No, 1845—160 Roman Tefrikası: 12 vw Ki So i » SERVETİFÜNUN 63 e LK A Ş Az 5 ta, ME Kizim Hamiyete H.R. Ha, siz başbaşa kalmaktan boşlanıyorsunuz, demek. Olur a, tabint! Dedi ve Belövzorufa dönerek, ilâve etli: — Belovzorol, hadi, marsi Bana at yarına lâzim. İhtiyar Prenses, atılarak: — Aliş faknt parası nereden alınacak? Kiz kaşlarını çatara Bunu sizden istiyen yok, ödüne verecek, İhtiyar: — Ödünç Belovzorof, bana verecek, ödünç veretek, ödünç verecek! Dedikten sonra, boğazını yırtarcasına, bağırdı; — Düunuyaçku! Anne, size bir cıngirak verdim. İhtiyar, ayni kuvvetle tekrarladı Dünyaçka! Bbelovzorof, veda etti; ben de beraber çıktım. Kir, hic «Kalls demedi. NIV Ertesi sabah, erkenden kalktım, bir değnek kes- dira, istihkâma doğru yürümeğe başladım. Kederimi dağitmak istiyordum. Hava acık, güzeldi. Çok sıcak değildi. Şen ve serili bir rüzgür esiyordu. Uzun Zi mat dağlarda ve ormanlarda dolaştım. Bir türlü rahat edemiyordum. Evden çıkarken, kendimi tü- mamen hayalâtıma terk ve teslim etmeği kurmus um, Fakat, gençlik, ivi hava, serin rüzgâr, cabuk bir yürüyüş, tenha bir tarafta otlar üzerinde Otür- mak, o arzuma galebe citi. Elim dertlerimin ve tattığım büsenin hatırası, müifekkireme meraretsiz bir sürette menkuş bulunü- Kızın, benim kalıramanlığımdan, hamasetim- den, şiphe edemiyeceğine kani bulunmam, bann küvvet veriyordu. yordu. başkalarını terçih edi- yor,.... etsin. Başkaları, yalnız &öyliyorlar,.... ben, icra ettim, gösterdim! Halbuki, onun için yapabile- ceğim şey, bundan mı ibaretti 7! Muhayyilem, yeniden işlemeğe başlıyordu. Onu bir düşman elinden nasıl kurtarabileceğimi ogözleri- min önüne getiriyordum. Önü mahbeslerden, sından- lardan kendimi kanları bulüyarak nasil çekip kaçı rabileceğimi ve bir selâmet noktasına götürdükten sonra, ayaklarının altında ne büyük bir teslimiyetle ölebileceğimi kuruyordum. Wüşünüyordam: Bana Salonumuzda asılı bir tabloyu görüyordum: Örü- da Melik Adil isminde bir Tatar, Matild isminde bir kızı kaçırıyordu. kurşımdaki hekliyör- nü Bu aralık, ulaonı büyük bir kuş, ağacn konarak, bir şey uriyormuş, birini muş gibi telâşlı telâşlı etrafına bakınıyordu. temaşası, hayalilimın silsilesini bozdu, «<öevdi gönlüm, ey melek - simn senis mısrnlı şar- kıyı tutturdum. Bunlar, biribirini takip etti. Sönrü her dördüncü satırı kıza ismile hitap suretinde bite cek bir manzume tertibine kalkışt Yemek vakti vaklaşıyordu; çayırı indim. Orada dar bir yol, yılankavi ilerliyor ve şehre gidiyordu; bu yolu tuttum, Bu sıvıda arkamdan belli belirsiz bir hayvan yürüyüşü sezdim. Döndüm ve adeta dotarak hemen sapkamı çıkardın. Babamla... Zinayda geliyorlardı, Babam, elini hayvana dayamış, tamamen kizdan yana eğilmiş, bir r anlatıyordu. O, gülüyor, kiz, önünü üzerine gözlerini kaldırmakaızın, dudaklar rım sikmiş bir halde, süküt dinliyordu. Ev- velâ yalnız onları görmüştüm; birkaç saniye #onrü, altinda köpük hayvanla Belov: «Teli» başımı gesleri me içinde, yolan dönemecinde, süvarı esvabıle, ler içinpe kalmış siyalı rekli bir zorolu gördüm. Zavallı hayvan, öndekilere : şımz ne? Neden ayrlıyorunuz!e der gibi sallayarak, kişneyerek yollanıyordu. Yöoölverdim, Babam, alımın üzerinde düzelıli. Kız, yavaşen başımı kaldırıp ona baktı. İkisi birden bay- yanları dörtnala kaldırdılar, Süvari zabiti, kıhemın bütün gamatasile takibe koyuldu. Düşündüm: Babam, yengeç gibi kıpkırmızı idiz. kiz, neden sapsarı İdi? «Kim bilir, kızcağız, besbelli sabahtanberi at üstünde, iakatten düşmüş olacak!» dedim. Adımlarımı sıklaştırarak, tam yemek dakika- gnda eve girdim. Babam, yıkanmış, esvap değiştirmiş, annemin koltuğunun yanına sokulnmuş, ona yüksek sesle «Jour- nal des Döbatse nın tefrikasını okuyordu. Annemin dikkat etmediği aşikârdi. Beni görür görmez, sabalı- MEB nerede olduğumu sordu ve Allâh bilir ki- minle, Allâh bilir nerede sürtmemden memuun ol- İM ağını söyledi. — Fakat, yapyalnız dolaştım! Demek iizere idim,ki gözlerim, babamın gözleri- ne tesadüf etti ve niçin olduğunu bilmiyerek, sustum. — Devamı var —