14 Nisan 1935 Tarihli Milliyet Gazetesi Sayfa 4

14 Nisan 1935 tarihli Milliyet Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

MAM AM Her Bir vakittenberi Avrupanın bazı yer.erinde moda olan iğne batır makla ve moksa yakarak dağla- makla tedavi usulünü belki duy- muşsunuzdur. Bugünlerde gelen Avrupa gazetelerinin yazdıklarma göre, eski Çin hekimlerinin bu teda- vi usulü Almanya başkanı ve baş- bakanı Bay Hitler'e de, önümüzde. ki temmuz ayı içinde tatbik edile- cekmiş, Ancak bu haberi duyunca, Bay Hitler'in arya ırkından hekimlerin iyi edeiedikleri ağır bir hastalığa tutulduğunu sanarak meraklanma - p üzüm yoktur, Bay Hitler gece- e dört nihayet altı saat uyuduğu halge bu kadar uykuyu da fazla sa- .y lŞ. > Avrupadaki insanların bu kadar uyku uyumaları tabii bir hâdise ol- duğundan, Avrupalı hekimlerin, uykuyu büsbütün yok etmeğe çare arayamıyacakları şüphesizdir. İşte bundan dolayı Bay Hitler, bir gün- de hiç durmadan yirmi dört saat ça- Tişabilmek çaresini bulmak üzere sarı ırk hekimliğine (o baş vurmuş. Şu kadar ki Çin hekimliği Japonla- rın eline geçtikten sonra daha ziya- de mükemmel olduğu için, Alman- ya başkanmın fazla uykusuna çare bulmak üzere, iğne batırmak ve moksa yakarak dağlamak işinde bü yük mütehassıs, Japon hekimi Takayama Almanyaya çağırılmış. Japon hekimlerinden bu işte mü- tehassıs olanların söylediklerine ba kılırsa, iğne batırmak ve moksa ya- karak dağlamak usulünü Avrupalı- © © ların derin hakikatleri * kavrayamı yan dillerinde anlatmak mümkün seğildir. Çünkü bu usulün dayandı. ğı iki büyük felsefe prensibinin Av- rupa dillerinde karşılığı yoktur. Bereket versin limiz Çin dili il , inin o derin felsefesini bizim anlıyabile - ceğimizi sanıyorum. , Çinlilerin ve Japonların pek de- rin tu © felsefe prensipi yın ve yang kaideleridir. Bu tabirleri biz Türkler pek iyi tanırız. Biri bi- zim » yunmak kelimelerin- deki yı, yun kökünden başka bir şey değildir. Bu kök Çinlilerin oldu ğu gibi bizim de hatırımıza ıslak- İsk, soğukluk getirir. Öteki de bizim yakmak, yangın kelimelerindeki kuruluk ve sıcaklık ifade eden kök- tür. Bizim dilimizin Çin dili ile mü - nasebetini köyle ire pi a ve derin felsefesini ve derin he iğini anlamağa biz Türkler i- Şin artık hiç bir engel kalmaz. Çin. > Jilerin fikrince dünyada her hâdise- nin, her maddenin, her hastalığın tabiati ya yın yani soğuk yahut 1s - lak, ya yang yani kuru yahut sıcak. tar. Bu prensip ortaya konduktan son z Çinde hekimlik te pek kolaylaş- mi her biri ıslak- lığın yahut kuruluğun fazlalığın - dan ileri geldiğine göre, sağlık bu © iki prensibin müvazene halinde bu. lunmasından başka bir şey olamaz. Hastalığı sağlığı çevirmek için de ya öm, ya fazlası. ni etmek yetişir. iğnelerle moksalarda kuruluğun 4 redakâr Bölük Nöbetçi durdu. Şimdi şatonun bi. re isinde bulunuyorlardı; ayı örten bulutlar sıyrılmış, ay görün- * müştü. Ayın ışığı altında nefer yüz- baçısı tanıdı ve selâm verdi. Yüzbaşı Cevdet bir adım ileri bulunan çınar ağacına yaklaştı, kası ağaca dayadı ve önünde lan manzaraya daldı. Semada ay, bulutlardan peçesini yırtarak görün müştü. Sema kubbesini süsliyen yıl dızlar önlerinde açılan yeşil ağaç- - larla örtülü ovanın sinesinde renkli hayaller tersim eyliyordu. Muhitte bir ölü sessizliği hâkimdi; her ta rafa bir hüzün müştü, Yüzbaşı birdenbire sordu; — Sen nerelisin, Mehmet? Asker vaziyetini bozmadan gür sesile cevap verdi: e. liyim, yüzbaşım. — İzmirin içinden misin? — Hayır yüzbaşım.. İzmirin (...) iyündenim. — Köyünde kimsen var mı se- — Evet yüzbaşım: Ailem var, iki derde deva? ve sanayide de çok ilerledikleri i- İ çin, bizim bohurdanlıklar şeklinde veya ıslaklığın fazlasını yok etmek için bire k ilâçlardır. Çünkü iğne- lerin tabiati pek ziyade ıslak oldu- ğundan kuruluğun fazlasını çeker- ler, Moksa yakmak ise tabii olarak sıcaklık husule getirdiğinden ıslak- lığın fazlası hemen kaybolur. Mok- sa yakmanın sıcaklık verdiği N laklık olduğunu belki dü - i » Bunun öyle olduğunu in imparatoru Roang-Ti Milâddan daha 2596 yıl önce söylemiş. Beş bin şu kadar yıldanberi Çinlilerin ve bahusus Japonların tanıdıkları bir hakikatten nasıl şüphe edilebi lir? Bu usulde hastaya batırılacak iğ- neler hastalığın cinsine ve daha zi- yade hastanın parasına göra altın. dan, gümüşten, demirden, bakırdan yahut krom madeninden olai Çin ve Japon hekimleri iğnenin b gi madenden olacağını kendileri için bir sır olarak sakladıkları hal- de, hiç bir işe akıl erdiremiyen Av- : larm hekimleri de bu usulü öğrendiklerindenberi (o madenleri hastalıklara göre tasnif ederek bu işte de acemilik göstermişlerdir. Moksaya gelince, bunlar misk o- tunun tozlarını sıkıştırarak mahrut şeklinde yapılmış, arpa taneleri gi- bi şeylerdir. Bir kibritle tutuşturu- lunca hemen yanarlar ve çabuk sö. nerler, Hafif bir dağlama yaparlar. Japonların buna Mogusa dedikleri. ni işiten Felemenkli seyyahlar o- nu moksa diye tanımışlar ve öylece tanıtmışlardır. Zaten Japonlar Av- rupa medeniyetini öğrendikten son ra misk otunu öyle mahrut şeklin. de hazırlayarak doğrudan doğruya deri üzerinde yakmanın pek te gü- zel bir usul olmadığını anlamışlar ve misk otu yakmağa mahsus âlet- ler içad etmişlerdir. Japonyalı mü- tehassısın Almanyaya getireceği bo hurdanlık ta en azdan altından yahut plâtinden olsa gerektir. Bir hastayı iyi etmek için - hasta- lığın kuraklıktan yahut ıslaklıktan ileri geldiğine göre - iğnenin yaliut moksanın bedende her i bi ir ko- iz. Böyle olsaydı, Çin hekimlerine iş kalmaz- dı. Avrupadaki hastaların deri altı- na şiringaları kendileri yapıverdik- leri gibi Çinli hastalar da iğne ba- tırmayı yahut moksa yakmayı ken- dileri yaparlardı. Buna meydan vermemek için Çin imleri insanın vücudünü, yeryü- zü yuvarlağının tul daireleri gibi, bir takım çizgilerle ayırmışlardır. Bu çizgiler insana topraktan gelen kuvvetin hangi yollardan geçerek vücudün içerisine girdiğini göste - rir, ur Ee bildikleri teşrihe ve fizyolojiye hiç uymaz. Çinliler kendileri insanın * teşrihini ve fiziyolojisini aramakla vakit ge- girmedikleri gibi Avrupalıların bul dukları şeylere de inanmadıkların. dan insanın tul dairelerini yahut kuvvet yollarını kendi keyiflerine göre çizmişlerdir. Her halde, iğne batırma yahut moksa yakma bu dairelerin üzerin- de kararlaştırılmış noktalar üzerin- de yapılmak gerektir. Noktaların YAZAN: YILDiz çocuğum var, — Harp bitince köyüne mi gi- deceksin? Yoksa... “orduda mı ka- lacaksın? — Köyüme gideceğim yüzbaşım. — Köyünde ne iş yaparsm? — Çiftçiyim, yüzbaşım... biraz tarlamız var. Onu işletir, geçinir gideriz. — Peki şimdi tarlanı kim işletir? — Şimdilik kimse işletmiyormus, «m... Üç ay evvel köyden bir mektup almıştım. Bizimkiler para- Ta kalmışlar, tarlayı rehine vermiş- er. . Nefer sustu; yüzbaşı düsünceye dalmıştı. i — Çocuklarını çok sever misin? | Mehmet onbası bu sualden mem- nün olmuş gibiydi. — Çok severim Hem bir görsen, isi de topaç gibidir. Yüzbaşı askerin bu cevabından derin bir üzbaşım, dedi. de oğlan... | Oz dilimizle |Gazete ve okuyucuları Bizde okuyucuların çoğu, içinde okuyacak © şey bulamadıkları gazetelere karşı pek istekli de; dirler, Gazete dağıtıcılarından bir ga - zete alırken, herhangi bir okuyucu- nun yüzüne alıcı gözile bakınız: Elini uzatışı, başlığına göz gezdiri- şi, yapraklarını karıştırışı, yılların verdiği bir alışkanlıktan başka bir şey değildir. “Bu gazete benimdir!,, diyen o- kuyucuların parmakla gösterilecek kadar az oluşunu, ben'biraz da ga- zelecinin, okuyucuyu benimsemeği ikinci plâna bırakışında bulurum. İyi gazeteler, iyi okuyucu, çok oku- yucu, sürekli okuyucu bulmuşlar - dır. Yine de bulacaklardır. Gazete, o maldır ki alıcı, zengin, züğürt diye ikiye ayrılamaz. Çünkü zengini de, züğürdü de, gazeteye beş kuruş verip alır. Ondan dolayı da, gazetecinin ga elesinde okuyucularının . hepsini, ayrı ayrı kendisine bağlayacak ya- zıla: seçmesi gereklidir. Gazeteler, okuyucların gözleri ö- nüne serilmiş bir vitrindir. Bu vit- rinde kerkes beğendiği şeyi arayıp lıdır, Salâhaddin GÜNGÖR YENİ NEŞRİYAT Büyük gazete Büyük Gazetenin 25 inci sayısı ga- yet güzel ve renkli bir kapak içinde bugün çilenıştır. Bu sayıda eski ve ye ni İstanbulun eğlencelerine dair çok meraklı bir yazı ve enteresan resim » ler vardır. Her nüshasmda daha zi dö mükemmel bir hale gelmiş Büyi Gazetede heyecanlı tefrikalar, ye, sinema, kadın, spor sahifel, meceler, müsabakalar vardır. Bu yıda Mahmud Yesarinin (Karalama İngiliz) yazısını tavsiye ederiz. sayısı bilinen hastalıkların sayısına göredir. Şimdilik üç yüz seksen se- kiz nokta vardır. Çini billa bs - tanın nabzjna göre hastalığın adlı. nı koyduktan sonra, hastalığın ku. | ” raklıktan yahut sıcaklıktan geldiği- ne göre, her hastalığın. kendine mahsus noktası üzerine ya İğne ba- tırarak bir kaç gün bırakırŞahut moksa yakar ve bünü lüzum” gördü ğü kadar tekrar eder. 388 noktayı hastaların bellemesi çok güç oldu - ğundan Çinli hekimlerin . işleri de yolunda gider. Meselâ Avrupada en çok defa a- meliyata lüzum gösteren apandisit hastalığı için kirkai noktasi üzerin. de Japonların moksa bohurdanile beş dakika dağlama yapılırsa hasta üç günde iyi olarak işine, gücüne gidebilir! i Hastalar için de, hekimler için de kolay, her derde deva bir teda- vi usulü! Çinde, Japonyada insan . lar da sayılmıyacak kadar çe': ol - duğundan; her hasta için ayni olan bu usulde iyi olmıyarak sıcaklık yahut soğukluk prensiplerinden bi-| rine kurban giden hastaların s da belli olmasa gerektir. yedi yaşında, büyüğü | dokuzundadır. Yüzbaşı askerin bu samimi söz- ierinden ve içten gelen alâkasın- dan çok müteessir < olmuştu. Göz- leri yaşla dolmuştu. Belki yarın gözleri ebediyyen olan bu babanın arkada ğı ço- cukların gözlerinden akan teessür yaşlarını görür gibi oldu. Ve böyle bir çok babaların yetim bırakacak. ları, yetim bıraktıkları masum yav- ruların gözyaşlarından hasıl olacak olan ummanda bir sefalet manzara- ini gördüğüne za- hip oldu. Sonra... harabeler, yanık kulübeler, sönmüş ocaklar ve tasvi- ri mümkün olmıyan daha bir çok sefalet manzaraları... Yüzbaşı Cev. det muhayyilesinin marazi faaliyeti ne nihayet vermek istedi; orada da- ha fazla duramıyacaktı. Bu metin adam, hayatından bu kadar mü - teessir olduğunu hatırlamıyordu. Teessürüne yine hâkim olamıyacağı si hissetti ve oradan uzaklaştı. İçe- riye girdi; yukarıya, odasına çıktı. Soyundu, bitap bir halde yatağına uzandı. Düşünceler dımağını y. mustu, Bu yorgun dımağın istir te er hem Yüzbaşı biraz sonra derin bir uykuya Tunuyordu.. SINLMANIN EN GUZLEL YILDIZI | k Bugünkü U 2 ya caz ve tanga erkestenları Bay Çadırcı (şan). Khz VARŞOVA, IMS m Ori Orkestra, 175 Kiz. MOSK'O VA, i720m. IIS: (Evgene Ünegülne” adi Çayke: daptasyonu. yayımı. 18, manen yayım. 2348: İngilizce. 2406: Al 832 Kü. MOSKOVA, (Stalin) 361 m. 18,30: Tiyatro bahlaleri. 18.30: Bir konser. 823 Kir BÜKRE Ş, 3ölm 13: Koro konseri, | 12,30: Plak. Kis LEİPZİG, 362 — m e “ Aktünlite, 21,10: Şen k 846 Kix BUDAPEŞT 19: Bertha salon orkestrası. 20,45: Spor duyumları. 21405: Emmerich Kal: marin (MONMARTRE MENEKŞESİ) ndir öperet © (opereli Emmerish Kalman bizset (TOSCA) 0- dana msi parası Çplâk ile.) 896 Ki. BELGRA D,437 m. 20: Reklâmlar, plâ 20,30: Ulucal yayım. ulümal danularr. 23: Dur makli. 23,80: Plâk. LE ve 1 Milliyet bu sütunda ış ve işçi isti yenlere tavassut İş ve işçi istiyenler bir mektupla İş büra » muza müracdat etmelidirler. iş arayanlar Utü, çamaşır, ev işleri ve yemek ya- pabilecek becerikli | genç ve temiz bir dalmış bu: bayan iş arıyor. Şemit ehven. Milliyet Şems rurmuzuna müracmat, (TAN)ın Küçük İlân Tarifesi Kuruş Beş satırlık bir ilân bir dele 39 a e e SA Li m yg defast s Her tazlâ satır (on kelime iti- 5 barile) bir defası Pak yakinda çıkacak olan Türkiyenin bu en büyük gatstesi sevgili okurlarına hizmet etmek maksadila bir ilân sütu Yüzbaşı birdenbire acı bir say- ha ile uykusundan uyandı. Aşağı: İ dan yükselen bir ses, bir feryat onu uyandırmıştı. Biran dinledi. Hır- | kırıklı bir ses mütemadiyen - feryat İyordu.. Derhal yataktan kalktı, i aşağıya inmek için dışarı i çıktı. Şimdi ses daha iyi işitiliyor. du; merdivene doğru yü meye başladı.. Merdivenin son samağına geldiği zaman birdenbire durdu; karşılaştığı manzara çok fe- <i, çok müthişti. En sadık ve kah- | raman askerlerinden biri olan Ah- | met gözleri faltaşı gibi açılmış, sa. | bit bir noktaya merköz, sıkılmış ' yumrukları meçhül bir hedefe mü- teveccih, ağzı köpükler içinde ve İ boğuk bir sesle bir şeyler söylüyor. | bağırıyor, çırpımıyor, kollarını sal. | iyor; atılmak, boşluklara atılmak, bücum etmek istiyordu. Askerler | gürültüden uyanmışlar onun yanı- na koşmuşlardı; onu teskin etmiye çalısıyorlardı. Fakat bütün gayret. ler boşa gidiyordu. Yüzbaşı bu man zara karşısında donmuş gibi yerin. den kımıldamıyordu. Ahmet yük- sek sesle bir defa daha haykırdı yumruklarını ilerive doğru uzattı, asabi bir teheyyücle ( cırpmdı ve sonra... kösede duran iskemlenin ü- zerine yıkılır sibi oturdu; basını el. r- Ea Müddet: Pazartesi günü akşama kadardır. Yeni bilmecemiz 1274567189101 ..S0NNmN -e SOLDAN SAGA 1 — Reie (8), Eski Türk hakanı (4). 2 — Bal yapar 3, Çabuk 3. 3 — Siyah 4, derile daima iftihar eti 8 — Işte 2. yok değil 2. Bugün değil, dün değil 2. 6 — Vapur 4, 7 — Ar secak 3. isim 2. Tatifham 2 8 — Dem 3. Nota 2. Yama Z 9 — Cemi edatı 3. 10 — Sert 4, Hücum & 11 — Kana $. YUKARDAN AŞAĞI 1 — Vekilet 2 — Taharri 6. ZÜlF 3, 3 — Üzüm suyu 4 İyi giyinmiş 3. Uzak nidası 2. 4 — Valide 3. İnce değil B, s— İstihkam 2. 6 — İstifbam 2. Hel rabatamı 3. Çıngırak 3. İstnsyon & Büyük baba 4. Vefat 4, Genişlik 2. Türkiyenin en büyük gazetesi 3. 15-4-935 # Şehremini halkevinden: pazartesi günü akşamı saat 1930 da kıymetli doktor Bay Şükrü Hâzim tara fından (çocuklarda (terbiye (o mesele- “i) mevrulu bir konferans verilecektir. Evimiz bu konforuna herkesi çağırır » # 14-4-935 pazar günü saat 16,30 - 18,30 arasında yapılacaktır. Arzu eden mes- fektaşların bulunmaları rica olumur. Harik Hayat K Sigortalarmızı Galatada Ünyon UNYON SİGORTASI Türkiyede bilâfasıla icrayı SENENİN EN GÜZEL FiLMİi | Joan Kravford: Sevmek Yaşamaktır | Oz Türkçe ile Bilmecemiz Halkevinde kurslar Istanbul Halkevinden: Istanbul (Deri ve zührevi hastalık lar) kurumu tarafından evimizde düzen lenen (zührevi hastalıklar) kurslarını ikincisi de 15-4-1935 pazartesi günü sa“ at (18,30) da Cağaloğlu merkez sale numuzda olacaktır. Bu kursta Dr. Saim tarafından (kis- bi frengi, alınması - gösterdiği tabla - anlaşılması, kemik, ciğer, kalp, böbrek ve dimak üzerinde yaptığı tesirler) am latılacak ve mulâj üzerinde | mü ve kursun temas ettiği filmler gösterilecektir . Bu kurslar bülün yurttaşlara açık” tır. Büyükdere genç'erinin müsameresi Dün Büyükderede Halk Fırkası bi- masında Gençler mahfeli tarafından gü” zel bir müsamere verilmiştir » Müsamerede Resainin yazdığı iki pi” yesle, bir facin oynanmıştır. Baş rolle re çıkan Münir ile Hayrullah muvaffak olmuşlar ve fevkalâde © alkışlanmışlar» dır, Gene kendi aralarından teşkil. et- tikleri bir caz davetlilere güzel bir gün geçirtmiştir. Kendi kendilerine çalışan bu gençleri tebrik ederi ÖLÜM Ibnül Emin Mahmud Kemal ve So- lim'in valdeleri vefat etmiştir. Bugün (pazar) sant 11,5 da Mercandaki evin- den kaldırııb Beyazıt camiinde öğle na- mazı kılındıktan sonra Merkez Ef. kab. nedilecektir » ristanma defi Satılık Köşl Altuni zadede, Küçü Çamlıca cad- desinde ,geniş bir bahçe içinde iki katlı 16 No. köşk gayet ucuz fiatla satılıktır. Köşk on odalı, ayrıca ha- müştemilâtı ihtiva et- mektedir. Gezmek istiyenler için - dekilere, görüşmek için de Maçka- da Muradiyede İkinci yeni sokakta Bay Feyzi oapartmanmda Bay Feyziye müracaat Mama — 7 Asrin umdesi “MİLLİYET” tir. ABONE ÜCRETLERİ : Türkiye içim Hariç işim | e matbaaya. işler racnat edilir. içim müdiriyete Gazetemiz ilânların m. Hiyetini kabul etmez. EEE ve Otomobil Hanında Kâin NA yaptırınız. olan ÜNYON am Kumpanyasına bir kere uğra! Telefon tees- ai ede sürle yerinde sakit duran yüzbaşı Titre- Cevdet ona doğru yaklaştı. yen ellerini onun başındı rarak tatlı bir sesle sordu: — Ne oldun Ahmet, dedi, hasta mısın? Ahmet, birdenbire . daldığı rü- yadan uyanır gibi başını kaldırdı sönük gözlerle yüzbaşıya baktı, ce- vap vermedi. Yüzbaşı tekrar sordu: z — Ahmet, dedi, cevap vermedi, söyle hasta mısın? Hıçkırıklı bir sesle: — Bir şeyim yok, yüzbaşım de. di. — O halde.. korkuyor musun? Yüzünde acı bir tebessüm belir. di. — Ben mi? dedi, yüzbaşım, kork mak mı?.. hayır. Ahmet, yavaş yavaş şuuruna hâ- kim olmaya başlamıştı. Yüzbaşı o- na emniyet telkin eden bir nazarla bakıyordu. — Peki, öyle ise söyle bakalım, teessürün neden ileri geliyor ? Ahmet cevap vermedi ve tekrar ağlamaya başladı. Yüzbaşı onun yanına oturdu: —Siz, hepiniz benim kardeşle- rimsiniz, dedi; leessürünün sebe- am madan sigorta yaptırmayınız. : 44888, 2383 Askerler, bu acıklı manzara“ yaşlı gözlerle seyrediyorlardı. A'ı- met birdenbire elini cebine götür“ dü, oradan bir kâğıt çıkardı ve yüz“ başıya uzattı; bu bir mektuptu. — İşte, dedi... bu mektup.. Devam edemedi, boğuluyor gibi sesi kısıldı. Yüzbaşı emretti: su maşrabasımı aldı, içti. biraz sü” künet bulmuş gibiydi... . Yüzbaşı mektubu okumaya bas” lamıştr. Okudukça gözleri yaşarı" yordu; mektup çok acıklı bir facia Yı tasvir ediyordu. Bu mektup o” iki ay evvel köyünden gönderilmi" ti. Süphesiz şimdiye kadar Ahr * zarlı o açmaya vakit bulamamı"'( Ancak bugün hatırına gelmiş 0! bilirdi; bu mektup ona köyündeki koms$usu Hasan dayıdan — geliyor” du. Düşmanlar köye girmişler” Köyde yapmadık rezalet bırakm*" mışlar... Bir çok masum İnsanlar” kanımı içmişler.. Namuslarına tec* | vüz etmişler.. Ve bu masum insa” ların arasında Ahmedin genç kr”* karısı da bulunuyozmus.. .Ahme”* genç kızına saldıran düşmanlar ri

Bu sayıdan diğer sayfalar: