“Son Posta, nın Tarihi Tefrikası: 5 SON HAREM DEHLİZLERİNDE ÂDEM BABAMIZA KÜLÂH GİYDİREN KADIN, PADİŞAHLARI DA KÜLÂHSIZ BIRAKABİLİR... ! Haremağası Kırbacını Kaldırdı Hafız oda müddet düşündü, dolaştı ve birdenbire Gazanferin karşısına dikildi: — Arkadaş! »dedi- fidan- lar ağaç olur! Gazanfer, bön bön bakındı ve bir kelime söyliyebildi: — Beli! — Çocuklar da büyür adam olur | — Beli! — O halde bizde büyü meliyiz, yani liyiz , yökselmel Kabilse ulema çocukları gibi iki üç mertebeden atlayıp ke- — Senin de boa gibi dü- Şündüğüne şüphe yok. Fakat #enin büyük bir sırra agâh olmadığını anlıyorum. Sulanan ve ayakta rüya gör- miye başlıyan Gazanfer teha- likle sordu: — Ne gibi? — Kadının yarım Allah ok * duğunu bilmiyorsın. — Anlamadım. — Anlamalısın. Âdem be- bamıza külâh giydiren kadın, tan da küllâksız bıraka- e SE gör ağa, gene anlâmadım. öğüt arkadaş. Kızlarla hoş geçin diyorum. Çünkü bir kız, esasen herşeydir, bu sarayda ise | Tanrı demektir. Onları kızdır- mak alıklıktır. — Bu sürü sürü kıza oturup dalkavukluk mu etmeli. akılklarına ü değil, hatta köle- Sl en * “Topkapı, sarayını gezenler “Hünkâr sofası,nı bilirler. Bu- Taya ocak sofası ve çeşmeli sofa yolu ile girilir. 34 adım “dden görülecek bir yerdir. Mübalâğasız iddia olunabilir ki, lüğün şaheserlerindendir. az üzerine mavi çiçekleri İhtiva eden ufak kıt'ada çinileri “afes şeylerdir. Salonda birçok pılar vardır. Bunlardan biri hamamı)na açılır. rengi mermerden dört | Sütün üzerinde bir sakfı havi piri İl Birinci Mahmudun öldüğü günün gecesinde üçücü Osman bu sofada idi Hanendeler, sazendeler şırvanda toplanmış- lardı, sesleri işitiliyor, kendi- leri o görülmüyordu. o Birkaç haremağası, sofa kapısında el pençe divan durujerdu. İki düzüne kadar halayık, şırva- Dın altına sıralanmışlardı. Hünkâr, me tarafa baksa kendini görüyordu.” Aynalar, onun şahsını teksir ediyor ve salonun ( şurasma, (burasına yapıştırıyor gibidi. O, bu garip temaşadan memnundu. Yaldız- lar, çiniler, nakışlar, çeşit çeşit süsler, şırvandan berrak bir şellle gibi dökülen rengin nağmeler, her biri (o bir güzellik nümunesi teşkil eden dilrüba kızlar arasmda nefsini her noktada müressem ve mücessem (görmek (hoşuna gidiyordu. Salonun hemen her tara- fıdan yüzünü gördükçe gülüm- süyor, şu pek basit inkiâs hadisesini mucizevi bir tecelli kadar mühim buluyordu. Bütün salonu şaksile, kalbile doldür- mak; her noktada hazır ve nazır bulunmak gururunu okşuyord Aynalar, yalnız kendisini de- n da aksettiriyordu. Osb belli etmeden ve onlara bakar görünmeden hepsini seyrede- bilmekten ayrıca neşeleniyordu. İşte şu sarı kız, yanındaki kara kıza dirsek vuruyor, berideki etine dolgun halayık da komşusunun ikide bir ayağına basıyordu. Harem ağalar, ciddi duru- yorlardı. Kızların gösterdik- leri sessiz uyanıklıkla onların bir kara keyekel gibi takındıkları cansızlık garip bir tezat teşkil yer yer göğüslerinde canlandıran şu aynalarda kaç hünkâr yü- e oturduğu sedir üstünde kaç tacıdar, yan gelip iy ee kaç halayık ve kaç haremağası bu köşelerde ve yine şu vaziyette emir beklemişti?... Onlar, bütün o tacıdarlar şimdi hayal olup kal- maş. Cisimleri değil, isimleride ortada yoktu. Demek ki bir. gün kendisid onlar gibi ara- | dan çekilecek, anılmaz rüya- lara dönecek ve bu muhteşem yerde başkaları gülüp oyn- Üçüncü Osman, bu mülâ- haza üzerine içini çekti, veh- leten yüreğine sıkıntı çöktüğü için ibtiyarsız bir hareketle başındaki takkeyi çıkarıp attı, göğüs düğmelerini araladı ve bu vaziyette aynaya baktı, Tahaf şeyl... Orada bu mi- cellâ aynada biraz evvelki şen mes'ut ve mağrur bünkâr de- ğil, başka bir adam görünü yordu. Kılsız (Ove biçimsiz bir baş taşıyan bu adam çik- kin, mide bulandıracak kadr çirkindi. Onun, şimdi aynada teressüm eden adamın “fazla piştiği için kabuğu çatlayip sarısı dışan fırlamış yumurta halinde- bir çift renksiz gölü vardı: ve bu. gözler" kirpiksizdi. Ucu yuvarlak ve kızl burun, gözlerin feci çirkinliği çoğaltıyor, kalın ve sarlak dudakların altında geniş bir çene, o sakil simaya iğrenç reden sonra vücudün sekaleti başlıyor ve çarpık omuzlar, içek iri ve şişkin bir karın, gö- 78 çarpıyordu. Üçüncü Osman, bu adamı adeta tanımıyor gibidi. Biraz evvel orada ve diğer aynalar da gördüğü yüz, hiçte böyle değidi. O halde bu adam ne- reden çıkmıştı?.. Acaba şu parlak “şey, ayna olrayıpta 1 — Parayı yere gömer- seniz çalınabilir, kaybolur. ee Mendires Havzasında Yapılan İnşaat Yüzün- den Hazine Zarar Etti | Baş tarafı 1 inci sayfada ) Barası arazisi dabilinden geçirilmesini istemişlerdir. Bunun Üzerine İzmirden pörhiddet inşa atma- ballne gelen su işieri müdürü Aziz B. köylüyü susturmak iste- miştir. Menfaatini çok düşünen halk neticesi çıkmıyan sözlere ehemmiyet vermemiş ve maa- mafih arzusu da yerine geti- rilmemiştir. Ancak tren güzergâhının alt kısmından geçen kanalın, bu şikâyet üzerine kismen mecrâsi değiştirilmiştir. Şimdiye kadar sarfedilen Oparalar oplânların yanlış yere ihzar edilmesinden, daha doğrusu “böyle külliyetli bir para sarfedilirken maka- mının mahalli sarfı lâyıkile dü- tılmış demektir. Göz önünde yapılan bu hatanın henüz tamir ve ikmal edilmediğini gören köylüler de hâlâ müşteki vâziyetindedirler. Halkın parası halkın men- faatine sarfedilmek lâzımdır. Alınan ağır vergilerle yapıl mak İstenilen işlerin bu tarzda kusurlu oluşu hiç şüp- hesiz ki hükümet hesabıma bir ademi hoşnudi kazandırmak- tadır. Kanal inşaatı henüz bitmiş (o değildir. & Tuğyan, teşrinieyvelden (osonra oyağ- murlar çoğalınca başlıyacaktır. Bu işin doğru ve kat'i şekilde meticelenmesi (için alâkadar makam ların faaliyetine intizar- dayız. Aik alelâde bir cammıidi ve arka- sında duran bir adamı mı gös teriyordu? Hünkâr, edak bir nazarla başka bir aynaya baktı ve aynı çehreyi gördüğü için di derine göz kaydırdı. Fakat orada yine o vardı. Bu sefer gözlerini kapadı, altında bi- riken terleri sildi, için için || inledi: — Çirkinim, çok çirkinim! Lâkin bu inleyiş ve yüzün- , de beliren ağır sıkıntı çok çabuk karılır. 2 — Toprak kumbaralar | | kaba ve iptidai birşeydir. HAKİKİ HAYAT HİKÂYELERİNDEN: 25 Kadın Elile Yıkılan Bir Yuva... Kadından Ve Aileden Nefret Ediyorum... Ri Tam yirmi yaşındaydım. Mütareke sonlarında, işsizlik yüzünden zorla geçiniyordum. İyi bir aileye mensup bir kıza rasladım. Rivayetine göre bir nişanlısı varmış, ondan ay- nlmış ve İstanbula gelmiş. Güzel bir kadın değildi, fa- kat çok zeki ve çalışkandı. Bir erkeğin zevkine kurban olmuş. Burada hayatını kazanmıya ça- aşıyor. Düşenin dostu olmaz. Bu zavallı da, kendine elle, dille hücum edenlerden kendini ko- ramak istiyor; ama, kim ko- rayacak? Benim de güzel, temiz, ra- bat bir yuva kurmıya ihtiya- cım var, Benim bu ihtiyacımla onun felâketinden belki bir saadet doğar ümidini beslemi- ye başladım. Ve kararımı vermekte ge- cikmedim. Bu gözleri yaşlı ka- dının o kadar felâket gördük- ten sonra, temiz bir aile kura- bileceğine hükmettim ve onu, bulunduğu çukurun içinden çek- tim, aldım. Bir müddet sonra asker oldum. Tesadüf beni karımın anne- sile akrabalarının bulunduğu memlekete gönderdi; annesini aradım, buldum, kızının bir gence vardığını söyledim. Kadın parmağımdaki yüzüğ görünce anladı, sevindi, fakat gene gözlerinde ince bir hüzün vardı, bana söylemek isteme- diği endişesini hissettim. Bir gece, aile efradı arasın- da, kızın bakire olduğunu söyledim ve bu yalanımla bü- tün ailenin yüreğine su serptim. Birkaç ay sonra, para gön derdim, kadın da geldi. Bir sene arızasız ve mes'ut yaşadık. Kadının ailesi de memnundu. Bir sene sonra kıt'am Eskişehire gönderildi. Bir müddet sonra izin ala- rak döndüğüm vakit, elime mini mini bir kara kız ver- diler, Allahtan kız evlât is- temiştim, “al, dediler. Fakat içimde gene bir üzün- tü vardı. Karım hamile öldu- ğu zaman, içimden: — Eyvah... demiştim, ço- cuğumuz dünyaya ayak basar basmaz, aramızda kavga baş lyacak. lArkas var) MUALL PEK YAKIN İM SESİ DA ÇIKIYOR Muallim Sesi: mir bütün dertlerine, arzu ve temenmilerine em mecmualarından -muallimlere en İl Muallim Sesi: Yari rm a e ağ veda. — Muallim Sesi; £tr Muhterem düşüren -ik mekteplerin 'okluğu mualiimleri müşkülüta imi ie nara maka dere rek eptileri ee iyettar yevata tı N el pepe birinci nüshasından unları e e m ÇE si Müallimler * sama e olan bisinci Muhterem O Muallimlerimize Ankara'da son defa içtima eden “Türkçe muallimleri, kongresi ii tarafından kabul olunan esaslara göre rertip edilmiş olan edebi- yat muallimi Kâzım Sevinç Beyin (İlk mekteplerin 4 ve5 inci sınıfi DİLİMİZİN GRAMERİ lara) ile Maarif m la A. Fuat Beyin ilk mekteplerin YENİ HESAP DERSLERİ Eserlerini kendisine has bir nefasetle B Resimli A 3 — Tahta kabe y Matbaası 'abetmiştir. Nümunelerini isteyiniz. İlk mekteplerin bütün kitap- ları seri olarak mevcuttur. 4 — Çocuğunuzu tasanufa mak istiyorsanız İŞ BANKASP'nın m sağlam kumbaralarından alınız.