Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
Fikir Dil özleşmesi için Türk dilinin özleşmesi için son birkaç yıl ıçmıle başarılan işler Os manlı in yüzyıllarına sığı - şan dil çılışmılumm bugününden üstündür. Gene Türk dilinin, bu dil özleş- mesi hareketi başlayalıdanberi ya- zılarımızın — ve sanatkârlarımızın gayretlerile kazandığı zenginlik ve güzellik bu kısa devrenin sayılı yıl larile ölçülemiyecek bir büyüklük- tedir. Dil cemiyeti tamamen ilmi yol- lardan yürüyerek bugün Türk söz- lerini topladı, Türk ekleri, grameri ve sentaksı üzerinde etütler yaptı, bu suretle cemiyet dil işlerinde millete rehber vazifesini gördü, görüyor ve daha uzun zaman göre cektir. Fakat dil cemiyetinin buguıı ça lışmaları, ilmi metotlarla söz top - lamak, gramer kaidelerini tesbit et mek ve bunları millete tanıtmak ve tavsiye etmek sınırını aşmıyor ve aşmamalıdır. Dil işi her şeyden önce bir estetik işidir. Ne kadar il mi olursa olsun estetik kaidelerine uygün olmıyan sözlerin halk diline girmesi çok güçtür. Pek büyük ve ehemmiyetli bir iş olan söz yapma ü Gerçi kapıcı bu. ST î ama ne yaparsın kiralar da fazla. Bir tür- lü başka yere taşınamıyorum. Uzatmı- yalım dün gece yemekten sonra ;oyl.e bir rehavet çöktü. Unııımşxm. Yoruun zıııı le biçimli, biçimsiz saatlerde kapı ıçınıiı ıl.ı;ıktı' fakat... İkinci bt- taki doktor için Bekir Bey gibi böyle sa- — Bekirz Bey evdeler mi? Bu acaip ve saygısız ziyaretçi belki on beş dakika beş numaranın kapısını çaldı. Çapaklarını uğuşturarak kapıyı a- çan hizmetçiye: — Bekir Bey evdeler mi? Dediği zaman hizmetçinin sesi titri- yordu. — Kimsiniz? Ne istiyorsunuz? - Bil- mem, Belki de yoktur. Evde olmamaları ihtimali çok. Onun da endişe etmekte bakkı var. Çünkü bu saatte hiç bir ziya- relçıye kapı açmağa alışık değildir. Efendim Bekir Beyi görmek iste- rim Garip ziyaretçi israr ediyordu. — Öyle ya. ”bilmem, belki de yoktur. işi doğrudan doğruya kârl düşen bir iştir. Sanatkâr, tabii bir insiyakla yaşayacak kelimeleri ya şamak imkânı olmayanlardan ayırt eder, onları en doğru yerlerde ve en doğru şekiller içinde kullanarak hal kın dilinde yeniden diriltir. veya yoktan yaratır. Zevk mahsulü olmryan söz se- çimleri hiç bir kıymet ifade etmez, böyle sözler, kullanıldıkları yerde cansız birer kalıp olarak kalmaya mahkümdurlar. Eski Türk sözleri a- rasında bugün bir seçim yaparken her şeyden önce âhenksiz oldukla rı için ölmüş sözleri ayıklamalı ve bir yana bınkmılry_ıı. Hiç bir yke: Evde ol: müh ldir.,, Bunlar tuhaf cevaplar. Bu saatte öyle sanırım ki benden başka hiç bir budala evinden çıkmış değildir. — Kimsiniz? — Benim kim olduğum lâzım değil. Bekir Bey beni tanımaz. Tâ Yedikule- den geliyorum. Bana bak. Tramvay fi- lân yoktu. Karanlıkta evden çıktım. Boş dönemem, Anladın mı? Hizmetçinin şüphesi arttı. — Bir dakika! dedi ve ka-pıyı bu aca- :;: misafirin yüzüne kapayarak içeri gir- Onmamhdıbeydehmmı da u- yanmışlardı. Uyanırlar ya! —— Na v? iuziriçıkıyof- — Ne istiyor? yorum. Yılnnıffedı'ıınnwh- Hey dan apı beş inizde pek terbi lerimin l rüya g dir. Ekseriya da korkulu ruyılıı' görü- rüm. Bilmem herkes böyle midir? Uzatmıyalım. Dün gece de öyle oldu. Bir maden kömürü kuyuıuna inmişim. zifiri karanlık,elimde acaip bn' fener. Rüya tabirinden anlar Karanlıkta fener görmek sıkıntıdan fe ı-ıha çıkmıga alâmettir. , maden kuy da, e- lımde fensxr yuruyordum. Karşımda bir si- yah tahta, ama karanlıkta bu siyali tah- tayı gayet flu gayet silik görüyorum. (Gölgenin içinde gölge gibi. —i Siyah tahtanım üstünde beyaz tebeşir- le şunlar yazılı: ”Şiş kebabı, 64 numa- ra 5 B. Bafra maden. Ümit ve refah öra- da, koş, affedersiniz ne sigarası ıçertınız? — Hayır kullanmam. — Nasıl olur? Bafra maden ne ola pe- ki? — Bilmem. — Nerede çalışryorsunuz? — Tütün inhisarında. — Tamam, balledemediğim bu nokta âdi, Şişlide (69) numaralı apartmanın beşinci | da yahut beş d. B. Bu kim olabilir? B. Bedri Bey olabi- lir. Baha Bey olabilir Velhasıl (B.) ile başlıyan binlerce isim var. Sabah, erken buraya geldiğim zaman ilk işim., Fırı- ma sormak oldu. Onlar herkesten evvel yatıyorlar. 69 numaralı apartman dört katlıdır, Şu halde bize beşinci kat beş numarası lâzım. Fırıma sordum. Ki — Beş numarada kim oturuyor , — Bekir Bey. « Çıldıracaktım. Tamam, Rüyam oldu- Ç Sall de artık yaş an söz yaş biliyeti olmadığını zaten isbat et- miş demektir. Böyle bir sözü di - rıltmeye kılkmıktuuı yenno dili mizin b uy- gun yeni ıozler yuatınık daha doğru bir hareket olur. Tarama Dergisi'inde mevcut sözleri kullan makta bir fayda görmüyorum. Es- kiden güneş kelimesinin arapça ve farsça karşılıkları da dilimizde var dı ve bunlar lüzumsuz birer süs ol maktan ileri gidemiyor, dılı zengın leştirmiyordu. Şimdi de öz türkç Bekir Bey h & da hizmetçiyi de şöyle bir tarafa çoci ve: — Bakalım kim ımış? Ve ne istiyor- muş diye pijamasının önünü ilikledi ve kapıya doğru atıldı, K.ırgıımdı hiç nıııııulızı bir adam, — Ne uuyouıııııı — Bekir Bey siz misiniz? — Evet! Ne istiyorsunuz? — Sizi , — Beni mi? Niçin? — Böyle ayakta konuşamayız efen « dim. Şöyle ilişecek bir koltuğunuz var mı? Yedikuleden yayan geliyorum, Bekn' iB:y lıı'u, biraz değil bir hayli leri mevcut kelimelerin Çağatayca veya uygurca karşılıklarmı da dile sokmaya kalkışmak ayni yı tekrarlamak olur. Dil oıleçmeıı işinde bence en dikkat etmemiz lızımıelen nokta, halk dilimize girmiş arapça keli - meleri kök kelime haline getirip bunların söz ailelerini atmak ve türkçe eklerle yeni kelimeler yapa rak kökü yabancı olan sözleri türk çeleştirmektir. Başka milletlerde dil özleşmesi işinde bu yoldan git mişlerdir. Meselâ millet kelimesi halk dilimize girmiştir. Fakat “mil li,, , (milel), (milliyet) gibi keli- meler ancak münevverler arasında bilinir. Şu halde biz millet kelime- sinden gelen arapça kelime ailesi- ni dilimizden kolayca atabilirz. Bunun çin de milli karşılığı olarak yerine göre ınıllelçe veya millet - lik, beynelmilel yerıne milletlera- rası, milliyet yerine de ıynı kökten ayrı bir ekle yapılacak yeni bır söz kullanabili: Yabancı sözleri bu suretle en küçük haddine ındınnek, türkçe BİR ÇÖL “Artık ona her taraf kan kokuyor, herkes ona cellât lwulıyoı'du isine en yakın baba ,efkıh bıloçmıdıkındınnmndıhır gölge şek linde kalmıştı, ha; neye-vara - cıgmı dalgın, düçı"mürkon içe- riye nefes nefese bir cariye girdi... ve telâşla: — Fatma... Kadın efendi haber gön derdi, esir edilen genç kızı yılıuz hı- raksınlar, ben geleceğim dedi... Cari- yeler kuş gibi etrafa koşuştular ve bu yük atlas perdenin arasında kaybol dular... Keskin bir hacıyağı kokusu oda - nın içindeki her cisme tesir edercesi- ne yayılmıştı... Şamdanlardan eriye- rek akan balmumları ağır ağır büyük bir vekarla süzülerek aşağıya şamda- nmn çanağına iniyorlardı... Bu oda ka- dınaı'eııdı (aranın) yatak odası idi... Köşelere serpilmiş sedefli kakma ve bodur sandalyeler kırmızı, mavi bü - yük halmnmm içerisine xomulnıu; ve ri- ya, hilekârlık en küçük zm ka- dır işlemiş olan atlas perdeler, halılar ' M—'—'u VDi HATIRASI a e A — Buyurunuz dedi., Acaip misatir şöyle kanapenin bir kö- şesine ilişti. Bekir Bey gözlüklerinin ca- mını silerek ona hayret ve.... Ve ne ya- lan söylemeli biraz da korku içinde ba- kıyor ve söyliyeceği şeyi dinlemeğe ha- zırlanıyordu. Zair: — Efendim!.. diye söze başladı. — Bendeniz Yedikulede su çıl şeyler. — Olabilir. Fakat şimdi lıemlon he is- tiyorsunuz? — Arzedeyim. Bilmem nıyıyı mını- ? Maden kuy Za- man göbeğine kadar uzun ııkıllı kısa boylu cüce bir adam yanıma ıoldınlnı. lağıma: — Ona git, senin elinden bir 'blrdık su içsin, ölümden kurtulacak, F&ıtbq Hradan fazla verirse alma, tehlikeli/ za- manlarında hemcinsine muavenet şarttır. Yalnız dikkat et ki, godmıyeıuı.,, gdedi. Hizmetçinize bir bardak su enıtedc nıî- siniz? Bekir Bey kalktı. Kapıdan seslendi. — Hatiçe, Portfoyumla bir bardak su, Bardağı aldı Bekir Beye içirdi. Beş lirayı da cebine yerleştirdi. — Eh bana müsaade. Sabah sabah si- zi rahatsız ettim ama... Bekir Bey fazla söyletmedi. da otururum. On beş senedir o evdeyim. eklemelerle bunları halk için ko - lay anlaşılır ve hazmedilir hale ge tirmek imkânı varfır. Bütün yaban- cı sözleri dilimizden çıkarmak ta- hakkuk etmesi güç bir ülküdür. Ya bancı sözü olmayan hangi dili gös terebilirsiniz?. Yeter ki dilimizi ya | bancı kaidelerden temizliyelim, öz ! türkçeleri mevcut veya söz birleş- tirme suretile bulunabilir olan ya- Şu.ncı sözleri dilimizden kovabile- im. Türk yazıcılarına bu yolda pek buyuk bu' vazife düşüyor. Dil öz - i nazariye halinden fiil ha- line onlar koyacaklardır. Yaşar NABİ Yazan: Mehmet F EHMİ üzerine yayılmış ve kıvrıl G bir & oluk Külmefen di dört arap cariyesinin yardımile henüz akşam tuvaletini yapıyordu. Gece e - pey ilerlemişti... Havadaki yıldızlar © kadar berrak ve saf ve o nisbette de © kadar neşeli ziyalar saçıyorlardı kı bunlar: esrarını kaybetmiyen ve her kavmin bir facia hikâyesi nakledecek kadar zengin maceralar taşıyan bu sah ralarda nasıl oluyor da bu kadar ne- şeli ve ziyadar kalryordu... Arasıra ma vi semada bir yıldız kayıyor, nurani bir iz çizerek boşluklarda kayboluyor du... Genç kız başını avuçlarının içe- risine almış, gözlerini gözlerini sema daki yıldızlarda gezdiriypr ve ürkek bir heyecanla yıldızların pırıltılarını ve kumlar üzerindeki oynak akisleri- ni seyrediyordu... Dimağını parçala - yan korkunç düşünceler şimdi hâfıza sında pek durbin, pek karışık bir hal- de idi... Bunları teker teker çözüp, sağmak, söylenildiği kadar pek te ba- sit görünmüyordu... Yaşamak duygu- larının dimağlarda açtığı tehlikeli ya a w KSi SAai 17 GKL LA BZi CON rim. Her gün iş oluyorsa enfes iş. İtiraz edecek, gücenecek gibi oldu. Fa- kat Bekir Bey fazla söyletmedi. —» Makbule ADNAN || Bedikodu | . Ceza, şehir operetinde Yarasa oy- Büyük Türk sahnesi Şehir tiyatrosunda Cürüm ve nuyor, Raşit Rıza da, arada bir, Gloryada, arada bir, Bakırkoyun - de, Kadıköyünde temsil'ler venyor. Demek, lıumbulda uç ıalınc var.. Ve İstanb Hıılar, Ş d ki “Naşit” i de unutmamak, onun da gönlünü hoş etmek şartile, bu üç sahnenin üçüne de iltifat edi - yorlar. Malâm ya, marifet iltifata tâ- bidir . ve müşterisiz, meta - ne çeşit matah olursa olsun - zayidir. Ara- mızda bunu konşurken birisi dedi kiz: — Keşki, üç sahnemiz olacağı- na, adı kıllı bir tek saydı... Öyle bir sahne ki, yerliye, “İşte bizim tiyatromuz!,, diyebile- lim... Bir başkası atıldı: — Haksızsın!.. — MWiçin? — Yarının büyük Türk ıahneıı, bu üçe bolunen purçalmn bır ara ya geli ıyacağını ne reden bılıyonun? Bugünkü program İSTANBUL: 18,30: Plâk neşriyatı. 19: Mesut Cemil B. tarafından çocuklara masal, 19,30: Trk müsi- ki neşriyatı. (Stüdyo saz heyeti Mehlika ve Nedime hanrmlar.) 20,45: Münür — Nurettin Bey ve arkadaşları. 21,20: Ajans ve borsa Iıılıerlırı 21,30: Stüdyo cez ve tango orkes- az: Khz. BÜKREŞ, 364 m. 13 - 18 Gündüz (plâk) neşriyti. 18: Plâk ile bafif musiki. 19: Haberler. 19,15: Plâk. 20: Ü- niversite. 20,20: Plâk Coda musikisi.) 20,45: K 21: Radyo senfonik konser, 23: “İatirahat. 22,15: Senfo- nik konserin devamı. 223 Khz. VARŞOVA, 1345 m. 16,45: Taganni. — Musahabe. 18: Taganni. — Musahabe. 18,35: Hafif musiki. 18,50: Mu- sahabe, 19,15: Kuartet konseri. 19,45 Mütale- a. 20: Şakılar. 20,20: Musahabe. 20,39: Koro konseri. 20,45: Musahabe. 21: Plâk. 21,45: Ha- ser, 23,15: Dans musikisi. 23,45: Konferans. (esperantoca) 24,05: Dans musikisi. 545 Khz. BUDAPEŞTE, 550 m. ıs,zo Plâk, 19: Ders. 19,30: Taragato kön- seri. 19,55: Musahabe. 20,30: Richard Wag- nerin eserlerinden (RHEİNGOLD) operası.) 22,55: Haberler. 23,20: Çingene orkestrası. 24,20:0 Kahvehane konseri. (kuartet, STOKHOLM, 426 m. 22, yabancıya, göğsümüzü gere gere: * berler, 21,55: Musahabe. 23: Reklâm ve kon- | ( Dünya'da Neler Oluyor Masal gibi.. Dünyanın en küçük serserileri Dünyanın en küçük serserileri Franj ve ağabeyisi Bir kaç zaman evvel Frankfurt- ta bir kır bekçisi onları bir bahçe- deki çardağın altında bulmuş. Biribirlerinin kolları arasında - mışıl, mışıl uyuyorlarmış, ikisi de biribirinden küçük ikisi de biribi- rinden güzel, sevimli imişler. Biri sekiz diğeri de beş yaşında imişler. Kırbekçisi onları kaldır- mış. Ve onlardan kim olduklarını Feci bir . İ j Zehirlenme Bir mektepte otuz üç — talebe öldü ! DARÜSSELÂM. 29, A.A, — Cemubi Tıngıııyılnd*ı bir kız mektebine şark 0ıl teınııye edilen — köpek balığı yaği ünden zehirlenen 33 talebe ölmüştür Mektep müdüresile daha bir çok talebe- nin vaziyetleri ağırdır. Otomobil ve tayyare ile acele mektebt| hekimler ve zabıta memurları gönderil: miştir. Geri kalan talebenin de ölmeleriz” deu koı-kuluyor. esrarı anlaşıl dar Iıdıumeı, bütün memlekette ımpdv balığı yağının istihlakini yasak etmiştif! gzN Berif Bir şilep yandı PANAMA, 29, A.A. — Panamerikâ namındaki şilep, Hman dahilinde tutuş muş ve yangımmı civarındaki beş eve d0 sirayet ettirerek kâmilen yanmıştır. 150,000 dolarlık bir zarar vardır. Amerikadaki tren kazasıı MANSFİELD. 29, A.A. — Her de Nevyorktan Şikagoya gitmekte bulu: nan Nevyorker ve — Manhattan, lizmited trenlerinin çarpışmaları neticesinde 29 kişi hafifçe yaralanmıştır. Kingsford yolunda SANFRANSİSKO: 29, A-A. — Avuti sormağa başlamış. Evvelâ söyle- memek ve inatla hüviyetlerini sak- lamak istemişler. Fakat nihayet bü yük itirafatta bulunmuşlar. için $ birde verdiği teliııde lıer;eyıı iyi gım:# ni ve yoluna devam ettiğini bildirniştr. Habeşistan silâh alıyor STOKHOLM. 29, A, A. Hıbeşı)' Kendileri Avusturyalı iki çocul turlar, annelerile babaları biribirin- den ayrilmış boşanmış ve çocuklar- da bir fakirhaneye kapatılmışlar- dır Fakat buradaki hay2* çocukla- rın hoşuna gitmemekte imiş ve bir gün müzakere ve münakaşa etmiş- ler ve fakirhaneden kaçarak dünya- unun müşaviri İsveçli cene" nlEıiıVmHıbeşıımınühnmİ' tarda Japon silâh ve mühimmatı getir* diğine dair haberler MM ki: —— Bu, Adisababa'lı üç tüccarım yı;rl'luW ğı ticari bir muameleden ibarettir. Habe” şistan bütün devletlerle iyi müamelede — yı dolaşmağa güzel leketl görmeğe karar vermişler. Küçükleri olan Franz: — Masallardaki memleketlere gitmek istiyorum demiş. Çocuklar bahçelerde meyveler yiyerek yaşamışlar ve geceleri de ıı.mnnlrklırdı, ağıllarda yatmışlar, 20,30: Z21: Radyo ork 15: Edebi neşriyat. 23: Hafif ıııııh. LUKSEMBURG, 1804 m. ; Belçika akşamı, 21,35: Akordeon musikisi. 22: Dünya haberleri. Musahabe. 22,40: Karı- şık Belçika musikisinin devamı. 23,10: Marş. we valslardan mürekkep konser, 23,30: Piyano musikisi. 24,05: Taganni, 24,30:0 Danş mu- sikisi, 'Il: Khz, ROMA 421 m.: 18,10 Karışık — müsiki, 18.55 Müsahabe, 19,10 Müsahabe, 21,10 Plak 21,45 Oda mu- sikisi konseri, 23 piyes, Un vero gentiluomo, 23,30 Hafif musikisi; 24 Haberler. MİLANO-TORİNO-FLORANSA TRIYESTE 18,10 Plâk müsahabe, plâk, —müsahabe, Z21,458 La casa delle Fre ragazze, isimli üç perdelik Sehubert'in operet temsili, müteaki- ben dans musikisi, 24 Haberler, 2410 Mü- sahabe, - Prag 470 m.: 18,08 Plâk, müsahabe, plâk, 18,50 Piyano konseri, 19,20 Almanca neşriyat, 19,55 Al- manca haberler, 20,30 Prağ operasından nak- len iki opera temsili, 22 Haberler, 23,18 plâk 23,30 Ingilizce haberler. Asrın ümdesi. “MİLLİYET ” tir. ABONE ÜCRETLERİ : Türkiye için Hariç için L. K. L, K. Gelen evrak geri verilmez.— —Müddeti geçen nüshalar 10 kuruştur.— Gazete ve matbaaya ait işler için müdiriyete müra- caat edilir. Gazetemiz ilânların mes' leurg'u Nürberg'i geçmiş- ler ye elele yollarına devam etmiş- ler üç ay kır boylarında şoselerde dolaşıp durmuşlar ve eğer F rnnk- furtta yakal, olsa imi: serileri daha nereye kadar gidecek- lermiş. turyaya yollanılmışlardır, Ve şüp- hesiz bulundukları fakirhanede ha- yatları eskisinden daha eğlenceli değildir. am se ü huti Yeni bir İtalyan zırhlısı CENEVE: 29, A.A. — 35 bin ton hae- minde Vittorio ismindeki zırhlı hükümet memurları hazır olduğu halde merasim- kim bılır dünyanın bu en küçük ıer' Bu küçükler şimdi yeniden Avus bul d ııhyor. fakat Japonya ıle oll ticari batı gayet eh &. Hah Şİ: aldl K K aAi * bunları h almağa burdi İşsizlik eksılıyor Bu, ' tHal i' rettiği son ııutm.ıge nazaran 1 senesi yazında 1933 senesi yazına nisbeten işsizlik — merak edi kadar azalmıştır. Bu salâh bu senenin ilk baharın« da daha kuvvetli hissedilmişti. Fa- kat şimdi de gene geçen seneye zaran vaziyet pek iyidir. 1934 eylülünde bııyulı Britanya- da 10,171,000 'çalışan insana m: bil 1933 senesi ancak 9.776.000 ki: şi çalışmakta idi. - Almanyada ise 1933 senesinde ancak 13,435,581 kişi çalışmakta iken 1934 senesi a ğustasunda. 15,533,000 kişi iş bule muştur. | Bu istatistik — cetvelleri hemen; hemen bütün dünyada iş sahasında böyle bir vaziyet tesbit etmekte- le tezgâha konulmuştur. Bu Perşembe akşamından itibaren TÜRK SİNEMASINDA Düşman Elinde Esir (Şafak keşif kolu) ndan “daha müthiş bir film d Kendisi çok uıahımedı ve bıııkudıîlırneırlcn!ı,lıelhdcrıtl- rap ve i; bir şefkatli nazarların altında oturup ba- şını göğsüne dayasa ve bütün zehirle- rini gözyaşlarile babasına dökse bir parçacık açılırım ıınnedıyoı-du Bı - lllullıp!ı, onu wvmıyeıı kul yoktur, dıği sarı donuk hı- ııyı genç kızın yü- dilberler atıldı; lâkin hiç birine elini uzat Mwnhıhhmmh.umh&mü- maap kadın efendiliğile KİMAĞUDI Dü ÜRE hıubolkıdeıımdıL' y k kadar h il miş bitkin bir halde kimbilir kumlar üzerinde yalnız semayı bir de ıztırap- larını hatırlayacak bir halde idi... Bir gölgenin büyük atlas perdenin arasından sıyrıldığını gören genç kız kürkün nazarlarile doğruldu... Burnu na hücum eden hacıyağının kokusu o- nu yavaş yavaş uyuşturuyordu... İçeriye giren kadın şahadet parmağı- nı kaldırarak dudaklarına götürdü, ve gayet soğuk kanlılıkla.. — Sus!. Kızım.. Korkacak bir şey yok!... Zaten üst üste gelen facialar genç kızın sinirleri üzerinde bir serum tesiri yapmış artık ona her şey, her söz, hat- tâ her bakış bir felâket müjdesi gibigeli- yordu... Kadın kendisine mahsus bir va- karla yürüyerek kızın yanına yaklaştı... Ve hemen dizlerinin dibine oturdu... Ga yet mültefitane bir tebessüme ilâveten pârmaklarile hıf'ıfço uçl.m okşadı ve ellerini ellerinin içerisine . bir ses çın- — Olamaz dedim... Yalan söyl İ eşiy ladı.. dir. Bugün İPEK sineması Bugi'n 2 büyük film birden gösterecektir : 1— CANLI GETIİR Vahşi ormanların gizli kalmış esrarı, hiçbir vakit görülmemiş İ ve görülmiyecek heyecan,vahşi mahlükların müthiş mücadeleleri | 2— KADINLARIN SEVDIĞI -- Fransızca sözlü oynıyanlar: Jak Dempsey — Primo Karnera — Maks Bir Fiyatlarda zam yoktur. Cıııyo lıeıııliııne' mahsus bir hvıı-lı di- vanın yanıma ilişti ve kendi elile ağır ağıl ıoymıiıhı;hdıgıbırdmıyı Türkâna uzattı, ve ö zaman miz... Eğer başınızın kopmasımı istemi- yorsanız? Kıdmden&ihiçtei'ııııitetmcdiiihn hâdise & Hareketsiz kaldı... Ve bir yılan çevikli- ğile dönerek gayet şeytanatkârane bir nazarla: qunıı dıvııunı Iııpıııınk goııu par dışarı kaydı 'pduuunlıı'mııi_ y dakikal gibi du:du... Dımlsı... Bu hareketsiz ge- ge- — Ne o cariyem... Yoksa undını benim gibi genç yaşta tabiatin ünsafsız hükümlerine mahküm oldun... Cariye ıcııugııkıek.. Fakat yalnız vücudüne hâkim - sinirleri kalmıştı.. Allahım bu kadın neler... ne ı;ler... Ne tekliflerde bulıınuyordu ha ln— yaptığı b hükü olduğu yerlerde kınuıı tabiat acaba ne- ve fi ıghmızı başlamıştı... Hayat neden bu- ma bu kadar zalim cephesini çevirmiş- ti... Neşeyüzgârı esmeyen bu kıb.uılu Şüph var.. İşte ben de bu ülkeye esir duştum. Hayatım bu parlak, leke- siz sema altmdı göründüğü kadar temiz — lııvıdı onun her nefes alışı bir me kadar feci bir ıztırap veriyordu. Ar- tık onun için düşündüğü, karar verdiği, den süküt ediyordu.. Bird. dirkildi! z l-!ayuı. e Olım... Ve ?lme_ı için de beni edersiniz bir kaç dakikalık süküttan son- güldü... — Evet... Geçirdiğin l ı;ıthğı ve gördüğü her hakikat bir saray kadar korl ve tehlikeli idi... Dalgın dalgın bu :ençhgınııı hiç te tahammül edilecek bir noktası olmıyan darma da- irınılı hayatını tahlile uğraşırken... İnce Arap şivesile bir cariye seslendi... — Hanımcığım meyva getirdim yer- isini: Müjgân doğruldu kulakları- fazlaca yormuş seni çok bııhrınlı zor- sözleri i ben ııı çarpan bu dalganın nereden geldiği- düm, söylediğin İbnissuuda arzularınızı kabul ettiler di- yeceğim... Ve kalktı hızlı hızlı yürüme- — Yavruüm sen şimdi İbnissuudı M FİRLLİMİ. ai di 5 di Ka .1-7__».' e ğe başladı. Myuııımııılı_m için bafifçe çevirdi... —0... Sen misin cariyem.... Bir kaç elma yer isem fena zannediyorum.. dileklerime bir yol- daş bulamadım kime baktı isem bana ca- navar göründü... Neye el uzattım isem bana kızıl serap kesildi... Su yerine kan — çöl yadigârıyım.. Türkân ladı.. Kendi i bu derece yakın bir insanla teoıılııf eÖO' ceğini hiç te ümit etmiyordu.. Gayet sa- kin bir hareketle onun delik deşik kalk — bini nazarlarile okşıyarak sözüne devam etti.. . — Ya... Peki bana bu hayatını anlat- mak lütfunda bulunur musun!... Peki... Bılııdi