E Dünyanın çağ ( değişmelerine | © benzer esaslı ve kökten bir inkılâp ç geçirmekte olduğu hakkında bir kaç yıl önce uzun görüşlü tek tük © düşünürler tarafmdan ortaya atı - © lan fakat değerinde bir ehemmi - © yetle karşılanmamış olan tez, bu - © gün artık ilmi otoritesi bütün dün- yaca tanılmış pek çok muharrirle- rin üzerinde ittifak ettikleri bir ha- kikat olmuştur. Büyük Alman filozofu Keyter - Ting dünya inkılâbı adiyla yeni bir kitapta topladığı konferanslarında bütün dünyaya şamil bir inkılâbın vukua gelmekte olduğunu kabul et- tikten sonra bu inkılâbı, uyuşmuş ve uyuşukluğu ie artık MED taaffüne başlamış olan bir yy niyeti ölümden (kurtarmak gençlikten gelen bir enerji hamlesi $eklinde tarif etmekte ve bu hare- ketin eski bir medeniyeti kurtar - fnak ve tazelemek yolunda olduğu- nu söylemektedir. Müellife göre bu inkılâbı en cezri bir şekilde vücü- da getirmiş olan memleketlerde, Rusya, Türkiye, İtalya ve Alman- ya'da görülen kuvvet ve dinçilik buna bir misal teşkil etmektedir. Şimdiye kadar çağ değişmeleri- ne esas ittihaz edilmiş hâdiselerin hiç biri neticeleri itibari'e Büyük harp kadar bütün dünyayı” saran bir bir genişi arzetmez. Büyük harp nden tamamile ayrı bir &i Hizal Bütün bir ahlâk : in bütün sanat ve içtimaiyat kaidele. rinin,bütün ticaret ve iktrsat müna- sebetlerinin üzerine dayandığı kıy- netler mecmuası yıkılıverdi. Ve bu, raisli görülmemiş bir inhidam oldu. Harbin korkunç sahnelerini yaşamış olan harp sonrasr adamı, birdenbire vücudu fevkalâde elâs- Uluyet kazanarak vücuduna srmsı- 1 yapışmış olan koşumların için - den büzülüp sıyrılan ve hür ve çıp- lak fırlayıp kaçan bir at gibi, ken- ini bağlıyan bütün kaideleri ü- Men sıyırıp attı. Başı boş in - sanlardan mürekkep bir kalabalı- ğın içinde inzıbatlı ve muti insan- lara göre yapılmış kanunlar ve ni- zamlar sistemi tesirsiz kaldı. Ve o zaman büyük anarşi başladı: İkti- sadi anarşi, ahlâki anarşi, içtimai anarşi, Ve bütün bunlardan insan- lık hacminde geniş ve sonsuz bir ıstırap doğdu. Bundan bir buçuk #sir evvel mutlak hürriyetsizliğe is- © yan ederek Bastil'i alan halk dal- galarımın çılgınca bir neşe ile tesit ettikleri mutlak hürriyetin kurbanı olmıya başlıyan insanlık şimdi de kaybolan zabıt ve raptın tekrar te- $isini, düzen ve güvenin yeniden kurulması E olan İiberalizm bugün ar. ei muhafazakârlık ol . © muştur. Şimdi yeni nesiller bi batın önceki cetlerinin Kanli Harik Hayat Sigortalarınızı Galatada Ünyon Binmek Kâin ÜNYON SİGORTASINA yaptırınız. Türkiyede bilâfasıla icrayı muamele etmekte olan ÜNYON Kumpanyasma bir Milliyet'in Kaza kere uğramadan Telefon : Beyoğlu 4.4888 edebi tefrikası: 81 m İN a m gm İKİR Ter Dünya İnkılâbı Ve Türk İnkılâbı hasına tesise çaıştıkarı bir rejim - den kurtulmak için kanları pahası- na mücadele ediyorlar. Maurois insanlığı yatağında uy- kusuz yatan bir adama benzetiyor. Bir tarafı fazla ağrımıya başlayın. ca uykusuzluğuna bu ağrının sebep olduğunu sanarak © öbür tarafına dönen ve bir müddet sonra o tara- fı da ağrımıya başlayınca gene es- ki vaziyetini alan bir adam. Böy- lece, insanlık ta sevinçle kurulmuş olan bir yeniliğin ifratlarının acı- sını çekmiye başlayınca, bütün if- ratlarile onun zıddına müracaat e- diyor, ve ifratsız bir sentez bulun- cıya kadar bu ıstıraplar içinde bo- calıyor, Çok doğru bir görüş. Hayatı dog malar içinde zaptetmiye | çalışan- lar plânlarını'hayata tatbik etmek fırsatı ellerine geçince nazariyele- rin ekseriya hayata ne kadar uy - gunsuz olduğunu anlamakta eğ tanzim etmek akşam: lık çalışma kâfidir, fakat bir cemi- yette inkılâp yapmak için seneler- ce tecrübe görmek, pek çok defa- lar fikirlerde ve icraatta değişik - likler yapmak ve pek çok sıkıntı cekmek lâzımdır. 1, işte böyle önceden yin plânı lin çizimi bii fakat m e e karşıya bulunarak, mütema- diyen hayatı tetkik ve onun icapla rma uygun tedbirler alınarak vücu- da getirilmiş bir inkılâptır. Türk inkılâbının diğer milletlerin inki- lâplarma üstünlüğü de esasen bu noktadadır. Bu inkılâba mutlaka bir isim vermek, onu dar dogme çerçeveleri içinde hapsetmek is - temek neden? Türk inkılâbı, hayata ap , hayatın ve hakikatlerin icaplarını takip etmek prensipini esas ittihaz, etmiş olduğu içindir ki hiç bir za- man gittiği yoldan, velev birkaç a- dım da olsa, g ir. Küçükten bü- yüğe, basitten mürekkebe doğru, fakat hiç durmadan © ve hiç geri dönmeden, ilerlemek ve di lemek, şüphesiz ki doğru yolar olduğunu gösteren en kuvvetli delildir. Yasar NABİ İRTİHAL Şehrimiz tüccarlarından o Halil Ali Kardeşler ticarethanesinde müstahdem | Rifat ve Hulki Ahmet beylerin pederi Ahmet Vefik efendi uzun zamandan beri düçar olduğu rahatsızlıktan şifn- yap olmayip dün vefat etmiştir. Cena zesi bugün saat 14 de Şişlide Dere 80- kağında İşık apartımanı 1 mumerosun- dan kaldırılacaktır. Dostlarının cenaze merasiminde bulunmalarını rica ederiz. Mahtumları Rifat ve Hulki Ahmet ve Otomobil sigorta yaplırmayınız. 2470 KANLISIR — Yalan söylüyorsun. Hasta de- Hilsin, senin bir şeye canm sıkı! - — Belki de! Neşide, çenemi okşuyor: — Ay, sen hayale değil misin? — İç sılımtısı, ihtiyarlık hasta- liklarındandır. Hem Neşide'ye cevap veriyo - rum, hem de gözlerimle Sırrı Nev- res'i arıyorum. O,. görünürlerde yok. Fakat bunu Neşide'ye sor - mak istemiyorum. Acaba, Sırrı Nevres, benim ge- leceğim günleri anlıyor yahut tah- kik ediyor da, mahsus mu gelmi - yor? Benden ne korkusu var? Neşide, bakışlrarmdan anlamış gibi olmalı ki hafifçe kızardı: — Cici amca, hâlâ bana dargın mı? — Ben, kimseye dargın değilim iL Neşide, tek gözünü kırparak ba- Yazan: Mahmut YESARİ gın ki, .. Beni, hâlâ affetmedin mi? 7 e bana, ne yaptın ki ki - zım önmek lüzumu- | | oldum. Eğilerek, e lr Öngniini dole 5 — Böyle mn Etem, VR Neşide, iki elile yüzümü tuttu, gözlerini gözlerime dikti: — Gelecek yaz, tekrar kotra a - lacak mısın? Neşidenin bakışları, | gözlerimi değil, kalbimi yaşartmıştı: ayır, yavrum, gelecek yaz pulluk, traktör alacağım. — Ne dedin, Hüsrev amca? İçimi çektim: — Artık denizcilik değil, çiftçi- lik edeceğim. Neşide, inanmıyormuş gibi göz « lerini kerpıyordu: — Bu, neden icap etti? — Adapazında çiftlik aldım ii nin dünyalardan haberin Polonez köyüne gittik... Doktorcu - YENİR KİTAPLAR en Taymis kıyıları Güzide edibimiz Falih Rıfkı Bey yeni bir kitap daha meşretti: . “Taymis Kıyılarında..” Bize her yeni kitabında bugünkü edebiyatımızm özünü ran Falih Rıfkının bu yeni bol meyveli ve gölgeli bir bahçeye girmişiz gibi içimize inşirah ve serin- lik dolarak okuyacağımızı biliyorduk. Falih Rıfkı edebiyatımızda yeni bir çığır açmış'ır. Gidip gezdiği memle- ketler hakkında yazdığı her kitabı bu memleektlerin akislerini taşıyan birer hazine gibidir. “Taymis kıyıları” da inkalüpçı bir Türk muhazririnin In gilteredeki ihtimaslarının. derli toplu ve Falih Rıfkıya hâs temiz üslüpl. zılmış edebi bir zevk kaynağıdır. tabın orta yerlerinden şu parçayı alt- yoruz: FOREİGN OFFİCE limde olsa, karşımdaki binanm tâ üstüne, elektrik harflerile şunu ya- zardım: Denizler yolu, Hint yolu, Flandr Ve altına şu tarihleri ilâve ederdim: Cebelüttarık 1707 - Malta 1808 - A- den 1839 - Perim 1855 - Korya - Mor- ya adaları 1786 - Kıbrıs 1878 - Somali 1884 v.s. Bu sandıkta yatan birkaç o impar- Hai kitabesini andıran bu satır, e Nezareti binasının üstünde, saltanatının davasını ve kud - tini, bir sürü kifantan daha iyi an - latabilir, Bugün Forcirn Office'e bir tanıdı » ümmi görmeğe gelmiştim. Sade bir o - da, basit bir adam! Az sörliyen, ağzından hiç iş şikâ - yeti duyulmuyan, esnemiyen, ne po- Htikada, ne mülâkatlarda adı geçmek sizin ve bir gün büvük bir rütbe ile masasından ayrılıp malikârlesine çe « kilen İngiliz memurunun portresini az çok tanırız. İngiliz siyasetini, nâ - zırlardan fazla, bu memurlar döndü- rür. Birkaç sene içinde Foreign Of - fice'e nazır olarak, ardı sıra, bir ün- yonist muhafazakâr, bir sosyalist ma kini, iki de radikal hukukçu geldi: siyaset devam etti. Dostum sevimli ve sakin bir adam dı. Konferansta neler konuşulduğunu den sordu. Dünyayi meşgul eden b mesele ile hiç uğraşmadığıma şüp ıtmiyorum. E t ve salâhiyet Telin demokrasisinin hürriyet ka - dar esaslı unsurlarındandır. Bütün bina yarı karanlık, bos. her tarafta parmaklık, , prinç ve bakır... Merdivenleri inerken birden bire irkilip durdum. Osmanlı imparatorluğu, okatedraller deki mezar mahzenlerine benziyen bu çelik kapılı odaların “Büngisinde gömülü idi? Gözümün önüne başı ka vuklanıp sırtı kürklenmiz, beli kayış « larıp re a ye sarı pa - buç, gi geldi. Sonra fesi kulağına gök ilikli vezir paşayı yanımda görür gibi ülerek, titrek ve sarı, r üstünde sendeleyen bu hayali ensesinden yakalayıp kapı tokmaklarma çarpmak istiyordum. 1908 de, bilrriyet gülü Sir Lawter in arabasma koşulduğumuzu düşünü- Sanki Yıldız saraymdan al - dığımız hâkimiyeti, İngiliz sarayma taşıyorduk. , 1908 inkilâbinin O bürriyeti, hakkı ise, İngiltere, kuvveti idi. Eğer hürri- Yet anarşisi yüzünden kiliseler ve mil- liyetler ayaklanmışsa, bunun zihinle - re sığmayan bir sebebi, eğer İngiltere, Bosna - Hersek meselesinde Tiryeste- yi ve Bulgar tacı meselesinde Varna- Yı vurmamışsa, bunun, akılların erme- diği bir esrarı gerekti. 1908, anarşi ve İngiltereye teslim olmuş bir ibtilâldir. Bu ihtilâlden Za- vallı Rumelinin hayali ile, İngiliz kra Imı, Kâmil Paşanın arkasında ayak- da gösteren bir kart postal hâtıra kal. PM tey değil, alınır bir şey olduğunu bilme - yen Babrâli, onun iki eli kulağında, kaside okur dilenciliğini ederek, bir İngiliz gemisinde son nefesini verdi. taç Ormanlı, imparatorluğunun İngiliz *on hedi ön n a liyesi, dacia Denli kızım Neşide, ellerini çırpıyordu: — Ne iyi, ne iyi, cici amca! Genç kızın bu âni sevincine hay ret ettim: , 7 Buna, niye bu kadar sevin « din, yavrum? ss ayağa kalkmış, zıp zıp sıçrıyordu: — Ekin zamanı dövene binece - ğim... Kırlarda at koşturacağım. Onun neşesi bana da sirayet et « mişti: — Sen, hiç dövene bindin mi, Ne gide? — Bir kere, Hüsrev amca! Şaşırarak yüzüne bakıyordum: — Ne azman, kızım? Neşida , kolunu havada savuru - uyuyorsun, cici amca! Se haberin yok... Biz, ün beni aldı, Polonez kö rdü. Orada dövene | bin « Sitemli sitemli başımı salladım: — Demek, benden gizli eğlence- ler, gezntiler yaptınız, ha! Bugüne kadar doktor da söylemedi. Neşide, sma tuttu ve sarsma- ğa — in güceneyii » deme, cici amca! Biz mah Mademki Karı koca ikisi de hayvan gi - bi şeylerdi. Çetin o Osman, basık Kurunlu; çıkık alınlı, kalın çene - li uzun kollu, iri elli bir O adam, karısı Nahide Çetin Osmanın di - iş bir eşi.. de değil, şehirli de değil, cinde eğreti bir kulübede yaşarlar, bağda, bahçede çalışır - lar, geçinip giderlerdi. Bu sefalet- lerine rağmen her sene de bir ço- cuk yaparlardı. Daha biri beşik - ten çıkmâdan bir ikincisi beşiğe girerdi. Çetin Osman hakikaten çetin adamdı. En ağır işleri m ir Hasis, sert, haşin insandı. Bir Osman bir ağaç devirirken parma- ğıni kesmişti Kanlı iri elini pis bezlere öyle ( lâkaydare bir sarışı vardı ki, görenler sizin ve benim gibi eldiyen giydiğini zanneder - lerdi. Nahideye gelince, o da ta - vuk yımurtlar gibi boyuna çocuk çıkartıyordu. Şimdi hikâyeye gelelim: Nahide her salı sabahı kolun- da iki sepet yumurta mi olur, ta- vuk mu olur, pazara götürür, sa - tar, parası ile de öteberi yiyecek alarak kulübeye dönerdi. Giyece - ğe o kadar ihtiyaçları yoktü. 'Nahi in sırlındaki rengi u - çuk, yamalı elbise belki dört sene- lik vardı. Çocukların zaten elbi - seye ihtiyaçları yoktu. Üzerleri - ne bir çul parçası uydurdular mı, mesele tamamdı . Pazarın kurulduğu salr gü - nünden başka bir gündü. Nahide. yi o civarda gördüler. Ne de olsa | mahalleli bu kadını tanıyordu. O gün pazar yoktu. Acaba niye gel- di diye merak edenler de vardı. Bakkal Ömer efendi o Nahid doktorun kapısını çaldığını g ce, bir hastal: metti, Nahide ne kadar hayvan gibi | bir kadın olsa da, ni di. Çocuklarından Al di. Gerçi o sene de bir tane, gele- cek sene de bir tane daha ertesi se- ne de bir tane yeni Aliler yetişti- receğini biliyordu, — fakat bu Ali süne Mondros açıklarında bir mada. ya gibi taktı. Daireden dar çıktım. Yağmur ya- ğıyor. Burasının çıkmaz bir sok duğunu bilirsiniz. Davning Street ve Karışma meshur numara ne Başvekelin 1 gördüm: evi! epersterlir iyor. | Bu çıkmaz sokağın bütün siyasetle - rinin önü ummanlar ortasına kadar açıktı. ii “ İmparatorluk — başvekili asıl çıkma za, şimdi, Jeolojya müzesinin ferah salonlarında saplanmıştır. Otomobil doğru koşarken bir tari - toryal gördüm. Sanki un bir mütareke sokağı ayaklanmış gibi, sarı bir kâbus havasi içinde başım * döndü. Picadilly Circus... İnsan nereden geçse buraya geliyor. Bu meydancığa dünyanın kafası ve kalbi diyenler de var, bu bir zafer arabası idi: ulu, ve bir aslan postlua- dam dizginleri tutuyor. Eros, araba- <cının feneri idi. Heyhat, atlar boşanıp kaçtılar. Diz ginler rüzgâr önünde en ya araba, yüz senenin hızı ile bosa koşuyor. Ve kavıslar hâlâ, o hızla her öldüm hastalanmıştı. Bir doktora ! ıktır. mak lâzımdı. Kocasına bir şey söylemeden Pa doktoru gitti. Çünkü hasis ko,- casının doktora para vermemek İ- çin kıyametler koparacağını bili - yordu. Öğle üzeri yemeğe geldiği za- man kadın hasta yatan Aliyi gös - terdi. Doktor çağırdığını söyleyin- ce, düşündüğü gibi bir kıyamet - tir koptu. Öğleden sonra bağıra çağıra çalışmağa gittiler. Yalnız uzaktan evlerinin önündeki şose - yi gözetliyorlar, bir otomobilin du- rup durmadığına bakıyorlardı. Giderken çocukların büyükle - rine evden bir yere çıkmamalarını, doktor gelirse hemen haber ver - melerini söylemişlerdir. Pek tabii olarak çocukların hep si de ana ve yavrusu gibi dağıldılar. Kim bi - lir şimdi nerelerde oynuyorlardı. Akşam eve dönüp kimseleri göre- meyince, kadın hepsini iyice bir köteklemeği zihnine koydu. Sonra hasta çocuğun üzerine e- ğildi. O kadar hassas kadın değil- di, ağlamadı, bağırmadı, doğrulur- ken sadece inün hatları daha ziyade geril, — Kımıldamıyor, dedi. — Gümledi mi? Çetin Osman söyliyecek başka şey bulamamıştı. Odanın içinde bir aşağı, bir yukarı dolaşıyordu için- deki hiddetten nihayet patladı: — Ya şimdi doktor gelirse? Di- ye bağırdı. Hem nafile gelecek, hem de üç Tiramızı alacak. Üç lira bu karı, yaptığın işi beğendin mi? Nahide üç liranın ne âzim ser- vet olduğunu biliyordu. Hiç mem- nun olur mu? — Ben en sonunda böyle ola- cağmı nereden bileyim? dedi. Şimdi evin çocukları oyundan dönüyorlardı. Onlar naları kadar çirki, iri kambur, biri topal. Birincisi doğuştan kam ir vr li otomobil al- a için bir ' z betmişti. Babanın li örf fer çocuklara çevrildi: — Size evde kalın, dedik, ne- reye defoldunuz? Artık tokatlar biribirini > takip ediyordu. Topal hilekârane: zi Aman bacağım, diye bağır- . Çünkü babasınm bu bacağa kar şı bir nevi şefkati olduğunu bili - yordu. Çocuğu devaire otomobil sa hibi her sene bu aileye çocuğun ve- fatma kadar yüz lira vermeğe majh- küm edilmişti. Çetin Osman tokatlar kesti, babaları gidince serçe | /2400Y0| © Bugünkü program ISTANBUL iü; İĞ ağriyetı. 1820: Alima A 10: Al gesi meçriyata, Ruyada ve arkadâşlar. 21,15: Ajans ve borsa 21,25: Bedriye hanımın iştirâkile radyo oi irası. tarafından dans musikisi. a: Örkelere, 13: Pik lr Haberler Plük. 17: Köylü saati. o 18: Famiça ereksti” 606 Kör. BELGRAT, 437 m. 15: Dana plâkları, 20; - Plâk. 20,50: orkestram. 22: Sehubartin hayatı Çağ sahabe.) — Haberler. Saksstar 220; Kahvehane konseri; 2âr Dans pisi 174 Kia, MOSKOVA, 1724 m. 16: ra: m Khz, ROMA, 420 m. e Musahabs: Carabelların “BAMBU, isle perati, ,ŞIMALI ITALYAN GRUPU, 8) Karaşık age . Karışık konser. Populer mi 181, Khz DEUTSCTİLANDSERDER 1571 21.10: Mesiki, taganni ve mizah, 2120: sahabe. Zâ: Dans musikisi. 239 Kir. VİYANA 507 m. a > Nevi piyana musikisi, 21 Tiyatro “e KÖR BRESLAV slm. müsahabe, 20 Yeni vonseri, 21 Karışık neşriyat. ABONE ÜCRETLERİ ; Tüşkiye işin Hürişi LK k dayak seri gerilme — Middle geçen ni ir 10 kuruştar — Gnzete v8 matbaaya nit işler için müdiriyete sürat Gazetemiz ilânların mmes'aliye” etmez, gözleri gayri ihtiyari yatağa gitti Biraz düşündü ve sonra hemen Yi tağı açtı, çocuğu kuvvetli kolla i rının arasına alarak, ede! çekti, yoları kemârıma' üni Mane si: — Nereye sormuştu. Çetin Osman cevap vermede |. yürüdü. Ortalık epice kararmış *$ t. Osman şosenin kenarında bek'f lemeğe başladı. Vakit geçiyordu Bir müddet sonra uzaktan bir.o gidiyorsun? Diye ; mobil © lâmbalarmım iki kuvvetli büzmesi o göründü, acı bir motöf$ | sesi gecenin sükünetini yırtıyor * du. Çetin Osman saklandığı de vaziyetini almıştı. Tam otom bil geçeceği errada yavruyu tek: leklerin arasına fırlattı. Arkasın * dan da bağırmağa başladı: — Eyvah evlâdım, ev parçaladınız. Otomobil durmuştu, içindeki * leri müthiş bir telâş almıştı. — Çocuğumu ee B nu ödeyeceksiniz, yakanızı mam. Topal bacaktan senede yüz lir# alan Osman, parçalanan yavru * dan daha büyük şeyler ümit edi yordu. Halbuki yavrucağız ölmüş dr ğildi, sadece bir Letarji'ye düf müş, hislerini muvakkaten kaybet” mişti, — Neden, yavrum? — Çünkü o zaman, biz sana dar gindek! — Bana dargın mıydınız? — Evet.. zen , o günlerde hava- lanmıştın! Bu kadar samimi siteme ne ce- vap verebilirdim? Acaba o mu haklı idi? Yoksa ben mi haksız - dım? Demek doktor Nüzhet Sü - leyman a. beni Noyan e viyordu? E, ik slm il an miş olsa! yim, ne söylesem nafile! Sözleri - min ne kıymeti, ne de ehemmiye- ti , kuvveti var.. Neşidenin neşe- sini kaçırmamak için alaya vur - mak lâzım; — Yalnız havalanan ben de - en Siz de havalanmışsı - ad, temiz beyaz dişlerini gösteren bir kahkaha ile ağzımın içine gülüyordu: — Biz de kanatlandık cici am- Gayri ihtiyari mahzun olmuş- tam: — Senin, uçmak, kanatlanmak çağın yavrum, Yı bizim gibi ihtiyarlar gülünç © Neşide, ellerimi bıraktı, dar - gın dargın baktı: — Bırak bu şakayı, Hüsrev am- ca! — Hangi şakayı kızım? — Bu ihtiyarlık nakaratını. « — Peki, yalan mı? Ben, genç viral aşti Me ren bir eda ile karşımda duruyor - du: EN benden gençsin, Hüsrev amca! — Müdananm © bu derecesini sevmem, — Hayır.. Katiyen müdana de- gil. Sen, — Peki çok gençsin! amma, nereden anlıyor- vöcudünda bir grs - nit sertliği var. Saçlarının beyaz - lığı, ihtiyarlığı değil, heykel be - söke eek i hissetmemiştim: * — Beni şımartıyorsun, kızım! — Seni , asıl çiftlikte şrmar - tacağım. — Nasıl? , silâh atacaksın, İste- diğin hedefi vuracaksın. Ata bine- ceksin, dolu dizgin koşturacaksın. harmanları 'Ekinleri bineceksin, — Hayır.. Katiyen bunu ite miyorum, buna razi ola K mam, | — Niçin çocuğum? . — Ben, mahcup olmak içi” çiftliğe gelmiyeceğim ki.. Ben, d ma seninle iftihar etmek İsterim Neşidenin neler söylemek, ne ler anlatmak niyetinde ol az çok hissediyördum, fakat bu gene anlamamazlıktan geldim: — Etrafımızdakiler? — Rençberler mi? y Neşide, rsrarımı anlamıştı, 5” nalı manalr yüzüme baktı. — Çiftliğe yaltız mı gelmeni istiyorsun? — Beraber gideceğiz! â 'Neşide, durdu, yutkundu, kef"