SON POSTA ABPULHAMİDİN Gon GÜNLERİ g Abdülhamit, Garip Bir Sıtma İlâcı Anlatıyor Çiy Kahvenin _Üzering Su Wu; şunu İçmek!... NAKİLİ —— ZİYA ŞAKIR Her hakkı mahfuzdur — 227 — 14 Mayıs 832 Bugün Abdülhamit pencere- nin önünde oturuyordu. Bahçede oynıyan Rasim Beyin çocuklarını gördü. Çocuklar, fena halde öksörüyorlardı. — Bundan, — çok Müteessir oldu. Ayni zamanda Naciye Kadın- efendinin — öksürüğü de devam ediyor. Abdülhamit, buna da zülüyor: — Sakın, başka bir hastalık olmasın ? Diyor. Doktor, tükrük mua- yenesi yapılmasını tavsiye etti. Halbuki Abdülhamit buna razı eolmadı. t Ramazan geliyor. Kadınefen- diler, geceleri teravih kıldırmak için bir (imam ) istiyorlar. Ab- dülhamit te buna taraftar. — Biz de bir paravan arka- sından imamın sesini işitsek kâfi. Bir defa haber gönderir, isteriz. Müsaade — ederlerse ne - âlâ. Eğer izin vermezlerse, birden günah gider, dedi ve Sultan Reşada haber gönderdi. * Bugün — gazetelerde — (Sulh) gözleri var, Abdülhamit, bu ha- vadise güldü. — Bunu hepimiz — temenni edelim.. Lâkin İngiliz Başvekili- Hin sözlerine ne diyelim? Dedi, 10 mayıs 332 Abdülhamit bugün yine pek garip şeylerden bahsetti. Söyle- diği sözleri aynen kaydediyorum; — Ben, (Efendi )lik zama- nımda her sene (Kızkulesi ) nin yanına küçük bir deniz hamamı yaptırır. orada hergün denize girerdim. — Orası akıntı — oldu- ğu için çok — temizdir. Bir sene — oraya — gittiğim — zaman bir — fener — bekçisi gördüm. — Vücudu zayıf, rengi sapsarı, sıtmadan çok muztaripli. isini niçin tedavi ettirmedi- ğini sordum. Bütün doktorlara baktırdığı halde, hiçbir- fayda görmediğini söyledi. Zavallı adama çok acıdım. O sene, öylece geçti. lesi sene yine deniz vakti Kızkülesine gittim. Bekçi, yine orada idi. Fakat az kalsın fanıyamıyacaktım. — Sıtması geç- i_" Kanı, canı yerine — gel- miş. Güçlü, kuvvetli bir adam tu. Onu bu h Hemne oldum_u alde görünce — Aman, — Söyle nasıl tedavi oldun?., Diye sordum., Adamcağız ce- vap verdi; — Efendim, beni tedavi eden doktor değil, bizim Fenerler i Direktörü Mösyö Kali- rakidir, Dedi. Merak ettim. — Eh, pekâlâ amma, nasıl tedavi etti? bakalım.. ! Diye sordum. Adamcağız, Kalirakinin tavsiye ettiği ilâcı anlattı. Ben de bunu kemali dikkatle dinledim. İlâç, gayet basit, Bir miktar çiğ kahve almnacak. Gü- zelce yıkanacak. Bir kaba kona- cak. Üstüne de su doldurulacak günde beş altı defa bu sudan filcan filcan alınacak. Beş altı gün buna devam olunacak... Adamcağız. ( Yeminibillah) etti. — Bu kadar sulfato aldım; geçmedi. Bu ilâç, beş altı gün zarfında sıtmamı bıçak gibi kesti. Dedi... Ben, bunu birkaç kişiye tavsiye ettim. Hepsi de faydasını gördü. Hatta geçenlerde de Ra- sim Beye söyledim. Bilmem ne HİY ( Baş tarafı İlinci sayfada ) Handan — ( Ağlıyarak ) | Bu mu? Ec.. Şimdi aklımı kaçı- | racağım.. Dikiş kaldı kaçırıyorum. Aman yarabbi.. Beni kimsesiz, müdafaasız buldular da — nasıl hücum ediyorlar... Anneciğim.. Anneciğim.. Gel de halimi gör... Bana bakın.. İkinize de söylü- yorum.. Ben sizin karşınızda pen- çikli halayığınız değilim.. Öyle paylanmıya, horlanmıya gelemem... Demek kocam beni aldatacak.. Sesimi — çıkartmıycağım, başıma vursanız eyvallah diyeceğim öyle mi? Yoo... Ben de ana, baba evlâdıyım.. Benim de canım var.. Kaynana — Peki amma ca- nım evlâdım... Şu isyanının se- bebini söyle de ben de anlayım.. * Neymiş, kabanati neymiş? Seni kimnen aldatıyormuş.. Söyle de bu hinzir azgının haddını bildi- reyim.. Gel bakayım.. Gel yav- rucuğum.. Oh benim çidem kı- Zım, yazık değil mi göz yaşla- rina... Ben sana hiç kaynanalık ediyor muyum?. Ben senin öz vahit annen değilim amma.. Burada annen gibi gözünün içine bakı- yorum,. Haydi bakayım. yavrum... Söyle.. Allah aşkına söyle... Bak yüreğim katılacak... İçime fenalık gelecek.. Bak, ıspazmoz luttu.. Her azam sapır, sapır titriyor. Handan — (İçini çeke çeke, ağlıya ağlıya) Hanımanneciğim.. Hani siz demin sofradan kalktı- nız.. Biz daha üzüm yiyorduk.. Celâli tecrübe edeyim dedim.. İki üzüm aldım, niyet tuttum.. beni bıraktı da başkasını aldı.. (Yüksek sesle ağlar) Kaynana — Ne? Handan — Üç defa tuttum, üçünde de beni almadı, ötekini aldı.. Hem ikisinde içimden (beni * &. Gaeama. -— ANET seviyorsa sağdakini alsın, sevmi- | yorsa soldakini ) dedim.. soldakini aldı.. ağlar) Celâl — Ya.. İşte böyle ame.. Hep soldakini almışım.. Hep (Yüksek sesle | | Dedikten döndü: — Abit Efendinin öksürüğü için de aklıma bir ilâç geldi. Bilmem, —siz ne dersiniz?.. Vaktile bir ( Doktor Kaprilyon ) vardı. Efendiliğzimde bir aralık | benim doktorumdu. Sonra mer- hum biraderim Sultan Murada doktor oldu. Bu doktor, boğma- ca öksürüğüne tutulanlara geceleri bir tane Çiğ yumurta içirirdi. Ben, bu süretle — iyi olanları pekâlâ hatırlıyorum, Acaba Efendiye de içirsek nasıl olur? sonra, doktora Diye sordu, Doktor, yumur- tanın zararsız bîrşey olduğunu, ve içirilmesinde hiçbir beis ol- madığını söyledi. | ( Arkası var ) Kaynana — Ne.. Sahi mi? | u mu imiş. Ay bu mu imiş.. (Kahkahalarla gülmiye başlar) Aman bana bir şeyler oluyor.. | çim gıcıklanıyar.. Fena oluyorum. Gıdıklamayın beni.. Hah hah hah | hay.. Aman Allahım üzüm ha.. üzüm,, üzüm.. Üzüm.. hah hah.... | Handan oluyorsunuz ? Hammanne — ne | Celâl —Anne.. Anne., Gördün mü annem kaçırdı.. Eyvah annem deli oldu? Handan ne yaptın? — | Handan — Hanımanne,, Ha- | nımanne.. Kaynana — ( Daima kahka- halarla gülerek) Hah.. hah.. hah.. hay.. Üzüm.. iki gözüm.. üzüm ha.. özüm.. Üzüm., Handan — Hanımanneciğim.. Celâl — Ahmneciğim.. Kaynana — Hah hah hah | hah hahs ' Irak Ve Hicaz İki Hükümet Hacılar İçin | Yol Yaptırıyor çelenüğe l va) Bağdat (Hususi ) — Hacıla- rın ve diğer yolcuların lrakla Hicaz arasında açılacak yeni bir yoldan nakledilmesi — hakkında | Irak hükümetinin Hicaz hükü- | metine yaptığı — teklife — Hicaz bükümeti muvafakat cevabı ver- miştir. — Yalmız Hicaz hükümeti yeni yol hakkında bazı idari ve sıhhi şartlar dermeyan etmiştir. | Yolun inşasma - ilkbaharda — baş- | lanacaklır. Edgar Vallas Hasta Holliywood, 10 (A A,) — Maruf İngiliz romancısı Edgar Wallas, muzaaf zatüzrecden ağır surette hastadır. Üü Sayfa 13 BİZİM aa — DAKTİLO Bugünün Romanı AA : AA Yaran: Z. Şakir Kapımı açtım. — Muhasebeci bey, kimdir bu bey allahaşkına. Diye sordum. —Muhasebeci sanki gayet mahrem bir sır tevdi ediyormuş gibi bana doğru eği- lerek yavaşça fısıldadı: — Bizim beyin ortağı.. Ab- dullah Necati Bey... Ve gsonra, çok şey bilip te söylemek istemiyenlere mahsus bir | tavırla yüzünü buruşturup sağ elini havada savurarak yutkundu ve odasına doğru yürüdü. Bizim Beyin ortağı.. Demek ki, Sait Beyin bir de — ortağı varmış. Eb; olabilir a... Yalnız ben şunu anlıyorum ki bu Ab- dullah Necati Bey, her halde Sait Beye karşı ( amir ) bir va- ziyette. Maamafih, bunlar beni alâkadar etmez. Ne olursa olsun ortada bir hakikat var. O da Abdullah Necati Beyin, cömert bir adam olması. Birdenbire ay- hlığıma beş lira zammetmesi, bunu gösteriyor. Allah razı olsun şu Abdullah Necati Beyden... Şimdilik şu merakı bu kadar- cık olsun tatmin ettikten sonra yerime oturdum. Bir cigara ya- karak düşünmiye başladım. Veda- dın sabahki muamelesini unutmak mümkün — değildi. Bu —adamla mücadele etmek lâzım geliyor- du. Fakat nasıl ?.. Sait Beye meseleyi olduğu gibi anlatsam, iş fena bir neticeye varabilirdi. Çünki günler geçtikçe bana karşı derin ve itinalı pozlar alan Sait Beyin kalbini açık bir kitap gibi okuyorum. Zavallı adamcağızın içi, cigara düşmüş bir yün döşek gibi için için yanıyor. Hatta bu- nun içindir ki kıskançlığı da art- tıkça artıyor. Ben bunu söyler söylemez ihtimal ki Vedadı ko- lundan tutup yazıhaneden atacak. O zaman, bütün arkadaşlar bir- leşerek: — Zavallı adamın ekmeğine mani oldu.. Vay rezil kaltak... Diye benim aleyhimde söy- lenmedik — lâkırdı. kalmıyacak... | Doğrudan doğruya odasına gidip yakasından tutsam: — Söyle bakalım, patron be- | bi öperken nasil gördün?.. Diye sorsam ve şöylece de bu yalancı herifin yüzüne bir tü- kürük tükürsem... Fakat göz göre göre iftira | eden bu adamı o zaman da yayga- rayı basacak, bu hareketimin ne- ticeside yine ayni noklaya vara- cak... Hiç sesimi çıkarmayıp ta otursam, bu seferde onun cür'eti artacak, belki de daha müteca- viz ve daha küstah hareketler- de bulunacak... Bunlardan başka ortada bir de Fahir Bey meselesi var., Tabildir ki Fahir, bu ada- | min söylediği sözleri, aynen ka- bul etmiştir. Belki şu dakikada beni — düşünüyor — ve ihtimal ki beni, daktiloluk maskesi altında | yaşıyan gizli bir aşifte telâkki ediyor. Hiçbir suçum, kabahatim olmadığı halde niçin beni böyle tanısın?.. — Halbuki şurada beş on günlük — tecrübem meticesi olarak çok iyi biliyorum ki, . Fa- hir: genç ve hatta biraz fazlucu” züppe —olmakla beraber çok temiz bir kalbi var. Belki de arada sırada — bana yılışması, İ l benden istifade etmekten ziya- de bir genç taşkınlık ve hoppas lığından ibaret. Öteki arkadaşlara gelince1 Hepsinden Allah razı olsun. Hiç birisi başını kaldırıp ta: — Gözünün üstünde kaşın ven Demedi. Hepsi de ellerinden geldiği kadar hürmet gösterdi. Lâkin Vedat denilen bu herif bu- rada benim bütün kredimi sarsâr cak. Haydi Fahir Vedattan işittiği sözlere inansın, inanmasın; arka- daşlarına da hiç birşey açmasım, Fakat Vedat öyle bir adam ki, yarın mühendislerin, yahut muhase beci ile kâtibin odalarına giderı onlarada ayni şekilde bir takim yalanlar söyler. Bunun önünü almak ve bir dedikodu çıkarmamak için uzun uzadıya düşündükten sonra karas rımı verdim.Küçük bir kâğıdın üş- tüne (Akşam, yazıhaneden çıktıktam sonra Eminönünde Ortaköy tramem vaylarının durduğu yerde beni bekleyiniz.| diye yazdım. Bu küt- ğıdı. gayet küçük bir muska şeklinde büktüm. Sonra mühem- dislere ait bir müsveddeyi mas sanın üstüne açtım. Mürekkep şişesini çıkardım. Sekiz on ke- Himeyi okunmıyacak — bir. hale getirecek — surette büyük bir damla damla damlattım. ( Arkası var) Dünya Buhranı Teşebbüslere Sekte Veriyor Berut (Hususi ) — Bağdattan Hayfaya kadar temdit edilecek olan petrol borularına muvaai olarak bir de demiryolu yaptım- lacaktı. Fakat iktısadi buhram dolayısile bu teşebbüsten şimdi- lik vazgeçilmiştir. Petrol borula- rının döşenmesine yirmi - güm sonra başlanacaktır. İskeçede Hafızlar Türkçe Kuran Tilâvet Ediyor İskeçe - (Hususi) — — Geçen perşembe akşamı halk - teravih namazından çıkltıktan sonra mu- tatları veçhile kulüpte toplan- mışlardı. Kulüpte Türkçe Kuran okunmasına olarak karar verilmişti. Fakat bu karar ağız- dan ağıza yayıldığından kulüpte Türkçe Kuran dinlemek üzere büyük bir kalabalık toplanmıştı. İskeçenin muallimlerinden Hüse- yin Ef£. (Yasin)i Türkçe olarak okudu. Bunu Türkçe bir dua takip etti. Bütün halk mütehey- yiç ve mütehassis olmuştu. N. Haydar ani