ği “#randa Türk tesiri iğ Araplar tarafından İranın istilâsı ay- ni memleketin daha evvelce geçirdiği A- rap istilâlarından çok ferldiridi. Evvelki müstevliler talim görmüş, Araplar muntazam bir hükümete mensup değildiler ve arkalarmda © riayet edecek bir an'ane ve usulleri yoktu. Arap tabur- larını Roma ve İran ordularına o kadar sürat ve şiddetle galip eden şer ganimet ve yağma hevesi de, Hazreti Mu- hammedin hayatı esnasında itimadını kazanmış ve birçok gazalarında kendisile birlikte bulunmuş olan eshap ve ensarın sadece İslâmiyeti başka milletler arasın» da neşr ve tamim etmek maksadile müca- hede etmiş oldukları şüphesizdir. ü wan mücahitlerde bir zaman ehli tahrik eden saik mevcut değildi. Çünkü Hazreti Muhammed Arabistanın haricin- de İslâmun propaganda ile neşri lâzrmgel diğine dair emir vermiş değildi. Bir de, ehli İslâm tarafından fetholunan bir mem leketin bütün sekenesi mutlaka Müslü- man olmağa icbar edilmiyordu. Müslü- man olmak istemiyen Hristiyanlar, Ya- hudiler, Zerdeştiler muayyen bir cizye tediye ettikçe dinlerini icrada serbest bı- ordu. Milâdin (641) O senesinde Nehavent barbinin vukuundan sonra Araplar ger- obag rem devletinin (efendileri ol- İ ikin, mağlüp ettikleri imillete ne de bir nizamları var idi. Halifeler Medineyi bir kere terkedip te fethedilen #memleketleri — Şamı © merkez ittihaz etmek suretile — idareye kime işlerinde bendi hiç bir fatihin yapmamış yaptılar. bu te tamamile yeni bir din soktular. Bu din derhal ahalinin büyük bir kısnımı kazan- dı ve bu suretle memleketin bütün hayatı ve âdetleri bin senelik bir müddette ilk defa olarak değişti. Emevi halifeler, Şamı payitaht edine- rek seksen sene kadar ümuru idare et- tikten sonra (Bağdat) 1 tesis edip onu kendilerine payitaht “Ab- basiler,, denilen bu halifeler kendilerinin iktidar makarmma yükselmeleri dolayısi- le İranilere medyünü şükran idiler. Dic- le üzerinde kâin olup eski Partbes yani (Eşkânilerin ve Sasânilerin payitahtı 0 Jan Ctesiphon'dan uzak olmıyan şimdiki Bağdat tabii İran hedudu dahilind. Daha hilâfet merkezi Şam iken istihdam larına başlanılan İran © memurları Ba; datta toptan kullanıldıtkan maada hüki met işlerinde en yüksek mevkileri gene İraniler tutmakta ve hattâ elbise husu- panyadan Oxus nehrine kadar yanılıyor. du. Milâdın ve Arap ist Bu sülâle teessüs etmezden evvel pek az yaşamış olan yarı müstakil (Tabiriler), ve Saffariler) var idi. Samaniler herşey» de kendilerini hilâfet makamına bağlı- von senelerde icra edilen hafriyatta Sumarra beldesini halife (Mu? tasim) kendi nefsini sıyanete memur olan Türk kumandanl ikametleri için yaptırmıştı. Halifeler o asırda uzakça vi- İâyetlere hep Türk valiler tayin ederler- di. Milâdin onuncu © asrının sonlarında #ikrettiğimiz bu Türk valilerden Sabuk- tekin şimdiki Efganistanım ortasında kâ- in olan Ghazma'da öyle bir kudret kes- betmişti ki Saâmâniler sıkıştıkça > racat ederlerdi. Nihayet, Sâmâniler mün- kariz oldular ve toprakları Sabuktekin i- İle diğer Türk ümeraer arasında taksim © Milâdın (996) senesinde pederinin Fine geçen Sabışktekin oğlu Mahmud lâm tarihinde hem en büyük kahramanlar ii KANLISIR * — Mademki son dakikaya kadar , plânımda, tasavvurumda muvaf- 7 fak oldum; bundan sonca da mu- © vaffak olacağım... Acaba, elim, bileğim titremiye- cek mi? Zannetmiyorum.. Kalbim titremiyor ki elim, bileğim: titresin. Tastan daha katıyım; damarlarım, sinirlerim, çifte su verilmiş bir çe- likten daha sert.. Bir Parstan daha (atılgan, bir kaplandan daha hilekâr olacağım. Kendimde bu kuvveti buluyo- rum... Kuvvetim kesilirse, canımı dişime takacağım, yeniden kuvvet ratacağım... eği Şimdi. Sırrı Nevres, kuvvetine ve galibiyetine mağrur, gülüyor. Fakat çok gülmiyeceksin, Sır- rı Nevres!.. Kahkahaların, boğa- zında tıkanıp kalacak! Belki, buna ağlayanlar da ola- cak, Lâkin ileride kendi zilletine, aüfliyetine döğüne döğüne ağla- maktansa, insanım içi tatlı tatlı ka- narak ağlaması, daha iyi! dan beri hem İran edebiyatının en büyük hamilerinden biridir. Müşarünileyh, Bağ- dattnki halifeye sanki tâbi imiş gibi görü. nür ve Ghazna'daki sarayından İranın yaman basla bir ülke üzerinde hüküm ederdi. Sarayı en meşhur İran e- diplerinin mahfili idi, “Şahname,yi ya pan Firdevsiyi o yetiştirdi ve bu dasitanı yazmağa şairi o teşvik etti. Buwaihiler zamanında halifeler âdeta oyuncak ve kukla derekesine indiler. El- seriye halifeler payitahtta hapsediliyor ve onların İran toprakları üzerinde haiz i tedricen çıktı. İspanyayı bir mağribi Arap sülâlesi ida- re ediyor, Mısırda halifeye rakip prensler türüyordu. Bu noktadan © İtibaren İran tarihi demek hakikatte Türk sülâlelerinin tarihi demektir. On birinci asrın ortasın- da kudretli ve cesim © bir Türk ordusu Khorassan arazisini — geçti? Bu otdunun başma Toghrul Bey isminde dâbi bir ku- mandan fe» Gaznevileri Horasandan çıkardı, İranı © boydan boya katedip (1055)te Bağdada girdi ve orada halife- yi yeniden makamda © nasbedip kendi Ravy beldesine çekildi ve orayı kendine payitaht ittihaz ott. Müşarünileyhin bu suretle vücuda getirdiği sülâle Selçuki- lerdir. Bu Selçukilerin memleketlerinin hududu boğaziçinden Çin Türkistanma kadar imtidat ediyordu. Asıl Selçuk salta- tanatı yüz sene sürdü ve sonra mahalli Selçuk sülâleleri İranda ve Ana- doluda ayrı ayrı birtakım — vilâyetlerde saltanat ettiler. Selçukiler İranda en ze- ki ve en müstait adamları işlerinde kul. landılar ve sanat ile edebiyatın her nevini teşvik ettiler. Selçuklerin gerek nazmen ve gerek nesren vücuda getirdikleri eser- lerine birçoğu kendilerinin zevelinden sonra gene müddetlerce yaşadı. Meşhur Melik Shah ile yerini Nizemül Kli ve Türklüğe daima darı iftihar olacak birer mam bırakıp git. mişlerdir. Gene Türk cinsinden olan Ghazezniler den sonra gelen (Çingiz Han) 1220 se- mesine doğru bütün Çin Türkistanmı, Ciyhun havalisini ve Cirhun ile İndus ne- birleri arasındaki © memleketleri büyük kudret ve salâhiyet ile idare etti. Adam yetiştirmek hususunda Kingiz Hanın gös terdiği iktiları o dünyada az hükümdar gösterebilmiştir. üşarü in torunu olup Milâdin (1256) senesinde hükümdar olan (Hü- lâgü) Haşaşinin meşhur (Alamut) kale- sini yıktırdı ve (1258) de Bağdatta Abba #ilerin hilâfetine nihayet verdi. Hülâgü ile oğulları İranda İl - Khâniler ünvanile seksen sene kadar saltanat ettiler ve ya- şadıkları yerlerde birçok güzel binalar da inşa ettirdiler ve cümlesi nefis sanatları ve edebiyatı himayeleri altma aldılar. , Milâdin (1380) senesinde (Transoxa- e devrinde içlerinde büyük (Bihzad) dahi dahil ol- duğu halde cümlesini himayesi altında bulunduran ve Milâdm (1506) senesinde vefat eden Hirat hükümdarı Sultan Hü- seyn Baykara'nın zamanında hem türkçe hem farisi şiirlerile meşhur Türk şairi Mir Ali şir Nevari yetişti üreyin DANİŞ Istanbul ilcinci iflâs memurluğundan; Müflis avunduk zade biraderler kolek- tif şirketi ile Şerik Mehmet ve Üzeyir ve Hamdi ve remzi Şevket Hakkı Bey- lerin iflâs işine ait dosya yanmıştır. Ye- nileme hakkında tetkikat (icra ve cari muameleyi tasvip ve yapılacak işler hak- kında görüşülmek üzre alacaklıların celp ve davetine karar verilmiş va alacaklıla- rm 18.6.934 pazartesi günü saat 10,30 | L Öz dilimizle | Ah; şu körolası yangınlar 934 yılının Hazinan ayında bir yangın, İstanbulun en işlek yerin- de yedi evle üç konağı silip süpür- dü. Gelin de acımayın... Yangın söndürmek on yıl var ki başarılması güç bir iş olmaktan çıktı. Derlitoplu yangın söndürücü lerimiz var. Tulumbacı koğuşların da yetişen baldırıçıplakların gü- nünde değiliz. i Öyle iken bu üç konakla yedi ev, nasıl çayır çayır yandı? Neden bastırılamadı? Gündelik gazeteler, apaçık yazdılar: Yangı- nın büyümesi susuzluk yüzünden- dir, dediler, Dört yanı denizle çevrili, adim başında akar suyu olan İstanbul- da susuzluk... Bir yabancı duysa, yalan söyle- diğimizi, yahut hiç olmazsa küv ettiğimizi sanacak. Hayır! Doğruyu söylüyoruz. Sa yoktu, Yangını söndürecek suyu- muz yoktu. Yangın söndürücüleri, alevler i- çinde canla başla uğraştılar, Fa- kat yangını solukla söndürecek de gillerdi. İşin sonu belli. Otuz beş İstan. bullunun barındığı on yuva, gözle- Timiz inde, yandı, kül olda. Şimdi biz kimin yakasına yapı- şalım? Kimi suçlu çıkaralım? Her yangının sonunda, yumruklarımızı sıkıp şuna buna kökeliriz. Şöy- le yapılsaydı, böyle edilseydi, de- riz. Kimimiz suçu yangın söndürü- cülerinde bulur. Kimi su kıtlığın ileri sürer, Kimi geç yetişildiğini söyler. Ancak, kimse üzerine tu- çu almaz. Hepsi bin dereden bin su getirir. Yanan yandığile kalır, geçer gider. Bana sorarsanız, en iyisi yükü yangına yükletmek?.. İkide bir, ne diye bizi böyle ya- kıyor? Ah şu kör olası yangınlar... M. SALAHATTİN YENI NEŞRİYAT Yeni adam Yeni Adam çıktı. Bu sayıda Yeni A- dam halk üniversitesi derileri başla Duştur. İçtimaiyat veterbiye dersleri İs mail Hakkı Bey tarafından verilmekte- dir. Herkesin anlıyabileceği bir vuzubla anlatılan bu dersleri mutlaka okuyunuz. « Eserin münderecatı ile alâkadar ol- mak üzere büyük kıt'ada kırk parça re- sim de vardır. Ahmet Elerem Bey tara- fından yazılan bu kitabı bütün münev- verlere ve mekteplilere tavsiye ederiz. İz mecmuası e Miş ve Kemalizm yolunda yü- rüyen İz, dördüncü saymsile bir tekâ- mül adımı daha atmıştır. Kemalizm baş makalesini her halde oyumuz. Dante- nin şaheseri olan (İlâhi Komedya: Ce- hennem) şarhlarile beraber tefrika e- dilmeğe başlamıştır. Bundan başka yir- miden fazla kıymetli makale ve resim da ikinci iflâs dairesinde hazır bulunma. | ederiz. ları ilân olunur. (319) ZAYI — Liman cüzdenmmln 978 nume- rolu reis şahadetnamemi zayi ettim. Ye nilerini alacağımdan © eskilerin hükmü yoktur. Ahmet oğlu Rifat, (312) ası: 100 Yazan: Mahmut YESARİ — Ağustos 8 — Sabahtanberi o kadar sinirli- yim ki bir yerde duramıyor, otu- ramıyorum. Yalnız kafamda değil, adalelerimde de biteviye kımıldan- mak, hareket etmek, hattâ sıçra- mak, koşmak, atılmak hırsı, he- vesi yanıyor! Elimle tuttuğum şeyleri kopar- mak, par , didil ya yağımla bastıklarımı da ezmek, unufak elmek istiyorum. Fakat kafanın ve adalelerin bu kadar hırsla ve şiddetle işlemek istemeleri fena!,, Kendimi topla- malıyım ve sinirlerimi terbiye et- meliyim, Sabahleyin, yelkenli ile Pavli adasına doğru açıldım. Adadan, benim Pavli o a istikametine dümen kırıp pupa yelken uzak- laştığımı gördüler. Marmarada tatlr bir meltem esiyordu. Denizde, pupa velâen büyük ve ördek kotralar, sandal- lar da vardı. şünmeğe başladım. Yelkenler, u- zaktan bile göz çeliyordu. Yelken- leri indirdim, Ağır kürekle, ne kı- yıdan, ne açıktan, tam ortalama gidiyordum. 5 3 , hafif çırpmtılı sular üzerinde akar gibi | süzülüyordu. Kendimi fazla yormamak için va- kit vakit kürekleri bırakıyor, san- dalı, suların akıntısına terkediyor- ve rtalık yavaş yavaş kararıyor. du, Suadiye önünde Artık ina gözlem rak Layla Me gözden ir. ytu bir yer bulup bağlamalı ve karaya çıkma- dey zaktan kendi evimin ve Ne- şidenin köşkünün kuleli | çatıları göründüğü zaman kalbim çatlaya- cak gibi çarpıyordu. Karaya çı- kınca da dizlerim titriyecek olur- sa işimin biteceği muhakkaktı. Arka cebimdeki küçük Rom $i- şesini ç;kardım, bir yudum içtim. Bu, benim eski itiyadımdı. Av yor gunluklarını biraz dindirir, dinlen- dirirdi. Haylıdır kürek diğim, yelken kullanmadığım için, hamlaşmış ve yorulmuştum. Rom, bu yorgunluğu giderecekti. O civarı karış karış biliyordum. Günlerden bir gündü. Tevfikle Nazif gene meteliksiz kalmışlardı. Nazif hoş meşrep, şakacı bir adam- dı. Ona “şakrak Nazif,, derlerdi. Hani Tevfik te ondan aşağı kal. mazdı. Onun için bu iki ahbabın meclislerine doyum olmazdı. Nazi- fin tavlacılığı da meşhurdu. Eline düşen avı, kesip kırpıp kuşa ben- zetmeden bırakmazdı. O gün Tevfik Nazifi bulmuştu: — Aman, Nazifçiğim, dedi, Mih- ranın kahvesine bir çerkes dadan- mış, beş papeline tavla (oynıyor- muş. Fırsat kaçınılmaz, herifi yu- varlıyalım, Nazif dünden razi ama, asıl me- sele beş lirayı bulmakta. Baş başa verip bir çare düşündüler. Nihayet ondan üç, bundan beş, seksen kapının ipini çekerek beş li- rayı tamamladılar. Soluğu doğru Mihranın kahvesinde aldılar. Nazif bir tavla getirtti, “Müşteri kızıştırmak,, için Tevfikle karşılık. | İı oynamağa başladılar. Bir çeyrek geçmeden, Çerkes sökün etti. Etti ama ne şekil ve heybette? Sakaldan çalımı, Mısır püskü- lü gibi saçak saçak bir bıyık, baş- | ta tüylü, sağa kaçmış, oluruna o- turtulmuş bir şapka, elde kırpaç, belde çerkes kamasının kabaran sapı... Okadar mı ya, oarkadada kimbilir kaç çapta malâm almıyan koca bir tabancanın çıkmtısı... He- rif, seyyar cephanelik.. Nezif çerkesi bu halde görünce Tevfik'e baktı, yutkundu, “aman. Allah,, der gibi ağzını / sıvazladı. Fakat gene oyununa devam etti. Çerkes meraklı, durur mu? sor. du. — Nesine oynıyorsunuz? — Bir papelciğine.. — Bir papele de tavla oynanır mı ya? — Büyük oynıyan yok ki! — Ben varım, o beşlirasına oy- l — Haydi, öyleyse bir beş. Çerkes Nazifin karşısına oturdu. Bir oyun çerkes kazandı, bir oyun Yüksek Mektepler Mübayaat . Nazif.. Böylece dört dörde geldi- ler, Son oyunda (ikisi de pulları toplamağa başladılar. En son he- yecanlı dakika yaklaştı. Nazif ne- ticeden emin!.Çünkü onun “yek,, hanesinde yalnız iki pulu kalmıştı, Halbuki çerkesin “se,, hanesinde iki, “yek,, hanesinde de bir pulu vardı. Çerkes, ancak düse atmalı ki partiyi kazanabilsii Çerkes zarları | salladı, salaldr, tavlanın içine hızla fırlattı ve he- men arkasınadn: — Aferin sana “düse,,! dedi. Fakat düşen o zar “düse, değ, “seyek,,ti. Nazif: — Aman durun, demeğe kalma- dı, çerkes topladığı pulları tavlaya attı, tabii zarlar da bozuldu. z Nazif sesi titriyerek yalvarıyor. lu: — Efendi hazretleri, yanlış gör- dünüz galiba? Attığmız zar “dü- se,, değil, “seyek, ti. Çerkes belindeki tutarak ayağa kalktı: — Ben ona: “aferin düse,, de- dim. “Seyek,, diyen herif kimmiş. Çıksın karşıma? Çerkesin şakas! yoktu. Gözleri yerinden fırlamıştı, Haddin varsa cevap ver. kama sapını Nazif baktı. Iş kötü. o Tevfik'e döndü: — Tevfik be, (sen de gördün. “Seyek,, değil miydi? Tevfik elelrini pantalonunun ağır kapıya cebine sokarak ağır doğru yürürken: — Gördüm, dedi, “düse,, idi be birader. Müflis Dimitri Argiropulos masasını şiddetle alâkadar eden bazı mühim me- sail hakkında okunacak raporu dinle- mek ve icap eden kararları ittihaz ey- lemek üzre alacaklıların şehri halin 13 üncü çarşamba günü saat 13 de daire- mizde toplanmaları ilân olunur. (318) Komisyonu Riyasetinden: Mülkiye Mektebin'a 934 Mali senesi mekülât ve mali- rukat ihtiyacı aşağıda isimleri hizasında gösterilen günler- de Fındıklıda Güzel san'atlar akademisinde Yüksek mektep- Ter muhasebeciliğinde müteşek kil mübayaat komisyonu ta rafmdan açık münekasa suretiyle ihale edilecektir. Taliple- anlamak üzere Yıldızda kâin Mülkiye mektebi rin şe! Müdürlüğüne ve münakasaya iştirak için komisyona müra- caatları teminat akçesinin bir (gün evvel mt veznesi- ne yatırılması, münakasanm saat 14 ten 17 ye kadar devam edeceği ilân olunur. (3078) Nev'i Ihale tarihi Günü : Ekmek, Et, Sade yağı, Zeytin o 2-7-934 Pazartesi yağı, Zeytin, Sabun, Beyaz Peynir, Kaşar, Yumurta Pirinç, Kuru fasulya, Nohut, 3-7-934 Salı Mercimek, tuz, Patates, Soda, Kuru Soğan, Un, Makarna, Şehriye Nişasta, Pirinç Unu İrmik Toz ve kesme şeker. Sebze, Odun, Mangal kömürü 4-7-934 Çarşamba Çamaşır yıkama ücreti kok ve maden kömü alı, gölgeli ve siper, bir kum- sal kenarına yanaştırdım. Sudan korkmuyordum, ayaklarımda çi - vili ve sağlam, üzun O konçlu av kunduraları vardı. Suya atladım ve sandalı, daha sığlığa çektim. O va- ziyette, akmt;, sandalı sürükleye mezdi, Sandalı çektiğim sığlığın ileri- sindeki fundalıktan yürüdüm. Et. rafta kimseler yoktu. Yollardaki sık yapraklı ağaçlarm gölgeleri akşamın alaca karanlığını daha ko- Könke yak dı, fa öl yaklaşmak kolaydı, fa- kat Sirrrı Nevresi istediğim nokta- ya nasıl çağıracaktım? Germar;> Trefle'e yazdırdığım tezkereyi gönderecektim. Sırrı bu- nu alır almaz gelecekti. Lâkin bu nazik postacılığı kim yapardı, ki- me yaptırabilirdim? Kime emni - yet edebilirdim? Yavaş yavaş ümidim, cesare- tim kırılıyordu. Köyde, beni tanı- yorlardı; çarşıda ve işlek sokak. İarda görünmekliğim tehlikeliydi. Fundalıklar arasında gizlenmek te şüpheli görünürdü. a Saat yediyi çeyrek geçiyordu. Ertesi sabah, nikâh O kıyılacaktı. Sırrı Nevresin köşkte o olmaması kabil değildi. Fakat buna rağmen son trenle İstanbula, Beyoğluna inivermesi ihtimali de vardı. Bir iki saate kadar ay çıkacak, kumsalları, fundalıkları, o ri, yolları, gündüz gibi aydınlata- caktı. : Hsr geçen dakika, beni müş. kül mevkie sokuyordu. Fundalıklardan kalkındım, bi- raz ileride, tenha, daracık yolun kumları çıtırdıyordu. Birden irkil- dim İğ İma Gem umları, kundura ayak çıtırdatıyordu. leb. yordum. Yolun başında yalın a. yak, başı açık, beş altı yaşlarında belirmişti. bir çocuk ağır ağ ğ i, ağır yürüme- ğe başladım. Çocuk, elleri yamalı Ye et perva « sız, ıslık çalıyordu. Beni görünce, birden ürktü. e” Ellerimle yanıma çağırdım: e Gel çocuğum.. Sana, bir şey söyliyeceğim. Çocuk, olduğu yerde duruyor- du; ona cesaret vermek için sesi- mi tatlılaştırdım: — Gel yavrum , korkma. Sa- na, para da vereceğim. hemen inanmamıştı; şüpheli süpheli bakıyordu: — Ne var, efendi amca.. Ne söyliyeceksin! Cocuğu omuzlarından tuttum, » İPEK Sineması Bu akşam saat 9 da ALATURKA KONSER Tanburi DÜRRÜ Bey ve Arkadaşları tarafından Fiyatlar: 50-75-100 kuruş (24) ISTANBUL 1830; Franamzca ders, 101 Konferans. 19,3 a (Ekrem, Rusanı Ceve Musahabe. 19,11) taganni, — Muhtelif, - . — Pik. P Föyten o. em 21,50: Haberler, 22: Richard Siran, duğunun 70 nci yıldönümü münasebe lerinden senfonik kor h sahabe, — Konserin deva: #23 Khz. BUKREŞ, 564 13: Hergünkü meyi 20,30: Ünmversite. 20,93 Plâk. 11,15: Richard Straüssun yılı münasebetile mumaile; piyana - keman © konseri Richard Sirmersun parki 178 Khz, MOSKOVA, 1724 m. 1830: Musikili neşriyat. 19,301 Offenbach) oparetlerinden EIA Ke, — Almanca, habe: 546 Khz. BUDAPEŞTE, 560 m. 1830: konser. 20: Dreatten maka Richard Strawesun “ROSENKAVALİER,, simli operası, 24,18: Plak, 713 Kh. ROMA, #3 ep 18 Tagannili | koni Musahabe. * pik neşriyatı. 7145: Camhari programımı » kil. 2248: Musahabe, 23,05: Hafif musiki dama, perasmdan; Richard Sirmasa'u Rosenkavahier operası, 23,48 Haberler. 2401 Sirnuss'un operet ve vals muaikisindem | ia günmili parçalar. TAM— “ATLAS Asrm ümdesi “ MİLLİYET"'gir, pak anl Mİ ABONE ÜCRETLERİ : Gelan #vrak geri verilmez. — Müddeti geçen nüshalar 10 kuruştur — Gazete ve matbasya sit İşler için müdüiriyete müra- <aat edilir. Gazetemiz ilânların mes'uliye- ini kabul etmez, köşk mü? Birden içim sızlamıştı . “Kapa- k köşk,, ! Benim köşküm, doğdu. ğum, büyüdüğüm ve içinde iyi ve fena günler geçirdiğim © evimdi. Evet, o, pancurları kapalı, bahçe- sini aylândozlar bürümüş, adeta bir Ki olmuştu: — Evet, çocuğum, o, köşk. Çocuk elini uzattı: sis — Verin kâğıdı.. — Dur, acele etme. Köşkün sine girersin. Bahçe tarafın- da mutfak kapısı vardır. (Bitmedi) li kd sana