16 Ocak 1935 Tarihli Milliyet Gazetesi Sayfa 4

16 Ocak 1935 tarihli Milliyet Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

- | Küçükken ninelerimiz, sonrala- rı analarımız bize bildikleri gibi hanımlığı anlatmış, gördükleri ha- nımlığı öğretmişlerdi. Bizler de daha düne kadar, hanımlık yap - mış, hanımlık sürmüştük. Ninelerimiz armalı sedirlerde bağdaş kurmuş, analarımız Frenk örneği kanapelere kurulmuş, biz- ler de kübik koltuklara yaslanmış, günü gününe yaşamıştık. Çünkü bi ze, hanımlara evde oturmak yakı- şır, demişlerdi. Ninelerimiz mangal kenarında samur kürklere sarınmışlar, anala- rımız kollu mumluklar ışığı al - tında ipek eteklerini savurmuşlar, bizler de hep giyinip kuşanmayı düşünmüş, elektriğin göz kamaş tırıcı aydınlığında lame tuvalet - lerle hep görünmeyi kurmuştuk. Çünkü bize hanımlar ancak süsten anlar, ancak giyimden söz ederler demişlerdi. Ninelerimiz kocalarını ortaklar- la paylaşmağa katlanmışlar, anala- rımız çocuk yetiştiremiyecek çağa girdikten sonra boşanmalara bo - yun eğmişler, bizler de “sex - ap- peal” i olgunlaştırmağa koyulmuş- tuk. Çünkü bize, kadm âncak eğ- lendirmek, ancak dişi olmak için yaratılmıştır, demişlerdi. Bir gün Anadolunun ortasından parlak gözlü, ceylân yürüyüşlü Bayan ortaya çıktı ve çevik adım- larla kapı kapı dolaşarak, hanım- arı yaslandıkaları koltuklardan kal dırdı, imrenerek baktıkları vitrin- lerden uzaklaştırdı, yüz yıllardan- beri taşıdıkları dişilik yaftasını a- Imlarmdan sıyırdı attı. İşte bugün, Anadolunun ortasın- dan çikan Bayan gibi hepimiz ba- yan olduk. Koltukları, vitrinleri boş saatlerimize bıraktık, kadınlı- ğımızı elden bırakmıyarak dişilik. ten kişiliğe geçtik. Türk erkeğinin dengi, Türk ulusunun anası, Türk toprağının verimli kadını olmağa çalışıyoruz. Efzâyiş Suat YALÇIN MEVLUT KIRAATI Guraba hastahanesi hekimlerinden i- ken vefat eden doktor Süleyman Etemin ruhuna ithaf olunmak üzere bu cuma gü- namazından sonra Çenberlitaş- .skâli paşa camiinde mevludu şerif okunacağından merhumu sevenlerin teş- rifleri rica olunur. MEVLİDİ ŞERİF Ticaret Vekili ve Gaziantep Meb'usu merhum Ali Cenani'nin ruhuna önümüz- deki cuma günü öyle namazından sonra Teşvikiye camiinde mevlidi şerif okuna- caktır. Arzu edenler teşrif buyursunlar. Merhumun oğlu (7019) Ekrem Cenani YENİ NEŞRİYAT İdare Dahiliye vekâleti tarafından çıkarı. makta olan (İdare) aylık mecmuasının 81 irci sayısı neşredilmiştir. Yurdun iç işlerinin idaresine taal- lük eden karar ve talimatnamelerin bir külliyatı olan bu mecmua, ayni zaman. da gayri resmi kısmında çok | faydalı makalelerle bezenmiş bulunuyor. . Kız kapılardan birini çaldı. Bir taşlığa iki üç hasır koltuk koymuş- lardır. Kapıyı açan hizmetçinin kulağı- na bir şeyler fısıldadı. Oradan iyi döşenmiş bir yemek saionuna girdi. ler. Galibe; — Sana.. — dedi — kimi göste- receğimi bir düşün bakayım. — Sürprizin bu mu? — Evet... — Vallah görür görmez bende hayret uyandıracak birini hatırlaya madım. — Büyük söyleme... Sonra başmı tavana kaldırarak bağırdı: — Haydi çabuk ol canım.. Nazmide yavaş yavaş bir merak uysnmağa başlamıştı. Yukardan ses sada çıkmaymca o da bir per de daha yüksek bir sesle haykırdı: © — Re efendim... Gel artık... kim- Zavallı “ gündoğdu,, Marmarâ adasının zavallı “Gün- doğdu,, köyünün iskeletini gazete- lerde görünce yüreğim acı acı sız- ladı. Düşündüm ki, adı da kendi gibi güzel olan bu gün doğusu köyü,dü- ne kadar, yeryüzünün en kaygusuz bucaklarından bi li, Ağaçlarında bülbüller şakırdar, ovalarında koyunlar otlar, kıyıla. sında balıkçılar avlanırdı. İçindekiler, tasa nedir bilmez- lerdi. Yeşil Marmaranın dibinde unulmuş ve unutulmuş olarak yaşa- manın tadına ermiş & kimselerdi. Günün birinde korkunç uğultular- la başlayan yıkıcı bir yer sarsıntısı, öteki köyler gibi, bu köyü de apan- sız altüst ediyor. Kaçabilen kaçıyor, kaçamayan, yıkıntılar altında kalıp cansız ye- re seriliyor. Köyleri biribirine bağlayan tel- ler yıkıldığı için Marmara adaların. da ne olup ne bittiği öğrenilemiyor. du. Geçende teller yapılıp, yollar açıldığı için oraya gidenlerden, bu korkunç yer sarsintisinin çok acıklı olan iç yüzünü ( öğrenebildik. Bu öğrenişi, öğrenmemekten iyi imiş. Ne olurdu, bilmesek, görmesek, an- lamasaydık? Salâhaddin GÜNGÖR fif eusiki: 20,30: , ZI,IB> Son haberler. 21 san: Radyo orkestra le bankta 22: Radyo caz ve tango örkesirmer, EKVARŞ OVA ME m 1835: Şarkılar. — Sı Sözl Plâk. (Seksefon. Sisi; Zi: Kore konseri Chopinin eserle: izce konferans. 2240 - kaman Gönseri; 23: Dans. le Johann Strmuk 1. 22: Mütalen 22, 15; Siraveş konserinin devamı, 23; Haberler, 23,25; Kahvehane konseri. RE RANE KURT m mrmuz. 2145: Saar gençliğine neşriyat. 22.10: Karışık program, 23: Habere ler. 23,30: Dans, 1: Gece konseri. 2 - # Gece konseri, ler, 18,501 Okonomi Bahsi, ri. 19,40; Sözler. 203 Mac: ri. 19,06, Skeç. 19,30: Musil 40: Aktümlite. — Haberler, lerine ulusal neşriyat, 2210: e. 24: Serli ilm ve operet parçaları, 545 Kır BUDAPEŞTE,550 m. sar çakıları Güre yalaka) ikisi 24,30: Som habar. Yarınkı çrogram INSTANBUL 18: mm 2 ders, 1830: Dans nı mülga: Nazmi Şahap sin, nesin? in misin? görelim bakalım, — Emredersiniz beyefendi.. . Bu cevap bal gibi tatlı bir sesle verilmişti. Hayretle kapıya baktı: — A kız. Hiç ses çıkarmadan nasıl indin merdivenden? cin misin? Gelen bir kızdı. Sade, fakat çok |. düzgün giyinmişti. Koyu lâcivert elbisesi yakasile kollarındaki kola- N e parçalarından anlaşılıyor- ki bir mektep üniformasıydı. is Koyu kumralla siyah a- rasında düz saçları vardı. Hiç bir tarafında cımbızlatma kabartısı gö- | rülmeyen ince kaşları, biraz solgun yanakları ve yeşil gözlerile bu kız | çok manalı, ince ve olgun bir tesir | yapıyordu. Nazminin içini hoplat. | mıştı. İkisinden de bir ses çıkmadı. | ğını görünce Galibe; — Ecee? — dedi — efendi... t1l tanıyabildin mi? Na- Kumar Te İL Yutulan sinek! Heyecanlı bir mevzu üzerinde söz söylemeğe hazırlanıyordu. Fa- hat cümlesine başlamak üzere iken birdenbire müthiş surette öğürme- ğe başladı. — Ne owlyorsun? diye yanına yaklaştık, Elile midesini bastırarak gırtlağım yırtarcasına çabalayıp durduğunu görünce sorduk; — Boğazına bir şey mi kaçtı? Öğürmesinde devam ederek: — Evet, dedi, bir sinek yuttum! — Ne?. Bir sinek mi yuttun.. — Evet, kendi küçük, fakat kü- çüklüğile beraber mide bulandıran bir sinek... Gülmeğe başladık: — Sinek te yatular mu yahu... O da güldü: — Kül yutmayalım da, zarar yek, arada bir böyle sinek yuta - lm. : Kulakmisafiri Öz Türkçe ile Bilmecemiz Osmanlirn karşılıklarını * yardığımız. kull melerin öz türkçe mukabillerini yazarak çek e yerleştirip kesi Milliyet bilmece memurluğuna “ gönderiniz. Doğru halledenler arasında kura çekiyor ve kazananlara hediyeler veriyoruz. Müddet; Perşembe günü akşama kadardır. bilmecemiz 1234567891011 Suhem ü—oma SOLDAN SAĞA 1 — Milliyetin yeni ade 8, Dem ğ; Söhret 3. 2 — Yama 2, Umum 8, Nota 3 — Berf 3, Eksik 3, dd 4 — Bir vilâyetimiz 8. iski 4, Cedit, ayy, küvi 4, hiddet 3, , Dürug 5, Asmak emir 3. MH — Bir eenk 4, Laz kayığı & YUKARDAN AŞAĞI 3 — Çift değil 3, Nota 2, Duman İekesi 2. 2 — Amen 3, Cezire 3, Cet 3, 3 — Bir rakam 3. rine, hevenk 4, Düb 3, nuna bir (1) koyarannır saçları dö Şanlı Sözlük ödiyor. DEE istiyenler bir mektupla iz büro - muza müracaat etmelidirler. İs aranıyor Ev iğeri, ütüsi, mekteplerde, hastaha- nelerde çamaşırcılık ve saire, bir banım iş arayor. 25 No, Büyük Bayram sola- ğında Dr Nehabasyan, ahi hanımefendiyi bir yer de gördüğümü hatırlayamıyorum... — diye kekeledi Nazmi — — Ben dedim ya... Kusuruna bak ma İsmet! Bu oğlan ihtiyarlamağa başladı. Biraz oturalım - bakalım. Belki kendiliğinden bulur. Sen de ama kadifeli gelin gibi duruyor- sun a kuzum.. Biraz çıtlat.. İsmet, Galibeden yaşlı görünü- yordu. Yemek mamasının mdaki is kemlelere oturunca imsedi: — On bir sene evvel nerede idi- niz? — Kavalada idim. — Kavalada bir çiftlik vardır. Deniz kıyısında... — Evet... — Bir çiftlik ki pazar günleri rumlar oradaki ayazmaya gelirler. — Evet, Kalemitsa çiftli — Oranın sahibi karpuz ekmeğe meraklıdır. taa Diyarıbekirden to- hum ve Çinden güvercin gübresi getirttiğini söylerlerdi. — Babam... — Hemen her sene bin emekle eki len tarlaları sel basar, ve çiftlik sa- hibinin oğlu, bir çeşme ( başında keleklerin içini oyarak bardak gibi kullanır, kendi yaşında bir kıza su içirirdi. — Mu. 5 Bir gezinti Ali Vacit piyasada iş yapmak- la geçinir. Rahmi Nadir bir mahke- mede zabıt kâtibidir. Kâmil Sokul işsizdir, fakat nekreli konuşur, frk- ralar anlatır, esprisi kuvvetlidir. Bu üç kişi biribirlerinden hiç ay - rılmayan üç arkadaştı. Bir yaz gün bu üç arkadaş şöy- le bir kır eğlentisi yapmağa karar verdiler. Düşündüler, taşındılar, en nihayet Büyükdereyi münasip gördüler. Eğlenti tam oleun diye hattâ vapurdan da vazgeçerek, o- tomobille gitmeği göze aldılar. Eğlentiye hepsinin de karıları- nı beraber getirmeleri aralarında kararlaşmıştı. Ali Vacit kendi kendine düşün- dü: —İepsi âyi, günel eme...Maz- raf mütiiş olacak. Şu işten hafif terlip ucuz kurtulabilsek iyi bir şey olacak. Bu zamanda piyasada iş yapıp para kazanan adamı göz önüne getirmeli.. Kafasında ne kombi - nezonlar bulacak da Alinin fesini Veliye, Velinin fesini Aliye giydi- recek, arada eğçinip gidecek. Böy- le bir gezinti âleminde Ali Vacit başka bir o kombinezon bulamaz mı? O sabah sözleştikleri yerde bu- lundular, Altı kişilik koca bir oto- mobile bindiler. Üç çift doğrusu bu güzel havadan, şehirden şöyle bir dışarı uğrayıştan pek mesut görü- nüyorlardı. Gülüyorlar, konuşü - yorlar, hattâ mektepli çocuklar gi- bi şarkılar da söylüyorlardı. Yarı yolda motöre bir ârıza mı oldu, ne oldu, otomobil durdu. Şo- för yerinden indi. Motörün kapa - b kaldırdı, ârızayı aramağa baş- adı. Bu sırada Ali Vacit dedi ki: — Yahu, şu motör tamir olun- caya kadar biraz yürüsek.. Erkekler kabul ettiler. Giderler- ken Ali Vacit zabıt kâtibi Rahmi Nadirin kulağına yaklaştı: — Sana mühim bir şey söyliye- ceğim, dedi. Kâmil dün akşam ku- marda bir hayli içerlemiş. Üstünde metelik yok. — EK, aşağı yukart © her za- | man öyledir. — Onun için sana bir şey teklif edeceğim. Sen gideceğimiz yerde sofra ve içki parasını ver. Ben de otomobil parasını vereyim, olmaz mı? — Olur, neye olmasın? Rahmi Nadir kafasında iki mas- rafın da şöyle böyle denk olaca - ğını hetap etmişti. Bu aralık ârıza- sı düzelen motörün gürültüsü du- yuldu. Yürüyenler durdular. Arka- dan yetişen otomobile tekrar bin- dier. Büyükdereye vardıkları zaman Ali Vacit yeni bir kombinezon da- ba düşünmüştü. Kâmil Sokulu bir — Giltik aşbibinin, merakı daha vardı. Kümes hayvan- | lari yetiştirmeyi severdi. Hele bir | hindi cinsini o kadar üretmişti ki, bunların da tıpkı koyunlar ve ke: çiler gibi bir çobanı vardı. — Felek... —... Ve bu çoban topaldı — Evet... Topal Felek. — Güneş batarken, ül yük gü'lerle dolu çardağın altın- da toplanılır... — Kız... sen... —.. Ve on beş yirmi adım ötede, sıra sıra ahırları dolduran Macar katanalarının, bir iki Aarap tayınm ve damızlık aygıralrın kişmemeleri işitilirken yemek yenirdi. — Kız... anladım.. Dur! Birde kara sakallı şalvarlı adam vardı. — Çalar bir saati vardı. Kulağı- mıza dayardı, babam... — Aamcam.... — Çevrilen çevirmelerin kekikle rini, denizden gelen yosun kokula- rını hâlâ duyar gibi olurum. ü İsmet... Ne de se Harik bür İkinci EB büyümüşsün! ne güzelleşmişsin İs- Met! < — Büyüdün tabii.. Ben o zaman on iki yaşında idim. Aramızda iki yaş fark vardır. Ben senin yz | günüm. ABONE ÜCRE Türkiye için LK kenara çekti, Kederli bir tavır a - larak, yavaşca kulağına eğilerek dedi kiz — Aziz dostum, sana mühim bir şey söyliyeceğim. Her halde bilmiyorsun. — Nedir, söyle bakalım! — Şu Rahmi Nadir hiç yapmaz. dı ama, dün gece kumar oynamış Bu e 7 iğ — Vallahi.. Acemi oğalnı bul - 1 İ Kom 4P, muşlar, son meteli Ll racaat edilir. Gazi liyetini kabul etmez. Tatsnhut Beliğiyösi Ş ŞehirTüyafrosu TİYATR zetmişler. Şimdi üstünde beş para- sı yok. — Vah zavallı! — Zavallısı mavallısı bu! Onun için sana bir şey teklif edeceğim. Sen şu otomobilin o parasmı ver. Ben de sofra ve içki masrafını ve- ririm, olmaz mı? Yazi BALZ| Yazan : Ekrem Reşit, Cemal Reşit. DELİ DOLU 22.1.938 salı akşamı bir defi — Olur, neye olmasm? BER KAYUK DİYEN Kâmil Sokul da otomobille sof- ra masrafının aşağı yukarı denk olduğunu zihnen şöyle bir hesap edivermişti. Otomobilin parasını verdi. Zabıt kâtibi Rahmi Nadir de sofra ve içki masraflarını gör- dü. Ali Vacit ise on para sarfetme- den hem otomobil safası sürmüş, | arkasında C, H. F, binasmdakl hem de mükemmelen yeyip içmiş- | da verilecektir. Bu Tiyatro t« ti, için davetiye yoktur, Her ist: ei EŞ lir. Kapılar yer bitince kap Açık teşekkür cuk Istanbul Basın kurumundan: Şişli nahiyesinde top Istanbul Basın kurumu kütüpanesine C. H. F, Şişli nahiyesinde bütün neşriyatından birer nüsha hediye | şam saat 21 de bir toplantı etmek suretile büyük bir yardımda bulu. | tr. nan Kanaat kitaphanesine bütün Istan- Bu toplantıda Meliha Avni bul matbuatı namına açık olarak teşek. | dan bir konferans verilecek, kür edilir. Bu akşam MELEK Sinemasınd Halkiminn en çok sevdiği, beğendiği MARTHA EGGERTH lee nefis surette yaratılan İ GENÇLİK ARZULAR Neşe - Zevk - Eğlerce ve saadet Filmi takdim edilecekti İlâveten: Dünyanın görü ve kulağı Pramcunt Dünya Havadisleri Gazetel 1 — Roma'da İmza edilen Fransız - İtalyan anlaşması. 2 — Lindberg'in çocu katli muhakemesi. ÇAĞIRIŞLAR Parasız tiyatrö Cumhuriyet gençler mahfilind beş günde bir verilmesi söz len parasız tiyatro oyunlarının sö 18.1.1938 cuma günü saat de kurumumuzun Beyoğlu T: Hayat Kaza ve Otomobi Sigortalarınızı Galatada Ünyon Hanında Kâin UNYON SİGORTASINA yaptırınız. Türkiyede bilâfasıla icrayı muamele etmekte olan Kumpanyasına bir kere uğramadan sigorta yaptırmayınız. Telefon : 4.4888, — Ne garip kızan — diye söylen | — Ne mükemmel akrab? —ır di Galibe — İki yaş o büyükmüş... Hiç te göstermiyorsun... Nazmi gözlerini kızdan ayrramı- — O amcanı, Karaormat yordu. Bir şey söylemiş olmak için; | garlar, boğazladırla Nazmi — Ne mükemmel akrabalık! — | — 7 © i3* © dedi — insan bir kere olsun amca- a nerne ole sına uğramaz mı? Babam seni gör- İsmet öyle âni bir hüzn se kim bilirne kadar memnun olur.. | Muştu ki, mendilini bulunc İsmet güldü: dar, gözlerinden fışkıran iki — Öyle mi zannedersin? yaş masa örtüsüne düştü. Yüzünde hüzünlü bir eda vardı. | o — O da. kahrından öldi Bir kibrit çöpü ile oynuyordu. Göz- | , Tekirdağındaki küçük lerini ona daldırarak kendi kendine söylenir gibi ilâve etti: dır. Hani bizi o katırlara İ gezdirirdi. Nazmi yavaş aş bir bi vanın içine girdiğini hi: Başı boş geçirdiği hayat, yakmlarından o kadar 4 mıştı ki, senelerdenberi bir bile hatırlayamadığı bu if dan bahsedilince şimdi yeni keşfetmiş gibi olmuştu. İşmet onu görünce | sef Kendisi de herhalde İsmet laştığı için olacak içinde bil lık, bir başkalık, bir e yuyordu. Yakm kandan bi yanında duyulan emniyet Fakat niçin kendi evleri yakm insan'arın hiç bahsi $ du? âni bir isyan ile; sevindi isem, şimdi nasıl seviniyor. sam... Kimbilir belkide söylediği doğru... ne kadar olsa amca bu.. Nazmi, bu kızı uzun seneler gö- hissetti; onu — Kuzum İsmet amcam nerede şimdi ? — Ne yapıyor ? — Tekirdağında.. — Eskisi gibi... çiftçilik, — Çalar saati gene yanında mı? İsmet, gözlerini kibrit çöpünden ayırıp ona dikti; hayretle sordu: — Sen kimden (bahsediyorsun kuzum? amcam dediğin kim? — Baban...

Bu sayıdan diğer sayfalar: