BİZİM AKDENİZ Falih Rıfkı B. in yeni eserinden parçalar “Padişahın bir şehri var; kışı bahar gibidir.,, Selçuk Alanyası i- gin söylenmiş olan bu şiir yerine, Türk Akdenizinin bu eşsiz kı sına başka bir söz hediye etmek is- terim: “Alanya'yı görmeden öl - memeli! ,, 2 Iki koy çizgisinin ortasından, engine iğ, 200 metre yüksekdi- ğinde bir kayalık uzatımız. Türk Anadolu, Akdeniz'e bu kaya kül çesinin burnu ile saplanmışlır. Dağın bir kenarında Selçuk ter #anesi, ve kolaylıkla tamir edilip kullanılabilecek olan üç katlı Kı - zılkule var. Dış ve iç suları aştıktan sonra, tepede, bir cami, bir küçük mabet, bir de çmar göreceksiniz. Beliki Akdeniz en iyi bu çınarın dibin - Buradan açılan man- Selçuk çarşısı, sayılacak kadar üyük sarnıçlardan, hâlâ, surların içini ve dışmı koru yapmak için istifade ( olunabilir. Kale çocukları buraya ziyaretçiler geldiği vakit, sarnıçların kuyuları- na girip seslenmeği âdet edinmiş- lerdir. Bu ses, sanki asırları uyan- 'dırıyor; üstüste yığılıpkalmış olan bütün maziler, karanlığın dibin - den, derin bir ıstırap — çığlığı ile kalkmmağa uğraşıyor. Türk milletinin kurtuluşu en eyi Afyon kalesinden seyredildiğini yazmıştım. Devletin kuruluşunu görmek için Ankara kalesine çıks- caksınız. Alanya kalesinden, Türk Anadolunun güzel talii, engin ve ebedi görünüyor. Kalenin içini ve etrafını molozlardan ve yıkılardan temizleyip burasını Türk milletine bir kürsü olarak serbest saklama- hıdır. Kaleden sağa, sola ve arkaya baktığımız vakit, Türk Akdeni: nin en eyi ve muz yetişti- ren topraklarını, ve belki odeen güzel plâjlarını görürsünüz. Evler, Erenköy'de olduğu gibi, geniş bah: içindedir. Kasaba henüz kü- çüktür. Çünkü bugün uzaktır. Ge- çen senelere gelinciye © kadar A lanya, Antalya'ya (katır yolu ile bağlı Sonra toprağının yetiş- tirdiği meyvalar, o cümhuriyetin himaye kanunlarından sonra, Tür- kiye'de yenebilmeğe başlanmıştır. Alanya toprağının bir dönümü- lir; bahçe bir defa yetiştikten son- ra, masraf gittikçe düşerek, dö - 1 başında her sene İZ liraya ka- iniyor. yollara padişahla vezirlerini barm 'dıracak kervansaraylar yapılarak iç şehir Akdeniz'e Selçukların orturduğu karşı sırt, Hâsbahçe diye anılmaktadır. Miy- mar, yeni şehrin gene serin olan bu sırtlar üezirnde inkişaf edebi- leceğini düşünmelidir. Kışın Anadolu'nun en tatlı sıcak iklimi olan Alanya'nın 30 kilomet- re arkasında, yazın, Anadolu'nun en ferah serinliklerinden biri olan yaylası vardır. Yaylada bahçeleri, bağları, meyvalıkları ve köşkleri ile ikinci bir kasaba kurulmuşlur. insan yeşil bahçeler üstünden ormanlı Üağlara bakındığı zaman, Anadolu istepi onlar arkasında mıdır, diye düşünüyor. Sanki lâv bloklarından birkaç sene uzakta - yiz. Kaleden inerek, Burun kayasını denizden dolaşınız. Selçuk tersa- nesinin ve Kızılkule'nin karşısında biraz durunuz. Sonra büyük ma- #arayı geziniz. Bumağara, korsan yatağı idi. İçinde kale yoluna çıkt- İan bir gedik vardır. Büyük deniz, i parça parça, bu korsan ini- nin içine girerek, dinleniyor. Bu yazılarda, Türk Akdeni nin bir parçası sessiz ve cansız bir şerit gibi geçti. Bazı levhalar gör- dünüz. Bu levhaları hayalinizde istediğiniz kadar genişletip süs - leyiniz: Kendinizi aldatmış olmaz- sını Biraz daha konuşalım: Akdeniz kıyıları, Anadolu dağlarını siper almış olan milletin öz malı idi, ve öyle kalacaktır. Bu dağların önü- ne yerleşmeğe üzenen her istilâcr, bir gün, mermerleri kafasmda par- çalanarak, sökülüp atılmıştır. Anadolu millt olmağa mahküm bir memlekettir: Onun ne toprak, ne de halk birliği bozulabilir. Bu kıyıların saadeti, iç toprağın, sarp ve yalçın dağların zahmetini çeken insanlara ait olmalıdır. boğazına basılan bir dev gibi, dağ- larmı yuvarlıyarak, çöllerini akr- tarak, tarihin görmediği kahra - | manlık destanlarını yaratır. Şu dağların üstünde Türk hür- | riyetinin sesi asla dinmemiştir. Türk Akdeniz'inde, bizim olan ve olmıyan, bütün ralarınm hepsini geçecek olan cüm huriyet medeniyetini & kuracağız. Bütün mazileri geride bırakaca - ğız. Sıtma ve sulamadan sonra, top- rak işini halletmek lâzımgeliyor. Antalya ovalarında yeni ahalinin çivi parasma yerleştirileceğini söy- liyenler mübaleğa etmemişlerdir. Gelen halka yiyecek Ove ekecek buğday bulmak güç değildir. Zor- Tuk, şimdiki istimlâk usulü ile top- rak bulmaktır. Buralarda büyük çiftliklerin birer kısmı sahiplerine bırakıldıktan sonda, gerisi yerle - şenler tarafından 20 veya 30 sene- de ödenecek taksitlere bağlanmak gibi hususi bir şekil bulmak doğru olur. Bundan başka devlet, mem- leketin, Antalya ovaları gibi, yal- nız bir iki yerini iskân sahası ol - N mücadel: su işleri teşkilâtma bir iki memur ilâve olunarak vücuda getirilebilir. İlk iş yörükleri dağa dönmekten alıkoymaktır. Ondan sonra şimal. de ve cenupta ormanları tahrip e- den köyleri buralara indirmek, nü- fus kesafetinden yurtlarını bırakan Akdeniz köylülerine ovalarm yollarmı göstermek iycap eder.Ka- radeniz'in bazı yerlerinde birkaç dönüm tarla içinde çırpmıp duran halk, bu ovalarda sây ve iş hürri- yetine ka Ray, Antalya ile kasabalarını ka labalıklaştıracaktır. Henüz tabia- Milliyet'in rcmanı: 20 — Çalmadın da bu ne? — O adamın beş on gün. ağla- dövü — Maksadın neydi? Sansaros sıska omuzlarını kal- dırdı. Gözlerini yere doğru çarpıt- tı. Düşündü. — Maksadın neydi? diyorum sa- na! — Hiç. İşte., Paralar burada ya. Onu Ses gittikçe boğuklaşıyordu. Öy- le bir ân geldi ki yere yıkılmasın diye masanın köşesine tutundu. Bu sefer höngür höngür ağlıyamadı. Boğuk boğuk © ağlryarak odadan fırladı. Pol's bir müzekkere yazdı. Cüz- danla beraber müddeiumumiliğe gönderdi. Parayı bulduk, gönder- dik, dedi. Hırsızını da yakında ya- kalıyacağız. Lise mutemedi çıktı. Namuslu a- dam olduğu belli oldu. Fakat hır- sız hiçbir zaman bulunamadı. San-aros e tesi gün liseye gitti. | AKA GÜNDÜZ Mutemet müdürün, muallimlerin ortasmda, başına gelenleri anlatr- eni Odacı serseri gibi bir çocu- ğun geldiğini, mutemedi görmek istediğini haber verdi. — Buraya getir, dediler, Sansaros girdi. Boynu bükük, gözleri kan çanağı gibi. Sesi titri- yordu. Ne istiyorsun çocuk! Senin paranı çalmışlar. — Ne biliyorsun? — Çok dayak yedim de ondan biliyorum. Halbuki çalmadım, Öy - le dövdüler ki. — Sen kimsin? — Bana hırsız Sansaros derler. — Sen hırsız mısın? — Hırsızım, ama senin paranı izm, — Çalmadınsa buraya neye gel. din? — Polise söyle de beni artık se- kz için dövmesinler. Ben çalsay- dım, çaldığımı söylerdim. Rimden var ki? medeniyet hatı- | KUVAK M4 bi ŞA Acaba damarına mı bastılar? Geçen günü “Milliyet,, te şöyle bir başlık vardı: — “Zaro Ağa neden öldü?,, Öyleya.. Yaşı (150) yi aşmış o- lan bir adam, neden ölsün? Ken- disine gözün üstünde kaşın var di- yen olmuş mu idi? Durup darur « ken ölecek ne vardı? Fakat, ne yapmalı ki öldü işte!. Doktorlar, ünyanır en ihti- yar insanının ölümüne sebep olan hastalığı öğrenmek merakına ka - pıldılar. Zaro Ağanın asırlar gör- müş cesedini delikdeşik sitikten sonra, nihayet netice alındı Zaro Ağayı öldüren hastalık, damar hastalığıdır!.. Birisi, Dema gazetede okumuş, bana dedi ki — Zaro yin gene ölmezdi a- ma, Âzraille arası açıldı. — Nasıl? — Adamcağızın ölüm, çoktan beri etrafında dolaşıyordu. Fakat Zaro. inatçı adam, ayak diredi. Ölmem de ölmem, diyordu. Mide, kalp, böbrek, çektiği hasta- lıklardan hiçbiri, ihti; medi. Azrail kendiliğinden ölme- ğe niyeti olmadığını görünce Za- ro'nun damarına basarak onu si - nirlendirmeyi ü, Yüz elli yedilik adam, damarına basılmasına tahammül edemedi, gürledi, gitti. KULAK MİSAFIRI Er olsun, geç olmasın! Tanıdığım birkaç Yahudi var » dır. Öz adları ne olduğunu bü - mem. Çünkü yıllardan beri onlara Tekinalp, Alpsungur, yahut Ah - met, Mehmet demiye alışmışımdır. Kendileri Türkten ayırt edil - mezler. Bizimle birlikte güler, bi- zimle birlikte ağlarlar. Evlerinde bile türkçeden başka dil konuşmaz tar, Yurt işleri üzerinde bir Türk gi- bi Aydışma (1) lar yaparlar. Biri- si; Yahadiliklerini ileri sürecek ol- sa terslerler. “ Gazi'ye tapınırcasına saygıları vardır. İsmet Paşayı ve bütün bü- yüklerimizi candan severler. Ve tutlukları işi başarmalarını dilerler. Yurdun evran (2) tna ken | di ovranlarını o kadar bağlamış görünürler ki, o kötü bir dayam (3) aldıkları gün, sıkıntılarından ağızlarını bıçaklar açmaz. Geçen gün bı Türkleşmiş Ya - hadilerden bir tanıdığa Trakyada olun bitenler için o ne diyeceğini sordum. — Onu, bana değil, Yahudilere | sor). dedi. n Yahudi değil misin? Yüzünü ekşitti: — Hayır! Ben Yahudi değilim. Türk soyundan almasa da, Türk kaynağından gelmeyim. Et tırnak- tan nasıl ayrılmazsa, beni de Türk- ten kimse ovsramaz. Sonra, gözlerimin içine baka- tün Yahudiler, ergeç bana | Benziyeceklerdir, dedi, yalnız ben İ isterirn ki baz iş, er olsun geç olma- Asrın umdesi “MİLLİYET” tir. “ABONE ÜCRETLERİ : Türkiye içim Hariç için LK LK matbaaya sit İşle riyete emet edilir. Gazetemiz ilinlarım mes tini kabul etmer. aa MM SM PE tn bakir güzelliği bozulmamış o- lan bu yerlerde plân, gelişigüzel inşa akınını önlemelidir. Dağlarda devlet korkusu eksik- tir. Ormanlara, yalnız devleti bilet mesi, yahut kolayca mı mesul edilecek olan büyük serma- yeli işletmelerden ir bal- tanm girmesine müsaade olunma- malıdır. Seyhan membaları gibi, köy tarlaları ile sarılmış olan nehir başlarındaki köylüleri hemen kal- dırmak zarureti vardır. Antalya'yı ziyaret eden bir dev- let adamımız, caddelerde ve bah- çelerde akasya ağacı gördüğü za- man: — Bu ağacı Ankara'ya bırakınız, demişti. Türk Akdeniz'inin sıcak kıyıla- rma inenler, düzlerde, bu iklimin yetiştirdiği hususi ağaç ve çiçekle- ri görmelidirler. Her sene birçok genç miymar “ yetiştiriyoruz: Belediyeler, evleri, üütehassıs sanatkâ: ilk Tabiatta güzelliği, manzarası ve hayat (o manzarasile canlanır. Sokakları duvarla kap - lanmış, evleri kalfa göreneğinin €- line teslim olunmuş olan, bahçele- rinde ve yollarında kapalı kadınlar ve şevksiz insanlar dolaşan bir ka- saba tabiate hıyanet o ediyor de - mektir. E Me müdürü mutemede de- i ki: — Beş on kuruş bahşiş ver de hakkını helâl etsin, Bir muallim karıştı: — Beş on kuruşu ne yapsın? İki üç kâğıt ver de çocuk ayaklarıma bir pabuç alsın. — Doğru. Bin beş yüzü havadan buldun. Yüzde birini bulana va - detseydin on beş lira ederdi. Mutemet cebinden iki kâğıt çı « kardı. Sansaros parayı alınca git- ti.- Bahçe kapısından çıkınca iki banknotu avucunun içinde buruş- turdu. Önce yırtmıya hazırlandı. Çok defa yaptığı gibi parça parça edip rüzgâra savuracaktı. Fakat parçalamadı, koşa koşa Samanpa- zarma çıktı. Oradan Karaoğlana doğru hızlandı. O Kınacızadelerin hanrna gelince durdu. İçeri girip merdivenleri tırman- şubesinin önünde — İçerde kimse var mı? — Ne yapacaksın? — Bir iş için geldim. İçeri girince iki banknotu masa ! em oturan gözlüklü adama u- — - Beyim, dedi. Bu parayı bir bey gönderdi. Dedi ki bu iki kay- mayı ŞHilâliahmere götür, verem Bugün için ortada bir Yahu- nü söyle bitirdi: — Türkiye Yahudileri son bir sınama (5) geçiriyorlar. Önlerine güzel b'r aralık (6) çıktı. Dilerim ki bu sınamada sıfır a- lanlar bulanmasın... M.SALAHADDIN (1) Aydışma — Münakaşa. (2) Ev- ren — Baht, talih. (3) Duyum — Ha- ber. (4) Sınama — İmtihan. (5) Aralık — Fırsat, Bugünkü program H .80n Spor haberleri, Zi, İrem 251 Foytün 2318: Örkestre seri. 21,5: Musahabe. 72: Mime Marie Vale rine tarafından taganmi, Çift piyano ile yeni rmisisiki. 230 Khz, LUKSEMBURG 1704 m, Holanda neşriyatı. 21: Dünya haberleri 2120; Karmık konser, 3 Musahabe. 21, 9 mesela amme S8 Bady ekme 220: Piyano konseri, | 23: Tagaami, 23,35: Dans plâkları, 401 Kl, MOSKO' 1730: Mucahabe, 748 m. Kuzel ordu için meş Taganni. 214 Mil KEZ he MOSKOVA, (Stalin) 361 m. £ 1930: Orkestra akşum konseri. | 23: Dans mesikini 345 he. BUDAPEŞTE 550 m. 20485: Plâk. 2145: (Radyonun radyosu) ös mündeki oreketra— konser. 2320 3. Bura Sizan takımı. 24,30: pe musikisi, © 586 Kh. Norimberga) isimli opera temsili (A. Adam) ŞİMALİ İTALYAN, GRUPU 21485: Senfonik komser. 33: (Crocisre mediterranes) sandığına yatırsnlar, Kimin için yatırsınlar? dedim. Sen karışma! dedi. Adını sordum, söylemedi. Gözlüklü adam parayı aldı ve mırıldandı: — Böyle hayır işliyenler ne ka- dar çok. Dur! gitme çocuk! Mak- buz vereyim. — İstemez. Kime götüreyim? Ben o beyi tanımam ki. Hem mak- eyi demedi. e başka bir adam oturu - yordü. Sansarosu kapıdan çıkar - ken durdurdu: — Hele sen biraz şöyle gel ba- kayım, dedi. Ben bu işten şüphe - lendim doğrusu. O bey sana iki li- ra mı verdi? — İki lira verdi. — Doğru söyle! Ve kurnaz bir bakışla gözlüklü. | ye dönerek: — Ya daha çok verdi de bu ser- — Di lüklü düşünceli bir hal al- ei — Öyle ya. Bilinmez bir zat iki lira verir de neye dört vermez ol- masm? Sansaros sordu: — Iki lira veren adam, neye bir lira vermez olmasm? Iki verdi iki getirdim. — Hele sen kim olduğunu bize Ayıkla pirincin taşını — Alo alo! Kemal Bey orada mı Kemal Beyi ne yapacaksı- Lâzım efendim.. Bugün ken- disine bir şey soracaktım da.. Hoppala.. Bu kadın telefonla Kemal Beye ne sorabilirdi. Ken- disinden ne öğrenebilirdi?.. Üstelik karşısında telefonu a- çanın bir kadın olmasına rağmen bunu açıkça söylemekten çekin - memişti. Ya bu kadın Kemal Be- yin karısı ise,. Evet, mesele hakikaten de öy- le idi. Telefonu açan Kemal karısı Macide idi. Hiddetle cevap verdi: — Kemal Beye ne sorabilirsi- niz? Ne soracaksanız bana © 40- run! — Hayır efendim, karısma söy- lenecek bir şey dej Karına os değilse al öyle ise!.. Macide hanım artık fazla ta- hammül edemedi. Ve çat diye te- lefonu kapadı. Vay şıllık Vay mel'un vi Üstelik bunu söylemekten çe- kinmemişti. Macide hanım esmer © tenli, siyah saçlı, güzel değil, fakat tatlı kanlı buna rağmen asabi bir ka - dındı. Aradan bir müddet © geçince pişman oldu. Niçin telefonu çabu- cak kapamıştı. Biraz sabırlı dav - ransaydı, işin iç yüzünü (pekiyi anlıyacaktı. Muallâ.. Tâ evine ka- dar telefon edip kocasını arayan bu şıllık kim acaba ? Geriye döndü. Kocasının elinde bir menekşe demeti ile içeriye gir- diğini gördü: si — Mac'de, sana baharı getir - dim. Bak, ne güzel kokuyor. Genç kadın cevap vermedi. — Yoksa pek mi erken geldim. Seni hiç te memnun görmüyorum. Beyin İenecek bir şey Vay kâfir vay.. — Yoook.. — Öyleyse bu halin ne? Fena bir haber mi aldın nedir? — Rica ederim, yapıp edip te bilmemezlikten gelme! İayrole, vallahi bir şeyden haberim yok. — Peki, bu Muallâ kim, lütfen söyler misiniz? — Hangi Muallâ? — Bilsem, zatıâlinize sormam. — Macide, alay mı ediyorsun, ciddi mi söylüyorsun? Benim Mu- si diye tanıdığım kimse yok. — Hiç te rüya değil. » Beni üste- lik budala yerine koyma.. Kadının ismini tesadüfen öğrendim, Şimdi bana meseleyi baştan aşağı anlat- malısın, Başka hiç çıkarı yoktur. Kemal J — Hangi meseleyi anlatacağım ——— —————— 24; aHberler, 502 Khx. VİYANA, 507 m. 20,10: Bando mızıka. 21: (Apotheker Fried isimli kalk piyesi, 2230: Aktünlitm. 2250: Seyyahat meşriyatr 23: aHberler, 23,15: Yaylı serlar konseri. (Mosart, Beethoven.) 24: Car 904 Khz, HAMBUURG 332 m. 20: Halk konseri. 21,10: o Yaz havaları Z3 Haberler. 23.20: Mesikili o mepriyat, 1: Dans mmasikini, 200 Khz. BRESLAU, M8 m. > Karşsık neşriyat, Müsababe, | Zi bir temsil, 2145 Skeç 22,18 Halk 2420 Haberler, 23,45 Dame musi- bir söyle bakayım, Ondan s0 sonra düşünürüz. 3ansaros belâya çatmıştı. Hır- sızlık eder dayak yer, hayır işler hakaret! Kısa, sivri dişlerinin arasından ıslığa benzer titrek sesler çıktı. — Beni mi öğrenmek istiyorsun? Bana meşhur hırsız Sansaros der- ler. Altmış dokuz geçmişim var. Yirmi sekiz kere hapishaneye gir- dim çıktım. — Haaa, şimdi anlaşıldı. — Ne anlaşıldı beyefendi? — Sana bunu veren bey iki lira vermedi. Daha çok verdi, sen aşır | dın. — Bana kimse para vermedi! Sansarosun çeneleri hırsından zangırdıyordu. — Ya bu parayı kim verdi? Sansaros hırçın bir kurumla ba- şinı kaldırdı: , ” Hele bir var bakayım! Sen de sustalı çakıyı karnına yersin! Köşedeki efendi ayağa kalkar- ken Sansaros imi attı, Göz Töklü bey araya Asabiyetin veri değil elen - Macide? Vallahi tuhafsm.. imdir burMuallâ? Ne ci retle eve kadar telefon edip seni rıyor? O kadar sıkıfıkı olm böyle cesaret gösterir mi? — Karıcığım, Sana yemin ed# rim ki böyle bir tanıdığım kadi yok. Zavallı Kemal zihnini kurcalif Bir türlü işin içinden çıkamf” yordu. Eskilerden herhangi biri nin macerayı yenilemek istemi ihtimali de yok değildi. Fakat kadın hangisi olabilirdi? Kendisi artık ununu eleyip, eleğini duvar asmış bir adamdı. Buna ihtimi vermiyordu. Hele Muallâ ismi bir tanıdığını da hatırlamıyordük Maamafih içinde bir şüphe sordu: 3 — Ne söyledi bu Muallâ sansi — Hiç... Yalnız seni istedisi — Belki numarada yanılmışti kızım. — Hayır efendim hayır, numara yanlışlığı değil bu. Keneme gidiyorum, Allah. dık. sen bugün PE e Muallâ Hanımın evinde bir toplantısı vardı. Sigara dumani arasında konuşuyorlardı. Bir lık Muallâ dedi ki: — Artık cansıkıntısından kur” tuldum. Kendime mükemmel b eğlence buldum. Telefon rehberi ni elime alıyorum. Rastgele birf sim seçip numarayı çeviriyoru Bazan kendi ismimi verip, bazal bir isim uydurup evin beyini çi rıyorum. Erkek sesi duydum kapatıyorum. Kim bilir, İstanbu kendisini telefonla arıyan kadı lara merak eden ne kadar — erki vardır? İsterseniz, şimdi bir tee) rübe daha yapalım. Muallâ gene rehberi eyi Bir : sim buldu ve ni — Allo, kimsiniz? Mahmut. ii Mahmutçuğum sen misin? Beni (© nıdın mı? Muallâyr... Ve telefonu derhal kapattı. Görüyorsunuz ya hanımlar, ba” zan sadetiniz bir telin ucuna bsi 3. M. YENİ NEŞRİYAT Hafta Haftanın 14 üncü sayısı vi münderecatla ve yirmisekiz La Turguie Kemaliste Ankarada (La Turguie Servetifünun (Servetifünun) un temmuz sı zengin münderecatla Te Memleketin bu en eski siyasi, ve edebi gazetesini tavsiye ederiz. | düm. Sakin olen: Çocuk! Bu| rayı Hilâliahmerin verem sandığ” na sen mi verdin? — Evet. Ben verdim. — Ben hırsızım dediğine gö başkasından çalmış olmıyasın. — Hayır. Bu iki kaymayı ban lise kâtibi yarım saat önce b yerdi. Çaldırdığı o parayı b Benim suçsuz, haksız yere daya” yediğime acıdı da verdi. Ben © buraya getirdim. e Neye başkası gönderdi de * in — Kendimi bildirmek istem& dim. Benim gibi serserilerin ii seydim, bu bey gene bana çalı diyecekti, Demesinler diye medim ama işte gene dediler. Köşedeki efendi kızgınlığın kıpkırmızı kesilmişti. Haykırdı -— Tahkik etmeli, polise ir meli! — Tahkiki kolay. Ben burad yım. Aç telefonu mektebe sor. diği vakit müdür de orada idi 9 alimler de... Gözlüklü bey telefonu açtı Sansarosun ded kleri doğru çıkt” Bitmedi —