ksanıza e Adet üynı Yedi SON POSTK Düveli İle Harbe Giriyoruz Bilmem Ki... Ne Haldir Bu, Hemen Allah Yardımcımız Olsun NAKILI — ZİYA ŞAKİR Her h.ukkı mahfazdur — 197 — 20 Teşrinlevel $80 7 Teşrinisanı 914 Abdülhamit dün biraz fazlaca mütcessir olduğu için bu geceyi oldukça asabi ve bir baş- ağrısı ile geçirdi. Gece iki defa fasprin) aldığı halae yine başının ağrısı geçmemişti. Bunn merak ettiği için erken- den doktora haber gönderdi. Doktora, Abit Efendinin odasın- da ve ayakta kabul etti. Doktor edadan girer girmez, ona doğru yürüyöp elini uzatarak: — ( Bayramı şerif ) inizi teb- rik ederim. Allah ( Emsali kesi- #esile müşerref ) etsin. Bütün ( Amalinizi —müyesser ), ( tul Ömür ) ile.. ( Saadeti hal ) ile muammer eylesin. Diye mutadı veçhile tomturaklı bir ifade ile tebrik etti. Oturuldu. Cigaralar yakıldı. Konuşulmıya başlandı. Abdülha- mit, evvelâ kendinden bahsetti: — Dün, epeyce kalabalık vırdı. Akşama kadar çoluk ço- beraber — vakit geçirdik. Aynlıfhn tabil müteessir oldum. Bışumn ağrısı daha hâlâ geçmi- yor. İki fasprin) daha — alacak- :m. Fakat size sormadan alma- , Diye doktorla müşavere et- tikten sonra sözü derhal halihazır vakayiline intikal ettirdi: e î—::ıı- ahval ne - ola- harp başladı de- mektir. Bugünkü gazetede Fran- #z ve İngiliz sefirlerinin geri gağırıldığı yazılıyordu. Şu halde onlarla da harp - başlıyacak... Ne yapalım?.. Cenabı Hak in- Şallah sonunu hayreder. Bizden, dua.. elimizden başka bir şey gelmez... Abdülhamit biraz daha bu meseleler etrafında konuştuktan Sonra, ayağa kalktı. Doktor da ayağa kalkmıştı. — Abdülhamit, doktora elini uzatırken: — Ayşe Sultan, dün söylü- yordu. Damat Nami Beyin kaba etinde bir yara varmış. Çok ağrı yapıyormuş, Ben, böyle ağrılı yaralardan korkarım. Sakın kan- ser olmasın. Doktorlar ameliyat — tavsiye ediyorlarmış. Damat ta korkuyor- muş. Çok merak ediyorum. Be- nim tarafımdan Rasim Beye söy- leseniz de, Sadettin Beyle birlik- te gidip bir kere de siz görse- niz... Çok memnun olurum, & Dedi. zi Teşrinlevel 330 3 Teşrinlerni SA Bugün Müşfike Kadınefendi biraz rahatsız. Başı ve boğazı ağrıyor. Abdülhamit sabahleyin Kadiınefendiye elile ( Aspirin ) verdi. Sonra doktora haber gön- derdi. Doktor geldi. Kadınefendiyi muayene ederek ilâç verdikten sonra salona geçildi. Orada otu- ruldu. Abdülhamit, masanın üs- tündeki gazeteleri göstererek: — Bugün yine çok üzüldüm. Dün Rusya sefiri gitmiş, bugün de Fransız sefiri gidiyormuş. Vakıâ ben müvesvis bir adamım. Belki bu işleri biraz izam ediyo- rum, Fakat aşikâr olan bir şey varsa ortalık adamakıllı karıştı. Baksamza, adeta (yedi düvel) ile harbe giriyoruz. Bilmem ki, ne haldir bu?... Ben, iki büyük mu- harebe gördüm. Biri, (Sıvastopol) muharebesidir. O zaman daha çocuktum. Aklım bir şeye er- mezdi. Fakat çok iyi hatırlarım. O vakitler: “ Sıvastopol önünde yatan —gemiler, Atar düşman topunu yer gök iniler", — diye bir. şarkı — söylerlerdi.. Bumu işittikçe dudağımı. büker büker ağlardım. Bir de benim zama- numda Ruslarla harp ettik. Biz- zat benim başımdan geçtiği için bilirim ve muharebeden korka- rım,.. Bizim gemiler, Sıvastorolu, Odesayı, bir de ismi aklımda kal- madı, diğer bir yeri bombardı- man etmişler. Hemen Allah yar- dımcımız. olsun, Dedi. 12 taşri nlevvel 330 A Teçrinlsani Sik Dün İngiliz filosunun Çanak- kaleyi bombardıman — ettiğine Abdülhamit muttali olunca fev- kalâde telâş etti. Bombıı&ııııım devam edip etmiyeceğini, düş- manların Çanakkaleyi urlıyıp zorlamıyacaklarını — büyük — bir endişe ile soruyor. F. CELÂLETTİN BEY ; Sa- kin ve sessiz- dir, Temizliğe ve — intizama riayet — eder, parayı sarfet- mek istemez, menfaat temin etmiyen havai K şeylere rağlet * | göstermez, gü- — ” rültücü ve hav- gacı değildir. KERİM EFıSımunl ve ka- naatkârdır. — Mihnet ve me- b — şekkate — ta- ' hammül gös- terir, rabatini pek aramaz, gözü — pektir. P Herşeye kü- sur — bulmar. *Ü Usul ve me- rasime riayet- kâr değildir. Fotoğraf Tahlil Kuponuna 1t inci Sayfamızda bulacaksınız. Resminizi Bize Gönderiniz, * * Size Tabiatinizi Söyliyelim... AY Ş 23 teşrinlevvel 330 $ Terinisani 914 Bugün —Abdulhamidin biraz yüzü güldü, Bizim askerin Mısıra girdiğine dair bir şayia deveran ettiğini ağalardan duymuş. Buna çok memnun oldu: — Bu, bizim İngilizlerle ilk harbimizdir... Ah bir kere şu İngilizlerin burnu kırılsa, alttarafı kolaydır. Almanlar, ötekileri nasıl | olsa tepelerler. Ben buna kaniim. Diyor. Abdülhamit lnı[llı nezleden muztarip. —Âdeta — (grip) gi- bi birşey. Müşfika Kadınefendi- den geçtiğini iddia ediyor. Gece (aspirin ) aldı. Sabahleyin de erkenden doktoru Çağırttı. Doktora şu suretle şikâyet etti : — Hastalık bizim kadından geçti. Bana, çok sokulmamasını söyledim. Fakat — ( Hazreti Havva ) nın — kızlarına lâkırdı dinletmek — kabil mi ?... — Güya beni giydirmek, yardım etmek için hasta hasta yanıma sokuldu. Beni de aşıladı. Bana sadece ( İhsan şurubu ) ile biraz da su- | fato yazınız. Biraz da (aspirin) ... Sonra, sözü ahvali harbiyeye çevirerek : — Kafkas hududunda da mu- harebe hulııuş Elhamdöülillâh, bizim asker, hududun öbür ta- afına geçerek (Kağızman) 1 ıl- :ııış. Böyle giderse inşallah bu ı:':nvıfhh”hmıle neticelene- ( Arkası var ) a Fatihte BELKİS H, ; Herşeyi ğ kolay — kolay beğenmez.Gö- zü büyüktedir. Çabuk alınır, bazen — asabi ve hırçın ©- lur. -Hürriye- tini takyit ve tahdit — eden FAHRÜNNİSA H.; Uysaldır. ş Menfaatlerini ” -.i- < | hasretmez, cö- Dağen ııerthkemnlo lıriyı- ç pamaz, daha g riyade — mah- çuptur, Çabuk falımır mütees- yalnız nefsine - Holivuta Nasıl 63 Çangın servet veyahut - vari- datı hakkında biçbir. malümatım j yok. Belki de çok zengindir. | Yahut zengin görünüyor. Gerek öyle ve gerek böyle; eminim ki her iki surette de bu masraf Çangın kesesine ehemmiyetli bir rahne açıyor. Ve şüphesiz, bana hissetlirmeden para tedarikine çalışıyor. Eğer böyle olmasa, her zaman salonunun köşesinde rahat koltuğuna yerleşerek af- yonla terbiye edilmiş Çin tütünü dolu çubuğunu — rahat — rahat içen ve bazan saatlerce hare- ketsiz bir hayat geçiren Çang, şimdi böyle hummalı bir faali- yetle oradan oraya koşmazdı. Bu hükmü verdikten sonra yapılacak en dürüst — hareket, artık bu adamcağıza bar olma- maktır. » Bu sabah kat'i kararımı ver- dim. Öğle yemeğinden sonra | Çanga söyliyeceğim; artık beni serbest bırakmasını rica edece- ğim, Çünki buradaki vaziyetim, izzetinefsime dokunuyor. Onun beni böyle uzun uzun besle- miye, böyle pahalı bir muhbitle bu kadar fFazla masraflar ihti- yar —etmiye ne — mecburiyeti var?.. Böyle büyük fedakârlıkları göze aldıracak kadar aramızda bariz bir rabıta ve vaziyet yok- tur. Eğer maksat, bir insanın diğer insana yapmak istediği alelâde, hatta fevkalâde olsum, bir iyilikten ibaretse, Çang, bunu o kadar fazlasile yaptı ki.. Bütün hayatımı onun hizmetine bağla- sam, yine imkâm yok, ödi- yemem. İki defa hayatımı ölüm- den kurtarması kâfi değil mi?.. Biliyorum, o, buna mümanaat edecek. Fakat ne olursa olsun, eğer bu arzuma muhalefet eder ve bunda da ısrar eylerse, set- sizce buradan çekilip gideceğim. * Nihayet yemek vakti oldu. Yemek için umum! salona git- medik, Kendi dairemizde yedik.. O, tam yemekten kalkarken: — Mister Çangl. Birkaç dakika daha olurur musunuz.. sizinle biraz görüşmek istiyorum. Dedim. O, birdenbire — yüzüme baktı ve biraz — endişeli bir hal aldı. Vaziyetimden, çok ciddi bir şey söyliyeceğimi anlamıştı. Sesi, âdeta boğazında düğümlenir gibi — yutkunarak sordu: — Balkonda otursak ta koe- nuşsak daha iyi olmaz mı?... okadar uzun ıurıiyeuk İsterseniz, ko- nuştuktan sonra yine balkona çıkarız, İfademdeki kat'iyet, onu da- ha ziyade düşündürür gibi oldu. Sandalyesini hafifçe geriye ite- rek olduğa yerde dürdü. Beni dinlemiye hazır bulunuyordu. Fa- kat.. şimdi de benim dudaklarım isyan ediyordu. Söyliceğim söz- leri evvelce tasarladığım — halde onun sakin görünmek istiyen hali ve bilhassa bana temerküz eden sibirli, nazarları bende bir aksülâmel husule getirmişti. Zorla kendimi tapladım. Göz- lerimi masanın Üstüne iğdim. Kuvvet almak için peçetenin ucunu kıvıra kıvıra söylemiye başladım: — Mister Çangl.. Size, uzun bir teşekkür — monoloğu — ile S . —Ç 0 A Ğ (ŞARK YILDIZI | K açtım .. Yıldızlar Arasına Nasıl Karıştım? | YAZAN: Selma Z. — söze — başlamak — istemiyorum. Çünki bana yaptığımız iyilikler o kadar — çoktur ki, — bunlara ayrı ayrı minnet ve şükranlarımı arzetsem, şüphesiz sizi bıktırır, usandırırım. — Yine mi bu sözler Mis Selma.. Ne lüzum var bunlera.. —Evet Mister Çang.. Bunlara Nizüm — olmadığını — biliyorum. Hatta, böyle basit şeylere karşı çok müstağni bi ruha malik olduğunuzu da biliyorum. Lâkin ne olursa olsun, size candan kopan bir kelime ile olsuv yine kalbimin sesini duyurmak istiyorum. — Kalbinin sesi.. Ben bunu her zaman dinliyorum Mis Selma. Yavaş yavaş gözlerimi kal- dırdım. O, masaya dayanmış dü- ruyordu. Sararmış rengi, gerilmiş adalâtile bir tunç beykele ben- ziyordu. — Mister Çangi. Sizden son bir lütuf, son bir mürüvvet, soz bir iyilik İstiyorum. — Söyleyiniz, Mis Selma... Sizi memnun cden herşeyi yap- mak isterim. — Teşekkür ederim Mister Çang.. şa halde çabuk - anlaşa- cağız.. Dedim; lâkin sözün arkasımı getiremedim... O, bekliyordu. Ben de, duruyor ve yutkunayor- düm. Maksadımı ona çok kısa, çok kat'i bir ifade ile söylemek istiyordem. Lâkin bütün ifade kudretimi kaybetmiş gibi kelime bulamıyordum. — Görüyorum ki Mis Selma çok üzülüyorsunuz. Bunların Sıh- batinize karşı fena bir tesir yap« masından korkarım. Çangın derinden gelen ve inler gibi rahumda akseden bu sözleri, bana sanki büyük bir ilham verdi: — İşte bende bunun aksini iddia edecek birşey söylemek istiyordum, Bakınız Mister Çang.. Sıhhatim, tamamen yerine geldi. Eskisinden daha çok kuvvetliyim. Sizden rica ediyorum. Artık bana müsaade ediniz. Yine eski haya- tıma, beni buralara kadar çekip getiren stüdyo hayatına avdeti- me izin veriniz. Emin olunuz ki bana hayatımda en büyük ıyilîğı etmiş olacaksınız. Onun, tunç gibi kuvvetli ve sakin çehresinin hiçbir. hattı bo- zulmadı. Yalnız, rengi yavaş ya- beyazlaştı. "!_ Müsaade ederseniz Miş Selma; bumun — cevabını. akşam yemeğinden sonra size vereyim. Dedi. ( Arkası var ) B Sinema Ve Tiyatrolar ALKAZAR — Esir Malike ALEMDAR — | tanbul sokakları ARTİSTİK — Ayk ve ölaryet ASRİ — Canhı ceset EKLER — Şikerim ELHANRA — — 27 nümarali Catur ELUVAL — Haydet şarlası FERAH — Konser, varyola FRANSIZ TİYATRÖSU — Yuama tardpa GLORYA — S yahlı kadının kokusu HİLÂL — Taç deviren cavavar KEMAL B, — Kurum assem MAJİK — Büyşlk varyele MELEK — Aşka töebe MALLİ — Herkes kendi Bahtına OrEsA — Harem esrarı ŞIK — Küçük daztile DARÜLBEDAYİ — İş adamı ÜSKÜDAR HALE — Sanru Kadıköy SÜREYYA — Aşk hazretleri KA 3 a SO