Açık a in Tiyatroları LONDRA: 14 -7 -934 — Bu yaz bavanm kurak ve gecelerin sicak olmasından belki biricik hoşlanan açık hava tiyatrolarıdır. Bu yaz da Ricens parkta Şekisprin eserlerini oynıyorlar. Parkın bir tarafmda tabiatin hazırladığı (tümsek ve düzlükleri ağaçların vaziyetine gö- re ıslah ederek bir sahnelik mey- dan ve bir anfiteatrlik (o tepecik bulmuşlar; arkaya gerilen gurup Perdesi ve gece dekorü, gurubun ve gecenin kendisidir; ağaçlardan biri elektriklere avizelik, biri ho- parlörlere sehpalık yapıyor: Sık fidanlar arasından meydana çı- kıp kaybolan peri ve satir alay ları insana efsanevi zamanların a- ip ve tatlı ürperişini (o veriyor.. âlem, sahnede, (gözlerinizin önüne nede olsa bir gülünç taklit halinde getirilmiş değil de siz bir başka âlemin birden açılan kapı- 8r eşiğinden dura kalmışsınız gibi... “Halkevlerinin temsil şubeleri- nin köycülük komitelerile birlikte yapacakları köy gezintilerinde tat- biki ne kolaj ne lüzumlu bir şey,, diye düşündüm: Bir yaz ökşamr köylüleri harman yerinde bulmaya gidiniz, senelerce evvelki ayni sa- atin ayni yerdeki acaip ve azaplı tecellisini: Aşarı ve mültezimi ora- cıkta gösteriveriniz; bir idi kişi köylülerin elinden yabayı ve sır- ından abayı emanet alsm; muh- tar ve mültezim kılığına girmiş iki arkadaş, yolun bir ucundan görün- sün, korruşma başlasın ve... şura- cıkta, bir senaryo çizecek değilim fakat işte halkevi gençlerine en gü- zel en pratik bir örnek., Yeni tarih telâkkisini köylünün kafasına bile koymak isteyor mu- sunuz: Arkadaşınız köy muallimi- ne haber gönderiniz; köye gidece- iniz saatte, köylüleri yol ağzında bir meydanda bir klâsik nutuk din- İetmeğe değil bir canlı izah yap- mak ve “güzel bir"seyran,, olacağı- nı vadetmekle oyalasın.. Atlarmızı dört nala kaldırarak meydana gi- riniz; muallim, köylülerin anlayı- şını hazırlamıştır; özyurdun bu par çalarını ilk almaya, oralarda ilk Toedeniyet tohumunu atmaya gelen Türk akıncılarından bir kol oldu- ğunuzu hissettiren konuşmalar- dan sonra geçmişin ve geleceğin tezini ümit ve imanla, açık ve an- laşılır bir dille biribirinize ve on- lara haykırınız... Açık hava tiyatrolarından alı- nacak bir ders daha var: Şekspiri ne yaşadığı asrın mu- hiti, ne aldığı ilham, ne kafasında - ki deha ne kalbindeki hassasiyet yarattı.. Şekspir, son zaman İngi- Jizlerinin mahlükudur. Bizim tu- haf fıkrayı Nasreddin hocaya at- fedişim'z gibi İngilizler akıllarına gelen her güzel şeyi Şekspirin bir eserinin temsilinde tatbik ederek, her buldukları kalem kudretini ve üslüp güzelliğini onun methine ve tefsirine hasrederek Şekspiri ya- rattılar.. Bu şimdi temsil olunan piyeslerde sahne tekniğingen eser metnine gelinceye kadar şekspir- den çok az şey var.. Ferdiyetin en sivri misali olan deha da dahi — yalnız yetişmesinde ve tanıtılma- sında değil — tamamlanmasında ve ayakta durmasmda bile cemi- Yyetin rolü esastır. o Şekspir yok; İngilizin kadirşinaslığı var. Muhakkak ki: Bugünkü ilimi- | Paris'in iç pre bütün liklerile, bütün iğrenç kokularile yaldız sürülmüş bir ağu gibi, ka - rumıza aşılamağa çalışan bir takım açık saçık cönk (1) lerin yurdumu- za girmesi yasak edildi. Bu yasak, o kadar yerinde (bir yasaktır ki daha önce bile yapılmalı idi. Bu - nunla beraber şimdi de geç kalmış sayılmaz. Soyamuzun arık huyunu bozabi- lecek, utanma duygularımızı inci- tebilecek olan her nesneye karşı titiz olmak gerektir. Başka ulus (3) lar, kendi bakım larından çıplak ve açık saçıklıkta büyük bir kötülük sezmiyebilirler. Biz ise onlar gibi değil; Ağa - yazılar, yeni yetişen gençleri, içle- rinden kurt gibi kemiriyordu. Bü- yüklere karşı saygı, yuvaya karşı bağlılık gitgide gevşiyordu. Başı- " boş gezerlik, şipsevdilik artmıştı. Sinirleri, bir tutuşta bükülmiye- cek, yürekleri bir dokunuşta bal - mumu gibi erimiyecek demir yapı- İk delikanlıları mumla arar olmuş- tuk. Kızlarımız ise, neden sakla - malı, büsbütün kendi | başlarına buyruk kesilmişlerdi. Ellerine geçe ni okuyor ve okudukça da baştan çıkıyor, ele avuca sığmaz oluyor - lardı. Şimdi, açtksaçık yazı bulama - yınca ister istemez, kendilerine ya- riyacak ne:nelere el atacaklar. Kutla olmasını yürekten diledi- ğimiz bu son yasağı, ne kadar al- kışlasak yeridir. M. SALAHATTİN (1) Cönk — Mecmua. (2) Ulus — Millet. Adalar revüsü davetiyeleri! Adaları güzelleştirme cemiye- tinden: Geçen perşembe akşamı Yat klübünde verilen (Adalar Re- vüsü) temsilinde havanın ( fena- lığından dolayı hazır bulunama- mış veya erkenden avdet mecbu- riyetinde kalmış zevatın nezdin- de bulunan davetiyeler cemiyetin 16 ağustos perşembe akşamı ve- receği mü dahi muteber olacaktır. Şehir tiyatrosu artist- leri Adalar Revüsünü bahçesinde temsile başladıkların- dan bu: davetiye ( sahiplerinden arzu edenler, 16 ağustos akşamı nı beklemeksizin bahçeye girmek ve temsilde bulunmak hususun- da bu davetiyeleri kullanabilirler. ———— —— ze göre bile bir “Eşber,den da ha koyu ve çetin olan Şekspir piyes lerine modern sahnenin bütütn hu- susiyetlerini danslarına ve komik- İiklerine gelinceye kadar eserin as- lına, tezine ve temizliğine zarar ge | trmeden sokarak herkes tarafın. | dan sevilir, anlaşılır bir hale koy- masını beceriyorlar... İşte; Şekspirin “bir yaz gece ya- rısının rüyası, nı ben böyle hülya- lar kurarak ve fikirler yürüterek seyrettim; yanımdaki ağacın dalla- rt arasından artistlerin sesini ma- denileştiren hoparlör, bana 29 bi- rinciteşrinde Ankara cümh t meydanındaki eşsiz ve ilâhi sesi ge- tiriyor gibi geldi: o “O, nu ve “sanat,, 1 seviyorum.. Behçet KEMAL — Milliyet'in romanı: 27. — Hancı! dedi. Bana bir çay! Ihtiyar Salih ustanın alnmdan boncuk boncuk terler sızıyordu. Sansarosu at gübresine gömer donmaktan kurtarmıştı. Bu taliine çok seviniyordu,. Hancınm tabaka- sidan bir sigara sarıp tüttürdü. Şeker bulunmadığı için kaşık bal karıştırılmış çayı höpürdete- rek içtti. Arada bir ( Sansarosun çukur yanaklarına gittikçe yumuşa- yan imei atiyor ve biteviye: Diyordu. Bir aralık Sansarosu dinledi. Yokladı ve uyumağa br- raktı. Hancı iki de bir geliyor: — Odaya gel ağa! diyordu. — Hayır. Sonra. Hele çocuğu kurtar Biribiri Ütüne belki beş, altı çay içti, Sonra hancıya sordu: — Tavuk var mı? — Vardı ama, alaman zabitleri geçerken hepsini aldılar. — Kowwm var mı? Et istiyorum, Yazan: AKA GÜNDÜZ et — Nasıl et? — Nasıl olursa olsun. Et olsun » Çocuk iki gündür bir şey ye- beli Uyanınca sıcak sıcak suyu- nu vereceğim, — Hiç bir şey yok ağam. — Süt te yok mu? — İnekleri lar, Koyunları kaldı ki? Sal'h usta ensesini kaşıdı: — Benim geldiğim topal beygir var ya, — Var ağam. — İşte önu hemenkesin, yüzün, derisi herşeyi sizin olsun, şöyle bir okka kadar kaba eti ile kemiğin - den ayırın. Bir tencereye koyun kaynatın. Suyunu çocuğa içirece- ğim, Hancının birinci yamağı: — Yazık olur hayvana? — Ne yapalım? Çocuk kurtul « sun, — At eti yerine eşek eti olmaz üp götürdüler.Ne Tepebaşı | mı? ZEVCEMİZ — Italyancadan — Soğuk bir sonbahar © akşamı Slettino © yolunda bir otomobil durdu. Biri kadın, diğeri erkek or- ta yaşlı iki kişi ellerinde birer çanta ile indiler, Sağa sola bakış» İarmdan yabancı oldukları belli i- di. Biraz ilerlediler, açık kapısınm önünde İki güzel çocuk oynayan eve yaklaştılar. Onları kırk yaşm- da kada, ın pür sihhat bir Alman köylü kadını karşıladı. Erkek biraz bildiği o Almanca sile bir iş için Prussia gidecekle- rini, fakat vaktin — gecikmesi o yolculuklarma mani olduğu- nu kısaca anlattı. Otel (olmıyan bu köyde geceyi (o geçirmek için bir yer sordu. Köylü kadını mem- nuniyetle ( yolcuları evine kabul etti, Biraz sonra çocukların baba- sı geldi. O da gülüyordu, o misa- firperver kendi halinde bir adam- cağızdı. Misafirlerin Torino'dan bahsedişlerini derin bir alâka ile dinliyordu. Bilhassa misafir Kadm. dan gözlerini ayıtmaması orada- kilerin nazarı dikkatini celbetti. Akşam yemeğini petrol < limba- sile aydınlanan — eşyası bir mesa ile birkaç iskemleden ibaret olan bir odada yediler, Yüzünde derin bir teessür izi görünen ev sahibi mütemadiyen miğafirlerin Torino dan bahsetmeleriâe zemin hazırlı- yordu. Yatma zajnanı geldi. Ev sahibi misafir kadına eline “Ma- dam yalnızca bir şey konuşmamız için bu gece seal üçte (Sizi ye- mek odasında bekliyeceğim,, ya- zılı bir kâğıt sıkıştırmağa muvaf- fak oldu. ... — Buraya gelmek lütfunda bu- lunduğunuzdan size minnettarım Madam. — Ne kadar güzel, ne temiz İtalyanca konüşuyorsunuz | Evet çünkü ben de sizin gibi İtalyanım. — Benimle ne konuşmak arzu ediyorsunuz ? — Size bir'h bana ait istiyorum. ik — peni aşk hi ir ban- tihap ettim. kâyesidir. Ben Torinoda kada memur idim. Sevdiğim To- rinolu bir kızla evlendiğim “ için pek mes'uttum. Eğer saçlarınız siyah olsaydı o kız sizin nümune- niz diyebilirdim. — Onun için mi bana dikkatla bakıyordunuz? — Evet. Sevilen bir insanın si- masını unutmak kabil mi? Hattâ onun saçları boyansa bile kalbin gözleri ber şeyi olduğu gibi göre- rek onu tanır. Fakat benim gibi sakal salıveren, . mütevekkil bir köylüyü tanımak pek kolay değil- dir. Kadın cevap vermedi, kar şısmda oturan adama (dikkatle baktı ve Yaptığı gizli bir o kaba- hatten korkar gibi gözlerini yere vet. © Saadetim tam bir sene Avusturya ile harbin ilânına kadar sürdü. Ve ben Trentinoya gönderildim. Orada yaralandım ve esit düştüm. İşte o zamandanberi İtalyayı bir daha göremedim. Bir zaman Avusturyada bir zaman Almanya da aylarca hastahanelerde sorira — Niçin olmasın? Benim aradi- ğım sıcak et suyudur. — Hani demek istediğim şudur. Bir beygir pahalıdır. & Benim bir boz eşeğim var, daha ucuzdur. © onu! Hadi kes! Kaç pa- ra ise İse vereceğim. Beygirimi de üs- te caba veririm. Hancımın ikinci o yamağı bu işi hanın kahvesinde oturanlara güle güle anlattı. Çocuk işi kavrıyama- dığı için tuhaf buluyordu. Yamak iz dinliyen © bir geçici zabit in — Çocuk! dedi. Beni o ihtiyarın bulunduğu ahıra götür. Ahıra gittiler. Genç zabit Salih ustaya: <— Ağa, dedi. Çocuğun için et - suyu arıyormuşsun. Beygiri eşeği kesmiye lüzum yok. Ben sana bir küçük kutu vereyim. İçinde altı ta- ne küçük parça vardır. Bir tanesini bir çorba tasr kaynar suya koyun- cas. — Ah, beyim! Beti onu bilirim. O et suyu hülâsasıdır. Askerliğim- de bizim yüzbaşı beyde çok gör - - düm. — Bu çocuk senin mi? — Hayır. Bu memleketin, Genç zabit düşündü. — — 7 İhtiyar bıçakçı sustu yor? da hapishanelerde süründüm. Bir kaç ay da Slesia maden ocaklarm- da amelelik ettim, Evimden bir haber almadan senelerce maddi, manevi ıztıraplar içinde kıvran - dım. Nihayet Almanlar esirler i- çinde ziraatle uğraştbilecekleri ser best bırakarak köylere gönderdi. ler ve ben debu ıssız , kimsesiz köye düştüm. Üç evlâdını harpte kaybetti- ğinden aptallaşmış bir ihtiyarm evinde oturuyorum. Yirmi yaşın- da bir kızı olan bir ihtiyar beni kaybettiği evlâtlarının yerine ko- yarak her türlü iyiliği esirgemedi. Nihayet zavallı ihtiyarın ölümile yapayalnız kalan kızcağızla evlen- mem pek tabii bir şey oldu. Gör- düğünüz iki evlâdımız o dünyaya geldi. On beş #enedenberi bu köy- deyim. Bir gün tesadüf İtalyada bırak- tığım sevgili zevcemin evlendiği- ni bana öğretti. Evet o da benim gibi evlen: Fakat evlenmemi- zin sebepleri ayni değildi. Ben bakılmağa muhtaç bir adamdım. Fakat o... İsteseydi bekliyebilirdi. Sustu , titrek ellerile cebinden yıp ranmış bir resim çıkardı. — Ba- kın — dedi bu resimde onun ya- nında iken o zaman ne kadar genç- tim. Halbuki şimdi tanınmıyacak bir hale geldim. Resime bakmağa lüzum yoktu. Kadm on beş sene evvelki zevci Marçelli'yi tanımıştı. Başı önünde hıçkırarak; affet beni Marçello de- di, ne yapalım hayat bu! İ Odanın kapısı birdenbire şid- detle açıldı. Kadının kocası hid- | Yeni Türkiye Hakkında neşriyat Cuma akşamı 20,35te Lâ- Temmuzun 20 nci cuma günü ak- gamı (bu akşam) saat 20,35 te 382 metre talü mevçli Lâypzig radyosun- şimdiki olduğu konferans verilecektir. Mumaileyh yeni Türkiyedeki üdet- lerden, bahih ile eskilerin nasıl gömül düğünü ve şimdi bir garp memleketi zda hiç bir İark olmadığını Bugünkü program 12,30: Plâk neşriyatı, 18,30 Plâk neşriyatı. 19,20: Ajans haberleri, 19, 20: Türk musiki neşriyatı (Mesut Ce Ruşen, Cevdet, Övrk Beyler, ve a Nazan Feridun, Nedime H.) 0: Ajans ve borsa haberleri, 21, v5 Radyo orkestrası tarafından si - ğan ve hafif musiki. VARŞOVA, 1345 m. (silandan.) 20,40: b 2 len. opera temepili, 2: lâk. 22,30; Leonkavallonun A yatı, 30: Üniversite. 20.30 1 yana 2,154 Mum 22,30: Viyolen- s0 13 15 Gündüz ne; Radyo orkes z siki, 72,45: Tayanmili detten bembeyaz kesilmiş elinde | F tabanca tehditkâr bir tavırla gö- ründü : Uyanınca yanında zevce- sini göremeyince kalkmış yerde ev sahibinin karısma yazdığı mek tubu görünce hemen tabancası alarak dışarı fırlamıştı. — Bu saatte zevcemin yaninız- da ne işi var? Hem neden © ağlı- — Merak etmeyiniz “zevcenis ze,, hiç bir fenalıkta bulunmadım. Tabancanızı yerine koyunuz. Siz de biraz sükün bulunuz. Bari uyuyanlar üyanmasınlar. Onların bir şey öğrenmesini arzu etmem, Size Madam her şeyi an- latsın. Ben onun ilk zevci (o Mar- çelloyum. Kadın gözlerinin yaşımı men- dilile silerken Marçello'nun söyle- diklerini başile tasdik etti. Orta- da ne kabahat ve ne de kabahatli vardr. Onun için her şeyi olduğu ypzig radyosunu dinleyiniz| MOSKOVA, 748 im. 18: Gençlere. 20: Karışık "mizahi neşriyat, cazband. 6, vr Çi sini Ra ai ası. ig mez vir ) 22x“Neşeli meariyat 23,204 24: Veren Sismm takımı. 191 Kr, Deuterklandı 401-Khe. rt 960 Khe, BRESLAU 316 m. 20,30: Eski steltlerle konser, 21: Haber- ler, 21,18: Bayreuth isimli neşriyat, | 2215 Piyano konseri, 23: Avusturya; 23.30: Haber ler, 23,45: Dane musiklei. 592 Khs, VİYANA 507 21,25: Akşam konseri “Sekönebir,, Haberler, 23:50: rapep Cenirele,, mili rivana konseri, 2480; Dans msikösi, an gibi kabul etmek lâzımdı. Biraz sonra donuk ziyalar için- | de gün başlarken onlar (tekrar otomobillerine binerek Prussia'ya doğru hareket ettiler. Firdevs İSMAİL Bu akşam Tepebaşi Belediye Bahçesin. Sant 21,30 da Şehir Tiyatrosu san'atkârları tarafın- “ ADALAR REVUSU 14 Tablo Yazan Ekrem Reşit, Besteleyen Ce- mal Reşit, TÜRK ANONİM ŞİRKETİ ISTANBUL ACENTALIĞI Liman Han, Telefon: 22925. Trabzon yolu Dumlu Pınar 775... Temmuz PAZAR günü saat 20 de Galata rıhtımından kalkacak. Gidişte Zon- guldak, İnebolu, Ayancık, Samsun, Ünye, Ordu, Gireson, Tirebolu, Gö- rele, Trabzon ve. Rizeye. Dönüşte bunlara ilâveten Of, ve o Sürmeneye uğrayacaktır. TI ER AY EZE bul şubesinden: Meşrutiyeti rastgelen ve Milli Bayrat 23 Temmuz 1934 pazartesi tanbul, Beyoğlu, Galata 49 le Kadıköy ve Usküdar kapalı bulunacağını muht rilerimize arzeyleriz. İstanbul Levazım & liği Satın Alma Kom İlânları Istanbul Levazım # ğine bağlı kıtaat ve” sat için 70.000 kilo 22,000 ; 23,000 ve 23 lo olmak üzere üç p rılıp beher parçada ayrı ayrı müteahhit edileceğinden (mi 15-8-934 Çarşam nü saat Oİdde k zarf usulile yap Şartnamesini (o görece her gün ve taliplerin b ten evvel tekliflerinin # nede Komisyona getiri dım) (3941) Dr. İHSAN SA ÖKSÜRÜK ŞURU Öksürük ve nefes darlığı boği kızamık öksürükleri için p lüçtir. Her öczanede ve © "ML, larında bulunur. 822 Adapazarı Belediyesinde 1— Adapazarı Beledi; 150 milimetre kutrunda mosfer tazyika mütel metre pik boru, 6 adet adet anahtarlı vana kapal suliyle 18-7-934 den 8-89 hine kadar eksiltmeye tur. 2 — Talipler 500 ber banka mektubu ile b lifnamelerini mezkür tar dar Belediyeye bildirn 3 —lhale 88-934 çi günü saat 16,30 da yapı 4 — Uhdesine ihale olan müteahhidin borularf Pazarı İstasyonunda tesli si şarttır. 5 — Fenni ve tediye sini öğrenmek arzu €denle zırlanmış olan şartnameyi # yeden isteyebilecekleri | iö nür. (4043) işler Gazetemiz ilânların tini kabal etmez. Hancı ocağın yanında iki döşek | ©" serdi. Salih usta ile Sansaros gece- yarısına yakın döşeklerine girdiler. Ve Sansaros bir bardak et suyu iç- ti. Beş dakika sonra kustu. Genç zabit bir bardak daha içirdi. Bu sefer et suyunu midesi çıkarmadı. Sansaros kurtulmuştu. Yaktılar, ve ertesi gün ikindiye kadar uyudular. Uyandıkları vakit yanlarına a - bani sarıklı bir daam gel — Ağa, dedi. üni burada bir topal beygirin varmış. Bana satar mısın onu? — Satarım, bir şehirde idi. Beygiri başından savmak istiyordu. — Ne istersin topal beygirine? — Ver otuz kâğıt. — Yahu! Hiç bir işe yaramıyan bir topal beygire otuz kâğrt istenir mi? — Hakkın var. Beygirim zayıf. tır, topaldır, hiç bir işe yaramaz. Ama ben de sorayım: o Böyle bir beygiri ne diye satın almak isti - Topal beygiri abani sarıklı ada- mın adamı yularından tutup efen- disinin evine götürdü. Ertesi sbah ta Sal h ustanm ba- — Kimsin? Nesin? Necisin? Ne reden geliyorsun?” Niçin geldin? Bu çocuk kimin? Askerlik vesikan var mı? Gel karakola! Salih usta acı yememişti ki kar- nı ağrısı, Karakola gitmek için handan çı karken, hancı bu bol para veren müşterinin kulağına eğildi: — Hep dünkü beygir meselesi, Dedi. Salih usta hana dönmedi . Sansaros bilmediği bir şehrin, bilmediği bir han köşesinde yapa- yalnız kaldı. Bir gün, iki gün, beş gün... Fakat hancı fazlasına dayana - mazdı. Her taraftan gelen panik muhacirleri sel gibi akıyordu. San- mülâzimlerden birisine rica etti: yorsun. Alma. Ben beygirim satı- İsktir diye tellâl çıkarmadım ki... — Peki, sen bilirsin. .Akşamüstüne doğru beygiri, te- kâlifi harbiye e parasız gelip aldı: Ve hava kararınca, Ja slm ila iyi — Bu çocuk fena çocuk değil a- ma nerdeyse bana yük oluyor. E - Ünden bir iş gelse hadi diyelim a- hırın bir köşesinde yat, ye, iç, ha- di ee yardım et. (Halbuki aha bacak kadar Beni (o bundan | ie beyim, Halinin Ül aa a See mile saros gibi kimsesizlerin sayısı bel- | Ni değildi. Hancı sıksık gidip gelen Mülâzim çalıştı, ağraşki 1 iltimas buldu. Ve o sırada İş çılan darülitama Sansaro3" leştirdi. Küçük Sansaros iki ölün bir sefaletten kurtulmuştu. Aradan birkaç gün geçtir usta bitkin, ezgin bir bald&fl kapısında göründü. Hancil rak sordular: — Hayrola ağa? — Hiç, dedi. Devletin işleri varmış, beni bir köp rine angaryaya gönderdile"; i da çalıştırdılar. Ama neler$| lerden sonra. . Hancı ve oradakiler bu lenin ne demek olduğun lardı. Biliyorlardı ki ihtiy#fi binbir sorguya çekilmis, rası sızdırılmış, arada bir te uğratılmış, ve iş örtbas için angaryaya gönderi! Koynundaki kâğıt para almışlardı. Yalnız iki çor#” banma diktiği sekiz on alt mamışlardı. İlk sorgusu şu oldu: — Bizim küçük nerede g Hancı kurumlu verdi: — O şimdi ömründe rahatlığa kavuştu. ikm sizm lake 3 ede Sili