W 20 Kânanusani — 0 4 NU ss Ha Benira Ve Sultan Azizi NAKLI — ZİYA ŞAKİR Her hakkı mahfuzdur — 207 — Bugün, Kadınefendiler deniz tarafındaki — pencerenin önünde oturuyorlardı. Küçük şirket va- purlarından birile mecruhlar ge- çiyordu. Birkaç: ağır yaralı gü- vertede sediye içinde yatıyor- du. Kadinefendiler bu hazin manzaraya tahammül edemiye- rek ağlamıya başladılar. Ab- dülhamit ağlama seslerini duyar duymaz odaya girdi. Sebetdim: sordu. O, da pzazareye kadar gitti. Artık uzaklaşan vapurun arkasından baktı: — Keşki bana söylemesey- diniz. Dedi, odadan cfkîl * Abdülhamit bugün, çok şaya- a1 dikkat bir ifşaatta daha bu- lundu. Söz evvelâ, Avrupada çalışan —muhaliflerden — açılmıştı. Abdülhamit başım sallıyarak : — Bizim hükümet aleyhindeki komite işlerile en ziyade İngiliz- ler ve — Yunanlilar — alâkadar olur. Emin olunuz ki bw gün — Avrupada bulunup ta hükümet — aleyhine — çalışanları el altından himaye eden ve bel- ki de onlara muavenet eyleyt::ı, İngilizler ve Yunanlılardır. e Şerif Paşa ile © kafada olanlar, bütün İngilizlerin ve Yunanlıla- rın bir aletidir. Ben bunu kaç defa tecrübe etmişimdir. Meselâ, benim başıma gelen Felâket, İn- gilizlerin yüzündendir. Nitekim amcam — Sultan Azizin başına gelenler de yine İngilizlerin yüzündendir. İngilizlerin teşvikile Mitat Paşa ve komitesi tarafın- dan vukua getirilmiştir. Fransızlar böyle şeylere karışmazlar ve böyle işlerle meşgul olanları da sevmezler, Bakınız, size bir vak'a anlatayım. Meşrutiyetin ilânından bir sene kadar evve'di. Bir gün Fransa sefiri (M. Konstan) telâşla bana geldi: — Jön Türkler Pariste yeni bir içtima aktetmişler ve sizi hal'etmiye karar vermişler. Dedi... Bu havadis, beni hiç mütehayyir etmedi. Aleyh'mde * daima böyle kararların verildi- ğini haber alıyor; fakat bunlara biç ehemmiyet — vermiyordum. Burada asıl mühim olan nokta geresidir. bilir. misiniz? — Bu gibi — içtimalardaki — kararları günü gününe haber almamdır. Bu haberleri bana daima sefir getirirdi. Sefire de kendi hükü- meti malümat verirdi... O zaman Pariste Ahmet Rıza Bey ( Jön Türk ) leri idare ediyordu. Bun- ÂBPULHAMİPİN VAA Gon GÜNLERİ — Harp Oluyor, Dünya Kana Boyanıyor. Çanakkalede Şehitler Çok Mu? n Seîebı Felâketimiz İngilizlerdir lar arasıra içtima ettikçe Fransa ; hükümeti da aralarında bir me- mur bulunduruyordu. Bu memur, orada işittiklerini bir raporla kü- kümetine bildiriyor, hükümet te, derhal buradaki sefiri vaziyet- ten haberdar ediyor, sefir de mübhim şeyleri bana söyliyordu.. Emin olunuz ki Avrupaya firar edenlerin ekserisi şahsl menfaat- leri için gitmişlerdir. Meselâ Ahmet Rıza Bey.. Öyle mukte- dir ve kafalı bir adam değildir. Babasına (İngiliz Ali B.) derlerdi. Fakat bir kelime bile ingilizce bilmezdi. — Nasılsa bir — İngiliz karısile teehhül etmiş: Adı, ( İn- giliz Ali Bey) kalmış... Ahmet Riza Bey Bursada maarif memu- ru imiş. Bir ihtilâs vukubulmuş. Ovakit Maarif nezareti tahkikat yaparken Parise firar etmiş. Be- nim, haberim bile yoktu. Son- radan aleyhimde yazı yazmağa başladı. Pariste (Meşveret) gaze- tesini çıkarırdı.. Hâsılı firar edenler, ya Parise, ya Londraya, ya Ati- naya giderler. Orada fesat çıka- rırlar. Tabil muavenet te görürler. Bunlara hiç ehemmiyet verme- melidir. Hatta hükümetin bu gibi erbabı fesattan bahsetmesi, 'SON'POSTA bunların teşebbüsatını ilân eyle- mesi bilmem ki doğru mudur? Birkaç saniye kadar durdu, derin derin içini çektikten sonra: — Ah, ah.. Bugün asıl dü- Şünülecek şey vaziyetimizdir. Ca- yır cayır harp oluyor. Dünya kana boyamıyor. Acaba Çanak- kalede mecruh ve şehidimiz çok mu 7?.. Acaba İngilizler, nihayet : — Mağlübuz... Diyerek — çekilecekler mi?.. Pek mühim zamanlar geçiriyoruz vesselâm, (Arkanı var) Sinema Ve Tiyatrolar ALKAZAR — — Hacı Murat ALEMDAR « İ-tanbul sokakları ARTİSTİK <- Çanakkale ASRİ —- Canlı ceset EKLER — Şekerim ELHAMRA — — Şen mülüzim ETUVAL — Haydut şarkım FERAH — Parlak bir reve FRANSIZ TİYATROSU —Zeneller turupu GLORYA — Sarı odanın eeran KİLÂAL — Taç deviren canavar KEMAL B. — Çapkın prens MAJİK — 6 Numaralı ocak MüiLüx KİLLİ — Şen mülüzim — Aşk bazretlati OPERA — Çanakkale SIK — Küçük daktile DARÜLBEDAYİ — Mukaddes alev (Yakında Yalova türktisü) ÜÖSKÜDAR HALE — Şarlatan KADIKÖY SÜREYYA — Parls — damları altıada * ORHAN İLYAS EF.; Zeki- öi - dir. Bedeni ve ameli — işlere rağbet etmez, tehlike ve mes- uliyetten müç- teniptir. İnti- zamı gever, süz anlar, iyi gşeyleri — takli- de — mütema- yildir. p E EDİP EF.; Zeki, cömert ve sokulgandır, fül ve hare- ketlerile ken- dini — sevdirir, herşeyi anla- mak ve sor- mak merakın dadır. Çabuk konuşmaz, ta- ne tane söy- ler, pek sıkın- tıya geİeııızı B 49 BEHZAT BEY ; ( Fotohrafı- nın dercini istemiyor ) Hassastır. Güzel eşya ve manazırı sever, eşyasını hüsnüistimal eder. Hayal mevzularına heyecanlı hâdiselere lâkayt kalmaz, cesareti medeni- yesi kuvvetli değildir, daba zi yade yalnızlığı ve sadeliği sever. Resminizi Bize Gönderiniz, 4 Size Tabiatinizi Söyliyelim... * ABDURRAHMAN BEY ; Ağırbaşlı — ve mutedildir. E- lem ve keder- : ı“—*s leri ve meser- < - reti hakkında ' renk - vermek Ş . | istemez, na» diren heyeca- na kapılır. Te- vazıu ve sa- deliği sever, gurur ve azametten hoşlanınaz. H SÖKRÜ EF.; Aculdür. Ka- rarlarını — ça- ::: verir, bir- bire asabi- leşir ve par- lar, bir. şeyin zevahir kısmı- DA — uysallık gösterir, sür'« atle — münfail olmasına rağ- men — iğbirarı kinsiz ve devamsızdır. Şöhret ve temeddühten hazeder, Fotoğraf Tahlil Kuponuna 11 inci Sayfamızda " bulacaksınız. Holivuta Nasıl Kaçtım.. Yıldızlar Arasına Nasıl Karıştım? Ti — Kimleri kabul buyuracak- sanız, lütfen emrediniz. Daha şim- diden kapının önünde üçyüz kişi bekliyor dedi. Tepsiye baktım. Filhakika © kadar da kart ve mektup vardı. Çang'a baktım ve gşikâyetli bir sesle sordum: — Benim — bugün yapacak birçok işlerim var. Kimi kabul edebilirim. İsterseniz, — şehre kaçalım. Dedim. Çang, bu fikrimi derhal kabul etti. (Metr Dotel) e emir verdi. — Siz onları bir bahane ile oyalayını. Biz — kahvaltımızı edelim, Sonra bizi görmiyecek- leri bir yerden ç karırsınız. Dedi. Metr Dotel sordu: — Telefonunuz da işlemiyor. Santrala şikâyet etmişler. Memur geldi. Telefonu görmek için aşa- ğıda bekliyor. Çang güldü. Buna da cevap verdi: — Mis Selmayı rahatsız et- memeleri için dün akşam telleri kestim, Memura yavaşça söyleyi- niz. İşler düzeldikten sonra, yine gelir biribirine bağlarlar. Çangın bu hilesi, hem beni hem de karşımda put gibi duran (Metr Dotel) i güldürdü. Yapılacak bakikaten birçok işlerim vardı. Bunlara yalnız ba- şıma yetişmek mümkün olmadığı gibi, birçokları kadınlığa ait ol- duğu için Çang ta bana yardım edemezdi. Bunun için derhal ak- lıma bir şey geldi. Hemen Çan- gın şehirdeki apartımanının ad- resini (Metr Dotel)e verdikten sonra: — Şimdi, (Metr Goldvin Maver) studyosuna telefon ediniz, 2428 numaralı fiğüran Matmarel Alisi yardır, onu buldurunuz. Derhal bu adrese gelerek beni görmesi- ni tembih ediniz. Fakat mümkün olduğu kadar acele ediniz. Dedim. Çang, bu davete marak etmekle beraber bir şey sormadı. Çarçabuk kahvaltımızı — ettik. Hazırlandık. Evvelâ, oda hizmet- çisine —merdivenleri, koridorları kontrol ettirerek oralarda beni bekliyen bir kimse olmadığına kanaat hasıl ettikten sonra mer- divenleri indik. Salon, mahşer gibi kaynıyor, kadın ve erkek muhavereleri biribirine karışıyor- du. (Metr Dotel) kapıları sımsıkı kapadığı için bizi kimse görmedi. Yan kapıdan mutfağa geçtik. Birdenbire şaşıran, derin bir hay- Jretle bize bakan ahçıların ve ta- bak 'yıkayan kızların arasından geçtikten sonra mutfak kapısın- dan arka bahçeye çıktık... Bravo (Metr Dotel ) e.. Orada, perdeleri sımsıkı bir otomobil bekletiyordu. Hemen otomobile atladık. Ve takip edilen iki hırsız gibi kaç- miya başladık. Apartmana geldiğimiz zaman Çang hem gülüyor, bem de: — Merak etme Selma.. Bu- rayı da keşfederler. Biraz sonra etrafımızın — muhasara edildiğini görürsün. Diyordu... İyi, hoş amma, bu hal yavaş yavaş benim de sinir- lerime dokunuyordu. Hiddetli bir sesle sordum: — Kuzum Çangl. Bu hep YAZAN: Selma Z böyle mi gidecek ?.. Eğer böyle devam ederse, işimiz var. Meğer (meşhur) olmak ta bir dertmiş... Çang'ın sadık uşağı; sakin, sessiz, tıpkı bir hayal gibi dola- #yor, bize çay hazırlıyordu. Bür yük salonda çaylarımızı İçtikten sonra kalktım. Çangın yatak odasının kapısına giderek dur- düm ve ona sordum : — Müsaade edersin değil mi zevgili Çang... Çang, apartımana geldiğimiz dakikadanberi gözlerile beni tet- kik ediyor, sanki rubumun çu anlardaki — hissiyatını tamamen tahlil etmek istiyordu. Çang, bu sualimdeki manayi anlıyarak: — Şüphbesiz... Dedi, — Fakat, sen de gelmez mi- sin Çang?.. Dudakları mes'ut bir. tebes- sümle gerilerek yerinden kalktı. — Hay, hay... Kapıyı açtım. Çang'ın yatak Bizim Daktilo Şark Ym;elmı Hanı- mın hatıratı iki, üç güne kadar bitiyor. Selma Hanımın — yerini, hergün gördüğünüz — bizim içli, hassas, ince daktilomuz alacaktır. BİZİM DAKTİLO: Kevser Hanımdır. Sekiz on seneden- beri başından geçmedik ma- cera — kalmamıştır. ( Bizim Daktilo sizi Selma Hanımın hatıratı kadar ve belki ondan ziyade alâkadar edecektir. odası, eskisi gibi idi. Hiç birşey tebeddül etmemişti, Ben etrafıma bakımırken, Çang omuz başımda duruyor. İhtilâçlarla karışık te- neffüsü, enseme çarpıyordu. Başımı sağa çevirdim. Yine ©o ipek perde sarkıyor. İçerdeki küçük salonun eşyası, bu ipek filenin — arasından hayal meyal farkolunuyordu. Yavaş yavaş yürüdüm. Sanki mukaddes bir mabedin kapısını açar gibi elimi uzattım. Titriye titreye perdeyi açtım. Heyecan- dan sarsılan vücudümle bir hayal gibi bu küçük salona kaydım. Bütün pencereler kapalıydı. İnce Çin ipeklisi perdelerden sarı ve yeşil zivalar süzülüyor ve şimdi buraya tam manasile bir Çin mabedi hali veriyordu. Salonda her şey, olduğu gibi duruyordu. Hiçbir şeye el dokun« durulmadığı, hiçbir şeyin yeri tebdil olunmadığı anlaşılıyordu. Etrafıma baktıkça, — hatıralarım canlanıyor.. Sanki bütün bu du- varlardaki rengazenk bayraklar, ler, o bayrakların üzerine sırmadan İşlenmiş merzan 'Bdü canavarlar, hep bana ö elâketli günlerimin —unutulmaz ıstıraplarını - hatırlatıyo.du. Yavaş yavaş yürüdüm. Açlık- tan Öölüm derecesine geldiğim zaman, Üzerine yatırıldığım diva- na tekan'ip ettim. Üzerine ef lâtun Çin — danteli — geçirilmiş olan bu kaz tüyü yas'ık ta bırak- tığım gibi doruyor. Ca son gece- nin sabahında nasıl yatlımısa, ba- şımın izi tamamen Üzcıinde belli oluyordu. ( Azkası vur )