| Oylar, kişler | ml — OZ DİLLE — Bir yanıt Bilmem nedendir? B. Yaşar N. Nayır'la çok güç anlaşıyoruz. Ge- çenlerde Peyami Safa'nın Varlık'ı ülkemizin biricik saverdemel cöngü diye sayması üzerine Son Posta'da yazdığım bir bitüde bunun niçin böyle olduğunu araştırmak tim. Bunun böyle (olması yüzdendir; ben ancak bu yüzler- den birini göstermeğe çalıştım, a- şağı yukarı şunu söyledim: Evet, Varlık bugün biricik” sa- verdemel cöngümüzdür; ötekilerde saverdem üzerine (arasıra bir iki yazı çıkıyor. Arasıra, pek arasıra... Bundan saverdemle uğ! hepsi, hepimiz az çok suçluyuz. He- pimiz dedim; işte bir örnek: Peya- mi Safa. O öteden beri saverdemle uğraşır; bir çağda kendini « bütün bütün ona bağlamış, vermişti. Hafta adlı bir cönk . çıkaracağını duyunca sevinmiştik; çünkü onun birkaç sepinin olsun saverdeme ay- rılacağını bekliyorduk. Öyle olma- dı; niçin? Çünkü saverdemel yazı- ların okurları azdır. Bu yüzden Pe- i Safa gibi en çok saverdemci- le tanmmış bir adam bile öz işini bir yana bırakıyor, okurlarına * başka işlerden söz açıyor. Demek ki saverdem yazılarının o okurları yoktur savlağına o da ses çıkarmı- yor; bunun böyle olmasmı onaylı- yor. Onaylamasın mı? Saverdem ya- zılarının okurları çoğaldı da duyan mı olmadı?... Demem o deme değil. Saverdem yazılarmı okuyanların sayısı gerçekten azdır; ancak on- ların çoğalması önce güzel yazıla- rın çoğalması gerektir. Önce okur- Is çoğalsında sonra ozanlar : düz. gülerini, romancılar romanlarmı çıkarır denir mi? Bir nesneye orta- ya çıkınca alıcısı bulunur; olmıyan nesneye alıcı aranır mı? Demek ki Peyami Safa gibi sa- verdemciler, okurlarma başka iş- lerden söz açmakla öz işlerine ar- kukluk etmiş olurlar. e Kaçmış sa- yılırlar, Oysaki onların yılmamala- rı, çıkardıkları cöngün en güzel ye- rini saverdeme ayırmaları gerek- tir: Bu yazılarım okurları az olsa, bütün bütün olmasa bile. Çünkü 0- kurların sayısı ancak böyle çoğala- caktır. Okurların saverdemi sev- mesini istiyorsak ona önce biz ina- malım, onu önce biz sevelim. Bilmem — söylemeli mi? burada Peyami Safa'yı ancak bir örnek di- ye anmıştım; onun gibi yapanlar çoktur. Az çok hepimiz suçluyuz. B. Yaşar N. Nayır: “ yami Safa suçlu — değildi Cörkler satılmıyor, - onun içimsa- verdemciler de ekmeklerini başka işlerden çıkarmağa uğraşıyor. On- lara Kültür bakanlığı yardım etme- b... Buna benim bir diyeceğim yok; ben işi başka bir yönden anlatma- ğa çalışmıştım. Peyami Safa'nın taşlanması gereken bir suçlu oldu- ğunu öne sürmedim. Biliyorum ki bugünkü durum benim gibi, B. Na- yır gibi onun da içini yakıyor. On- da suç diye gösterdiğim, hepimizin içimizi kemiren kurttur. Hem o da durmadı, saverdeme küskünlüğü çok sürmedi, Hafta'da öz işi üzeri me yazılara başladı; daha da artı- racaktır. Okurlarımız yok diye sızlanmı. yalım, onları çoğaltmağa uğraşa- İrm. Hepsinden önce de saverdeme | z dilimizle | mazi Arttırmanın tadını duymalıyız! Tutam yedi günümün içinde bu. lunduğumuz şu sırada, yurttaşların kafasında şöyle bir takım di ler dolaştığında kuşkum yo. — Uç kazanırsak, iki harcaya- lim! Ne yapıp yapıp tatamla bulu- nalım... Yarın, başımıza neler ge- leceğini bilmeyiz, Vara yoğa akçe- mizi kaptırmayalım... Bu düşüncelere kapılarak, tutum yedi gününde, bir | yanına üç beş kuruş atanlar da eksik olmasa ge- rektir, Ancak, bu kadrı yetmez. Tutum günlerinde, bildikler, / tanıdıklar, alış gelya görsü e di döğ- rusu bir gösteriş yapmak | isteğile yapılan bu gelici, geçici atilgarlık- lar sürekli olmadıkları gibi, sohun- da bir yararlıkları da dokunmaz. Sözgelişi, yılın bir tek yedi günü içinde biraz para biriktirilir, dişten tırraktan arttırılarak ölüm dirim i- çin bir yana beş on — kuruş konur, Ancak bu biriken paranın ne için biriktirildiği arası çok geçmeden untulur. Ta gelecik yıla kadar üstü- ne on para konulmaz Böyle tutum- larla, Türk Ökonomisine, aradığı- mız genişliği vermeyeceğimizi u- nar iyız. Bize yılın tek bir yedi günü değil, (52) yedi günü ve (365) günü, bir teviye, ardı arası kesilmeyen bir tutum gerek. “Bu tutamu, bugünkü darlık i- çinde yapabilir miyiz?,, diyenlere karşılığımız şudur: — Şimdiye kadar harcamaktan duyduğumuz tadı unutup, . kazan. | mak ve kazancı arttırmaktan tad duymağa başlarsak bugünkü dar- lık içindede çok para arttırda. bilir, Yeter ki bu tadı duyalım! M. Selâhaddin GÜNGÖR nce MİLLİYET CUMARTESİ 15 KANUNEVVEL ———. j l Li KULAK. BdFAFI Talihliler Her ayın on birinci günü akşamı, gazetelerde, piyango bayilerinden telefonlar yağar: — Efendim, bizim sattığımız fa- lanca numaralı bilete şa kadar bin lira vurdu. Piyangoyu kazanan da falan yerde oturan fişmekân zattır? Ertesi günü, gazetede bu fişme- kân zatın bir resmi çıkar. Altında da şuna benzer bir yazı: “ Piyago talihlilerinden Büy... falan), Piyango çıkmasile bir adamın ta- lü değişir mi? Bunu pek kestire- miyorum. Eğer bana soracak olsa- lar piyango vuranların resmi altı- na: “ Piyagon talihlilerinden.. Diye yazmam... Falan talihliye şukadar lira çıktı...,, diye yazarım. Çünkü, piyango varan adam, e- sasından talihlidir. Talihli olma- saydı, hiç yoklan bir kaç bin lira almazdı. Talihsiz olanın bağına, gökten mücevherle inci yağsa bir damla- sı düşmez! Kulakmisafiri Öz Türkçe ile Bilmecemiz “Milliyet: Bilmece Bilmecemizi doğru haliedenler arasında kura gekiyor ve kazananlara hediyeler veriyoruz. Müddet; Pazartesi günü akşamına kadardır. Bilmecemiz 123456718 91011 Vefat Hukuk fakültesi mezünlarından, Nükhet, Srvas Ersurum demiryol in. #aatı mühendislerinden Neylanm ve yüksek mühendis mektebi talebesin. den Mehmet Orhanm babaları eski Hünkâr yaverlerinden defterder oğlu Bay Hasan bakılmakta olduğu Cerrahpa- şa hestanesinde ölmüştür. e Cenazesi bugün saat İl de Cerrahpaşa hasta - nesinden kaldırılacaktır. Cenabı hak rahmet eyleye, | küsmiyelim; ona biz de küsersek okuyan olmadığı gibi yazan da kal maz. Suç küsendedir; çünkü küstü. rende olsa bile o aldırmaz, yine or- tada saverdemin durumu kötül, Narullah ATAÇ Arkuk — hain. Biti — makale, Çönk — mecmua. Durum — hal; vaziyet O- Baylamak — kabul ötmek. Oy — fikir, Saverdem — edebiyat; saveedemel — g- debi. Savlak — iddia, dava .Sep — say. fa. Yanıt — Cevap. Telefon : Soldan Suğak Müdür 8 işaret sıfatı 2. 2 — Sayt 2 Bült edatı 2 Nasri , yuvası 2 Şart ada 2. arap 5. cum, tsarruz & bir renk 4 kala 3. Mumin, akortlu, imanlı 7 z 3, mabenl 5. bir harf 2. Valide 3, Alâ, meşakkat, mas 3 bal yapar 3. 10 — Delil, isbat 5. Şurt edatı 2. 11 — Mebus, seçilmiş & z 27 KADER TAAT . “yya İttihadı Milli Türk Sigorta Şirketi Herik ve hayat üzerine sigorta muameleleri icra eyleriz. Sigortaları halk için müsait şeraiti havidir Merkezi idaresi : Galatada Ünyon Hanında Acentası bulunmayan şehirlerde acenta aranmaktadır. E 4.4887 9562 8 SİNEMASINDA | HİKÂYE 5 ii — Hikâyenin hikâyesi| Hayat ve tali beni asırlık, O kocaman, | harap bir evin her yağmur yağdıkça ta vanı akan bir odasile ve yatağımın ya- mındaki camı kırık pencereden sonbahar gecelerinden tek yorgan altında vücüdu- mu titreten soğuklarla göğüs göğüse ge- tirmişti. Bazı geceler uykum kaçıyor, fersiz ya- nan bir idare kandilinin baş sallayan işi ğında düşünüyor, çok defalar da o camı kırık pencereden uzun uzun geceyi, #0s- sizliği ve bicranı dinliyordum. Bu karık camlı pencereden yeşil bir çayır va tek katlı, dürüst pencereli bir ev görünüyor- du. Bu, bir bazakaya, bir & hastahane püvyonuna, biraz da asri bir | kalübeye benziyordu. Uykusuz gecelerimde elem- erime âşina bir arkadaş gibi oduran bu küçük evi ben çok seviyordum; fakat dik- ettikçe onda esrarengiz bazı mahi- yetler sezmeğe başlamıştım. Akşamları erkenden perdaler kapanır, ışıklar yanar ve gece yarısına doğru sönerdi. Bazı va- miştir. kitler gece yarısmdan sonra orada sıra ile turuncu, penbe, yeşil ışıklar görmeğe başlamıştım. Bu, renk oyunları dikkatimi celbetmişti, Bu merak, bende evin sakine rile tanışmak arzusunu doğurdu. İçimi kocaman bir lokomotif kuvyotile iten bu arzuya mukavemet edemedim. İşimi, pü cümü terkederek sabahtan aleşama ka- dar pencerede bekledim. — Küçük evde genç bir kadın oturuyordu. Bir de'ihti- yar annesi vardı. Orta halli, o namuslu, masum insanlara benziyorlardı. Genç kı- | za başrmla reverams yaptım. o Mukabele | etti. Artık boş zamanlarımda onunla işa- retleşmeğe başlamıştım. Bana aşk ve sev-| rolü oynayan bu — orta boylu, gözlü, kesik ve krvırcık saçlı kızı l tarassut ve hislerimi arttrmışt. Bir Gece yanıma © Cabancamı alarak &vden — “dışarı © “çiktm © Bahçe - duvarını yavaşça atlayarak hane. yavrusu na yaklaştım. Bı sırada camlar tatlı pen- be bir ışıkla taze dört gül gibi gülüyordu. Yavaş yavaş pencerelere yaklaştım. yanda gül renkleri soldu. Yerine filizi | iyıllar yandı. Yeşil yapraklara benzeyen filizi camlara gözlerimi yapıştırdım. Şium- di perdelerin arasından içerisini görüyar- dum. Yere serilmiş beyaz bir yatak için- de sevdiğim kız yatıyor, köşedeki abajur- lu lâmbadan serpilen yeşil ışıklar içinde muhayyel bir mevcut gibi görünüyordu Bu İzm âşiki erkeği gözlerimle oda- ir turuncuya tecessüs Müheyyiç bir tiyatro seyreder bu heyecana mağlup olmadım. Sevdiğimi bir rakiple görmeğe kat'yen olamazdı. — Hemen camı kaldırdım. Ve biranda kendimi — içeride buldum. Tabancamı çekerek » — Aşılan nerede çabuk söy! seni öldürürüm! O, hiç istifini bozmadı. Kahkahalarla güldü: — Sevdiğim ancak sensin delikapi;, de- &. Tam bu esmada ortalık karardı. Oda kapısınm açıldığını ve kavvetli bir elin elimden tabancamı ldığmı ve tekrar ka- nn örtüldüğümü duydum. Eyvah, ben ir tuzağa mr o düşmüştüm, İhtimal ki canıma kazdedil ti. Bu zulmet, korku içinde yegâne istinat edecek sevdiğim kı- zı bulmuştum. Ona sokuldum. Böyle... Sabaha kadar yerimizden kıpırdamadan biribirimize sokulmuş olarak kaldık. Ve biri aşk ve vefa yeminleri ettik, Kızı ben bu evden kaçıracaktım. Lâkin lifte bir kadın olduğundan şüphelendi- ğim sevgilimi doğru yola çekmek lâzım- dı. Bu, benim bundan on beş sene evvel yazmış olduğum bir hikâye mevezuwna baziyordu: Suje pek orijinal olmakla be- raber temiz kalp ve vicdan hislerine pek uygun bulunan bu hikâye belki en sevdi- okan iâhim olan biçağımı çıkardım. Ve hikâ- yemde yazdığım gibi mukaddes kitapla yanyana getirdim, Bir daha kötülük yap- muyacağma namus ve vicdanı ine ye min ve töbe etmesini, aksi balde bu sivri rey İKI GÖNÜL BİR OLUNCA (NEW YORK - MİAMİ ) Bug 20/48: İmre Mayari çingen Anna Uly ve Gi 23: Radyo tiyal Dans plâkları - 686 Khz, BELGRAT, 437 m. 18: Konferans. — Muhtelif. 20,10: Plâk. — Haberler. 20,30: Milli meşriyat. 21: Radyo or- kestrast, 21,50: Opera temsili. 223 Kır, VARŞOVA, 1345 m: 1880: Sözle 1. 23,20: (opera parçal kon ler. 2i3 Hafif mv ; . Kir. LEİPZİG, 392 m. 14,25: Hikâye, 18,45 Y. 2 Khi PRAG, 470 m. 1655: Şen şarkılar. 17,40: Mizah. 18405: lar. Lü 1835: 72,051 “Annette ve Jeanaot,, isimli öperet, 23,15: Plâk. 23,30) Senfonik car. Kir, MOSKOVA, (Sinlin) 17: “Les Cönter. Hoffamana,, operam. 18,25 Bir temsilin makli, 22,30: Dans #awrikisi ve bir vik konser. ROMA - NAPOLİ 18,103 Orkestra kı plâk konserleri, 21,45: ki Mascaguinin opera temsili. 24: Son haber 582 Khx. BERLİN 57 m MH danslar, 19.20 Der zerbrochene il, 20 Koman Konseri, 20.20 tünlite, — haberler, Haberler, ır, şarkılar, 22 Radyo popürisi (Vistr CLARK GABLE CLAUDETTE COLBERT En gürel filmleri MASKELİ KADINI 7 (Maskerade ) WİLLY FORST'un yeni ve bü: Şi yük temsili TEPEBAŞINDA ŞEHİR © TİYATROSU Feorbu eti! Bu akşam ehirTiyatrosu Saat (20) de jj sa mLer 8 perde IN Yazan: W. ŞEKSPER Tercüme Ertuğrul Mu Eski Fransız Tiyatrosunda Şehir Tiyatrosu Operet kısmı © 12-12.934 tarihte çarşamba günü si” #amı;snat 20 de cuma günü gündü Ü saat 14,30 da DELİ DOLU Operet 3 perde Yazin Ekrem Reşit, besteleyen mal Reşit, 1010 — yaam OZAN OPERETİ ör lis Sabahattin, Fa Gülünç, İsmail © büllü, bu gece gecesi, Hatlarda te lât GÜL FATMA" son temsili, | ope 3 perde Yakında CÜPPE GİTTİ, habe Nb BALEN a Satılık Şişli Bulgar çarşısında 1700 metr arazi üzerinde fabrikaya elverişli, k ı, terkkos, garajı ba” vi ber iki sokağa nazır büyük babçe” li on odalı ve mobilyalı bir Villâ: Şişlide terkos havuzu dırvarı yanım Hruby tarafından), Haberler, 24 Ber meşriyatı, 1 Kunrtet kemeri, < Kaza Kurultaylar başladı C. H. Fırkası ocak ve nahiye kurultay- ları bitmiş, Kaza kurultaylarına başlan- imıştir, Eminönü Kaza kurultayı bu ak- şam saat 20.30 da Şehzadebaşında Leta- fet apartımanındaki kaza merkezindeki Aynen bil yemde olduğu gibi gözyaşlarile beni te- min etti. O onada kapı açıldı. Çehresini hemen hemen unutur gibi olduğum zengince bir dostum içeri girdi. Şaşırmıştım: — Buyurun Namık Beyefendi.. dedim. Pek ehli dil olan bu zat tebessümleri- le, mağrurana gösterdiğim eski kanape- ye oturdu. Benim on beş sene evvel yaz. mış olduğum o pek temiz kalp ve vicdan hislerinin makesi olan hikâyem hoşuna gittiğinden fakru sefalet içinde yaşadı- ğm son günlerimi görecek mütecesir olduğumu, san'at namma yaptığı bu hizmeti kabul © etmemi rica elti. Makbule hanım benim ismimi aldı. Bu, zengin ve afif bir & kızdı. Asil bir aileye memsuptu. Dostumun tertibatı sayesinde pek he- yocanlı ve âdeta simema Filmi gibi başla yıp biten bu hikâyemin hikâyesi büyük bir aşlam ve saadetin izlerini taşıyor ve hikâyenin & kahramanı ise hâlâ evimde canlı bir emsal gibi yaşıyor! o O.N da cephesi iki sokağa nazır 2250 met relik bir arsa İrsmen veya tamamen sabıldetır. 42238 numaraya telefon. Dr. Hafız Cemal Dahiliye mütehassısı <a Cumadan başka günlerde (230 dan 6 ya) kadar İstanbul Divanyolu No, 118. Muayenehane ve ev telefonut 22398 yazlık ikametgâh telefonu: Kışlık telefonu 22519. Milli tefrika: 44 Genç, sigarasının dumanını ha- vaya üflüyerek güldü: — Ben detıpkı (sizin gibi gül- mğştüm. Fakat sonra senelero günkü kahkahamı parça parça gurt- lağrma tıkadılar. Bana bir sigara verir misiniz? Her zaman içmem a- ma, dertlerim — kabarınca bir tane yakmadan olamıyorum. — Buyurunuz! — Mersi!.. — Ne 0? Şam babanın bir züb- i teşekkür etmesine hayret mi et etmeyniz, ben bir kaç lisan bilirim. İmparator Vilhem İstanbula geldiği zaman mihman- darlığına tayin (o edilenlerden biri de bendim. Ze Sigarasını yakmıştı, zarif bir”e- da ile dumanını üflüyerek: tüslif: Nazmi Şehap — Ben... yani yaveranı hazreti şebriyariden erkâruharbiye mirala, yı izzetlü Hulki Rıfat beyenfi... inci esmer kız kahveleri ge- tirmişti. — Size iyi bir ikramda bulun- duğumu tahmin ediyorum... — de- di — güzel bir kız / elinden halis bir kahve... biliyorsunuz? kahve- ciler kahve yerine nohut sattıkları yelişmiyormuş gibi içine bir'de ki- remit tozü katmağa başlamışlarmış. Artık kahveyi Tahmiscilerden ken- Zi elimle alıyorum. İçebilirsiniz. Bu sırada oda — kapısında temiz kıyafetli, yaşı ellilik bir adam be- lirmişti. Gülümsedi: -— Neye korkuyorsun (doktor... Gelsene! Seni büyü tutmaz artık. Ve onu gence göstererek; — Doktor Haydar Vedat bey... — dedi — yazıhane (o komşumuz. Nazmi be- Genç tüccarlarımızdan Yi tanımayorsun galiba doktor? Doktor bir koltuğa oturdu ve ga- yet lâubali bir tavırla ayak ayak üs tüne atarak cevap verdi: — Hayır... Bu genç arkadaş müş- terilerimden değildir. — Allah esirgesin! — Ağzını hayra aç baba! bizde geçineceğiz. — Kazancmda gözüm yok. Fa- kat ne yalan (söyleyeyim... genç genç seni ziyarete gelmi- yorlar mı? içerim bir kere hop hop ediyor. Doktor neşeli bir kahkaha at: — Ben de bir genç (okızmsenin c“ana girdiğini gördüm mü... ey- vah diyorum zavalir yandı! baba kim bilir nasıl sızdıracak Bir tüt- sü, bir büyü.. çekiyorsun pâpelleri! Fakat biz hiç te kolay para kazan- mayız. Onun için için hop etmesin! Nazmi söze karıştı: — Ne ile meşgul ( oluyorsunuz doktor? Ticaret mi yapıyorsunuz? Baba doktordan evevi atıldı: — Evet... Sıhhat ticareti. Dir. hem dirhem şifa satar. Lâkin ama da dolandırdık bahsi ha! Size çin- genenin falımı anlatacaktım. Evet.. Bir yaz günü Kâğıthaneye gitmiş. tim. O devirde yüksek rütbeli bir saray yaveri mühim bir adam de- mekti.Erkekler önümden çekilerek, iki büklüm olarak bana hulüs çak- mağa çalışıyorlar, genç kızlar yaş- mak altından “kaş göz ediyorlar- dı. Dere kenarmda bir çingene ka- Tısı eteğime yapıştı. Para verdim gitmedi; inat etti elime baktı... Sigarasmı asabi o asabi tabağa bastı. Bir saniye kadar sustu. Göz- l ir yere — daldırmıştı. Sonra a görür gibi söylendi: — Tahta kurusu gibi tornağile e- zebileceğim bir adam, bir kadm yüzünden sırtıma bir bıçak saplar dı, altı ay yatakta serili kaldım. Hürriyet oldu, rütbe, debdebe forma ve fiyaka uçtu gitti. Bi yangında iki evim kül old. Oğlum bera hayırsız çıktı hem hırsız oldu. Karım denizde boğuldu. Kızımı, kocası üstüne gaz döküp yaktı. Suratının bütün o kıvrak ifadele- ri kaybolmuştu. Alnı terliyordu. — Bütün bunlar yirmi senenin içinde, biribiri ardı sıra gelip çattı lar. Halbuki yirmi sene evvel çin- gene karısı Kâğıthanede, dere ke- narı bana (bunları birer birer üflemiş, yan parlak çizmelerimle böğrüne bir tekme vurmuş, atıma atlayıp sa- raya yoli , — Taliin erkânrharbiyesine mi mensuptu? neydi kaltak bilmem. Bütün söyledikleri çıktı. Doktorun gülümsediğini görüyorum. Metafi- zike ben de inananlardan değildim. Fakat a doktor... Senin ancak “ne- osalvarsan,, a yükselebilen müsbet ilmin henüz o kadar | zavalliki. Mukadderatı sezebildiklerini zan- nedenlere pek dudak bükemezsin! Ver çocuğtsa şu elini bana. O kadar inandırıcı bir sesle konu şuyordu ki, Nazmi bilâibtiyar elini uzattı. Şimdi Şam baba iskemlesin. den kalkmıştı. Masanm üzerine göğ sünü yaslayarak büyücek bir lüpü bu genç erkek elinin çizgilerinde . dolaştırmağa başladı: — Hımm! Tali hattı hayat hattı na muvazi olarak gidiyor. İkisi de düzgün... Demek ki hayat uzun ve tali mükemmel... Zühre dağı epey kabarık... Üzerinde bir de büyüük yıldız görülüyor. Kadınlara karşı ebedi bir alâkanız olacak... Vay vay vayyy! Bu yıld,zm bir ucu da kalp çizgisi üzerinden aşıyor, taaa tali hattının sonuna dayanıyor. De- mek ki — hayatınıza iyi bir tali ve mükemmel talie daima kadın hük- medecek... O halde buna müteessif olmak lâzım... Doktor bir kahkaha fırlatt: — Neye?.. — Çünkü kadınla tali ca, tali uçar kadın kalır. O ne olacak kestirilemez. #adüfler pek biaman olurlar. — Peki ama canım, bir bi i değil — Ne münasebet? Kadm ır. Fakat netice sigorta edi Civelek bir kadın, gözü o kadar #” zerine çeker ki insan âdeta kör © lur; taliinin çizdiği yolu göreme” Bu pek istenilen bir şey il Fakat bazan da kaşarlanmış bir tak öyle entrika çevirir kiz — Demek ben de.. — Evet yovtum sen de öyle gelecek ka ES Tük