Kânunusani 1 _ı Umumi Harp Nasıl Patladı ? Nakleden: H. R. — Kızım Doktor: Semi Ekreme — —Ü Yazan: Emil Ludvig Tarafınızdan En Ufak Bir lhtıyatsızlık Bize, İngilterenin Muavenetine Malolur Rusya imparatoru buru müteca- kıp İngiltere kıralına ve alman im- Fıransız sefi- ri dost - sıfatile paratoruna telgraflar çekti,bu tacdar | * Sazanofun yanına üç amzade kıyamet gününün arife- sinde birbirine senli benli Georgie, Williy, Nicky şeklinde küçük isimlerini kullanarak bu hitaplarla cemile perdazlık, perendebazlık etmekte idiler. Asırlardanberi kudret ve şev- ket temsil etmiş olan aynı aile- den üç hükümdar ki geçirmek üzere oldukları bu badirenin sonu- da biri memleketini bırakıp âhar diyara kaçacak, biri de Sibirya steplerinde bir bodrum katında kurşuna dizilerek göçecektir. * Ayın yirmi sekizinde turya sefiri Sazonofun —mesai odasından — çıkarken — bekleme odasında Fransız sefirine rastla- dı.Fransız sefiri sordu: — Viyanadan sadra şifa ve- rir haberleriniz var mı? — Yeni bir şey yok. Makina dönmektedir... Avusturya sefiri gider, Alman sefiri girer. Fransa sefiri kendisine tomtuıraklı bir nutuk iradına başlar. Alman sefirinin cevabı: — Allah şahidimdir. Alman- ya sulhçudur. Kırk üç seneye ba- liğ oluyor ki Avrupa sulhuna mu- hafızlık ediyoruz. Tarih — ispat edecektir ki hak bizdedir ve vic- danımızda bir azap yoktur. — Tarihin hükmünü araya- cak dereceye geldik mi? — Mütte'ikimizi - terkedeme- yiz, bu elimizde değildir. Naz- rın odasına — Almanın girmesi için Fransız — çekilir. — Fran- BıZ İngilizle başbaşa kalmıştır. İngiliz der ki: Avus- — Vaziyet berbatlaştı. Artık | Rusyanın kendini tutmasına im- kân kalmadı. Şimdi Sazanofa rica ettim ki, Almanya nazarında tah- rik addedilecek askeri hiçbir ted- bir ittihaz edilmesin. Bütün mesuli- reti ve taarruz hareketini Almanya- ya bırakmalı. Tecavüz muhakkak olarak Almanya tarafından vaki olmadıkça İngiliz efkârı umümi- yesini harbe iştirake razı etmek mümkün olmaz. Lütfen siz de ( Sazonof ) a ayni fikri telkin ediniz. Şu İngilizin o gün öğle üzeri Petresburgta beyan ettiği bu fikir Alman - Başvekilinin. © — akşam Viyanaya çektiği telgrafla bir ayniyet gösterir. Bu — ayniyet tecavüze maruz olmuş görünmek rolünü yapmaktadır. Avrupanın harp arıyan bütün diplomatlarının mefküresi budur! Senelerdenberi hastayı tedavi için çalışmışlardır ! Fakat — sulh melikesi" — şimdi hepsi tarafından terk olunmuştur. Artık vakitleri tedavide değil, teşhistedir. Yarın tarih fethimeyt ameliyesini yaptığı zaman kusur- lu çıkmamaktan başka aradıkları birşey Yöktür, | istiyor, sefirleri birbiri | bize eh sonra girmişti. Sazanof müteexz- sirdir. Bazı tefer- ruat — öğreniyor ve açıkça ihtar ediyor: — Tarafınız- dan en ufak bir ihtiyatsızlık bize İngilterenin mu- avenetine — mal olur! — Benim ka- naatim de bu merkezdedir. Fa- kat erkânı har- biyemiz sabırsız- lanıyor. Şu anda kendisini güç hal ile tutabili- yorum, * Ertesi gün, gündüzün Viyana “ mükâleme , bahsini kati su- rette reddediyor. O zaman Sa- zonof muhakkak surette yürümek arkasına kabul ediyor. Evvelâ Avusturya sefirile gö- rüşüyor. Sefir Viyanaya beyhude telkinatta bulunmuştur ve şimdi oynıyacağı rol cidden zahmetli- dir, aralarında geçen muhavere şudür: Rus: * — Bugün kısmi bir seferber- lik ilân kedeceğiz. Fakat bu asker sizin üzerinize yürüyecek değildir, silâhbedest bekliyecek- lerdir. Bu bir ihtiyat lâzimesin- den ibarettir; çünkü Avusturya takaddüm etti, ve büyük bir sür'atle seferberliğini yaptı. Avusturyalı: — Bu hareket herşeyc rağ- Siper içinde lâğım hazırlıyan bir Alman istihkâm neferi men bizde en derin bir tesir yapacaktır. Rus mukabeleten — teminat verdi; bu mahremane efkâr teati- si | ,, sırasında telefon çaldı : — Belgrat topa tutulmuştur ! Şeklinde bir haber geldi ve Sazonofun vazı ve hali derekap değişti. Ve sefire önünü ardını maksızın şunu söyledi : — Çar tamamen haklıdır. Siz müzakerelerle yalnız vakit ka- zanmaktan başka bir şey düşün- miyorsunuz. Ve bu sırada açık bir şehri topa tutuyorsunuz. Payitahtı — ele — geçirdikten sonra daha ne kalır? Ve siz böyle hareket edince bize ne düşer ? ara- ( Arkası var ) Yolunu Şaşırmış Amma Nasıl Şaşırmış? İngilizin biri Cenubi Avustu- | ralyaya gitmek üzere yola çıkmış. | Londradan biletini alıp — trene binmiş, — kendisini — İrlândada bulmuş. Fakat Avustralyaya var- dığım zannederek evini aramıya başlamış. Nihayet polişin eline düşmüş. — Tahkikat, — tahkikat, adamcağızın yolda hafızasını kay- bettiği ve hiç birşey hatırlayama- dığı görülmüş. a— Ekmeğinizi tartırınız. Narh tartı üzerinedir. Aldanmayınız!.. —- Stadyum 'Hırsızları |Birtakım Serseriler Spor- |culara Rahat Vermiyorlar Taksim Stıdyıuııuııdı futbol- cuların - soyunmalarına — mahsus iki tane kapısı kırık oda vardır. Futbolcular bu odalarda soyunup sahaya çıktıktan sonra buraya da- danan bir soyguacu kumpanyası, sporcuların para, saat ve ceplerin- | de buldukları sair şeyleri çalmak- | tadır. Çok gariptirki bu birsızlar | elbise ve saireye dokunmamakta dırlar. Mütemadiyen para ve sairele- rini çaldıran sporcular evvelki günkü maçta tribünlerde soyun- muşlardır. Bu vaziyette, sporcu- larımıza “zafer bekleriz,, şeklin- de telgraflar yağdırmanın ne kadar manasız olduğu kendili- ginden anlaşılır. | Bundan beş sene evvel Purıı- te tahasilde idim. Bob isminde daşım vardı. Kânunevvelin sonu- na doğru bir gün sokakta ko- lumdan yakaladı : — Sene başını nasıl geçire- ceksin ? — Bilmem. Hiçbir fikrim yok.. # — Öyle ise seni bir yere götüreyim de iyice eğlen.. — Nereye götüreceksin ? — Myrna'nın sayfiyesine. — Myrna?.. — Myrna Amerikalı bir. mil- yarderin karısıdır. O gün fazla konuşmadık. Kâ- nunevvelin otuz birinci günü ak- şamı Bobun bizzat idare ettiği otomubil Nis civarında bir or- manın içine daldı. Ben Bolun ya- nında oturuyordum. Birden ko- lunu dürterek: — Bune? Diye bağırdım. — Karşımızda azametli bir şato, adedi yirmiyi bulan pencerelerinden etrafa ışık- lar saçıyordu. Bob arabasını ka- pının önünde duran yüz kadar otomobilin yanına kadar sürdük- ten sonra durdu. Mermer çifte merdivenlerden yukarı kata çıktıktan sonra beyaz eldivenli, kırmızı elbiseli bir uşak bizi salona götürdü. Avizelerin altında pırıl pırıl yanan bu sa- londa altmış kadar çift bir per- denin arkasından sesi gelen caz- bandın ahengine ayak uydurarak dansediyorlardı. Dipte kırmızı sarıklı 'hindliler Büfeye giden misafirleri ihzaz ediyorlardı. Myrna etrafını alan gençlerin arasında tebessüim ediyordu. Bob beni ona takdim ettiği zaman kalbim şiddetle çarpmıya başladı. Myrnanın yüzüne bakmıya cesaret edemedim. Yalnız onun siyahı andıran ateşli mavi gözleri o- duğunu görebildim. Beni dikkatle süzerek : — Beni dansettirin ! Dedi. Myrna iki saat kadar kollarımda dansettikten sonra: — Biraz dışarı çıkıp hava alalım! Teklifinde bulundu. Kardan bembeyaz olan bahçeye çıktık. Ortadaki büyük havuzun kena- rında ufak bir paviyon vardı. Myrna beni oraya sürükledi. Onunla paviyonda geniş bir se- dirin üstüne yanyana oturarak şampanya içtik ve bir saat ka- dar tatlı tatlı konuştuk. Bana | diyordu. ki: — Kocam Şikagoda.. Onu ! sevmiyorum.. Ben sizin gibi bir | koca istiyorum. Kulaklarıma inamıyordum. Bu kadar saadet beni boğacak diye korktum. Myrua nihayet ayağa kalka- rak bana ellerini uzattı: — Misafirlerim beni gidelim: Dedi. İstemiyerek onu takip ettim. Saat ikiye doğru birden kapılar açılarak yirmi tane mas- keli haydut içeri girdi. Kadınlar korkudan bağırarak kaçışmıya başladılar. Haydutlar tabancala- ararlar, Holandalı gayet zengin bir arka- ! HİKÂYE Bu Sütunda Hergün Nakıli: M. Feridun MYRNA rını ç:kmışleıdı İçlerinden keskin bir sesle: — Eller yukarı!. Kimse k mıldamasın! Diye bağırdıi. Bu emir herki olduğu yere mıhladı. Erke gölüyorlardı. Bunun Amerikatf' vari bir sürpriz olduğu anlaşıldı. Myrna misafirlerine biraz heyectf vermek istemişti. Mesele bu kâ* dar kalmadı. Haydutlar herkesil ellerini bağlıyarak mücevherlerii aldıktan sonra kayboldular. Bir saniye sonra içeri girt uşaklar — misafirlerin ellerindel bağları çözdüler. On dakika s0 ra da haydut rolünü oynıyani alkışlar arasında salona girdilet: Ellerindeki tepsilerde biraz evvel misafirlerden aldıkları mücevhet ler vardı. Bu mücevherlerin metini on beş milyon İira olari tahmin edenler oldu. Herke malı iade edildi ve eğlence sab ha kadar devam etti. Şafak söküyordu. Myrna'nıtt elini öpüp ona veda ederkett bu şatoya birçok defalar geli gideceğimi düşünüyordum. Bob ile şarkı söyliyerek avdet ettik. — Ertesi sabah yatağımda Myr” na yı düşünürken içeri Bob gi — rerek masanın üstüne şiddetli bir yumruk vurduktan sonra : — Bu olur şey değil ! Diye gürledi. Yerimden Sıç rıyarak ; — Ne var? Diye sordum. Bob anlattı: Ak* şam Myrnanın şâtosunda mişafif bulunan zengin kadınlardan ba” zıları şüphelenerek mücevherleri" — ni kuyumcuya muayene ettirmişlef Kuyumcu bunların taklit olduğu” nu söylemiş. Bu haber şehirde ağızdan ağıza yayılmış ve o ak* şam mücevherlerini “sahte!,, hay” dutlara teslim eden — zabıtay£ — müracaat etmişler. Bob bu tafsi- — lâtı verdikten sonra; — Anlıyorsun — değil —mi ? Dedi. Bu vâsi mikyasta bir do landırıcılık.. Mynranın şeriki cü rümleri hakiki mücevherleri sahte* lerile tebdil etmişler. Şüphesiz ay“ lardanberi davet edecekleri misar firlerin mücevhberlerini taklit et mekle meşgul idiler. Kol düğme- lerimin zümrütleri cam parçalarile tebdil edilmiş. Senin kıymetli bir şeyin var mı idi? Benim — gömleğimde — siyah inciden iki düğme vardı. Bu inciler esasen sahte idi. Bunu Bob'a söylemek istemedim. Far kat onun ısrarı Üzerine düğme” leri bir kuyumcuya gösterin. Kuyumcu 'incileri dikkatle muar yene ettikten sonra: — Bunları satar mısınız? ğ Diye sordu. — Teklif - ettiği meblâğ © kadar yüksek - idi ki: — sevincimden — gözlerim yaşardı. Demek benim sahte - incilerim hakikt incilerle tebdil edilmişti- Onları satmadım. Bu düğmeler bana — Myrna'nın! — bir — hedi* yesi idi. Bütün — tehlikeler$ rağmen Nise giderek ot çöt mek - istedim. Fakat Myrnanili yatı çoktan hareket etmişti. Şim” di kim bilir hangi emılıl'd' dolaşıyordu.