5 Ağustos 1934 Tarihli Milliyet Gazetesi Sayfa 4

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

BĞ ŞEM AT 7 Fikirler ve insanlar Racine tercümesi Fransız klassikleri arasında ter- cümesi en müşkül olanı La Fon - taine ise ikincisi hiç şüphesiz ki Jean Racine'dir. Moliğre'in ve Corneille'in eserlerindeki güzellik- ler sanki şekilden müstakildir, on- ları vücuda getirenlerin kullandığı kelimelerden başkalarile de ifade edilebilir. Fakat Racine'de ,ek_ıl - le mana o kadar bîrleç:ınîıür ki ay- rıldıkları zaman ikisi de verir. Onu ınlı:nık, ıe'vınek an- mağlübiyetle biteceği olan bir mücadeleye girişmektir. Belki onu, xıv üncü Louis zamanı estetiğini anlamakla, sevmekle kal- mamış, öonun bugün de geçeceğine iman etmiş bir şair manzum olarak tercüme edebilir. Böyle bir tercü- . me, seneİrce çalışmanın mahsulü olmasına rağmen, ancak — birkaç Züz ııi':ıhı. olarak basılır ve sahibi £ KER S SN a, realite içi ğ ziyade Eflatun'un Alemi - Misal'ini y aa f Ki X: cak fr fransızcanım — da deiîil, xıv üncü Louis'nin sarayında gayet titizkbıir ) R nm L L H ceği bir havayı kabul etmek de - mektir. Racine'inki kadar hususi bir dil tasavvur olunamaz; o sanki hiç bir şeyi söylemez, her şeyi ima eder. Tabiatten mümkün olduğu kadar uzaklaşmıştır, belagati sev- temaşa ile yaşıyanların Ahmet Reşit Beyin Racine'i sev- diğinde şüpae yoktur. Onun ismi edebiyat tarihimizde bir şair ola - rak değil, bilhassa vâzıh bir naza- riyatçı olarak kalacaktır. Bizim mesil henüz mektep talebesi iken o- 1 debiyat kitabı dilimizde iz en mükem - yazılanların şüphesiz lidir; edebiyatı - cedide lisa- mez, sesini yüksl sevmez, en ufak bir hata işlemekten korkar. Racine ne kendi kendine, ne mü - nevver ne de hal- dini etrafına olduğu — gibi değil, kendi tasavvur ettiği gibi göster - meğe, kabul ettirmeğe muvaffak olmuştur. Bir gün: “Devlet, ben - im,, demiş; hayır o etrafının indin- 'de o kadar da değildir; zekânın, zevkin, her şeyin miyarıdır. Racine onu gücendirdikten sonra kendine muhatap olarak ancak Allah'ı in- tihap edebilmiştir; bununla da yük seldiğine değil, düştüğüne kanidir. Hazlitt diyor ki: — “Vahdetlere (1) riayet etmediği Shakespeare'e dudak büken Fr lar, eserlerin- de bir Yunanlıya Yunanlı bir ka- dımna Madame — diye hitap ettiren nı ile yazıldığı için yazık ki bugün sınıflarda ondan istifade etmek ka bil değildir. Ahmet Reşit Bey bir nazariyatçı olduğu için Racine'i se ver, çünkü tasavvurunda yaşıyan kusursuz sanate en yakın, hattâ o kusursuz sanatin nümunesi sayıla- cak eserleri onda bulabilir. Racine' in külliytını tercümeye teşehbüs et- mesi belki de boş saatlerini hulya- sıma en muvafık bir işle geçirmek içindir. v ' L' A — AÇA b de büyük Fransız şairini memleke- timize tanitmak iltediğini söylüyor “Fransız edebiyatı hakkında, ve - lev mücmel olsun, bir fikir sahibi “olmak istiyenler, Rasin'i az çok ta- nımaktan istiğna” edemezler diyor, yani o edebiyata öğrenmek heve- sinde olanlar için çalıştığını ihsas ediyor. Fakat |i muhakkak | Hindenburg! “ 66 yaşında ÂAlman ordularının başına geçip yurduna saldıranları Mazurya bataklıklarının içine gö- men Koca Hindenburg, bir dağ parçası gibi gürüldeyerek çöktü. Belki de şimdiye kadar Tanenberg ölülerinin yanıbaşında açılan çu - Ancak düşünülürse gömülen gindenburgun özü değil, kalıbı - tti aŞ Ölü olur ki gözlerini kapadığı gibi adı sanı unutulur. Hindenburg gibiler ise ölmez - ler. Çünkü ölmek ellerinde değil - dir. Bir takım kimseler doğdukları gün ölmezler arasına karışmış o - tarlar. Hindenburg işte bunlardan bi- ri idi. Geçmişte öğerek k kim seleri olmayan uluslara acıma - Gerçek, biliriz ki ölenlerle ö - günülmez. Fakat Hindenburg gi - bi ünlü ölülerile Almanlar çekin - meden öğünebilirler. Gelen telya- zZıları da hepimi kuduk: Fransız Elçisi Almanlara yürek - ten başsağlığı etti. Almanların ya sına Fransızların gösterdiği bu bağlılık çok değerlidir. Demek oluyor ki büyük adam, hwrserde büyük tanınıyor. Seven sevmiyen onun büyüklüğü karşı « sında eğiliyor. Hindenburg içlerinden biri o - lan Almanyaya ne mutlu, diye dü şünürken alnımızı açarak ve göğ- sümüzü gererek söyliyebiliriz: Ö - günülecek ölüsü en çok olan ulus (millet) biziz. Beşbin yıllık geçmişimizde öyle adsız babayiğitler çıktı ki bunlar A0 ai p Çü e canlarını ve kan Racine'i klassik adâb sayarlar. Onun yaptığı barbarlık değilmiş. — Neden? — Çünkü bu frenkçe bir harekettir ve frenkçe olan hiç bir hareket, bir xrv üncü Louis zamanı perukasını sade bir Yunanlı serpuşuna tercih eden bu hercayi ve kendini beğenmiş mil- letin nazarında barbarlık olamaz.,, Evet, Racine Yunan kahraman- larma Fransız saray adamlarının elbisesini giydirip yine onların dil- lerini konuşturur; — fakat İngiliz münekkidinin ağır hükmü son de- rece haksız ve kendi aleyhinedir, eserdeki sihre nüfuz edemediğini gösterir. Racine'in tragediaları, ih tiraslardan bahsetmekle beraber havasımıza değil, yalnız - kafaya hitap eder. Realiteyi tasvire çalış- maz, onu bir düstur içine hapset- mek ister- Vakra kendisi Andro - gue'ın mukaddimesinde seyirci- lerine döktürdüğü gözyaşlarından bahseder; fakat bu gözyaşları da reel değil, o tragedialarda tezahür- lerinden ziyade cevherleri ihsas e- dilen elemlerin, ıstırapları daha ta- bit bir tasviri karşısında dökülecek gözyaşlarının bir remzidir. Racine' in tragedialarının verdiği zevk ri- yaziyenin verdiğine benzer. Şu ka- dar ki bu riyazi düsturlarda fikrin, müşahedenin olduğu kadar, hattâ onlardan ziyade, kelimelerin, mıs - ram, edanın kıymeti vardır. Ra - g ydı ga pek az gay- ret etmiş. İçinde “cünunu tehev - vür,, gibi terkipler bulunan bir ki- tabı okumak doğrusu çok zor olu- yor. Mamafi Reşit Beyin zamana hiç bir tavizde bulunmadığı iddia e- dilemez. Racine'i Servet#t-Fünun'- un zaferi zamanlarında tercüme etseydi hiç şüphesiz daha çok fa- risi, arabi terkipler kullanırdı. Manzum tercümeye heves etme- miş olması da belki yine bunun içindir: nesrini sadeleştirmek için gösterdiği gayreti nazımda göste- remez, mısralarını gençliğinde a- İıştığı dille söylerdi. Henüz iki tragedianm, Andro- gue ile Britannicus'un tercüm leri kitap hâlinde çıktı, (2) ikisini de tamamile okumadım, ancak bir iki sahneyi asalları ile karşılaştır- dım. Reşit Bey Racine'i bütün in- celikleri türkçede ifade edebilmiş demiyeceğim; zaten böyle bir şe- yiimkânsız saydığımı söylemiş- tim, Fakat yine bir Racine havası kalmış; bunu belki de metne gös- terdiği sadakate medyundur. (3) Nuarullah ATA (1)— Mevzu, zaman ve mekân vah- datleri. (2) — Dün ve yarın tercüme külliya- tr, sayı: 6. 75 kuruş. (3) — Tercümenin asil metne sadık olduğuîıu söyledim; mamafi bazı yerler- ü ld larını düşü den harcamamış ol salardı Türkü bugün yeryüzünde sığdıracak yer bulamazlardı. M. SALÂHATTİN Aksaray cinayetinin faili bir tür lü bulunamıyordu. Bütün polis ve adliye tahkikatı hep boşa gitti Hiç bir ize, hiç bir neticeye varamadı- lar. Gün geçtikçe esrartengiz bir hal alan bu cinayet kimin tarafın dan ika edilmiştir? Katil kimdir? meçhül. Maktul 70 yaşlarında bir ihtiyar kadındır. Bu kadının kimsesi yok. Kadınm ifadeye muktedir ol d dılar. Resmini koydular. O günlerde Aksaray polis ka- rakolundan içeri gene esrarengiz bir adam girdi ve komiser efen- diyi görmek istediğini söyledi. Komisere götürdüler, Aksaray cinayetinin faili olarak kendini po- lise teslim eden adamı merak et- tiğini ve onun — hakiki katil ol- mayıp ve asıl katil fiilinin faili can verdi. Birçok insanlar zan altı- na alındı. İstintak edildi. Hayır hayır hayır. Katil yok! Gazeteler günlerle bu esraren- giz cinayetten bahsettiler. Polisi müaheze ettiler. Netice, boş. Artık tahkikat durmuş bir halde idi. Hâdise kapanmak — istidadını gösteriyordu. Herkeste şu | t kendisi olduğunu söyledi. Garip şey!.. Şimdi katil ikileşti. Ve evet. — Ben katilim. O kadını ben öldürdüm. Fakat benden evvel ka- til diye kendini polise — teslim e- den adamı merak ediyorum. Ni- çin buna lüzum görmüştür aca- vardır ki günün birinde katil orta- ya çıkacak ve bunu “Ben vurdum,, diyecek, zira hilkatte “kan tutar,, itikadı vardır. Tarihi adli, ci- nayeti saklamış, itiraf etmemiş bir cürüm keydetmez. Katil mutlaka meydana çıkar. Mızrak çuvala sığ- maz derlerya. Hakikaten bu doğrudur. Bu de- fa da böyle oldu. Hâdisenin üzerinden aylar geç- miş ve artık cinayet unutulmak ü- zere idi. Bir gün akşama doğru ak- saray polis karakolundan içeri bir adam girdi. Otuz beş, kırk yaşla- rında olan bu adam, komiser beyi görmek istedi. Komiserin karşısı- na çıkardılar. — Size mühim bir şey söyliyece- ğim komiser bey. — Buyurun! — Hani şu Aksaray cinayeti i- çin. — Evet! Etrafına bakındı ve iğilerek: — Katil benim, dedi. Nikâh Merasimi Tütün inhisart sabık müfettişlerin- den Ferruh Beyin kerimesi Mübahat Hanımla Reniz Ticareti Müdürlüğü memurlarırdam eski gazeteci arkada- şımız Bürhanettin Âli Beyin nikâh merasimi Perşembe günü Beyoğlu da iresinde icra edilmiştir. Kanuni'tescili bizzat Beyoğlu kay makamı Sedat Bey yapmıştır. Esbak Harbiye Nazırı :Ziya Paşa ile L:man Şirketi Müdürü Hamdi Bey de bu me sut çiftin şahitliğini yapmışlardır. Ayni zamanda merasimde Büyük Milet Meclisi kanunlar şubesi müdü- rü Muzaffer Bey ile daha birçok ta - nınmış hanım ve beyefendiler ve mat buat erkânımdan bazıları hazır bulun muşlardır. Arkad a ve genç refil adetler temenni ederiz. ZAYI — Ziraat Bankası Istanbul şube- sindeki tasarruf hesabımda kullandığım tatbik mühürümü kaybettim. — Yenisini hakkettirdiğimden diğerinin hükmü yok tur. Fatma Münevver (1660) sa elbette ölümünü arayan — bir bedbahta ait olamaz” diye tercüme etmiş. Bana öyle geliyor ki burada “ appareil” keli- mesi Orestes'in maiyetini, kendisini E- pire'e getiren gemileri gösteriyor, gör- düğü ikramları değil. Fakat belki “ik- karm ” kelimesinin artık kullanılmıyan, benim bilmediğim ve “appareil” e uyan bir manası vardırı Mamafi bunlar ter- cine'in sanati t ile terkibidir; belki hiç bir şair onun kadar sanat- kâr olmamış, yani “stylisation,, u onun kadar ileri — götürmemiştir. Racine'i tercümeye — kalkmak, e şüp ğ da ilâveye bi rum, Meselâ Andromague I, 1 de .“ Le pompeux appareil gui suit ici vos pas — N'est point d'un malheureux güi cher- che le tröpas” mısralarını “ Burada adım larınızı takip eden “debdebeli ikramlar Üç çocukla asıl çok lâfeden bir muallimi ayrı ayrı göz hapsine ka- padılar ve bir hafta kimse ile ko- el ş . Sekizinci günü hep si valinin karşısıma çıkarıldı: Vali iklara bakar bak ettikleri suça karşı cezanın bol«bol verildi- büklümdüler, Yere basamıyorlar, oturamıyorlardı. Genç muallimin sol gözünün üs- tü mosmor ve çenesi yaralı idi. Vali tatlı bir dille sordu: — Muallim efendi, oğlum! Gö- zünüze, çenenize ne oldu? —. (cevap yok) Vali mânâlı mânâlı söyledi: — Yoksa kazara — bir yere mi çarptınız? Mualim bunun ne demek oldu- ğunu anladı. Vali demek istiyordu kir A Bir kaza oldu. Çarptım. Der- sen sen de bu işten yakayı kurta- rırsın, Yok. Müdürlük bodrumun- Ç ) * Yazan: AKA GÜNDÜZ da bu hale getirdiler dersen, sen düşün! ,. — ları maiyetiniz ılar fendim! Fakat ben Ş"k?::çı;tdeğie: Him. Şayet adliye cesaret eder de beni sorguya çekerse inkâr edece- ğim. Kaza oldu. Düştüm diyece . ğim! Vali bir kâğıdı okur gibi yapa- c.ııklara üstünkörü bir nasihat geç- ti. Bundan muallim de payını al- (!ı. Hepsi mektebe gönderildi. Va- H polis müdürüne dedi ki: — Anlaşılan mektep müdürü i- daresiz bir adam. Geçen sefer de b_öyle oldu. Bu sefer de muallimle- ri yazarsak davayı kazanacağımızı ummam. Her gönderilen mualli - meğfır lâı_ılp takılamaz ya. <— Efendimiz. kdü İ 5 bir zattır, Yıkmdm:;ı"tî:îînl.d"eh — Ohalde sen idaresiz bir adam- cevap verdi: sın! AA SEERMRTTA A TUT GAT TT | eeet üilliyet’in ""î“m: 42 kıymetini azaltmaz. — N, A. Hamiş: Reşit Bey Racine, Taine gi- bi isimleri de Bizim imlamıza Çevirmiş; Rasin ne ise ne; fakat “İpolit Ten ” de irisanr rahatsız eden bir — dımdızlaklık var.— N.A, Hafız Bey valinin ellerine sarıl- dı ve söz verdi ki bir daha bu gibi münasebetsizliklere kat'iyyen mey- dan vermiyecek. Şehir içindeki de- diL - | dı <. e geç y Valinin göreceği başka büyük, mühim işleri vardı. Bunlarla fazla uğraşamazdı. Meseleyi müdürün dirayetine bıraktı. Yalnız dedi ki: — Mektep müdürüne söyle, ço- cuklar fazlaca hırpalanmıştır. Baş ka bir ceza vermesin. Yalnız diğer çocuklarla iki üç gün münasebette bulu ları için üçünü de bir odaya hapsetsin. Muallime de bir hafta izin versin. Üç çocuğu bu sefer ambar me- murluğunun yanındaki küçük oda- î'a kapadılar ve yemeklerini verdi- er. ,Müdür iyiden iyiye sümsüklemiş ti. Bu işin muallimlerden geldiğini eli ile koymuş, gözü ile görmüş gi- bi biliyordu. Ne yapsın ki piçku- ruları o kadar dayak yedikleri hal- de sır vermediler. Çocuklar küçük odada birer kö- şeye çekilmişler, dayak yerlerinin morartı ve sancılarını geçirmeğe çalışıyorlardı. Can sıkan yağmurlardan sonra sulu sepken kar başladı. Kış, ev - lerden ve sobalardan içeriye gir - Komiser hayretle bu adamın yüzüne baktı. — Ne söylüyorsun? — Evet. O kadını öldüren be- nim dedi ve gözleri büyüdü sallan dı. Yanındaki koltuğa yıkıldı ve hınçkırmaya başladı. Ağladı, ağla- dı, ağladı. Yeniden tahkikata başladılar. Bu adam eskiden bir sigorta şir- ketinde memurmuş. Açığa çıkarmış lar. Başka bir iş bulamayınca ken- dini içkiye vermiş. Gece gündüz içkiye koyulmuş. Tabit elindeki a- vücundakiler bitince sefalet başla- mış. Şimdi Karagümrükte bir kah- vede yatıp kalkıyormuş. Etraftan konu koşu, dükkâncılar, şu bu ne verirse onunla geçiniyormuş. — Bu kadını neden öldürdün? dedikleri zaman. — Parasına tamaan demiş. Tahkikat devam ediyordu. Gazeteler katilin bulunduğunu ve cinayetini itiraf ettiğini yaz- Harik Hayat Kaza ba?. Günlerce vi la — müca-; dele ettim. Teslim — olmak iste- dim muvaffak — olamadım. Kan beni boğacak sanıyordum. Gece - leri uyuyamaz olmuştum. Fakat buna rağmen — hapishanenin loş höcreleri gözümün önüne geldi - ği zaman — ürküyor ve susuyor- dum. Kendimi ele — vermekten korkuyordum. Lâkin bu —adam, ben öldürdüm diyince — beynim attı. Hayır o kadmı o öldürme- miştir. Ben öldürdüm. İşte vesa- Diyerek bıçağın kınından, sa- tın aldığı dükkândan filân başlı- yarak hakikaten katilin kendisi ol- duğuna gerek polis, gerek adli - yeyi ikna edecek o kadar çok delil ibraz — etti ki polisler de, müstantikler de, müddeiumumi - ler de şaştılar. Peki öteki adam niçin kendi- ni katil diye ele vermek istemiş- tir acaba? k Hakikt katilin meydana çık- tığımnı ve bütün vesaikile kendinin katil olduğunu isbat ettiğini söy- lediler. Zorladılar, ve — nihayet kendinden şu itirafı alabildiler: — Ben aç kalryordum. Yaşa- mak için sıkıntı çekiyordum. Bir- çok insanlara bar olarak — yaşa- maktansa hapishaneye girmek is- tedim, Cinayet işliyemem ki be- ni oraya götürsünler. Hazır kati- Ki meçhul bir cinayet var ve nasıl olsa bu katil için hapishanede bir oda, bir yatak ve bir tas — sıcak çorba hazırdı. Makbule ADNAN Sünnet düğünü Hilâliahmer Fatih Kıztaşı na- hiyesi heyeti tarafından Aksaray- da Pertev Niyal lisesi bahçesin- de 9-8-934 tarihine müsadif per- şembe günü fıkara — çocukların sünnetleri yapılacaktır. ve Otomobil mişti. Sansaros bir gün kapıcının oda- sı yanındaki paltoluğun önünden geçerken görmüştü. Müdür yeni lâstikler almış, orada duruyor. İçi hop! etti. Gözlerinin bebekleri karardı da, aklarının etrafında kıvılcımlar yan dı. Şakakları buz, — avuçları ateş kesildi. Uzaklaşmak istedi. Bir â- dım geriye attı, ikinci adımı ata - madı. , Dört yana şöyle bir bakımdı. Koridorda kimseler yoktu. Nasıl oldu? Birdenbire, farkında olma- dan müdürün lâstiklerine doğru a- tıldı. İki lâstikten bir tekini alınca hemen koynuna soktu ve koşarak uzaklaştı. Bütün benliği elinde ol- mıyan bir kuvvetin pençesi altında hareket ediyordu. Sıra aptesane - lerden boş bulduğuna daldı, kapı- yı kapadı. Demin kararan gözleri şimdi par par yanıyordu. Tek lâs- tiği koynundan çıkardı ve bir şey düşünemeden geniş kuburdan aşa- ğı attı. Lâstiğin düşerken çıkardı- ğı boğuk ses beyninde top sadafa- rı halinde gümbürdedi. Sonra çu- kur yanaklı sıska suratı — gerildi, yelken kulakları kızardı, gülümse- di ve kendi kendine mırıldandı: Sigortalarınızı Galatada Ünyon Hanında Kâin UÜUNYON SİGORTASINA yaptırınız. Türkiyede bilâfasıla icrayı muamele etmekte olan * Kumpanyasıma bir kere uğramadan sigorta yaptırmaymnız. Telefon : — İşte, hırsızlık b eg böyle olur! Ben 4.4888. 4642 artık şimdi hırsız oldum! Köpek u- şakları! İçinde sevinç, korku, azap biri- birine karışmıştı. Buz gibi ter dö- küyordu. Dershaneye girdi, soba- ya sokuldu, omuzlarını kaldırdı, titriyordu. Bir çocuk sordu: — O kadar souk yok, neye böy- le üşüyorsun? — Bilmem, içim üşüyor. — Hastalık olmasın. — Bilmem, olsa da geçer. Yaptığı işin fena olduğunu sezi- yordu. Fakat bir defa olmuştu.Ge- ri dönmek kabil değildi. Biraz da bu kötü işin kötü zevkine varmağa başlamıştı. Eline geçen bir kitabı aldı. Gitti, tek kalan lâstiğin dur- duğu paltoluğun karşısındaki bir koridor penceresinin içine oturdu, bacaklarını aşağıya sarkıttı, ders çalışır — görünürken olanı biteni seyredecek, kötü zevkin hepsini ta- dacaktı. Kapıcı gittiği yerden döndü. Lâs tiklere bakmadı bile, Muallimler geliyor, mubassırlar geçiyor, hademeler gidip geliyor; çocuklar koşuşuyor, fakat hiçbirisi de Sansaros'un kendi kendine çok büyüttüğü işe aldırmıyordu. Bir a- ralık müdür beyin lâstikleri nere- SRe Bi rı. 175 Khz. MOSKOVA, 1714 m. P 23: Karışık konser. 23,30: Dans musikiti: . e .. Bugünkü pro İSTANBUL: oe 18,30: Plâk neşriyatı. 19,20: Ajans MT gp 19,30; Türk musiki neşriyatı: e şat, Mesut Cemil, Muzaffer — Beyler Vedia Riza hanımlar, 21,: Ateş - GüReÜL yi ben naklen konferans, 21,30: Orkesirâ " & program, Plâk. Konferans. 18,15: Romen | 18,30: Müsahabe. 18,45: Köylü neşrif* Konferans. 20,45: Plâk, 21: Konferant. n p 1 ikisi, 2Ö Koafi 22,) ret parçaları 22,30: Spor. — 22,40: O 23: Haberler, 23,30: Lido banyolarındaf "” 223 Khr. VARŞOVA, 1348 m. $ 19,15: Orkestra konseri 20,15: Polonez musiki i mı, 21,35: Konferans. * Haberli sahabe. 22,02: Lembergten naklen nettü âk. 23,12: Dans plâkları. onferans.. 24,10: Dans P 11,15: Kolkos konseri, 12,15: - İsvef yatı. 13: İngilizce. 16,15: Çocuk ne neşriyat. 832 Khz. MOSKOVA (Stalin) 360 17,30: Musahabe, 18,30: Musahabe. tüsilte. 20: aKrışık konser, 22: Dans f 638 Khz. Prag 470 m. 21,20: Kuartet konseri, — 22,05: 22,10: Musahabe, : Sehrammel müt 23: Son haberer: 23,20: Plâk, 23,25: (Almanca) 23,30: Senfonik caz musil 686 Khz. BELGRAT. 437 m. 20,30: Kuartet konseri. 21,15: 21,30: Musahabe. 22,10: Karışık havalar: Haberler, 23: Zagrepten naklen konser: 545 Khz. BUDAPEŞTE, 550 m. 20,20: “Sabinlerin kaçırılışı,, —i tiyatrosu. 22: Haberler. 22,30: Askeri Eü 23,45: Dans musikisi. 24,45: — Donaj Sigan musikisi. 191 Khz. Deutselansender 1571 m. 21,15: Yaz geceleri şarkıları. 23: vesaire. 24,20: Königsbergten neşeli havt ” dans,. 4 230 Khz. LÜKSEMBURG, 1304 m. İngiliz akşamı. 21,30: Hâberler. 1031 Khz. KÖNİGSBERG 291 m. | 20,30 Karışık şen musikili neşriyat. berler, 23,20 Alman - İtalyan atletizmi bakaları neticeleri. 23,40 Danas veh afif ki parçaları. 658 Khz. LANGENBERG 456 m. 21 Karışık neşriyat, 23 Aktüalite, Üa ee lana. Avelik sutantalik 23,40 Gece Musikisi ve dans. 658 Khxz. VİYANA 507 m. 21 Müsahabe, 21,05 Alman operali parçalar, 23 Müsahabe, 23,05 Haberler; Dans musikisi, 24,45 Budapeşte'den y Sigan musikisi. j Tebpebası Belediye bahçesi Totonbut Betidiğesi Bu akşati ŞehirTiyatrosü 22 de — TU ı B 3 Perde Yazan Ekrem F a Besteleyen H Reşit. Hava yağmurlu olduğu takdir! siller kışlık sahnede verilecektir. İstanbul asliye mahkemesi birinci caret dairesinden : Mahkemece satrlmasına karar j miş olan (330) adet muhtelif boYy” 4 Parfet ve Parfiksiyon tabir olunan " baların açık artırma suretile 7-8-934 $7 l günü saat 10 dan 12 ye kadar ve F | bil olamadığı taktirde ani takip eden $" | ve ayni saatlerde transit olarak K da un anbarı gümrük antreposunda * tılacağı ilân olunur. (1678) € <9 S '3.' yülliyet Asrın ümdesi “ MİLLİYET * ti “ABONE ÜCRETLERİ * Türkiye için Hariç G 5 L d Gelen evrak geri verilmez.— Müd€, EL geçen nüshalar 10 kuruştur.— Gazet€ " | matbaaya ait işler için müdiriyete müfi || esat edilir. Gazetemiz ilânların mes'ali' | tini kabul etmez, de? demek için kıvrandı. Mad?t ti ki kimse görmüyor, — alı bari o sormuş olsun da ortalık V rışsm. Yapamadı bunu. Korkt” İşi gidişine bıraktı. Kalın bir öksürük sesi. b * Müdür bey ince ökçeli, lâ| i hıklı pabuçlarmı taîıl:îludı !'P.:;r ta şaplata geliyordu. Sansaro$ mezliğe geldi. Müdür Sansaro” gördü: | — Ne yapıyorsun orada? — — — Ders çalışıyorum. . Diyerek saygılı bir ıtlıyl!n ’?ı re indi. Müdür: “,Wj — Aferin, dedi. İşte böyle akıllı olmalı: ,şı Sansaros içinden katılasıy& duf” lüyordu. Derse çalıştığı, uslu Jî’î duğu zaman hırsız, uğursuz. e,ıî“, üstüne yürürlerdi. Asıl şimdi d y'fî çalışmıyordu. İlk hırsızlığı d& İ mıştı. Ona aferin diyorlard" K saros çocuk coğrafya dersinde * ğ yanım tersine döndüğünü öif’îlîı( İ ti ama, içyüzünün de tersin© e | ğunu henüz anlıyamamıştı. ! Müdür paltoluğa aoğmld_“-şg—' pıcı paltosunu tuttu giydir" ";;;İB’!*, siyesini eline verdi. Sıra lâstifir. gelince ikisi de bir tuhaflı ü Lâstiğin teki yok! y N, Ü

Bu sayıdan diğer sayfalar: