—— nil GEN ( Lowdra mektupları İ Astait yolar Üstünde... Yanık yüzlü çiftçinin sarı ekinlere yakıştığı kadar kara asfalt ta yeşil or- manı süslüyor... Her asfalttan ber yeşil tepeye doğru ırmanırken; arkamızda kalan evleri V9- işehir, önümüzdeki (o beliren y'ilâ- ları Çankaya sanıyoru; 2 m tabiatin dalgalı yeşili ve sanatin isli karası, biribirine kâh bo- ğuşur gibi, kâh kucaklaşır gibi sarılmış- İar, hayatım farikası olduklarını gözlere haykırıp duruyorlar... Asfalt ve çayır... Hiç bir yerde başka iki zıt yanyana gelince bu kadar uygun ve mânâlı olamaz... Bir halının iki ayrı renkteki nakışı gibi, Girift ve kıymetli serilmiş duruyorlar... Şekilleri canavarlıktan zahifeliğe ge- çen ve hızları yere inmiş tayyareseri an- dıran yeni otomobiller, biribirlerini ko- arak bayırları tırmanırken asfalt m etrafında harekete getirilmiş elektriklenmiş tapı rolanları andırıyor. Hava, buhar olmuş bir yağmur ge herân, yağınur mu çiseliyor diye elinizi göğe tutarak damlayacak bir şey bekli- yorsunuz... Tabiatte, bu pazar da, niha yetsiz. pencereli ve çok yüksek tavanlı bir kilisenin ruha rahatlığı ve kasveti beraber veren bir hali var... Her Ingiliz, tabiat dininin bir mümini! her Ingiliz ü- zerinde bir “kubbei hadra,, tesiri berakı- yor... Gezinti ve eğlence, bir ibadet ka- dar sakin ve programlı... Açıkta, günşteyken bile büyük > meyen bir ağacın gölgesinde gibisiniz; ve serin deyip geçilen bir acaip ve sinsi soğuk, Asyadaki İngiliz tesiri gibi kibar ve nüfuzlu deriden kemiğe doğru ilerli- yor... “Hemlietid,, deyiz; 1780 de Protestan» larm Katolikler aleyhine yaptıkları kı. yamın kararlaştığı, idare edildiği mer- ker... Şimdi basık tavanlı hane olan bu binanm duvarları, kulakla gizlenen ve birden gi rinde yer eden sesini dinliyor gibi... Roma işgali zamanmda bile mevcut 0- lan bu köy, şimdi Ingiliz çiftlerin girin- © çıkışlarında yabancı gözlerden kendile- rini siper aldıkları arızalı ormancıklarile, bir iki yüz sene evvel çetelerin ce 80y- guncuların sığındıkları ve fırsat bekle. dikleri bir yer olmaklı smeşhurmuğ.... Londra, bir dev gibi büyümüş, bu kasa- bayı da yutmuş, şimdi o da şehre birle- şen bir çok közeeğizler gibi bir kenar ma- halle ve bir münzevi mesire hali — Yüksek tepe.iklerdeki seyrek ağaçların arasından Londranın yüksek binaları ha- fil içinden dalgasız ( bir denizde rüzgâr bekleyen sönük yelkenli büyük gemilerin güvertelerine benziyor Muztarip ve buhranlı dünyanm bütün mes'uliyet ve günahını üzerine alan bü- yük şehirlerin başında gelen Londra da, zekâme gürültülerden, boğuşmalardan daha çok ürkü'eş ve düşündüren kibar ve müstehzi hir süküt var. Bu süküt, in- sanı bütün hâdiselere ve için- den pazarlıklı yapan bir maddi ve maneyi hava, ciğeri ve ruhu birden dolduruyor... Bütün ada, dünya gemisi üslünde e- min ve mahir bir rasat kulesi gibi; yağ- muru, doluyu, gök gürültüsünü vaktin. den evvel biliyor; Menfi ve kötü sayılan hâdiselere bu vasfı veren âmillerin başın da olacaklarını ummamak, beklememek, hazırlıklı bulunmamak gelmez mi? O, biliyor; doluyu da çiçek açması kadar ve hep ayni durgun ve esrarlı gülüşile karşılayor... Londra, pazarlarından birini daha ge- girdi; yarın ruhlar, iki günlük tatilden pere serin ve iyi bir duştan çıkmış vücutlar gibi rahat ve in, işe ve ha- yata atılacak... a 823 Khz. BUKREŞ, 384 m. 13 « 15 Gündür neşriyatı. 17,48: Çocuk meş- riyatı, 18: orkestrası. 193 Ha- im devamı. 201 Üniversi 20,45; Konferans, Zlz Denizettinin “DON PASOUALE,, o- eri. 22,45: Konferans, 231 Reklâm ve konser, 23,15: Dünyaca tanımış beş se8 (pik.) 2345: Almanca kı me. 24,05: Dans msi” kini, 545 Kir. BUDAPEŞTE, 550 m. 18.30: Eduardo Bianko tango orkesirman. “ gd Alman akşamı: 2035: iPyano mu Haberler, 20,35i Piyano kı 2130; Karişik , 22,45: Haberler, 22.50: mesikllsnin devamı, 2320: Dana plâk- lar 636 Khz. BELGRAT, 437 m. 19,20: Plük. 20,40: Reklâmlar. 20,80: Plâk. 21: Munahabe, 21,30: Senfonik konser (Bele grat filharmonisi tarafından) 2330 Dans ROMA - NAPOLİ - BARI, 21.45: Karışık kohser. 2105: Dana musikisi. 2s Son ii 841 Khz. BERLİN - 19,30: Mumahabe, Tegel 357 m. 20: Viyolonsel konseri, velakatile.) 20440: Aktünlite, haberler, bank sin den Weinden holden,, isim- wanikili temsil, Zi: aHiberler. 23,20: Dans ikisi. 60 Kür. BRESLAU, 316 m. Koman konsari, 1 (Piyan zı, Şike. 20: Mi (1000) sahabe: 21: Ku öy Kaçakçılık Kaçakçılık, eskisine bakılırsa, çok azaldı. Fakat, gene şurada bu- rada, yakayı ele veren kaçakçılar var. Demek bu kötü huyun büsbü. tün kökü kazınamadı. Hiç bir yaşa (1) kaçakçıyı, yola getiremiyor. Uğrunda başını vereceğini bilse, bu işi yapıyor. MO Kaçakçılık, hırsızlığın en Baya ğısı, en korkuncudur. o Kaçakçı, yurdunu sevmez. Evini ( barkını, çoluğunu çocuğunu düşünmez. Yur- dunu sevmeyen, evini barkını, çolu- ğunu çocuğunu, düşünmeyen adam içinde yaşadığı topluluk (2) için bir yüz karası sayılmak gerektir. Beylikten kaçırılan nesne, ne ka- dar değersiz olursa olsun, gene o- nu kaçırandan sorarlar. Kaçakçı, ylanız törü (3)nün de- Zil, senin, benim onun, bizim, he- pimizin bayığ (4) ımızı yemiş olu- yor. Çünkü kaçırılan bir tek top- Ja iğnenin, ortadan yok olan geliri, gene bizim sutımıza, yükle necektir. Kaçakçılığa karşı gelmek için yer yer kurulan yarguç (5) lar, nerede bir kaçakçı yakalarlarsa en ağır berge (6) ye çarpmaktan çe- kinmiyorlar. Fakat ne yapılsa, (kaçakçılık büsbütün ortadan kalkmıyor. Yüz- de yetmiş, yüzdeseksen azalsa bi- le, gene bir takım bucaklarda, ara sıra tepen bulaşık ağrığ (7) lar gibi batıp batıp ortaya çıkıyor. Kaçakçının; yasa ile, berge ile yola getirileceğini ummamazlık et- miyorum. Fakat, bir de kaçakçılı- ğın yuvaları olan yerlerde, köylüle- re öğütler verilmiş olsa, onlara ya- pılan işin, kendileri için ne kadar korkulu olduğu anlatılsa, filân yer- de, falan kaçakçının nasıl tepelen- diğü vasının nasıl darmadağın olduğu bildirilse sanırım ki büyük asığlığı (8) görülürdü. Kaçakçılık, daha çok bir buyan (9) işidir. Koçakçılıkla ve kaçak- şı ile çarpışırken bir yandan da kaçakçılığı doğuran tltağ (10) « ortadan kaldırmağı düşünmeliyiz. M. SALÂHADDİN (1) Yasa — kanun, (2) Topluluk — cemiyet, (3) Törü — hükümet, (4) Ba- bak, (5) Yarguç — mahkeme, ceza, (7) Ağrıg — hasta, (8) Asığlığ — fayda (9) buyan — ah. lâk, (10) taltağ — âmil, sebep. YENİ NEŞRİYAT Hazar Türkleri Türk tarihi tetkik cemiyeti azasın- dan Kocaeli mebusu Reşit Saffet Bey geçen kış musevi Amikal cemiyetine verdiği bir konferansı küçük bir kitap halinde neşretti, Geçmişimizin olgun bilginlerinden sayılan Reşit Saffet Beyin Hazar Türk- leri mevzuu üzerindeki bu konferans şehrimiz musevi © âleminde derin bir alika uyandırmıştı. Bu küçük kitabın büyük değeri vardır. Çünkü bir defa tetkik mahsulüdür. Orta Asyadan ge- lp, Rusyanın cenubunda ve Kafkasya da karar kılan, uzun zamanlar kendi saltanat ve medeniyetlerini yerleştikle i Türkireinin ğrenmek ve bilmek gerektir. Tarihte din tesiri Avrupaya gelen Türklerin üzerinde muhtelif | tesirler yapmıştır. Meselâ Bulgarlar ve Ma- carlar — hurist musevileşmiş- tr. Hazar Türklerinin hayatı etkiler çok değer geniş bir mevzudur. Saffet Bey küçük kitabımda bu geniş mevzuun perdesini açıyor. O zamanki kaynaşma ve birleşme © hareketlerinin masıl bir cereyan aldığını sebeplerile gösteriyor. Reşit Saffet Bey Musevile- Semit (Sami) olarak kabul etmiyor, Hattâ onların kanının büyük bir kıs. mint Ouralo - Altaigue addediyor. Küçük kitabında bu hususta birçok tanımış ecnebi müverrihlerin de iddi. asını isbat edecek ifadeleri vardır. Ta rilen kol atan Hazar Türk leri eski ve Garp o Sakinleri komşuları ile dostlukları düşmanlıkları gerçi böyle bir küçük kitapla hülâsa gilemez. Folat. Reşit Saffet Boy bu abı neşretme ortaya en açık bir hakikat iddiası koymuştur. Mil dın al. 4mcı asrında bir öz Türk kavmi altı a- sır ırkına hâs necabet ve asaleti ile de- öiştirdiği dine en yüksek vazifeyi ifa etmiştir. Türk museviliğini, içimizdeki birçok musevi - ler dahi bilmez. Onun içindir ki Hazar Türklerinin hayatı biz Türkleri oldu- kadar, Musevileri de en yakından Pa edecek değerli mevzulardan 547 Kır, MULACKER, 523 m. ii : Plâk. 21: «Hberler. 21,10: Suar 21,30 iyerm bestelerinden. 22.20: Skeç. 23: H. ler. 24:”Çift piyano © konseri 2 ". plâkları, 1 den 3 çe kadarı geze munlkbi. 592 Khz. VİYANA 507 mr 1840 Koman konseri, Müsakabe, 2006 Haf tanın icmali, 2040 Franç derli larından, 2110 Radyo RŞEMBE MİLLİYET Mübaşir “Arapçadan dilimize geçen öyle kelimeler var ki, bugünkü kafamız» la düşününce, bize gülünç geliyor. Meselâ, şu “mübaşir, kelimesi... Mübaşir, arapçada tebşir edici, müjdeleyici mânâsına gelir. Mah- keme kararlarını, icranın ödeme emirlerini tebliğ etmekten başka bir iş yapmayan mübaşirlerin, neyi müjdelediklerini ben daha anlaya- madım. Geçen gün, matbaada oturuyor- duk. İçeriye bir mübaşir girdi. İçi. mizden birine bir çağırma pusula- sı (celpname) getirmişti. Kendi- sinin arandığını o mübaşiri görü gri anlayan bir arkadaş, güle. rek: — Ver, bakalım, mübaşir efen- di... Dedi, gene kim bilir bana ne 'eleyeceksin! Mübaşir gülümsedi: — Ne yapalım efendim, bize ne derlerse, ona alıp getiririrz!. Bu bir icra emri imiş. Arkadaş eski bir borcu ödemeğe mahkâm ol- duğunu anlayınca, kâğıda şöyle bir baktıktan sonra: — Hoş geldin, mübaşir efendi?.. dedi, doğrusu bu tebşiratına diye. cek yok!.. Adliye mübaşirlerinin adı, de- ruhle ettikleri © vazifeye doğrusa hiç te uymıyor. Mübaşir yerine me- selâ; “Bildirgeç,, yahut, “Yasa u- lakçısı,, denilemez mi? Kulak MİSAFİRİ BEŞIKTAŞ DİKİŞ YURDU On senedenberi tedrizatının mü- kemmeliyetile © tanınmış — hanımlar biçki ve dikiş O mektebidir. Mezun hacımlar biçki ve dikişi mükemme- len öğrendikten manda ayrıca çiz çekçilik, şapkacılık; korsecilik ve bo- ya ile tezyinatı da öğrenirler ve tam bir san'atkâr olarak yetişirler. Mek tebin ders programmı ve şer mutlika görünüz ve isteyiniz., Kayit devam etmektedir. Akaretler 64 No. 6811 İstanbul İkinci İcra Memurluğun- dan: İpotek cihetinden paraya çevril- mesi takarrür eden ve yeminli ehlirü. kuf tarafından dört bin beşyüz lira, (4500 T. L.) kiymet takdir olunan * Beyoğlunda Kurtuluşta eski Punççu Hiristo yeni Kurtuluş caddesinde kâ- in eski 6 yeni 273 275 numaralarla mürakkam ve tahtında dükkârı müş temil bulunan bir bap hanenin tama. mı açık artınmaya o vazedilmiş olup 5-11-934 tarihine müsadif pazartesi günü saat 14 ten 16 ya kadar daire- mizde açık arttırma suretiyle satıla - caktır. Arttırma bedeli kıymeti mu - hammenenin yüzde yetmiş beşini bul madığı takdirde son arttıran taah- hüdü baki kalmak üzere satış on bej gün müddetle temdit ve 20-11-934 ta- rihine tesadüf eden Salı günü keza sa at 14 ten 16 ya kadar dairemizde ya- pılacak olan açık arttırmasınn dahi arttırma bedeli, muhammen kıymeti « nin yüzde yetmiş beşini bulamadığı su- rette satış 2280 numaralı kanun ah » kâmına tevfikan çeri bırakılacaktır. Arttırmaya ak etmek isteyenlerin mezkür gayri menkulün kıymeti mu- bammenesinin yüzde yedi buçuğu nis betinde pey akçesi veya milli bir ban kanm teminat mektubunu hâmil bu- lurmaları lâzımdır. Hakları tapu cilleriyle sabit olmayan ipotekli ala- caklılarla irtifak hakkı sahiplerinin ve diğer alâkadarların bu haklarını ve hususiyle faiz ve masrafa dair olan iddialarını ilân tarihinden itibaren 20 gün zi evrakı müsbiteleriyle birlikte dairemize bildirmeleri lâzım dır. Aksi halde hakları tapu sicilleriy le sabit olmayanlar satış elinin. vakıf icarı, tanzifiye ve mütevellit belediye rü - sumları müşteriye aittir. Daha fazla malümat almak isteyenlerin 7.10- 934 tarihnden itibaren (dairemizde a- çık bulundurulacak arttırma şartna - mesiyle 934-4295 numaralı dosyasın- da mevcut ve mahalli mezkürun ev « saf ve mesaha ve #airesini havi vi ziyet ve takdiri kıymet raporunu rüp anlayacakları ilân olunur, (3255) gailliyet) Pl 3 aylığı 4— 5— $ . . 710 u— ye 14 — 5— Gelen evrak geri verilmez.— Müddeti geçen nüshalar 10 kuruştur — Gazete va matbaaya ait işler içim güre. «sat edilir. Gazetemiz. iye tini kabul ilânların mes'ul | Sıhhi bahisler | amm 4 TEŞRİNIEVVEL (1934 Ada çayı Bahçeler'de ada çayı yetişirken (Jörj San) diyor: “Orman perisi öfkeliydi beni payladı: — Ne arıyorsun orada, kaynağımın yanıbaşında. Ormanların, çayırların sa- zn Tas dinleyorsun. Onlar seni dinleye- sin diye bestelenmemiş. Şair, her şeyin açığını, bıcığını çıkaran hülyalı, kuruntu- lu İnsan... Sonra ormanların, çayırların sırrını dile getirirsiniz. o Çekil oradan, bahçelerimde, çayırlarımda işin yok s0- ninem Orman perisinin homurdanmasından ürkmedi şair sazını tabiatin ahengine uy- durdu. Çıkan sesten duyduğu h “ikati tepk tepkersınn olmasa da, serbest bir ter- cüme ile kendi dikine çevirdi. Hekim ormanlarda, çayırlarda dolaşark hastalıklardan epeysinin devası ağaç- ların kabuklarında, otlarda, çiçeklerde buldu. Mevsimi gelmiş olmalı. Kıpti karıları kırlardan toplamışlar. Başlarında sepot- ler sokakları çın'atıyorlar. — Adaçayı, adayı. Yukarda, başlığın altındaki Lâtince ö: i bir kanaat neticesi olarak söy- , Belki de hekimliği pek sn leştirmiş olan eskilerle alay için. Ni söylenmiş olursa olsun her halde eskiler adaçayını çok severlerdi. Bu kutlu otun her derde deva olacağına inanırlardı. Bellibaşlı eski hekimler arasında otu çok sevenler ve tutanlar vardı. Uzun sü- ren hastalıklar geçirdikten sonra çok za- yıf düşmüş olanların terlerini kesmede adaçayının tesirni ilk önce Vansiviyetin bildirmiştir. Bu hastalara içine adaçayı atılmış şarap veya ispirto içirirdi, Adaça- yının ter kesmek hassasını yeni hekimler daçayma dair yazdığı bir eserde, bu otun veremliler üzerinde hasıl ettiği iyliğinden bahsediyor. Tesiri içtikten iki saat sonra görülüyor ve ilâcı bıraktıktan sonra günlerle devam ediyor. Uzun müddet adaçayı kullanan bazı has» talarda ishal ve balgam artıyor. Terin ke- silmesile vücuddan çıkamayan hastalık #ehirleri bu vasıtalarla çıkıyor. Adaçaymın veremlerin gece terlerini iğini matmazel Riyubov da söylüyor. Ve bunu başka ter kesici ilâçlardan ziya- de beğeniyor. Adaçayının ci © derecede sayılan Kuvvet verici ve uyan- işlemesini arttırır hazım borusunu sıkıştırır, yemek isteğini uyan. | dırır, hazım işini kolaylaştırır. Adaçayı» Bin kokusunu veren ince yağ, sinirlerin en iyi kuvvet ilâcıdır. Sinirlere kuvvet teren ilâçların çoğu ilk önce sinirleri kuv- | vetlendirir, sonra zayıf düşürür. Adaça. syınm yağında bu yaramazlık yoletur. © Sinirleri düşkün olanlara İngilt | adaçayı şurubu veriyorlar. Bu şurup şöy- | le Yapılır: 800 gram kaynar suyun içine | BO gram adaçayı atslır, bir saat bırakılır. | Çay suyla beraber kaynatılmaz, demlen- dirilir, buna 100 gram da gliserin katı- lr, Ve bu suyun içinde 750 gram şeker eritilir, Terlemeye karşi bu şuruptan günde iki çorba kaşığı içilir. Tentürü ve seyyal hülâsası daha ziya- de tercih olunur, Yarı yarıya adaçayı tentürü ile rüm karıştırılıp friksyom yapılırsa saçları küv- vetlendiriyor ve güzelleştiriyor. Dr. Rutçuklu HAKKI TEPEBAŞI ŞEHİR TİYATROSUNDA Bu akşam Ketenbül BeliliŞI < me ŞehirTiyatrosa VE CEZA in 20 Tablo LI Yazan F. M. Do: toyevsky. Tercüm çen ime MN Eski Fransız Tiyatrosunda 11-10.934 Perşembe günü akşa- mmdan itibaren saat 20 de YARAŞA OPERET 3 perde, Besteliyen Johann, Ter- cüme eden: Ekrem Raşit, KİRALIK VE SATILIK Şişlide Bulgar çarşısında on odalı ne- zaretli bir villâ satılıktır. * Beyoğlunda Misk sokağında beş 0- dalı mobilyalı bir apartman kiralıktır. * Şişlide iki cepheli üç bin arşınlık bir arsa ya tamamen veya kısmen satılık. ur, Mütemmim malümat için telefonla 42238 müracaat, 6647 Şerir Murtaza Daha küçük yaşındanberi birçok sabi- kası vardı, Ulak tefek sirkat, cerh Çalan filân. .. Hapse alışmıştı. Nihayet işini büyüttü, Lâleli yangın yerinde bir kaç gece pusu kurdu, kuyumcu Osman Nuri eline geçirdi. Paralarını aldı, ce- sedini parça a etti. Oradaki boş ku- yalan LR SEZ Elmaslardan birini satarken Kapalıçarşıda yakalandı. Polis- lerin elinden kaçmak için olis memu- runu da öldürdü. Hem taammüt, ohem tasavvur, hem de daha binbir türlü esba- br müşeddede ile onu idama mahküm et- tiler, İdem kararı 32 seneye tahvil olun- du ve ködese girdi. Hâkim ona demişti ki: — Bek, yöşın henüz yirmi beş. Tam çalışacak çağdasın, vücudun sıhhate. Ni- çin bu katil fiilini irtikâp ettin, namasun- İn çalışmadın? — Sana ne. Seh cezanı ver, geçsin git- sin. Demişti, 3Z seneye mahküm oldu. Otuz iki sene bir ömür demektir. Has pishaneye genç girip ihtiyar çıkmak de- ektir. Belki de mahpesinde çürümek, ölmek demektir. Fibakika öyle oldu. Azılı bir şerir ol - duğu için aflardan filân da istifade ede- medi ve tam otuz iki sene hapiste yalı bitti. Hapisten çıkıyorsun. Dediler. Göbeğine kadar beyaz sakalı ile katil Murtuza serbest bırakıldı. Iki büklüm ha- pishaneden çıktı. Etrafında he: mişti. Sultanahmet parkını gördü. Bu - rasını tanıyamadı. Parktan içeri girdi. Ortalıkta tatlı bir temmuz güneşi vardı. Ağaçlardan birinin gölgesindeki kanape- ye oturdu. Başını iki ellerinin arasına al- dı, düşünmeğe başladı. Tam sekiz saat düşün, — Ne yapabilirim ? Ru suale cevaş! bulamadı. Dilencilik, hırsızlık, eklmdan daha bin türlü fikir geçti, biç birini | beğenmedi. Akşam olmuştu. Hava kararırken yolda bir adama rastgeldi ve: — Beni bu gece evinde misafir eder misin? dedi. Bu, eski bir mütekait memurdu, — Kimsin sen? — Ben şerir Murtaza, (32) sene ha - piste yattım ve bugün hapisten çıktım. Yatacak yerim yok. Eski, gün görmüş yolcu bu mahkümu Bugün itibaren Senenin ilk muazzam filmi — SUMER (Eski Artistik) sinemasında Mevsimin ilk büyük filmi PRENSESİN ÇILGINLIKLARI şaheserini gidip görünüz. Sonderece hayrette kalacaksınız. Baş rollerde ; ALBERT PREJEAN MARİE BELL ARMAND BERNARD TÜRKÇE İZAHATLI FOX JOURNAL Yarın saat 11 de tenzilâtlr fiyatla matine, Telefon 42851. (3261) HARP HARLES BOYER ve ANNABELLA FERAH SİNEMASINDA matinelerden İPE K sineması muazzam filmlerine başlıyor | GÖZÜNÜZLE GÖRDÜĞÜNÜZE İNANAMIYACAĞINIZ GÖRÜNMEYEN ADAMİ tepeden tırnağa kadar süzdü ve: > — Gel benimle, dedi. Beraber yü ler, Tam polis noktasının önünden £e ği | gerken: . — Polis efendi bak şu odamın derdi dinle, diye şerir Murtazayı polise ciro € ti. Şerir Murtaza: — Suçum yok polis efendi, yatacak arıyorum. Polis memuru Murtazayı serbest b & Hava kararmıştı. Murtaza boş bir saya girdi. Ve bir kaç saat orada Bekçi onu arsadan çıkardı, « Murtaza düşünüyordur — Ne yapacağım?.. Birden karar vermiş gibi dik ve adımlarla yürüdü. Yüks. & Dükkünlar kapanıyordu. Otellerden bü ne girdi. i -— Bu gece beni misafir eder misiniiğu dedi. ğ Para istediler, içeri almadılar, Yürü Biraz ileride ellerinde kesekâğıdı, ötebfği ri almış bir yolcu gidiyordu. Lâmbı altından geçerken yüzüne baktı, tan dığı bir adam. — Efendi, dedi. — Buyur. Ben seni öldüreceğim. — Iyi ama ben sana ne yaptım? — Hiç! ç “Şerir Murtaza,, hakikaten yerden B yücek bir taş aldı ve Bü yolcunun k: na öyle bir şiddetle indirdi ki, adam cansız olarak yıkıldı. Eğildi baktı. O müştü. Murtazaya kârakolda sordu” — Bu adamı tanıyor muydun? — Hayır!, — Niçin — Hiçi.. 5 — Sana bir şey yaptı mar “ e f e — Benj tevkifhaneye götürün. Yatatisi; yerim yoktu. Bir yatak için bir adam dürülür mü? diyeceksiniz. Oldürülür. rir Murtazayı tevkifhaneden başka ki se misafir etmiyor, Tilkinin dönüp dolaşıp gideceği kürkçü dükkânıdır. l Murtaza o adamı tanımıyor, ona 1 kini, garazı da yok. Sadece bir yatak 8 rıyor ve ona ancak katil olduğu yatacak yer veriyorlar, Makbule ADNAN Fransızca sözlüdür. Pek yakında SÜMER (Eski Artistik) sinemasında gös verilecek olan AŞKIN SESİF filminde meşhur tenor Herbert Ernst Groh en yüzel Napoliten serenatları ve bir çok melodiler taganni edecektir. e, Bu (92627 Ta Bu SARA il i JACK PAYNE çe sinşmasnda güzel nin, SENFONİ fi ilminde, umumun alkışların! kazanan caz, unutulmuş bir melodi Doktor HORHORUNI Fminönü Valide kırsatbanesi vanında Telefon 24131 Çeklerin en meşhur profesyone! takımlarından BOHEMYA, ös FENERBAHÇE | ile karşılaşıyor vu i E Maç saat tam Âte Fenerbahçe stadında yapılacaktır Biletler şimdiden (MİLLİ SPOR - ZEKİ RIZA) mağazasında satılmaktadır o isek