13 Şubat 1935 Tarihli Milliyet Gazetesi Sayfa 4

13 Şubat 1935 tarihli Milliyet Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Ke: — Sağlık, Elentik ) Gövdenin issiliği Oyle. olur ki gövdenin issiliği ar- tar, günlere: yanar, tutuşur. İssiliğin artması, yüreğin hızlı hızlı çarpmasın- dan ve koltuk altına sokulan © sıcaklık ölçüsündeki civa çubuğunun yükselme. sinden belli olur. Bunlar gözle © görünenler; bir de sayrunun asıl kendisinin — duydukları var, başımızdan geçmiştir, bunu hopi- miz biliriz. Kırgınlık, tatsızlık ve bum- lara benzer biçimsizlil Bunlar kamunun bil Bu kadarını bilmekle nesneler, mikroplarla ve onların ağuları ize bula. #nca, neden issiliği artıyor... İssiliğin artmasile bu değişiklik meden? Ve bun- lar neyi anlatıyor? ilkinci kertede ka - lan sorgularla sözü uzatmıyarak bun - ların karşılığını verelim. Gişi gövdesinin Buzani © (tabi) bir sıcakığı vardır. Bu sıcaklık sağlık belgisi (alâmeti; — dir, ki 37 kertedir. Bu sıcaklık sağlığı yapan ve onu sür - düren sayısız ginik ve reaksiyonlardan owayor. Gövde ne kadar issilik yaparsa yapsın © ne kadarı çevre yanına saçar- sa saçsın gövdenin — sıcaklığı değiş - mi Bu sicaklık dengi bozulnamak i- gin gövdenin bir yerinde kurulmuş bir düzen kurumu bulunmak gerektir. Bu - sun bulunması, dileğimiz & olmaksızın olup biten fiziyolojik işlerimizi güden ve bir kaçının aralarında, sayruluk ol- mazsa, dezişmez bir münasebet bulu - nan bir akıncısızlık (sebat) yasası var- Bam başka olduğu kadar gizli ka- paklı olan bu issilik düzeni kurumunun yeri bulunmuştur. Beynin — aitında bir yerdir. İşi lâkırdıya boğmayarak kısa - ca anlatayım. Yoksa beynin coğrafya « karma karışık bir nesnedir. Şaşırır - simz. Sönmez öğrenmek dilekleri uğrun - da sürülerle hayvan boğazlayan bilgi erleri tavşanı almışlar, beyninin o ye- rine bir iğne batırmışlar , tavşanm issi- liği artmış. Daha başka başka yapılan bir çok denekler | hep bir yola çıkmış olmakla beraber görmüşler ki gövdenin issiliğini elinde tutan ve düzelten be- yinde o merkezin bulunduğu yerde göv- denin başka (yerlerinde işlerini ve ük yapan başka kurumların merkezine yakın bulunuyor. Demek oluyor ki orada, çok değerli iş gören, başka borulara b: açıkça bir sayruluk belgi- nisinin bozulduğunu gösterir. Bundan dı anlaşılıyor ki bu makine bir nesne, çar çabuk bozulabiliyor. Bu makine- yi bozanlardan ilk sırada mikropların ağuları gelir. Mikrop | ağularının bu denlü erkleri (tesir) mikropların yapıl- mış oldukları albümininin dağılma - sından ileri geliyor. Gövde kendisine yabancı olan bu albüminleri yok ye çalışıyor. Ne olup bitiyor da artıyor, gövde odlar a şuyor? Onu burada inceden inceye yaz- mak uzun sürer, Kısaca ve kestirme: Çok kez şimik ağulu şeylerin tesiri kar- şında bulunuruz; ödü körükleyen, alevlendiren bu ağular olur. Bunlar göv dedeki © issiliği denkleştiren © merkez üzerine kötü bir tesir yapıyorlar, Lssi - liğin bir kez kertesi artınca yanındaki merkezlerin o düzeni de bozuluyor. Ye- diğimiz nesneler & gövdemizin içinde yanar, Ve dirlik ancak bununla temel- İeşir ve sürüp gider. Diriliği tutan bu yangin (ihtirak) hızlanır. o Ocakların hızlı yanmasile gövdede bir çok güç ve baran toplanır. Bundan dolayı yüre- kl i la gürültü beyin uyanıklığı ve petroşekli- ği ortaya çıkar. Gövdenin sıcaklığını denk © tutan merkezde her ne kadar karışıklık olsa da gene artık sıcaklığa karşı Sn . lemesi artar, damarlar genişler, artık yana saçmak için... Gövdede ta bir uğurda kullanılmamış olan güç, Han tıklım tıklım dolu idi. Han- cı Nazmiye ayrı oda veremiyeceği- ni söyledi; ve onu evluya bakan bir çıkmanın dört tarafıma dizili oda- lardan birine soktu. Burada iki de- mir karyola vardı. Nazmi eşyaları- nr bunlardan birine atarken g yatak çraşaflarnın pisliği re tersleri ve ötesinde bei zilmiş tahtakurusu lekelerile benek benek kırmızıya boyanmış bir çar-| Fakat hancı cevap vermeğe tenez | zül etmedi, omuz silkerek odadan Paltosi- ırakırken; olmak iste- elbette bir baranda mcaklığa döner, har. sıcaklık o- issilikler de geçer, akça olan fenomenleri anlamak, anlatmak © kolay değildir. Onların çoğu entan dediğimiz enfeksiyonlardan ileri geliyor. aşırı is - silikle arkadaşlık ediyor, amma, enta nın bitimi (neticesi) değildir. Entan - lar için isilik merkezindeki © karga şalığı düşünmek, saçmalamak olur. Beyindeki issilik o merkezi, bir gün gelip te, dengini bulunca ortalığa bir durgunluk gelir, Böbreklerin çalışma - w artar. Mikropların yaptıkları ağrı « lar sidikle, terle çıkar. Buna sidik, ter kargaşası (buhran) deriz. Bunlar sayruluğun gösterir, İşte uğurlu bitim. Şimdi sorarsınız. Od kurumunu boz- mak için yalnız bir mikrop saldırışı eu ister? Yoksa bu, başka şeylerle de olur mu? Kuşkulanma, düşünme, deyiver ne olur. Neden mi? Görmüyor muyuz. Be- yinde bir damar patlar, kan boşanır is- silikle beraber... Guşe bezi kabarır, göz“ ilikle bittiğini olur, issilikle irak (kaza) olur, gövdenin ö- tesi, berisi yaralanır, berelenir, kemik- ler kırılır, gene issilik beraber... Eski hekim atalarımız — yazmışlardı; (sini satması) diye; bu bir sinir saldırışıdır, gene İssilik beraber. Sayruluk içinde İssilik kaç kerteye dek yükselir?. Fiziyolojistierle hekim - lerin bu sorguya verdikleri karşılık bi- ne benzemez. Birinciler derler ki ğin bir kertesi vardır. Ondan öte yükseldi mi kan bozulur, dirilik kal. smaz, İkinciler, elde sicaklık * ölçüsü, ? Ölekilerin uğursuz sandık Seçmiş, sayru kişi yaşıyor. Gerçektir bu. Çok yüksek ve kızgın is- silik içinde yanıyor da sayru gene dip diri... Daha geçenlerde gazetelere Lon- dradan bildiriliyordu: Hekimler şaşırmışlar, bir sayruda issilik 43,1 e fırlamış... Daha başkala. rı da var, Sıtmalılardan birinde isilik 44,8 ya kadar yükselmiştir. Bütün en- rüpte, tifoda, — sıtmada bu yüksek issilikler görülebiliyor. Bu liği gövdenin sayruluğa için bir beliki © (silâhr) sananlar ve son kerteyi aşmayınca ona dokunmak istemiyenler doğru bir iş yap mamış gibi görünürler. Onların böyl davranışlarını beğenmiyenler derler ki: Göv: utuşturan öd bir (o sayruluk belgisi (ârüzi) dır. Onu büsbütün sön- düremezseniz, körlettirin hiç olmazsa. O ödlere el sürmeden çekinenler de derler ki; artmış issilikten hep kötü - lük gelmez. İşe yaradığı da olur. Bilir siniz, bugün gövdenin issiliğini arttıra- rak bir sayruluğu emecliyoruz Çilâçla. mak) bir ikültür ve meslek var, El ayak tutmaz, us darmadağınık. İşte buna tu- tulmuş kişinin — gövdesine öd salıyo - ruz. Ocaklarını körüklüyoruz. Düzme sıtmaya yakalandırıyoruz o kişiyi. Çok kerte de yararlığı oluyor. Eskiden buna beliksizdik; bu kez elimiz böğürümüzde kalırdı. Şaşmamalı. Sayru olur, ödler içinde yanar, hekim ödieri söndürecek emec- İere el sürmez. Gene © sayruluk olur. O emeclerden buzanal (tabii) olanları kullacır; yerine göre... Abaylı (dikkat i m kimdir, bilir misiniz? Sayru- i (alâmetini) yalnız gören değil, gördüğünü bilen ve anlayandır. Ne 20r iştir bu, düşününüz bir o kez. Sayruluğu yapan ne ise, her kişinin o- na karşı durması, onu karşılaması bü olmaz. Bundan ötürü belgiler de kı ğını, gücünü az çok değiştirir. Görgüsü kıt olan bunları biribirinden ayırt ede- mez. Hepsini bir tutar, hepsine karşı bir beliki kullanır. im ise her yanı kollayarak ) sı kullanır. Od olur ki öd olur ki üstüne $u serper. Yerine göre... Dr, Rusçuklu Hakkı Uzel Müsuli: Nazmi Şahap — Tabii... tabii... — Şimdi biraz kestirmeli... Ara- ba beni harap etti. Sen uyumaya, cak mısın? Nazmi can sıkıntısile bağırdı; — Canım bu yataklarda yatılır- mı? Şu çarşafların pisliğini görmü- yor musun? Süleyman gözlüğünü çıkarıb şaşı gözlerind. rini kırptı, öbürünü yatağın ötesinde berisinde gezdire- rek; Nesi var bu yatağın? di — budan temizi can Ve kunNuralarını uzândı, gözlerini kapadı. Nâzmi büsbütün O köpürmüştü. Homurdenarak, küfürler savurarak sokağa çıktı. le ğlıği Ankara... 336 senesi - birinteşrininin ilk i gür'erinde Ankara, binlerte avcı- çıkarmadan | MİLLİYET AR (Öz düümide Selânikli Doktor Rıfat öldü Selâniğin yerlilerinden değilim. Ancak orada doğdum, kendimi o- rada bildim. Akı karayı orada seç. tim. Çocukluğumun en aydınlık günlerini, daha sonraları, gencli- ğimin en kara günlerini orada ya- şadim. Selâniğin adı antlınca pa bi- le yüreğimin başı sızlar, İllere ver- diğimiz Türk illeri içinde Selânik kadar bizim olanı © yoktu. Neyse, eski yaraları şimdi deşmeyeyim. Dün, gazeteyi elime alınca içim- de gizli bir damarın koptuğunu du- yar gibi oldum: Selânikli dektor Rıfat ölmüş... O Selânikli Rıfat ki, yalnız Selâniklilerin değil, Bütün yardun, yalnız o yurdun da değil, bütün insanlığın hekimi idi. Benim gibi daha birçokları onun eline doğmuşlardı. Çünkü ileri ge- len ebelerden biri idi. Bundan baş ka, hiçbir sayru (hasta) yoktu ki, doktor Rıfat onu güler yüzile kar- şılayıp, tatlı sözlerile avutmuş ol. ması. Gözümün önündedir: Tet at ko- şulu, küçük bir arabasi vardı. Bu | araba, kapının önünde darunca be- | nim sevincimden içim içime tığ. mazdı, Çünkü doktor Rıfat, her say runun damarına — girmesini bilen hekimlerdendi. Onu görür görmez, içi çikolatalı öksürük şekerlemelerinden bol bol yiyeceğimi bilirdim. Verdiği raçe- telerde, küçük sayrularına daru (i- dâç) ların en tatlılarını seçerdi. In- sana öyle inanç veren bir duruşu vardı ki, ona görenler, iyi olacak- larına çabucak ve kolayca inanır- lardı. Çağrıldığı ev, en yoksul bir ada- mın evi de olsa, günün, gecenin her saatinde doktor “Rıfat,,ı orada bu- lurdunuz. Yatalaklara bile; * yava$ yavaş derman verir, yaşamaktan bezmiz kimseleri; canlandırarak ayağa kal dırırdı. “Doktor Rifat, görmiyeli belki yirmi yıl oluyor. Onun günden gü- ne çöktüğünü söylüyorlardi, Demek ki, en son yıkıldı. Ancak Bu yukı- Mış, bir unutuluşun başlangit ola- az, “Doktor Rıfat,, bütün bir ça- ğın hekimi idi, O çağlardan sönra gelen çağlarda da iyiliği seven in. sanlarla birlikte anılacaktır. Salâhaddin GÜNGÖR Gençler mahfilinin kongresi Cumhuriyet gençler mahfilindeni 1 — Mabfilin yıllık kurultayı 15 şu- bat 935 cuma günü saat 10 da Beyoğ- lundaki mahfil merkezinde toplanacak» tr. Bütün mahfil üyelerinin gelmeleri. 2 li on ben günde bir verilmez i parasız tiyatro saral MAL A al Dİ te ma günü saat 15 te mahfilin Beyoğlu Cumhuriyet halk fırkası binasındaki 1a- lonunda verilecektir. 3 — Davetiyeler bu günden itibaren her gün saat İd ten 20 ye kadar mah» fil iç işleri çevirgenliğinden, parasız alınır. Kapılar saat 14 de açılıp salon dolunca kapanacaktır. Çocuk alınmaz. nın toplandığı büyük bir köye ben- ziyordu. Sokakları dolduran, kal- paklarını kulaklarına eğmiş binler- ce adamın sırtlarına avcı ceketleri, külot © pantalonlar, ve bu avcı ce- ketlerinin arkalarını şişiren taban- calar, insana bir sürek avına hazır- lanıldığı vehmini veriyordu. Karacaoğlan çarşısına döğru Yü- kaldırımlarının ötesine bes rüntüler atılmıştı. Bunların üstün- den havalanan karasinek bulutları abani sarıklı yerlilerle dolu kahve. lerin pencerelerinden (dalıyor ve sonra bu sürü kâh nargilesini 10- kurdatan bir arslanın elindeki çay | kadehinde, kâh ocakta kaynayan | kahve cezvelerinde birer ikişer kur- ban veriyordu. Bu kurbanlardan biri bazan kocaman bir tiryaki kah- vini höpürdeden Uir mollanın lişiyor, molla onu okkalı bir tükürüğe karıştırıp kahvenin orta- sma fırlatıyordu. Samanpazarında, bir kahvede tavla oynayan bir delikanlının bar- dağında haşlanan sineklere hiç e- hemmiyet vermeden çyını içtiğini hayretle gördü: Delikanlı bunlardan yutmuştur. Midesi bulanarak uzaklaştı. Yan gın yerlerinden saat kulesine çık- dördünü rümeğe başladı. Bozuk Arnavud | Tesadüf - onlarıtam 25 sene sonra karşı karşıya getirdi. Celâl | Ragıbeyi derhal tanıdı. Nasıl ta- nımaz. Celâlle Ragibe bir mah. lede doğmuşlar, mahalle mektebi ber senelerce kaydırak oynamış- lar, uçurtma uçurtmuşlardı. Seneler geçince de konu kom- şu, bu iki genci biribirine çok mü- nasip görmüştü. Fakat Ragibe, Ce- lâli kendine bir türlü lâyık göremi- yordu. Çocukluk arkadaşı iyidi, hoştu amma nihayet bir esnaftı. Kolalı yakalıklı kâtipler dururken bir kunduracıya nasıl varırdı? Ragibeye allah istediğini ver - di. Kolalı yakalıklır, eli bastonlu bir kâtip talibi oldu. Ve nihayet Bay Asımın karısı oldu. Bursa - dan kalkıp İstanbula yerleştiler. Celâlin de elbette kendine gö- Zengin bir yağ tüccarın kızını is- tedi. O da ev bark sahibi oldu. Bursadaki kunduracı dükkânı- m büyük bir mağaza haline getir. di. Böylece seneler geçti. Bay Ce- lâlin oğlu büyümüştü. Sadi 23 ya- şında tığ gibi bir delikanlı olmı tu. İstanbulda tahsilini henüz tirmişti, bu yaz annesi babası, Sa- di Kalamışla “yazı geçirmeğe ka- rar verdiler. Bursadan kalktılar İstanbula geldiler. Rağibe de kızile kocasile be - raber zaten her yaz bir yere gi- derlerdi. Tesadüf bu ya; onlar da Kalamışta bir köşk tuttular, Bir gün Bayan Ragibe otur - muş, gözlerile kızının o yüzüşünü seyrediyordu. Derken yanı başına bir adam geldi oturdu. Bu işte 25 sene evvelki Celâldi. Çocukluk arkadaşı kardeş gi - bidir. İlk önce bakıştılar o sonra senli benli konuşmakta tereddüt ettiler, Fakat Celâl taşralılara has bir cesaret ve safiyetle: — Dağ dağa kavuşmaz insan insana kavuşur derler amman ne doğru!.. Diye elini uzattı, Öteden beri- den konuştular, Bu sırada Ayten sudan çıkmış koşa koşa annesi - nin yanıma gelmişti. Celâl Ayteni görünce az kalsın küçük dilini yutacaktı. Bu ne benzeyiş. Tıpkı 25 sene evvelki Ragibe. Ayten an- nesinin yanına oturdu. Kurulan- dı. Ve annesinin eski çocukluk ar- kadaşile konuşmağa başladı. A- rası çok geçmedi. Denizden spor- cu bir genç, çıktı Ragibe ile Celâ- lin oturdukları yere doğru iler - Harik Hayat tı, Oradan şehre bir kuş bakışı attı: Ne mahalleler (o arasında, nede çepeçevre ufuklara uzanan bozkır- bir ağaç gözüne ilişmişti. Bi- çaprazlayan yollarda yürü- yen adamların ayaklarından ve ge- çen arabaların ( tekerleklerinden yükselen toz bulutlarına hayretle baktı, Sonra, döndü, arka sokaklardan şuna gitmedi, biraz genişçe bir cad deden vilâyet konağına doğru yürü- dü. | İ nemi ile etrafı kavuruyordu. Vilâ- yet dairesine şöyle bir baktı; kn Ne kavruk bir rengi var!.. — diye söylendi — bu şehir, bir ya- nar dağın lâvlarr altından henüz çıkarılmış gi Çankırı kapısından az ötede, Zi- raat mektebine uzanan tozlu $0se- | min ağaçları arasma atılmış bir tah- ta sıraya oturdu. Yaprakları kuru- muş söğüd dallarile üstü örtülü kü- çük bir çardakta bir e kahve ocağı vardı. Bir limonata istedi. Fakat dünyanın en pis bir kabı içinde ge- tirilen limonataya (o Baktt, baktı, baktı. Elini uzatmağa cesaret ode- medi. 25 sene sonra ne beraber gitmişler, ikisi bera - | re bir kıymeti vardı. Nitekim o da | | çocukla 20 yaşındaki genç kızın Kaza Sigortalarınızı Galatada Ünyon Hanında Kâin UNYON SIGORTASINA yaptırınız. Türkiyede bilâfasıla icrayı muamele etmekte olan ÜNYON Kumpanyasına bir kere uğramadan sigorta yaptırmaymız. Telefon : 4.4888, İ sokakları böyle kararan ledi. ; Babası Sa anıdı. İki genç birbirlerine önce yan yan sonra tatlı tatlı baktılar. Biraz sonra yemek vakti gelmişti. Sadi otomo- bilin direksiyonuna geçti ve Ragi- be ile Ayteni evlerine bıraktı. Er- tesi sabah Sadi Ayteni otomobil. le Fenere kadar götürdü gezdir « di. Celâlle Ragibe bir kumlukta oturdular, çocuklarının denizden çıkışını beklediler. Onların geldi- ğini görünce birbirlerinin yüzüne baktılar, Eskiden kendileri saade- tin yanı başından . geçmişlerdi. Hiç olmazsa çocukları evlenseler de mesut olsalar. Bay Celâl bunları söylüyor Ba- yan Ragibe de içini çekiyordu. Bay Celâl: — Biz aptallık ettik evlenme- dik. Bari çocuklarımız ayni hata- ya düşmesinler. — Peki amma sizin Bayan ra- rı olacak mı? — Bizim evde kumanda ben - dedir. Dediğim olur hiç merak et- me, Celâlle Ragibe bu karardan o kadar memnundular ki gözlerin - den hasret yaşları geliyordu. 15 gün sonra nişan yapıldı. Düğün ol- du. Herkes bu 23 yaşındaki genç koltukta yan. yana görünce “Ma- şallah, maşallah,, diyordu. Aradan bir ay ya geçmiş ya geçmemişti. Geçimsizlik baş gös- terdi. Ayten hoppa bir kızdı. Sa- di ise ona tahakküm ediyor kıs - kançlık gösteriyordu. İki ay ge - çince hır gür büsbülün fazlalaş - tı. Bir gün Ragibe Celâle dedi — Gördün mü başımıza gelen- Hep kabahat senin oğlunda — Meğer Sadi softanın bi miş dedi. Celâl Ragibeyet — Senin kızma kadınlık ne u- zak. Ona var mı sade sürtmek... Diye cevap verdi Derken atışmağa başladılar: Nihayet Sadi bir gün işi daha fazla azdırmıştı. Ayteni izinsiz sokağa çıktı diye sövdü, dövd Artık bu hayat canlarına tak et- ti. Ayrılmağa karar verdiler. Mahkemeden çıkarken Ragibe Celâle: — Yirmi beş sene evvel veril miş sadakam varmış. Allah hiç ol- mazsa beni sakladı senin elin- den, diyordu. ve Otomobil 815 Akşam yemeğini İstanbul ecza- banesinin karşısında, tüten köfte dumanları ile içi dolmuş bir kebab. çı dükkânında, garsonun getirdiği pis çataldan iğrenerek, tabağında- ki yağlı keçi eti parçalarından tik- sinerek yemişti. Kuyulu kahve ö- nünde bir tavla partisine gözlerini daldırarak bir müddet oturdu. Ha- cıbayramda ekreh sesli bir müezzin yatsı ezanını okurken hana dönü. yordu. Etraf zifiri bir karanlı çinde idi. Kahvelerdeki petrol lâm- balarının ölü ışıkları ona elektrik- ler bozulduğu (ozaman, biran için İstanbul mahallelerini hatırlattı. Otellerin sokak üstündeki pencerelerinden, fırlatılan ük ve balgamlardan sakınarak acele acele yürüdü, mü- hendis hanma daldı. Ahırdan ot yiyen hayvanların a- vurt sesleri geliyordu. o Merdiven başında bir kazığa geçirilmiş bü- yücek bir fenerin kapağını açtı. Lâmbayı çekip sigarayı şişesinin üs tüne tuttu. Sonra doğru üst kata a Gözlerinden © uyku akıyor. hu. Odalarda ışıklar söndürülmüştü; bazılarından yorgun iç çekişler, ba zılarından can sıkıcı horultular ge- liyordu; — Süleyman bey de uykuda o- Bugünkü progra) ISTANBUL: > 18: Fransizen ders, 18,30: di tik. Baylar için: Bayan Azâde, Senfoni Beethoven numara (2: le 19,30 Haberler. 19,40: Bay bahat şan, Piyano ile, 20: İstanöii lisesi muallimi Bayan Cemile © dan maarif baaknlığı namıns rans. 20,30: Balalayka orekstraf 20: Son haberler. 21,30: Rady? trası, 22: Radyo caz ve tango MOSKOVA, ım 18,30: Kazılarda rkılı konser, 22: Çekçe me ce neşriyat 2405; Almanca Mef 852 Kir, M O 5 K O VA, (Silin 16,20: Moskova operasından maki. 723 Kb. VARŞOVA, Isi 18: Sonatlar. 1828: Kadın. 18381 — Sözler, 19,15: Plâk, 1945; Konfeti kılar: — Sözler. 2038. ler. 22: Chopinin eserlerinden kom“ Franıtsca konferan. 22,40; Şarkılafı ümlar, 21151 Dans el 175 Kk pe z 18: Konferanı. Haberler, 20,5 e ; > E 5 k aberler 2105: Şarkılar, <a gile.) 21,45: Radyo piyesi. 23,15: Fcanszca haberler LEİPZİG, 382 m. Konforans, 20: Paul Linchenin ödar konar. 21: Haberler. 21314 ler. 21,15: Ulama 12201 Piyano lar, 23 bö Türler 23410: Biyana 24: Car, 106: Haberler. Yarınkı program 170, İk Yerleri. Onireriri İzmir saylavı Profesör Esat Bozkurt Uf munikis; 18,30: Haberler. 19440; Gate iş ür Ke lerle BD Alya o Ve sam eee 1 TEPEBAŞI! Karonb BeliğişRi ŞEHİR | hir Tiyatrosu TAYATRO iy | Sa Sea ni UNUTU o Ti > Fa 2 İİ imdi a GK AĞN KONİ Öd NAZIM Hİ Fransız : yatrosund! 1 Çarşamba gününden i DELİ DOLU opereti oynayacaktır. Yalıllaye Arm umdesi May ABONE ÜCRETL lacaktır.. — diye düpündüğ Ve ses çıkartmamağa kapınm mandalını yer dı. Fakat o anda yüzünde, yi ret belirdi. Pencereyi bir niye ve palto ile kapa Dışarıdan zirifi bir karani imiş gibi duran oda bilâki* ışık içinde idi; Ve Süleysi muyordu. Dört kişi demir başında karşılıklı oturm ker oynuyorlardı. Gidip, ? kambil kâğıtlarını ve önlerinde duran paralar4 öyle daldırmışlardı ki onu” bile varmadılar, Küpei bupadı. Yani oturdu. Sonra kundura!" | ketini çıkardı, Uzandı. Aradan ne kadar 2007, ti? Bunu kestiremiyordu. ”y£ rin bir uykuya © dal ir rü üyordu. BİT ei seder # Homurdanarak öl dü. Bu sefer, sırtma di acıtan bir muşta indi! anda kollarmdan çeki rak, dartaklanarak zor! duğunu gördü. Sert bir b f — Bu ne uyku efesi di homurdanıyordu. — kunduralarını!..

Bu sayıdan diğer sayfalar: