, Neşriyat bayileri hakkında bir teklif Üzerine sık sık dönmekte ve ha- tıra gelen bütün çare ve tedbirleri saymakta hakikaten (Fayda bulu- nan eski bir derdimiz var: Taşra kitap bayileri meselesi. Mevzu üzerinde fikir yürütmüş olanların hepsi bir noktada müşte- rektirler: Taşra bayiliklerinin bu- günkü vaziyeti memlekette kitap satışının bu kadar dar bir çerçeve içinde kalmasının başlıca âmilidir. Filhakika okuma bilenlerin ve okuma ihtiyacınm git gide arttığı bir devirde gazete, mecmua ve ki- tap satışının artmak şöyle dursun azalmış olmasını ancak basılan e- serlerin memleket içine dağıtılama- ei keyfiyetinde aramak lâzım- er. İntişar eden türkçe kitapların ek- serisini İstanbul © piyasasında ve hattâ basıldığı veya tevzi edildiği kütüphanede bulmak mü dür. Bir kısmı birkaç mühim şeh- rimizde tedarik edilebilir. Pek kü- çük bir kısmı da 20,30 Mn ve le sabaya kadar yayılmak taliine har oluralr. Halbuki kitap ve gazeteyi oku- yucunun ayağına kadar götürme- dikçe satılmadığından şikâyette hakkımız olmaz. Bahusus ki bizde posta vasıtasile kitap sipariş. âdeti hemen hiç teessüs etmemiştir. Ve esasen bu vasıtaya müracaat ede- bilmeleri için karilerin çıkan eser- lerden muntazaman haberdar edil- meleri icap eder. Halbuki kitap satışının azlığı o kitapçıları büyük ilân menet- masraflarma gi mektedir. Bu bir fasit dairedir ki i- çinden ancak muntazam bir Anado Ju satış teşkilâtı yapılmakla çıkıla- bilir. Kitapçı ve mecmuacıları Anado- Iu bayilerile © doğrudan doğruya münasebata girişmeklen meneden tara? bunlardan pek (çoğunun ne eseri iade eden ve ne de parasını ö - deyen bir takım dolandırıcılardan ibaret olmasıdır. Ve hatta içlerin- de dolandırıcılığı bir sanat haline getirmiş olanlar ve ayni kasaba- dan muhtelif isim ve adreslerle mü racaat ederek kabil olduğu kadar fazla kitap ve o mecmua gi fena şöhreti taşra bayi ına karşı neşriyat müdssese- selerinin ömniyetini azaltmaktadır. Ve esasen emniyet ve hüsnü niyet- lerini israf etmiş olan müesseseler- ds bunun acısmı çekmekte gecik- memişlerdir. Sonra, en nâmusluları da dahil olduğu halde, taşra bayileri mes- leklerinin inceliklerini bilmezler. Satılacak kitap ve mecmuanın ko- kusunu alıp, takip (etmek, getirt- mek âdetleri değildir. Ancak ken- dilerine gönderilen neşriyatı sat- makla iktifa ederler: Ni i Taşra satışını emniyet altına af- mak erit satışı artırmak ve bu- suretle 'lürk . eserlerinin firajını yükseltmek neticesini verecektir. Bu emniyet tesis edilmeden bugün- kü vaziyetin düzelmesine imkân yoktur. Mesele üzerinde ortaya bir çok fikirler atıldı, bir zamanlar posta teşkilâtma satış vazifesinin de veri» in ciddi olarak bahsedil- di. Fakat tahakkuk etmiyen bu te- şebbüsten müspet netice beklene- mezdi. Çünkü posta o memurl Milliyet” | bir çok işleri kitap satışile meşgul olama; ve gelen e- serleri bir Rim yığmak ve tozlan- dırmaktan başka bir şey yapamı- ardı. Bence bu hususta yapılabilecek en ameli iş kitap satış bayilikleri- nin halkevlerine verilmesidir. Bu suretle kitap ve mecmua sahipleri- ne en emin bir satış vasıtası temin edilmiş ve her nevi neşriyatı hal- kevlerinin bulunduğu muhitlere ya- yılmasına imkân verilmiş olur, Halkevleri, satış üzerinden ala- cakları komisyonla bu işle meşgul olmak üzere o namuslu ve fakir gençler bulabilirler. Bu süretle, her sene sayısı artan halkevlerile, memleketin bayi teş- kilâtı da her sene o kendiliğinden genişleyecektir. Ayrı bir bayi © şebekesi vücuda getirmek pek büyük sermayeye mü- tevakkıftır, ve bu işi üzerine ala- cak hususi bir sermayenin çıkması- nı ümit edemiyeceğimiz gibi şimdi- Tik bu kadar ağır bir Yö devlet -bütçesine yükletilmesini de isteme- yiz. Halkevleri bu geniş satış şebe- kesini en edin ve en masrafsız bir sekilde vücuda getirebilecek yegâ- ne münasip teşkilâttır. Bu müspet teklifi alâkadar ma- kamların dikkatine arzediyorum. Yaşar NABİ Teşekkür amci Tütfanla bulunan muhterem dost larımıza teşekkürlerimizin iblâğına yük- sek gazetenizin tavassut etmesini rica ederim. Bilecek. mebusu: Salih TEŞEKKÜR Mülga Darülfünun kimya müderriâi Doktor Cevat Mazhar Beyin nazihani u- fulü ebedisinden mütevellit teessüratı a- mikamaıza kemali samimiyetle iştirak 6- den fen fakültesi heyeti talimiyesile aske- ri ve mülli talip ve talibatma ve diğer zevatı kiramın har birine © ayrı ayrı te- şekküratı vicdaniyemizi kemali saffe'le arz eyleriz. yem N un biraderi: Askeri Liseleri E- debiyat muallimi Mehmet Emin Amca zadesi Muzaffer (14455) MÜUESSIF BIR ZIYA Ziraat Bankasında ve Mülga Maliye ne zaretinde muhtelif memuriyetlerde bulun muş olan İnhisarlar muhmsebei umumiye müdürü ve mektebi mülkiye muallimle. rinden İstapan Arabian efendi vefat et- miştir, Merhumun istirahati ruhu için cu- ma günü saat 14 buçukta Usküdar'da Fıstık ağacında. Selâmsiz ermeni klise sinde ayini ruhani icra edilecektir. Işbu ilânin davciiye makamına kabulü ve ls- tanbul'dan gelenlerin saat ondört vapu- rile teşrifleri rica olumur. (14476) ISTANBUL BELEDİYESİ Sahi» Tiyatrosu saat 1930 da İİ STANBUL EFENDİSİ Yazan Müsahib zade Celâl edebi tefrikası: 22 KANLISIR kate erdim: Miskinlere, zayiflere, "Annemin sözlerinden bir haki. | zin acınmıyor; hiddet edili - Kani Mestureyi sevmiyor, be- ğenmiyor değil; fakat onun sessiz İiğine, uysallığına kızıyor. Haksız mı? Ben de kendimi to- pârlayınca, bunu görüyor, tasdik edebiliyorum. Zavallı Mesture, benim tarafım- dan bile himaye göremiyorsun! ki senin insanı ılık bir bahar rüzgârı gibi saran şefkatin, sev - gin, samimiyetin, kalbe, ruha daha yakın, daha munisken, neye bir ku sur, âdeta bir günah , bir kabahat addolunuyor? Temmuz 8 Bavullarım hazı Yalnız ne gün hareket edeceğimi kararlaştıra mıyorum, Mestureyi düşündükçe tereddüde düşüyorum. Onu, ix bir defa görmeden; ona, küçük bir haber ulaştırmadan Yazan: Mahmut YESARİ mi gideceğim? Görüraem, haber verirsem ne o lacak? O, muhakkaki mağmum bir te- vekkül içinde yaşayor. Onun bu mütevekkil hayatını tan; süküneti Hlralrenieza asi kuyorum, ve buna hakkım var mı? Mestureni, dini nde yaziyetinin değişti - Mektubum, başkalarının eline geçerse; beni, onunla birlikte gö- rürlerse, müthiş bir dedikodu, bir rezalet çıkacaktır. Halim Siretin bundan ne kadar müteessir olaca- ğı malüm değilse de, herhalde faz- la ehemmiyeti vermiyecektir. Fakat Mesturenin büsbütün ra hayatı. huzum kaçacak! Bu da ne ticeli bir şey olsa... Daha meyus, daha münkesir o- lacağız... Mestureyi görürsem bel ki, benim de azmim kırılır, seya - ca; m. Hayır Mesturenin © biç - haberi “Kübizm,, in in giremediği yerl. Her tarafı saran “Kübizm” il- letinden bahsediliyordu. Apartı- manlar kübik.. Ev eşyası, sandal- eme gardrobuna kadar kü- ik. Resim, baştan başa kübik... O- yuncaklar bile kübik! Sade oyun- caklar mı? Pastacı dükkânlarının camekânmda, kübik pastalarm en Bir gün gelecek, selâmı bile kü bik tarzda alacağız. Kübik şekilde öpüşeceğiz. Kübik usulde, evle- nenleri duyup işideceğiz. Hâsılı, kübiklik, : hayatımızın. her vafhasına sokulacaktır. Eğer © zamana kadar, izm modası geçip te meselâ Fütürizm salğını başlamazsa daha pek çok tuhaflık lara şahit olacağımıza şüphe yok. Biz böyle konuşurken birisi de di ki: — Kübizm, her ye girdi, fa- kat nakil vasıtalarma nedense gi- remedi. Kübik bir vapuramuz, kü- bik bir tramvayımız, kübik bir şi- mendiferimiz. yok... Acaba ne- bik vapur, küb'k şimendifer, kübik tramvay devrilirse içindeki- ler ya boğulur, ya ezilir!... M. SALAHATTİN YENİ NEŞRİYAT Akbaba 24 sahife İki aydır, yirmi sahifeli nefis bir Av- nalı yazılarla tesbit edilmiştir. Bugünkü Albabada (Mebusluk bül- yası) isimli hikâye ile (Dömir karyola) nuz. Bundan başka beş hikâye, iki gü serlvhalı fıkrayı lezzetle okuy: nız. Bundan başka beş hikâye, üç makale, otuz fıkra, ahretten lar ve pek çok resim vardır. Bilhassa (Fener « Galatasaray) kav. gası ile Fenerbahçe klübüne verilen ce- zalar hakkındaki karikatürler çok gü- zeldir. Okuyucularımıza tavsiye ede - riz. Afrika vahşileri arasında Afrika vahşileri arasma, yan şeneler vahşilerle beraber. ven Nurullah Bey ismindeki bir deniz zabitinin bu meraklı ve heyecan dolu sergüzeşt ve macerası tasvir eden bu eser Maarif kütüphanesi tarafından for- ma forma | neşredilmeğe başlanmıştır. 4 üncü forma çıkmıştır. Bedi Vecdet Bey tarafından Türki- yede ilk defa yazılan ve tefrikeası os - nasmda büyük bir alâka ve rağbet ka- zanan bu eseri tavsiye ederiz. Resimli şark 39 numaralı mart nüshası üç renkli ti güzel bir Sap içinde çılamıştır. Cenap Şahabeddinin ölen, Aramiler, Türk ve İran tarihinden bir lüvha, Af- vika hayvanları, neler bilir, Uyuyan kral lar, Bir dansözün hikâyesi, Edirne me- zarlıklarında Pertev Paşa, Alinya kü- tüphanesi, gibi kıymetli yazılar vardır. Sıhhi öğütler Evvelce gazetemizde neşredilip her- kesin alâka ve istifade ile takip et tiği “Sehhi 'n muharriri bir ki- lira kadın, erkek, ihtiyar atta genç, hezkesin bilmesi a üzen gelen sihhi kai- deler . Her ale lenin ulaş böyle Bir kitabın bulunmamasını bir eksiklik sayarız. er 4 MELEDYET PERŞEMBE 15 MART 1934 Büyüğü dururken.. Nihayet Ahmet Cemili evlenmeğe kandırmışlardı: — Yahu, otuz sekiz yaşına geldin. Bütün gençliğinden istediğin kadar is- Gfade ettin, Artık evlen. Sonrası pek geç olur. Hakikatte Ahmet Cesmilin gensliği pek sade sudan geçmişti. Yirmi yaşın da evkafa girmiş, çok yavaş terakki et- miş, nihayet çalıştığı şubenin muavini olmuştu. Ayda seksen lira kadar bir pa- ra kazanıyordu. Fakat bu para da ken- disine pek âlâ yetişiyordu. Çünkü bü- yük ihtiyaçları yoktu, Yalnız evlenirse, ev idaresinin ağır olacağını tahmin ediyor ve başına ye- ni bir gaile almağa pek o kadar teşne görünmüyordu. Fakat pek o kadar ihtiyar olmıyan bahsederek, larmı sayıp sa komşu da bu fikirde idi. Nihayet Ah - met Cemil günün birinde boynunu eğ- di: “Peki,, dedi. Kendisine Arif Sezai Beylerin büyük Hülâsa Ahmet Cemil Cavidan ha - nımla, Cavidan hanımın annesi ve ba - bası ile, Cavidan hanımın küçük hem- Yireni yi ele avuca sığ” lele hanımla yemek yedi. rmda , çehresini: tazam, fakat ciddi ve soğuk bir kızdı. Lise tah- silini bitirmiş. Şimdi humusi dereler veriyor, bu suretle elbise parası çı kapıyor, yeni Mitaşlar ent alebiliyorda. Aldığı kitaplar öyle sevda romanları değildi, hepsi ilmi, felsefi şeylerdi. Bu kitaplar sayesinde Cavidan hanım ken- disini okumuş bir kez addediyordu. evde ve dar muhitlerinde hep dinlediği şeyler ev isleri ve mahalle de dikodularından ibaretti. Ahmet Cemil Cavidan hanımla iri rm saatin muhaha eğer bu kızla evlenirse kulaklarına Se bir kadin kahlahasmn haram olacağını an- lamışta, Zaten kendisi şen en değildi, “ kat neşeyi seviyordu. Ozu tebi filân bırakmıştı. On yedi yaşında bir mağazaya satıcılığa girmir, şimdi de modistra olmuştu. ağ kazandığı bilinemez meziyetleri ile pekâlâ para Hiç bir kız Ahmet Cemile bu Han- dan kadar şen ve güzel görü İ olmasın... Ne kadar geç öğrenirse | bir gazete parçası:,, o kadar iyi... Ben, onun kalbimdeki hayalili avunabiliyorum. Şimdilik bu, ba - na yetişir. İlerisi için, artık, kimbi Tire. Temmuz 12 Yarın Bursaya gidiyorum. Annemin gözleri nemli, kızarık... Tuahf şey! Çocukken Teyli mek- tebe gitmiştim; annem, tâ o zaman dan, benden ayrılığa alışıktı. Mek- tebi bitirdikten sonra Avrupaya gittim, senelerce kaldım. O vakit- ler daha genç, çocuk sayılabili dim. Fakat annem, bu kadar mü - teessir olmaz, bu kadar yeisli gö » rünmezdi. Peki, şimdi neden gizli gizli ağ- lyor? Acaba ihtiyarlıktan mı? ag ğa etmek, benim hesabı - GRİ aksi takdirde, benim bu günkü, halime acıyor, ağlıyor diye ceğim! Erkekçe hareket ettiğimi söyli « yen, beni takdir eden anneciğim; eğer bu, gözyaşların, bir iki dam lasr da Mesture içinse, beni min - nettar ettin. “Bir taşra gazetesinden kesile rek hâtıra defterine Bir kaza savuşturuldu Dün Keşişdağı eteklerinde feci bir kazanın vukuuna remak kal - rev lığı ve KG eilisieir ber türlü tak- dir ve tebriklerin fevkindedir. Va- ka hakkında alman malâmat şu - dur: Cuma sabahı Keşişe çıkan bir seyyah kafilesi; âni bastıran bir siste yollarını şaşırmışlardır. Sey - yahlar, korku ve heyecan içinde muhtelif istikametlere dağılmışlar ve içlerinden dört kişi geri dönme üşünmüşler ise de dağın sarp Misler düşmüşlerdir. . Gittikçe kesafetini arttıran sis göz gözü gör- mez bir hale getirmiş ve yü- rümek imkânmı da sel- betmiştir. Bu vaziyetten büsbütün telâşa düşen dört kişi önlerindeki, görmedikleri uçuruma doğru yü - rümeğe ve ayni zamanda da, nev- midane etrafa seslenmeğe başla - mışlardır. Bir aydanberi berayi tebdili hava şehrimizde bulunan İstanbul lu Hüsrev Bey avlanma ve gezme vesilelerle dağ ve civarını karış öğrenmiştir. Cuma sabahı, mu maileyh te dağa çıkmağa karar ver- miş, fakat seyyah kafilesinden ay- rı bir yol takip etmiştir. Birdey bi- Fakat Ahmet Cemil rsrar ediyordu. Zehra hanım dedi ki: — Peki amma yavrum, ben nası der de zavallı Cavidana “seni beğön - memiş kazım, diyebilirim. O zaman Ahmet Cemil kısa kesti, Dediği gibi olmazsa evlenmiyeceğini söyledi. Fakat bizde kadınlar bir kere biri- ni evlendirmeği kafalarına koymaya gör sünler. Ne yapalım? Cavidan Dem kendini Ahmet Cemil Beye mdire- memiş. Kabahat kimin? Kim bilir bel- | ki Arif Sezai Bey de biraz hoppaca o- lan bü kızlarını bir deli a baş göz edip te hiç olmazsa me: ayak evvel a ta isteyebil ra hanım bunu kafasına koyunca, ev. velâ genç kızı yoklamak münasip ola <ağını düşündü ve akşam çıkışında mo- distea mağazasının kapısında bekledi. Handana ineseleyi anlattığı zaman gonç kız bir kahkaha salıverdi: | — Ayol, babam yerinde bir adam- la nasıl evlenirim ben? dedi. Sonra an- nemin her zaman söylediklerini bilir. sin. Bana otomobil lâzım, hizmetçi lâ- zım.. O adam bunları evkafır. tozlu ıa- satından mı çıkaracak? Daha sonra hay- di bon razı olsam bile, Cavidana ne yüz le bakarım? — Öyle amma kızım bir defa kafa- sma koymuş. Şimdi ben gidip ona ne anlatsam nafile.. Olursa Handanla olur... Cavidanı, istemem diyip duruyor. Sana âşık mr oldu nedir? — Vah, vah, zavallı yanıp tutuşu « yor ha. Handan bir müddet düşündü. Sonra dedi ki: — Sen kendisine söyle. Bir defâ benim! benimle konuşsun.. Ben ona vaziyeti an- ii gün Ahmet Cemil Handanı verdiği yerde bekliyordu. Handan seke seke geldi ve âşıkmm koluna gire- rek yürüdüler. Yolda da anlatıyordu: — Azizim efendim, beni beğenmiş olmanız hoşuma gitmedi değil. Fakat bu fikirden vazgeçseniz gayet iyi olar, Çünkü benimle evlenirseniz, sizi mes'ut edemiyeceğimi pek âlâ biliyorum. Eğer beni” bir azıcık seviyorsanız, sizden bir hizmet rica edeceğim. Siz gene Ca- vidanla evleniniz. Hem bu suretle hac na her gün daha yakın bulunmuş © - larsunuz. Benim eniştem olursunuz. Ben arada sırada evinize gelir, biraz orta » ği sezen "alkar, hep birlikte Bim maya, tiyatroya gideriz. Sonra benim hemşirem ağır başbdır amma, * zekidir, söze çok sadık bir zevce olur. o kadar bir geçince, size dünya; hir eler "feni gibi baldız her, halde lâzım. Haydi söz ver bana, Cavi yedi lamel bii değil mi? Ahmet Cemil hiç ses çıkarmadan din- Bu Mp vr aklma da yatmıştı. — Ben şi imdi gidip müj- ” fi verecekim Yarm akşam e olursunuz. Ahmet Cemil boynunu büktü: — Peki, dedi, madem ki öyle isti- in ellerini srktılar. Ah- met Cemil Hamdanı alnından öptü. Bu küçük kıza dünyanın en nadir saadetini feda etmişti. nı düşünmüş ve onla- aramağa başlamıştı bağiriünle? duymuş ve hemen o is- edek İt Lü işini bu mağa muvaffak olmuş ise ikisini bulmak kabil olamamıştır, Bu vaziyet | karşısmda Hüsrev Be. ğ mütema - ruma mile Hüsrev Beyin, sis içinde uçuru- Bey, kayalarm dibinde beklemiş ve sis açıldığı zaman taharriyata koyulmuş, rai iki seyyahtan birini yerde yaralı olarak, diğeri - ni de esvaplarından bir sivri kaya kenarına takılr bulmuştur. Kaya kenarındaki muhakkak bir tehli — keden kurtarmış ve yaralıyı, dai « ma yanmda bulunduğu ecza çan - mıştır. İki kazazede seyyaha ora- ünetle beklemeleri - tırmanıp çıkmış ve arka ———— e. Bu sırada, | düştüğünden bu, sukutun şid tikamete yürümüştür. Seyyah kafi. . ma inmesi muhayyerilukul bir hâ Tise telâkki edilmektedir. Hüsrev | 40515 tasından müdavatı iptidaiyeyi yap | Fransız ailesi geldi. ettikten sonra tekrar ka | bağlayan o! SUMER SİNEMADA (Eski Artistik) Dün skşamdan beri GUSTAV FROEHLICH tarafından temsil edilen TALİ Kuşu nefis komedisi büyük muvaf- fakiyet kazanmaktadır. (14486) pm program ISTANBUL: 18: Plâk meşriyatı, 19: Selim Sırrı Bey tar” fından konferana; ajans haberleri. Ayin: Türk musiki maşriyakı (Kemal © Niyazi yi HM ir B. meyyem Fi) a haber e 1735; Polonya klâsik musikisinden mürekkep konser, 1850 Müsahabe, 19; Konferans. 19.20; o Vilnma'da nakil, — Müsababeler." 21,06: Hafif orkestr& si. 21,40: Müsahabe 22,03: MILANO'dr orasınılan naklen “Palestrina” operas UDAPEŞTE,Södm. 17: Hubay sarayından nakil — Müsahabe 19: Bela Recx Sizan takımı, 20,10; Konferamt 20,30: Operadan maklen rahr Erkel'in eeerle- rinden “HUNYADİ LASZLO” ismindeki opa" ea temisili, Müteükaben bafif ve müntehap bir konser. VİYANA, Sozu. Kadına sit neşriyat, 18: Teknik meğri" yat, 18,15: Piyano konseri, 18,35; Şarkılar ile hafif parçalar. 19/06: İletendi neşriyat 20,065 Radyo orkestrası tarafından hafif musiki. 22: Milâno'dan naklen Palestrina konseri, 23,46 Akşam haberleri. 24: Kar haberleri. — ZAJS€ Plâk konseri. BÜKREŞ, 384 ve 1875m. 13; Borsa, — Plâk. ld: Haberler. » Plâk 178; Çocuk neşriyatı, 18; Dinice orkestrası, 19: Haberler, 1920: Dinice takımının konsere davamı. 1950: Üniversite radyosu. 20,10: Kos“ faranı, 20,30: Ramen operasından naklen tem« SLAU,3löm Beşriyatın devams. Bn bu sütunda iş ve işçi isti yenlere tavassut ediyor. İş ve işçi istiyenler bir mektupla İş büro- muza müracaat etmelidirler. İş aranıyor İngilizce fransızca ve bu iki lisan * dan daktilo ve steno bilir 12 sene şeh” rimizin maruf Bankasından birinde ça” lışmış Bir matmazel iş arıyor. Milliyet A.X. #».* Güçlü kuvvetli okuması yazması o lan birisi iş arıyor. Gayet ehven çernit- le her türlü iş yapar . Dışarı da gider. Milliyet İş Bürosu ZAYI — Rize askerlik şubesinden aldı ğım terhiz tezkeremi zayi ettim. Yeni" sini deniz otelinde mükim Rizeli Tetel oğlu Mehmet. (14471) Yaralı seyyahın be ekimi lenmiş ise de fundalara takılarak niazaltmış olduğu cihetle ahvali mMumiyesinde vehamet görülme * dağın sarp etekleri | mektedir. Seyyahlar, Kükürtlüde Hüsre” diğer | Bey şerefine bir ziyafet keşide et“ belediyesi siişlerdir. > Şekirimiz Hüsrev Beyi hareketi dolayı tebrik etmiştir. âkıasında”* Ağustos 10 doldu. Bi kaplıca şehri, ne kadar güzel, yen yeşil, ışıklı i ise, o kadar da ruhsu/” özellikleri ruhsuz nim im, renkleri ei ren benim gönlüm, ışıkları kasvet li gören benim gönlüm! Kalbimi koparıp atacak olur * sam, güzeliker, renkler, ışıklar ba Da, şen, şirin, şakrak görünecek ler. Bursada bunaldım, fakat gide” miyorum. Oturduğum otele İstanbullu bi Saz Di çuk dudaklı, narin, incecik, ları var: Françoise. Beni, Bursa” (Bitmedi) Bursa, misafirlerle