SFRBEST Kalp hastalıklarına yardım (Milliyet) in 14 Haziran tarihli sa | yısında Dr. Rusçuklu Hakkı Bey mil- Mi sıhhat işlerinde ehemmiyetli bir noktaya dokundu: Tababetin mikrop lu hastalıklara karşı azçok muvaffa- kıyetle savaşabildiğine, fakat azaları mızın yıpranmasından (kalp hasta- bkları gibi) veya hücrelerin anarşi den (kanser gibi) hastalıklara karşı henüz memnuniyetle değer muvaffa- kıyetler başarılamadığına işaret ettik ten sonra Verem, Tifo, Kuşpalazı gi- bi mikroplu bulaşık hastalıkların ö- Tüm cetvellerindeki yüzde nisbetleri halde kalp hastalıkla. Amerikada tutulan istatistiklere göre 1911 de veremden ölenler kalp hastalıklarından ölenlerden çok imiş, halbuki nisbet şimdi aksine düşmüş. Rusçuklu Hakkı Beyin bahsettiği Amerika istatistiği geçen sene neşre- ilmiş bulunan Health end Vealth ünvanlı kitaptan alınmış olacak sanı rım, ki orada haber verildiğine göre kalp hastalıklarından ölenler 1900 se mesinde 100.000 kişide 112 iken şim- di 185 e çıkmış. Halbuki Verem 130 dan 62 ye inmiş. Gene Rutçklu Hakkı Beyin teselli kabilinden haber verdiğine göre bir ta iş yürekli - öptimistler - ölümlerin art- bir alâmet sayı- olanların orta yaşı geçebil- diklerine delâlet edermiş! Son senelerde memleketimizde de rp“ çok tahribat yapan kalp hastalık ları bilhassa İstanbulu âdeta bir mü- şahede sahasına çevirmiş olduğundan hepimizin gördüğü gibi kalp hastalık iarınm kurbanları arasında orta yaşlı lar, hattâ gençler büyük bir ekseriyet teşkil etmektedir. Esasen tıbbi o mü lelerle elde edilen neticelere göre kalp hastalık- larmın yüzde otuzu hâd romatizma meticesinde genç yaşlarda görülmek- tedir: Yüzde 35 i de frengi neticesim- de, 40 tan 60 yaşma kadar patlak ver mektedir. Bugünkü medeni hayatın Ben, Rusçuklu Hakkı Beyle beraber: (İşin doğruya benzeri şöyle olsa ge rek; Ölüm, saati bulül edince geliyor, ve müdafaa hattmın mukavemeti zalmış olan yerinden giriyor.) di miyeceğim. Paris Tıp Akademisinin 14 Teşri- misani 1933 toplantısında doktor La bry kalp hastalıklarının o veremden ve kanserden daha muhrip içtimai bir Afet teşkil ettiğini söyl devlet ve beli hastalıklarına karşı bulaşık olmadık- larından dolayı lâkayıt kalmalarını tenkit etti. Kalp hastalıklarınm kor » kunç bir şeki kün olabildiği ka: vâki Preventif tedbirler alınması lâ - #imgeldiğini ve bu sayede kalpleri hasta olanlardan pek çoğunun tabi İrini tam yaşamalarının, ve iç- timai heyetler içinde faydalı vazif: ler görmelerin'n temin olunabileceği- Bi söyledikten sonra bu maksatla meş hur kalp hastalıkları mütehassısı Dr. Vağuez'in delâletile vücude getirilen bir (kalp hastalarma yardım - Aides aux cardin gues) mücssesesinden bah setti, Görülüyor ki mesele ferdi bir iş de ğil; ayni zam, timai ve iktısadi bir nüfus meselesi Paris Tıp akademisinin ayni top- lantısında azadan Dr. Vaguez kalp hastalıklarının daha başlangıçlarında | teşhis edilmeleri ve hastalara vaziyet | lerine uygun rejimler ve meşgaleler tavsiye edilmesi ususlarının lüzum celbederek | SÜTUN Kalbinde iklili dessamın kifayetsiz liği vaktile teşhis olunamayan bir genç yorucu bir sanate girerek 24 ya şında ölmüş. Halbuki vaktile muaye- ne edilerek beden yorgunluğu verme» yen bir meslok seçmesi tavsiye ouln - saydı şüphesiz çok yaşardı. Bir iki sene evvel İstanbulda da genç bir sporcumuz şüphesiz böyle bir yanlışlığa kurban gitmişti. Birkaç gün evvel de kıymetli bir sanat müte- hassısı vefatından bir gün evvel kal- binden hayli rahatsız olmuş iken mah za hastalığın ağırlığını vaktile öğ- Tenmemiş bulunması yüzünden ert gün doktora gideceği yerde gene işini başma gelerek ölüverdi. Bu gibi mi- salleri hemen her gün gazetelerde görmekteyiz. Dr. Vaguez'in delâletile kurulan (kalp hastalarına yardım) mücasese- sinde hastalıklar derecelerinin ağır- lıklarına göre üç smıfa ayrılmakta ve hastalara sıhhi vaziyetelrine uygun rejimler tertip ve tavsiye edilmekte muayene ettirebilecekleri böyle bir müessesenin bizde de ne kadar lâzım olduğunu isbata hâcet olmasa gerek. Romanyada ve Çekoslovakyad abörle İmiş. Bizde Sıhhat Vekâletinin ve büyük şehirleri miz < belediyelerinin (o himmetlerile (kalp hastalarına yardım) müessese » leri vücude getirilmesini temenni et- meliyiz. Sıhhiye Vekili Dr. Refik Beyefen- kaybetm'ş bulunan belediye xin elele vererek İstanbulda böyle bir müessese kurmalarını çok beklemeyiz sanırım, 21 Haziran 1934 R.A, YENİ NESRİYAT Resimli Şark Resimli Şark'm 43 üncü ( müshasi neşredilmiştir. İçinde birçok (kıymetli yazılar vardır. Tavsiye ederiz. Ülkü'nün 17 inci sayısı Gazi, Iran Şehinşahı ve İsmet Pa- şa Hazretlerinin nutuklarile başlıyan Üncürnün 17 inci sayısında Nusret Ke- mal Beyin “İran bakkında,, bir maka- lesi, Hilmi Ziya Bim, Hüseyin Namık Beyin (Türk ka- denin eskiliği) yazıları ve balk edebi- yatı üzerinde İshak Rafet | Beyi (özüme | i koşma Beher Kemal Beyin Atilânm 1500 ün“ cü yıldönümü münasebetile yazdığı bir şüri; Ali Sami Beyin bir san'at yazısı, zehirli gazlar hakkında Hikmet Rafet | Beyin verdiği izahatin devamı ve Selim “Türklerin Amerikanın keşfinde hiz - yazısı çok şayanı dilleattir. Kemal Beyin “Mek: yeni köyeülük © programı, mı ai Yazısile başlıyan ve bir köy mualliminin | Ulkünün köv anketine cevap olarak yı dığı çok şayanı dikkat bir köy tetki. | katını ihtiva eden “Köycüler bölümü, Ülkü'deli zengin hususiyeti mubafaza | etmektedir. Harik Hayat Kumpanyasına bir kere uğramadan Telefon : Beyoğlu 4.4888 Milliyet'in romanı: İl — Hafızların Sadık efendi gile. Bugün misafirleri varmış. Su böre- cik açacağım. Öğleye kadar gelirim. rhana torbası şurada. Tencere- ve su yam ocağa atınız. Do- 'apta herşey var. Gelince beraber yeriz. Ben geç kaldım galiba. Şim- dilik Rabbiye emanet! İlki Yenge çıkarken Sansarosa öyle bir bakış baktı ki: — Sakın ha! Üstüme hiyanetlik edersen sonra karışmam! Demek istediğini Sansaros anla- mıştı. — Ben arkadaşımın kız kardeşi ile (isıza göz etti) tarhanayı pişiri- riz. Seni bekleriz. (Mânâlı) hiç merak etme! Evini bıraktığın gibi © bulursun yengeciğim! Bu yengeciğim tabiri İlki kadı- na pek ince dokundu. Sokak kapı- smın kapandığı işitildi. Sansaros sapırdatarak çay içen Emi Hay canıma! Bar Erime başla Emine 8 öyle © ama, Emine ya umduğu Enis çık- Yazan: AKA GÜNDÜZ mazsa.. O zaman iş çatallaşır. Çün- kü Emine ne de olsa Sansarostan üçlü, boylu görünüyordu. Bir için hep yakasinı kurtarı- yordu. Halbuki mahkeme, tabibi adli İlki Yengeyi şah't çağırıpta yemin verdirselerdi Sansarosün ne olduğu anlaşılırdı. — Hele biraz duralım. Diye düşündü Sansaros. Emine | dar üşümüştü & ki Sansarosa sormadan bir çay daha doldurup içmeğe başladı. — Dün gece üşüdün mü Emine abla? — Hiç üşümedim, Eksik olma. Ama gene bir türlü akıl erdiremi- yorum. Benim gece tanımadığın bir eks'kli ile neye bu kadar uğra $ıp üzülüyorsun? Ne bileyim ben? den anlıyacağım. Hele sen bir an- Yunan paraları sürülüyor !,. Geçen gün birisi elime bir yir- mibeşlik tutuşturarak: — Şuna bir iyice bak! dedi. Baktım; beş drahmilik bir Yu- nan parası, Gülümsedi: — İyice bak, demeseydim, güç anlardın... — Doğru.. dedim, bizim yirmi beşliklere çok benziyor... Sonra, arilatmağa başladı: — Bana bunu Aşevi (1) inde verdiler. Liranın üstünü getirirken, arasına bu nikel Yunan parasını s1 kıştırmışlar. Görmedim, aldım. Tütüncünün önünde bozukluk pa- ralarımı yoklarken bu Yunan pa- rası da elime geçti. Evirip çevirince darakladım: — Tansak? dedim, bu para ben de ne arıyor? Sonradan düşününce buldum. Gerisin geri aşevine dönerek, — Siz bana, bir Yunan parası vermişsiniz, dedim. Aşevinde bana yemek getiren çirak yüzüme baktı: — Ne yapalım, beyim.. Bize de sürmüşler. — Ya?.. Size sürdüler diye siz de önünüze gelene sürecek misi - niz? Başını salladı, yürüdü. Ben de homurdanarak çıktım. Şimdi sora- rem sana, neredeyiz? Bu kalpazan hıkları Kimler yapıyor ? İstanbulun değerli polisi uma- rım ki çok geçmez, bu sorgunun karşılığını (2) verir! M. SALAHATTİN 1 — Aşevi - Lokanta, lik - Cevap. 2 — Karş İRTİHAL Ftansız Pastör hastahanesi etibba sından Dr, Cevat Cemfi Beyin pederi Operatör Doktor Binbaşı Cemil Bey öl müştür. Cenazesi bugün Beyoğlunda Rumeli Hanında 2 numaralı daireden kaldırılarak saat on ikide Kasımpaşa camiinde namazı kılmdıktan sonra Kulaksızdaki aile kabristanma defne dilecektir. tiye Asrın umdesi “MİLLİYET” br. “ABONE ÜCRETLERİ : Türkiye için Hariç için LK ei Kaza ve Otomobil bi Sigortalarmızı Galatada Ünyon Hanmda Kâin ÜNYON SİGORTASINA yaptırmız. Türkiyede bilâfasıla icrayı nruamele etmekte olan ÜNYON sigorta yaptırmayınız. e. gece oralarda ? Anlatacak neyim var ki? Be- nim in özürünide, herkesinki gibi. — Hele sen bir anlat. Ama dos- doğru. Tanrının kitabmdan daha doğru! Bil ki hırsız Sansarosa ma- dik atılmaz. Bana Karadeniz uşa- ğr derler. Adamın © gözelifinden yesine kadar çakarım. Emine tencereye soğuk su dol- durdu. Bir çanakta tarhana gep suya döktü. Tencereyi saç ayağın üstüne (o koydu. Tahta kepçe ile karıştırmağa başladı. Ve özlerini tencereden ayırmıyarak söyledi: — Ben, Konya Bozkırın, Başdereköy,ünden Kangaloğlu A- linin kızıyım. Bir adım da hırsız kızı derler. Babam Yalıhöyük gö- lünde balıkçılık ederdi. — Balıkçı dersem kendi kayığı, serpmesi, ol- tası, ığrıbı vardı sanma. Yalıhöyük gölünün balığını Sof- yalı yahudi iltizamlamıştı, Onun yanında hamlacılık, serpmecilik ederdi demek enin anlayacağın. Yahudi babamı çok © severdi. Doğru adamdı babam. Anamdan işitirdim. Bir gün balıkçıların kimbilir kaç yüz kayma eder bir yeni ığrı- bınr parçalanmış buldular. Yahu- lat. Kimsin? Nesin? Ne diye dün b dinin baş ortağı Hülbe'li (Filbeli) Kirdeş gibi Perşembe, karanlık bir sonba- har perşembesi. Büyük bir kapı- dan bir kadın, bir erkek çıktı, kol- | kola konuşmadan yabancı gibi iler | lediler. Doktor Remzi Bey canı si- | kılarak düşünüyordu. “Şimdi Fe- riha gene, gelecek hafta buluşup buluşmıyacağımızı soracak,, haki- katen biraz sonra kadın isteksiz bir sesle: “Perşembeye gelecek mi- sin?,, diye sordu: Bir seneye yakm bir zamandır hemen hemen her perşembe buluş- tular, birleştiler ve ayrıldılar. Yek- nasak bir hayat aralarındaki mü- nasebatın kat'ma bir sebep bulma- ğa hiçbiri cesaret edemiyordu. kat bu hafta buluşmaları her sini de sıkmağa başladı. Çünkü göz leri ayni şahsı (o görmekten, ayni hareketleri seyretmekten, kulakla- rı ayni nakaratı dinlemekten yorul muştu. Bunün için doktor lâkaydi ile “bakalım,, dedi. Perşembe gel- di Feriha mutat randevu saatinden evvel doktora telefon ederek gele- miyeceğini söyledi. Demek kızca- ğrzda da bu âdet hükmüne giren, zevkten fazla sıkıntı veren buluş- | malardan usanmıştı. O günden son ra daha seyrek on beş günde» bir, daha sonra ayda bir birleştiler. Ni- hayet biribirlerini kırmadan, incit- meden ayrıldılar. e Doktor Remzi kızın senei devriyesinde, bayram- larda tebrik göndermeyi ihmal et- miyordu. Arada sırada < sokakta rastgeldikleri zaman eğer Feriha yalnızsa gayet nezaketle yaklaşı- yor biraz konuşuyorlardı. Bir gün Feriha Doktorun evine gitti. O gün çok neşeli idi. Gülerek evleneceği- ni söyledi. Doktor Remzi elindeki bir mecmuayı karıştırırken yavaş- ça kiminle evlendiğini o sordu. O Kemal isminde genç bir mühendis le evleniyordu. Çocuk denecek ka-| dar genç olan Kemal, doktor Rem- zinin aziz arkadaşlarından biri- | nin oğlu idi. © hayalperest çocu- m üstakbel zevcesini vaktile in bir vicdan azabı his- seti, Kendi kendine velevki fırsa- tını bulsa bile bu — kızla bir daha buluşmamaya karar verdi. Bir arkadaşımdan aldığı bir davetiye ile Ferihanın o evlendiğini haber aldı. Fakat düğüne gitme: | Bir sene sonra. e Sıcak bir yaz gecesi, bir tren uzun demiryolları üstünde yılan gi bi kıvrıla, kıvrıla son süratle ilerli- yor, büyük © istasyonlarda birkaç dakika ancak durabiliyordu. Ikin- ci mevkide doktor Remzi arkasına yaslanmış “açık pencereden önün- de kaçışan evlerin ışıklarına dal. gın bakıyordu. Bazan bir sigara yakıyor, bazan mendilini çıkarıp alnında biriken ter tanelerini sili- yordu. Yanında şişman bir adam kocaman bacaklarını açmış horul horul uyuyordu. Kompartimanm kapısı açıldı, tren memurlarından biri girdi. Remzi bey gece yarısı uyku vaktinde memurun kontro. handan bezgin biletini hazırladı. Memur nazik bir baş işaretile dok- toru durdurdu ve: — Hayır efendim, bilet istemi- yorum. Doktor olup olmadığınızı öğrenmek orum, Birinci mi m efendi dayı ortalığı altüst etti. Babama demiş ki: — Ali ağa! Bunu yapanı bulur- san sen bulursun. O kadar ekme- gimizi yedin. Bu işi senden bekle. riz. Babam düşünmüş, anamla baş- başa vermiş, aramış taramış. Son- ra demiş ki: — Kâzım efendi o dayı! Bunu ye yapsa bezazım Karabet uşak ından Vahram oğlan yaj — Niçin? demişler. — Malüm a, dem'ş. Büyük se. ferberlik bitti. Herşey onların ebi- ne geçti. Konyar da frenk askerle ri girdi. Böyle yapa yapa iltizamı senin elinden istiyorlar. Onlara kimsecikler bir şey diye- miyorlar. Diş geçiremiyorlar. Aradılar, taradılar, babamın de- diği çıktı. Ama Vahramı kimse tu- tamadı. Meğer gilim (Vahramın en büyük koruyucusu frenk zabit- leri değilmiş. Bizim oralarda ha- tırı, ünü çok sayılan Kocaşeyh'le- rin öz adamı değil mi “imiş. Şeyh- ler öğretmiş. Balrk iltizammı Vah- ramla ortaklasıya alacaklarmış. Bir gece yarısı da yahudi ile Kâ- zı efendinin pencerelerine kurşun- lar atildı. Babam iki gündenberi basta yatıyordu. Bir akşam vakti iki ortak, yan- kide bir kadın birdenbire çok has- talandı da, dedi. Remzi bey doktor olduğunu söy- ledikten sonra çantasmı aldı. Me- muru takip etmeğe başladı. Bir va- gondan diğerine geçtiler, birinci mevki kompartımanlardan birine girdiler, A, tesadüf! o hasta olan kadın Feriha idi. Zavallı Feriha! Yüzü sarı, ağzı yarı açık, arada sı- rada inliyerek yatan Ferihaya dok- tor Remzi derin bir rikkatle bir da kika baktı. Vaziyetin garipliğin den bir şey anlıyamadı. Hastanın karşısında bir erkek asabi hareket- le elleri cebinde dolaşıyordu. Doktor Ferihayı muayene eder. ken o genç kadı evvelâ mide- sinden şikâyet eti , astırabın git| tikçe arttığını ve en sonra kendi, kaybettiğini anladı. o Doktor onu on rostoranda buz tedarikine gönderdi, Fakat ne tuhaf bu gen- cin halinde bir isteksizlik te vardı. Feriha genç, güzel kocasını bıra- kıp bu acaip tavırlı adamla nereye gidebilirdi? Kolonya ile unasajın tesirile Feriha kendine gelince ilk işi hâlâ gözlerile birini aramak oldu. Bulamayınca (sessiz, 8esis, ağlıyarak başını doktorun göğsüne yadı bir kardeş gibi ona her şe- yi itiraf etti: O, genç, güzel koca- sını bırakmış bu adamla kaçıyor. du. Vagon rostorana buz almağa gi gencin yarım saat geçtiği hal dönmemesi doktor Remziyi te- lâşa düşürdü, O. Tren o küçük bir istasyonda durduğu zaman indi. Biraz sonra hareket eden trenin gidişini müslehzi nazarlarla sey- gelm, sonra istasyondan ayrıl. fn Onu bin vaitle kandırarak yola çıkaran ve en mühim ( dakikada meydandan kaybolması Ferihanm da hiddetini tahrik etti. İlk istas- yonda indiler. Diğerbir trenle doktor Remzi Ferihayı bir kardeş şefkatile evine götürdü. O gece nö- betçi olan zavallı mühendis hiçbir şeyin farkına varmadı bile. Firdevs ISMAİL hz. VARŞOVA, 1348 m. ie Polonya yarkılar, doo: Pili Musababe. 22: yanolu konser. 2: ne konseri. 345 Kız. BUDAPEŞTE, 550 m. 2045: Klürinet konseri. 21,15: Musahabfi 21,45: Bela Nuday ve İlona Tanadi müessesi 23/20, Melles yaylı satlar takımı. 24,20 manikisi. 686 Kir. BELGRAT 497 m. 20,10: Radyo orkesli klar. 214 Jükl aHiberler. 23,8 904 Kha, HAMBURG, 20: Halk aletlerile ker 215 Haberi Dı Pik. 20,00. Cahan, Dr. Nuri Fehmi Göz Hekimi Cağaloğlu Süreyya Bey apart. saat 2-6yakadar. Telefon 23212 Ailelere ve talebelere İLÂN Tatil zamanları devamınca 20 Eylüle kadar 10 BERLİTZ de bu müddet için mühim tenzilât İstanbul İmmun 373 İstikiâi Caddesi Zi gi m TÜRK LİRASİLE 10 ber lisan içim kurslar açılmıştır. Hususi derslere KAYDA BAŞLANMIŞTIR. Ankara Konya caddesi “SATİE; VANTİLÂTÖRLERİ ve fevkalâde tediye şartları sayesinde VERESİYE SERINLİIK İstanbul Sıhhi müesseseler Satınalma Komisyonu Reisliğinden: vi Heybeliada Verem Sanatoryomunda yapılmakta olen 1; 0 memürin pavyonunun 6776 lira 89 kuruş bedeli keşifli baki- yei inşaatı kapalı zarf usulile 24-71-5934 salı günü saat 14 te münakasaya vazolunmuştur. ihalesi icra edilecekir, Şart name ve keşifnameyi görmek isteyenlerin Sanatoryom Baş tababetine ve münakasa için de Komisyona müracaatları. larında da bir eşekli uşak kapımı. za geldiler, Kâzım efendi ile yas hudi babama dediler ki: — Ali! Biz burada barmamıya- cağımızı anladık. Ortalık düzelin- ceye kadar İstanbula vidiyoruz. Sen dalyandaki büyük ağı, iğrrbı neyi sakla, Hepsi (sana emanet, Gün gelir dönersek gene beraber çalışırız. Babam dedi ki: “Ben çok hastayım, sıkıp getiremem.,, Ön- lar dedi ki: “Meraklanma, biz ö- küz arabası ile getirdik, samanlı- #a koyacağız.,, Babam da dedi ki: “Peki, bıraktığınız — gibi bulursu- MUZ, Dediklerini yapıp gittile;. Ba- türlü sağalmıyordu. Belki yirmi gün yattı. O günlerde de ha- va hep yağışlı gitmişti. Bir gün candır , adamlar, mubtarlar evimizi bastılar. Babamı yataktan kaldırıp götürdüler, Dama tıktılar. Oradan Konyaya götürdüler. A- namla ağlaştık durduk. Meğer ki- lim Kocaşeyhler'in iki atı ile bir e- şeğini çalmışlar. Babam çalasıy- mış! Babam anlatamadı ki kapının önündeki izler Kâzım (efendi ile arkadaşlarının bindikleri hayvan- larm izleridir. Üstüne üstelik te ığrıpları, gördükleri (o samanlıkta bulmuşlar, bunları da babam çaldı demiğer, İki hırsızlıktan suclamış- Babam Vahramı meyd çıkardı diye öç alı Babama yı dedi. Aldırmadılar: kızın isbatlık edemez. d diler. Babam sonunda hâkim küfretti. Milletin adaletini bir maya satanlar! Diye haykırdı. O dan da altı ya mı ne gün verdiler” ay Demek baban hırsızlık etm” — ÖF sen de! İster inan ister nanma! Hırsızlık etmedi diyoru! sana! Senden ne korkum var ki? Ölmüş adam için yalan mı söyli; ceğim. — Baban neden öldü? — Belki on tane candırma $unundan. — Nasıl? — Bırak ta anlatayım. Bab kurtulamıyacağını anlayınca, ma gizlice demiş ki: “Bana yarf bir kesekâğıdı içinde kuru fası ya getir.İçine sivri bir demi sı koy.Mahpushaneyi bununla de lip kaçacağım. Sonra samanlığı”. tabanma sandıkla gömdüğümü mavzeri, fişekleri de getir. İstas' yon arkasındaki koca Süleyman!” - Bitmedi —