ÜÇ KADIN SALTANATI | "adişahın Keyfi İçin Milletin Malı- u Yağma Edip Kapışıyorlardı.. ağa Subaşı) nin Sipabileri böyle | ve kayvani zevki karşısında etmesinde yokta vardı. *hiçerilerle Sipahilerin ara- <A mevcut ezeli rekabet in istifade edecekti. > Verirsin.. > Vermem... > Alırım! iy Alamazsın. Kavgaları arasında Sipahi- çadırından fırlıyan Su- doğruca (Yeniçerilerin inna koştu. > Sipahileri dağıtın ve ora- “Yniyan güzel bir kız var, bana getirin! Rmrini verdi, Bu emir daba tatbik edil Sipahiler Subaşıya hü- ettiler. El ve ayaklarım dılar ve meydanda, Pa- n önünde sürüklediler. Yeniçeriler | ve Sipahiler izlerine geçtiler. Sadrazam, ğası ve Düğüncübaşı » Rumeli Beylerbeği fena © vereceği muhakkak olan kargaşalığı güç hal ile “rabildiler. On dokuz temmuzda düğün sonuna yaklaşmıştı. İltanlar, kapalı tabtırevan- 1* Atmeydanından (sarayı o) a avdet ettiler.Ertesi Üde saray hademesi nak- Yirmi temmuzda Padişab ü Murat çavuşlara geçit “ yaptırdı ve umumi al- * arasında bunlara ruhsat Kati şahane), sarayı büme- “an çıktığının tam elli günü slessabah Şehza- Sİ Mehmet ile beraber sara- V girdi. * efsanevi bir mahiyeti bu muazzam ve tarihte Misli daha mesbuk olmamış de bu suretle hitam oldu. Hlazinede para yok iken. bir taraftan vergi. bir “an rüşvet talebi ve niha- ını sonra veririz gibi ve gart politikası ile » ken — sızdırılırken bu paralarla böyle mükellef yapılıyor, Padişah or, Padişahla beraber gibi olan halk ta kendi para ile sefa süren ) dayandığı | lütfen ve inayetenl.. Kendine ayrılacak zevk hissesinden müs- tefit olmak için abdalcasına bir tevekkül ile (İradei Pedi- şahi ) ye sabahlara kadar mun- tazır oluyordu. (Arkası var) m KT aney emeiiğney | çe ŞİM REENNEAN Türkiye B. M. Meclisi Riyasetine Muhterem Efendim, İstanbula su veren Terkos Şirketi, elli senedenberi mukavelesi ahkâmının birçoğunu ifa etmemiştir. Şebri- mizde ne içilecek, ne de yangınlarımızı söndürmiye kâfi gelecek suyumuz yoktur. Biz, İstanbul halkı, su meselesi- nin kat'i surette halli için, Terkos Şirketi mukavelesinin feshini ve Nafıa Vekâleti ile Şirket arasında cereyan eden müzakerata bir nihayet verilmesini rica ediyoruz. Bu ricamızın isafı, İstanbulu en büyük bir dert ve bel&- dan kurtaracağı için, verilecek fesih karar memlekete büyük bir hizmet olacaktır. Bu istidayı imza ediniz ve gönderiniz. Düğünde Cinayet Bir Kadına Dil Uzatan Bir oAdamı Delik Deşik Ettiler Kırklareli, (Hususi) — Kirk- İmza kesip idarehanemize Yeni . Neşriyat; Çiçek Sergisi Ve Çiçekçilik Kitabı Sevinçle gördük ki Türkte- ki çiçek muhabbeti, çiçekçi- Mk san'atile tevazün hâsıl ei- lareline tâbi Tuzaklı köyünde | miştir. Sözümüzü delil ile te- düğün eğlenceleri yapılırken kanlı bir cinayet işlenmiştir. Hadise şöyle cereyan etmiştir: Davetlilerden berber Mus- tafa, ayni köyden Halit ağanın haremi hakkında bazı sözler söylemiş, kadının üzerinde hâ- sıl ettiği tesiri anlatmış, açık bazı şeyler söylemiş. Bunu işi- ten Halit rm ile akrabası Hasan ağa Mustafa ile kavga- ya tutuşmuşlar ve Mustafayı yedi yerinden bıçakla vurmuş- lardır, Her ikisi de tutulmuştur. Berber Mustafa hastanede öl- müştür. İş Arıyor Musunuz? Gazetemizin ucuz ve küçük ilânlarından isti- fade ediniz. 25 kuruş sizi işsizlikten (o kurtar- âbilir, 16 kelimelik bir ilân 25 kuruşa SON POSTA *efih Tüdikekie behimi iz *frikamız : No. 38 KUCAKTAN KUCAĞA SERVER BEDİ NÜ Anladem, dedi ve hızla çıkarak yatak odasına kapandı. Me KL orkemmdak be 1 h. Kendi kendine sesle mırıldandı: Sa budala karı... Dam- işer gibi söylenir mi Ya hiç? Nerminin odasına git- ditündü. ve kendisinde kuvveti bulamı- yarak mutfağa koştu. Nermin akşama kadar oda- dan çıkmadı. Yatağında, arka Üstü, pek az kımıldıyarak yattı. Hüsniye H., onu merak ederek, birkaç defa oda ka- pısından bakmış ve çekilmişti. Akşam üstü Atıf B. erken geldi ve Nerminin odasına girdi: Nermin doğruldu ve kalktı; — Hayır, dedi. yit etmek lâzım ise sergide teşhir olunan (salon çiçekçiliği) ve (Faktüs) ismile iki kitabı ileri süreceğiz. Çiçek; bahçede nasıl yetişir, odalarda nasıl yaşar, balkon- larda nasıl vücut bulur, pen cerlerde nasıl tenemmuvj eder?.. Bütün bu bahisler, kuvvetli bir mütehassıs lisanile işte bu kitaplarda izah olunuyor, ne fis resimlerle canlandırılıyor. Bizce, bu kitaplar, sönmez birer bahar ve solınaz birer gülziardır. Serginin jüri heyeti de ayni mülâhazada bulunmuş olmalıdır ki birinci mükâfat olan gümüş madalyelerden birini bu kitapların müellifine vermiştir. Biz, bin bir çeşit çiçek dolu bir bahçeye nişan asmak ka- bilinden yüksek bir takdir nişanesi bulunan şu kadirşi- naslığı alkışlarken okuyucula- rımıza da bu matbu gülüstan- lardan birer tane edinmelerini hararetle tavsiye eyleriz. Atuf B. elektrikleri yaktı. başım önüne eğerek biraz düşündü. Apartımana girdiği vakit, Hüsniye Hanım, ona gündüzki vaziyeti anlatmıştı. Atıf Bey Nerminin niçin böyle yattığını ve durgun durduğu" nu biliyordu. Daha fazla teca- bül etmiyerek, Nermine doğru kat'i bir adım attı: — Haydi, içeri gel de se- Binle ciddi konuşalım, dedi. Ve Nermin yemek odasına gelince, Atıf Bey *derbal söze başladı : — Ben evliyim. Bunu sem den bile bile gizledim. Çünkü sen çocuktun, anlatabiliyor mu- yum? Ne olursa olsun, haki- ki hayatın ne olduğunu bilmi- BORSA İstanbul 26 Ma 1931 — Kapanan fiatlar — NUKUT İsterlin Dolar Amerikan 30 Frank Fransez Bulgar 1 Florin Felememk 0 Koron Çekonlavak 1 Şilin Avusturya 1 Rayhıpmark Almanya İ Zelori Lehistan 70 Ley Romanya 20 Dinar Yuyuslavya İ Çerveneç Sovyet KAMBİYO Londra 1 İsterlin Nüy, Paris kuruş 1 Türk lirası deler 1 Türk liram Frank Liret Belya Frank Halledilen Bilmecemiz 1238460780101) Bu Sütunda Hergün Almancadan: fikret M. ZENGİNİN SIRRI Plumkins'le ben, ticaretha- | neye gelen mektupları oku- mak ve cevap vermiye memur birer | kâtiptik. (Mektupların içinden çikan pulları ticaretha- ne namına saklama bana aitti. Plumkins ise kendi namına hareket ediyormuş ki bu kur- nazlığı, bir gün meydana çıktı ve kapı dışarı oldu... Zaten adam olacağı yoktu. Beş sene sonra onu tekrar gördum, açlıktan nefesi ko- kuyordu. Benim ise onunkinden daha iyice idi O sırada evlenmiştim de. Aradan beş sene daha geçti. (Plum- kins) e yine rastgeldim. Bu sırada ben aldığım oda takı- mının ve halının son taksitini ödemiş, yani hayatta bir şey olmak üzereydim. (Plumkins) İse... Onu, sormayın bana! Aç- lıktan yine nefesi kokuyordu. Zaten adam olacağı da yoktu. Nasıl oldu bilmem. Onu beş sene daha gözden kay- bettim. Ve bir gün... O günü hiç unutamıyacağım. Ufak oto- mobilimin son taksitini ödedi- ğim, ve ilk defa karımla gez- miye çıktığımız bir gündü. O gün.. Direksiyonu kendi karısına emniyet etmek tehlikelerin en berbatıdır, imanın bana... Bun- dan daha berbatı ise kadının direksiyon yanında oturması... | Benimki İse yanımda oturu- Soldan sağa, yukardan aşağı: ir mi Berber (7), katı top- dö — Telefonda ilk ses (3), bila o hece (2), büyük 4— ak vE (8), işveli 5 — Kokulu su (7), form G ve i çi ir nevi erik (6), ne- 7 — Nota (2) İstanbulda bir mahalle (5) 8 — Yardım (4) 9 — Vücut suyu (3), şe yet (4) 10 — Türkiye (7), kabile (3) VI — Bir kaza merkezi (4), ermiş (4) | yordun, hâlâ da bilmezsin. Eğer gizlemeseydim, çok müteessir olabilirdin. Ben senin nazarın- da henüz bir yabanciydım. Ba- na emniyetin yoktu. Benim evli bir adam olduğumu bil seydin ne yapardın? Doğru söylel Benden bucak bucak kaçmaz mıydın? Benim çapkın bir adam olduğuma hükmet- mez miydin? Söyle, doğrusunu söyle, Nermin cevap vermedi. Atıf Bey asabiyetle ayağa kalktı ve sualini tekrar etti: — Söyle, kuzum, cevap ver. Nermin kuru bir sesle ce- vap verdi: — Ben.. herşeyi zamanında bilmek (isterdim. yordu. Daha iki dakika yol alma- dan: —“ Böyle hızlı gidersen bir ağaca çarpacağız,, diye şikâ- yetlere başladı. Şunu da söy- lemeliyim ki makineyi sür'atle idare etmek istemiyor değil- dim. Fakat bir türlü muvaffak olamıyordum... Çünkü freni açmayı unutmuştum. Fakat kadın teknikten ne anlar?! Birdenbire üstümüzden soğuk bir rüzgâr esti. Etraf saniye- lerce simsiyah kesildi. Karım: —" Ne oluyoruz? , “ Tünel mi bu?,, Dedi. Ben: — “Hayır, diye cevap ver- dim. “Bir otobüs,. Otobüs diye attım amma değildi. e Üstümüzden geçen kâbus, bir ( Limozin ) otomobil idi. Birdenbire durmuştu. Otuz Sonra acı bir sesle ilâve etmek istedi: “Fakat, şimdi iş İşten geçti., diyecekti, hiçbir şey söyliyemedi ve kendi için- de çınlıyan bu zehir, tıkandı kaldı. Atıf Bey Nerminin ne de- mek istediğini anlıyordu. — İyi amma, dedi, herşeyi zamanında bilmek her zaman iyi değildir. Meselâ ağır har- talığa tutulan birine doktor hastalığını söylemez. İyi olursa ona herşey anlatılır, fakat sinirleri sarsılmasın diye za- manında söylenmez. Atıf B. odada dolaşıyor ve ; düşünüyordu; Nerminin önünde durdu: — Hem, dedi, ben pek katlı bir Amerikan binası gibi bir şoför, elinde kasketile fırladı ; “—M. Plumkins sorduruyor, acaba bir kaza mı geçirdiniz? Uzun sözün kısası; mutan- tan bir Havana sigarasının baharlı kokularını “etrafa saça saça bizim Plumkins köşesine kurulmuştu. Mutat sözler söylendikten sonra dedi ki: «— Gezmiye çıktınızsa be- raber gezelim!, Ve şoförüne hitap etti : “— Hey, Mösyönün araba- sını basamağa koy Niye uğradığımız bilemeden arabam Limozinin basamağına konmuş, biz de koltuklarına gömülmüştük. Yarım saat sonra ağzımı açtımı — “ Plumkins be! Senin mi bu araba?,, — “Tabii, tabil,, diyor ve ilâve ediyordu: — “Daha iki limozinim var, onlar daha büyük.. Bir çiftli- ğim var, yarış beygirlerim, var, gebirde bir villâm, banka- da birçok param, daba, daha herşey var.. oldukça... Nefesim tıkanmıştı.. — Ammada tali, dedim. Plumkins cevap verdi: “— Bende var ondan, mun sayesinde zaten zengin oldum, o saatinin kösteğine davrandı, madeni ufak bir levha gösterdi. Biliyor musunuz ne idi bu? Bir tarafında ters dönmüş sar- dalya çatalına benzer karga- cık burgacıklar, öbür tarafın- dada yazıye benzeyen yine kargacık (o burgacıklar o çinko parçasından (muska) gibi bir şeydi. Ben: “. Etme!,, dedim o. “— Binlerce kişide var!, Ben sordum: — Kısmetinin açıklığına bu çinko parçesi mi sebep ol- du?, o: — “Evet; diyordu. yor musun, dedim. “Sen böyle şeylere,, Eski dostum yan yan baktı ve sırıtlı: “— İnanıyor musunda laf mı? Bu muskaların fabrika- törü beninl,, evli de sayılmam. Çünkü... Nermin Atıf Beyin sözünü kesti: — Sizi ben hiç iyi tanıma- dım, yani... İyice tanımadım... Ben pek çocukmuşum meğerse şimdi şimdi biraz aklım başı- ma geliyor... Sizin ben yalnız İsminizi ve yüzünüzü tanıyorum. Başka hiç birşey... Meselâ ne İş yaparsınız siz? ve yine me- selâ... Atıf Bey de Nerminin sözü- nü keserek cevap verdi — Ben mi? Tüccarım... Bil- miyor miydin? Amma da yaptın ha... (Arkası var)