DĞ « İngiliz Sefiri L U 'SON POSTA , ear, Saltanatı Evlâtlarına Vermesini Teklif Etmiş Abdülhamit 'l;."Ben Bur;u Yâğ;ı;nam; C;vabım Vermiş ZİYA ŞAKİR Her hakkı mahfuzdar — 199 — Şöhrettin —ağanın getirdiği kahveler içilirken, Abdülhamit te beyecan'ı, heyecanlı anlatıyordu: — Dünkü ( Tercüman) da bir makale vardı; bilmem gördünüz mü?... Aklım ermiyor, böyle ya- lan yanlış şeyleri nasıl yazıyorlar? Bir yerden gazetecilerin kulakla- rına birşey çarptı mı; onun aslını, faslını tahkik etmeden hemen gazete — sütunlarına geçiriyorlar ve efkârı umumiyeyi böyle şeyler- le aldatıyorlar. Şimdiye kadar benimle uğraşıyorlardı. Şimdi bir- de (Burhanettin Efendi) meselesi çıkardılar. Güya vaktile ben Bürhanettin Efendiyi ( Bulgaris- tan prensi) yapmak istemişim, Ve bunun için de meşhur Bulgar fırka reisi ( İstanbulcf )u İstan- bula davet etmişim... Evet, doğ- rudur. Bu adam İstanbula gelmiş we benimle görüşmüştür. Bunun da sebebi vardır. Evvelâ, (İstan- bulof) tahsilini İstanbulda yapmış- tır. Bulgaristana gittikten sonra da (Osmanlı muhipliği) ni kalbinden çıkarmamıştır. Beni çok sever ve Bulgaristandan mektuplar yollar- dı. Ben de onu severdim. Bir ara- lık İstanbula' geldi. Beni ziyaret etti. Fakat o zaman, Burhanettin Ef., daha (Rahmimader) de bile yoktu. İsmi değil, cismi bile ok mıyan — bir — şahsa prenslik verilir mi? Bu, kat'iyen yalan- dır.. Çok — tuhaftır, mne zaman böyle bir dedikodu olsa, hep Bürhanettin Efendinin ismi ka- rışır. Eskiden de böyle bir ta- kım - rivayetler çıkarmışlardı. Ben selâmlıklarında — ekseriya NAKILİ cuma erabama alırdım. Buna berkes bir türlü mana verirdi. Kin — Hünkâr, Bürhanettin Efen- diyi evlâtlarından — çok seviyor. Kimisi de; — Onu saltanata varis yap- mak İstiyor. Derler; Avrupanın en ağır başlı gazeteleri bile — ekseriya böyle şeylerden bahsederlerdi. Halbuki o zamanlar Burhanettin Efendi küçüktü. Henüz on üç, on dört yaşlarında idi. Kendisini filkakika severdim. İnsan evlâ- dını elbette sever. Fakat yalnız onu değil, diğer evlâtlarımı da sever — ve biribirinden — ayırt etmezdim... Evlâtlarımdan birini saltanata varis yapmayı katiyen aklımdan geçirmedim. Bakınız, size mühim bir mesele naklede- yim. Saltanat makamına geçti- gimin henüz ilk seneleri idi. Bir gün İngiliz sefiri (Lear) bana geldi. — Size hükümetimin namına bir teklifte bulunmıya geliyorum. Dedikten sonra. diğer Bürhanettin Efendiyi | — Eğer yeni bir — kanunla saltanatı ( evlâdiye ) yaparsanız, İngiltere hükümeti bunu memnu- niyetle karşılıyacak. Dedi ve uzun uzadıya bunun faidelerini — izah etli. Ben, sonu- na kadar sefiri dinledikten sonra: — İngiltere — bükümeti - ile daima büsnü münasebette bulun- mak İsterim. Makamı hükümet ve saltana- tın da hayırhahı olduğunu da takdir. ederim. Saltanat maka- mının (evlâdiye) olmasındaki fai- deleri de tasdik eylerim. Lâkin, ben bunu yapamam, Kardeşleri- ün banedan azasının lânihaye mahcup ya- şıyamam, Böyle bir şey yaptık- tan sonra, artık onların yüzüne bakamanm. Onların da bu (taht) ve (saltanat) ta hakları var. Hak sahipleri kaklarından is- kat etmek elimden gelmez. Cevabını verdim. Sefir, çıktı, gitti. Birkaç gün sonra, o zaman | sadrazamı olan Saffet paşa geldi. Sefir, Saffet paşanın çok ahbabı idi. Saffet paşa, lâkırdıyı şuradan buradan döndürüp dolaştırdıktan sonra, sefirin teklifini tekrar etti. Anladım ki,sefir gitmiş,onu kandır- mış, bana yollamış... Saffet paşa- yada ayni surette: — Ben, bu işi yapamam. Dedim. 7 Kânunuevyel 330 » M OA Abdülhamit kıyametleri koa- ee—aeareem parıyor. Bir türlü, bir yerde dürüp — oturamıyor.. — Sebebine gelincer Çanakkalenin bombar- dımani Üzerine müttefik filonun muhtemel taarruzundan ve bu- nun da bazı muhtemel netayi- cinden korkan hükümet, Abdü- hamidin İstanbulda bulunmasını tehlikeli görerek kendisini Ana- dolunun içinde bir yere gönder- mek istiyor. Dün Abdülhamidin (Konya) ya gönderileceği şayi olmuştu. Bu- gün de ( Bursa ) ya sevkedileceği rivayet olunuyor. Abdülhamidin asabiyeti Ka- dmefendilere de sirayet etti. Müş- | şiddetli | idiniz,. fika Kadmefendinin surette —başı ağrıyor. - Naciye Kadınefendi de sinir buhranları, Üşümeler, ürpermeler — geçiriyor. Abdülhamit doktora haber gönderdi. ( Aspirin) ile ( Kor- diyal) istedi. — (Aspirin) gelin- ce, kendi elile kadınefendilere verdi. Kendişi de derhal (Kardi- yal) içti. Kadınefendilerin odasına gi- rip, çıkıp mütemadiyen — söyle- niyor: — Bu, benim için bir hayat, memat meselesidir. Ne olacaksa olsun. Şuradan şuraya gidemem... Evvelâ, buradan Selâniğe.. sonra Selânikten buraya.. şimdi de bu- radan Bursa ya ,.. Artık bukadar hakarete tahammül — edemem... Diyor. ( Arkamı var ) Resminizi Bize Gönderiniz, * * Size Tabiatinizi Söyliyelim... FERİHA H.; bir ev kadıni- dır. Ev işle- rinde — inliza- ŞŞ min bozulma- M sına, dağınık- K lığa tahammül edemez, arka- # daşlarına kar- şı soğuk dür- Omaz, — kendi bakkında söz söylenmesinden çekinir. BZ RASİM FEHMİ BEY ; Sami- mi ve müte- D vazıdır. Arka> daşlığı — sıkıcı değildir. Ba- zen neşeli ©- | kur. Mabaza; | eğlenceyi ih- mâl etmez, te- mizlik usulle- rine — İntizam kayudatına ri- ayet eder. Fikir ve harekâtında renksizlik yoktur. Babayani | 8 M. RİZA BEY ; (Fotoğrafının dercini istemiyor ) Ağırbaşlı ve sıkılgandır. Hususiyetini ifşa et- mez. Vaziyeti hakkında etrafına malâmat vermekten sıkılır, İnti- zamı sever, Mmenfaatlerine uygun gelmiyen işlere rağbet etmez, 11 ALİ SAİM BEY $ ( Fotoğrafı- nın dercini İstemiyor ) Şık ve na- ziktir. Bedeni ve ameli işlerde muvaffak oliamaz, çenesi kuvvet- lidir. Sohbetten haşlanır, sevgi mesailinde maceraya mütemayik- dir. Z 12 SAADET H. ; ( Fotağrafının dercini istemiyor ) Hassas ve kur- nazdır. Kendini saydırmasını pek bilir, küçük gözülmiye hiç'te ta- bammül edemez. Giydiğini yakış- tırır. Büyüklüğü pek sever, cö- mertliğe mülemayildir. Fotoğraf Tahlil Kuponuna 11 inci Sayfamızda bulacaksınız. | lerim, | Bu bahsi aai ŞARK YILDIZI Holivuta Nasıi Kaçl;mm Yıldızlar Arasına Nasıl Karıştım? 65 O, susuyor. ve cevap vermi- yordu. Acaba, biraz gurur ve nankörlük hissolunan son Ssöz- onun — kalbinde —menfi bir tesir mi uyandırmıştı?.. Bu | sükütu, yine ben ihlâl ettim: — İlk sizden ayrıldığım za- man da ayni şekilde bir ricada bulunmuştum. Sizden ayrı yaşa- makla beraber, yine size gelip gidecek ve size olan ebedi min- nettarlığımı daima ispat edecek- tim. Fakat, siz, nedense beni görmek istemediniz.. Ben, en temiz hislerle sizin kapınıza gel- diğim halde... O, elinin şiddetli bir hare- ketile derhal sözümü kesti. Hal- buki şimdiye kadar onun sö- zümü kestiği hiç vaki değildi. En heyecanlı zamanlarında bile beni tamamile dinler ve büyük bir sükün içinde cevap verirdi. Sözümü kestikten sonra: — Rica ederim Mis Selma.. burada bırakalım. Ar- zunuzu kabul ediyorum. Gitmek tiyorsunuz değil mi? Pek dlâ, Fakat biraz daha.. Bir- kaç şün daha sabrediniz.. Eğer bu sizi memnun edecekse.. Eğildim.. Onun ellerine sarıl- dıim. İlk defadır ki ona karşı bu kadar — teklifsiz. bulunuyorr ve onun ellerini — tutuyordum... Onun ateşler içinde yanan elle- rini öpmek için eğilirken, yanak- larımın Üzerine kızgın bir damla düştü. Bu, gözyaşıydı ve Çang, ses- siz* hıçkırıksız, hatta hareketsiz ağlıyordu. O zaman, artık haki- katen anladım ki: Bu adam, bu büyük, bu ilâht adam, gözlerile değil, kalbile ağlıyor... * Bu hâdiseden, tam bir hafta sonra idi. Çang, geç vakit Holi- vuttan avdet etmişti. Onda, şim- diye kadar görmediğim bir neşe vardı. Eğer burada, içki memnu- iyeti olmasaydı, onu sarhoş zan- nedecektim, Yemeğimizi dairemizde yedik. Yemekten kalkarken sordu : — Mis Selma.. Sizin sultan banımlarınız. sokakta — gezerken nasıl giyinirler, tabil bunu bilirsin değil mi?.. — Azizim Mister Çang! Zan- nederim ki unutuyorsunuz. Bugün Türkiye, (Cümhuriyet) olmuştur. | Sultan han:m dediğiniz. kadınlar da artık ortadan kaybolmuştur. — Canım, onu biliyorum Mis Selma.. Yani vaktile nasıl gezer- lerdi ?.. — Ha., şimdi anladım.. Du- runuz, size bunu tarif etmektense taklit edeyim. Evvelâ şurayu olturunuz.. Henüz daha okumadr ğwuz şu mektuplarınızı da önü- nüze alınız. Siz bunları bitirinciye O, bir çocuk gibi sevindi, " Onu böyle gördükçe hayret edi- yor ve hiç bir mana veremiyor- dum. Neşe, saridir derler; haki- katen de Ööyle. Bena da ayni zamanda bir bafiflik gelm.işti. Hemen odama geçtim, Saç- larımı güzelce taradım, gakak- larımdan aşağı sarkan - firireler yaptım, Sonra renkli kırepten güzel bir hotoz kurarak başıma giydim ve biraz da sağ tarafa YAZAN: Selma Z — çarpıttım. Sürme ile gözlerimi biraz daha büyülttüm. Kozma- tikle kaşlarımı biraz daha kalım- laştırdım. Büyük vo ince bir Çin Şifonum vardı Onunla da güzel bir yaşmak yaptım. Eh; doğrusu babacığım, ben de kendimi be- ğgendim. Yaşmağın, beni bukadar güzelleştireğini biç ümit etmezdim No ise, ipek kapımı da omuzla- rıma attım. Duvarı süsliyen deve- kuşu tüyü yelpazeyi de elime aldım. Çangın sab rsızlıkla beni beklediği salonun kapısını açtım. Kapı ile beraber, Çangın mini mini gözleri ve ağzmı da açılabildiği kadar açıldı. Onun gittikçe artan hayreti karşısında, kırıta karıta yanına yaklaştım; ve bizim eski vesulde, yerle beraber bir temennah ettik- ten sonra ellerimi — göğsümün üstünde kavuşturarak onun önünde divan durdum. Çang; baktı, baktı, Elini dizine vurarak: — Şedövri.. Diye haykırdı fırladı. Şimdi o, bir çocuk gibi elle- rini neşe ile biribirine vuruyor ve, — Güzel.. Çok güzel. Çok enfes.. Çok âlâ.. Çok harikulâde.. Diye beni muayene ediyordu. Bu dikkatli muayeneden sonra alaylı bir tarzda önümde eğilerek: — Rica ederim sultan hanım Hemen sözünü kestim : — Yook, Mister Çang, bana sultan hanım deme.. Bak, bu söz şaka bile olsa, gururuma doku nur... — Pek âl& Selma Hanım... — Hah.. Şimdi oldu... — Selma Hanım.. Sizden bir şey rica edeceğim... Onun bu hallerine artık katı- la katıla gülüyordum. Kahkaha- lar arasında boğulurken sordum: — Rica ederim, Çang Bey, sakın bu kıyafetimle bir de çifte telli oynamamı teklif etme.. Oy- namak birşey değil... Yarın, öbür gün Çine gittiğin zaman, Holi- vutta bir sultan bamıma çifte telli oynattım diye... — Hayır.. Hayır.. Banu ak- İmdan bile geçirmiyorum.. Bapı ka.. Çok başka birşey rica edeceğim.. baktı. ve yerindew ( Arkası var ) l Sinema: VeTiyatrotar ı ALKAZAR — Esir Ma ika ALEMDAR — F tanba! sokakları ARTİSTİK — Aşk va elaiyet ASRİ — Kara kuşlar EKLER — Şekerim ELHAMRA — — 27 mumaralı casis ETUVAL — Haydut şyarkımı FERAH — Parlak bir reve FRANSIZ TİYATROSJ — Yurar turupa GLORYA — Siyahlı kadının kokumu HİLÂL — Taç deviren © KEMAL B. — Rurun axnem MAJİK — Büyik vüryelte MELEK — Tali KILLİ — Sevda maceraları OPERA — Harem escanı ŞIK & DARÜLBEDAYİ — İş Yalava Hiskülelij ÜSKÜDAR HALE — Sunra Kadıköy SÜREYYA — A /« hazretler Kaçak et almayınız. Parça et almayımz Çünki bustalıklıdır,