4 a a azm Racine tercümesi Fransız klasikleri arasında ter- cümesi en müşkül olanı La Fon - taine ise ikincisi hiç şüphesiz ki Jean Racine'dir. o Moliğre'in ve Corneille'in eserlerindeki güzellik- ler sanki şekilden müstakildir, on- ları vücuda getirenlerin kullandığı kelimelerden başkalarile de ifade, edilebilir. Fakat Racine'de şekil i- le mana o kadar Ka ay- rıldıkları zaman ikisi wolu- i anlamak, sevmek İransızcanm o dadeğil, Louis'nin sarayında gayet titiz bir adamın fransıscanm konuşulabile- ceği bir havayı kabul etmek de - mektir. Racine'inki kadar hususi bir dil tasavvur olunamaz; o sanki hiç bir şeyi söylemez, her şeyi ima eder. Tabiatten mümkün olduğu kadar uzaklaşmıştır, belagati sev- mez, sesini yüksİlmeği sevmez, en ufak bir hata işlemekten korkar. Racine ne kendi kendine, ne mü - ü ne de hal- bir tek xıv üncü Louis. Bu hükümdar ken dini etrafına olduğu ( gibi değil, kendi tasavvur ettiği gibi göster - meğe, kabul ettirmeğe muvaffak olmuştur. Bir gün: “Devlet, ben - im,, demiş; hayır o etrafının indin- de o kadar da değildir; zekânm, zevkin, her şeyin miyarıdır. Racine onu gücendirdikten sonra kendine muhatap olarak ancak Allah'ı in- thap edebilmiştir; bununla da yük seldiğine değil, düştüğüne kanidir. Hazlitt diyor ki: o “Vahdetlere (1) riayet etmediği Shakespeare'e dudak büken Fransızlar, eserlerin- de bir Yunanlıya Yunanlı bir ka- dma Madame < diye hitap ettiren Racine'i klassik adâbın mümessili sayarlar. Onun yaptığı barbarlık değilmiş. — Neden? o Çünkü bu İrenkçe bir harekettir ve frenkçe olan hiç bir hareket, bir xıv üncü Louis zamanı perukasmı sade bir Yunanlı serpuşuna tercih eden bu hercayi ve kendini beğenmiş mil- letin nazarında barbarlık olamaz.,, Evet, Racine Yunan kahraman- larma Fransız saray adamlarının elbisesini giydirip yine onların dil- lerini ko: fakat İngiliz münekkidinin ağır hükmü son de- rece haksız ve kendi aleyhinedir, eserdeki sihre nüfuz edemediğini gösterir, Racine'in tragediaları, ih tiraslardan bahsetmekle beraber havasımıza değil, yalnız kafaya hitap eder, Realiteyi tasvire çalış- maz, onu bir düstur içine hapset- mek ister. Vakıa kendisi Andro - mague'ım mukaddimesinde seyirci- lerine döktürdüğü gözyaşlarından bahseder; fakat bu gözyaşları da reel değil, o tragedialarda tezahür- lerinden ziyade cevherleri ihsas e- dilen elemlerin, ıstırapları daha ta- bii bir tasviri karşısında dökülecek gözyaşlarının bir remzidir. Racine" in tragedialarınm verdiği zevk ri- yaziyenin verdiğine benzer. Şu ka- dar ki bu riyazi düsturlarda fikrin, müşahedenin olduğu kadar, hattâ onlardan ziyade, kelimelerin, mıs - ram, edanın kıymeti vardır. Ra - cine'in amamile terkibidir; belki hiç bir şair onun kadar sanat- kâr olmamış, yani “stylisation,, u onun kadar ileri (o götürmemiştir. Racine'i tercümeye (o kalkmak, Üç çocukla asıl çok lâfeden bir muallimi ayrı ayrı göz hapsine ka- padılar ve bir hafta kimse ile ko- muşturmadılar. Sekizinci günü hep si valinin karşısma çıkarıldı. Vali çocuklara bakar bakmaz, ettikleri suça karşı cezanın bol bol verildi- ğini anladı. Çocukların üçü de iki büklümdüler. Yere basamıyorlar, oturamıyorlardı. Genç muallimin sol gözünün üs- tü mosmor ve çenesi yaralı idi. Vali tatlı bir dille sordu: Muallim efendi, oğlum! Gö- zünüze, çenenize ne oldu? (cevap yok) Vali mânâlı mânâlı söyledi: — Yoksa kazara (bir yere mi ? Mualim bunun ne demek oldu- ğunu anladı. Vali demek istiyordu ki: — Bir kaza oldu: Çarptm: Der- sen sen de bu işten yakayı kurta- rırsın. Yok. Müdürlük bodrumun- mağlübiyetle biteceği muhakkak olan bir mücadeleye girişmektir. Belki onu, xıv üncü Louis zamanı estetiğini anlamakla, sevmekle kal- mamış, onun bugün de geçeceğine iman etmiş bir şair manzum olarak tercüme edebilir. Böyle bir tercü- me, senelrce çalışmanın mahsulü olmasına rağmen, ancak (birkaç yüz nüsha olarak basılır ve sahibi bununla, realite içinde olduğundan ziyade Eflatun'un Alemi - Misal'ini temaşa ile yaşıyanların hürmetini, muhabbetini kazanır. Ahmet Reşit Beyin Racine'i sev- diğinde şüpme yoktur. Onun ismi edebiyat tarihimizde bir şair ola - rak değil, bilhassa vâzıh bir naza- kunan edebiyat kitabı dilimizde yazılanların şüphesiz en mükem - mmelidir; edebiyatı - cedide lisa- nr ile yazıldığı için yazık ki bugün sınıflarda ondan istifade etmek ka bil değildir. Ahmet Reşit Bey bir nazariyatçı olduğu için Racine'i se yer, çünkü tasavvurunda yaşıyan kusursuz sanate en yakın, hattâ o sanatin nümunesi sayıla- cak eserleri onda bulabilir. Racine" in külliytınr tercümeye teşebbüs et. | mesi belki de boş saatlerini hulya- sna en muvafık bir işle geçirmek içindir. Vakıa kitabımın mukaddimesin- de büyük Frans şairini memleke- timize tanıtmak istediğini söylüyor “Fransız edebiyatı hakkında, ve - lev mücmel olsun, bir fikir sahibi olmak istiyenler, Rasin'i az çok ta- nrmaktan istiğna” edemezler diyor, yani o edebiyatı öğrenmek heve- sinde olanlar için çalıştığını ihsas ediyor. Fakat lisanı zamanm gustosuna uydurmağa pek az gay- ret etmiş. İçinde “cünunu tehey - | vür,, gibi terkipler bulunan bir ki- tabı okumak doğrusu çok zor olu- yor. Mamafi Reşit Beyin zamana hiç bir tavizde bulunmadığı iddia e dilemez. Racine'i Servef#Fünun'- un zaferi zamanlarında tercime etseydi hiç şüphesiz daha çok fa- risi, arabi terkipler kullanırdı. Manzum tercümeye heves etme miş olması da belki yine bunun içindir: nesrini sadeleştirmek için gösterdiği gayreti nazımda göste- remez, mısraları gençliğinde a- lıştığı dille söylerdi. Henüz iki tragedianm, Andro- mague ile Britannicus'un tercüme- leri kitap hâlinde çıktı, (2) il i de tamamile okumadım, ancak bir iki sahneyi asalları ile karşılaştır. dım. Reşit Bey Racine'i bütün in- celikleri türkçede ifade edebilmiş demiyeceğim; zaten böyle bir $e- yi imkânsız saydığımı söylemiş. tim, Fakat yine bir Racine havası kalmış; bunu belki de metne gös- terdiği sadakate medyundur, (3) Narullah ATA (1)— Mevzu, zaman ve mekân vah- datleri (2) — Dün ve yarın tercüme külliya- tı, sayı: 6. 75 kuruş, (3) — Tercümenin asil metne sadık olduğunu söyledim; mamafi bazı yerler. | de şüphem olduğunu da ilâveye mecbu- rum, Meselâ Andromagı pompsux apparsil gul sult ici vos pas — Nest point d'un malheureux gul cher- <he le tröpas” mıralarını “ Burada adım larınızı takip eden “debdebeli ikramlar r Yazan: AKA GÜNDÜZ da bu hale getirdiler dersen, sen düşün! ,, Muallim bu sefer cevap verdi: — Onları maiyetiniz. Yapiikar « fendim! Fakat ben şikyetçi deği lim. Şayet adliye cesaret eder de beni sorguya çekerse inkâr edece. güm. Kaza oldu. Düştüm diyece Vali bir kâğıdı okur gibi yapa- rak bunları işitmemiş göründü.Ço- cuklara üstünkörü bir nasihat geç- ti. Bundan muallim de payını al- dı. Hepsi mektebe gönderildi. Va- hk Dea dedi ki; — Anlaşılan mektep müdürü i- daresiz bir adam. Göğe e böyle oldu. Bu sefer de muallimle- ri yazarsak davayı kazanacağımızı uummam., Her gönderilen mualli » o Gr takılamaz ya, — Efendimiz, müdür i i bir zattır, Yakmdan Ri ar Ohalde sen idaresiz bir adam- | Öz dilimizle | Hindenburg! 66 yaşında Alman ordularının başına geçip yurduna saldıranları Mazurya bataklıklarının içine gö- men Koca Hindenburg, bir dağ parçası gibi gürüldeyerek çöktü. Belki de şimdiye kadar Tanenberg ölülerinin yanıbaşında açılan çu - Hindenburgun özü değil, kalıbı - dır. Ölü olur ki gözlerini kapadığı gibi adı sanı unutulur. Hindenburg gibiler ise ölmez - ler. Çünkü ölmek ellerinde değil - dir. Bir takım kimseler doğdukları gün ölmezler arasına karışmış o - dalar. Hindenburg işte bunlardan bi. ri idi. Geçmişte öğerek anacak kim seleri olmayan uluslara acıma - mak elden gelmi; Gerçek, biliriz ki ölenlerle ö - ğünülmez. Fakat Hindenburg bi ünlü ölülerile Almanlar çekin - | meden öğünebilirler. Gelen telya- Zıları arasında hepimiz okuduk: Fransız Elçisi Almanlara yürek - ten başsağlığı etti. Almanların ya sına Fransızların gösterdiği bu bağlılık çok değerlidir. i Demek oluyor hi büyük adam, herşerde büyük tanımyor. Seven sevmiyen onun büyüklüğü karşı - sında eğiliyor. Hindenburg içlerinden biri o - Almanyaya ne mutlu, diye dü ürken alnımızı açarak ve göğ- zü gererek söyliyebiliriz: Ö « öl en çok olan ulus Beşbin yıllık geçmişimizde öyle adsız babayiğitler çıktı ki bunlar | gününde canlarını kıskansa ve kan İarını düşünmeden hârcamamış ol salardı Türkü bugün yeryüzünde sığdıracak yer bulamazlardı. M. SALAHATTIN Tütün inhisarr sabık mü den Ferruh Beyin kerimesi Hanımla Beniz merasimi Perşembe günü Beyoğlu da iresinde icra edilmiştir. Kanuni tescili bizzat Beyoğlu kay makamı Sedat Bey yapmıştır. Esbak Harbiye Nüzerr Ziya Paşa ile L'man Şirketi Müdürü Hamdi Bey de bu me sul çiftin şahitliğini yapmışlardır. Ayni zamanda o merasimde Büyük Millet Meclisi kanunlar şubesi müdü- rü Muzaffer Bey ile daha birçok ta - nınmış hanım ve beyefendiler ve mat buat erkânından bazıları hazır bulun muşlardır. Arkadeşmıza ve genç refikasına sa adetler temenni ede: ait olamaz” diye tercüme etmiş. Bana öyle geliyor ki burada " appareil” keli- yetini, kendisini E- ti gösteriyor Fakat belki bir manası vardı cümenin kıymet Hamiş: Reşit Bey Racine, Taine gi- bi isimleri de Bizim imlamıza çevirmiş; Rasin ne isi “ N.A, Hafız Bey valinin ellerine sarıl dı ve söz verdi ki bir daha bu gibi münasebetsizliklere kat'iyyen mey- dan vermiyecek. Şehir içindeki de- dikodunün'da önüne geçecek. Valinin göreceği başka büyük, mühim işleri vardı. Bunlarla fazla uğraşamazdı. Meseleyi müd dirayetine bıraktı, Yalnız dedi ki: — Mektep müdürüne söyle, ço- cuklar fazlaca hırpalanmıştır. Baş ka bir ceza vermesin. Yalnız diğer çocuklarla iki üç gün münasebette bulunmamaları için üçünü de bir odaya hapsetsin. Muallime de bir hafta izin versin. Üç çocuğu bu sefer ambar me- murluğunun yanındaki küçük oda- 7 kapadılar ve yemeklerini verdi- | ler. , Müdür iyiden iyiye sümsüklemiş ti. Bu işin muallimlerden geldiğini eli ile koymuş, gözü ile görmüş gi- bi biliyordu. Ne yapsın ki piçku- ruları o kadar dayak yedikleri hal de sır vermediler, Çocuklar küçük odada birer kö- şeye çekilmişler, dayak yerlerinin tı ve sancılarını geçirmeğe yal Can ulan Yağürlârdan sonya sulu sepken kar başladı. Kiş, ev. lerden ve sobalardan içeriye gir ; | MİLLİYET PAZAR 5 AGUSTOS 1934 eN KAYE Katil Aksaray cinayetinin faili bir tür) lü bulunamıyordu. Bütün polis ve adliye tahkikatı hep boşa gitti Hiç bir ize, hiç bir neticeye varamadı- lar. Gün geçtikçe esrarengiz bir hal alan bu cinayet kimin tarafın dan ika edilmiştir? Katil kimdir? meçhül. Maktul 70 yaşlarında bir ihtiyar kadındır. Bu kadının kimsesi yok. Kadın ifadeye muktedir olamadan can verdi. Birçok insanlar zan altı- na alındı. İstintak edildi. Hayır hayır hayır. Katil yok! Gazeteler günlerle bu esraren- giz cinayetten obahsettiler. Polisi müsheze ettiler. Netice, boş. Artık tahkikat durmuş bir halde idi. Hâdise kapanmak — istidadını gösteriyordu. Herkeste şu kanaat vardır ki günün birinde katil orta- ya çıkacak ve bunu “Ben vurdum, diyecek, zira hilkatte “kan tutar, itikadı vardır. Tarihi adli, ci- saklamış, itiraf etmemiş bir cürüm keydetmez. Katil mutlak. meydana çıkar. Mızrak çuvala sığ- maz derlerya. Hakikaten bu doğrudur. Bu de- fa da böyle oldu. Hâdisenin üzerinden aylar geç- ık cinayet unutulmak ü- saray polis karakolürdan'içeri bir adam girdi. Otuz beş, kırk yaşla- rında olan bu adam, komiser beyi görmek istedi. Komiserin karşısı- na çıkardılar. — Size mühim bir şey söyliyece- ğim komiser bey. — Buyurun! — Hani şu Aksaray cinayeti i- çin. — Evet! Etrafına bakındı ve iğilerek: — Katil benim, dedi. Komiser hayretle bu yüzüne baktı. — Ne söylüyorsun? Evet. O kadını. öldüren be- nim dedi ve gözleri büyüdü sallan dı. Yanındaki koltuğa yıkıldı ve hınçkırmaya başladı. Ağladı, ağla- dı, ağladı. Yeniden tahkikata başladılar. Bu adam eskiden bir sigorta şir- ketinde memurmuş. Açığa çıkarmış lar. Başka bir iş bulamaymca ken- dini içkiye vermiş. Gece gündüz içkiye koyulmuş. Tabii elindeki a- vucundakiler bitince sefalet başla- mış. Şimdi Karagümrükte bir kah- vede yatıp kalkıyormuş. Etraftan konu koşu, dükkâncılar, şu bu ne verirse onunla geçiniyormuş. Bu kadını neden öldürdün? leri zaman. — Parasına tamaan demiş. Tahkikat devam ediyordu. adamın Gazeteler katilin o bulunduğunu ve cinayetini itiraf ettiğini yaz- 'Harik Hayat Kaza kim dılar, Resmini koydular. O günlerde Aksaray polis ka- rakolundan içeri gene esrarengiz bir adam girdi ve komiser efen- diyi görmek istediğini söyledi. Komisere götürdüler, Aksaray cinayelinin faili olarak kendini po- lise teslim eden adamı merak et- tiğini ve onun ( hakiki katil ol- mayıp ve asıl katil fiilinin faili kendisi olduğunu söyledi. Garip şeyl. Şimdi katil ikileşti. Ve evet. — Ben katilim. O kadını ben öldürdüm. Fakat benden evvel ka- &l diye kendini polise | teslim e- den adamı merak ediyorum. Ni- çin buna lüzum görmüştür aca- ba?. Günlerce vicdanımla müca- dele ettim. Teslim O olmak iste- dim muvaffak (olamadım. Kan beni boğacak sanıyordum. Gece - leri uyuyamaz olmuştum. Fakat buna rağmen (o hapishanenin loş höcreleri gözümün önüne geldi - ği zaman oürküyor ve susuyor- dum. Kendimi Oele vermekten korkuyordum. Lâkin bu adam, ben öldürdüm diyince (o beynim attı. Hayır o kadını o öklürme- miştir. Ben öldürdüm. İşte vesa- iki. Diyerek bıçağın kınından; sa- ten aldığı dükkândan filân başlı- yarak hakikaten katilin kendisi ol- duğuna gerek polis, gerek adli - yeyi ikna edecek o kadar (o çok delil ibraz — etti ki polisler de, müstantikler de, müddeiumumi - ler de şaştılar. Peki öteki adam niçin kendi-. ni katil diye ele vermek istemiş- tir acaba? : Hakiki katilin meydana çık- tığmı ve bütün vesaikile kendinin katil olduğunu isbat ettiğin lediler. Zorladılar, ve kendinden şu itirafı alabildiler: — Ben aç kalıyordum. Yaşa- için sıkıntı çekiyordum. Bir- çok insanlı maktansa tedim. Cinayet işliyemem ki be- m oraya gi inler. Hazır kati- li meçhul bir cinayet var ve hasıl oha bu katil için hapishanede bir oda, bir yatak ve bir tas o sıcak çorba hazırdı. Makbule ADNAN Sünnet düğünü Hilâlishmer Fatih Kıztaşı na- hiyesi heyeti tarafından Aksaray- da Pertev Niyal si bahçesin- de 9.8-934 tarihine müsadif per- şembe günü fıkara çöcelderm sünnetleri yapılacaktır. ve Otomobil Sigortalarınızı Galatada Ünyon Hanında Kâin UNYON SİGORTASINA yaptırınız. Türkiyede bilâfasıla icrayı muamele etmekte olan ÜNYON Kumpanyasına bir kere uğramadan sigorta yaptırmayınız. Telefon : mişti, Sansaros bir gün kapıcının oda- sı yanmdaki paltoluğun önünden geçerken görmüştü. Müdür yeni lâstikler almış, orada duruyor. İçi hopl etti, Gözlerinin bebekleri karardı da, aklarının etrafında kıvılcımlar yan dı. Şakakları buz, O avuçları ateş kesildi. Uzaklaşmak istedi. Bir a- dım geriye attı, ikinci adımı ata - madı. Dört yana şöyle bir bakindı. Koridorda kimseler yoktu. Nasıl oldu? Birdenbire, farkında olma. dan müdürün lâstiklerine doğru a- tıldı. İki lâstikten bir tekini alınca hemen koynuna soktu ve koşarak uzaklaştı. Bütün behliği elinde ol- muyan bir kuvvetin pençesi altında hareket ediyordu. Sıra aptesane - lerden boş bulduğuna daldı, kapı- yı kapadı. Demin kararan gözleri şimdi par par yanıyordu. Tek lâs- tiği koynundan çıkardı ve bir şey düşünemeden geniş kuburdan aşa- ğt attı, Lâstiğin düşerken çıkardı ğı boğuk ses beyninde top sadala- rı halinde gümbürdedi. Sonra çu- kur yanaklı sıska suratı © geri! yelken kulakları kızardı, gül, - di ve kendi kendine mırildandı: — İşte, hırsızlık böyle olur! Ben 4.4888. 4642 artık şimdi hırsız oldum! Köpek u- şakları! İçinde sevinç, korku, azap biri- birine karışmıştı. Buz gibi ter dö- küyordu. Dershaneye girdi, soba- ya sokuldu, omuzlarını kaldırdı, titriyordu. Bir çocuk sordu: — O kadar souk yok, neye böy- le üşüyorsun? — Bilmem, içim üşüyor. — Hastalık olmasın. — Bilmem, olsa da geçer. Yaptığı işin fena olduğunu sezi- yordu. Fakat bir defa olmuştu.Ge- ri dönmek kabil değildi. Biraz da bu kötü işin kötü zevkine varmağa başlamıştı. Eline geçen bir kitabı aldı. Güti, tek kalan lâstiğin dur- duğu paltoluğun karşısmdaki bir koridor penceresinin içine oturdu, bacaklarını aşağıya sarkıtı, ders çalışır o görünürken olanı biteni seyredecek, kötü zevkin hepsini ta- dacaktı. Kapıcı gittiği yerden döndü. Lâs tklere bakmadı bile, Muallimler geliyor, mubassırlar geçiyor, hademeler gidip gel çocuklar koşuşuyor, fakat hiçbirisi de Sansaros'un kendi kendine çok büyüttüğü işe aldırmıyordu. Bir a- rahık müdür beyin lâstikleri nere- TU İ Bugünkü progra İSTANBUL; 823 Khe BÜKREŞ, 284 m. ak 1130: Dini neşriyat, 12: Öğle ti plik, 1 i ç18. Haberler, İğ Plâk, 18: K: illerde neşriyat, N 852 Ki. MOSKOVA (Stalin) 360 m 17,30: Musmhabe. 18,30: Musmhaber Se tünille. 20: akrışık konser, 22: Dani 538 Khz, Prag #0 m. 2120: Kmriet konseri © 22051 Musahabe, 22,8: : Plâk. 23,258 586 Kb, Kez BELORAT A a, Rah 230: BELGRAT. 457 m. 20,30. 130: Musahabe, 22.10: Karışık havi Haberler, 23: Zagrepten naklen komset a) SAS Kk. BUDAPEŞTE, 550 w. 2020: “Sabinlerin kaçerslışı,. | isimli o patronu. 221 Haberler, 2230: Askeri Siyan musikisi, 191 Khz. Devtaclansender 1871 m 2,15: Yar geceleri şarkıları, Z3r. yesnirm. 2420: Königebereten neseli dan gi 280 Kir. LÜKSEMBURG, 1304 m. gi İngilir akşama, Z1J0; Haberler, Dü 23: Karışık homser. 73,30: Dana imusikiski 2) 1031 Kh KONİĞSBERG 291 m. yi Karışık şen mpeikili meşriyat, Zig berker, 2320 Alman - İtalyan ahletizei Mey bakaları neticeleri. 2340 Dans veh af ki parşaları, il 658 Kıs: LANGENBERG 486 w. 21 Karışık neşriyat, “23 Aktöaliteş Milanodani Atlctk müsabakalarının 2340 Gece Musikisi ve dans. 058 Kr. VİYANA 507 m. j 21 Müsahabe, 21,06 Alman operalarfıği 2308 Hakerler Kp Bi Şa İNME. Tenebası Belediye bahçesini” Tarsu Beliğ Bu akşam. 2) Şehir Tiyatrosü 22de nm oo id Hava yağmurlu olduğu siler kışlık sahnede verilecektir. Istanbul asliye mahkemesi birine caret dairesinden Mahkemece satılmasma karar miş olan (330) adet muhtelif Parfet ve Parfiksiyon tabir olunan baların açık artırma süretile 7-8-934 İk günü saat 10 dan 12 ye kadar v€ bil olamadığı taktirde ani takip eden Sİ ve ayni saatlerde transit olarak GAM da un anbarı gümrük antreposundü «| blacağı ilân olunur. (1678) Gelen evrai erilmen. — Müdü nüshalar 10 kuruştur — Gunel maya alt işler için müdiriyate müfel cast edilir. Gazetemiz ilünların mes'ul?” sini kabal etmez, meal mai mm melik Gi mila de? demek için kıvrandı. Made ki kimse görmüyor, — aldırmıfiğ bari o sormuş olsun da oral rışsm. Yapamadı bunu. İşi gidişine bıraktı. Kalm bir öksürük sesi, |, 4 Müdür bey ince ökçeli, Mâpsi”) lıklı pabuçlarmı tahtalarda vi ta şaplata geliyordu. Sansaro? mezliğe geldi. Müdür. Sans?” gördü: — Ne yapıyorsun orada? — Ders çalışıyorum. Diyerek saygılı bir arlayınla 7 ini re indi. Müdür: yi — Aferin, dedi. İşte böyle İ akıllı olmalı. ii Sansaros içinden kakılasıy2 Se lüyordu. Derse çalıştığı, uslu “iye duğu zaman hırsız, uğursuZ. üstüne yürürlerdi. Asıl şimdi yaf çalışmıyordu. İlk hursızlığı d8 dag miştr. Ona aferin diyorlardı. saros çocuk coğrafya dersinİf ir yanın tersine döndüğünü öğe" tam, içyüzünün de tersine ğumu henüz anlıyamamıştı. Müdür paltoluğa ağir | per paltosunu tuttu giydirdi. Şeye | siyesini eline verdi. Sıra Var” | gelince ikisi de bir tuhaf! di Lâstiğin teki yok! di