10 SERVETİFÜNUN No.1868—183 SAL ET Yazan : Namık Kâşif Rumelihisarında, büyük bir yalının ağaçlıklarla denize doğru uzanan muntazam yolu üzerine, Anadolu sahilinde, 'karanlık yamaçlardan yükselen ayın ışık: ları düşmüş.. Binanın şırtını yaladığı küçük korünun içinde öten bir kaç bülbül var. Üstü bakımsız bir güzellik olsun diye, taranmamış taflanlarla örtülü ,havuzun dışında makaralanan kurba sesleri duyulu- "yor, ve ,denizden küçük şehkâalarla karaya düşen rüzgar, ihtimamlı bir sevgili eli gibi korunun şık ağaçlarında taranıyordu. Bu bir bahar gecesiydi. Gökte, erimek üzere dolaşan ince bulutlar, doğan mehtabın üstüne geril- diği zaman, sularda bir vehimmiş gibi kayıp renk değiştiren gölgeler yürüyor bazan ağaçlıkların içi birdenbire kararıyordu. Karşı sahillerin yüksek tepe- lerile gölgelenen yamaçlarında bu renklerden hiç birinin izi bile yok, Uzaktan uzağa, tektük kırpışan kırmızı ışıklar, kararmış bir ocaktaki küçük kıvıl- cımlara benziyordu. Denizin mırıltıyı andıran gerinmesi içinde üstüne ışık düşen sandala doğru, artık pancorları 'mandal- lanmış yan pencerelerden birinde kalın bir erkek sesi duyuldu.. — Çocuklar.. üşüyeceksiniz, alın!.. Yalının rıhtımına bağlanmış sandalın içinden ince bir kadın sesi buna cevap verdi., — Merak etme baba.. bu sene bahar gelmeden yaz gelecek; sular bu gece okadar sıcak, rüzgör öyle ılık esivor ki? mamafih üşümiyecek kadar tedbirli bindik.. Bunu aynı yerden genç bir erkek sesi takip etti, — inat etmeyip te bizimle gelseydin dayı, pişman olmayacaktın; bu hem senenin ilk gece deniz seferi olacak!.. Pencereden aynı kalın ses söylüyordu.. — İlâhi Bülent!.. Oğlum ben vapura binerken bile hafif tarafı iltizam etmek mecburiyetindeyim, Malüm ya. şöyle, şu sizin zamane gençlerinden üçünü bir araya getirsinler ancak bir dayı olacak.. Sandal meselesine gelince,... ona da kendi hesabıma birşey değil, sizin tatlı canınız için binmek işime gelmez.. — Çünkü.. dedi, uzun bir kahkaha içinde boğulan sözleri duyuluyordu — Çünkü « o terazu bukadar sikleti çekmez>.. sırtınıza birşeyler Bahçenin uzaklarında gitgide derinleşen ve gizli akisler yapan uzun kahkahalara küreklerin sulara çarpan ilk vuruşları karışıyor ve aynı kalın ses.. — Vildan üşüyeceksin.. üşüyeceksin diye tekrar- lıyordu.. *« Kürekler açılıp kapanan bir çift erkek kolunda, suya aksi varan kuş kanatları gibiydi. Sandalın için- de dolaşan ışıklar, sarı saçlı bir başın üstüne serpilen gümüş tozları gibi parıldıyordu. Ay gökte gâh açılıp gâh kapanan yüzü ile. sularda yine gölgeler, uzak sahillerde ruh Ea gözükmiyen fakat hissedilebilen bir iz bırakıyo Demin rıhtımdan uzaklarşırken Fia lâtif göğsün- de ancak kahkahaları dışarı çıkarabilecek kadar kuvvet bulan sarı saçlı Vildan susmuş, elleri kürek- leri yavaş yavaş gerip açan Bülent onun yüzüne dalmış düşünüyordu. Bu anda yalnız sandalın suları yaran sesi, ve küreklerin denizi delen ahengi vardı. Bu sükütun her halde hafif bir yükü olacaktı ki, ikisi de büyük çok zevkli şeyler dinlermiş gibi sus- muşiardı. Bebeğe döğru yanaşıyorlardı. Sandalın içinde ilk ses ve ilk hareketle, bir el, Anadoluhisarı üzerinde hemen oldukça yükselmiş aya doğru uzan- mıştı. — Bülenti., Sulardaki m birdenbire vurdu ve denizdeki sesler de sustu. Şimdi, bu sesleri onlar dinliyeceklerdi. — Şuraya bak!.. ayın etrafındaki ince bulutları ben bir şeye benzettim, biraz dikkat et bakalım bulabilecek misin?. İki baş o tarafa doğru çevrilmişti, Biraz durdular. — Buldum. dedi; kalp gibi, tıpkı bir kalp gibil. — Evet buldun' Fakat ay tam ortada kalmış; bu şeklile bir daha benzet bakalım, bu sefer ay neye benziyor 1.. O zaman gözlerini göslerdiği yerden ayırmayan erkek, çok yorgun, saatlerce, hatta günlerce durmadan laf söylemişler kadar yorgun: — Ay mıf.. dedi. Gözleri yine gökte. — Seven bir kalpten açılan pencereye benziyor.. İkisinin de başları sulara inmişti. Vildan onun söylediklerini tekrarlıyor, — Ne güzel buldun Bülent!.. tıpkı bir pencere, seven bir kalpten açılmış pencere gibi...