256 SERVETİFÜNUN No. 2246 —561 (Stkholm)dan İstanbula (Litaan- ya) nın merkezi olan (Riga) ya kw dar vapurla geldik, şehiri dolaştık- tan sonra bu günkü siyasetin meş- um merkezi olan Polonyadan dünya sulhunu, huzurunu bozmak iğtiyen- lerin bir behane olarak ortaya sür- dükleri günün mühim bir çıban başı alan Danzik meselesile facıanın bi- rinci perdesinde ufak bir rol alan aktör ve figürmlar gibi bizde bu- radan bu diyardan geçtik. bu (Ba Fontaine) nin kurt ve kuzn hikâyesine nekadar çok benziyor. Maksad tahrib ve imha olduktan sonra behane ve gebepler bulmak güç değil.. fakat korkulu ve müş- kül anlar yaşayan münevver ve vatanperver Polonyaâlıların hazırlık- ları kuvvetle göze çarpmaktadir. Bundan sonra Romanya ve Bulg rjstandan geçerek nihayet güzel İstanbulunuza kavuştuk, İstanbulun eski ihtişamını muhafaza ederek tarihi, bedii tabii güzelliklerile be- raber günden güne modern Avrir- Pai bir şehir manzarası halini al- dığı görülüyor. Parke ve arnayut kaldırımı olan yolların (asfalta) tahvil edilmesi ve yeni yapılan in- şaatlar sizde de belediyecilik ve beledi teşkilâtın yeni rejimin ya- rattığı inkilab havası içinde ilerle- mekte olduğu anlaşılıyor. Beşeriyet ve insanlık için bir felâket olan şu harp belacısından medeniyeti ve insan çemiyetlerini kurtarmak lâzımdır. Tarakki ancak gulhle beraber yürür. Hiç şüphesiz yeni rejimi kuran Kemaj Ata Türk ve onun arkadaşı İsmet İnönünün isimleri sulh kitabına altın harfler- le yazılmalıdır. Zira onlar düşme- na karşı muzaffer ve gelip geldik- ten sonra mazide yapılan hata ve kinleri bertaraf ederek sulh için çalışmış değerleri milliyet hudud- larını aşmış insanlık için beynel- milel kıymetler! olmuşlardır. Burgazdan İstanbula yeni ys- pıian asfalt yol otomobil seyehatı için balkanlarda gördüğümüz yol- ların en iyisidir. (Stokholm) dan yola çıktığımız zaman 4 kişiydik fakat onların vakitleri fazla müsa- it olmadığı için trenle geri döndü- düler. Balkanlarda yollar çok düz- gün olmadığından epi vakit kay- bettik. Her halde İstanbula gele- memekle onların hessbına teessüf ederim zira bakikaten güzel bir şehiri ve eyi insanları tanımaktan mşhrum kaldılar. ehrimiz ve sâkinleri hakkında göstermiş oldugu tevecühkör his- lere karşı nasıl mukabele edeceği- mi bilemiyordum. Bu nezaket. ve samimiyet beni hayran bırakmıştı. Ona hitaben hakkımızda besledi- giniz bu kanaat esil ruhunuzdan doğuyor diyerek tevazu göstermek meebyriyetini bhisettim. Acaba bu tatlı ve hoş dakikalar içinde geçen zamanı fsrk etmeden nezaket ve samimiyet mücadelesinde hangimiz galip gelecektik, her halde ikimiz- de bu vadide birbirimizden aşağı kalmıys razı değildik. o bep İs- tanbulu metediyor. Bu camileriniz bu minareler ve kubbeler insane yer vüzünde ceryan eden fenalık- ları unutturuyor. İnsan bu mina reler boyunca kendisini semalara yükselmiş hissediyor. Beşeriyetin hakikaten fevkelbeşer bir cehde ih- tiyacı var, İnsanlar arasında «ahenk ve sevgi vücude getirmek biristi- yanlığın, müslümanlığın yer yüzün- de şimiğiye kadar gelmiş olan bü- tün din ve akidelerin de gayesi böylece ebedi bir sulh ve refah yaratmak değilmiydi? Onun bu çocukca gaftiyeti ve romantik ruhu karşısında birer vahşi ejderhalar gibi kuduran ve dünyaya ölüm ve iztirab saçmak istiyen haris şahei- yetler gözümün önünde canlanıyor ve onların namına insanlıktan ve insanlığımdan utanıyorum. İnsan- lığa karşı içnde birana şevkatı besliyen bu ebedi kadının kış or- tasında İtalya ile artık haritadan silinmiş olan ve maziye karışmış bulunan Avusturyanın Brenner geçidini otomobille aşarak geçme- sini düşünüyorum. Kısmen otelde ve kısmende otomobilde yapılan bu mülakata son vermek üzere İstanbuldan giderken birlikte ga- zatemizi ziyarete gelmesini teklif ediyorum. Uzun yollara çıkacak olan otomobille Ankara caddesini ve Cağaloğlu yokusunu aşıyoruz. İki dakika içinde matbaadavız. İe- tanbuldan ebedi hatıralarla ayrıl- dığını söyliyerek imzaladığı foto- gırafını gülerek uzatıp veriyor ar- tık yolcu yolunda gerektir. Aşağ- da bir an evvel yola düzülmek ar zusunu gösteren sporcu ve iyi bir yüzgeç olan yol arkadaşı Carl klak- şona basarak bizi çağırıyor vak- TULÜAT TİYATROSU — 945 inci sayfadan devam — sanat olarak da görmüyor; onu ti- yatronun temelli unsurlarından biri olarak sayıyor. Baltacıoğlu ayni başlangıç nok- tasından hareket ederek kendi pi- yeslerini de evvelâ kendi kurduğu amatör tiyatro teşekkülüne tulüat olarak muhtelif defalar oynatmış ve sonra piyes olarak yazmıştır. Keza okul temsilleri için bu süflörsüz olarak, tulüat olarak irticalen oy- natmayı, aktör şahsiyetinin teşek- külü için esaslı şartlardan bizi olarak nazarı itibara almaktadır (7), Ve yine ona göre - yukanda aldığım pasajdan da anlaşılabilece- gi gibi - iyi tulüat tiyatrosu, kür türce geri bir sosyetenin malı de gil, ileri bir kültür seviyesinin mah- sulüdür. Hüsamettin BOZOK TASHİH «Tulüat Tiyatrosu» başlıklı yazımın ge- çen hafta çikan kisminda bazı mürettip hataları olmuş, Sayfa 231, sütun 1 de 10 uncu satırdaki kopülüt kelimesi popülist ola- cak, 95 ünçü satırdaki giyağrosuna (o kelime- sİ giyatrosunun olacak, 25 inci satırdaki biliriz kelimesi bilirler olacak ve yine ayni sayfa, sütun 9 de ve 18 üncü satırdaki töyatrosunda kelimesi tiyatrosunun Olacak. Yine ayni sütunda 15 inci satırdaki Aisses- meyip kelimesi Aapsetmeyip olacak. H B. (7) Toplu Tedris. Yazan: İsmail Hakkı Baltacıoğlu. Sayfa 99 da. tin geç olduğunu haber veriyor, Onlara şehir dışına kadar refakat ediyorum, Ayın gerin ışıklariyle aydınlanan ve kırlar arasında yılankavi hatlar çizerek uzanıp kıy- rılan asfalt yolun bir köşesinde ay- rılıyoruz. Gidecekleri bu uzun yol- larda onlara güzel seyehatlar te- menni ederek iki yolcuyuda uğur-- layorum ve içimde bu ebedi gece- nin anlaşılmaz ve anlatılmaz mu- ammâşını ve esrarını duyarak in- sanlığın ve beşeriyetin haris ruhla. rın kurbanı olarak ezelden beri uğradığı felâket ve sefnletlere bir çare bulamamaktan mütevellid bir yel ve acizle yoldan dönüyorum. Ali Suavi Koçer AHMED İHSAN Bassmevi Ltd. TEE ENR İN