10 Aralık 1934 Tarihli Milliyet Gazetesi Sayfa 4

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Dirik, Sağlık Kış bahsi: Kestane Kestanenin en iyisi — Bursadan gelir, niçin bilir misiniz? 4 Bursa ovasının Uludağ eteğinde bulunmasımdan. Bilirsiniz ki Bur- sanın Uludağı, eski, pek eski çağ- larda Tanrılarm oturdukları yerdi. Şimdi Uludağın tepesine çıkanlı orada Tanrılardan hiç birine rast- lamıyorlarsa da, eskiden Tanrıların hepsi orada otururlardı. İşte, Tanrılarım Uludağda otur- dukları çağ'arda, Tanrıların en w- Tusu olan Jupiter, krzı Diana'nın — haniya, kocaya varmamak için babasından söz alarak, ormanlarda avcı'ıkla gezen Diana'nın — arka- sır '& giden peri kızlarından Nea adında bir güzeli sever. Kız Tanrı- ya yüz vermez, ondan kaçar, ama Tanrıya büsbütün karşı gelinebilir mi? Bir gün güzel peri orman için- de her nasılsa arkadaşlarından ge- ride kalır. Jupiter bunu görünce hemen kızı kaçırır, kendisine oda- lık yapar. Peri kızı bundan utanır, utancın- dan kendisini Nilüfer çayma atar, boğulur, ihtiyar Tanrımın elinden kurtulur. Tanrı hem sevdiği kızımn ö lüsünü çayda brrakmamak, hem de insanlara iylik etmek için onu Ni- lüferden çıkarır, onunla Bursa ova- sının ortasında biftkestane ağacı rar. İlk kestane ağacı böylece Bursa ovasının ortasında — yetiştiği için, şimdi de kestanenin en iyisi Bursa- dan gelir... Yalnız Bursa kestanesi- le yapılan kestane şekerini şekerci içindeki kimya maddelerinin mik- tarı da az çok değişir. Fakat han- gisi olursa olsun, kestanenin kim- yaca terkibi buğdaya çok yakındır. Onun için insanları pek iyi besler, Bir yönden buğdaydan da üstün- dür, çünkü tatlrdır. Bundan ötürü pişmiş | yi eziyetsiz yapıl bir pastaya benzetenler vardır. Eski büyük hekimlerden Galien yemişleri hiç bir hastaya yedirmez- ken kestaneyi ayrı tutardı. Kestane çok iyi beslediği, mideye, hiç bir ağırlığı olmadığı için onu pek be- ğenirdi. Ancak kestaneyi iyice olmuş ye- mek gerektir. Yoksa güç eritilir. Peklik, öksürük verir. Onu pişme- miş yeyebilmek için sağlam dişler bulunmak ve iyice çiğnemek gerek- tir. Buna da herkesin dişi dayana- mayacağı için, daha iyisi pişmiş yemektir. Suda pişirmek belki kolay yel- düur, ancak bu çeşidini herkes sev- mez. Ençok — kimselerin sevdiği kış günlerinde, — gecelerinde köşe başlarında gördüğümüz kestaneci- lerin yaptıkları gibi, delikli bir ta- ;ı üzerinde kebap edilmiş kestane- ir. Bazıları da kestaneyi, kış gecele- rinde, mangalda kül içinde kendile- ri pişirmek isterler. Bir rivayete gö- re kestanenin en lezzetlisi de böyle kavrulmuş olanıdır. Bunda bir tek tehlike kestaneyi bıcakla l den küle gö ktir. Tehlikenin sebebi- * lerin cicili kâğıtlar içerisinde kız gibi süleyerek saklamaları da el- bette bu söylediğim masaldan ileri gelse gerektîr._ * * ni de yukarda söylediğim masal an- latır: Gök gürlemesi Jupiter'in en büyük öfkesi — sırasında yarattığı gürültü olduğunu bilirsiniz. Onun linden kurtulmak için kendisini Bu masala ist ı yabilirsiniz, şurası var ki kestane ağacı yeryüzünde en faydalı ağaç- lardan biridir. Yemişleri hiç yen- miyen at kestanesi *! bile bahçele- ri süsler, geniş dallarile, yaprakla- rile güzel gölgelik verir. Ömrü de pek uzundur, bin yıl kadar yaşar derler. Etna kestanesi denilen meş- hur bir kestane ağacınm gövdesi elli üç metre olduğunu söylerler. -Frenkler at kestanesini — İstanbul konaklarınınm bahçelerinde görerek güze'liğine imrenmişler, buradan Avrupaya götürmüşlerdir. Pariste L | & *& 'Lı indeki meş- hur büyük at kestanesi İstanbuldan götürülen tarihi ağaçlardan biridir. Bu büyük ağacı Pariste okumuş ve talebe mahallesinin en güzel süsü o- lan o bahçeyi karış karış gezmiş o- çaya atan Nea peri kızma da öfke- l iş olduğu için, | ağacı- nın meyvesine öfkesinin alâmetin- den, yani gök — gürlemesinden bir parça koymuş. Bu bir parça gürül- tüyü çıkarmak için kestaneyi pişir- meden keserler, yoksa kestane kı- zışınca o bir parça gök gürlemesi kendi kendine çıkar, mangalı altüst eder. Kestaneyi pişirdikten yahut ku- rutarak dövdükten — sonra, ondan bir de sarımtrak esmer renkte, si- yah benekli bir kestane unu yapar- lar. Kestane unundan yapılan bu- Tamaç Fam kolay hazmolunur, hem de çok iyi besler. Onun için midesi nazik olanlara, hastalıktan yeni kal kanlara, daha bir kaç dişi olan mini ş 8 lan yurttaşlarımız hep bilirler. minilere yahut... Tanrı sizi de öyle Yemişleri yinen kestaneye ge- | yap hiç dişi kal ş ihtiyar- lince bu, insanlar için buğday | Jara tatlı, besleyici bir yemek olur. kadar büyük bir nimettir. Oâıun » G. ATAÇ in Buğday yetiştiremeyen dağlık ş:.le,ğe AŞT A b 'Ş Ferah Tiyatrosunda gıdası olur. — Fransada Covennes OZAN OPERETİ dağları tarafında ahalinin en sev- “eski Süreyya opereti) diği yemek kestane çorbasıdır. Bir Muhlis Sabahattin kaç gün ben debu çorbadan içti- | V Fahri Gülünç - İsmail ğim için çok lezzetli bir yemek ol- ünbüllü duğ a şahit olabilirim. Orada aha j Bu gece li yemek için eline ne geçerse, eti- kıtK YILDA BİR ni sebıesıini, kestane çoî:;ımı ka- | Pek yakında: GÜL FATMA rıştırır. Sonra seve seve kaşık atar... İ A SENDAN y ZSN M ne şaş Çünkü kest. ile Bu akşam saat 20 de doldurulmuş hindiyi her yerde se- BU BİR RUYA Iv"ıeıi; Biziıııl tnılıl:h yahniyi ıl:ehv:ıı- Operet 3 perde lerin kestaneli et yahnisini Zzİ- Pek yade sevecekleri şüphesizdir. "'ı'ı"'.-.,âig.î? ŞE Kestanenin yetistiği ölkeye göre 9698 |KULAK BEREEE HS MİLLİYET , PAZARTESİ 10 KÂNUNEVVEL — 1934 BelibAF iâ Kala kala bunlar kalacak! Soyadları işi öyle karıştı ki çor- baya döndü. lşlBirı' kendine kulağa hoş gelir bir soyadı seçti mi, he - men yağma Hasanın böreği gibi kapışıyorlar. Bu gidişle birkaç yıl sonra, yalnız İstanbulda 30 bin Güney, 45 bin Güngör adlı erkek; 12 bin Aktuğ, 8 bin bilmem ne tuğ adlı akdın karşımıza çıkacak. Tabii bunları ayırt edemiyeceği- miz için, her ailenin yüzlerce, bin- berce akrabası var sanacağız. Arkadaşlardan biri vardır, ge - çende sordum: — Sen, ne soyadı aldın? — Daha almadım, bekliyorum... — Ne bekliyorsun? — Söyadı almayan kimse kal - madığı gün, ben de kendime mü- nasip bir soyadı bulacağım... Güldüm: — Amma, şunu da unutma ki kanun, gülünç, edebe aykırı soya- dı seçilmesini yasak etti. — Ne demek isityorsun? — Yani, sen soyadı alıncaya ka dar ortada kullanılabilecek soyadı kalmıyacak!.. Yok, eğer, kendin için kırtipil, mendebur, şapşal, İ"- tıpyoz, yahniyanak, şaşkaloz, gibi bir &d bulacaksan ona sözüm yok! Kulakmisafiri l aten ee OK Bugünkü program ISTANBUL: 18:>Fransızca ders. 18,30: Plâk: tiyatro mu- sikisi 19,30: Dünya haberleri. 19,40: Muzik - solo (Nejat - keman) 20: Konuşma, Selıuı_sır— rı 20,30: Plâk: orkestra, 21,15: Anadolu ajansı Borsalar, 21,30: Radyo ve caz tango orkestra- . 18,20: Hafif salon musikisi. 19: Ders, 19,25: Çimbal aletile konser, 19,55: Mıııllırı._ 20,40: eserlerinden konser. 21,28: Haberler, — 22,40: Plâk. 23: Bir piyesten sahneler. 23,50: Berkes çingene orkestrası. 686 BELGRAT, 437 m. 19,30: Ders. 20: Plâk. — Haberler. 20,30: Milli neşriyat. 21: Lisaskinin “Porim,, isimli operası, 223 Khz. VARŞOVA, 1345 m. 18: Piyano — sözler. 18,38: Plâk. — Sözler. 19,15: Shcubertin (trio Si benol - majeur) kon- i. 19,45: Sözler. 21: Hafif — musiki. 21,45: Ö yi b ş C seri. 18 h el n ai gönat e'ı'ıs Ğfn ı(-,S;ıımıet, vazife, memuri- sör. — Konferans. 23,15: Dan& dersi. 23,35: | Yet (5). His (5). Dü tenor l plâk- | - Öz Türkçe ile Bilmecemiz Osmanlıca karşılıklarını yazdığımız kelimelerin öz türkçe mukabillerini bularak şeklimizin boş hanelerine yer- leştirip kesiniz ve “Milliyet: bilmece memurluğ önderiniz”, Bilm i zi doğru halledenler arasında kur'a çekiyoruz ve kazananlara hediyeler veriyoruz. ma kadardır. Bilmecemiz i8 3 45 6 136:910l1 Ji SD A Y e| JA L (l Ha —a | D e) mm | | E| KBH D l (| F | | | | WE| (| (B | (l .W " | Di (e | E (H LI l LILILINNLI | BEİ L1 m| D L I — 4 VO CO J ©h A MA VO B3 v —- 1 — Fahr, haz, mesruriyet (6), ka- mer (2). 2 — Alâ, mavera, meşakkat - (2), I- şaret sıfatı (2). 3 — Pens, ateş tutmağa mahsus alet (4), Hane, sakaf (3). 4 — Cezire (3). 5 — Sonradan ilâve olunan şey (7) ye mek .(2). 6 — Fiil (2). 7 — Idam etmek (5). 8& — Genişlik (2). Mayi (4). ; — el DiMmi O < (| HİLÂL DIVAR TAKVİMLERİ - mer (2). Bey (3). 10 — Ham, olmamış üzüm (5), Uyu- maktan emir (3). 11 — Nota (2), acele etmek (5), Yukardan aşağı 1 — Halk, Hepsi (4). Berrak, ha- lis, musaffa (5). 2 — Farika, karakter, (3), güç, ce- bir (3). & 3 — Alkıştan çıkan ses (6) Nota (2). 4 — Cet (3). 5 — Büluğ, idrak, vusul (4). Rabıt edatı (2). 6 — Çıkmaktan emir (3) Valide (3). 7 — Cevval (4). Yummaktan:emir (3) 8 — Genişlik (2), dendan (3), ye- Mmekten emir (2). 9 — Dahi (2), Pipo (5): 10 — Amca (3,) Beyaz (2). Nota (2) en latı. 24,05: Dana musikisi. Khz. LEIPZİG-382 m. 19: Heinmrich marshlmerin eserlerinden kon | < ser, 19,40: Askeri neşriyat. 20: Eski ve halk musikisi, 20,35: Konferans, 21: Haberler. 21,10 Operet musikisi, 23: Haberler ve spor. 23,20: Akşam musikisi. 24: Karışık dans musikisi, Khz. PRAG, 470 m. 16,55: Hafif musiki, 17,55: Çocuk programı. 18,10: Sözler. 18,20: Plâk, 18,25: Sözler. 18,35: Plâk. 18,45: Keman konseri, 19,10: Ticaret - Almanca neşriyat. 20,10: Plâk, — Rusça ders. 20,30: Armonik musikisi, 21,15: Şarkılı Ital- yan musikisi, — Edebiyat, 22: Radyo orkest- haberler. rası, 23: Haberler. 23,15: Plâk, — Khz. MOSKOVA, (Stalin) 316 m. 18,30: Çocuk programı. — Klâsik Alman mu- sikisi. 22: — Dans musikisi. ve karışık musiki. 24,05: Büyük program nakil, Khz. STOKHOLM, 420 m. 17,55: Plâk. 20,30: — Sözler. 21: Puççininin eserlerinden “Le manteau,, operası. 21,50: Söz- ler, 22,15: Viyolonsel konseri, 23: Koro kon- seri. Almanca ROMA - NAPOLİ - BARI 18,10: Kuartet — konser. — Plâk ve sözler. 21,45: Campariden naklen karışık konser, 23: Varyete. 24: Haberler. 592 Khz. BERLİN 357 m.: 18,30 Opera parçaları, sözler, 19,05 Beden sporu haberleri, 19,30 Şarkılar, Aktüalite, Haberler, 21,10 Mikrofon reportajı, 22 19 ncu asra ait musiki, 23 Haberler, 23,20 Karışık gece konseri, 592 Khz. VİYANA 507 m.: 18,20 Sözler, 18,30 Viyana — havaları, şar- kılar, sözler, 20,25 Şiirler, 20,50 Holzer ida- resinde radyo orkestrası, 22,30 22,40 Aktüalite, 23.15 Piyano konseri, 13,30 Resmi tamimler, 23,50 Kış, 24 Plâk. 24,30 Plâk, 1 Dans plâkları. Devredilecek ihtira beratı «Madeni sülfürler vesaireden kükürt istihsali» hakkındaki ihtira için Iktısat Vekâleti Sanayi Müdürlüğünden istihsal edilmiş olan 10 Birinci Kânun 1932 ta- rih ve 1522 numaralı ihtira beratmın ih- vir veyahut icara verileceği teklif edil « mekle bu hususta fazla malümat edinmek isteyen zevatın İstanbul'da, Bahçekapı'- da Taş Hanında 43 - 48 numaralı idare- haneye müracaatları ilân olunur, (5484) 9801 © v #lilliyet Asrın ümdesi “ MİLLİYET” tir. ABONE ÜCRETLERİ : Türkiye için Hariç için I-K.. L,K. ....... *— - T 5S0 M —- ....... 14 — 28 — Gelen evrak geri verilmez.— — Müddeti geçen müshalar 10 kuruştur— Gazete ve ,matbaaya ait işler İçin müdiriyete müra- caat edilir. Gazetemiz ilânların mes'uliye GUSTAV FROEHLİCH HAYATTA Muhteşem, neşeli ve hahkahalı ve ayni zamanda gayet nefis | L şarkılı ve ili komediyi gör , 5 Milyonumnuz olsa bile, yine « g | - CAMİLLA HORN'nun | en son filmleri olan | BIR DEFÂ| | | | K | iniz, Bu Çarşamba akşamından itibaren SUMER (Eski Artistik) sinemasında Mi En zengin sahnelenile - En nefis musikisi - milyonlara malolmuş, binlerce dansözün dansettiği - şarkı söylediği zengin ve ihtişamlı rövüleri, harikulâde güzel mevzuu DANS RÜYASI | senenin büyük şaheseridir. Oynıyanlar: CLARK GABLE - JJAN CRAWFORD Ve Brodway'ın 1000 dansözü : MELEK sinemasının zafer filmidir | racaatları ilân olunur. En doğru takvim malümatını verir. Ayların başlangıç ve bitim” | leri, günler, sayılı günler, saatler, namaz vakitleri esaslı bir neticesidir. Fiyatı: Büyük boy 25, Küçük boy 17,5 kuruştur. Kanaat kitaphanesi Kapalı zarfdan pazarlıkla alımacak olan 3103900 kilo una verilen fiat pahalı görüldüğün den 12 - 12 - 934 Çarşamba gü" nü saat 14 de ihalesi yapılmak üzere bırakılmıştır. İsteklilerif teminatlarile birlikte Selimiye de satmalma komisyonuna m İ f | misilsiz de (8424) 9987 Soğuğa —karşı Tahaffuz Yağmurlu veya serin havalardı meşgul iken elyevm ikametgöhı olan Madam Mari Folkmane: İv_— K Sefim açık v— alacağı olan 209 lira 30 kuruşun te€ yesi hakkında ikametgâhınıza gönde ıilııdıiı-ıiıiıasd-m&h?; deme emrinin arkasına verilen meştl * hata Ah da buluf! | tahkikat ta — bunu — müeyyit b | I CK AŞ a yak e alacalılımın bu talebine karşı bir itirf” habl elyevm cut çok kolaylıkla soğuk alır. Evinize gider gitmez, sıcak su dolu bir kabm içine bir kaşık Sloan's Liniment döke- rek ayaklı bu suya sok Bu tedbir, ehemmiyetli bir soğuk algınlığı- nın ilerlemesine mani olabilir. Vücudu- nuzda ağrı hi Ti ğ di yan mahalle yeni kan hücum dünyada sızın Sloan's sürünüz. Sloan's bu suret- : li ,y İe vücuda nüfuz öder ve idardli “varfe- A YE SÜ ei dilmiş olur. Sloan's sürdüğünüz ağıı- bürosundan: İstanbul belediyesi ile eder. N ue Söm pebaşı — caddesinde 44 No, hi t Ş » Sloan'ı Soğuk algınlı, burkulma, siyatik, kumbago, ıçmü günden bir ıiııuSlo-ı'ı SLOANS LINİMENT Milli tefrika: 39 AA AM — Tanıyamadın mı? Mavi çarşaflı şakrak bir kahka- ha attı. — Genemi tanıyamadın? Aç Seniha yüzünü! Bizim oğlanın bu sabah budalalığı üstünde.. . Mavi çarşaflı bileziklerini şıkır- datarak peçesini açınca Nazmi, bü- yük bir yükten kurtulmuş gibi se- vindi. Demek ki Uulvi işini kendi b abilmişti ; N Bl’--:l'Oh mü’ktemmel mükemmel... — dedi — çok memnun oldum. Pe- ki ama ne zaman yaptın bu işi? — Akşam... senden — ayrılınca, Eve gidiyordum. Bir de ne göre- yim? Seniha bir arkadaşile Beya- zıttan Süleymaniyeye doğru kıvrıl- mıyor mu? Hemen çalyaka... attım arabaya, doğru bize... Şimdi Be- şiktaşa teyzeme gidiyoruz. Ne olur Müsilifi: Nazmi Şehap ne olmaz... Babası küplere binmiş- BAA vi & bedeli tin. Bir söyl ğe çalış tüce d kz derecede kısa ve hafif bir poyraz- da dağılacak kadar zayıf bir ada ma kulak asmadığı m 4 Fakat muttasıl ötesini berisini dürtüşlemesinden anlaşılıyordu ki krsa boylu, sözlerini ona duyurma- ğa büyük bir ehemmiyet vermelk- tedir. Boyu yetişmediği için muş- ' talarını onun ancak dizlerinin üç Merdivenin en üst kısmında, ca- kânlı bir | önünde duran sarı burma — bıyıklı bir adam; sol elinin orta parmağile elmaslı kıra- '.t A AŞ FT Ş L D Rİ den birer saat çıkarıp baktılar. Lâs- tik yaka takmış, top siyah sakallı, sağ elinin bir Mekke yüzüğü geçi- rilmiş parmağında gümüş saplı bir Üa | ni dürttü; — Hergele... Bir şey söyleyebil- di mi bak... — Senolsan ne diyebilirsin ki? Rüstem bey bu! Cüce Şakir hiç ol- dört parmak üstüne dokundurabili”| yordu. Şişman adam ise ıiinıml' Haydi uğurlar olsun öyle ise... Bir dakika sonra, aksi istikamet- lerde biribirinden ayrılan iki araba Fındıklıdan uzaklaşıyordu. Uykusu dağılan Nazmi bir sigara tellendi- rirken; — Allah senden razı olsun Ul- vi. — diye söylendi — Allah sen- den razı olsun!... — Yorgunluğun- üstüne bir de kız kaçırtmak bana epey zahmet verecekti doğrusu.. Bir hanın merdivenleri tıklım tıklrm insanla dolu idi. Üçer beşer kişilik kümeler bazan gülüşerek, bazan kavga ederek harıl harıl bir şeyler konuşuyorlardı. Bir sahanlıkta, uzun boylu, ko- ca göbekli bir adam, beyaz yeleği- nin üzerine sarkan bir madalyonla oynıyordu. Kendisine bir şeyler sinek | $ bir Macar katanası gi bi o dürttükçe kâh sağ ayağmı,kâh sol ayağını kaldırıp kaldırıp indi- riyordu. Ama inat mı etmişti ne? bir türlü ona cevap vermiyordu. Merdivende her kafadan bir ses çıkıyordu. Bir aralık merdivenin en ı!ıt basamağında kopan bir gürültü şişman adamı — harekete getirdi. Hızla ileriye atilmca göbeği önün- deki kısa boylunun kafasına çarp- tı. Zavallı sırtüstü yere düştü. Eğer merdiven tıkIrm tıklım dolu olma- saydı mutlaka yuvarlana yuvarla- na alt katr boylardı. Buna rağmen yüzünde hiç bir hiddet ve kırgın- lık eseri belirmedi. Bilâkis üstünü başını silkerek tekrar onun yanmma gitti. Fakat artık bir şey söylemedi, duvara dayandı, durdu. Küvorlardı Etraf ta sünekli kahkahalarla gü- ü y y şabiliyor. Sen onu da yapamıyorsun ya... — Üç buçuk kuruş fazla kazanaca ğım diye bu kadar köpekleşemem doğrusu., — Abe Hâmi.. Sana bir gurur geldi bugünlerde? Ama ne söyledi- ğini kulakların işitmiyor. İki saat- tir bu l önünde köpekten be- dingotlu bir e- fendi — a yarım saatimiz var... — diye mırıldandı — Geniş lu ve ş kızıllıktan saçlarına kma sürdüğü anlaşılan bir adam ağzını bir karış açmış, altın dişlerini — yalayordu. Yüksek sesle söylendi: — Ümmeti Muhammedin çekti- ği bu örf, bu ceza nedir? Buna merdivenin en altından bir cevap geldi; — Zorla tutan yok... bu iş gönül gi Hati < g S ter olduğumuzun farkında değil mi sin yoksa? Bu sözleri — söyleyen otuz otuz beş yaşında ablak yüzlü, çiçek bo- zuğu bir adamdı. Burma bıyıklınım canı sakılmıştı galiba... Lâfı uzat- madı, ona arkasını döndü. Yüzü, alnı, burnu, kulakları ergenliklerle dolu traşı bir karış uzamış, sürmeli gözlerinden Arapkirli olduğu bes- belli bir adamla ağız ağıza verdi; kaş göz etmeğe başladı. Camlı kapının arkasında bir sa- at ağır ağır on biri vurdu. Merdi- Akabinde,altın kordonile oyna- yan zarif kıyafetli biri; — Yol açın! — diye bağırdı — Abidin bey geliyor! Birden herkeste bir toparlanma- oldu. Merdivenin ötesinde beri- sinde oturanlar ayağa kalktılar. Ke- narlara çekildiler. Ortada bir ada- mımn rahat rahat geçebileceği bir yol açılmıştı ve hemen o anda Cali- benin babası göründü. İki eli ceke- tinin iki cebinde, yavaş yavaş mer- divenden çıkmağa başladı. Herkesona kandilli bir selâm ğe kendini bur addedi- vendekilerin hemen hepsi ceplerin- n aei yor gibiydi. Bazısma bazısına bir iki — kelime - söyl du, elini uzattı; ; — Çok oldu mu geleli? * — Şişman adam homurdanır * 15 B dedi — Açtır artık şu kapıyı. — — Pekâlâ... gel bakalım. — Ve birini arayormuş gibi göği | rini basamakları dolduran ııılılğ lığın üstünde gezdirdi. Sonra © ©, den Rüstem Bey ukulx lan dıa:y* ayak daha çıktılar. Kapınım önü” duran burma bıyıklı, yalnun:g iîiı: 'l?mnâvu#wmqwmldu' itüşti. Calübenin bebatı çöe camı tıkırdatarak emretti: — Ali! Aç.. benim. Bir anahtar kilidin içinde î'ny fa döndü. Kapı hafifçe & On sekiz on dokuz yaşl: gi mer benizli bir genç, gelenleri & | rünce kapıyı biraz daha açtı; fi 994 Abidin beyle şişman — adam 87 , geçmez, arkalarından n.ldnl'l;kk”( teyenlerin burnuna vurarak kapadı, kilitledi. Arapkirli ile ma bıyıklı sunturlu bir küfür $8 dılar. | Yarım saat daha geçti. — Bü

Bu sayıdan diğer sayfalar: