İm AKIL İnsan için primat ismini verdikleri bir veri barada üremiş diy ler. Fakat insan, hâlâ birç hislerini muhafaza etmekle beraber | | o yenir ne kadar uzaklaşmıştır. Hattâ maziye bakarak denebilir ki birkoç on İ bin sene sonra, insan yeni bir merhalci tekâmüle erişecek ve kendisinde behimi- iten aştık bişi bir nişane Gizia İ inkişaf ettirmek © sayesinde insanlar ne büyük kudret elde etmiştir! İnsanın bu- gün yeryüzünde hakim alması onun & yesindedir. Titanosor yahut Mamot de- nilen hayvanlar hiçbir vakit yer yüzünde bizim gibi hâkim olamamışlardı. Nev'i beşerin akli inkişafı müfekkere- yi öyle bir noktaya isal etmiştir ki artık bu aklın, diğer hayvanlarm hali iptida- İ ide kalmeş olan, aklile hiç bir münase mir Acaba insanın hakiki büyüklü; i şehevatma galebe için sarfetti: lüle, dimağının dahili ahşasımın relex “leri üzerine tercih e idi öşünee melekesinden ki mütefekkir ediplerimizden biri manzumesinde bunu veciz bir. Tisanla göyle söylemişti: “Sen cişminle değil fikrinle insanam” Filosof Paskal da: “Towte notre digmitâ röside dans motre pensâ,, yani “bizim bütün haysiyetimiz .düşüncemizle kaimdir,, demişti. © Fakat akıl insanda nasıl doğmuş? Bu- nu münakaşa etmek hayatın bizzat ken- tarif etmeği istemek olur. Hayat dediğimiz şey, üzerinde yaşadığımız sey- yare üzerinde fevkalhat mürekkebiyeti İİ olan aksülümellere müntehi olmuştur.Bu aksülâmellerden birisi, bizim dimağımız- ls, mxddei sencabiyemizle, ve harici ak- siyonları dimağımıza tesçil edecek suret- te ihtizaz eden ve cerarengiz bir ener; ÜBin zuhuruna hizmet eyliyen neron yı SE ârâbi dimağıye ile birlikte bulundu; EK muz heyette olmaklığımızdır. Akıl yani o zihayat maddeye (has olan bu tezahür (her ne kadar yüksek hayvanlarda hisse- dilecek bir şekilde görülmekte ise de) ©- ğer elektrikiyet, ziya, yahut hararet gibi vezni yrikabil olmakla berxber eserle- rini hissettiğimiz tezahürlerle mukayese- si gayri mmümlcün bir enerji değilse ya ne- dir? İnsanların kaba ve acele keşiflerin $ © den itibaren bir kaç milyar senelik muşi- kâfane bir çalışmadan sonra e ii ken- dilerine eriştiği hayretverici | neticeleri, | birbirlerine o kadar uzak olan seyleri hadiseler mikyasmda birbirine benzet- mek ve yaklaştırmak şüpbesiz indi bir e mlm ir K- içim de: gey şadur f Ki: Zihayat mühteliç ve düşünce neşre- den bir nadde kömesi, demir kömeleri da İĞ kilide dönen ve mevceler neşreden, ve İk keyfimize göre istersek odamızdaki lim- İİ badem nur fışkırtan, istersek madeni bir d ya im oturttuğumuz — idama ir camiyi öldüren, yahut ister. Al len Okyanoiza sına taşıyan mevceleri neşreden bakırdan , o mamül devrei helezoniyelerden mürek- kep bir cihazdan ziyade ne gayri kabili “tasavvur ve ne de gayri kabili izah de- z Akılda bizi en çok heyeci aş, gran gayri maddi varlığı ile fil ve / — Tösirinin kuvvet ve şiddeti arasındaki Ko- zattır. Tartılenası gayri kab:i olan bu ale içtimai âlemin hayatı üzerine pek © Büyük bir ağırlıkla basıyor. 7 Başımında doğan fikirleri ebnayi cin- İİ simizden şunum bunun kafasma havasam | tercümanlığı ile geçirtiyoruz. O kafa “inde ona yabancr olan hissiyatı galaya na getirtiyoruz. Maddi bir “şekilde te- mas vukun gelmekeizin il saadetine "akut onu yese ve ümit- İç sizliğe lirüyoruz Üzerinize atılmıya b ühteyya iri yarı bir adam, birkaç keli mei tehdit söylediğiniz vakit, buma el ve başla hiç bir işaret te ilâve © etmeseniz, © oldağu yerde saplanıp kalıyor. Şaşırıyor, B eiçmani bir şekilde vurulmuş gibi ince vasıtasile tek bir imsan © bütün Ee katliame sevk ve tabirik eder, yakut ca necip işler için tehyiç ey- ler. vasıtasile fiziyolojinin zat kendisini teşviş ve ihlâl mümkündür. —, Bu vasıta ile ahışanm harekâtı tadil e- © dilebilir. Tamamen manevi ve ruhi bir gaile karaciğer hastalığına müptelâ bir adamın bu uzvunda tekrar şiddetli bir ö- | bet ve ağrılar husule giri. Kalp ileti baradis okuyunca derhal Demek ki düşünce dahi bir © kirşum kadar kabiyetle incan öldürebi- Türmiş! Demek ki beyaz bir kâğıt üzerine İğri büğrü bir yazılar çizilmiş birkaç sa. b red çekum o mana, o fena haber, kadar mürekep ve karışık bir makine lan ca Kiş bayat devirme. “ğe kifayet edebiliyormuş! © Bu enerjiyi yani aklı, neşreden uzvu diğer azalarından ziyade tenemmüv ve beti yoktur. Bununla beraber, bu husus » ta aldanmak ta caiz değildir, zira psiko- lojik eczayi terkibiyemizden her er mastarı, bütün hayvanatı âliyeye mü: rek i hisler eritir vel Şu kadar ki, insan bu hissiyatı ulvileştir. miş, o derece ki bu hissiyatın hepsi de- rin bir surette tehavvül etmiş, bazıları da sanki insanla birlikte doğmuş bir halde görünmeğe başlamıştır. Meselü ananın yavrusuna muhabbeti mebdeinde tama- men fizyolojik bir halettir, çünlcü dişi hayvan kendi bedeninden ayrılmış, İsop- muş olan bu et parçasına hep kendi be- deninin bir kısmı mütemmimi nazarile bakar. Ancak zaman muru ile ensicedeki ceriha iltiya mıbulur, nihayet â hafezai i beşer bu rabıtanın hafızasmı teyit et- mi ve eğer analık hissini tevlit etme- , onu ahlki ve içtimai inzibatlarca berekeli bir mahakbçikür şeene tahvil eylemiştir. kuşlar arasmda, ayni lar arasmda kardeşi ri ai ı âdetlerinden ne | | de köpeğin hafızası, onun sırtını peşin | yatması, Löpeğin bi erkal böidei uğra DANIN gön ağlamasıdır. Köylülerin şehadetine göre boyunduruk altındaki öküzler arasında dostluk vardır. Fakat biz deha derinlik vererek, zevce ile birlikte yaşamak ar. kadaşlığını bir sadakat arzusuna d türdik İki hem zamana, hem uzaklığına mukavemet ediyor. İşte bu gayet büyük bir te Bu gu mahiyeti nız nefse hizmet Kli çıkarak nefsi feragat ve fedakârlık mertebesine yük- selmiştir. Fakat sek? Bunun da fizyolojik saha- dan psikolojik sahaya geçmesi insanlık sifatmezm bir mümeyyiz alâmeti olmuş- tar, Her aşkın aslı cinsi şebvettir. Fa- kat © noletada durmaş olsaydık, bütün havvanlara, dişisini müdafaa eden asla na tefevvuk etmiş olmazdık. Ancak ha kilknt halde, biri bedenimizin aksamı süf- liyesinin bu arzusumu pek erkenden di- mağımıza kadar yükselttik. Bu arzu hâ- fıza Jcvhasna yazılır fakat şefkat vemu- habbet adımı alır. Bu duygunun birçok nazik şekilleri var. O Bunlara bakarak, böyle bir duyguyu insanların icat etin olmatile iftihar edebilirdik. Fakat içi- mizi sıkı bir muayene ve imtihandan ge- çirirsek bu duygunun da terkibi unsuru Benecimsiyet hissi olduğunu görünce © yolda iftihara hakkımız. olamıyacağını taledir ederiz. Nev'i beni beşerin hakikaten © yoktan yarattığı bir şey varsa o da bizim eşrefi mahlükat olduğumuz hakkındaki fileri- mizdir. Bu eşrefiyet sebebile hirtelem vazifelerle kasası kendi benliğimizi duy- makdığımızdır. Burada niçin ruh tabiri- Bi kullanmıyorum, diye belli sorarsmız. Kulağı çınlasın fadıl dostum Ubeydullah Efendiyi kuşkulandırmak ietemiyorum da onun için. Varsm hazret ve emsali rabu le etmesinler! Fakat “ben” de diğimiz manevi hüviyete ne diyecekler? Çünkü kim birriza kendi hüviyetinden yazgeçebilir? İyi ama, ben nedir? “Ben, benim temayüllerim, atlarım, tavırlar rının yekünudur. Fakat bunların harici tesirlerden ezade olan, müfekkiremizin ka'rnda taması gayri mümlün olan kıs- mdır. Her vakti ayni kuvvetle tecelli etmiyen, ve fili meşhudu atalara benze Yişlerle, ibtiraslarımızla, cismani afları: mla (bazan mestur kalan bu “ben” göğsümün içinde hiç değişmez bir halde Missediyorum.! İnsanım yapmıya muvaf- fok olduğu muazzam iş işte bu kendi için. de hiç değişmiyen, sermedi olarak devam eden bu “ben” i bulup © onu muvakakt, İrızi ve ihtirasi şeylerden ayırması ve onu kendisine yalnız hökim değil daha Sokak olmaktan çıkan bir sokak Bir kariimizden aldığımız mek- tupta Şişlide Bomontide İzzet Pa- şa solkağınm üç haftadanberi ka- palı olduğu bildirilmektedir. Mesele ile alâkadar olarak tahkik ettik. Öğrendik ki bu s0- kakta bir evin lâğımları bozuldu- ğundan üç hafta evvel bu lâğımın tamiri için sokak kazılmış ve sey- rüsefere kapanmıştır. Ancak s0 - kağın üç bafta kapalı kalmasına sebep ayni lâğım tamiratını iyi yapılmaması yüzünden dört defa tekrar edilmesidir. Muharririmiz bu sokağa gitti- ği zaman lâğım dördüncü defa ola- rak tekrar açılıyordu. Bir s0 - kağın lâğım tamiri gibi bir sebep- le üç hafta nasıl kapalı kalabile ceğine akıl erdiremedik. Alâka - darların nazarı dikkatini celbede- riz. yüksek bir “Rab” yapmasıdır. İnsan 0- zaman bile arzı ihtiram Ehlileştirilmiz, terbiye ve tı emiş hayvan, fena © hareket e: bunu bilir. Fakat o fena şeyi emri ona hariçten gelmiştir. Köpeğe öğ- retilir ki asla yapmıyacağı seyler vardır, dolaptan öti kaparsa dövülecektir. Kö- pek dövülür, cezalandırılır, fakat harici bir kuvvet tarafından, insan elile. Şu hal- kr İn mi için, dolaptan eti kap- tan onu meneder. £ Halbaki insan Temdi filmi takbih eden hükmü kendin. di üzerimize tahmil ettiğimiz bu zabıta yalnız korkudan, başka efrattan kork- maletan, kanunlardan korkmaktan ileri gelmez. Şöyle ici hırszm hali göründü- dünden ziyade mürelkeptir. Onun uzun müddet cezaya uğraması bu kârk işi seç- tiği için iyi yaptığına onu ikpa edebilir. Fakat onun içinden iyilik ve fenalık hu- sosundaki bilgisini hiç bir vakit ilga © demez. Nihayet onu tevkif etseler canı sıkıla «rna methuş olmaz. o Halbuki bir müddet yemek masasında karımı doyur- mağa müsaade edilmiş olun bir köpeği, ünün birinde dövmeğe başlasalar, o bun dan hiç bir şey anlamaz. Haysiyeti amtiye duygusu, ve inran olduğumuz için birtekem vazifelerle ve feragati nefinle mükellef bulunduğumuz. konaati tnbiati behimiyemizin en şiddet- i garzeleri: . Nefsani #n derini olan cinsiyet şehvetimi bile, İzem olunca yalnız akıl kırvvetile zaptediyoruz. Aklı başında ve evsafı hali tabilde olan bir adam bir te- sadüt vevkile bir kadından istifayi baz fırsatı zahuranda bundan imtina eder. Zira bilir ki nefsine galebe edemiyerek bir haltedecek olursa en evvel icen, kendisimi tayip edecek. Bilir ki kendisine itimat eden bir dostuna ihanet, insarilık fi değildir. İhtiraslarn kay- naşması içinde ve harici iğvaate rağmen hep kendine müşabih kalanı aklın bu ber- relılığı, bu safiyeti, işte imsanın mümey- yiz nişanesi budur. Bu berraklık, bu ya- kın tekekmül sayesinde dimağımızın eriş” tiği nisbi kemalden husule © gelmiştir Havada geniş mikyasta uçan bazı kuşlar da fıtri bir muvazeme istidadı vardır; onlar bu melelesi fıtriye | sayesinde, bazan tutuldukları şiddetli fırtınalar i- | çinde kanatlarını nasıl açacakları, kuy- ruklarmı ne tarafa çevireceklerini bildik lerinden ona göre hareket ederek o badi- reden sağ salim kurtulurlar. | İnsanlar da kendilerini ihtiras fırtmalarından, a- Vi şruyazone ila kullanmak: vasle- ie kurtarabilirler. Bu le hiç bir e sebeple hiç yetini ona göre tanzim eylemelidir. Şayet ken- disini kabili tenkit bir hazdan mahrum ediyoran, bike Fi ka rm yüke ete ati icabıdır ve fer” asla feda edilmiştir. Şayet insan kendi dimağınm sehhat ve insbetine biraz elesik inanırsa, onu insan- hik pavesine yükmelieiz olan kuvveti biraz zayi etmiş sa Mehmet AK AYNI EE SİA aE2ü Tüy kabası... Bayramdan bir gün evveldi. Ye- nicami meydanı, kurbanlık koyun sürülerile dolmuştu. Geçerken şöy- le bir uğrayıp fiatleri öğreneyim de dim. Kurban müşterileri, gitgide azal. için alış veriş, sabahki harare- tini kaybetmişti; ara sıra, yarım a- ğızla soranlar oluyor: -— Hey... Baksana bana.. Ne ve- reyim, şu burmaya? — On iki lira ver efendi.. — Aşağı olmaz mı? — Bak beyim.. Şu kuyruğa bak ta ondan sonra söyle,. Eskişehir mal bunlar!.. Müsteri, aldırmadan, geçip gidi- yor. Arkadan, bir meraklı daha sö- kün edince, koyun sahiplerinin mad rabazları etrafını alıyorlar: — Kaçırma şu hayvanı.. Özrü yok, kusuru yok.. Bin üstüne Bağ- data git efendi baba.. — Hanım nine.. Ben sana bir lâf diyeyim mi? Keseceğin kurban Sr- rat köprüsünü korkusuz geçmeli! Senin gibi on kişiyi taşır şu hayvan. — Kendi elceğizimle beslemi- şim! Paran helâlsa sana kısmet o- lur..! Derken bir itiraz. : — A... Kuyruksuzmuş da... — Elbet kuyruksuz olur. Kara- iman değil ki bu. Halis kıvırcık!.. Etini yerken parmaklarını da bera- ber yersin... Müşteri kızıştırması, böyle sürüp | giderken, yaşlıca bir hanım, sürü- nün içine sokuldu. Elile koyunlar- dan birinin sırtını okşarken sahibi Al şu koçu hanımefendi Hanımefendi: Pek te yaşinm har cı olmayan şık mantosunun içinde süzüm süzüm süzülüyordu. Koça şöyle bir bakarak yüzünü buruştur du: — Et yok, butu yok.. Tüy kaba- sı hayvan!.. Bu söz, sürü sahibinin pek ağrı na gitmiş olacaktı. Gözlerini devi- rerek sordu — Tüy kabası mı dedin? — Öyle ya.. Tüy kabası.. Baksa- na, kemikleri sayılıyor. Herif birden celâllendi: — Sanki sen, tüy kabası |leğil mi sin? Sırtındakini çıkar da bak, ne- ye benzersin!.. Hanım, duymamazlığa geldi. Ben, gülmemek için dudaklarımı 1- sırdrm. Sürü sahibi, tekrar çığırt kanlığa başladı: — Kuyruğunu kaldır bak., Dişle- rini birer birer say.. Boynuzlarını elinle yokla! On bir liraya dağlıç satıyoruz!. M. SALAHATTIN ei İş ve İşç Milliyet ba sütunda iş ve işçi it: yenlere tavassut ediyor. İş ve işçi istiyenler bir mektapla İş büre- maza müracaat etmelidi: İş arânıyor 22 yaşımda kız ameli hayat mektebi mezunuyum. Fransızca ve Almancaya vakafım, öz dilim de dahil üç dilde de daktilo yazabilirim Her hangi bir mües- sene , ticarethane ve yahut şirket ve hü- kümet dairesinde çalışabilirim. ZAYI — Gümrük imtihan komisyo- nunun 140 numaralı müstahdem karne- mi kaybettim. Yenisini çıkartacağımdan eskisinin hükmü yoktur. — — (15258) Muhlis Bugünkü program 18,15 Plâk neşriyatı, 18,45 Fransızca ders, 19,15 Ajans . muhtelif (o neşriyat, 19,30 Türk riusiki neşriyatı, (Ekrem B. İ Ruşen B. Cevdet B. Tahsin B. Şeref B. Saim B, Vecihe H, Belma Nedime H.) 21,20 Ajans, Borsa haberleri, 21,30 | Necip Yakup Bey orkestrası tarafmdan muhtelif eserler VARŞOVA MIS m. h 17,30: Tagannili kanı Lemberg'ten naklan P, - Habarlar. — ime omza tarafından taganni. 18: Haber keneyi 1080 Plâk. 20: İğne YENİ NEŞRİYAT Yeni adam (Yeni Adam) çılctı. Kapağında Rafa- el'in bir tablosu bulunan bu 14 üncü sa- yıda bilhassa şu yazıları okuyumuz: İs- mail Haklı: Terbiyesi, o Abdülfeyyaz Tevfik: Tehlikeli gazlar; © Zeki Faik: Herkes sanat münekkidi olamaz. Bun- lardan başka tenkit, hiküyeler ve karika- türler var. Her okur okumalıdır. Askeri tebliğler USKUDAR ASKERLİK Şubesi riya- setinden: 1 — Aşağıda snf ve doğumları yazılı efrat 834 nisanmda çağırılarak askere gönderilecektir: A — 316 ilâ 326 bakayasile 327 de- ğumlu piyadeler- B — 316 Hâ 328 bakayasile 329 de ğumlu jandarmalar. C —316â327 bakaymile 328 doğumlu mızıkalar. 2 — Piyade ve mızıka efradı için iç- tma günü 15 nisan 934 tür. Bugün merkür smaflara mensup yukarda do- Zumları yazılı olanlar ayni günde saat 3 da şubede bulunmağı 3 — Jandarmalar için içtima günü 20 nisan 934 tür. Aymi günde ikinci mad- dede yazılan santte — şubode bulunmak mecburidir. 4 — Bedel vermek istiyenlerin erse leri 14 nisan 934 akşamma edilir. Gerek bu celpte ve yede TO Top rin 933 celbinde bedel vermiş olan efrat 1 mayrs 934 de kıtaat ve müessesatta bu- lanmak üzere | sevkedileceklerinden merkür nakdi bedel efradınm 28 nisan 934 günü şübede bulunmaları mecburi. dir. $ — Yulkariki maddelerde yazılan ef- rat tespit edilen günlerde şubeye gel mezlerse bakaya kalacaklarından hakla- rmda takibatı kanuniye yapılacağı ilân olunur. 6 — Yukarıda gösterilen senıf ve do ğumlara mensup ve mıntakasında oturan yabancılar da dahildir. Bunların da ayni günde müracaat eylemeleri, Devredilecek ihtira beratı “ Minasip yivli bir parça ilâvesi ile top namlusunu uzatmağa mahsus terti- bat ” hakkındaki ihtira için istihsal edil. miş olan 20 Mayıs 1930 tarih ve 1026 numaralı ihtira beratı üzerindeki hukuk bu kere başkasına devir veyahut icara ve rilmesi teklif edilmekte olduğundan bü bapta fazla malümat edinmek isteyen xe- | vatın Istanbul'da, Bahçokapu'da Taş Ha- nında 43-48 numaralara müracaat etme- leri ilân olunur. (15088) Konservatuar konser heyeti | Yaylı sazlar orkestrası | Birinci Konser Şaf dorkestr CEMAL REŞİT Bey Solist FERDİ Bey von Ştalzer Şimdiden biletler satıl- maktadır. Fiyatlar: 159.109-50 (15272) Münir Rurettin B. VE ARKADAŞLARININ İPEK sinemas'ndan mevsimin son KONSERİ 4 Nisan çarşamba akşamı verilecektir, Programda; düzühkâr, Allı ye- meni ve saire gibi güzel serler vardır. Elyevm Skala de Milano tiyatrorun- da konser vermekte olan meşhur tenor MİGUEL FLETA pek yakında şebri- mize muvasaletle 6 Nisan Cuma akşamı FRANSIZ TIYATROSUNDA YEGÂA - NE BIR KONSER VERECEKTİR. 14 ve 16 Nisan tarihinde meşhur pi- yanist ARTHUR RUBINSTEIN tara- fmdan FRANSIZ TİYATROSUNDA iki konser verilecektir. İstanbul Liman İşleri lnhisarı Türk Anonim Şirketi | İdare Meclisi riyasetinden: İ 31 Mart 934 tarihinde topla- nan heyeti umumiyede verilen ka- rara tevfikan şirketimizin alelâde heyeti umumiye içtima: 18 Nisan 1934 Çarşamba günü saat 15 e te- hir olunmuştur. Ruznamei müza- kerat Berveçhi âtidir: | Müzakerat ruznamesi “ll 1 — Idare Meclisi ve Mürakip raporlarınm okunması ve tasdiki, 2 — 1933 senesi bilânçosunun , ve kâr ve zarar hesabının tasdiki ile Idare Meclisinin ibrası, | 3 — 1934 senesi bilânçosunun tanzim ve umumi heyetten tasdiki © tarihine kadar devam etmek üze- re şirket mürakiplerinin intihabr j ve tahsisat mikdarlarınm tayini, © 4 — Idare Meclisi azalığına i- lâveten intihap clınan zatm aza- lığının tasdiki, 5 — Geçen fevknlüde heyeti w- | mumiye içtimaında kararlaştır! - | dığı veçhile nizamnamenin 12 in- ci maddesi mucibince kur'a ile tefrik edilecek üç azalığa tecdi « den intihap yapılması, İ — Hissedarlar tarafından va- ki ii tekliflerin tetkiki, 5268) | giilliyet ABONE ÜCRETLERİ Türkim isle Hariç ide LK. K. matbaaya ait İşler cant edilir. Gazeler tini kabul etmez, Milliyet'in edebi tefrikası: 35 KANLISIR me; i düşünecekti? Fazlası da faz- —laidi, hattâ gülünçtü! , kocasının tekrar kay- > boluşuna sevinmişti. Lâkin Dok- iyetten çok müşteki > çok muztaribiz. Mestureyi etkisi “gibi sık göremiyoruz. Çocuğun sıh hatini bahane ederek arasıra köş- iie gidebiliyoruz. v il * Doktor, sabahleyin bana uğra: dı: — Azizim, çabuk giyin... Öğle o yemeğne Mesture Hanıma davetli Erken kalkmış olmaklığıma rağ men bir uyku sersemi gibi şaşala- dım: — Şimdiden mi gideceğiz? PX — Hayır.. Sen giyinir, n, otu- Tur konuşuruz. Şayet giyinmiye- | cek olursan belki lâkırdıya dala. rız, geç kalırız. Ben, kahvemi de 1s- ,marladım. > Hemen odama çıktım, z giyin. | Yazan: Mahmut YESARİ bir koltuğa yaslanmış ciğaı yordu: — Sana, dün gece uğrayacaktım. Fakat bir hastadan çağırdılar, geç vakit döndüm. Yanındaki koltuğa oturdum: — Ne vardı, doktorcuğum? — Dün, akşam üzeri, Mesture di iştım, git tim. Çocuk, biraz öksürüyor, üşü müşler olacak.. Lâkırdı Mesture Hanım: Kızıma ne isim ko yalım, dektor Bey? Diye sordu. Bu, daha ziyade, babasına ait bir mese- içi- lev. Bir kahkaha attım: — Tam meşgul olacak adamı bul dun? Doktor da gülüyordu: — Ben de bunu lâf olsn, diye söyledim. Fakat Mesture Hanım, öyle kızdı ki.. Onun, bu kadar kız. dığını, heyecanlandığını hiç gör. memiştim . Söyl e bin pişman oldum Bana: Ric ederim, lâtife- Dedi. Görüyor musun, azizim, ko- casr, onun nazarında, ciddiyetin ha- ricinde, ciddiyete sığmaz, yaraş- maz bir mevzu... — Haksız mı? — Haksız, demiyorum; Lâkin nefretini bu kadar açıkça, çekinme- den izhar, ifade edişi beni şaşırt. muşta! Doktora, taâccüble baktım: — Kimden çekinecek? Kimden korkusu var siz, bir isim düşündü- iye sordu. Kayıtsızlığım- dan utandım, desem yalan... Fa- kat bu hususta benim dımağım o kadar kısırdır ki.. Kendi çocuğum olsa, koyacak bir isim bulamam. Siz, buldunuz mu? dedim. Düşünü- yorum! Dedi. Gözlerini kırpışlırı- Şından, dudaklarının oynatışmdan, bunu, kendisi için bir sm gibi sak- ladığını anladım. Sormadığımı gö- vüncer Bir de, Hüsrev Beye danışa- Kalbimin içinde serin bir balli rüzgârı esiyor gibiydi. Acaba Mes- türe, yalnız ve sadece b: mi, benim reyimi, be: mı, benim düşündüğüm ismi mi kablivarılu? Mabtnva karsı mânâlr muammal: bir hal alışı, ir gös“ teriş, bir bahane mi idi? ün dok- tora hissettirmek, çok çok tehlikeli olabilirdi. — Ben de düşünmedim, doktor- cuğum. Fakat beni, vaktile ikaz etmiş olmana çok teşekkür ederim. —Seni, sabahleyin rahatsız edi- şim de bunun için ya — Rahatsız değil, minnettar et- tin... Doktor, kollarını açı — En yakını bildiği iki dostunun da kendisile, çocuğu ile alâkadar ol madığını görecek olursa, mez mi? Ben, gafil avlandım; bari, seni kurtarayım. — Mükemmel düşünmüşsün ! Doktor, acaba, beni kendine bağ- lamak, minnettar bırakmak için bunları mahsus mu yapıyor? Adeta şüpheleneceğim geliyor. tasarlayorsu Doktorun yüzüne bakıyorum: — Doktor, benim bir kız karde- şim vardı, üç yaşında iken kuş pa- lazından öldü. Öyle şirin, öyle can, öyle yavru melek bir çocuktu ki hâ- lâ bugün hatırladıkça içim sızlar. Üç yaşındaki çocuğun, vak'alar ve hatıralarla bir büyük insan kadar iz ve hayal bırakabilmesi çok ga- riptir! EK iyleşisiin .— Deride ie 7 saydı, adını Neşide koyardım! Doktor, ellerini çırptı: — Sen, hazırlıklı imişsin, zim! Güzel, zarif, ahenkli, mânâlı , bir kadın ismi... Boynumu büktüm: — Bakalım, Mesture Hanım be- ğenir mi? O, ne düşünüyor acaba? — Bulduk ya; günah, bizden git- ti, .. Mesture, bizi aşağı salona almış- tr. Çocuk, uyuyormuş, yemeğe ka- dar, havadan, köyün dedikodula- rından bahsettik. Yemekten sonra, sütnine, çocuğu salona, yanımıza getirmişti. Mestu- re, yavrusunu kucağına aldı; ö yor, öpüyordu: — Vah yavrum; vah çocuğum! Senin hâlâ bir adın yok, Birden bana dönmüşt — Siz, bir isim düşündünüz mü — Evvelâ siz söyleyiniz. Ne dü- şündünüz? — Hayır.. Siz söyleyeceksiniz. —Madem ki ar ediyorsunuz, Ben, bir isim dü - Nesile! elk esture, ki ini oynattı; Doktor, bana'yarı hasetle b yordu. — Ben, kafamın kısırlığının © zasmı çekiyorum. Mesture, başını “doktora çevi mişti — öyle doktor Bey. Eğer siz © bir isim bulmuş olsaydınız, iki i arasında kur'a çekecektim. Çü: Neşideye, isim koymak hakkı, iki nizindir. Çocuğumla ençok sü meşgul oldunuz. Ben, erkek evlâk istiyordum. Allah bu isteğimi vef medi. Ben, hakkımı kaybettim. Şi di hak, sizin! Mesture, bu sözleri o kadar bit söyliyordu ki şüphe imei ; lımdan bile geçmedi. Mukadde tı bu kadar soğuk kanlılıkla kab ve idare eden bir kadının, istedif gibi mes'ut, memnun olamam neden? ç Düşünüyorum: Eğer doktor bir isim bulmuş olsaydı, Mestufiş hakikaten kur'a çekecek miyi Kur'a, benim bulduğum isme bet eter bu, ciddi mi olacak* — Bitmedi —