12 Eylül 1934 Tarihli Milliyet Gazetesi Sayfa 4

12 Eylül 1934 tarihli Milliyet Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Seyahat intibaları <i Otomobille Avrupada 9000 kilometro Almanya'da seyrisefer talimatını öğrenmek bir fakülte bitirmek kadar zor! Meçhul askerin abidesi - Çalışan Almanya - sokak ortasında bir sefer dersi Berlinde geçirdiğimiz haftanın intibaları çok dağmıktır. Nüfusu dört milyonu geçen bu şehri ilk defa ziyaret eden bir seyyah, ka- labalıktan sersemleşir. Bilhassa bizim gibi kalabalık sokaklarda kendi arabasile seyahat etmek is- teyenler ilk günlerde adeta aptal- laşır. Berlin gibi, büyük şehirle- rin seyrüseferinde intizam temin etmek çok müşkül bir meseledir. Bunun için gerek otomobil süren- ler, gerek yaya yürüyenler yüz bir kaideye tâbidirler. Bu kaidelerin bazıları her büyük Avrupa şeh- rinde aynidir. Meselâ yolun ba- şında kırmızı bir fener gördüğü- .nüz zaman durmak lâzımdır. Fe- ner yeşil renkte yandığı zaman- dır ki hareket edebilirsiniz. Fa- kat her şehrin kendine göre bir takım kaideleri vardır. Ve bu ka- ideler de hiç bir Avrupa payitah- inde olduğu kadar çok ve karışık değildir. Almanlar di- siplini severler. Yü yı yürütmek, hattâ yemek içmek, yumak, uykudan kalkmak disip- line tabidir, Bir çok şehirlerde seyrüsefer için kaideler vazedilir arma tatbik edilmez. Berlinde her kaidenin en ufak teferrüatı- na kadar tatbiki lâzımdır. Bu, cidden Almanlarm en kuvvetli taraflarından biridir, Hususi otomobil ve taksi dai- ma yolun sağında ve ön tarafı da sağa doğru harşkete hazır bir halde durur. Hareket edileceği zaman behemehal kolun dışarı u- zanması lâzımdır. Bir gün otelin öpünde duran arabamızı tahrik Gü kolumuzu dışarı çı kardık. Hareket eder etmez bizi uzaktan seyreden seyrisefer me- muru derhal bütün seyriseferi durdurttu ve yanımıza gelerek ke- un nasıl uzanması lâzımgeldiğini gösterdi. Alman askerleri kaz yü- rüyüşü yaptıkları zaman bacak- larını nasıl atarlarsa, kol da par- mak uçlarına kadar dimdik, öyle atılacak. Bize bu kol uzatmak ta- limini yaparken, dört taraftan ne- hir halinde akıp gelen otomobil- ler de durmuşlar ders öğrenmemi- zi bekyilorlardı. Hiç kimse sabır- sızlanmıyordu. Bundan sonra artık kolumuzu kaideye uygun şekilde dışarı karıyorduk. Fakat seyrisefer kai- deleri bununla bitmiyor. Bir de- fa şimdi unutuğum diğer bir kai- deye riayet etmediğimizden bir seyrisefer memurundan azar ye- dik. Memur: — Yabancı olmasaydınız ceza verirdiniz, dedi. Şunu söyleyim ki Berlin seyri- sefer memurları ve polisler ya- bancılara karşı çok müsamahalı- dırlar. Seyrüsefer kaidelerinin en ek, araba- | müşkülü, bir taraflı yollardır. Her şehirde yalnız bir taraftan gidilen yollar vardır. Bu yolların üstüde işaretlidir. Fakat işaret görülmiyerek bu yollara yanlış ta- raftan girildiği zaman, en müş- kül bir vaziyette kalınıyor. Ma ğaza sahipleri, sokakta yürüyen insanlar, “Nereye? Olmaz. Ge- ri dön.” diye bağırırlar. İnsan bu yoldan geri dönünceye kadar ne yapacağını şaşırır. Her halde Ber- İinde otomobil ile dolaşmamızın en kısa intiba: şudur ki, seyyah büyük şehirlerde kendi hususi a- rabası yerine, taksi veya otobüs ile dolaşırsa daha ziyade rahat eder. Berlin şehri temiz, (güzel ve muntazam bir şehirdir. Hüküm. darlık zamanlarını hatırlatan Pots- dam kasabası büyük Berlinin bir parçası olmuştur. Potsdam'da bü- yük Frederick tarafından yapı- lan Sansouci sarayını ve yeni sa- rayı gezdik. İmparator İkinci Wilhelm senenin bazı aylarmda yeni sarayda ikamet ediyormuş. Berlin saraylarını dolaşmak Ho- henzollern hanedanının O hususi hayatlarına nüfuz etmektir. Şu sarayı Büyük Frederick yaptırdı. Şu odada yatıyordu. Bu odada Maria Theresa aleyhine harbe karar verdi. Bu odada filân met- resile yaşamıştı. Bir çok Wilhelm- ler, Frederick'ler, Frederick Wil. helmler, ve Wilhelm Frederikler. Hohenzollern hanedanma men- sup kralların ve prenslerin isimle- ri bu iki ismin muhtelif kombine- zonlarından ibarettir, İşte son im- parator İkinci Wilhelm'in Berlin- de ikamet ettiği saray. İşte impa- ratorun nutkunu söylediği balkon. Berlin halkı bu nutku çılgınca al kışlamış. Sonra bağıra bağıra cep- helere gitmişler. Belki de bunla- rm hiç biri dönmedi. İşte İkinci Wilhelm'in çalıştığı oda. Sabık imparatorun sandalyası bir eğer- den ibarettir. Büyük harpte hare- ketlerin münakaşa edildiği bir sa- lon vardır ki bu salonda maruf Almafi jenerallerinin yağlı boya resimleri asılmıştır. Bir çok Âl- manlarla beraber bize sarayı do- laştıran üniformalı bir memur bu ka birinin önünde' dur- uz — İşte dedi, büyük harbin plâ- nını hazırlayan jeneral Şiflen. Belçikadan geçerek ilk yumrukta Fransayı, ikinci yumrukta da Ruş- yayı mağlüp etmek gayesini is tihdaf eden büyük plânı bu jene- ral hazırlamıştı. Bütün Almanlar bu jeneralin resmini daha yakından görmek i- çin yaklaştıkları bir sırada, me- mur, her kelime üstünde aza- Milliyet in Edebi Römasi: 10 ATEŞ BÖCEKLERİ Yazan: Nezihe MUHİDDİN Necat mıhlanmış gibi bakıyor. du. İçeriki odadan gelen hırıltılar- iyadeleşmişti. Sabriye hanım saç- larmı yolarak oğlunun koluna sa- rıldı.. » — Necat şimdi ben de bayılaca- ğım.. Koş Niyazi | beylere haber ver. Dostluk bugünlerde belli olur. Necat gayri iradi sokağa fırla- dı. Aradan beş dakika geçmemiş- ti ki merdivenlerde ayak pıtırdıla- rı peyda oldu. Evvelâ içeri Hacer girdi. Arkasından annesi onu ta- kip etti. Bir dakika sonra da Niya- zi bey göründü. Sabriye hanım es- ki komşusunu görünce ağlamaktan katılarak boynuna atıldı. Vücudu Gtriyordu. Necat bir köşeye büzülüp | kalmıştı. Niyazi bey afal afal sahneye bakıyordu. Hacer ciddi ve soğuk kanlı kısa bir talimat verdi: — Anne sen Sabriye hanımın bel kemiğine, bileklerine kolonya ile aşağıdan yukarı masaj yap.. Baba “sen de hiç durma! doktor Ata be- yin evine koş hemen al getir. Ne- | ! İ cat sen de bana yardım et!, Genç kız bir kumandan ciddiyet le bu seri emirleri verdikten son- ra tecrübeli bir hastabakıcı ciddi- yetile hastanın odasına doğru yürü- dü. Necat bir kaç saat evvel istih- faf ettiği bu iptidai terbiyeli kızı bir emirber mutavaatile takip etti. Hacer bilgi'i bir çehrenin vekari- le hastanım başucuna koştu. O ka- | dar hafif ve meharetli yürümüştü ki ayaklarının pıtırdısı bile duyul- | madı. Uzunca temiz ve beyaz ge- celik entarisi onu, bir hastabakıcı. ! ya benzetiyordu. Odanm köşesin- deki mangal üzerinde (büyük bir ibrikte fıkırdayan su ile hastaya evvelâ ılık bir lavman yaptı. Has- tanın ağırlaşan vücudunu pek güç- lükle Necatla beraber kaldırdı. Bu işten sonra genç adam babasını ar- kasından tutarak Hacerin hemen hazırladığı sıcak banyoya ayakları- nı daldırdılar. Bu ameliyelerden sonra ihtiyar mübaşir biraz rahat. lamışa benziyordu. Deminki hırıl- tılar, yorgun iniltiler o haline gel- cık durarak hazin bir eda ile: — Fakat, dedi, bu - plân maale- sef tatbik edilemedi. Bu saraydan çıktıktan sonra kar şıda büyük harpte ölen askerler namına dikilen âbideye girdik. Her memlekette olduğu gibi, Ber- lindeki âbidede meçhul bir asker için dikilmiştir. Taştan yapılmış basit bir oda. Ortada meçhul bir askerin mezarı, Bu oda tam meza rın üstüne isabet eden yuvarlak bir delikten ışık alıyor. Şimdiye kadar bu derece basit bir âbide görmemiştik, Fakat bu sadelik için de bir ulviyet vardı.Bir mezar,tek la askerin her biri olabilir. Bina - enaleyh bir asker amma, canını fe da eden her asker... Vatan uğurun da canlarını veren askerler daima herkes tarafından hürmetle yâdedi lir. Bu meçhul askerin mezarı da daima çiçek yığınlarile gömülmüş tür, Berlini ziyaret eden heyetler bu raya birer çelenk koymağı vazife bilirler. O gün bırakılan çelenk - ler arasında İngiliz, Fransız, Ame rikalı gibi eski düşman memleket- lerine ait heyetlerin çelenkleri de vardı. Biz orada iken bir Macar talebe cemiyetinin heyeti geldi. Ve heyet reisi eski silâh arkadaş ları namına mezarın ucuna bir çe lenk koydu. - Siyaset bahsine pek girmek is - temiyorum, Fakat intiba şudur ki hari, set ıneselesinde Al- manyada efkâr henüz tebellür et- memiştir. Biz Berline vardığımız zaman, her tarafla herkes İtalya dostluğundan behsediyordu. İtal ya ile Almanyanın Orta Avrupa - da siyasetleri çarpıştığıma göre bu vaziyet bize aykırı görünmüştü. Fakat resmi ağızlar, gazeteciler İtalyan dostluğuna ümit bağlamış- lar görünüyorlardı. Günün birin - de Dollfuss öldürü verildi. İtalya Avusturya hududuna aşker yolla dı. Bunun üzerine derhal hava de gişti. Ağızlar değişti. Italyanın as- la Almanya ile dost olamıyacaği ilân edildi. Mussolini'nin şahsı bi- le hücumlardan kurtulamadı. Da- hili siyaset meselesine gelince: Propaganda nazırınm yakınların - dan bir zat ile görüştük, Rusyada komünist rejiminin ilk senelerin « de bu rejime inananlar arasındâ ne kadar hararet varsa, Milli Sos- yalist fırkası mensupları arasmda, da ayni inan vardır. İtalya faşiste: lerinin ve Moskova komünistleri “ nin usullerini taklit etmek isterler miş gibi bir kanaate vardık. Esa » sen bu usuller de komünistlerin icadı değil, onlar da Fransız büyük ihi inin Jakobinlerini taklit et- mişler, Bununla beraber, milletle. rin çalışması ile rejim meselesi a- rasında bir alâka yoktur. Alman - ya çalışıyor. İmperatorluk altında çalışıyordu. Weimar kanunu esasi sinin kurduğu sistem altında çalış tı. Şimdi Hitler rejimi altında da çalışıyor. A.Ş. | İs er *ç | Milliyet bü sutunda iş ve işçi isti- yenlere tavassut ediyor. İş ve işçi istiyenler bir mektupla İş büro - muza müracaat etmelidirler. İş arayanlar Bir ecrnct iş arıyor. Eczacı mekte- binden © mezunum. O Müssit şe - eaitle bir eczahanede çalışmak istiyo - czacı mektebi, Niyazi Beyi MILLIYET ÇARŞAMBA 1? EYLUL 1934 Gürültüden kurtulduksada... Gürültü var... Gürültü var.. dedik. Gürültüye karşı savaş açıldı. Gün- düz sekizden önce, gece sekizden sesler çıkarmak li. Şimdi oh, başımız dinç... Kulak- larımız dinç! Yalnız genzimizin ne- ler çektiğini soran yok. İstanbulun öyle köşebucağı var ki, burun tıkanmadan (geçilmez. Süprüntüler, dağ gibi üstüste yığıl. mış. Sineklerin bini o kalkar, bini konar, Karpuz kabuğuna basmadan a- dım atılmaz. Gürültüyü yalnız kulaklarımız duyuyordu. Bu pislikleri ise, hem imiz ü hem burnu- ir çok evlerin önünde, öbek öbek, yığın yığın çöp Kıyılarımızda, ölmüş , sıçan İleşleri.. Ayakyo- lu gibi kullanılan çavut (1) diple- rinde amonyak kokusundan göz- — Burası eşeklerindir, diye ba- ğırın. Kimse dinlemez. Eşekliği, seve seve üzerine ap gelir, o çavutun dibini kirletir. İçinde yaşadığınız kend (2) in bu kadar pis olmasına bütün suçu, temizlik işlerine bakanlara yüklet- Us AK EEE da A Bir avcı! Bir avcı ahbabım vardır sık sık züğürtlükten şikâyet eder. Geçen gün rastladım. Kıyafet avcı kıyafe. | ti.. Yalnız omuzunda tüfeği eksik. — Ne o hazret dedim, avlanma: ğa mı? — Eh... değilse de şimdiden id- man yapıyorum. Uskumru köyüne | bıldırcın sürüleri inmeğe başlamış... Sordum: — Epeyce av öldürebiliyor mu sun bari? Güldü: — Biz kere av, öldürülmez. Vu- rülur! ü Pek kura sıkı avcı olduğunu iyi dım yorsun?. — Ne öldürüyorum? — Vaktini!.. Hazır cevaplığı vardır, hemen yamalı pantalonunu gösterdi: — Biz vakitlerimizi öldürmüyo- ruz. Vakitler, bizi öldürüyor!.. Kulak MİSAFİRİ | AskeriTebliğler o | keri Tebliğler Şehit yetimlerini acele istiyoruz Eminönü askerlik şubesi reisliğin. den: Şabemizde kayıtlı ve Eminönü Mal. müdürlüğünden maaşlarını almakta olan miyorum. Tutalım ki, tepeden fır. | #ehit yetimlerile | boruber şubemizden nağa hergün arıttılar. Biz, hergün | tepeden tırnağa kirlettikten son- ra, bu arınmadan ne çıkar? Biraz da kendimiz temizliği öğ. renelim, temizliği sevelim, ve pis- likten kaçınmasını bilelim.. . Gürültücü İtsanbuldan kolay kur talduk. Ne yalan söyleyeyim, pis ko kulu İstanbuldan o kadar kolaylık. la sıyrılabileceğimizi pek ummuyo- rami M. SALÂHADDİN (1) Çavut — Duvar (2) Kent — şehir. MA e Bugünkü program ISTNBUL. ansizen ders. 10: Pİâk meşriyatr. musiki maşriyatı: (Ekrem, Ruşen, yle iha, Semiha ny 23.18: Siyam musikisi. era 504 Khz. HAMBURG, 332 m. 2 e. 21.10: Sanr 2135: 15: Opera orkes Milli neşri. isi. 24: Dans 20,58: Konferans. 21,10: len: Serenat konseri. 225 Popu- der erkenden kanseri 2430: Pllk. A4: haber. ler (Framaisca, 502 Khz. VİYANA 807 m. > haberler vessire. 2025 933 senesi dahil ikramiyelerini — alan ve Eminönü kazası dahilinde oturmak- | ta olup on senelik maaşları hükümetle alacağı n şehit yetim. lerinin dahi 15 teşrinievvel 834 tarihi, ne kadar her gin şubemize gelerek kayıtlarını yaptırmaları o lüzumu ilân olunur. Rusçuklu Hakkı Galatasarayda Kanzlık eczahanesi karşısında Sahne sokağında 3 numa. ral apartımanda 1 numara, 5 60 3s | Dr. Hafız Cemal | Dahiliye mütehassısı İ Cumadan başka günlerde saat (2,30 dan 6 ya) kadar İstanbul Divanyolu No. 118. Muayenehane ve ev telefonu: 22398 yazlık ikametgâh telefonu: Kandilli 38, Se Bu akşam: UNITED ARTİST'in güzel ve DOU $ FAİRBA ASRi Şaheserile yeni mevsimi açıyor. Genç, ildiğim için lâfının altında kalma: | | Asrm ümdesi “MİLLİYET” tr. İ ABONE ÜCRETLERİ : Türkiye için Hariç it LK. L cant edilir. Gazetemiz tini kabal etmez. YENİ NEŞRİYAT Kültür İzmirde çıkmakta olan “Kültür, me muasının 21 inci sayısı bir çok mekale lerle imti: . lu Ahmet, (2479) Deniz yollar: İŞLETMESİ Acenteleri : Karaköy Köprübat! Tel. 42362 — Sirkeci Mühürdarz409 Han. Tel 22740 Bartın yo.u BURSA vapuru 13 Eğ PERŞEMBE 19da Sirkeci lll kalkacaktır. (5630) e ee Mersin sürat yo:t İNEBOLU vapuru 14 Eylül CUMA 11 de Sirkeci rıhtımın” dan kalkacak gidişte İzmir, AR“ talya, Mersin'e. Dönüşte bunla” ra ilâveten Alanya, Küllük, gi nakkale'ye uğrayacaktır. (5651 Trabzon Sürat Yolu CUMHURİYET, vapuru 13 Eylil PERŞEMBE, 20 de Galata rıhtımından kalkacak Gidişte İnebolu, Samsun, Ordu. Gireson, Trabzon, Rize, Hops” ya. Dönüşte bunlara ilâveten P3* zar, Of, Polathane'ye uğrayac: tır. (5652) me KEN ye Ayvalık yolu ANTALYA vapuru 12 Er lül ÇARŞAMBA 19 da Sirke” rıhtımından kalkacaktır. sesi y 600 SARAY Fim. büyük filmi ve meşk "ın temsili muhteşı ROBENSON cevval ve müstehzi DOL filmde; sıçrayarak, kavga ederek ve nihayer muzaffer olarak Robensö asri macerasını yaşatıyor. r İlâveten: ZEVCEM Mümessilleri: LAUREL ve HARD Seanslar: 3- 5-7 ve Oda Fiatlarda mühim tenzilât: 30 ve 50, Lüks balkon 7) Harik Hayat K aza ve Otomobil Sigortalarmızı Galatada Ünyon Hanmda Kâin UNYON SIGORTASINA yaptırmız. Türkiyede bilâfasıla icrayı muamele etmekte olan ÜNYON Kumpanyasına bir kere uğramadan sigorta yaptırmayınız. Telefon : 4.4888. 5003 beyle beraber dotor yetişmişlerdi. İlk muayeneden sonra Ata bey has. tanın başucunda sesizce duran Ha- cerle yavaşça konuştular, — Neler yaptınız? p Hacer sade ve pürüzsüz dilile efendinin nasıl hastalanmış olduğunu ve doktor yetişinceye ka- dar neler yapıldığını anlattı. Doktor memnuniyetle başini sal- kyordu: - Gok #oğru ve fenni öedbiller yapmışsınız — dedi — sizi tebrik ederim küçük hanım. Hiç bastaba- kıcılığı yaptınız mıydı? Hacerin mahcubiyet ve tevazu dan gene yüzü kızarmıştı. Bir kaç saat evvel Necat, bu kızarmaları da bir nakise olarak © düşünmüştü. Genç kız doktora cevap verdi: — Hastabakıcılığı yapmadım efendim.. Yalnız mektepte iken bu derslerin tatbikine çok ehemmiyet vermiştim.. Elimden geleni yap. tım. Doktor takdirle bakıyordu: — Eğer hasta kurtulursa hayatı nı sizin tedbirlerinize medyün ola» caktır. — dedi— Reçetesini yazıp bitirmişti. Onu He uzatarak tavsiyelerine baş» — Hastanın mutlaka Keten. ğını temin edemem.. Tehlike mev- cuttur. İcap edenleri bizzat yap- manızı rica edeceğim... İlâçların nasıl kullanılacağını anlattı. Sonra Necata dönerek: — Haydi delikanlı! — dedi — Öyle köstebek gibi pinekliyecek | zaman değil. Fırla bakalım. Şu | reçeteyi hemen yaptırıp getir !.. Ne- cat, doktorün gitmek üzere olduğu- nu anladi. Hemen annesine koştu; — Doktora vizita vermek lâzım. Para nerede — dedi — Kadın hâlâ baygın bir halde idi. Oğlunun kulağına iğilerek cevap | verdi: — Karyolanın altındaki yeşil | mez para var. Oradan al. İşte anahtarı. Necat çekmeceyi buldu ve acele bir göz attıktan sonra, elini soktu, İçinde paraya karşı öyle mukave- met edilmez bir incizap vardı ki avucunun aldığı kadar almaktan kendini menedemedi.! Bunları ce- bine yerleştirince hali, tavrı da bir. 'denbire değişti, Yüzüne hâkim bir ifade, yürüyüşüne iradeli bir çe- viklik geldi.. Bir aralık giyinmişti. Doktorla beraber ru Elinde ilâçlarla avdet ettiği za- man tanyeri hafifçe ağarmıştı. Ha- ceri hastanın buldu. İlâç Tar verildi. Aradan uzun Ozaman geçmedi, Şaban efendi ağır ve de- | rin bir uykuya daldı.. Hacer gene üzel ve ihtimamlı yürüyüşile min- | derin kenarında pinekliyen Neca- tın yanma geldi: — Sende biraz istirahat et — dedi — çok yorgun görünüyor. sun?.. Evet, Bu gece bir dakika bile gözlerimi yummadım. | — öyle ise haydi yat. Hastayı ben bekleri lığına teşekkür bile etmeden, hattâ muhtaç olduğu bir nazarla bile bakmadan bezgin ve yorgun bir gerginlikle kalkıp git- meğe hazırlanan genç adamın o- muzlarını esmer elile okşıyarak: — Anlıyorum.. Çok üzülüyor- sun Necatl. Fakat anneciğini dü- şün. Sen de hasta olursan zavalir- cık çok bedbaht olur.. Hiç merak etme! İcap ederse ben seni kaldı- Terim. Hacer sade ve sevimli çehre sile masum bir şefkat timsaline ben ziyordu. Temiz, berrak sesi, on katı göğüsleri yumuşatacak kadar kal- be hitap eden bir samimiyet ifade- si idi, Necat çıktıktan © sonra genç Kız tekrar hastanm başucuna dön- dü.Yavaş yavaş hem etrafı toplıyor. hem düşünüyordu, Necatın bea dar yakınında bulunmak,onun P*.. sile meşgul olmak, saf ruhunu © rin ve garip bir hazla dolduru””, du. İçinde Necata acıyan bir bi*. vardı. Niçin acıyordu? — Kalb hassas gözü, onun, pek meyda. olan kusurlarını göremiyecek e, dar hülyalarla dolu idi, Şuur“ f zi mutlaka, genç adamda bir # let ve meziyet bulmak için GWP'gp yordu. Sevdiği insanı dünya” fa iyi, en faziletli bir yaradı, ya rak görmek ihtiyacile her ÖR yef arayıp yorulan kalbini ister İÇ ge bu nihat hükümle teselli ©" çalışırdı: — Hissiyatını söylemiyen e termiyen bir insan., Tam bir ve muammal,, gör Şimdi onu, istirahat etmeğ* >» derirken gene kalbinin seve” göz” le üzülmemesi için titremi$ rinde de ıstırap, elem, Ve yn ait gölgeler aramıştı! H“ Genç kız aradıklarını bulam? Perde kenarlarından garip e. gi gunbir sabah ışığı süzülen çini temi havalı hasta | odasndn. çek | çekerek her zamanki hükmünü İ larladı: ii — Esrar ve ASM edi

Bu sayıdan diğer sayfalar: