Dü Abdü LA Ihamit Selâniğin Yunanlılara Bırakılmıyacağı Kanaatinde İdi AT TP Oranın Makedonya — 128 | Abdülhamit ikinci defa olar. koltuğu Vâsıf Beye Ignt ederek: —-—B K uZ. Derken kendisi de oturdu. Çok mültefit bir çelıâı ile Vü- sıf Beyin ht rını gordu: — Nasılsınız.. İyisiniz İnşa- allah.,. Bir yerde olduğumuz bal- de her va RNİICd ın’h“:: Slı: İlk N c e ıovu'l:. Ilnlgge bir n et eseri vardır. Dedi. Vâsıf Boy de, muka- bele etti: — Allah ömürler versin efen- i hü âlileri. S aran Abdülkamit ö NE k Kadınefendinin l,:ri d'lı;ı"krlîıntlı malâmat lıt:ıx Rifat Bey lâzımgelen izahatı ve- rerek tedaviye başladığı zaman, Abdülhamit tekrar Vüsıf Beye dönerek ; — Ulema ve moşahir, diş ağ- rısını kabir azabına bezetirler. Ne kadar doğrudur. Hakikaten pek müşkül şeydir. Ne ise.. Ham- dolsun, ben kurtüldum. Şimdi çok rahatı ».. Abdüllamit ile Vüsıf B. ka- ni ken, Naciye Kadınefendi de dişinin çıkarılmaması hakkında ıi:ıdı bulunuyordu. Rifat B., Kadinefeniye teminat verdi ve tedaviye dı... — Abdülhamit #özüne devam ediyordu: — dür havalar da ozdu. Zaten tanbul — böyledir. aziçinde — ( kurander )by .çıl:k olduğu için ilk ve sonbahar mev- şimleri daima böyle geçer. kendisini çok kullanmalıdır. Be- nim de geçen gün, boğazım ağ- dı. Hamdolsun, çabuk %oçirdin. ilmem hatırlar mısınız, bir defa Selânikte de olmuştum... Ha.. Selânik dedim de hatrıma geldi. Bugün gazetelrde gördüm. Yunan askeri geuniktı isyan etmiş. Visıf Bey, cevap verdi : — Evet efendim. Fakat ondan aha mühim bir havadis vardı. ki manrzuru Alileri buyurul- muştur. ( Gümülcine ) İilerle Bul- garlar arasında müsademe başla- mış. Bu vak'a hakkındaki müta- ya Merkez Ge; tefrikamızda başından garip İr papağan vak'ası geçen dişçi Rifat Bey Abdülhamit, hafifçe dudakla- rını büküp başını iki * — "- sab hyarak : — Bana kalırsa, Selânik bir Makedonya muhtariyeti olacaktır. Orayı Yunanda bıral mazlar, Amma, ben eski vaziyete na- zaran söylüyorum... Bu işte, Avus- turya ile onun arkasında büyük :İr devletin alâkası vardır. Onlar, ea n muhtariyetini İsterler... sigara buyurmaz mısınız?... Vâsıf Bey, Abdülhamidin ver- | diği si, arayı nazikâne reddetti. _%mıüâu I;'L“K — Ne kadar iyi.. de alışmasaydım. Salr :!ıtâ: ne ise.. Fakat ramazanda tütüm- =ı= çok fena müteessir ediyor. an da artık gittikçe yaza eliyor. SW LA eç karbalde Ahdilka, mitle vaki olan bu mülâkatından armi derecede istifadeyi düşlün- müş olacak ki, biraz evvel siyasi bir sual sorduğu gibi şimdi de leayı — âlileri ne — merkezdedir acaba 7.. ! firsattan bilistifade Abdühamide e yeyilari ğ TEFRİKA NUMARASI 24 YARI Dördüncü Murat, birden ir- ildi : - ı'ılı—Ne. dedi, bana dil mi uzatıyormuş ? l Silâhtar, ellerini uğuşturdu. — Küfrün nakli küfür dî'ı' dir amma dilimin kurumasından korkarım, onum dediklerini dile getiremem, — Korkma, sana darılmam, babana kırılmam. O habis ne W | İ | | demişse aynen söyle. Ü mf:l’:vı!ıki et, tahakkuk _21:1" or gidiydi. Biraz evvel _“Bll"" îl.uın.. diyen Hünkâr, şimdi o adamı “Habis,, kelimesile anıyor- | du. Demek ki feveran başlamıştı ve bu halden istifade Jlâzımdı. Maamafih, kurnaz Bosnalı, sahte bir hicap daha gösterdi: — Vallahi sıkılıyorum, lisana alınır söz değil ki. YAZAN: * *& Hiddetle merak arasında bo- calıyan Hünkâr, bağırdı: — Gayri uzun etme, söyle. Anama sövmüşse bile söyle. — Hüâşa ve hâşa, size efen- | dilik etmiş imiş! Dördüneü Murat, dudaklarını ısırdı: — Efendilik mi, Efendilik mi? — Amcanızın kafese konul- duğu gece, siz ağlıya ağlıya ken- disine yalvarmışsınız. — Yalan! Yüzünü bile görme- dim. — Valde Hazretleri de onun ç düşmüşlermiş. ıyıî’_ımYılın. Anamın sesini bile duymamıştır. n uy:/ne birdenbire önündeki ma- dı, kadehleri devirdi, sayı yumrukladı, korkunç bir sesle haykırdı: dini bir sual sordu: — Bygüzkü Rusya İslâmlarının, uzun günler- de oruç tutmakta duçar olduk- ları müşkülâttan bahsediyordu. Bittabi mütalea buyur 'muştur. Bu sual, Abdülhamidin hoşu- na gitti, tebessüm ederek cevap verdi: — Evet.. Bu mesele pek m:' himdir. Bunu bana, bir kerre de Amerika sefiri sormuştu. Benim fikrime kalırsa, Rusyada ulema toplanarak (imsak) ve (iftar) yakitlerini tayin etmelidir. Çünkü bizim “-imizin zuhur ettiği ma- halç Mekke ve Medinede, bu ları bu suretle ülema tayin ctmektedir. Artık, Vı:ıf"Beyio Ah_duıııı- r.ildin ır;.ıındı hararetli bir mü- leme başlamıştı: — Evet efendim.. Orucun, günün mebde ve müntehasına göre, ulema bu kaydin haricine nasıl çıkabilir? t Abdülhamit, buna itiraz etti: — Hayır, dinde böyle bir şey ı:ktur. Orucun, tulüdan grul?ı, dar devamı — şarttır. ulema, böyle söylemez. Söyleyen- ler, hakikati bilmeyenlerdir. Bun- lara da (ulema) değil — (zuama) demelidir... Bizim dinimizde hiç mllü:iln yoktur. Her şeyin kola- yı bulunmuştur. (Kıyas) a tatbik olunarak her müşkül hallolunur. Vakıa, evvelce içtihat ile de me- sail şer'iyenin halli mümkün olur- muş. Fakat şimdi bu ı ka- =dığı için, — yalnız” (kıyas) mıştır. (Arkasi var ) ON BEŞİNCİ PATRON KUPONU No. | (de ©a beş günde bir Gazelemisi olduğumuz — Patronu almak — istiyorsanız, bu bedara Y , saklayınız ve 15 olayınıt. - Patronlarımız Hi ee ,.ı. memana olecaksınız, geşredildikleri yüze M':.'_':f: İstanbal - karilerimiz ge bafta, taşra karllsrimle oa Hinde kaponlarını gözder Tölldirler, Ba müddet geştiktem sonra kuposlar kabul. edilmez, | adam bul, yola çıkar, mel'unun kellesini bana getirt ! Bosnalı dellkınlş. mümasil | emirlerde olduğa gibi Hünkârı ğ — Uzayan dil, kesilir. Tez bir selâmladı ve sükün içinde cevap | alıyordu. Hudutlarda verdi : kulundur. Ferman buyurursan onu B önderelim. oınoly;“[“in seherinde Süley- man Paşa, cebren yola çıkarı-- mıştı ve iki menzili bir. edip Bosnaya yetişmesi emrolunmuştu. Silâhtarın bu emre ilâve ettiği tavsiye de şu idi: Hattat Hasan Paşanın başını olaklarla İstanbula kl.. 'önşe:n.l“Vılî. bu müıh!; emre ittiba ederek nl_ılfelerı tatar gibi aşıyordu. Sağdan, soldan, yukardan, aşağıdan her gün bir vezir mevkibinin îelip geçtiğini görmiye alışan göy üler, bu '"'l?' teşem — devletlinin ıııı.ıhtuu bir maiyetle ve fakat bariz bir acele ile yol alışma — gaşıyorlardı Yapılacağını Zannediyordu | Mol sabah gazetesi, kadar devamı meşrut olduğuna | x ) za İsmai hatırşinastır. Lâ- übaliliğe hafifli- - ğe tahammül » edemerz, fiil ve hareketlerinde ihtiyatkârdır. Başkalarına min- net etmekten ictinap eder. İğ- birarı devamlı olur. Saip bey: — Fotoğrafının dercini istemiyor — Eğlenceye ve keyfe dair şey- | lere münhemiktir. Ciddi ve üzücü meşgalelere rağbet etmez, her- kesle konuşur, ahbap olur. Te- vazuu ve sadeli” sever. 116 Marko Re- şak Efendi, Soğukkanlı ve ağır başlıdır. Fazla konuşmaz, fill ve hareket- lerinde kat'iyyet vardır. Arkadaş- lığına itimat edi- lebilir. * 200 Sadık (K) bey: — Fotoğrafınım dercinl istemiyor — Şen, neşeli ve balâpervazdır. Herkesi kendi neşesile meşgul etmek İster, alayi ve muzipliği sever. Her yere sokulur. Serbes konuşur, sözleri batmaz, eğlenceli sohbetlerden geri kalmaz. * 11T Hafız Meh- | met Efendi: Ağırbaşlıdır. Alaya — gelmez. Fena muamele- ye mukabeleye temayül eder, Fazla konuşmaz. İşlerine hile ve riya karıştırmaz. * 196 M. Rahmi Efendi: — Açık- göz ve hırçındır. Menfaatlerine lâkayt kalmaz, kanaatkâr değil- dir. — Birşeyden çabuk bıkar, şöhretten hazze- der, parayı isra- fa mütemayildir. Sanki —© vali — değil — tatar- ağası İdi; durmadan, dinlenme- den at koşturuyordu. Geceleri tevakkuf ettiği konak yerlerinde i üç, beş saatten fazla kalmıyordu, — Süleyman Pş. işgüzar bir l bir kışım uykusunu at Üstünde harbeden ordulara kumandan tayin olu- nan devletliler, bukadar sür- atle vazife başına gitmezlerdi, mahabet ve azametlerine halel gelmemek için ağır yGrürllııdl. Fakat Süleyman Paşa, an'ane- nin de, Adetin de, merasimin de haricine çıkarak işte doludizgin koşuyordu. lZöyiülurin ve yol uğrağı olan kasabalar halkının hayretini mu- cip olan başka bir manzara daha vardı. Süleyman Paşanın konak yerlerinden —ayrıldığı hergünün ertesinde menzil — seyisleri kı- yafetinde bir delikanlı geliyor, köy Kizirlerine, kasaba kârvan- saraycılarına telâşla soruyordu: — Buradan vezir alayı geçti- mi? Müsbet cevap alımca suallerini Resminizi Bize Gönderiniz, x* Size Tabiatiniz? Söyliyelim... ey: Ciddi ve * 14 Cengiz Efenti: Kendini bü- yük görmek ve şöhret sahibi ol- mak ister, hüre riyetini tenkit eden usul ve nizamata uygun hareket etmek- ten sıkılır. Teş- vik ve teessllre çabuk kapılır. 13 S. Seyfettin Efendi: — Fetoğrafı dercedilmiyecektir — Sitemi ve gserzenişi boldur, Çabuk alinir, ve İizzeti nefis meselesi yapar. Kadın mesailinde kıskançlık gösterir. Menfaatlerin- den feragat edemez. * 12 Kenan bey, Atak ve atılgas değildir. Fiil ve hareketlerinde daha ziyade ihe Hyat ve teenniye | — temayül eder.Bii işin iç taraflarını tamik etmez. Ze vahir aksamına uysallık gösterir. x Kemal bey: — Fetoğrafı dercedilmiyecektir — Temizliğe ve intizama riayet« kârdır. Fül ve hareketlerinde Iâtbali değildir. Usul ve mera- sime riayetkâr olmak ister. Kız- dığı zaman inatçı olur. Şöhret ve ikbali sc « 11 Sadi Efendi: Açıkgözdür. Çabuk — şikâyet eder. —Menfaat- lerine müdahale edenlere karşi serkeşlik göste- rir. İntizam ku- yudatıni — ihmal eder, * Bandırmada Nadi beye: Fotoğrafınız tahlil edilmiş ve gazetede İntişar etmiştir. 5-7-931 tarihli mektubunuzdan sonraki nüshaları takip etmemiş iseniz dosyalarmızdan tetkikat icra edip intişar tarihini bildirmek Üzere bu ciheti lütfen bildiriniz. efen- dim. altıyordu; Wi— yl:lıerıdo yattı. Kaç at de- , saat kaçta yola çıktı aelileta hui By Ve sonra gamlı içini çekerek mırıldanıyordu. — Yetişemedim! Her konak yerinde bu man- zara tekrar ediyordu. Süöleyman Paşa geçiyor ve bir gün sonra da öseyis kıyafetli delikanlı boy gösteriyor. Köylülerle kasabalıların bu hara- retli suallerden çıkardıkları mâna muhtelifti. Kimi bu delikanlının pas şa takımından"nasılsa ayrı düşmüş bir bizmetkâr olduğuna hüküm ediyordu. Kimi, onun Paşaya mühim bir haber götürmek iste» diğine zahip oluyordu. Fakat herkes, ona acıyordu. "Çünki her sual sonunda ellerini göğsüne kat rup dalgınlaşmasında acın- ümiı 'ıdı şıırd.ıı ; âdeta Paşa» 'a yetişemezse büyük bir saadet iıybcdrrı-':mîş hissi veriyordu. YArkazı var) Terzi Yunus