MIL LIYET PAZARTES! 10 EYLUL 1934 Otomobille Her yerde bu Yaşasın tepesinde ki Baden - Baden'den şimale doğ- ru ilerleyince artık Kara orman arkada kalır. Ren nehrinin sa- nayi mıntakası başlar. Yük- sek ağaçların yerine fabri - ka (o bacaları kaim © olur. “Bu bacaların da bir arada toplan- ması bazan bize başka türlü bir or- man hissi veriyordu. Sabahleyin Baden - Baden'den hareket ettik- ten sonra bu baca ormanlarının i- çinde gezinerek öğleye doğru Hei- .delberg şehrine geldik. Sıcak bir gündü. Şehrin ortasında bir mey- danda durarak polisten bize serin bir lokanta tavsiye etmesini rica ettik. Bir dağın tepesini göstere - rek: — Heildelberg'in en serin yeri Şato'dur dedi. — Oraya nasıl çıkılır? — Otomobil ile de çıkılır. Fini- küler ilede, Bir dişli dağ © şimendiferi olan finiküleri tercih ettik. Dağa çıkı- $ımiz isabet oldu. Palâtina elektör- leri tarafından inşa edilip te Fran- © sızların Almanyayı istilâ ettikleri | muhtelif zamanlarda tahrip edilen © bu Şato cidden romantik bir yer- dir. Almanyanın bu kısmı, bir çok | defalar Fransız istilâsma uğramış. tır. Bilhassa Napoleon'un Alman- yayı baştan başa istilâsınm bıraktı. ğı izleri her tarafta gördük. Bu is- #lâlar Almanyada mili (o birliği * teşekkülüne her şeyden ziyade yar- dım etmiştir. Biz oŞato'nun şarap | o mahzenine girerken, bir Alman ka dın mektep hocası, şato'yu gezdir- mek için getirdiği elli kadar se- kiz önar yaşındaki çocuğu etrafına | almış, Fransızların Alman şatosunu | o nasıl yaktıklarını anlatıyordu. Heildelberg şatosunun şöhretle- rinden biri de'bu ' şatonum'şarap mahzeninde dünyanın en büyük şa- rap fıçısının bulunmasıdır. Bir oda büyüklüğünde olan bu fıçının üs- tünde uzunca bir merdivenle çıkı- lan balkon vardır. Bu müthiş fıçı- nın etrafını dönerken şarabın tarih- teki ehemmiyetli rolünü birdefa daha hatırladık. Bir Osmanlı padi- şahı bile Akdeniz adalarından bi- rini şarabı iyi olduğu için fethet. £ memiş mi idi? Kim bilir nefis Ren ile dolu olan < bu büyük fıçı cidelberg üzerine £ kaç düşman taarruzu davet etti, Heidelberg'ten sonra Mannheim” da Ren nehrinin garp sahiline geçtik. Maksadımız Ren nehrinin garp sahilinden Koblenz şehrine kadar ilerlemek, Ooradan tekrar Ren nehrinin şarkına geçerek bu defa şark sahilinden Mainz ve Frankfurt, yolile Berline gitmekti. Ren nehrinin en güzel tarafı Mann- heim ile Koblenz arasıdır. Mann- heim'dan yukarısı, çok dardır. Koblenzden sonra da Mozel neh- ri Ren nehrine karıştığı için de- Biz gibi bir şey oluyor.Ren Necat, Cevadın ne demek istedi- ğini anlamıştı. Ters ters yüzüne ba- gencin Suzana karşı mütecaviz ve İâübali hareketlerine bakalım ne kadar tahammül edebilecekti?, Biraz daha oturdular, Bu esna - da Necat, genç kadınların epeyce hususiyetlerini öğrendi. Suzanla Nebahet kardeş çocukları imişler. Suzan kocasından ayrılmağa ka - rar verdikten sonra Nebahetin a - partımanında altı aydan beri misa- firmiş. Bomontide bir apartımanda oturuyorlarmış. Neclâ ayni apartı- manın bir dairesinde oturan eski bir aile dostunun kızı imiş. O da üç senedenberi dul kalmış... Suza- nın Dam Dö Sion'da okumuş oldu ğunu da öğrenmişti. Necatın bu öğ- rendiği hususiyetlere karşı yapıla. «cak bir çok işleri, alınacak bir sürü tedbirleri vardı. Suzanla pazar gü- nü buluşacaklardı. Arada ancak i- ki buçuk günlük bir fasıla içinde ne yapabilecekti?.. Genç ve güzel kadınlarla beraber oturmaktan do- Seyahat intibaları : 16 Diyet'in Edebi Romanı 8 ATEŞ BÖCEKLERİ Yazan: Nezihe MUHİDDİN Avrupada 9000 kilometro ve bir selâm: Hitler.. Bir bardak şarap içerken Hitlere yüz dua - Dağın şato bozması lokantada - Alman köşesi ve bugünün Almanyası nehrine (güzelliğini veren şato- lar, bağlar bu mıntaka (içindedir. Yolcuyu güzelliği ile her dakika yeni bir sürpriz karşısında bırakan bu Ren nehri boyundaki asfalt yol üstünde ilerledik, Worms şehrin- den geçerken Luther'i hatırladık. Nierstein (Nirştayn) köyünden ge- çerken, şöhreti dünyaya yayılan şarabından birer kadeh içmeden i- leri gitmek istemedik. Bir Weins- tube yani şarap kahvehanesine gir- dik. Fakat kapıdan girmezden ev- vel, bir şey nazarı dikkatimizi cel- betti. Kapının üstünde kahvehane- ye giren müşterilerin “Heil Hitler,, selâmını vermeleri yazılı idi. Şunu söyliyeyim ki Almanların Guten- morgen, Güten tag gibi selâmlar ye rine, yaşasın Hitler & demek olan Heil Hitler selâmmı ikame ettikle- rini Almanyaya (gelinceye kadar bilmiyorduk. Huduttan geçeli ara sıra muhatabı olduğumuz bu yaşa- sm Hitler selâmının Ren nehri bo- yunda çok taammüm ettiğini gör. dük. Bazı köylerde yalnız selâm ol makla kalmıyor, evet gibi, pekâlâ gibi, hoşgeldiniz uğurlar olsun gibi sözlerin yerinde de (kullanılıyor, Şimdi bir kadeh şarabı içmek i- çin bir kahvehanesine girdiğimiz Nirştayn köyünde bütün mükâle. menin yaşasın Hitlerle başlayıp şasın Hitler ile & nihayetlend hayretle gördük. Kapıdaki yazılı emri tebelluğ ettikten sonra tabii başka türlü selâm vermek akla gel. mezdi. İçeri girer girmez: — Yaşasm Hitler dedik. Barcı, garson, müşteriler, bir a- ğızdan bağırdılar: — Yaşasın Hitler. Bir masaya (oturduktan sonra garson yanımıza geldi. Bu defa hoş geldiniz mânâsma.: — Yaşasın Hitler dedi. Biz de teşekkür ederiz yerine: — Yaşasm Hitler dedik ve bir kadeh Nirştayn şarabı ısmarladık. Garson pek iyi diyeceği yerde ge- ne: — Yaşasm Hitler, diyerek gitti. Şarap elinde geri geldiği zaman, Bir defa daha yaşasın Hitler dedi. Biz de ayni mukabelede bulunduk. Fakat en büyük sürpriz şarabı iç- mek için ağzımıza götürürken oldu. Bir defa yabancı olduğumuzu an- ayan müşteriler, misafirlere olan saygılarını âfiyet olsun mânâsına gelmesi icap eden “yaşasın Hitler” sözlerile seslerinin çıktığı kadar ba- ğırarak ifade ettiler. Tabii biz de bu samimi hislere mukabele ettik. Para verirken “yaşasın Hitler,, dı- şarı çıkarken yaşasın Hitler,, An- ha minha bizim birer kadeh sarap içmemiz, Hitlere uzun o ömüriçin yüz defa dua kazandırdı. Ren nehrinin garp (sahilindeki yol, sık sık biribirini | takip eden köylerden, kasabalardan ve şehir- lerden geçer, biri bitmeden diğeri yulmaz bir zevk aldığı halde içini kemiren garip bir sabırsızlıkla ra- hatı kaçıyordu. Bir an evvel hazır. lıklarına başlamak lâzımdı. Saat altıyı vurunca Nebahet arkadaşla rının yüzüne bakarak: — Artık gitmeliyiz değil mi? - dedi « Neclâ: — Evet gitmeliyiz . diye arkada- şını tastik etti - Bu gece için çok i- şimiz var... Suzan acele etmiyordu. Necata dönerek sordu: — Siz bu akşamki baloya davet. li em misiniz? ecatın balodan filin o haberi yoktu. Afalladı. Selim atıldı; — iyetli bir şey değil -de- di - Ünyon Fransez'de Ermezi Hk Yırperver Cemiyetinin bir balosu, Necat tuhaf bir sesle Suzana: — Siz de gidecek misiniz — di. ye sordu — Neclâ man edebiyatında yeri olan Lorelei kayasının karşısındaki St. Goar ve azacık sonra da Koblenz... Geceyi burada ( geçirecektik. Ren nebri burada hayli genişliyor, hele şeh - rin ucunda Mosel nehri de Ren'e karıştıktan sonra Tuna kadar bir nehir oluyor. Almanlar, Ren ile Mosel nehirle- rinin birleştiği noktaya Deutches Eck yani Alman köşesi ismini ver- mişler ve bu nehirlerin biribirine karışmasını Alman milletinin bir- leşmesine bir sembol telâkki ettik. lerinden buraya (o büyük bir âbide dikmişlerdir. 1870 te teşekkül eden Alman imperatorluğunun ilk hü - kümdarı birinci Wilhelmin at ü; de bir heykeli ve bu heykelin altın da da “Alman milleti müttehit ola rak kaldıkça hiç bir şeyden kork- maz,, ibaresi yazılı olan bu âbide- nin dikilmesi için daha iyi bir yer intihap edilemezdi. Hitler,de Sarlı- lara son hitabını bu noktadan yap- mıştır. Alman köşesinin bir köşesine çe- kilerek imparator Wilhelmin at ü tündeki heykelini seyrederken, Al- illi birlik hareketinin bir a- canlı tablolar halinde gözlerimizin önünde (e geçit yapı- yordu. Mukaddes Roma imparator- luğundan, Viyana kongresinin Al- man konfederasyonu, sonra şimali Almanya konfederasyonu, Sonra Bismarck'ın Almanya imperatorlu ğu, şimdi de Hitler Almanyası, kim bilir yarm?.. Biz derin düşünceye dalmış, bi- rinci Wihelmin heykelini Ren ile Mosel nehirlerinin sularını seyre- derken, küçük bir Alman çocuğu geldi. Bana on fenik verirseniz size r okurum, dedi. Parayı ver- memizi bile beklemeden ahenkli fakat hazin bir sesle kâh heykele, kâh akan sulara işaret ederek uzun bir şiir okudu. Şiirin bana fazla geldi. Mânâsımı iyice ta- kip edemedim. Fakat Alman milli | birliği ve Alman olan Ren'in Al - man olan Mosel'in Alman olarak kalacakları, her iki satırda bir te - kerrür ediyordu. Almanyayı an - lamak için vahdet hareketi- nin Alman milli hayatında oy - madığı ehemmiyetli rolü bilmek lâ- zımdır. Esasen Hitler'in de başlıca kuvvet o memba: bu değil midir? Bunun içindir ki Koblenz'deki Al: | man köşesini gördükten ve çocu- gun şiirini dinledikten sonra ya- şasm Hitler sözleri daha derin bir mânâ ifade etmeğe başladı. Bugünkü program ISTNBUL; 18,30: Franuxca ders. 19: Konferans. 19,30: Türk musiki maşriyatı, (Ekrem, Rusen, Cev- det, Kemani Cevdet, Şeref, Ibrahim beyler ve Vecihe, Belma hanımlar.) 21.20: Ajaus ve bor. sa haberleri. 21,30: Bedriye Rasim hanımın. iş- #irakile tango ve car orkestrası. idaresinde orekatrası, konseri. 24,10: Len Baker cuz takımı. 904 Khz. HAMBURG, 332 m. 2045: Musahabe, 21: Haberler, 21,10: “Mat bine i bir opora temsi parlak olur.. Şehrin bütün ecnebi aileleri iştirak ederler.. Çok kit geçiririz. Bizi de Suzanın mek- tep ari an © matmazel Luiz Haçikyanla biraderi Mösyön Antuvan Haçikyan davet ettiler.. hep beraber gideceğiz. Hanımlar başlarınm tuvaletini evlerine dönerken yaptıracaklarını bahane ederek sabırsızlanıyorlardı. Selim onlarla alay eder gibi: — Mösyö Haçikyanlarla danset- mek için bu kadar (itinaya hacet yok... Biraz daha oturalım - diye takılıyordu. Fakat genç hanımlar Selimin isra rına ehemmiyet vermediler ve kalk tılar. Önlerine gelen hesap pusula- sını, Necat centilmen bir tavırla ödedi. Gülüşerek salonun kapısı- na doğru yürüdüler. Caddeye çı- kınca büyük camlı kapımın önünde vedalaşmak istediler. Necatın gön. lünde derin bir hüzün eziliyordu. Hanımlar, genç adamlara ellerini u zattılar, Necat, Suzanın elini cildi. nin bütün ifadesile tutup sıktı. Genç kadın da ona ayni vasıta ile hararetli bir cevap £ verdi. Fakat m Cevat vedaa razı olmadı. almancası | /; İstanbulu nasıl ! beğendirebiliriz İstanbulda eğlenti / yerlerinin yokluğunu ikide bir pdrmağımıza dolarız. Eğlenti derken neyi anlı- yoruz, bilmem. Kendi kendimize eğlenmek ise bunun için o kadar i- leri gitmemeli, Sinemalarımız, bir tiyatromuz ve birkaç yüz içki evi- miz (1) bize yetip artıyor. Yok... İstanbulu yabancı gezgiçlerin (2) yol uğrağı yapıp onları oyalamak içinse, ne kadar yorulsak, ne kadar para döksek kendimizi gülünç et- mekten başka (elimize bir nesne geçmiyecektir. İyice bilmeliyiz ki Gezgiçlerin burada aradadıkları ne tiyatrodur, ne sinemadır, ne de gazino... Onlara İstanbulumuzu beğendir- mek istiyorsak yazlık gezinti yerle- Tini oturabilir bir kılığa sokalım, yeter. Adaları bir Avrupa kendine (3) benzetmek ne işe yarar. Onun ken- di güzelliği kendine yeterdi. Gezgiçlere onlarda bulunmayanı göstermek daha yerinde olmaz mı? Söz gelişi Boğaziçinin İcadiye tepesinde, Rumelihisarındaki sırt- ta, Sarıyerin sularında, Büyükdere üstündeki su böket (o (4) lerinde, her yanı kolayca | görebilecekleri asansörle çıkılır bir takım yüksek kuleler yaptırılmaz mı? Buraya geldiklerinde onlara yal- niz camilerimizi ve saraylarımızı bu arada söz gelişi Alemdağındaki Taşdeleni, Tuzladaki içmeleri, Bü- yükdere sırtındaki kocataş tepesini, Sarıyerdeki Çuçırı görmeden yurt- larına dönüyorlar. o Amerikanın Nevyorkundan gelen bir adama caz bant dinletip eğlendirmeğe kalkış- manın, pek gülünç düşeceğini dü- şünemiyoruz. Gezgiçler, bizde kendilerine ben- | Zemiyen nesneler aramağa geliyor- lar. Biz Yedikule hisarı, bir eski han iskeleti, bir kapalı | çarşı onların düşkünlüğünü (5) üzerine çeke - bilir. Fakat, kendi kentlerinde çok daha iyisi bulunan bir barla, onla- nı eğlendirmek, çok güç olur. Yaban güzelliklerin, yapmacık güzelliklerden çok daha göze çar- pacağını unutmıyalım. Ben, İstan- bulun ilerisini barlarda, çalgılı kah- velerde değil, yeşil kıyıtarda, ışıklı sırtlarda görenlerdenim. M. SALÂHATTIN (4) İşilevi — meyhane, (2) Gezgiç — seyyah (3) Kent — Şehir, (4) Bö- ket — bent (5) Düşkünlük — merak karşılığı. —— i Plâk. 20,30: Zagrep operanın dan naklen Puçgininin “La Boheme, operası, PRAG, 470 m. 22,10: Hindistan Kuartet konseri. 1. 2220: 23: aHberler 23,15: PİK. 23,45: Almanca har berlen, 592 Khe. VİYANA 507 m. 20,35 Kylü K ima'ın eserlerinden pi berler, 23,50 Dans müsi 20,40 Köylü | neşriyatı, 21 10 Müsahaka, 22 Hariçte bulun nan Alman bestekârlarımdan parçalar, Haberler vesaire, 23,35 Tavsi haberler, 24 Dans ımı te eksiltmeye konulmuştur, lir. (4969) 2 — Tasdikli şartnamesi her gün, Istanbul il Muhafaza Başmüdürlüğü binasındaki Komisyondan alınabi- SÜMER BANK Merkez binası Projesi müsabakası Sümer Bank Umumi Müdürlüğünden: Ankara'da yeni inşa edilecek Sümer Bank Merkex binası için bir proje müsabakası açılmıştır. Müsubakaya girmek isteyenlerin 25 Eylül 1934 tarihine kadar Ankara'da Banka İnşaat servisine müracaatları ilân olunur. Evkaf apartmanında 1584) Gümrük Muhafaza Umum Ku. mandanlığı Istanbul Satınalma Komisyonundan: 1 — Gümrük Muhafaza teşkilâtı için (300) ton birinci nevi Benzin kapalı zarfla 16-9-934 pazar günü saatondört Gümrül 3 — İsteklilerin hangi Oo müessese sahibi veya vekili ol- duklarma dair vesika ile muvakkat teminat olan (7875) li- ralık vezne makbuzu veya banka kefaletnamesile birlikte tek lif mektuplarını belli saatten evvel Komisyona vermeleri, sn İstanbul Limanı Sahil Sıhhiye Merkezi Baştabipliğinden: Büyükdere Sahil Sıhhiye merkezinin üstüne ilâve olarak yapılacak olan yeni bina açık münakasaya konulmuştur, Mü“ nakasa 30 Eylül 934 Pazar günü saat 14 de Galata'da Kara Mustafa Paşa sokağında Istanbul Limanı Sahil Sıhhiye mer - ya mimar olması şarttır. kezinde müteşekkil komisyonda yapılacağından taliplerin şart- name ve resimlerini almak üzere mezkür merkez levazım şu- besine müracaatları. Münakasaya gireceklerin mühendis ve * (5601) ADAPAZARI TÜRK TİCARET BANKASI Merkezi Adapazarı İstanbul şubesi: Dördüncü Vakıfhan zemin kat Tel.22042 Komisyon ve ticaret kısmı : Galata şubesi Ueküdür Şubesi İtimâdı Milli SERMAYESİ; İhtiyat akçası. ; Tel. 23623 Tel.: 43201 Tel.: 60590 Tel: 41937 1,200,000 130,000 ŞUBELERİ Bandırma, Bartin, Bilecik, Biga, Bolu, Bozöyük, Bursa, Düzce, Eskiş& hir, Hendek, İzmit, Karamursal, Kütahya, Mudurnu, M. Kemal Paşâ Galata, Gemlik, Gerede, iniş) aya Tekirdağ, enişehir. Müsait şartlarla mevduat, havale kabul eder. Tahsile senet alır, İkraz muamelesi yapar. Mevduat faizleri müdiriyetle görüşülerek tesbit edilir, Komisyon ve ticaret kısmı her nevi emtiai ticariye satışma delâlet eder. (ITİMADI MILLI) Kendi sigortasıdır. Üsküdar, 5613 Ankara: Jandarma Umum kuman. danlığı Satınalma komisyonundan! Mevcut nümune ve evsaf ma uygun altlı üstlü 1250 a- det karyola 29-9-934 cumartesi günü saat on beşte kapalı zarf usulile satın alınacaktır. İsteklilerin şartname ve nümu” neyi görmek üzere İstanbul'da Jandarma muayene heyeti ve Ankara'da Komisyonumuza her gün ve pazarlığa karı$* mak için de pazarlık gün ve saatinde ilk teminat makbuzU ile Komisyonumuza müracaatları. (5382) 5852 « dediler. « Zavallı Necat boynunu bükerek onlardan ayrılmağa mecbur oldu, ve aşağı doğru yollandı!... Şair bey şu bir ânlık nasibinin maküs cephe lerinden bile hurçmlaşmıştı. Onlar yukarı doğru yollanırken o aşağı istikamete yol almağa mecburdu. Onlar, ziya, ahenk ve neşe âlemin- de yükseldikçe kendisi, sessizli- ğe, zulmete ve yese doğru inecekti. Aşağı doğru!.. Daha beş on adım da büyük cadde bile nisbeten ten- halaşarak ıssızlaşıyordu. Tünel den çıkanlar da birân evvel ilerle- mek için bir acele lonunun ilânı idi. Hemen sokağa saparak dar bir merdivenden ikin- ci kata çıktı. Kendisini karşılayan vardı. Tünele | yakın bir sokağın başında bir lev. | vardı. Eyvah ha gördü. Bu bir dans öğretme sa- | billerin $o! şı yeni ve eski Fransız şairlerinin birkaç mısramı olsun ezberlemek ve sırası gelince ortaya atmak çok ehemmiyetli bir hazırlık olacaktı, Fikren bunlarla meşgul olurken bir taraftan da eve geç : yemeğe vaktile gelmedi basından işiteceği ağır sö: şünerek içi sıkılıyordu. Tüneli sa- bırsızlıkla beklerken esaretine is- yan etti ve fransızca bir küfür sa- vurdu: — Sapriati!... Vagondan kendini dışarı dar İ attı köprüye ayak atar atmaz bü- yük saate baktı: o Yediye çeyrek 1ralanmış otomo- lerinden bir ikisi, ba- ğrıyorlardı — Aksaraya kadar altmış kuruş.. Necat hiç düşünmeden bir taksi- va kuzguni | ye atladı. Bu eâkice bir araba idi, bol briyantinle yapışmış kuzgun | ? il saçlı, ince bıyıklı bir levantene ya- ak bir geri bir ileri zor- rından itibaren yeni dansları öj landıkten sonra seke seke yollanır- renmek üzere eni edeceğini vi ken. Necat başını şiddetle sağına cele anlatarak (kaydını yaptırdı. | çarptı ve sersemledi. el Da ii S0 e arama | dd ii yi Lei ki oluyordu. Biraz o hafifliyerek | de va mmmiiiealiile atladı. Ve karşı ta-| bir araba içinde yalnız başma bu- sıçrıyarak Libreri Mondi; günkü emsalsiz hayat (o parçası Tee Timi li bi canlandırmak istemişti. Sademe- iki fransızca kitap alarak Tünele | den kafatası hâlâ sızlarken bugün- koştu. Daha ilk gördüğü dakikada kü âlemi, esrarıengiz, kalbi heye- “Rndlerden bahseden, Suzana kar | canla ( dolduran birroman okur gibi en ince ( teferruatına kad8f gözlerinin önünde canlandı için köşeye gömüldü. Taksi homur” dana, siçraya, sallana köprüyü gi ti. Şehre sokuldukça (| tenhalık 9 kuytuluk kesifleşiyordu. Merca” yokuşuna, keskin bir benzin dW” manı salrvererek hırıldaya hırıld#” tırmanszlözkin indiri! ne indikçe Necatın kalbinde bir acı, gözlerinde bir hasret göl£* kuyulaşıyordu. Kim bilir bi bir saat beraber oturup konuştu! o emsalsiz genç'kadınlar şimdi irişilmez & mükellef, o mesut, nur bir muhitte bulunuyorlar V£ belki kendisini de ara sıra bahisle” rine katıyorlardı. Bu noktayı düfü nünce Necat saadetinden ve duğu zevkten âdeta sarhoş oluY0” dı ti, Mahallesine yaklaşınca aklı” başına toplamağa © mecbur old” Taksiyi Tıg Murat Beyin kahvesi” ne gelmeden durdurarak indi. 97 före altmış kuruşu verirken cebi” de ancak üç evrakı nakdiye kal"f olduğunu gördü. Evinin bulund” ğu sokakta in cin yoktu. Çok” uykuya gömülmüş» görümüyord”