314 UYANIŞ YAZAN Oskar Vayld SADIK DOST! — İngiliz Edebiyatından Hikâye — Sufaresi, deliğinden başını uzatarak parlak boncuk gözle- riyle etrafını seyrediyordu. Kur- şuni ve sert bıyıkları vardı. Kuyruğu da kauçuktan uzun bir gemi andırıyordu. rdek yavruları, havuzun içinde ne güzel yüzüyorlardı.. Sanki bir kanarye sürüsü.. Tüy- leri bembeyaz, ayakları kırmızı renkli anneleri de yavrularına başlarını suya sokarak durmağı A e bir düziye baffırıyo — ei bunu öğrene- mezseniz hiç bir zaman iyi bir cemiyete giremezsiniz | Hem söylüyor, hem de du- rup dinlenmeden nasıl yapıla- cağını gösteriyordu. Fakat yav- rular annelerini dinlemiyorlar- dı. Bunlar topluluk hayatının ne demek olduğunu, ne büyük zevk verdiğini bilmiyecek ka- dar toydular. Sufaresi, kızarak bağırdı: — Ne itaatsiz çocuk bunlar | Gerçekten boğulmağa lâyık mah- Jdklar.. Ördek cevap verdi: — Fakat bu merhametsizce bir hareket! Biliyorsunuz ki her yeni başlıyan güçlük çeker. Fakat nedense büyükler pek sebtedemiyor. Sufaresi, içini çekti: — Ah! Ne yapayım ben şefkatinden mahrumum, kimsem yok. Şimdiye kadar hiç evlenmedim ve buna teşeb- büs de etmedim. Aşk, çok yük- sek birşey, fakat arkadaşlık daha fazla... Hakikaten ben öyle 8a- nıyorum ki, dünyada hakiki dostluktan daha kıymetli ve da- ha nadir hiç bir şey yoktur. O sırada bunları dinliyen, aile söğüt ağacının üstündeki yeşil ketenkuşu söze karıştı: — Peki, lütfen sadık bir dostun vazifeleri hakkındaki fik- rinizi söyler misiniz? Ördek : — İşte tam benim bilmek istediğim şey.. dedi ve yüzerek havuzun ötesine geçti. Başını suya soktu, çocuklarına bir ör- nek daha verdi. Sufaresi kızarak söylendi : — Ne abtalca bir sual, de- di, sadık dost elbette sedakat gösteren dost demektir. Küçük kuş, gümüşten bir dala kondu ve minimini kanat- larını çırparak fareye döndü : — Peki mukabilinde ne yap- mak istersiniz ? — Ne demek istiyorsun an- lamıyorum, dedi. — Öyleyse bu mevzu üze- rine size bir hikâye anlatayım. — Hikâye bana mi eit? Hikâyeye bayılırım, anlat. — Size de uygun olabilir. Dedi ve uçarak bir tümseğe kondu. Sadık dostun hikâyesini anlatmağa başladı : — Vaktiyle Hens adında çok sadık bir dost vardı. Sufaresi sordu : — Güzide bir insan mıydı ? — Hayır! Yalnız müstesna kalbi, sevimli yüzüyle kendisini herkese sevdirmişti. Küçük ku- lübesinde yapyalnız yaşar, bah- çesinde durmadan çalışıp durur- du. Bütün kasabada onunki ka» dar güzel bir bahçe yoktu; şeb- boylar, renk renk güllet, ley- lâkler, çiğdemler, mor ve beyaz menekşeler, fesliğenler, altıntop çiçekleri, karanfiller, mavi zan- baklar Hensin bahçesini bir No. 2068—383 ÇEVİREN | Cahid İren İ cennete benzetirlerdi. Bütün bu çiçekler sira ile kendi ayların- da açarlar ve bu bahçeyi öksüz. bırakmazlardı. «Küçük Hensin birçok dost- ları vardı. Fakat onun en Sa- dık dostu değirmenci Hag idi. Gerçekten değirmenci, Hense okadar şefkat gösterirdi ki, du- vara bir parça et bırakmadan geçmezdi, Büyük bir çiçek de- meti yaparak ve eğer meyva mevsimiyse ceblerini erik ve kirazla doldurarak ayrılırdı. Değirmenci her zaman: — Hakiki dostlar başkaları için yaşarlar. Hensde gülümsiyerek başını iğer, onu tasdik eder, ve buka- dar asil fikirlere sahip bir dostuz olmak gururiyle kabarırdı. Komşular değirmenciyi ayıp- lardı ; Yüzlerce un çuvalı, bol süt veren inekleri, yüklü koyun sürüleri olduğu halde Hensden lâzım oldukça her şeyi alır, fa- kat mukabilinde hiç bir şey vermezdi. Fakat, asil Hensak- lına hiç bir zaman böyle şeyler getirmezdi. Değirmencinin ha- kiki dostluk hakkındaki özgeci fikirlerini dinlemekten duyduğu zevki ona hiçbirşey vermezdi. İşte küçük Hens emsalsiz bahçesinde böylece çalışırdı. İlk- bahar, yaz, sonbahar mevsimle- rinde hayatı çok mesut geçiyor- du. Fakat vaktaki kışgeldi,... çarşıya satmak için götürecek ne yemişleri, ne de çiçekleri vardı. Kışın dodurucu soğundan ve açlıktan çektiği ızdırap onu pek fazla yıpratmıştı. Çok gece- leri açacına yalnız bir iki ku- ru armut ve öçdört fındık yi-