15 B ABPÜLHAMİDİN LA SGon GÜNLERİ -. Holivuta Nasıl 87 ederim, — âsabınıza Abdülhamit, Rus İşgal Ordusunu (— tim dabem İstanbuldan Nasıl Uzaklaştırmış Sarayda a;ndğğ / Nikolaya Verilen Bir Ziyafet NAKLI — ZİYA ŞAKİIR Her hokkı mahfuzdur — 202 — Neticenin pek vahim olmak ihtima- lini düşünerek ben buna mâni eldum. Çünki İstanbul önüne gelen İngilizlerin birdenbire Rus- larla — birleşivermeleri, — veyahut büyük — bLir ta'viz istemeden dışarı çıkmamaları ihtimali vardı. Onun — için İngiliz filosunun boğazı geçmesine razı olmuyor- dum. Halbuki vükelâ, benim ha- berim olmaksızın İngilizlere mü- Bait göründüler, İngiliz zırhlıları da birdenbire Boğazdan girdi. Ayastıfanos önüne geldi. Ben Lunu haber alır almaz fevkalâde müteessir oldum. Vükelâyı top- hadım: — Papadan ziyade Papa ta- raftarı olmayınız.. haydi bakzlım, bu zırblıları içeri nasıl soktumuzsa şimdi çıkarın. Dedim. Sadrcazam Saffet müracaat etti. İngilizler de: — Ruslar, İstanbul civarından ordularını çekmedikçe biz bir yere kımıldamayız. Dediler. Âdeta İstanbul önünde yeni bir kanlı harp başlıyacaktı. İngilizler Rusları tehdit ediyor: — Ordunuzu topa tutacağız. Diyorlardı. Ruslar da: — Eğer böyle bir teşebbü- se kıyam ederseniz, derhal İstan- bula gireriz. Diye cevap veriyorlardı... Bir gün Sadarazam Saffet Paşa, ağlı- yarak geldi: — Ne yapacağız 7.. Dedi. Halbuki bunu evvek- den düşünmek, İngilizlere karşı yaziyeti hesaplı bir surette idare etmek Tâzımdı. Bidayeten yap- ftıkları bhatadan — dolayı Saffet Paşayı güzelce tekdir ettikten- sonra: — Haydi, sen git.. Allah ke- rimdir. Elbet bir çaresini buluruz, Dedim. Fakat vaziyet, cidden vahim- di. İstanbul ve civarının mukad- deratı bir barut fıçısına dönmüş- tü. Maazallah, bir kıvılcım, hepi- mizi mahvetmiye kâfi idi, Düşün- düm, taşındım. Yine bizzat düş- manımıza müracaate karar ver- dim. Akılsız dosttan, akıllı düş- man evlâdır, demezler mi?.. Bu doğrudur. Hemen (Rus Orduları Başkumandanı, Grandük Nikola) ya haber gönderdim. Saraya davet ettim. Onun grurünu okşıyacak bir surette istikbal ettirdim. Şe- refine parlak bir ziyafet verdim. Ziyafetten sonra yalnız kaldığımız zaman, artık orduyu geri çek- melerini rica ettim ve: — Bu ricamı, ( aziz dostum ) Çar Hazretlerine de derhal iblâğ ediniz. Zira, bu vaziyet devam ederse, çok kanlı bir akıbetin zuhürundan korkuyorum. Böyle bir şey olursa, hiçbir mes'uliyet kabul etmem. Paşa ile | diğer bazı vükelâ, lngiüılereı | | ve adalet dairesinde Dedim. (Grandük Nikola), çok mert ve doğru sözlü bir adamdı. — Bana birkaç gün daha müsaade ediniz. Sizi mütcessir edecek hiçbir halin zuhür etmi- yeceğine teminat veriyorum. Dedi. Gitti. Derhal (Çar) la mubabere cetti. Ayni zamanda İngiliz sefiri (Lear) » de çağırdım. Ona da vaziyetin vahametini izah ettim. Sefir, esasen dostumdu. Sözümü dinlerdi. — Hakkınız var, Şevketmeap. Ruslar, ordularını çeksinler, biz de burada bir dakika durmayız. Dedi. Ne ise, uzatmıyalım.. Nihayet keşmekeşe bir çare bu- lundu. Her iki taraf ta ayni gün bareket etliler ve İstanbul civa- rından uzaklaşarak bizi de endi- şeden halâs eylediler... Diyeceğim şu ki, yarın yine böyle bir hal zubura gelebilir. Onun için ihti- yatlı bulunmalı.. Bilhassa harp zamanlarında düşmanlara — bile mütedil İisan kullanmayı, insaf hareket | etmeyi unutmamalıdır. Abdülhamide sordum: — ( Rus Duma Meclisi )nde azadan — ( Sazanof ), İstanbulu * REMZİ SA- tücü ve kav- gacı değildir. Temiüiii ve intizamı sever, müdahale edi- ci ve yaratıcı bareketlerde m MEHMET EF.; Serttir, her vakıt uysallık göstermerz, kendini — göş- terici — nüma- yişkâr — hare- ketlerden içti- nap eder, ken- disine ehem- miyet — veril- mesini — İster. » — Suimuameleye ve tahakküme karşı hazımkâr değildir. Sessizce eğlenmek ve zevk etmek taraftarıdır. G 25 SANİYE HANIM'ın küçük kerimesi ( Fotoğrafının dercini istemiyor ) Mağrurdur. Az ko- :ı'ı:ıu.y thşcyi kolay kolay be- genmez, çabuk tenkit edici ve .ikâyeıçi vaziyeti alır, mal kıy- metini bilir, parayı israfla sarfet- mez. Resminizi Bize Gönderiniz, * Size Tabiatinizi Söyligeİim... zaptedeceklerinden bahsediyor?... Abdülhamit güldü ve cevap — Bu gibi sözler, (siyast göz dağ ) mdan ibarettir. Ne Ruslar İstanbulu — zaptetmek — isterler, ne de İngilizler buna müsaade ederler... M * Abdülhamit, bugün öğleye doğru, kerimesi ( Refia Sultan )ın elinin yandığını baber aldı. Der- hal Doktor Atıf Beyi çağırttı. Sultana yolladı. ( Arkası var ) Köle Ticareti Aleyhtarlar Bir İçtimada Ateş Püskürdürler Londra, 13 — Köle ticareti aleytarları cemiyetinin muralıhas- ları Hariciye Nazırını ziyaret etmişlerdir. Murahhaslar Siberya- da köleler hakkında reva görü- len insafsız, merbametsiz muame- keler ve cezalar hakkında tccs- sürlerini Nazıra bildirmişlerdir. Hariciye Nazırı cemiyetin tees- sürüne iştirak etmiş, bu mesele hakkında Cemiyeti Akvam Ko- mitesine elinden gelen yardımı yapacağını söylemiştir. * İHYA EF. Mahcup — ve tutuktur. Ses- sizliği — tercih eder, — kadın mevzularına fazla temayül eder, onlar ta- rafından alay edilmesine ta- ha mer. Tecessüsü “v".ııımm di ı 24 SANİYE H.; ( Fotoğrafının dercini istemiyor ) Alaycı, şakacı ve neşelidir, Muhit ve muhata- bını hiç sıkmaz, arkadaşları ta- rafından daima aranır, süs sever, moda cereyanlarına tabi olur. His ve beyecan Mevzularından boşla- nır, , elbisesinden çabuk bıkar, parayı israfa Mütemayildir. u 26 MÜHENDİS. HAYRİ BEY ; ( Fotoğrafının dercini istemiyor ) Ağır başlı ve intizamperverdir. Gevezelikten — ve — I&ubalilikten hoşlanmaz, menfaat haricinde ha- vaj meşgalelere yağbet etmer. Atılgan değildir. Daha ziyada tutuk ve mabhcuptur. H Fotoğraf Tahlil Kuponunu 11 inci Sayfamızda bulacaksınız. 'H_—..Doııiıımcbı'nldu. — Çekilin.. — Yol açın... — Bu tarafa.. Artık, bütün vaziyeti kavra- mış, ve ne olduğunu anlamıştım.. Böyle olmakla beraber, daha hâlâ bende bir rüya sersemliği vardı. Birden bire karşıma dizilen intihap beyetinin; keskin, yakıcı, eritici ve sert nmazarlarile karşı- laştım. Birkaç saniye, ağır ve ezici bir süküt... İşte, babacığım, hayatımın en büyük muvaffakıyetini, ben bu sa- niyelere ve bu süküte medyunum. Bana, birer asır kadar uzun ge- len bu saniyeler geçtikçe.. satın alınacak bir hasvanı tetkik eden madrabazlar gibi karşımda duran ve bana bakan bu adamların, zengin ve küstah tavırları bana pek ağır gelmiş ve sanki kadın- hk guürüurümün bütün isyanları beni harekete getirmişti. Onların tetkiki devam ettikçe, benim de başım yükselmiye başlamıştı. Şim- di ben, hakikaten gururuna do- kunulmuş bir kıraliçe gibi, onla- rın karşısmda kendimi toplamış ve yükselmiştim. —- Gut... — Veri, Gut. — Veri, veri, Gut. — İşte.. ( Şark Yıldızı )budur. — Kimsiniz?. — İsminiz?.. — Ben mi? Ben Türküm.. İstanbulluyum.. adım.. Selma.. — Hayret.. hayret. Tür! Nasıl — dediniz?. — Kabul.. kabul... Gürültülü bir sağnağı andıran alkış tufanmın Üzerinde derhal magafonun sesi yükseldi: — (Şark Yıldızı ) müsabakası hitam — bulmuştur. Müsabakayı İstanbullu Türk olan (Mis Selma) kazanmıştır. Ne bilmedim. Ka- dın erkek - binbir el birden üze- rime hücum etti. Birdenbire bu ellerin üzerinde havaya kalktım. Bu Daktilo Kimdir? £ L Bua daktilo Hanım kimdir, bilir misiniz?.. — Hayır. — O halde, yarın öğrenirsi- ŞARK YIL Kaçtım.. Yıldızlar Arasına Nasıl Karıştım? YAZAN: Selma Z. Beni korumak — için omuzlarımın Üzerine — kollarım açan zavallı doktor ( Li), bir insan dalgasile ta, uzaklara fırladı. — Feracem yırtılmış, — yaşmağım, altüst o- muştu. Etrafta, yüzlerce makine- mnin bana çevrildiğini görüyor ve bu çılgın insan kasırgasının omuzları üzerinde dalgalana dal- galana uçuruluyordum. (Mister Mayer) in dairesine getirilip te © büyük şezlongun Üzerine uzatıldığım zaman ser sem bir halde idim, (Mister Ma- yer) beni görür görmez, hayretle ellerini semaya kaldırarak: — Bizim kaız.. bizim küçük kız... — Evet, bizim küçük kız.. ve biz de burada bir sürü alr maklarız... Hergün burun buruna geldiğimiz bu kızın, bu kadar parlak bir yıldız. olduğunun far- kına varamamışız. Buu söyliyen de, Metöransen. y Neden sonra, zavallı doktor (Li) geldi. Üstü başı berbat ve perişan olmuştu. Boyunbağı kop- muş, yakası açılmıştı. Heyecan dan ve didişmeden geniş geniş nefes alıyordu. Karşımda dizilen ve daha hâlâ Türk olduğuma bir türlü inana- mıyarak akıl ve hayale gelmiyen sualler soran — Metröansenlerin, şube müdürlerinin arasından yar nıma sokulan — doktor, ellerini uzatarak: — Tebrik ederim. Dedi. Ve fakat bunu söyli- yen dudaklarında garip bir ihti- zaz.. bana bakan yassı ve çekik gözlerinde bir damla yaş farke- der gibi oldum. Onun elini bi- rakmıyarak bheyecanla sordum: — Rica ederim Doktor.. Çang şey.. Mister Çong nerede?.. Onun cevabım işitmeme meye dan kalmamıştı. Salon, birçols gazetecilerle dolmuştu. Ayni za- manda, bana — mensup olduğu hissedilen Doktorun etrafını da kahn bir insan Ççemberi çevir- mişti. Allah razı olsun Mister (Mar yer) den.. yüksek sesle haykırs mıya mecbur oldu: — Efendiler.. çok rica ede rim, bizi bıraz rahat bırakınız Görülecek işlerimiz var. ( Arkası var ) rerkrreemcammna ı Sinema VeTiyatrolar | ALKAZAR — Hacı wur t ALEMDAR <- Btasbu. sokcakları ARTISTIK —- Çingene aşlı ASRİ < Yeni revüsü EKLER « Şekearim ELHAMRA — TI numaralı easus ETUVAL — Haydat şarkım FERAH — Parlak bir revo FRANSIZ TİYATROSU — YA «1 tunıpa GLORYA — Siyahlı kadımın kokuse MHİLÂL — Taç deviren canavaz KEMAL &. — Çapkın prona MAJİK — Büyük varyete McLiK - Tali MWILLİ * Sevda muceralan OPERA — Sarı masxa SIK -— Kiçük » ille DARÜLBEDAYİ — Mum vön -( Yakında; Yalava türkileiğ ÜSKÜDAR HALE — Sumru Kadıkây SÜREYYA — Açk hasretleri