. Bu lâyiha mümkün olduğu ka- dar çabuk müzakere - ölunmak suretile bizim buhranlı vaziyeti- mize bir nihayet verilmelidir. Bu- gün birçok Tokanta ve gazino- larda ecnebi garsonlar ve ecnebi çalgıcılar Türk vatandaşının ek- meğini elinden almaktadır. M.D. Ekmeklerin Çeşnisi Muhterem “Son Posta,, şehir ve memleket işlerile çok yakın- dan iştigal ettiği için ben de mü- him gördüğüm bir meseleden bahsetmek cesaretine kapıldım. Belediye (ekmek meselesile öte- denberi uğraşmaktadır. Husus! bir komisyon ekmek çeşnisini tesbit ettiği gibi her haftada toplanarak fiat meselesile meşgul oluyor. Ancak İstanbulun — muhtelif semtlerindeki fırınların muhtelif çeşnide ekmek pişirdiklerini söy- lersem hiç hayret etmeyiniz. Me- selâ Beşiktaş tarafındaki fırınlar- da satılan kar gibi beyaz ve piş- kin ekmekleri şehrin başka semt- lerinde müşkülâtla bulabilirsiniz. Öteki fırmların ekmekleri çok es- merdir. Acaba bu fark neden ileri geliyor? Eğer bir mukayese yapılacak olursa çok faydalı ne- ticeler alınacağına kani bulunu- yorum. Diğer bir mesele de su ihti- yacıdır. Şehirde sakaların Hami- diye suyu namı altında sattikları suların şöyle ansızın tahlili neti- cesini de merak ediyorum. Aksaray: Halim Diia İşeri ea —«#«ve Papelçiliği İcatrîgn Kimdir Bilir Misiniz? Bugünlerde [ — Papelcilik - derler. polisin dikkati | acaba bu kelime ve bu oyun İs- sayesinde azaldı, | tanbula nereden ve ne vakit fakat hayatını- | gelmiştir. zın bir gününde | son posta ile gelen belki siz de gör- gazetelerinde gördük ki dolan- müşsünüzdür.Ek- | dırıcılığın bu şekli Fransada da seriyetle zabita- | mevcuttur. Ve tıpkı |bizde oldu- tuın gözünden ka- ğu gibi sokak ortasında şemsiye çan bir serseri | üzerinde oynandığı gibi şimendi- bir şemsiye açar, açık olarak kal- dirimin / üzerine diker, sonra ce- binden üç iskam- bil kâğıdı çıka- rır, bunlardan bi- risi papaz, birisi kız, diğeri lâ- alettayin bir is- kambil — kâğıdı. Bu bir kumar- dır ve bağırmıya başlar: — Kâüğıtları gözünüzün önün- de karıştıraca- ğım, şemsiyenin üzerine bıraka- cağım, — papazı bulana beş lira / var! Fakat oyuna kapılan safdi- lerin papaz bulmalarına imkân yoktur. Çünki el çabukluğu ara- sında yeri değiştirilmiştir. Bu oyuna bizim zabıta ıstı- lahında: Bilmiyoruz. — Yalnız Fakat Avrupa fer vagonlarında da oynanmak- tadır. O derece mütcammimdir. Bu nokta hayretimizi mucip olmadı. — Papelcilik bize Fransadan gelmiş olacak. Dedik. Fakat aca- sız gazetecilerinden biri bu nok- tayı merak etmiş, tetkike girişmiş Bir Fransız Muharriri Tetkikat Yapmış Şu Cevabı Veriyor: “Tarık Bin Zeyyat,,1ın Arkadasları.. | ba Fransaya nereden geldi. an—ı şunu — söylüyor: — "Le Bonn etör adımı taşı- an — papelciler ransanın en es- ki bir dolandır- ci sınıfını teşkil ederler. Filhaki- ka oynadıkları oyun Fransaya asır evvel Cenu- bi Fransayı isti- lâ ettikleri za- man (Tarık bin Ziyad)ın arka- daşları — tarafın- dan getirilmiştir.., Fransız mu- harririnin bu id- diasını neye isti- nat — ettirdiğini bil miyoruz, fa- kat — papelciler hak kında ver- diği hüküm de şudur: —Bu adamlarım — hayatını karıştırırsanız mutlaka bir cina- yetle veya cinayet derecesinde mühim bir vak'a ile karşılaşır- sınız. Gözleri o derece pek insan- lardır ve bu oyunu iki cinayet ara- sında vakit geçirmek için onyarlar. ——— “Komünistler Alman Reisicümhuru Hindenburgu Bağırttılar: Birkaç gün evvel Berlinde hem gülünç, hem de aklın ıhııı_ı- yacağı kadar hayret verici bir vak'a oldu: Almanyada reisicümhurun müd- deti dolmuştu, yeni intihap yapı- lacaktı, bu münasebetle lâhik cümhbur reisinin radyo ile bütün Almanya: Hitaben bir beyanna- me okuması düşünüldü. Saraya bir mikrofon getirildi ve bu mik- rofon telefon teli vasıtasile telsiz istasyonuna bağlandı, nihayet Mareşal Hindenburg ta — mikro- fonun başına geçerek söylemiye başladı. Almanları harici tehlike- lere karşı müttehit bulunmıya davet ediyordu: — Çaşgunluktan içtinap edi- niz, muzır fikirlerden çekininiz, diyordu. Fakat o gece telsiz makinele- rinin başında Cümhur — reisinin nutkunu — dinlemiye — hazırlanan Almanlar şayanı dikkat bir hâ- diseye şahit oldular. Mareşal Hindenburg nasihatla başlıyan her cümlesinin sonunda verdiği nasihata muhalif olarak. — Yaşasın proletarya ! — Yaşasın komünislik ! diye bağırıyordu. Dinliyenler hayret ettiler, Bir cümhur reisi, alel- husus hayatı ve mazisi dolayısile kömünistlikten müteneffir olması lânmgelen — bir cümhur rceisi nasıl olur da: — Yaşasın komünistlik, diye bağırabilirdi. Mutlaka bunda gay- ritabit bir şey vardı. Hakikat ertesi gün anlaşıldı : Yaşaşın Proletarya, Yaşasın Komünislik! Meğer gözü pek bir komünist sarayın telefon hattıni stüdyoya bağlıyan — direklerden birisinin üzerine çıkmış hatta portatif bir mikrofon bağlamış ve cümhur risinin nutkunu karıştırmıya baş- lamış ve cümlesinin sonunda : — Yaşasın komünistlik ! diye bağırmış. Zabıta bu fuzuli müdahaleciyi aradı. Kanunen bakkında ne ya- pılabilirdi; belli değil. Fakat kim olduğanu öğrenmek istedi, amına bulamadı. Yalmız son posta ile Dünya Garibeleri Berberler Saklamıya Mecbur Mudur? Paris — Bir berber, kendisine tevdi olunan bir sırrı başkasına ifşa edebilir mi? Bu sual vehle- ten garip görünür. Çünki kendi- lerine tevdi edilen sırdan dolayı mes'ul — tutulanlar — umumiyetle avukatlar, doktorlar, noterler ve daha ziyade meslekleri — icabı efradın — sır — addolunabilecek dertlerini - gidermek — vazifesini üzerine alanlardır. Fakat bir berberin de bu yüzden ka- nun — tatbikine uğrıyabileceğini burada açılan oldukça tuhaf bir dava münasebetile öğreniyoruz. Vak'a şudur: Zengin ve yaşlı bir zet, bir kadınla evlenmiye talip olmuş. Fakat bu zatım başında tek bir saç yokmuş. Evlenmek istediği kadının saçsızlığından dolayı ken- sinden yüz çevirmesi ihtimalini düşünerek üç tane gayet meha- retle yapılmış peruka yaptırmış. Bu perukalarda saç miktarı de- rece, derecedir. Kadının karşı- sına çıktiği zeman her hafta bir — tanesini giyer bu sw- retle saçının — uzayıp — kısal- dığı hissini verirmiş. Bu peru- kaları da evinde saklamaz, ber- berinin dükkânında bırakırmış. Fakat aksilik olacak ya hanımın hizmetçisi de bu berberde tıraş olurmuş, perukaları görmüş ve alâkadar — olmuş. — Berber de Endülüslerin beş | müşterisinin merakını gidermek için bunların kime ait oldu- ğunu ifşa etmiş, hizmetçi ise yemeyip içmeden ge'm ş, hâdise- yi hanımına haber vermiş. Vaziyeti — kolayca — tasavvur edebilirsiniz. Hamım, kahkaha atarak gülmekten — kırılmış ve mdamla evlenmekten vazgeçmiş. Zengin adam, berberinin ge- vezeliği yüzünden uğradığı bu nikbetten dolayı çok mütcessir olmuş, hemen mahkemeye müra- caat ederek berber aleyhine, kendisine tevdi edilen bir sırrın ifşasından dolayı cezaf takibat icrasını istemiş. Fransız Ceza kanunu bu gibi ahvalde bir aydan altı aya kadar ceza verilmesini âmirdir. Mah- keme, bir berberin, bir avukat veya bir dotor gibi mesleğinin ifası münasebetile muttali olduğu sırları ifşa edip edemiyeceği gibi şimdi bir kaziyye kurmak mev- kündedir. eee ee gelen Alman gazetelerinden öğ- reniyoruz ki: Bir zat reisicümhu- run nutkunu gramofona koymak istemiş. Radyonun karşısına ya- zıcı makineyi koymuş ve bütün sesleri zaptetmiş. Bu seslerin içinde mütemadiyen : — Yaşasın komünistlik! Diye bağıran yabancı seste vardır. Bu zat polis Müdüriyetine bir mektup göndererek elinde bulu- nan plâkı muvakkaten verebile- ceğini bildirmiş: — Bakımız, dinleyiniz, bu sesi tanıyarak sahibini bulabilir. misi- niz? Demiştir. Şimdi Alman Polis Müdüriye- ti bu plâk sayesinde fuzuli mü- dahalecinin kim olduğunu anlr- yacağı ümidindedir.