mpogi Dirik, Sağ'ık Kış bahsi: Kestane Kestanenin en iyisi gelir, niçin bilir misiniz? | Bursa ovasının Uludağ eteğinde bulunmasından. Bilirsiniz ki Bur- sanın Uludağr, eski, pek eski çağ- larda Tanrıların oturdukları yerdi. Şimdi Uludağın tepesine çıkanlar orada Tanrılardan hiç birine rast- lamiyorlarsa da, eskiden Tanrıların hepsi orada otururlardı. İşte, Tanrıların Uludağda otur- dukları çağlarda, Tanrıların en u- lusu olan Jupiter, kızı Diana'nın — haniya, kocaya varmamak için babasından söz alarak, ormanlarda avcı'ıkla gezen Diana'nın — arka. sır » giden peri kızlarından Nea adinda bir güzeli sever. Kız Tanrı- ya yüz vermez, ondan kaçar, ama Tanrıya büsbütün karşı gelinebilir mi? Bir gün güzel peri orman için- de her nasılsa arkadaşlarından ge- ride kalır. Jupiter bunu görünce hemen kızı kaçırır, kendisine oda- lık yapar. Peri kızı bundan utanır, utancın- dan kendisini Nilüfer çayma atar, boğulur, ihtiyar Tanrmın elinden kurtulur. Tanrı hem sevdiği kızm ö lâsünü çayda bırakmamak, hem de insanlara iylik etmek için onu Ni- löferden çıkarır, onunla Bursa ova- sının ortasmda hiftkestane ağacı kurar. İlk kestane ağacı böylece Bursa ovasmın ortasmda yetiştiği için, şimdi de kestanenin en iyisi Bursa- dan gelir... Yalnız Bürsa kestanesi- le yapılan kestane şekerini şekerci- lerin cicili kâğıtlar içerisinde kız gibi sü'leyerek saklamaları da el- bette bu söylediğim masaldan ileri gelse gerektir. Bu masala istemezseniz, inanma- yabilirsiniz, şurası var ki e ağacı yeryüzünde en faydalı ağaç- lardan biridir. Yemişleri hiç yen- miyen at kestanesi *! bile bahçele- ri süsler, geniş dallarile, yaprakla- rile güzel gölgelik verir. Ömrü de pek uzundur, bin yıl kadar yaşar derler. Etna kestanesi denilen meş- hur bir kestane ağacının gövdesi elli üç metre olduğunu söylerler. Frenkler at kestanesini | İstanbul konaklarının bahçelerinde görerek güze'liğine imrenmişler, buradan Avrupaya götürmüşlerdir. Pariste Luxembaurg bahçesindeki meş- hur büyük at kestanesi İstanbuldan götürülen tarihi ağaçlardan biridir. Bu büyük ağacı Pariste okumuş ve talebe mahallesinin en güzel süsü 0- Jan o bahçeyi karış karış gezmiş o- ları yurttaşlarımız hep bilirler. Yemişleri yinen kestaneye (ge lince bu, insanlar için buğday kadar büyük bir nimettir. Onun i- gin Buğday yetiştiremeyen dağlık yerlerde kestane insanların başlıca gıdası olur. £ Fransada Covennes dağları tarafında ahalinin en sev- diği yemek kestane çorbasıdır. Bir kaç gün ben de bu çorbadan içti- ğim için çok lezzetli bir yemek ol- duz mma şahit olabilirim. Orada aha li yemek için eline ne geçerse, eti- i i, çorbasma ka- ni zesini, Tışlırır. Sonra seve seve kaşık atar... Etle kestanenin bir araya gelmesi- ne şaşmazsınız. Çünkü kestane ile doldurulmuş hindiyi her yerde se- verler, Bizim tatlılı yahniyi seven- lerin kestaneli et yahnisini daha zi- yade sevecekleri şüphesizdir. Kestanenin yetistiği ölkeye göre Milli tefrika: 39 SİM vefrika p 9 'anıyamadın mı? Mavi çarşaflı şakrak bir kahka- ba attı, — Gene mi tanıyamadın? Aç iha yüzünü! Bizim oğlanın bu sabah budalalığı üstünde... yük bir yükten vindi. Demek ki Uulvi işini başarabilmişti ; — Oh mükemmel mükemmel... — dedi — çok memnun oldum. Pe. ki ama ne zaman yaptın bu işi? — Akşam... senden ayrılınca. Eve gidiyordu! Bir de ne göre- yim? Seniha bir arkadaşile Beya- zıttan Süleymaniyeye doğru kıvrıl- mıyor mu? Hemen çalyaka... attım arabaya, doğru bize... Şimdi Be- şiktasa teyzeme gidiyoruz. Ne olur gibi se- kendi Bursadan | içindeki kimya maddelerinin mik- tarı da az çok değişir. Fakat han- gisi olursa olsun, kestanenin kim- yaca terkibi buğdaya çok yakındır. Onum için insanları pek iyi besler, Bir yönden buğdaydan da üstün- dür, çünkü tatlıdır. Bundan ötürü pişmiş kestaneyi eziyetsiz yapılmış bir pastaya benzetenler vardır. Eski büyük hekimlerden Galien yemişleri hiç bir hastaya yedirmez- ken eyi ayrı tutardı. Kestane çok iyi beslediği, mideye, hiç bir ağırlığı olmadığı için onu pek be- ğenirdi. Ancak kestaneyi iyice olmuş ye- mek gerektir. Yoksa güç eritilir. Peklik, öksürük verir. Onu pişme- miş yeyebilmek için sağlam dişler bulunmak ve iyice çiğnemek gerek- tir. Buna da herkesin dişi dayana- | mayacağı için, daha iyisi pişmiş yemektir. Suda pişirmek belki kolay yel- dur, ancak bu çeşidini herkes sev- mez. En çok (kimselerin sevdiği kış günlerinde, gecelerinde köşe başlarında gördüğümüz kestaneci- lerin yaptıkları gibi, delikli bir ta- > üzerinde kebap edilmiş kestane. ir, Bazıları da kestaneyi, kış gecele- rinde, mangalda kül içinde kendile- ri pişirmek isterler. Bir rivayete gö- re kestanenin en lezzetlisi de böyle kavrulmuş olanıdır. Bunda bir tek tehlike kestaneyi bıcakla kesmeden küle gömmektir. Tehlikenin sebebi- ni de yukarda söylediğim masal an- latır: Gök gürlemesi Jupiter'in en büyük öfkesi o sırasında yarattığı gürültü olduğunu bilirsiniz. Onun elinden kurtulmak için kendisini çaya atan Nea peri kızma dı - lenmiş olduğu için, kestane ağacı- nın meyvesine öfkesinin alâmetin- den, yani gök © gürlemesinden bir parça koymuş. Bu bir parça gürül- tüyü çıkarmak için kestaneyi pişir- meden keserler, yoksa kestane kr- zışınca o bir parça gök gürlemesi kendi kendine çıkar, mangalı altüst eder. Kestaneyi pişirdikten yahut ku- rutarak dövdükten (sonra, ondan bir de sarrmtrak esmer renkte, si- yah benekli bir kestane unu yapar. Jar, Kestane unundan yapılan bu- Jamaç F*m kolay hazmolunur, hem de çok iyi besler. Onun için midesi nazik olanlara, hastalıktan yeni kal kanlara, daha bir kaç dişi olan mini minilere yahut... Tanrı sizi de öyle yapsın... hiç dişi kalmamış ihtiyar. İara tatlı, besleyici bir yemek olur. G. ATAÇ — Ferah Tiyatrosunda Fahri Gülünç - İsmail Dünbüllü il Bu gece kıRK YILDA BİR Pek yakınd. GÜL FATMA Eski Fransız Tiyatrosun ŞEHİR YAYAN YAA En BU BİR saat 20 de BIR RUYA Operet 3 perde Pek yakm DELİ DOLU Büyük opereti YON Hi Müsilifi: Nazmi Şehap ne olmaz... Babası küplere binmi iş tir. Bir müddet izimizi kaybedelim. Haydi uğurlar olsun öyle ise... Bir dakika sonra, aksi istikamet. lerde biribirinden ayrılan iki araba Fındıklıdan uzaklaşıyordu. Uykusu dağılan Nazmi bir sigara tellendi- rirken; — Allah senden razı olsun Ul vi. — diye söylendi — Allah sen- den razı olsun!... o Yorgunluğun- üstüne birde kız kaçırtmak bana epey zahmet verecekti doğrusu. Bir hanın merdivenleri | tiklem tıklım insanla dolu idi. Üçer beşer kişilik kümeler bazan gülüşerek, bazan kavga ederek harıl harıl bir şeyler konuşuyorlardı. Bir sahanlıkta, uzun boylu, ko- ca göbekli bir adam, beyaz yeleği. nin üzerine sarkan bir madalyonla oynuyordu, Kendisine bir şeyler MİLLİYET PAZARTESİ 10 KANUNEVVEL | K | ÜRE ela ame İ © Kala kala bunlar kalacak! Soyadları işi öyle karıştı ki çor- baya döndü. Biri kendine kulağa hoş gelir bir soyadı seçti mi, he - men yağ, Hasanın böreği gibi hapışıyorlar. Bu gidişle birkaç yd sonra, yalnız İstanbulda 30 bin Güney, 45 bin Güngör adlı erkek; 12 bin Aktuğ, 8 bin bilmem ne tuğ adlı akdın karşımıza çıkacak. Tabü bunları ayırt edemiyeceği- miz için, her ailenin yüzlerce, bin- derce akrabası var sanacağız. Arkadaşlardan biri vardır, ge - çende sordum: — Sen, ne soyadı aldın? — Daha almadım, bekliyorum... — Ne bekliyorsun? — Soyadı almayan kimse kal - madığı gün, ben de kendime mü- nasip bir soyadı bulacağım... Güldüm: — Amma, şunuda unutma ki kanun, gülünç, edebe aykırı soya- dı seçilmesini yasak etti, — Ne demek isityorsun? — Yani, sen soyadı alıncaya ka dar ortada kullanılabilecek soyadı kalmıyacak!.. Yok, eğer, kendin için kırtipil, mendebur, şapşal, kı- tıpyoz, yahniyanak, şaşkaloz, gibi İ birad bulacaksan ona sözüm yok! Kulakmisafiri ISTANBUL: 18: Fransızca ders, 18,30: Plâk; tiyatre mu- sikisi 19/30: Dünya haberleri. 19,40: Murik - im - keman) 20: ma, Selim Sar- 40: tila konser, 195; Masallar, 20,40 takım tarafından venin eserlerinden komser. 21,251 Haberler. o 2240: Plük. 23: Bir piyesten sahneler. 2350: Berkes çingene orkestrası, 686 BELGRAT, 437 m. 19,30: Ders, 20: Pik. — Haberler. 20,30: Mili neşriyat, 21; Lisuskinin “Porim, isimli operası, 223 Kha, VARŞOVA, 1345 e. ö atı Piğ > Sheubertin 19,481 Sözler. 21: Hafif Haberler. 22: Kenservatuvardan naklen sar, — Konferans. 23,151 Dane dersi 2335: Dünyaca en tanınmış tenor şarkıcılarının piâk ları. 24/06: Dans musiyisi. Kir. UFİPZİG 382 23,20: | Akşamı musikisi. 245 Karıpık dana örasikisi, Khz. PRAG, 470 m. 1658: Hafif musiki, 1735: Çecük programı, | asl: Sözler. 1820: Plâk. 1 vr. ABS İ Piâk. IR4S: Keman konseri, Almanca meşriyat, 20,10: Pİâi 2030; Armenik musikisi. 21, yan musikisi. — Edebiyat, 22: Radyo orkest- haberler, ra... Zi Haherler; 20,15: Plik, — Almanca Kb. MOSKOVA, (Stalin) 316 m. Dane musikisi, ve karışık musiki. 2405: Büyük program nakil, Kli. STOKHOLM, 420 m. 1785: Plâk. 2030: o Sözler. 21: Puççininin sserlerinden “Le mantamu,, üperam. 21,50: Söz ler, 22,15: Viyolensel konseri, 23: Koro kon- po ROMA - NAPOLİ - BARI 18,10: Kumrtet © konser. — Plâk ve sözler. 21,45: Campariden saklan karışık konser. 23: Varyete. 24: Haberler, 502 Kha. BERLİN 357 m 1830 Opera parçaları, sözler, sporu habarleri, 1930. Şarkılar, Haberler, 21,10 Mikrofon reportajı, 22 19 men dara sit musiki, 23 Haberler, 23,20 Karışık geen konseri. 592 Kim. VİYANA 507 m. 18,20 Sözler, 18,30 Viyana O bavaları, şar kular, sözler, 2025 Şiirler, 2050 Holsar ida resimde radye orkestrası, 2230 Haberler; 22,40 Aktünlite, 23.15 Piyasa kon; 130 Bai izzrimler, 2080 Ka, 24 Pik. 2430 söylemeğe çalışan cüce denecek derecede kısa ve hafif bir poyraz- da dağılacak kadar zayıf bir ada ma kulak asmadığı muhakkakti. Fakat muttasıl ötesini berisini dürtüşlemesinden lu ki kısa boylu, sözlerini ona duyurma" > Be ehemmiyet vermeli ir, yetişmediği için muş- talarnı onun ancak dizlerinin üç yordu. Şişman adam ise sağrısına sinek konmuş bir Macar katanası gi bi o dürttükçe kâh sağ ayağmı.kâh sol ayağını kaldırıp kaldırıp indi- riyordu. Ama inatmı etmişti ne? bir türlü ona cevap vermiyordu. Merdivende her kafadan bir ses şi Bir aralık merdivenin en ak basamağında kopan bir gürültü şişman adamı © harekete getirdi. Hızla ileriye atılınca göbeği önün- deki kısa boylunun kafasıma çarp- tı. Zavallı sırtüstü yere düştü, Eğer merdiven tıklım tıklım dolu olma- saydı mutlaka yuvarlana yuvarla- na alt katı boylardı. Buna rağmen üzünde hiç bir hiddet ve kırgın- İk eseri belirmedi. Bilâkis üstünü başını silkerek tekrar onun yanma gitti. Fakat artık bir şey söylemedi, duvara dayandı, durdu. Etraf ta süsekli kahkahalarla gü- lüvorlardı 1934 Öz Türkçe ile Bilmecemiz Osmanlıca karşılıklarını yazdığımız Ülkselerin öe Girüçe melakillmrini şeklimizi boş hanelerine yer- leştirip kesiniz ve “Milliyet: bilmece memurluğuma gönderiniz”, Bilmecemi xi doğru halledenler arasında kur'a çekiyoruz ve kazananlara hediyeler Bilmecemiz 1234567189101 1 — Fahr, haz, mesruriyet (6), ka- mer (2). 2 — Alâ. mavera, moşakkat (2), 1- Şaret sıfatı (2). 3 — Pens, ateş tulmağa mahsus alet (4), Hane, sakaf (3). 4 — Cezire (3). 5 — Sonradan ilâve olunan şey (7) ye mek.(2). 6 — Fül (2). maktan emir (3). 11 — Nota (2), acele etmek (5). Yukardan aşağı 1 — Halk, Hepsi (4). Berrak, ha- lis, musaffa (5). 2 — Farika, karakter, (3), güç, ce bir (3). 3 — Alkıştan çıkan ses (6) Nota (2). 3) Ce idrak, vosul (4). Rabıt edatı (2). 6 — Çikmaktan emir (3) Valide (3). 7 — Covval (4). Yurmalıtan emir (3) 8 — Genişlik (2), dendan (3), ye mekten emir (2). 9 — Dahi (2), Pipo (5): Devredilecek ihtira beratı reli «G8 ğ sti istihsalir haklımdaki ihtira için İtrsst Vekâleti Sanayi Müdürlüğünden istihsal edilmiş olan 10 Birinci Künun 1932 ta- rih ve 1522 numaralı ihtira beratımın ih- diva ettiği hukuk bu kere başkasına de- vir veyahut icara verileceği tekbif edil - mekle bu hususta fazla malümat edinmek isteyen zevatın İstanbul'da, Bahçekapı'- da Taş Hanında 43 « 48 mumaralı idare» “MİLLİYET” tir. ABONE ÜCRETLERİ : Merdivenin en üst kısmında, ca- mekânlı bir kapının önünde duran sarı burma © biyıkh bir adam; sol elinin orta parmağile elmaslı kıra- vat iğnesini bastırarak yanındaki- ni dürttü: — Sanolsan ne diyebilirsin ki? Rüstem bey bu! Cüce Şakir hiç ol- mazsa yanıma yaklaşabiliyor. Sen onu da yapamıyorsun ya... al nc liye bu kadar köpekleşemem doğrusu. Hâmi.. Sana bir gurur bugünlerde? Ama ne söyledi- ğini kulakların işitmiyor. İki saat tir bu kapının önünde köpekten be- ter olduğumuzun farkında değil mi söyleyen otuz otuz beş yaşında ablak yüzlü, çiçek bo- zuğu bir adamdı. Burma bıyıklınm canı sıkılmıştı galiba... Lâfıuzat- madı, ona arkasını döndü. Yüzü, alnı, burnu, kulakları ergenliklerle dolu traşı bir karış uzamış, sürmeli gözlerinden Arapkirli olduğu bes- belli bir adamla ağız ağıza verdi; kaş göz etmeğe başladı. Camlı kapının arkasında bir sa- at ağır ağır on biri vurdu. Merdi- vendekilerin hemen hepsi ceplerin- 5 Milyonunuz olsa bile; yine GUSTAV FROEHLICH - CAMİLLA HORN'sun en son filmleri olan HAYATTA BIR DEFA Muhteşem, neşeli ve hahkahalı ve ayni zamanda gayet n9fif şarkılı ve-musikili komediyi görmelisiniz. Bu Çarşamba akşamından itibaren SUMER (Eski Artistik) sinemasında al En zengin sahnelerile - En nefis musikisi - milyonlara malolmüğji binlerce dansözün dansettiği - şarkı söylediği misilsiz d. zengin ve ihtişamlı rövüleri, harikulâde güzel mevzuu DANS RÜYASI senenin büyük şaheseridir. Oynıyanlar: CLARK GABLE - JOAN CRAWFORD Ve Brodway'ın 1000 dansözü MELEK sinemasının zafer filmidir) Selimiyede Askeri Satın Alma Komisyonundan: Kapalı zarfdan pazarlıkla alımacak olan 310.900 kilo uns verilen fiat pahalı görüldüğünden 12 -12-934Ç İ nü saat 14 de ihalesi yapılmak üzere bırakılmıştır. İstekliler teminatlarile birlikte Selimiye de satmalma komisyonuna mü” | racaatları ilân olunur. (8424) | HİLÂL DiVAR TAKVİMLERİ En doğru takvim malümatını verir. Ayların başlangıç ve leri, günler, sayılı günler, saatler, samaz vakitleri esaslı bir vetiesidir. Fiyatı: Büyük boy 25, Küçük boy 17,5 kuruştur. | Kanaat kitaphanesi «me Soğuğa karşı Tahaffuz Yağmarlu veya serin havalarda, vö- cut çök kolaylıkla soğuk alır. Evinize gider gitmez, sıcak su dolu bir kabm içine bir kaşık Sloam'e Linimont döke rek ayaklarınızı bu suya sokumuz. Bu ir, dbemmiyetli bir soğuk algınlığı ilerlemesine mani olabilir. Vücudu- dünyada | Soğuk algınlığı, havbago, için bu günden SIGANS den birer saat çıkarıp baktılar. Lâs- gibi siyatik, bir şişe Slomn's önden tetkiketm icra kılmasağı Tİ 905 pazartesi günü saat (14) de b” tik yaka takmış, top siyah sakallı, | bazısına bir iki | kelime m re e eg ar ilmi ğmda gümüş saplı bir | du, i baston sallanan. redingotlu bir e- | — Çok oldu mu geleli? 4 İm imi Mi — yarım saatimiz var... — iğ diye mırıldandı — — Bir buçuk saatten fazla.“ “Geniş omuzlu ve şakaklarındaki | dedi — Açtır artık şu kapıy& kızıllıktan saçlarına kma sürdüğü | — Pekâlâ. gel anlaşılan bir adam ağzını bir karış Ve birini arayorunş gibi gölü | açmış, altın dişlerini © yalayordu. | rini basamakları dolduran kasi, Yüksek sesle söylendi: lığın üstünde gezdirdi. Sonra Gİ, | — Ümmeti Muhammedin çekti- | den Rüstem Bey arkadan dört ği bu örf, bu ceza nedir? ayak daha çıktılar. il Buna merdivenin en altından bir cevap geldi; şişman adamın gözüne geri — Zorla tutan yok... bu iş gönül |. rak ellerini kavuşturmuş ve rızasile... mişti, Calibenin babası parmağı” Akabinde,altın kordonile oyna- | camı tıkırdatarak emretti: yan zarif kıyafetli biri; — Ali! Aç. benim. ye — Yol açın! — diye bağırdı — | (Bir anahtar kilidin içinde Abidin bey geliyor! fa döndü. Kapı hafifçe aralar Birden herkeste bir toparlanma. | On sekiz on dokuz yaşlarında, oldu. Merdivenin ötesinde beri- | mer benizli bir genç, gelenleri yy sinde oturanlar ayağa kalktılar. Ke. | rünce kapıyı biraz daha açtı; f! narlara çekildiler. Ortada bir ada- min rabat rahat geçebileceği bir yol açılmıştı ve hemen o anda Cali- k benin babası göründü. İki eli ceke- | kapadı, kilitledi. Arapkirli ile tinin iki cebinde, yavaş yavaş mer-| ma bıyıklı sunturlu bir küfür divenden çıkmağa başladı. dılar. 2 Herkes ona (okandillibir selâm Yarım saat daha geçti. vermeğe kendini mecbur addedi- — Biti Abidin beyle şişman © adam geçmez, arkalarından salduinös” > teyenlerin burnuna vurarak e s