| si pa No. 2057—372 kovalamış, arkamdan Şekerden di- ye bağırmıştı. Ben dar yerlerden sıyrılarak onun kopası göbeğini masalar arasına çıkıştırmıştımı,.. Ben yüzüme bakıp özür diler- ken birden bileklerimden yakaladı. Göbeğine doğru öyle bir çekiş çekti ki birden soluğum kesilmişti. Bu tüyler ürpertici canavar üzerime yüklenince kendimden geçtim... Gözlerimi açtığım zuman ba- şucumda bir sürü ağrık babıcı bu- lunuyordu. Kimi bileklerimi uğu- yor, biri bir geyler koklatıyordu. Göğsüm bağrım yırtık ve kan için- deydi. İlkin kendi kendimden ürk- tüm. Sonra gene birden kalkıp top- landım. Artık her şey bitmişti... Azgın köpek bir dişleyişte bü- tün gençliğimi koparmıştı. Artik bu yerlerde kalamıyacaktım. Dört yanıma bakamıyor herkesin lekemi yüzüme vuracağını sanıyordum. Oğuzun tüyleri diken diken ol- muştu; bağırarak: — Peki, o alçağa ne oldut... — Ne olur alçaklara... Kim bi- iir benden sonra kaç zavallının da- ha kanını emmiştir. Bohçamı kol- tuğuma alınca İstanbula geldim. XXXIV Eşdost gene Kültür bakanlığına başvurmamı söylediler. Bozöyüğün küçük bir köy okulunda yer var- mış. Hemen istedim. Ve yola çik- tım. Bozöyük güzel bir yerdi. Yaz, kış yeşilliği eksilmez, suları bol, cana yakin bir köyde olan okulu» mâ vardım. Çocukların hepsi gür- büz, cin düşünceliydiler. Altı ay burada öyle bir yaşadım ki, hemen hemen yüreğimde o unutlmaz yara da iyileşiyordu, Gene bir engele çattım. Köyün orman kolcusu olan çapkının biri. Hep beni gözlermiş. Ben do okulda yatıp kalkıyordum. Okul köyün epi uzağında ormanın eteğinde yapılmıştı. Bir gün erken- den kapı vuruldu, Temizliğe ba- kan kadındır sanarak kalktım. Çün- kü o hep erken gelirdi. Çırılçıplak kapıyı açınca, bir de orman kol- cusunun heybetli kılığını karşımda görmez miyim $.. Hemen tzerine kapıyı örtmek istedim. Ağır kapı kapanınolya kadar o atik davra- nıp içeri girmişti. Sırıtık bir yüzle arkamdan koştu. Vücudümü sardı» UYANIŞ ğım battaniyenin ucundan tutarak: — Fındık, seni ben beş aydır gözlüyordum. Artik neylesen be- nimsin ! dedi, Çırpınıp kaçmak istedim, bogu- ngydı. Kımıldadıkça öteme berime posbıyıklı orman bekçisinin üzerin- de bıçakların sapları kurşunların kayışları batıyordu. Yalvardım, ağ- ladım beni bırakmasını söyledim.. Posbiyıklı orman bekçisi canavar operatörden dabara söz anlar çıktı, bıraktı, Ona; «Doktoru söyleme mek üzere» bütün olanları anlat- tım.. Peki öyle ise benimle evlen, diye tutturmasın mı?. Okadar uğ- raştım. «Olmaz» dedi. Ağzımdan söz almayınca kapıdan çıkıp git- medi. Okuldaki ince duygulu, genç güzel bir arkadaşım bana, evleiiifie- mi nekadar içli söylemişti de «ol- maz» demiştim. Artık orman kolensuna verdi- Bim sözü tutacaktım. Bir köy dü» günüyle enine boyuna bir koca €- dinmiştim. Artık kardeşimden ge- len yazıları ağlıyarak okuyor, kar şııklarını ağlıyarak yazıyordum. Anlayın dostlar ne mutlu insanmı- şım1.. O kış kocamı dağda parala- mazlar mıf.. O iri yarı adamın parçalanmış gövdesini şu uğursuz gözlerimle gördüm... Artık Yozga- dın yeşilliği bana solmuş geldi. Ö- nümde her şey karardı. Atık ben, çanta koltukta bu köy senin, o köy benim, diye gezmesini öğren» miştim. Biricik güvenim Kuleli ye- dide bulunan kardeşimdi. Ankarada modern bir mandırada uzun “günler çalıştım. Alış verişe bakıyordum. Patronum çok temiz yürekli, baba bir adamdı. Kızımsız ağzından söz çıkmazdı. Taorıdan başka kimsesi yoktu. Uşaklardan biri bana yan gözle baktığını gör- se hemen kovardı. Uzun kış gece- leri sobamu başına geçer hem u- yuklar, hem de bana öğütler ve- rirdi: — Kızım sen gençsin, hem de çok güzelsin, Bu ikisinin düşmanı çok olur. Sen ntacağın adımı bile önüne, Wrkana iyi bakarak atıms- lısın.. derdi. Uğursuzluk beni burada !İ ira- yıp bulmuştu. İşler durgun gitmeğe başladı, Ein sonunda mahdıra kör patıldı, Bu adamı babam kadar sevmistim. Ağlıya ağlıya ayrılırken Konyelı patronum beni Konyaya ir götüreceğini, orada kızı gibi baka cağını söylemişti de nedense İste- memiştim. Ankaranın en soğuk günlerin- den biriydi ki, ben de sokak orta suda kalmıştım. Cebeoiye giden yolun bir kıyısına büzülmüş düşü- nüyordum. Esmer uzun boylu bir polis başıma diğildi. İlle karakola götüreceğini söylüyordu. Zorla ö- nüne kattı. SAN Karakolda kirpiklerine varın- cıya kadar san, bir üç yıldızlı beni sorguya çekmişti, Adımı ki min nesi olduğumu nereden gel- diğimi inceden inceye sorup: — Sen pek sağlam ayakkabıya benzemiyorsuu. Hani şenin Bakım kâğıdın, demez mi? Adam beni bayağı bir sokak sürtüğü sanmıştı. Yalvardım ağla- dım, Ağlamak benim günlük öğü- tüm olmuştu. Anladığı gibi olma» dığımı, boğaz tokluğuna bir iş ara- dığımı söylediğim zaman inanmâdı : Komisere söyliyecek söz bula- mamıştım. Nihayet salıverdiler. Açlıktan gözlerim kararıyordu. Ne yapacağımı düşüne düşüne Kurul tay parkına varmıştım. Artık di- lenmeyi göze almıştım. Ama po” lisler bırakır mı hiç 1.. Öğle geçeli epl olmuştu. Geceyi parkın bir yar “ına gizlenerek geçirmeği düşünü» yordum. Birden lişeden arkadaşım olan Tezel ile gözgöze geldik. İki- mizde şaşırdık. Sonra birbirimize sarıldık. XXXVI Kara kız şimdi bir zengin karışı bulunuyordu, Yanında sıska çocuk- larıyla şen bir yuva kurmuşa ben» ziyordu,. Beni sordu. Hıçkıra hıçkıra, bulunduğum sıkıntayı anlattım. Kocası da kendi de acımış olacak: lar ki yanlarına aldılar. Kurulu dü- zenli bir evde oturuyorlardı, Öncele- ri hepsinden güler üz görmüştüm, Zenginin yaramaz bakışları gö- zümden kaçmıyordu. Kendimi ko- rumak için elitmden geleni yapı- yordum.. Bir gün karı koca çağı» rıldıkları bir şölene gitmişlerdi. Beni de götürmek için çok üzerime düştüler. Ama ben istememiştim. — Bitmedi — ? 4