İ | Dae Niçin şeflerimiz ana şoselerden evvel de- miryolu yaptırıyorlar sütü Hükümetimiz demiryolu inşaatını a - Zimkürane devam ettiriyor. Az zamanda memleketimiz çok mühim hatlar kazan dı. Yakında ikmal edilecek daha 2 mü- bim hat olduğu gibi, birkaç sene sonra da Erzuruma varılmış olacaktır. Bu muvaHfakıyeti başaran devletimiz elbette münasip bir zamanda şehirleri - mizi biribirine şoseler vasıtasile de vap- ta başlıyacaktır, Hele şu muhakkak ki, hükümetimizin bariçte ve dahilde kazan- dığı büyük şeref ve iktidar kudretinin 'daimi oluşunun ispatında, demiryolları- nin yaptırılışmın mühim bir hiss . dır. Cihan buhranı esnasında milyonlar götüren hatların hiç durmadan inşası n& büyük azme bağlı bir icraattır. Demir - yolu inşaatının beher kilometresi vasati 50 bin liraya malolmaktadır. Geçenler» de pek muhterem Nafia Vekilimizin bu- yurdukları gibi şoselerin kilometresi va- Sati 15 bin liraya gelmektedir. İhtiyacm daha az para ile açtıracağı şöselerin ta- mamlanmasından evvel, demiryollarımı- zn yaptırılışmdaki isabeti anlamamak ve takdir etmemek kabil değildir. Şoseyi arabadan daha fazla istimal edecek olan ötomobil ve kamyon ile şimendiferi bi- ribirile mukayese etmek lâzımdır. Fa- kat bundan evvel iktisadi — siyasetimizi çok alâkadar eden ve mili varlığın ida - mesi hususunda elzem olan bir e vürle, otomobilin benzinle işlemesidir. Kömür vatan malı olmakla beraber, çok ta meb- Benzin ise e da- ba henüz çıkmadığndan, bu maddeyi ve otomobillerin eskitecekleri lâstikleri ha- riçten getirtmek icap etmektedir. di sahaya hiçbir vasıtanın tesiri şimendiferinki kadar dokunamaz. Hattâ şimendiier vapura bile faiktir. Zira on- dan daha seridir. Karada ve hassaten uzun mesafelere nakliyat hususunda tre- me fintçe rekabet edebilecek im giye ta yor, Halbuki kamyon İcceği ancak 5 tondur. dan sarfınazar, ber iki vasıtanın nakliyat itibarile beher kiloya düşecek olan me- murin masraflarında da çok büyük fark yardır. Meselâ ancak 5 ton taşıyabilen bir kamyonda şoförün © ve maiyetinin masraflarından nakliaytın bir kilosuna i- sabet edecek miktarı bir kere düşüne - e deki birkaç memura ait cüz'i masrafı da jünelim. Aradaki büyük fark derhal görülür. Bundan başka otomobilin ve kamyonun motörü küçük ve hafif yapı» işlı olduğu için, çabuk aşımır. Onun için ömürleri de-kısa olur. İşte bu sebepten bunların fiatinden her sene oldukça yük- sek bir amorti yapmak icap eder ki, bu da gene taşınacak emtianın ücretini © - peyce ağırlaştırır. Halbuki lokomotif çok Taramakinlır. Ger 20 seneyi tie çö: Sr İşte bu vaziyet te memleketimiz. şimendiferin tamamen lehinedir. Fakat hiçbir vasıta yoktur ki, diğer- lerine gr Ae rane faik olabilsin, Bu me- raftır. İşte bu iki yüzlü masraftan ve ba- zan daha kestirme tarikin intihabından. 'dır ki, yakın mesafeler için kamyon nak- Biyatı işmendiferinkinden daha ucuzdur Fakat bu mesafe uzadıkça, bu faikiyet gitgide azalır. Zira uzun & mesafelerde üstü açık olan vagona ve mahalli mak- soduna vâsıl olunca tabii | vinçle gene kamyona veyahut vapura tahmil edildiği için, bu malları sandıklamıya ihtiyaç kal a e YL Öz dme Lâhavle ile geçinilir mi Büyük balık küçük balığı yutar... Otomobil çıktığı gün, arabanın pabucu dama atıldı. At besliyen İerin, koşum yapanların, sürücüle- rin, arpacıların, nal çakıcıların, el- leri böğründe kaldı. Demiryolları çıktığı gün, ker- vanlar hapı yuttu. Vapur çıktığı gün, kayıkçılık, mavnacılık öldü. Çikolata çıktığı gün, şekercili- ğin, leblebiciliğin çanına ot tıkan- dı. Lâstik çıktığı gün, köselecilik, ayakkabıcılık sarsıldı. Başka türlü de olamazdı. Soy- salık (1) ışığının girdiği yere ça- bukluk, kolaylık ta bi e girer. Bu arada ezilenler ezilir, doğru- lanlar, doğrulur. Düşenler kalkar, kalkanlar düşer. Bun (2) lar arttıkça, istekler ço- galdıkça gidişler, tutumlar da ister- istemez değişecekti, On saatlik yolu, yarım saatte a- lan otomobil dururken o arabaya kim binecekti? Demiryolu alıp yürüdükten son- ra, kervana kim belbağlıyacaktı? Mavnacıya, yazık olur diye sıkintı- ya katlanıp deniz üstünde çalkan- mağı kim göze alacaktı.? Bir liraya lâstik ayakkabı satı- lırken, es aşağı dört liralık kundu- rayı kimler alıp giyebileceklerdi.? Diyeceksiniz ki: Peki, sonu ne o- lacak? Arobacı otomobilin kökünü zıyamadığı için yanıp yakılıyor. Koşumcu, nal çakıcı, “hani o gün- fer?,, diye önüne gelene dert yanı- yor. Kayıkçı, küreklerini boşa bı- rakıp gelip geçen yumruklarını sıkıyor. heybesini sırtına vurup; çikolatacı- lara ata tuta geldiği oyere dönü- yor. Bunun böyle olduğunu içimizde bilmiyen (yok. Ne yapalım ki, gidişe uyacağız. o Uymamak için ayak diriyenler de bir gün gelip u-! yacaklar. Büy: lığı yuttuğu balık, küçük ba- Büyük yapım ev- leri de küçük el işlerini ergeç yu- | tacak... Bu dönen tekerleğin önüne kimse geçemez. M. SALAHATTİN 5 (1) Soysallık: e) 2. i işve yenlere tavassut ediyor. İş ve işçi istiyenler bir mektupla İş büro - muza müracaat etmelidirler. İş arayanlar Romence, türkçe , bulgarca lan hara açi ela olr yazan, Bir Ali Mustafa “Sirkeci Kemal Bey sineması kar | şisında Ömer Ef, lokantası ZAYİ HİSSE SENEDİ 27 Teşrinievel 930 tarihinde Türk Ti- caret Bankasma ait 3613 numerolu bir hisse senedi kaybolmuştur. Yenisi alma- cağından eskisinin hükmü yoktur. Ada- pazarlı Ahmet oğlu Ali Haydar. (1026) ————-- mıyor. Sonra bu tahta sandıkların mas- rafından kurtulunduğu © gibi, bunların beyhude yere taşımasından da istifade ediliyor. Malların sandıklanmasındaki masrafın büyüklüğüne bakın ki Seyrise- fer Nezaretinin verdiği malümata göre, Amerika Birleşik memleketlerdeki tahta istihsalâtnın yedide biri, (nakledilecek malları sandıklamıya sarfediliyormuş. Kumaş Sanayici Dipl. Kim. Hayri SÜREYYA Milliyet'in romanı: 8. kart orospu oturuyordu. Şimdiye kadar ses çıkarmıyan bu ye kadın, sağ dizi üstünde iki elin dört zifirli parmağı ile kendisi i- çin sardığı sigarayı Sansarosa ver- di. Ve ortaya söyledi. -— Geçen yıl, bilirsiniz. Zeybek Ahmet acemin Hüseyni vurduğu vakit, hiç suçum yokken beni mü- düriyete götürmüşlerdi. Bir dıvar delme işinden Sansaros ta orada idi. Derdimi dinledi. Bana inandı. Cebinde yüz kuruşu varmış. Yet- miş kı bana verdi... Dedi. Ve boyalı, o kart yüzünü parmakları zifirli, tırnakları kma- kk avuçları ile kapıyarak sümdük- lerini çeke çeke ağlamağa başla- di. Komiser muavini Sansarosu çı- kardı ve ayazda biraz nefes almak için kendisini dışarı attı. Sansaros doğruca polis müdürlü ğündeki kısmıadli reisinin odasına girdi. Herşeyi anlattı ve bir ay ka- 'dar hiç hırsızlık etm'yeceğine söz- Yazan: AKA GÜNDÜZ verdi. — Ya ondan sonrası için? — Kendime güvenemem reis B.! Bu yanı mısır püskülüne benzi- yen sarı saçlı, kara benek güzel, insan kavruntusunda bir içli sem: pati vardı. Sansaros için yalan söy- lemek yoktu. Yalnız şimdiden son- ra yalana alışmak lâzrmgeldi — kendince bazı sebeplerden rü — hissediyordu. Öğleye yakın İlki Yengeye gitti. Ba beş altı günlük ayrılıktan sön- ra gelen Sansaros büyük bir heye- canla karşılandı. — Sen burdan gittin ikinci gü nüne kalmadı Emine kıza bir kapı- buldum. Haftada bir buraya gön. | derecekler. Sansaros İlki Yengenin sevinç- le boynuna sarıldı, ve kollarını ak- şama kadar çözmedi. Sansaros; Bozkırlı Kangoloğlu Alinin kızı boncuk Emineyi böyle tanımıştı... Sansaros İlki Yengenin evinden vapura karşı | Leblebici, | Arkadaşlardan Tevfik Necati anlattı: — Büyükadanın tur yolunda dola şıyorduk.Üç arkadaştık. Bindiğim eşek talihime öyle cansız bir hay- van çıktı ki dokunsan o düşecek- ti. Bir türlü yürümek bilmiyordu. Arkadaşlardan biri takıldı: — Yahu, senin eşek galiba lâ- havle ile geçiniyor. Ben sordum: — Lâhavle ile geçinmek nedir kuzum., Bunu hepimiz söyler duru- ruz, O zaman, şu fıkrayı anlattı: — Vaktile gayet pinti bir kazas- ker varmış. Pazarda ucuza kapata- rak, bir at satın almış, İlk gün bu- lap buluşturup yarım okkacık'ar. pa ile hayvanı beslemişler. Ertesi günü yem bitince kâlıya kazasker efendiye selâmı çakmış: — Efendim, para (verseniz de beygire arpa alsak.. Kazasker efendi fena halde kız- muş: — Lâhavle.. da? — Bitti efendim.. — Lâhavle.. Arpa biter miymiş hiç?. Kâhya çekilip gitmiş. Ertesi sa- bah, gene huzura çıkıp arzetmiş: —Efendim, beygirin arpası.. — Lâhaole.. dedik ya... Üçüncü günü, kazasker efendi, ata binecek olmü. Bakmış ki, hay- van açlıktan handiyse, nalları di- kecek. Kâhyaya: —Bunun hali nedir? diye sorun- ca herif ellerini oğuşturmuş: — Lâhavle ile geçinen hayvan, bu kadar olur, a benim efendim.. Kulak MISAFRI dünkü arpa ne ol. İVAPURCULUK TÜRK ANONİM ŞİRKETİ ISTANBUL ACENTALIĞI Liman Han, Telefon: 22925. EE İzmir süra't yolu Her PERŞEMBE Zünü ist 16 da Galata rılıtımmdon kalkarak doğru İzmire gidecektir. Bu vapur ber pazar günü sanat 1$da İzmir” den kalkıp. doğru İstanbula me cektir, Karabiga yolu He CUMARTESİ, ÇAR» ŞAMBA günleri saat 20 de Top- hane rıhtımından bir vapar kalkar. Gidiş ve dönüşte mutat öskelelere uğrar. İzmit yolu YAZ TARIFEŞİ günlerin- esi ve Pazartesi den maada her gün bir vapur cuma ve salı günleri saat 9 da diğer günler saat 13,30 da Tophane rıhtımından kalkacaktır. Imroz yolu Her PERŞEMBE sünü Gi lata rıhtımmndan saat 18 de bir va pur kalkar. Gidiş ve dönüşte Gelibo- alm Lei e in Eer dostlarına birer merhaba diyecek- ti. Hacıdoğandaki mastorlar kah- vesine (1) uğradı. Kimseler yoktu. Yalnız kahveci ihtiyar Dalga Dayı ile Dede Fingir karşı karşıya otur- muşlar, birtbirinin yüzlerine bak- madan konuşuyorlardı. Dalga Da- yı çukur yanaklı, kır sakallı, kan- bur, eski püskü iş bir a- damdı. Tekkeli idi. Ama ne tekke- sinden? Hangi tarikatin tekkesi? kimse bilmezdi. Bilinmez bir tek- kenin müridi olan Dalga Dayı ço- cuk denilecek © çağdanberi esrar çekiyordu. Ben, diye böbürlendi, tekkede hazret Canana bel bağladığım gün daha âkil baliğ olmamıştım. Bir yıl sonra kendimi bildim. Hey oğul! Biz işte eski kalenderlerde- niz. Hazreti Canana kendimizi iş- te böyle nezir etmiştik. Hazretin o sıra iki alımlısı vardı. Birisine Zülüflü Bedir derlerdi. o Göçebe aptallardandı. Öbürü (de Kahpe dölünün kıvrak Süleymandı. Ben gelince ikisine de yallah diye ruh- sat verdi. Ben yirmi (beş yaşma cak Hazreti Canana çalımlılık et- ge Feyzimi, mertebemi ondan al- Ve daha yazılmıyacak, müddei - 'umumiyi ayaklandıracak tafsilât İ | İri Bu dili Mi gitmedi Cahit Jaleyi ilk gördüğü gün yanın- daki arkadaşına hayretle sordu: — Kuzum bu çingeneye benziyen kız m kim? Onlar Jalelerin köşkleri de, bahçenin son demir kapısını açıl- ması bekliyorlardı. Köşkü çeviren ko- caman bahçenin bir tarafından, bir ağa- cn arkasından dudakları arasına sıkış- tırdığı otla oynayan uzun boylu esmer bir kiz çekte. — Sus! işte Servet beyin kızı Jale bu. Daha alçak sesle Cahidin arkadaşı ili ve etti: — Ne kadar güzeldir! Şapkası- # çıkardı genç kızı solâmladı — Ne diyorsun? i denecek kadar esmer cildile, ar saçma benziyen saçlarile onu pek mi gü- zel buluyorsun? Genç kız bahçe kapı da bekliyen gençlere kapıyı açmak için ilerledi. Yürüyüş çok güzeldi. Vücudu, başı dimdik yalnız bacaklarını hareket ettirerek ilerliyordu. — Gezerlerken bile ciddiyetini muhafaza eden gözleri simsi- yabtı. Gür siyah saçlarını bukleleri ense- #ine, alnına, yanaklarına dökülüyordu. Arkasında © şık, sade bir elbise vardı. Güzel dişlerini meydana çıkaran tebes- sümile yanaklarında tatlı bir çukur pey - da oluyordu. Sol elile kapıyı açarken sağ elini Nejada uzattı, — Zarmederim her zaman bahsettiği. niz Cahit Bey? diyerek Cahidin gözle- rine dikkatle baktı. Genç adam gülüm- sedi içinden “bu kadın hoşuma gitmedi,, diyordu. Jale bahçe kapısını kapattıktan sonra Nejada döndü samimiyetle: aç Niçin şid izimle beraber köşke nün — Biz de biraz bahçede sizinle dolaşı- rız, sonra hep beraber içeri gireriz. Ar- kadaşını ısrasından sabrı tükenen Ca- hit biraz sert bir sesle: Jale hanımı rahatsız Haydi hanımefendi trasada işte içeri gi- relim dedi ve Nejadm O koluna girerek köşke doğru giderlerken: — Bu kızın karşısında durmaktan ne zevk alıyorsun anlamıyorum, diye ilâve etti. — Cahit sende fazla gidiyorsun. Şim- diye kadar tanıdığım kızlarm en müstes- nası güzel, zeki, karakter sahibi bir kız. Halbuki Caiht Jale tipindeki kadınlar- | dan hoşlanmazdı. Yarım saat sonra yan- larma gelen Jaleye dikkatle baktı. Ren- gi camlardan süzülen güneşin ziyası al- tmda onu o kadar çirkin bulmadı. Hattâ «açık ensesinde, kollarında güneş yanık- larının tatlı bir renk verdiğinin farkım için edi reiki ere ali ğini gören Nejat — Gitmek mi istiyorum? Sana mâni ze ben biraz daha oturacağım, dedi. Ja genç adama bahçe kapısma kadar ro- (yar etle yürürken yanın da giden genç kızı gizlice yordu, O birdenbire değişivermişti. Hat- tâ alnını örten simsiyah buklelerile, daklarından eksik olmayan tebesümile onu pek şirin buldu, Genç kız içini çev — Evde kapalı kalmektan bunalıyo- rom. Başımın üstünde daima semayı gör mek istiyorum, dedi ve gurubun renkleri akseden kızıl bulutlara başını kaldırdı. Ayrılırken Jale genç adamın gözleri: Harik Hayat Kaza Siyortalarmızı. Galalada Ünyod nin içine bakarak “bizleri unutmıyaca- iniz: zannediyorum, dedi. Cahidin ziyaretleri e saklaşıyor, genç kıza olan zâfı Bu ciddi kıza malik olabilmek için ew. lenmekten başka çare olmadığını anladı. Tanıştıklarının tam senesi (o evlendiler. Jale Cahidin her arzusunu bir emir telâk ki ediyor, her arzusunu istekle yapr yordu. Genç adam — birkaç ay sonrabir gün Jaleye dikkatle bakarak: — Jale bilsen sarışın kadınlardan ne kadar hoşlanırım, dedi. Jale bu söze gü- & li. — Yal lstediğin güç bir şey değil Ca- hit, iki gün sonra sarı saçlı, Jslesini bir kat daha fazla sevmeğe başladı. — Jale ne kadar güzelsin şimdiye ka- dar rüyasma giren sarışınlara benzedin. Yalnız bu güzel yüzüme, sarı saçlarına karmızı renk elbiseler daha fazla yakışa- cak — sözünü kısa bir kahkaha ile kesti — Öyle dikkatle dinleyişin var ki insa- na k bir talebe hissini veriyorsun. Benim bu garip arzularım seni gücendir. miyor ya? — Bilâkis arzularını öğrendiğime pek memnunum istediklerini yapmak büyük emelim, Jale kısa bir zamanda Cahidin istediği gibi giyindi. Genç adam val “bu kadın hiç hoşuma gitmedi,, dediği karısını hayran taledirkör nazarlarla sü- zerek;: işte sevdiğim kadın,, diye murıl- danıyordu. Firdevs İSMAİL —————— Kari mahtüpleri Pis derenin derdi Biz Yoğurtçuderesi kenarında otura- yoruz. Bu derenin senelerce temizlen memiş durgun suyu deniz tarafın şın gelen seller dolayısile kumla örtülü oluşu ve bütün evlerin kanalizasyonu ol- madığı için suları buraya almasr tabiatin özene bezene bize hediye ettiği ve her köşesinde başka bir güzellik gizlenen bu lâtif dreciği bazan tahammül edilmez hale getirmektedir. Her parçası bir tabloya mevzu olmıya elverişli bu yer bakımsızlık, ihmal dolayı- sile maatteessüf Piadere ismini taşımak- tadır, Buranın masrafsız temizlenmesi enümkündür. Burada senelerdenberi | birikmiş ve tuğla yapılmıya elverişli çamuru vardır. Bunu ya Belediye kendi horuhına veym- b münakasa ile bir müteahhide hiçbir ın ve almadan vererek Kur Pağalıya yapılacak bir küçük fabrika — ki bunu belediye para istemediği takdir- de her tuğlacının memnuniyetle kabul e- bağlıyacaktır. Tecrübesi, tetkiki pek ko- lay olan bu mesele için bir münakasa ilâ- ümidindeyiz. va da kâfi gelir sakinlerinden ir karin Emniyet Sandığı Müdürlüğünden: Mukaddema Şişli Osman Bey Nuri Bey apartman No 2 ve Harbiye Altın Bakkal No. 155 2 inci kat Raşide Hanım 14-3-933 ve 13-4-933 tarihinde sandığı- muza bıraktığı para için verilen 40368 ve 41131 mumaralı bonolarını kaybetti öylemiştir, Yenisi verileceğinden eskisinin hülenü olmıyacağı ilân olunur. (1027) | ve Otomobil Hanında Kâin ÜNYON SİGORTASINA yaptırmız. Türkiyede bilâfasıla icrayı muamele etmekte olan ÜNYON Kumpanyasına bir kere uğramadan $i; Telefon : Beyoğlu 4.4888 Dalga Dayıyı herkes sa- yar, bilginliğine baş eğerdi. Fakat Dalga Dayının asıl adı nedir? Ne- li Nereden gelmiştir? Kimin ve neyin nesidir? Kimse bilmezdi. Dede Fingir genç denecek kadar az yaşlı idi. Yüzü dün ölmüş bir es- ki veremli yüzü gibi zayıf, yeşile çalar sarı idi. Gözleri hiç şınlamı- yordu; çamura düşmüş, donuk buz İu cam parçası gibi bir şeydi. Desturunu Tekkeli Acem Beşir- den almıştı. Gözlerini önünde otu- ran Daymın yırtık panta- Jonlu dizine dikmiş dinliyor. Dalga Dayı gözlerini kahvenin taban köşelerinden birine sapla- mış anlatıyordu. — Devletin gidişi kötü gidiş. Se- nin anlıyacağın Dede Fingir, bu i- şin sonu gelmez. 1 ya sak etmişlerdi. Eyvallah! Ondan kötüsü avrat kişi olmaktır. Rakı şarap nemize gerek? Zaten onu ha- ram kılmış kılanlar. Amma ve lâ- kin nefese de (**) el attılar. Onu da yasak ettiler. Böyle hükümet mi olur? Hazreti Canan demiş ki, ağ- zından işittim, mastor olmıyan des- tur olmaz. Sonra Dede Fingir başlıyordu: — Esnafın kazancına vur. dular. Bir kabağı elli kuruşa satar. lardı. (***) şimdi beş paraya kim - 3836 se 5 almıyor. Öyle dal dalmışlardı ki Sansarosun içeriye girdiğini anlayamadılar, saros ayaklarının ucuna basa- rak sokuldu. Cebinden çıkardığı on kuruşluk lokum şekerini ortala- rına serdi. Lâtilokmu gören iki abbabın gözleri birdenbire şınladı, parpar yanmağa başladı. Esrar çekenler için tatlı, baklava, Jâtilokum, ta- hanhelvası çok mühim bir şeydir. Adıma cilâ derler. Esrar sarhoş- luğunu katmerlendirdiği için. Sansaros onun için lokum getir. mişti. İtibarı birdenbire arttı. — Vay Sansaros ! — Ülen nerden çıktın? Hani se- ni Eskişehire göndermişlerdi. — Ne var ne yok bakalrm? — Eskişehirde & Porsuk hacıya uğradın mı? Orada odamı nefes yasak.! Sansaros ayak üstünde başına gelenleri anlattı. — İyi ama, dediler. Kendi za- natına dokunur bir şey anlatma- dın. Sansaros bir saniye düşündü. Sonra aklma geldi. Güle güle söy- lemeğe başla. — İstasyon e kahve lerden birinin önünde oturduk. Po- lis yanımda idi. Ama mahbpusluk MG Bugünkü program urullah Şevket BE Ajans ve bor 823 Klm 13 15 He konseri, 20: Ünive be | berleri, 2140: Konserin devamı, 22,10: Pi vi komser. 23; TER a 401 Khz. BYSRUYA, 748 m 4170201 Munakake, 18430 Kir. MOSKOVA, 3 e MN m konseri, Bir parktan nakl ELGR 3050: Plak, Zi ilyanadın maki 23: berler, — Halk şarkıları, — 2345: Radyo hestrasi. 24151 Dans plâkları, 713 Khz, ROMA, 421 m. 21,45 (Dalitte « enatige) temail (A, Pedralla) ŞİMALİ İTALYAN GRUPU, 2145» Üç perdelik komedi, — Ptâk, 24: Derler. 502 Kir. VEYANA, 507 m. 0: Mineikkde gülüş olâk ce söz) Zİ isimli musiki enle. Zaük derken © üzerine Saruman Gece ken Cazbünd. KAMBUNĞ. e yevniki. Zal | Haberler sikini, (yemi eserler.) 880 Kir. BRESLAU, 318 m. 20 Taganni, 21 Haberler Rate ral ie ). 1 YENİ NEŞRİYAT Yeni Adam Yeni Adam'ın 28 inci sayısı birçok i sanat ve siyaset tetkiklerile çıktı. Bu yıda Halk Üniversitesi derslerinden © ada Medeniyet Lügeti başlıyor. Bu ii - ii el o m a sonra olarak tashih edilmiştir. atleri tekrar ilân olunur. 9 X, A smüliyet Asrm umdesi “MİLLİYET” tr. ABONE ÜCRETLERİ : Türkiye işin Hariş için ek a Gelen evrak geri verilmez. — Müddeti #rom nüshalar 10 kuruştur. — Gazete v8 öt işler için müdiriyete milre- için falan değil. Çanta m Çakmtı vereceğimden korkuyo zavallı. Kahvenin içinde kon yorlardı. Mektep müdürünün hastalığı varmış: Hep eski p ları toplarmış. Misafir odasın öyle bir para camekânı yapmış K? ikalılar görseymişler belki bin sarı lira verirlermiş. Ama m tep müdürü bir milyona bile mazmış bunları, Müdürün evi ii Tevziat günleri | pazar, salı öğlede | ; 2180: (Güney, ay ve yaldın) ii cant edilir. Ganetesakı önlere men'uliye- yona yakınmış. Köprüye giderke9” vakit gece yarısı idi. Şehirlerdeki belediye nin yaptıkları en iyi iş nedir misiniz? Şehir içinde halk için K nef yaptırmamaları.! Polisin yanından şöyle bir rıldım. İki dakika sonra geldim. — Efendi ağabey! dedim. B fl larda hali için kamet yok. j — Karşıki istasyona git, dedi (1) Esrarkeşler demektir. 7 (**) Esrarın öteki adıdır. (**) Kabak: Hindistan cevi” nin içi boşaltılmış kabuğudur. nu nargile gibi kullanırlar. Ya “esrar çekmeğe yarar.