Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
“ ne sinen bu bozukluk, bu alçaklık — için kapanıyor |— şerefsizliği yanında hiçe indirili- o yor. « TTT Ç r letimat bahisler 1 Öz dilimizle ] Zehirden şifa Hekimlik mesleği niçin bir yılan resmile temsil edilir? Eski Yunanlılarda hekimlik ilâ- hı sayılan Eskülap bir elile burmalı bir baston öteki elile de bir yılan başı tuttuğu, ayağının ucunda da bir köpek yattığı halde tasvir edil- miş olduğu için, derler. Burmalı baston hekimlik sanati- nin güçlüklerini gösterir, kopek a- çık göz bir hayvan olduğu için he- kimlerin daima uyanık, açık gözlü Sulunmaları lâzımgeldiğini ifade edermiş. Fakat yılanım manası ne- dir? Bu mesele asırlardan beri herke- sin merakına dokunmuştu. Rivaye- te göre, eski Mısırlılar, onlardan önce Fenikeliler yılanı akıl ve dira- yet timsali sayarlar, ona ulühiyet isnat ederek pek ziyade hürmet e- derlermiş te Yunanlılar da hekim- leri akıllı ve dirayetli adamlar diye saydıklarından hekimliği yılanla temsil etmişler. Vakıa Tevratta yılanı hayvanla- rın en kurnazı, hattâ en büyük ba- bamızla en büyük anamızın meş- “hur yasak meyvadan yiyerek cen- netten kovulmalarına sebep odur, diye gösterir...Eğer hekimlik mesle- ği hakikaten yılanın zlığın- dan yahut aklından ve dirayetinden dolayı bu hayvan resmile temsil e- dilmişse, bu tavsiye hekimlik için pek te büyük iltifat sayılamaz. Çün kü Tevratın dediği ve zaten haki- katte te olduğu gibi, yılan daima yerde sürünmeğe mahküm olmuş- tur. Halbuki hekimlikte daha eski Yunanlılar zamanından beri, hattâ onlardan pek çok daha — önceden beri, daima yükselmek istiyen bir meslektir. Keki Römaldarın büyük tabilyet âlimi Pline yılanın ne ulühıyetıne, ne da aklıma ve dirayetine inan- madığından ve Eskülap'in bir elile yılan başı tutmasını sadece hekim- lerin yılandan birçok kıymetli ilâç- lar çıkarmalarından ileri geldiğini söylemişti. Fakat bu âlim Yunan hekimlerini sevmemekle meşhur ol. duğundan onları temsil eden resme dair tefsirine de inanan olmamıştı. Halbuki Romalı âlimin haklı ol- duğu şimdi meydana çıkıyor.Yılan zehiri şimdi hekimliğin en kıymetli ilâçları arasına giriyor- Yakmlarda bizim gazetelerde, yılan tutup Av- rupaya göndermek için sipariş al- maş birtakrm kimselerin memleketi- umizde de yılan aramağa çıktıkla- rını yazmışlardı. Daha geçen asrın — ortalarında -Brodeaux'lu bir hekim koleraya tu- Yazık oluyor... İzmirde çıkan “Ticaret postası,, 18 Temmuz günündeki sayısında Tireden söyle bir duyum (1) veri- yordu. ! “Dünkü,parazda 30 karpuz el- Hi kuruşa, 60 kilotuk büyük elma- lar, 25 kuruşa, 25 patlıcan beş ku- ruşa, dört kilo domates, 5 kunışa, On kilo fasulye beş kuruşa satıldı. Gene de alıcı bulamadı. T 30 karpuzun elli kuruşa satıldığı Tire, demiryolile İzmire dört saat- lik, İstanbula 24 saatlik yerdir. Burada, karpuzun en kötüsü on kuruşa satılırken Tirede altmış pa- ralık iri karpuza alıcı çıkmıyor. Tirede tanesi sekiz paraya satı- lan patlıcanları biz burada bulsak, elini öper, sedire oturturuz. Çünkü yenilebilecek patlıcanla- rın tanesini üç kuruştan aşağı ala- miyorüz. Domates, ona göre.. Öteki yeşil- likler ona göre.. Bu işin nice olduğu, nasıl oldu- ğu o kadar belti ki burada işi uzat- mak istemiyorum., Tirenin yetişken leri (2) bur. aya dosdoğru gelıe, ve bir tek kişinin elinden geçmiş ol- . sa, yeşilliğin ve yemişin bu kadar bol yetiştiği yerde, alıcı azlığı gö- rülmezdi. Adına kabzımal dediği- miz barımçekenleri (3) ortadan kaldırmazsak, Tiredeki ucuzluğa böyle yıllarca uzaktan ağız şapırda tir, dururuz. Biri yer, — biri bakar, gürültü ondan çıkar, demişler. Tirelinin domatesine, pa!lıcam— na, en:ıne, armuduna böyle imre- ne imrene bizi baktıran, arayerde- ki zincirleme elleri kirmak gerek- tir!.. Çünkü hem içerlek balığ (4) lara yazık oluyor, hem İstanbula.. M. SALÂHATTİN (1) Duyum) — Haber, (2) Yetişken — Mahsul, (3) Barrmçeken — Kabzı- mal, karşılıgx, (4) Bıl.xş kasaba. gaese ci yen Sere c re kanserli hastaların bazıları yı- lan zehirile o şiddetli sancılardan kurtulduktan başka hastalığın esa- sen durduğunu da — görmüşlerdir. Hattâ aralarında — birisi bu ilâçla 12 kilo da kazanmış.. Birkaç ay evvel Doktor Piton da yılan zehirile kanserli hastaların hem agrılmm dındmmş hem de i .Bu Bireğ bir ilâç edgıl lııdılıgı kökünden iyi etmek için esaslı bir ilâç gıbı geliyor. Fakat hekimlerin çoğu şimdilik onun yalnız ağrıları dindir mek hassasına inanıyorlar. Zaten . bu kadarı da hastaları morfinden hılıerlere gore yılın zelıırı yalnız ı di tulmuş bir gemicinin — kaptanım lnırtırdıgı için gene büyük bir iylik ısrarı üzerine — bir akrebe mah- sus sokturularak hastalıktan kur- Bummla beraber, yılan zehiri- FKON yA ğ yüzü Kİ nin | Ti kökünd. m Stkek bulunan bir habeş kızımın da eşek | hassasından ümidi büsbütün kes- arısı sokmasından — sonra şiddetli | memek lâzımdır. Çünkü meşlıur ı.ğnlnrmduı kurtuldugunu, hattâ | Doktor Calmette'in fareler üzerin- in de kapandığını anlatmıştı. | de tecrübeleri yılan — zehirinin o Birkaç yıl önce Amerikalı bir he- | hayvanlarda kanseri kökünden iyi kim miskin illetine tutulmuş bir has — “anmn örümcek sokmasından sonra 'sancılarının geçtiğini görmesi üzeri ne kanser hastalığında yılan zehiri kullmmış ve bunun daha iyi geldi- ğini haber vermişti. Geçen yıl Parisli doktor Taguet ettiğini göstermişti. Daha bnşkn hekimlerin söyledik- lerine göre yılan zehiri kan akma- larma, damarlarda kan tazyikini düşürmeğe de iyi geliyor.. Bir ta- raftan kansere, bir - taraftan kan tazyikini düçunnege, yani şimdiki halde hekimleri en ziyade düşün- Amerikada işe başlıyan — dokt Monaelesser'le birlikte devamlı tec- rübeler yapmış ve kanserli hastala- .rın hiçbir şeyle dındırılımyeu san- cılarını geçirtmek için yılan zehirin den çok istifade ettiğini haber ver- düren iki büyük derde deva olmak. Ne mutlu zehirli yılanlara! Yılan gibi.. tabiri de artık zararlı olmak de.gıl bilâkis mnlurn fay- dalı ol mişti. Bu doktorların rivayetine gö- Mılhyet’ın romanı: 36 G.A. — Uslu otur! Cepheyi boylar- ee — Edepsizlik etme, Cepheye göndertirim! “ — Rahat battıysa haber ver pheye sürül ! — Alimallah cephelerde sürün- dürürüm! Demek vatan için, millet için kurulan cepheler bu kadar fena, bu kadar zindan, bu kadar edepıız , yatağı!! Bu hakareti edenlerin ruhlı.rmn, yureklerme, vicdanlarma, ilikleri- nereden geliyor? Türkün mayasın- ğ dı cevherinde böyle bir şey yok. Cephede ölmenin şerefi, gende milleti soyup soğana çevirmenin Bir guete büyük ınafamlar i bastığı nm Galiçyada bir düşman fırk>sı”a | Yazan: AKA GÜNDÜZ karşı duran ıenç mülâzımın adını yazmak Çölde bir ıvuç kahramanı ile al kana boyanup muzaffer olan mi- ralayın kim olduğunu bildirmek en büyük günah! Çunku bunlar birer millt kah- ramandırlar- Eğer onları millet öğrenirse, se- verse, inanırsa belki bir gün başla- rına kuvvetli siyasi rakipler kesile- bilirler. Fakat ölen yiğit yüzbaşının, Ölen fırka kumandanının, Ölen Mehmetlerin adları sanları sayfa sayfa yazılryor. Çünkü on- lar artık dünyada degıldquer ve dünyada bulunmadıkları için siya- îî "-bet tehlikesi teşkil edemez- ler. Biz unuttuk. Hepsini unuttuk, Fakat tarih te unutursa.. O da Türk tarihi değildir. lşte böyle b'r devirde Jandarma danının kım aldırır? Bunu _ıandanna ku- Kırmızı defterın esrarı ki onlarım da birer karıları var. On- lar akşam olunca kadınlarının ya- “Günlerin nasıl geçtiğini bilmi- yoruz. Şu küçük yalıya geleli belki on beş gün oldu. Daha iki saat ev- vel gelmiş gibiyim, Günlerin nasıl geçtiğini anlamıyoruz, mes'ut mu- yuz? bilmem. Fakat herhalde he- yecanlıyız. O da, ben de. Cebimde uzun zaman bi- zi burada bu şerait içinde yaşatabi- lecek kadar para yok. Eğer bir vur- gün daha — yapabilirsem ne âlâ! Yapamazsam onu bu güzel dekor içinde bırakıp kaçacağım.,, Şu satırları size bir hikâyee yaz- mak için kendimi zorlamış ta yaz- mış değilim. Bunları bir budalanın defterinden aynen naklediyorum. Zaten kendimden size bir şey ilâve edecek değilim. Bu budalanın def- terinden sizin için ne ayırabilirsem onları yazacağım bu — budala da - kim? Bu “defter,, nedir? diyecek- siniz. Bakınız ne tuhaf — tesadüf. Bu yaz Vaniköyüne taşındık. Taşm dık denemez ya! Yazı geçirmek i- çin geldik. Küçük bir yalı. Tahta silici kadın üst kattaki küçük oda- da bir defter bulmuş, bana gettir- di. Ben daima denemişimdir. Be- nim hikyelerimîn mevzuu ekseri- yabenim ayağıma gelir. Zah- metsizce onları buluveririm. İşte bir küçük defterki üç beş kü- çuk sayfasını size aynen nekledi nına dönecekler ve — mesultular: Ben “armut piş ağzıma düş,, diyo- rum, Bu kâbil mi? Yazık, yazık eğer ben para bu- lamazsam o kadını öylece önünde mâi deniz, ardında yemyeşil ağaç- lar, o güzel yuvada terkedeceğim. ha. Gene Galatanın sabahçı kah- velerinde pinekliyeceğim ha. Tuh. Tuh bana., “Vapurdayım dönüyorum. Rıh- trm kahvelerinde ümitsiz bir halde iken şimdi cebimde yetmiş beş lira ile bu dönüş benim bile anlıyama- dığım bir tali. Benim bile inanamı- yacağım bir dalavere. Haydi hayır- lısı. Şu Franko yaman herif vesse- lâm. Nasıl da birden aklıma geldi. Kahveden nasıl fırladığımı bilmi- yorum. Doğru yazıhanesine-Üç bin liralık bir ticaret kelepirini duyar duymaz . hemen yetmiş beş papeli e- Hime toka etti. Yarabbi insanlar ne tuhafdırlar? Bir defa aldandıktan sonra artık bir daha kafese girme- meğe çalışsalar ya. Meselâ şu Fran- ko yüzde yüz kişiyi kafese koyar ve kazanır. Gel bu adamın şimdi şöyle meteliksiz bir herife çıkarıp yetmiş beş papel verışme bir mana ver bakalım gerçı bizim kaşkari- ğim, Hakikt olması itibarile bir ya- landan fazla herhalde daha ziya- de sizi memnun bırakacak, Kırmızı kaplı bu küçük defterin yukarıya naklettiğim satırlarından sonra aşağılara doğru okuyorum. “En çok hayret ettiğim şey, bu kadın, bu güzel mahlük” benimle önünde deniz, ardında dağ. Bu hüc ra yalıya tekbaşına nasıl geldi? Val lahi şaşıyorum. Öyle ya! Böyle ip- siz bir çapkınla bu işe razı olmak hayli cesaret doğrusu, Dün gene “İstanbula ineyim, ak- şama erkence dönerim,, dedim. Bı- rakmadı. Peki ama para bitince ne olacak? Acaba beni havadan geçin diren bir mirasyedi mi sanıyor bu tine de diyecek yok ama- Ne de ölsa bir insanın bu de- virde babasına itimadı olmama- sı lâzımgelir. Koca pinti yahudi.Bu ikinci gaflet. Yahu bir adam düşü- nür “bu herif bana bir defa daha geldi yüz elli papelimi deve yaptı. Vadetti falan, tüydü, gitti ve bir da- ha görünmedi. Artık şu dolandırı- cıya metelik kaptırmayalım d JEATIYO. HL Bugünkü program ISTANBUL: 18,30: Fransızca ders, 19; Plâk neşriyatı. 19,30: Türk musiki neşriyatı. (Ekrem, Ruşen Cevdet, kemai Cevdet, Şeref, İbrahim beyler. Vecihe, Belma hanımlar.) — 21,20: Ajans ve borsa haberleri. 21,30: — Stüdyo orkestrası, hafif musiki.) 223 Khz. VARŞOVA, 1345 m. 20,15: Plâk, 20,50: Spor. 21,02: İSTANBUL un MİNARELERİ isimli föyton (Mme P. Oskolow.) 21,12: Hafif — musiki. 23: Edebi neşriyat. 22,15; Dans musikisi. 823 Khz. BÜKREŞ, 364 m, 13 - 15 Gündüz neşriyatı. 19: Radyo orke- trası. 20: Konferans, — radyo örkestrası. 21: Konferans. 21,15; Oda musikisi, 21,45: Musa- habe. 22: Popüler Romen şarkıları, 22,30: Ke- man koönseri. 23:; Haberler. 23,30: Kahvehane konseri. 230 LÜKSEMBURG, 1304 m. İspanyol süvaresi: 20,35: Tağgannili konser. 21: aHberler, 21,20: Karışık konser. 21: Ha- berler. 21,20: Karışık konser. 21,35; Müusa- habe. 21,40: Karişık — konserin devamı. 22: Radyo orkestrası., 23: Vichiden naklen konser. (operetler.) Khr. PRAG, 470 m. 18,50: Plâk, — Musahabe. 19,10: Plâk. 19, 20: Almanca neşriyat. 19,50: Muhtelif. 20,10: Plâk. — Musahabe.. 20,30: Brünodan nakil, 21,45: Radyo piyesi, 22: Haberler, 23,15: Plâk. 23,45: Almanca haberler. Khz. BRÜNO, 325 m. 18,45: Almanca 19,20: Sonatlardan mürek- kep fantaziler. 19,45: Amele — neşriyatı. 19,55: Pragtan nakil. 20,30: Tagannili radyo popuri- si. 21,45; Pragtan, Khz. PRATİSLAVA, 298 m. 18,50: 'Plâk, 18,55: Musahabe., 19,55: Musi- kili Macar neşriyatı. — 19,55: Pragtan. 20,10: Musahabe. 20,25: Trio — konseri. 21,10: Şiir 2125: Piyano refakatile eski sarkılar. 2145: Pragtan. 23,45: Macar şarkıları. Khz. MOSKOVA, - OSTRAVA, 26 m. 19,10: Operetlere dair sözler. 19,20: Alman- ca neşriyat. 19,55: Pragtan 19,30: Broündan. 21,45: Pragtan. 23,45: Plâk, 545 Khz. BUDAPEŞTE, 550 m. 21: Tiyatro sanatkârlarının müsamereleri. 22: Plâk. 23,10: Triyo — yaylı sazlar takımı. 24,10: Konferans. 24,25: Dans musikisi, 191 Khz. Deutschlandsender 1571 m. 21,15: Heirich Marsechnerin piyano - ke- man eserlereinden — konser, 22: Chamberlain neşriyatı, 22,25: Musikili neşriyat. 23: Haber- ler. 23,30: Denizcilik haberleri, 24: Gece kon- seri, 904 Khz. HAMBURG, 332 m. 21,15: Heinrich Marschnerin — eserlerinden büyük konser. — 22: Chamberlain neşriyatı. 22,25: Musikili. taganni. 23: Haberler. 23,20: Musikili program arası. 24: Akşam musikisi. 175 Khz. MOSKOVA, 1714 m, 18,30: Karışık konser. 19,30: Tagannili mu- siki. 2l: aKrışık — konser. — Dans musikisi, 22: Alı İ : İngili: 24:) mi? Hayır. Neyse üzümü ye de ba- ğını sorma derler. Genç şairin de- diği gibi “havada bahar, cebimde yetmiş beş papelim var.,, Kırmızı defter bitiyor. Allah Alah diyecek- siniz. Nasıl biter Evet burada yal- nız beş satır kaldı. Onu da nakle- deyim siz de anlıyacaksmız. Anlı- yacaksınız ki defterin başında bir kadm?... Şöyle bir kolaçan edebil- budalanın defteri — demekte nasıl sem belkı küçük bir vur 'a döne- gaf!et etmişim. Asıl budala lıen F :m de bı: ı:::lîlıet daba ?ı'k'ka._ mişim de haberim yok. Ka aa a Dae Daaa Te L Ca|7 ”Gelelim:defterin son satırlarına: Ben de metelik yok. Sebrfevât” ge- tiren adam busabah — pâra istedi. “İki gün sonra gel,, dedim. İki gün sonra.. peki iki gün son- ra ne olacak?. Burada iki zavallı ikamet ediyor. Şunlara biraz yar- dım etsek diyecek bir insan kapı- mızı çalar mı acaba? Kimin umu- runda. Şurada açlıktan canversek, Bir lokma ekmek yollryan olmaz..,, Birkaç sayfa hep böyle parasız- lıktan ve alacaklıların şikâyetlerile dolu. Yirmi sayfa kadar okudum, henüz bir şey anlamış değilim. Ge- çiyorum. Biraz aşağılardan devam edelim. “Dün İstanbula indim. Tanıdı- ğım ne kadar kopuk varsa hepsini dolaştım. On kuruş bulmak müm- kün değil. Artık ümidim kalmamış- tı. Altıyı kırk beş vapuru ile döne- ceğim. Hayır para bulamazsam - dönmiyeceğim şu satırları Galata- da bir kahvede yazıyorum Rırhtrm- daki hamallara gıpta ettim. Onlar ne güzel çalışıyorlar. Ve taşıdıkla- rı malların götürdükleri yerlerden derhal paralarını alacaklar ve bel- mandanı da biliyordu Fakat vic- dan borcunu ödemek, belki tehdi- dine inandırmak kayguşuna karşı dayanamadı. Geçen kış gözleri ile görmemiş- miydi? Cephelerde bir kaç defa yaralandıktan sonra hava tebdili- ne gönderilen askerler kralı, dağ yollarında serilip lnlmı;lıı-dı On- ları birer eşeğe, kağnıya yükleyüp köylerine kadar gönderebilmek i- çin günlerce çırpındı. Tahsisat ve- ren çıkmadı. Bereket versin köy kadınlarına, onlara söyledi, kadın- lar bu sıska, fakat arsları Mehmet- leri sırtlarında götürdüler, - Polis müdürü Hafız Bey bunları bilmiyordu. Akıl erdirecek kabili- yette değildıi o yılnıı hiı' ktad Bügün veda günü. Küçük bavu«s lum hazır. Papeller bitti. Münire uy kuda, İlk vapur altıyı çeyrek. Va- pur vaktini bekliyorum. Yalıya dön memek üzere bu gidişte bile güzel, tatlı bir heyecan var. Haydi hayır- hısı,” Merak ettim. Bu bırdala ne diye kaçtı? Münire ne yaptı? Merakımı üç gün sonra karşımızdaki bahçe- vandan öğrendim. — Bırak canım şu dolandırıcıyı karıyı iki gün iki gece — bekletti. Savuşte. Köydeuçan — kuşa borcu “ var, — Peki hanr nem oldu? — Ne olacak bir sabah ilk vapur la o da sırra kadem bastı. İşte şimdi bu iki garip — mahlü- Macurca. 592 Khz. VİYANA 507 m.t! 19,25 Salzburg'tan Vagner'in Tristan und Isolde operası, 24 Haberler, 24,30 Dans mu- sikisi. 686 Khz. BELGRAT 437 m.: 20,10 Radyo orkestrası, 21 Müsahabe, 21,30 Rossini'nin Barbier de Seville isimli operası Cplâk ile) Müteakiben : Dan$ plâkları. İş ve İşçi Milliyet bu sütunda iş ve işçi ııh- yenlere tavassut ediyor. lg ve işçi istiyenler bir nııhtuplıı $ büre - muza müracaat etmelidirler. İş arayanlar ve sair leketlerdı İışmış i ıyı lııglııce okur yazar lıonıı;ur bir genç h Ek veya saire hır iş ınmııkladıı- Mil- liyet Bakırköy r ->hosr Belediye bahçesinde _ Imns..ı lı[ıfmı 2-8-934 Perşembe ŞehirTiyatrosu — strü "“*""' saat ıııuımıımı Hava yağmurlu olduğu takdirde tem- siller kışlık sahnede verilecektir. ee LUKUS HAYAT 3 Perde YnzınEkremReşıl İstanbul Harici A kef Kıtaat - ilânla Çorludaki kıtaat lıkla 12,000 kilo Sıglfı nacaktır. Pazarlığı 3 Salı günü saat 15 t nameyi görmek istey' lerin her gün ve pa tirak edeceklerin belll, ; saatte teminatlariyle * yona müracaatları. (4192) ** * Tekırdag kıt'atı l in kilo Gaz yağı açık mü ya konulmuştur. İha 20-8-934 pazartesi 8 15 tedir. Şartnameyl isteyenlerin her gün m saya ışlırak edeceklet belli gün ve saatte Fu tınalma komisyonuna * caatları. (21) (4271) Tekırdagmdakı çin 12,000 kilo koyun kapalı zarf usuliyle m ya konulmuştur. İha 22-8-934 çarşamba 8 15 tedir. Şartnameyî isteyenlerin her gün mU” saya iştirak edeceklerir gün ve saatte Fırka ma komisyonuna mü rı. (22) ... İsparta kıt'asının 9 si Eylülünden 935 senf ğustos gayesine kadar P nelik 270,000 ve Elmali 4 sı için 934 Eylülünden ?? ğustos gayesine kadar P A, nelik 187,000 kilo un W ları kapalı zarf suretiy” nakasaya konmuştur. 187 kıt'atı unu 19-8-934 ? günü saat 9 da ve Elmal! tr unu aynı günde saat * bi ihale edileceğinden ta İsparta Satınalma ko! na belli saatten evvel mektuplarını vermeleri: | Askeri fabrikalar ilâ Bakırköy Barut Fabi ları muhafız takımı ef çin şartnamecine göre lo sade yağı pazarlıkla yaa edilecektir. Vermek yenlerin 2-8-934 perşt günü saat 14 de Fab ” tınalma Komisyonuna İ caatları. (549) ( illiye eei vündell “MİLLİYET, ABONE ÜCRETL balayı geçirdiği yalmın üstka- Türkiye için tındaki küçük evde bütün bir yazı '; B geçirmeğe mecbur olacağım her a- Istanbul ikinci iflâs memurluğun- : "l:.h'.'. a SA dımda hatıraları var. dan : İstanbulda Sultan h da 33 İK L vek g eracale » 14 — SEM numarada Güldoğdu mağazasında Tu- Gelen evrak geri verilmez.— hafiyeci Nesim Hayim Abuaf efendi ()) Ter yE NDD çi sağdiriyete ZAYI — Arab 2432 lu plâ-| hakkmdaki iflâsın kaldırılı mah- caat edilir. Gazetemiz ilânların kasmı kaybettim. Yenisi alınacağından | | 28-7-934 tarihinde karar veril- (|j ©>: kabul etmez, diğerinin hükmü yoktur. Salih. (1504) miş olduğu ilân olunur. (1505) Sansaros nereden geldiğini anlı- yamadığı bir rı.hıtı kavuştu. Ra- hat sandığı şey de ki in, ken- disile ıneçgul olmayışından başka bir şey değildi. Düğme oyununu bırakmıştı. İ- çınden hırsızlık çıkmıyacağını tah- min ettiği oyunlar oynıyoıdu Bu- nunla beraber arada bir yine bir iğne yıyıyordu.. alih! Hırsız Sansarosa söy- le, ınhnr memurundan - sınıf için tebeşir alsın. Yanında sen de dur. Iyice say, bir ikisini aşırmasın. — Ali! Hırsız Sansarosu hesap muallimi çağırıyor. — Hırsız Sansaros! Yine: üstün qu toz ıçıııfde, git süpür. rişitiyor, fakat mişti: Vali noktasından.. Çunku vali jandarma kumındımnı, polis müdüründen daha çok seviyor ve tutuyordu. Eğer kumandanla ara- larında bir hır çıkarsa, partiyi ku- mandan kazanırdı- Onun için mek tep müdürüne telefon etti: O piçi gönderiyorum. Şimdi- lik ses çıkarma. Bu işi kapat. Se- beplerini sonra anlatırım. Yeni ge- len muallimler de siyasetle uğraşı- yorlar mı? Göz kulak ol. Bu - gece bize gelsene. Kıymalı börekle bak- lava var. ses çıkırmıyordu. Ne kadar inatçı, dayanıklı olursa olsun — dayaktan yılmıştı. Şimdi çocuklar arasında d:. düşmanları vardı. Bunlar da ni- çin düşman olmuşlardı? Bunu bir türlü anlıyamıyordu. Artık çeşitli oyunlardan da vaz- geçmişti. Bir iki has arkadaşı ile bir köşeye çekiliyor, toprak üstüne çizgisini çizip ya üç taş, yahut su yolu oynuyordu. Bir gün mubassır sordu: — Ulan hırsız Sansaros! Şimdi düvme oynamıyorsun ama, — bak min_tanındı tek düvme yok. Düv - melerini ne yaptın? Sansaros gayet tabii bir sesle ce- vap verdi: — Kopırtp attım. Mubassır niçin kopardın? diye- ceğine bir kaç tokat attı. Çamaşır- haneye gönderip yeni düvmelerini dıktırdı İki gün sonra baktı ki Sarr saros'un çamaşırlarında gene bir tek düvme L — Ulan lıınız' düvmeler ne ol- du? — Kopardım attım! Ey! Böylesi değnek — dayağını hak eder mi eder. Birer ince kemik demeti olan a- yaklarma on değnek yedi. Uzak - tan bunu gören hesap muallimi, mubauıx çekildikten sonra Sansa- ros'u çağırdı. —— Oğlum! dedi. Bak, sen çahı— kan, akıllı bir çocukıun Her ders- ten iyi numara alıyorsun. Niçin düvmelerini koparıp atıyorsun? Sansaros muallimin yüzüne bak- tı. Muallimin gözlerindeki şefkatli bakışa inandıktan sönra dedi ki: —- Düvme yüzünden adım hırsı- şadı. — Sen hırsız degıl,ım oğ zülme. — Bana hırsız değilsin d? allim bey. Hırsızsın de ki. :" — Niçin? — Öteki muallim lıeyl r 3 saros hırsız değildir, d Na dediler de sonra hepsini bi attılar. Sizi de atarlar. Sansaros bu seferi göni rak ve birdenbire hıçkıra ıglımngı başladı ve koşarak tı. Genç muallim düşüne muallimler odasına girdi. ları sordular: — Ne 0? Rıhıtsız ıııııuı7 . Gö in k — Evet, dedi. Bir lnıçuk İ düvmesinin bütün bir hay dığı rolü düşündüm de ürperdi. Benzim uçtu. Kan içimin rengi gözlerime vur iki Muallimler, bu arkadaşıf Çh za çıktı. Ben düvme ist Öv- sünler, zarar yok, hep düvmelerimi koparıp atacağım. Bana hırsız di yorlar. Düvme olmasaydı hırsız de- | miyeceklerdi. Muallim Sansâros'un sırtını ok- “zı masasmın etrafına top' kapıyı kapadılar, ve, fısıl A ':“’ $ b 4 Ç kma bir şeyler konuştu?;_