rar | Dil özleşmesi için Türk gri, Aly ca 2 birkaç yıl içinde başarılan işler manlı inribinin yüzyıllarına $ığı - şan dil çalışmaların bugününden üstündür. Gene Türk dilinin, bu dil özleş- mesi hareketi başlayalıdanberi ya- zılarımızın ve sanatkârlarımızın gayretlerile kazandığı zenginlik ve güzellik bu kısa devrenin sayılı yel larile ölçülemiyecek bir büyüklük- tedir. Dil cemiyeti tamamen ilmi yol- lardan yürüyerek bugün Türk söz- lerini topladı, Türk ekleri, grameri ve sentaksı üzerinde etütler yaptı, bu suretle cemiyet dil işlerinde millete rehber vazifesini gördü, görüyor ve daha uzun zaman göre cektir. Fakat dil cemiyetinin bugün ça lışmaları, ilmi metotlarla söz top - lamak, gramer kaidelerini tesbit et mek ve bunları ete tanıtmak ve tavsiye etmek sınırını aşmıyor ve aşmamalıdır. Dil işi her şeyden önce bir estetik işidir. Ne kadar il mi olursa olsun estetik kaidelerine uygun olmıyan sözlerin halk diline girmesi çok güçtür. Pek büyük ve ehemmiyetli bir iş olan söz yapma işi doğrudan doğruya sanatkârlara düşen bir iştir. Sanatkâr, tabii bir insiyakla yaşayacak kelimeleri ya şamak imkânı olmayanlardan ayırt eder, onları en doğru yerlerde ve en doğru şekiller içinde kullanarak hal kın dilinde yeniden diriltir veya yoktan yaratır. Zevk mahsulü olmıyan söz s€- çimleri hiç bir kıymet ifade etmez, böyle sözler, kullanıldıkları yerde cansız birer kalıp olarak kalmaya mahkümdurlar. Eski Türk sözleri a- rasında bugün bir seçim yaparken her şeyden önce âhenksiz oldukla rı için ölmüş sözleri ayıklamalı ve bir yana bırakmalıyız. Hiç bir yer de artık yaşamıyan söz yaşama ka biliyeti olmadığını zaten isbat et- miş demektir. Böyle bir sözü di - riltmeye kalkmaktansa yerine di mizin bugünkü ahenk nizamına uy- gun yeni sözler yaratmak daha doğru bir hareket olur. Tarama Dergisi'inde mevcut sözleri kullan makta bir fayda görmüyorum. Es- kiden güneş kelimesinin arapça ve farsça karşılıkları da dilimizde var dı ve bunlar lüzumsuz birer süs ol maktan ileri gidemiyor, di leştirmiyordu. Şimdi de öz ti leri mevcut kelimelerin Çağatayca veya uygurca karşılıklarını da dile sokmaya kalkışmak ayni hatayı tekrarlamak olur. Dil özleşmesi işinde bence en dikkat etmemiz lâzımgelen nokta, halk dilimize girmiş arapça keli - meleri kök kelime haline getirip bunların söz ailelerini atmak ve türkçe eklerle yeni kelimeler yapa rak kökü yabancı olan sözleri türk çeleştirmektir. Başka milletlerde dil özleşmesi işinde bu yoldan git mişlerdir. Meselâ millet kelimesi halk dilimize girmiştir. Fakat “mil li,, , (milel), (milliyet) gibi keli- meler ancak münevvetler arasında bilinir. Şu halde biz millet kelime- sinden gelen arapça kelime ailesi- ni dilimizden kolayca atabilirz. Bunun çin de milli karşılığı olarak yerine göre milletçe veya millet - lik, beynelmilel yerine milletlera- rası, milliyet yerine de ayni kökten ayrı bir ekle yapılacak yeni bir söz kullanabiliriz. Edebi tefrik: e Tiğ içimiz saatlerde gelenlere kapı açmağa alışıktır faka taki doktor için Bekir Bey bahları taat on buçukta evinden çıkıp akşam altı buçukta eve gelen ve tam on oldu mu elektril erimi söndürüp uyu” Kapıcının hayret etmekte hakkı var, eki: Bey evdeler mi? Bu acaip ve saygısız ziyaretçi belki on beş numaranın kapısını çaldı. Çapıklarını uğuşturarak kapıyı a- gan hizmetçiye: — Bekir Bey evdeler mi? Dediği zaman hizmetçinin sesi titri- yordu. — Kimsiniz? Ne istiyorsunuz? Bil mem, Belli de yoktur. Evde olmamaları ihtimali çok. Onun da endişe etmekte hakkı var. Çünkü bu saatte hiç bir ziya vetçiye kapı açmağa alışık değildir. rim, Garip ziyaretçi israr ediyordu. — Oyle ya. "bilmem, belki de yoktur. Evde olmaması mühtemeldir. tuhaf cevaplar. Bu saatte öyle sanır ki benden başka hiç bir budala evinden çıkmış değildir. — Kimsiniz? — Benim ikim olduğum lâzım değil. Bekir Bey beni tanımaz. Tâ Yedikule den geliyorum. Bana bak. Tramvay fi- Bin yoktu. Karanlıkta evden çıktım. Boş dönemem. Anladın mı? Hizmetçinin şüphesi arttı. — Bir dakika! dedi ve kapıyı bu aca- ip misafirin yüzüne kapayarak içeri gir- di. O zamana kadar bey de hanım da u- yanmışlardı. Uyanırlar yat — Ne var? — Kim gelmiş? — Ne istiyor? Bekir Bey ho o« » Hi amaiyi de #öyle bir tarafa — Bakalım kim imiş? Ve ne istiyor. imuş diye pijamasının önünü ilikledi ve kapıya doğru atıldı. Karı ıda hiç tanmadığı bir adam, — Ne istiyorsunuz? — Bekir Bey siz misiniz? — Evet! Ne istiyorsunuz? — Sizi. — Bani mi? Niçin? — Böyle ayakta konuşamayız efen - dim. Şöyle ilişecek bir koltuğunuz var mı? Yedikuleden yayan geliyorum. Bekir Bey biraz, biraz değil bir hayli mütereddit ve çekingen: — Buyurunuz dedi. Salona girdiler. Acaip şesine ilişti. ö mını silerek ona leyen Veren lan söylemeli biraz da korku içinde ba- kıyor ve söyliyeceği şeyi dinlemeğe ba- zırlanıyordu. Zair: — Efendim!.. diye söze başladı. — Bendeniz Yedikulede su çıkmazın da otururum. On beş senedir o evdeyim. Babadan kalma ber güzar. Harap marap eklemelerle bunları halk lay anlaşılır ve hazmedilir hale ge tirmek imkânı vazSır. Bütün yaban- cı sözleri dilimizden çıkarmak ta- hakkuk etmesi güç bir ülküdür. Ya zü olmayan hangi dili gös iniz?. Yeter ki dilimizi ya idelerden temizliyelim, öz türkçeleri mevcut veya söz birleş- tirme suretile bulunabilir olan ya- Daner sözleri dilimizden kovabile- am. büyük bir vazife düşüyor. Di leşmesini nazariye halinden fiil ha- line onlar koyacaklardır. Yaşar NABI BİR ÇÖL HATIRASI Artık ona her taraf kan Dy berkos ona cellât kesiliyordu... cağını dalgın, dalgm düşünürken içe- riye nefes nefese bir cariye girdi... ve telâşlı — Fatma... Kadın efendi haber gön derdi, esir edilen genç kızı yalnız bı- raksınlar, ben geleceğim dedi... Cari- yeler kuş gibi etrafa koşuştular ve bü yük atlas perdenin arasında kaybol » dular... Keskin bir hacıyağı kokusu oda - nın içindeki her cisme tesir edercesi- ne yayılmıştı... Şamdanlardan eriye- rek akan balmumları »r ağır büyük bi vekarla süzülerek aşağıya şamda- nn çanağına iniyorlardı... Bu oda ka- dınefendi (aranın) yatak odası idi. Köşelere serpilmiş sedefli kakma ve bodur sandalyeler kırmızı, mavi bü - halam içerisine gömülmüş ve ri- ya, hilekârlek en küçük gömen Benz dar işlemiş olan atlas perdeler, hal Yazan: Mehmet FEHMİ üzerine yayılmış ve kıvrılmıştı... Geniş bir divana oturmuş olan kadınefendi dört arap cariyesinin yardımile henüz akşam tuvaletini yapıyordu. Gece e - pey ilerlemişti... Havadaki yıldızlar o kadar berrak ve saf ve o nisbette — üyeniz lir Esclu kiriyasi DeleüeE dar zengin maceralar taşıyan bu sah ırda nasıl oluyor da bu kadar ne- teli ve ziyadar kalıyordu... Arasıra ma semada bir yıldız kayıyor, nurani bir iz çizerek boşluklarda kayboluyor du... Genç kız başını avuçlarının içe risine almış, gözlerini gözlerini sema daki yıldızlarda gezdiriypr ve ürkek bir heyecanla yıldızların pırıltılarını ve kumlar üzerindeki oynak akisleri- ni seyrediyordu... Dimağını parçala - yan korkunç düşünceler şimdi sında pek durbin, pek karışık bir larinın dimağlarda açtığı tehlikeli ya — Efendim Bekir Beyi görmek iste | Türk yazıcılarına bu yolda pek | ama ne yaparsın kiralar da fazla. Bir tür lü başka yere taşınamıyorum. Uzatmı- yalım dün gece yemekten sonra şöyle bir rehavet çöktü, Uzanmışım. Yorgun gün- lerimin gecelerinde rüya görmek âdetim- dir. Ekseriya da korkulu rüyalar görü- rüm. Bilmem herkes böyle midir? Uzatmıyalım. Dün gece de öyle oldu. Bir maden kömürü kuyusuna inmişim. siiri karanlılyelimde acaip bir fener. Rüya tabirinden anlar musmız bilmem? Karanlıkta fener yörmek sıkıntıdan fe vaha çıkmağa alâmettir. Uzatmayalım, maden kuyusunda, limde fensr yürüyordum. Karşımda bir si- yah tahta, ama karanlıkta bu siyahi tah- tayı gayet flu gayet silik görüyorum. Gölgenin içinde gölge gibi. | i Siyah tahtanm üstünde beyaz tebeşir- lo şunlar yazılı: "Şiş kebabı, 64 numa- ra 5 B. Bafra isli Ümit ve refah öra- da, koş, affedersiniz ne sigarası içersiniz? | — Hayır kullanmam. — Nasıl olur? Bafra maden ne ola pe ki? — Bilmem. — Nerede çalışıyorsunuz? Tamam, balledemediğim bu nokta de (69) numaralı apartmanın beşinci katında yahut beş numarasında B. Bu kim olabilir? B. Bedri Bey olabi lir. Baha Bey olabilir Velhasıl (B.) ile başlıyan binlerce isim var. Sabah, erken buraya geldiğim zaman ilk işim. Fors na sormak oldu, Onlar herkesten evvel yatıyorlar. 69 numaralı apartman dört katlıdır. Şu halde bize beşinci kat beş numarası lâzmm. Firma sordum. — Beş numarada kim oturuyor « — Bekir Bey. « Çıldıracaktım. Tamam. Rüyam oldu. ğu gibi çıkıyor. pıcınızda hizmetçimizde pek terbiyesiz şeyler, — Olabilir. Fakat şimdi benden ve is- tiyorsunuz? — Arzedeyim. Bilmem rüyaya inanır musanız? Maden kuyusundan çıktığım za- man göbeğine kadar uzun sakallı" kısa boylu cüce bir adam yanma geldi ve ku- lağıma: — Ona git, senin elinden bir bardak $u içsin, ölümden kurtulacak. Fakat beş Hiradan fazla verirse alma, telilileli'za- manlarında hemcinsine muavenet şarttır. Yalnız dikkat et ki, gecikmiyesin,,, dedi. Hizmetinize bir bardak su emreder mi- siniz” Bekir Bey kalktı. Kapıdan seslendi. — Hatiçe. Portfoyumla bir bardak su, Bardağı aldı Bekir Beye içirdi. Boş lirayı da cebine yerleştirdi. — Eh bana müsaade. Sabah sabah si- zi rahatsız ettim ama... Bekir Bey fazla söyletmedi. — Azizim dedi. Rahatsızlığı filân ber taraf buluşunuz mükemmel. Tebrik ede- sim. Her gün iş oluyorsa enfes iş. İtiraz edecek, gücenecek gibi oldu. Fa- kat Bekir Bey fazla söyletmedi. Makbule ADNAN G4 > . dlllıyet Asrın umdesi “MİLLİYET” tir. CABONE ÜCRETLERİ Gelen evrak geri verilmez — Müddeti geşen nüshalar 10 kuruştur — Güzele v8 matbaaya ait işler için müdiriyete müra- edilir. Gazetemiz ilânların mes'uliyo tini kabul etmez. ralara beeşriyetin nün tahammül et- tiğine şaşıyordu... Annesini kaybetmiş hattâ kararını ziyaretten âciz, ba bası kimbilir neerlerde, belki de ıztı- rap ve işkence içerisinde, hiç olmazsa bir dakikacık olsun babasının ılık ve şefkatli nazarların altında oturup ba- şmı göğsüne dayasa ve bütün zehirle- rini gözyaşlarile babasına dökse bir parçacık açılırım zannediyordu... Ba - bası belki de şimdi bunları yakından hissedecek kadar hislerinden kaybet - miş bitkin bir halde kimbilir kumlar üzerinde yalnız semayı bir dı hatırlı ak bir hal Bir gölgeni: dan sıyrıldığını gören genç kız kürkün nazarlarile doğruldu... Burnu na hücum eden kacıyağının kokusu 0- Du yavaş yavaş uyuşturuyordu... İçeriye giren kadın şahadet parmağı” nı kaldırarak dudaklarma götürdü, ve gayet soğuk kanlılıkla... — Susl, Kızım. Korkacak bir şey yok!,.. Zaten üst üste gelen facialar genç kızın sinirleri üzerinde bir serum tesiri yapmış artık ona her şey, her aöz, hat 18 her bakış bir felâket müjdesi gibig* yordu... Kadın kendisine mahsus bir va- karla yürüyerek kızın yanma yaklaştı... Ve hemen dizlerinin dibine oturdu.. Ga yet mültefitane bir tebessüme ilâveten pârmaklarile hafifçe saçını okşadı ve ellerini ellerinin içerisime ali — Yavrum sen şimdi İbmiasuudun sax 1934 Dedikodu Büyük Türk sahnesi Şehir tiyatrosunda Cürüm ve Ceza, şehir operetinde Yarasa oy- nayor, Raşit Rızada, arada bir, Gloryada, arada bir, Bakırköyün » de, Kadıköyünde temsiller veriyor. Demek, İstanbulda üç sahne var!. Ve İstanbullular, Şehzadebaşında ki “Naşit” i de unutmamak, onun da gönlünü hoş etmek şartile, bu üç sahnenin üçüne de iltifat edi - yorlar, Malüm ya, marifet iltifata tâ. bidir. ve müşterisiz, meta - ne çeşit matah olursa olsun » za; mızda bunu konşurken birisi dedi ki — Keşki, üç sahnemiz olacağı- na, adamakıllı bir tek sahnemiz ol saydı... Öy'e bir sahne ki, yerliye, yabancıya, göğsümüzü gere gere: “İşte bizim tiyatromuz!,, diyebile- lim... Bir başkası atıldı: — Haksızsın!.. — Niçin? — Yarının büyük Türk sahnesi, bu üçe bölünen parçaların bir ara ya gelmesinden doğmayacağını ne reden biliyorsun? ULU Bugünkü program MEAN Plâk neşriyatı. 19; Merat Cemil B. çocukları masal. 1930 heyeti Müsür Met ir.) Nurettin şları. 2120: Ajanı ve borsa ri. 21,30: Stüdyo cer ve tango orkes. isa g3 ha, BÜKREŞ Sl 5 Gündüz (pi5ik) maşriytr. 8s Plâk ile hafif mai 19: Haberler 223 Khz. VARŞOVA, 1345 m ; 16/45: Taganni. — habe. 18: Taganmi. Hafif masiki. 18,50: Me- habe, 19,15: Kuartet konseri 1945 Mütale kılar, 20,20; Musahahe, 200: Koro 45. Musahaba 21; Plâk. 2145: Ha- tenler zir Meçehsber 23 Rakliım ve kon Dana mekle BAE Konferans. bari, 1955: Musahabe 20230: Richarı serin eserlerinden (RHELNGOLD) operas) 2256, Haberler. 23,20: 24200 Kahvehane konseri. (kuartat, STOKHOLM, 428 m. 20530: Musahabe, Zi; Radyo orketrasş. 2, e Edeni meyi 25 Hi mesi ÜkSEBURE, e akşamı, ZL3S: Akordeon #mibikisi 22; Dünya haberleri, Musahabe. 22,40: Karı sık Belçika musikisinin devam. 23,10: Marş ve valslarıdan mürekkep konser. 23/30: Piyano musikisi, 2408: Teganni, 24,300 Dane mw- sikisi, 713 Kir 18,10 Karışık ., ROMA 421 m. musiki, OİRSS Müs «2148 O. yes, Ün vere gentilucmo. 24 Haberler, LORANSA TRIYESTE 18,10 Plâk o müsahabe, plâk, müsahabe, 2145 La casa delle Fre ragarte, operet temali, müte 24 Haberler, 2410 Mü- be, Prag 470 ma 1805 Plâk, müsahabe, “ plâk, 18,59 Piyano konseri, 1920 Almanca seşriyat, 1956 Al manca haberler, 20,30 Prağ oporanından nak lem iki ope 22 Haberler, 23,15 plâk 2320 İngiliree haberler. itibaren TÜRK SİNEMASINDA Düşman Elinde Esir (Şafak keşif kolu) ndan “daha maüthiş bir film rayından... Kendisi çok merhametli ve tir, omu sevmi; kul yoktur, o- nun lütfuna onun pâyine erişmek büyük bir sandettir... İşte şimdiye kadar gü- sahla aldığı kadın yalnız benim... Onun binlerce işveli, binlerce cilveli dilberler atıldı; lâkin hiç birine elini uzat madı, işte ne bahtiyarsın ki, seni haşmet- manp kadın efendiliğile de onlar gibi yeri yurdu belli olmıyan her gün bi ryer değiştiren bü kum dal gaları arasına atılır gidersin... Genç kız bu hal karşısında gözleri gayri ihtiyari yuvalarından dışarı fırlamış... Dima. tık durmuş... Muhakemesi sönmüş idi. Fakat yalnız vücudüne hâkim sinirleri kalmıştı... Allahım bu kadın neler... ne işler... Ne tekliflerde bulunuyordu. İn- tanların yaptığı kanunlarm hükümsüz olduğu yerlerde kanun tabiat acaba ne- den süküt ediyordu.. Birdenbire dirkildi!. — Hayır... Olamaz... Ve ölmesi için de beyhude uğraşmasanız beni minnettar edersiniz bir kaç dakikalık süküttan son: ra kadın göz uçlarile Müjgünr süzerek güldü... — Evet... Geçirdiğin ıztıraplar | seni fazlaca yormuş seni çok buhranlı gör- , söylediğin sözleri işitmedim, ben İbnissuuda arzularınızı kabul ettiler di- Dedikoducu | yeceğim... Ve kalktı hızlı hizli yürüme- ğe başladı, odada yanan mumlarm ver Masal gibi.. Dünyanın en küçük serserileri Dünyanın en küçük serserileri Franj ve ağabeyisi Bir kaç zaman evvel Frankfurt- ta bir kır bekçisi onları bir bahçe- deki çardağın altında bulmuş. Biribirlerinin kolları arasında - mışıl, mışıl uyuyorlarmış, ikisi de biribirinden küçük ikisi de biribi- rinden güzel, sevimli imişler, Biri sekiz diğeri de beş yaşında imişler, Kırbekçisi onları kaldır. miş. Ve onlardan kim olduklarını sormağa başlamış. Evvelâ söyle- memek Ve inatla hüviyetlerini sak- lamak istemişler. Fakat nihayet bü ük itirafatta bulunmuşlar. Konileri Avusturyalı turlar, annelerile babaları biribirin- den ayrılmış boşanmış ve çocuklar- da bir fakirhaneye kapatılmışlar- dır Fakat buradaki hay?* çocukla- rın hoşuna gitmamekte imiş ve bir gün müzakere ve münakaşa etmiş- ler ve fakirhaneden kaçarak dünya- yı dolaşmağa güzel (o memleketler görmeğe karar vermişler. Küçükleri olan Franz: — Masallardaki memleketlere gitmek istiyorum demiş. Çocuklar bahçelerde meyveler yiyerek yaşamışlar ve geceleri de samanlıklarda, ağıllarda yatmışlar, Regensleurg'u Nürberg'i geçmiş- ler ye elele yollara devam etmiş- ler üç ay kır boylarmda şoselerde dolaşıp durmuşlar ve eğer Frank- furtta yakalanmamış olsa imi kim bilir dünyanm bu en serileri daha nereye kadar gidecek» lermiş. Bu küçükler şimdi yeniden Avus turyaya yollanılmışlardır, Ve şüp- hesiz bulundukları fakirhanede ha- yatları eskisinden daha eğlenceli değildir, Yeni bir İtalyan zırhlısı CENEVE: 29, A.A. — 3S bin ton has minde Vittorio ismindeki sırlı hükümet memurları hazır olduğu halde merasim- le tezgiha konulmuştur. || den Feci bir Zehirlenme Bir mektepte otuz uç | talebe öldü DARUSSELAM. 29, A.A, — Cemabi Tanganyila'daki bir kız mektebine şark Oil tesmiye edilen (o köpek balığı yağ! yüzünden zehirlenen 33 talebe ölmüştür Mektop müdüresile daha bir çok talebe" nin vaziyetleri ağırdır. Otomobil ve tayyare ile acele mekt | bekimler ve zabıta memurları gönderik miştir. Geri kalan talebenin de ölmeleri” korkuluyor. Bu hâdisenin esrarı anlaşılmcaya kar dar bükümet, bütün memlekette köpdi balığı yağran istihlakini yasak etmiştin Bir şilep yandı PANAMA, 29, AA. — Panamerik$ namındaki şilep, liman dahilinde tutuş” muş ve yangını civarmdaki beş eve dö) sirayet ettirerek kâmilen yanmıştır. 150,000 dolarlık bir zarap yardır. Amerikadaki tren kazası MANSFİELD. 29, A.A. — Her iki de Nevyorktan Şikagoya gitmekte bulur nan Nevyorker ve — Manhattan, limited trenlerinin çarpışmaları neticesinde 2 kişi hafifçe yaralanmıştır. Kingsford yolunda SANFRANSİSKO: 29, A.A. — Ava turalya - çimali Amerika uçuşunu yapı makta olan tayyareci Kingsforot fırtını bir mintakadan geçerken yolunu kısa bif müddet için şaşırmıştır. Ba sabah saat birde verdiği telsizde herşeyin iyi giltiği” hi ve yoluna devam etciğini bildirmşir. Habeşistan silâh alıyor STOKHOLM: 29, A. A. — Habeşir tan imparatorunun müşaviri İsveçli cen# ral Esik Virjin Habeşinana enühüm mi” tarda Japon silâh ve mübiramatı getir” düğme dair haberler bakımda demişti ki: — Bu, Adisebaba'lı üç tücenr yapt İı ticari bir muameleden ibarettir. Habe” şistan bütüm devletlerle iyi muamelede bulunmak istiyor, fakat Japonya ile ola Gcari münasebalı gayet ehemmiyemiz” dir. Habeşistan silâh © yapmadığından bunları hariçten almağa mocburdur. | İşsizlik eksiliyor Beynelmilel iş bürosunun neş rettiği son istatistiğe nazaran 1934 senesi yazında 1933 senesi yazına nisbeten işsizlik o merak edilecek kadar azalmıştır. Bu salâh bu senenin ilk bahar | da daha kuvvetli hissedilmişti. Farij kat şimdi de gene geren seneye maf zaran vaziyet pek iyi 1934 eylülünde böyük Britanya“ da 10,171,000 çalışan insana muka' bil 1933 senesi ancak 9.776.000 kis şi çalışmakta idi. o Almanyada ise 1933 senesinde ancak 13,435,581 kişi çalışmakta iken 1934 senesi a“ | gustasunda. 15;533,000 kişi iş bul muştur. Bu istatistik © cetvelleri hemen, hemen bütün dünyada iş sahasındâ öyle bir vaziyet tesbit etmekte: ir, — . .. Bugün İPEK sineması Bugin büyük film birden gösterecektir : 1— CANLI GETIR Vahşi ormanların gizli kalmış esrarı, hiçbir vakit görülmemiş ve görülmiyecek heyecan,vahşi mahlükların mü iş mücadeleleri 2— KADINLARIN SEVDIĞI Fransızca sözlü oynıyanlar: Jak Dempsey — Primo Karnera — MaksBir Fiyatlarda zam yoktur. — Olamaz dedim... Yalan söylemeyi” niz... Eğer başımızın kopması istemi. yorsanız? Kadm efendi hiç te ümit etmediği bu hâdise karşısında birdenbire durakladı... Hareketsiz kald. Ve bir yiln çeri ile dönerek gayet şeytanatkârane bir Pi tamam > Geli Klee. San söe- ler perdenin arasından kayboldu... Müjgün divanma kapanarak göğsü par galanırcatma ve fasılasız hmçkırıklarla ağlamağa başlamıştı... Hayat meden bu- a bu kadar zalim cephesini çerirmiş- 8. Neşe rüzgürt esmeyen bu kâbuslu havada onun her nefes alışı bir zehirlen- #ne kadın feci bir ıztırap veriyordu. Ar- tık onun için düşündüğü, karar verdiği, işittiği ve gördüğü her hakikat bir saray kadar korkunç ve tehlikedi idi... Dalgın dalgın bu gençliğinin hiç te tahammül edilecek bir noktası olmıyan darma da- Ka ei ii ka elma yer isem fena olmaz zannediyorum. Belki biraz hataretimi tama olurum... Cariye kendisine mahsus bir tavırla di- vanın yanına ilişti ve kendi elile ağır ağ soymağa başladığı bir elmayı Türkâna uzattı, ve © zaman gözlerini penesreden dışarı kaydırarak pek uzun bir mazinin tajlı dakikalarını Ün eri Türk be tariyeniz be Lada donuk ve meşesiz haline taaccüp etti. Ve külümlerine mahe odan... Cariye acı acı gülerek. . — Şüphemi var... İşte ben de bu ülkey# esir düştüm. Hayatım bu parlak, leke- tiz soma altında göründüğü kadar temiz geçmedi... Senelerce dileklerime bir yol daş bulamadım kime baktı isem bana ca” mavar göründü... Neye el uzattım isem bana kızıl serap kesildi... Su yerine kan içtim... Artık ben şimdi aileme bir vahşi göl yadigârıyım.. Türkün şaşaladı.. Kendi iztraplarınaı bu derece yakın bir insanla tesadüf ede" ceğini hiç te ümit etmiyordu... Gayet se kin bir hareketle onun delik deşik kal bini nazarlarile okşıyarak sözüne deva etti... — Ya... Peki bana bu hayatımı anlat" mak nee bulunur masum! - Bitmedi —