648 UYANIŞ ge ar İçtim ai görüşler: ? No. 1725—40 a gg yy VE Şİ PEPE e e ——7 mi mma —— — ; TN 7 ği De e | Niçin yaratamıyoruz? Bir cemiyetin varlığını? ifade eden en hakiki amel yaratmadır. Avrupa ve Amerika milletlerini getiriniz: Ilim, felsefe, san'at şöyle bir göz önüne ve teknik vadisinde daimi bir yaratmıya sahnedirler. Şairleri vardır, yalnız kendi yurdunda değil, bütün medeni dünyada okunur. Edipleri, âlimleri feylesot- ları mutlaka hep beynelmilel bir mahiyet alır. Mucitler, muhteriler, kâşifler hep Garp âleminde zuhur ediyor. Biz yarım asırdan fazla bir zamandan beri Garp ilmile istinas ettiğimiz, onların tekniklerini azçok muvaffakıyetle takip ve tatbik edebildiğimiz halde bir türlü kendi zekâmızdan doğma orijnal bir şey varedemiyoruz. Garpte değil kendi yurdumuzda bile heyecanla, bir şairimiz yok. Bir romancımızı şöhret teminedebilmiş zevkle okunan gösteriniz ki âlemşümul bir olsun. Biz şu taklit meharetlerini gibi önümüze konan bir örmeği yapabiliyoruz. Ro- manclarımız, şairlerimiz nihayet Fıransız filânın veya İngiliz falanın mukallididirler, Taklit vedisinde belki bir takım pastişler vücude getirebiliyoruz; fakat yaptığımız şeylerin hiçbirinde kendi orijinalimiz yok. Bizden ayrılalı yarım asır bile olmıyan Bulgarlar, hele o hiç beğenmediğimiz Yunanlılar içinde , birkaç orijinal yazıcı çıkıyor; bunların yazıları muhtelif Garp lisanlarına tercüme olunuyor ve zevk ile okunuyor. Biz zekâca ve kabiliyetçe bu milletlerden aşağı mıyız? Hiç te değil. Biz de insan nevine hasolan kabiliyetlerin hepsile mücehheziz; bu milletlerden değil, Garbın çok müterakki milletlerinden bile aşağı olmadığımıza pekçok delil gösterilebilir, O halde? Yaratma işi bir terkip isidir. Bir usta, elindeki materiyeli biribirile mezcederek, yani bir terkip işi yaparak ortaya bir eser çıkarabilir. Terkip kabiliye- tinden mahrum olan bir dimağ, zihni diğer kabili- yetler itibarile nekadar zengin bulunursa bulunsun, ortaya bir yaratma işi çıkaramaz. İşte bizim en büyük kusurumuz: tahlil yapıyoruz, ve tahlil ettiği- mız materiyeli, bir işe yarayacak surette ve Orjinal işittiğimiz çinliler bir sekilde terkip edemiyoruz. Tahlilei ruhumuz bin bir şeyle uğraşıyor, bin bir şeyi kavrıyor, fakat o bin bir şey arasından seçebileceği maddelerle yeni bir şey yaratmıyor; hep taklit sahasında kalıyor. Acaba bu tahlili rah neden bize has' bir şey olarak kalıyor? Neden . orijinal terkibe muvaffak olamıyoruz? Bunun sebebini, zekâyı yoğuran ve ona seyir istikametini veren ruhi muhitin, yani cemiyetin terkipten mahrumiyetidir. Türk cemiyeti; mutlakiyet devrinde içtimaan inhilâle uğramıştır. Hiçhir mu- hitte uzvi değil, hatta mihaniki tesanüt bile kalma- mıştır. Bundan dolayıdır ki, şahsiyet sahibi adama pek rasgelmiyoruz. Türk cemaati fertlerin ihtilâtiyle teşekkül etmiş bir yığın şeklini arzediyor. Böyle fertlerine tehallül etmiş, terkip kudretini kaybetmiş bir cemiyetin içinden nasıl terkipçi şahsiyetler çıkar? Bunun imkânı var mı? Mürekkep ufuleler mürekkep uzviyetlerin işidir. Bir uzviyetin hüceyreleri, biribirinden ayrı yaşasa, nasıl mudil vazifeler görebilir. Yaratma işi, pek mudil bir iştir; dimağımızın teşekkülü esnasında tehallül etmiş içtimai şekillerin mantıkı teessüs ederse, böyle bir dimağın takipten mahrum olacağı için, birşey yaratabilmeşine imkân bulunmaz. Binaen'aleyh, içtimai tesanüde kıymet ve insicam vermiye çalışmadıkça, hiçbir vadide yaratıcı olm yacağımıza inanmak zaruridir.. Maamafih nevmit olmıyalım: Cemiyetin terkip istidadı, hayati ihtiyaçların sevkile uyanıyor; bu ihtiyaçların başında iktisadi hadiseleri görmekte olduğumuzu saklıyamayız. Her ne olursa olsun, terkipçi Avrupa ile daha sıkı münasebete girmiş olmamız, bizi o vadiye ister istemez sevkedecektir. Bizde yakın bir atide terkipçi olmağa başlıyacak, biz de her vadide yaradıcı olma- nın yolunu tutacağız. Zaruretler bizi bu istikamete sürecektir, Kâzım Nami