Şahsiyet ve Snobluk Edebi şöhretlerin teessüsünde kulaktan dolma kanaatlerin ne bü- yük rolü olduğunu hiç düşündü. nüz mü? Bir edebiyatçı şöhretini kurüncaya kadar değerini isbat e- decek bütün vasıtalarmı kullanma- ya, yorulmaya, didinmeye mahküm dur. Fakat bir kere adını herkese duyurduktan sonra köşesine çekilip rahat edebilir. Artık onun yerine snobluk çalışacaktır. o Tohumunu ekdiğiniz şöhretin külaktan kula- ğn fısıldana fısıldana nasıl uğul- tuyla büyüdüğünü,kollarınızı kavuş turarak uzaktan seyretmek tadına doyulmaz bir zevk olsa gerek. Öy- le ama, insanlığın kültür seviyesi için de bu yüz ağartıcı değildir. Muharririn, çıktığı sanat doru- ğundan yavaş yavaş inmeye başla- dığı devr&de dinlediği ve bu iniş | nisbetinde artan alkış sesleri acaba onun yükseliş devresinde eserleri- ni daima karşılaşmış olan istihfaf- larin karşılığı mıdır? Ve bu ekseri- ya yersiz alkışların verdiği haz in- | sana genclikte hedef olduğu daima haksız istihfafların acısmı unuttu. | rabilir mi? Bir satırını okumamış fakat adı. nt ve methini çok işitmiş olduğu bir muharririn tarafını tutmak ve müdafaasını yapmak için civcivle- rini koruyan bir kuluçka asabiyeti gösteren nice insanlara rastladım. Nice snoblar gördüm ki adı henüz şöhret ufuklarını doldurmamış Lir gencin en değerli eserini bir omuz silkmesile kai dıkları o halde geçmiş ve göçmüş bir şöhretin en kötü yazısını muska gibi koyunla. rında taşırlar. Bu neviden kültür snoblarıma bir muziblik yapmak ve hamakatleri- ölçi ü anlamak ister tü amatörün en kötü dü; yazısını seçiniz; itina ile bir kâğı da kopya ediniz ve altına putlaştı- rılmış dâhilerden birinin imzasmı koyunuz. Uzun zamandır yazi yaz- mayan üstadın basılmamış son ese- ri oldüğunu söyleyerek bir edebiyat snobuna bunu emanet ediniz. Emin olabilirsiniz ki, aradan daha bir. kaç gün geçmeden, tanıdığınız bir başka snob, servetinden mağrur bir zengin edasile yanınıza yaklaşacak ve heveskârınızın kötü yazısının bilmem kaç yüzüncü kopyasını ce | binden çıkararak “haberin var mı, diyecek, üstadın son yazısmdan?,,”| Ve siz daha kâğıda bir göz atmaya fırsat bulmadan bu büyük şahese- rin baha biçilmez değeri hakkında | bir torba lâf dinlemeye mecbur ka- lacaksiniz. Hele bü yazının kötülü: | ğünü iddiaya külkışın, ne taşkın bir sinir nöbetile karşılaşacağınızı o | zaman görürsünüz. Halkla edebiyatçı arasına aşıl- maz uçurumlar koymuş olan divar edebiyatı ve hattâ edebiytı cedide devrinde, :şöhretlerin okumak ve “anlamak suretile değil de başkala- rından işitmek suretile ortaya çık- ması gene bir dereceye kadar an- laşılırdı. Fakat bugünki edebiyat dili artık herkesin konuştuğu dil ol- muştur, neden hâlâ bir şairin, bir Wil tefrik — Nereye götürmek istiyorsun | beni? —Beyoğluna... Tokatliyanda bir yemek yeriz... Senin halin malâm. öyle ufak tefek yerlerde ağırlana- mazsım.. . Peki ama, ya geceyi nerede geçiririm? ahsin suratını buruşturarak bi- ran düşündü. Sonra büyük addetti- ği bir fedakârlıktan'da çekinmeye- | ceğini gösterir tavırla; — Nerede istersen. — dedi — | ğız dedik ya... En lüks yer. lerde de gecelesen parası benden. — — Hayret etme! Seni ne bahasr- na olursa olsun kandırmağa çalışa- cağım. Nazminin tesadüf ayağına dolaş- Oz Türkçe üE Bilmecemiz loğru halleden: ulsesimde e (4 iliği, Fener Tevfiki Cafer Cerrah Kerim sokak ©. 4 Behrat kazanmışlardır. İdarehameriz k f ederek hediye lerini almaları ke izm olunur. Ceçen defaki bilmecemi- zin halledilmiş şekli 12345 678 91011 arşunbo özi olijümll La Yeni Bilmecemiz 34567189101 SOLDAN SAĞA : 1 — Bayat değil, genç 4, Bir ev hayvanı 4, 2 — Esp 2, Radyo 6, 3 — Bir meyva 3, Not 2 4 — Büyük 3, Afrikada bir nehir 3, 8 — Dem 5, İstifkam 2, 6 — Hücum, 4, Yasi bir vapurumuzun adi $ 7 — Notu 2, Beyiir 2, Erkek keçi 4, 8 — İeyan 3; Lâz kayığı 4, 9 — Geniş değil 3, Hal rabitamı 3, 10 — Sersem 4, Lwrzet 3, Başına bir (i) ko- yonca güzelleşir 2, 1) — Tevem, aynı batından 4, Ekmek ile be- vabor yenen gey 8, YUKARDAN AŞAĞI & 1 — Mülliyetin yeni adı 3, Bap 4, 2 — Cet 3, Bir kümes hayvana 3, 3 — Bir işhi 4, Gok senk değil 4, 4 — Löhim 2, Valide 3, Rahet edatı 2, 5 — Mahsul 4, 8 <— Yet 2 Lerzet 3, 1 — Ays yuvası 2, Si 8 — Pislik 3, Damen 4, Uzmk nida 9 — Taxyik eden 4, Cari 4, 10 — Nota 2, Düb 3, 11 — Akiüenin 6, İnce sandal 3, romancının değerini başkalarından naklen biliriz, neden bu kanaatimi- zi onların eserlerini okumak sure- tile mihenge vurmak zahmetine kat lanmayız? Halbuki kanaatlerimiz, piyasada kalp paralar gibi sürülen hazir hü- kümlerden değil, kendi şuurumu- zun çalışmasından ve muhakeme- sinden doğmalıdır. Başkalarından alınmış bükümleri malümatlı gö- rünmek kaygusile başkalarına sür- meye çalışırken ekseriya ne gülünç mevkilere düşeriz, bazan şiddetli bir rüzgâr karşısında, sarıldığımız ağacın nasıl elimizde kalıverdiğini görürüz. Gerçek entelektüelliğin ölçüsü sahsiyettir. Bilgi * yollarında çarık aşındırmalar yalnız ve - yalniz bu şahsiyete varmak içindir. Fakat çetin yollarından o sihirli değneğe erişmeden dönenlerin sayısı ne ka- dar kabarıktır. Yaşar Nabi NAYİR Müellifi: Yüzünde büyük bir sevinç belirdiğini görünce Tahsin gülüm- sedi: — Göreceksin! miz elele verelim.. Bu piyasayı... mah, şöööyle avucumuzun içine alı- Nazmi Şahap mıştı. — dedi — iki- erin © kurdusun. Fakat » lin çok açık. Hal- buki ben hesabımı bilirim. Bunun için, inan bana k Dur Tahsin .. dur. . — Ne oldu? — Hiç... gel benimle beraber. Vay canına !.. Burada ne işleri var? Nazmi, omuzlarında duran par- desünün eteklerini uçurarak mey. | dancığa doğru koştu, Tahsin de ar- kasından... Ali efendi lokantasınm bahçesi- ne ulaşan çıkmaza gelince genç sol | nın şekeri vi 5 MİLLİYET $ iniz. a ta ed canınızı sigor Felâket geleceğini önceden bildirmez Gecikmeyiniz! Malınızı, | parça parça dağılıyor. Bozkurt ken- İ dağı eritiyor. Bu çalışma, bize ilk İ muşsa, Türk dili de, öyle doğuyor. | taraftaki kapıya daldı. ranlık bir merdivenin ü ulaşan basamaklarda evvelki süra- tinin aksine olarak parmaklarının ucuna basa basa bir metre kadar yükseldi; trabzanlara yaslanarak. Yukarda kalın bir erkek sesi âdeta azarlar gibi bağırıyordu: — Adamı hayvan yerine koyu yorsunuz. Hani saat beşte gelecek- tiniz. Altr buçuğu geçiyor. Buna davudi bir kadın sesi yalva- rır gibi cevap verdi: sun? biraz geç kaldık. Kusurumuzu artık bağışla. Bizi haşlama. Bir da- ha seni bekletmeyiz. Nah işte ye- min ediyorum, vallahi, billâbi... Fakat erkek inadma sesinin per- desini yükseltti: — Kaltaklık ediyorınnuz. Beni atlatmak istiyorsunuz ama ben ko- lay kolay atlamam. Karşınızda A- bidin yok. Ben varım. Ben... Bu sefer ince ve Nazminin çok i- yi tanıdığı bir ses, genç bir kız s6- si genci hiddetinden kudurtan bir yılışıklıkla söze karıştı: — Benim tontonuuuum... Ablası- yavruuuum... Arsla- görülmekten çekinerek kulak verdi. İmasım... neye hiddet ediyor | IKINCIKANUN 1938 | Öz dilimizle | | Dil ergenekonundan çıkışımız... Bir avuç Türkün, (Ergenekon)a kapandıkları tarihten dört yüz el- li yıl geçmişti, Türkler, bu yalçın dağbelinde, öyle ürediler, öyle çoğaldılar ki, | kaplarına sığamaz oldular. Kulak- tan kulağa fısıltılar başladı: — Atalarımızdan duyardık, bi: | zim dışarıda yurtlarımız varmış. | Tatarlar, baş olup, öteki illerle bir- leşerek, ulaslarımızı kırmışlar, ül- keklerimize el atmışlar. Biz ise o kadar çoğaldık ki, artık bu dağ aralarında kalamayız. Ne duruyoruz, hemen bir yol — bulup Buradan çıkalım!, , Çıkmak iyi. fakat nasıl çıka caklardı? Sarp kayaların arasın. İ da kartal yuvası gibi bir yerin için- de idiler. Yol değil, iz yoktu. Keçilerin ba-| şe döndüğü, kertenkelelerin yürür- | ken ayakları dolaştığı bu dağ dura: | ğundan onları kim kurtaracaktı? Günün birinde, Bozkurt “yetişti. | Bozkurt yaman adamdi: Demir | dağın üstüne dağ gibi odunlar yığ- dırıp, yetmiş deriden ( körükler yaptırarak, işletmeğe başladı. Yük- lü bir devenin geçeceği kadar ince | Bir yol açılmıştı, Ergenekon Türk- leri, bu yoldan oObinbir güçlüğe | hatlanarak geçtiler. Artık düzlüğe | çıkmışlardı.,, Bu sevimli Türk masalı ile dil kalkınmamız arasında gerçekten benzerlik var. Dilimiz, Osmanlıların kurdukla- rt daracık tuzağın — içinde sıkışıp kalmişte. Bu Ergenekonda, yıllar yılı yaşadık, çıkmak istemiyor de- ğildik, fakat, çıkacak yer bulamı- yordu. Türkün son Bozkurtu ye- tişmeseydi, kimbilir orada daha ne kadar kalacaktık. Bü ara, kulaktan kulağa fısıl- dılar başladı: — Atalarımızdan düyardık, bi- Zim de bir dilimiz varmış. Araplar, baş olüp öteki yaban dillerle birle. gerek, bizim dilimizi kırmılar. Biz ise, dil bakımından her va- kiten çok, kendimizi güşlü bili- yoruz dilimiz, bu sıkışık (dillerin ortasında kalamaz. Ne duruyoruz, hemen bir yol bu- lup, bu çetrefil ösmanlıcadan kur- tulalım!,, Kartulmak iyi.. fakat na- sıl kurtulacaklardı? Yol iz yoktu. Bu dağ duruğundan onları kim kur- taracaktı.? Bir de günün bi:inde gördük ki, Arabın bize kurduğu dil tuzağı, di öz ateşini yakmış, — bağrından geleni esintiyi ik yaparak demir yolu, açtı: Artik geçebiliriz,dil erge | nekonundan kurtulduk sayıdır. Türk, nasıl yeryüzüne, kimse kendine inanmadığı bir sırada doğ-| Bozkurtla bugün dil > işlerim de başına geçen büyük. Bozkurt Türkün geçmişinde, ve Türkün bu| gününde iki yol göstericidir. | Birisi, masallara (o karıştı, öteki aramızda yaşıyor. Salâhaddin GÜNGÖR nım neye hiddet © ediyorsun? işte geldim a... Kavgaya ne lüzum var. Haydi gidelim. Yook eğer bana i- timadın yoksa... Söyle bir daha gel- mem, Bunu kısa bir sessizlik takip etti. Sonra adam akıllı yümuşadığını gösteren ksuk bir sesle erkek; — Canım Calibe... — dedi — ben sana itimatsızlık stermiyo- rum, Yalnız beklemek sinirime do- kunuyor da.. Genç süratle aşağı indi. Rengi sapsarı kesilmişti. Ne olduğunu an- layamayan Tahsini kolundan çekti. Kapı önünde küçük bir iskemlede oturan kahveci kılıklı adam hay retle kendilerini süzerken bir kö- şede saklandılar. Bir iki — dakika sonra altın kordonlu koca göbeğile Rüstem bey ve arkasrndan Calibe ile anası sokağa çıkmışlardı. Genç kız kaşarlanmış bir satılık | kadın serbestliğile Rüstemin kolu- | na girdi. Hanım... hanımefendi... O debdebeli hanımefendi üç adım arkalarmdan bir bacı kalfa gibi yü- rüyordu. İ Tahsin Beyin bir sual sormasına | meydan vermeden Nazmi — Azizim.. — dedi — şimdi saat YILDIZLARIN EN GÜZELİ MARLENE DIETRICH KIZIL ÇARİÇE sw Bu perşembe akşam S ARA Y sinemasında HECTOR MALOT'un meşhur melodramlarının en güzeli KiM 8 Egeli: (Eski Bikes Romanı) Oynıyanlar: VANNİ - MARCOUX - PORVİLLE - ROBERT LYNEN - BERANGERE - MADELFİNE GUİTTY - PİERRE PARTEUİK Maurice Yvain'in musiki ve şarkıları Bilmediğimiz bir dünya - Gör yeceğimiz bir hayat - Duyamıysf ğımız bir lisan - Buzlu ikli halkımın steşli aşkları NEFİS BİR MEVZU - ENFES BİR FİLM ESK Yaman ve eşsiz bir avcı - Kendi lisanlarında sevi IMO Eskimolar P lina avı -Beyaz ayıların mütkiş hücumu- Vahşi kurtlarla bayat kav; Önümüzdeki Perşembe sinemasındf İPEK > Yürın” akşamdan itibaren SUMER SİN Komiklerin HAROLD EMASINDA en sevimlisi LLOYD'"ı Veni Fransızca komedi KEDİ tilminde gördüğün Bugünkü program ISTANBUL: 18 Almanca ders, 18, ale, 1880 Dans e GL me salar, 21,30 Münir Nurettin, kestram ile beraber Şan Radyo or- 18 Beethoven'in sanatlarından seri, 18.25 Ekonom 1650 Sözler, 19,18 Biyat, 20 Keman eserleri, 20.20 — Aktilalitey 20,59 Piyano ile car. 20,45 Sözler, 20.50 Spor, 2145 Haberler; 22 Şarkılı konser, 23 Reklam- lar, 23,15 Operet plâkları, 23,5 İtalyanca 257» 545 Khx. Bi 10,30 Oda musiki: 20430 Peşte opsrasımdan nakil, 2230 e orkestrası, | 2430 20,10 Plâk, Haberler, 20,0 Ulsenl maşriyat, 21 Kunrtet konseri, Kenferani, 22/30 Örkestra birliğile popü- ee şarkılar. ROMA - NAPOLİ - BARİ : 18,10 Karışık könsar, sözler ve plâk neşri" yatı, 2145 Keman kanseri, 23 Bir perdelik Pocoralla adit piyex. 554 Klr. STUTGART 623 20,18 23,18 Besthoven'den piyana kanseri, 24 Dans 1 Gece könüsri, #41 Ki 1830 Sözler, BERLİN 9 Kanlar vakie sizde gülecek AYAGI ve bütün kederlerinizi unutacaksın KUYAMET. GÜNLER (1914-1918 harbi Bütün cephelerde deniz havada ve karada cere eden umumi harbin başi sahnelerini gösteren muazi film. TEPEBAŞINDA ŞEHİR TİYATROSUNDA Kiebi KYA) Ba akşam ehirTiyatroso 20'de KU zeren LE) 2s Parasız biletleri Nİ iversite — Rek l öünden alınır. | der, 2045 Münih'ten akil, 21 KAİ) der, 21,15 Ulumal neşriyat, 22 Operet 3, 2830 Haberler, 2330 Haberler, 2558 Öğ | sam musikisi, Yarınkı program ISTANBUL: Fransızca ders. 18,30 Jimnastik Pl ri year barlar, 19,40 Bayan Tektaş (Şan) çiyan 20 Karışık musiki: piâk ie, 2030 Bala b a a yle dyo orkestrası, 22 Radyo Tasi” İttihadı Milli Türk Sigorta Şirketi Herik ve hayat üzerine sigorta muameleleri icra eyleriz. Sigortaları halk için müsait şeraiti havidir Merkezi idaresi : Galatada Ünyon Hanında Acentası bulunmayan şehirlerde acenta aranmaktadır. Telefon * alt buçuk falandır. Tabii sekizden evvel sofraya oturacak değiliz. Be- »im pek mühim bir işim çıktı. Bir randevu ver; sekizde buluşalım. — Hay hay! Tokatliyanda... Olmaz. Evvelâ bir başka yer» de buluşuruz. Belki Tokatliyana gitmeyiveririz olmaz mı? 5 — Sen bilirsin. O halde gel beni mektepten al! Ben şimdi orada ya- tuyorum... Ve Nazmi, koşarak uzaklaşırken, arkasından bağırdı: — Seni bilirim. Daima geç kalır- sm... dokuza kadar bekliyeceğim. Bu iki üç ay içinde acaba nasıl bir değişiklik olmuştu? Abidin bey ailesindeki bu tebeddülün sebebi ne idi? O mağrur hanımefendinin, bir toplantıda ara sıra söz söylemeğe te nezzül ettiği bu Rüstem bey, nasıl oluyordu da ona karşı böyle sert bir lisan kullanabiliyordu? Ya Calibedeki o sırnaşıklık!.. Türkiye bankasının (yanından, bir tarafında köfteci, bir tarafında bir turşucu ile bir meyhane bulu- nan der sokaktan koşarak geçti. Sirkeci İstasyonuna doğru gidiyor- 4.4887 » 7 lardı, On adrm geriden takip Kafası altüst (olmuştu. Bir “acaba?,, biribirini kovalıyo! Acaba bu vaziyetin münâsi caba Rüstemle hanrmefeni Yahut Rüstemle Calibe.. Aralarında nasıl bir münasf olabilirdi? Acaba Rüstem Calibeye âşık olmuştu? Yahut Calibe Rüster” Buraya gelince ağzından bifi — Oovof! — fırladı — OF, hayır hayır... Buna ihti” veremiyordu. — Peki ama nereye gidiyor” — diye söylendi — İstasyon... Garın sazt kuleleri, mermer divenleri ve kırmızı çizgili gö” gözüne vurunca ( hatırına d©' Maleriköy geldi. , Acaba oraya mı gidiyorlard — Herhalde.. — dedi — m ka Refika hanımefendiye... BE ser herhalde o kaltağın eseri cak... ; Gözleri önünde Büyükada İğ lesindeki mahalle karısı belir Fahrünnisa... i — Bitmedi “|