11 Şubat 1934 Tarihli Milliyet Gazetesi Sayfa 4

11 Şubat 1934 tarihli Milliyet Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

| i i bildiklerimi Felsefi En meraklı mesel bahisler elerden: âlemler nasıl teşekkül etmiş? İnsan bu! Neye merak etmiyor? O- nun bu merakıdır ki kendisini hayvanlı” ğın üstüne çıkarmış, tabiate tasarruf da- vasna düşürmüş. Vakıa bu merakım ic- barile çalıştığı şeyler ve keşfettiği ka- nunların çoğu ona pek umumi faydalar temin etmiş ama, onün tetkiklerinin ve düşüncelerinin mühim bir kısmı da te- mamen nazaridir ve hiç bir ameli neti eesi yoktur. Meselâ içinde bulundu: muz bu güneş manzumesi ile diğer İemler hereden ve nasıl çıkmıştır? mesele için insanların düşünmeğe başla- dıkları günden beri bu ane kadar zihin- ler ne çok yorulmuştur! Yalnız bu mu ya! Onları tartmak, ölçmek, ve biribir- İerine olan mesafelerini de hesap etimek İzm, Gerçek, âlimler ellerinde terazi elma tartar gibi güneşi de tartmışlar. İyi ama yüz kilo eksik veya fazla. Bun- dan insan için ameli ne fayda hâsıl ola- cak? © Orasını kestiremiyorum. Yalaz hesaplar, kitaplar ve gayet karrşık mua- deleler! Bununla berı bu hesaplar ve müadeleler gayet we sahih olma- st, meşhur filozof Thales milâttan 585 sene 28 mayısta vukua gelen kü- sufu külliyi vukuundan evvel dakikası 'dakilcasma nasıl hesap edip haber vere- bilirdi? Fakat negari; ki bu namdar hakim düzyayı & tevi bir kurs şeklinde farzediyordu. Dün- Yanın ne biçim bir şey olduğunu dosdöğ- Tu tayin etmek için ne uzun zamanlar geçmiştir. Hele bu güneş hazretleri ak- #am üstü deniz dalgaları içine dalıp göz- den kayboluyor. Fakat yerin o tarafm- da bir yarık, bir yol olmasa, güneş erte- si sabah gene şörktan nasıl doğabilirdi? Filozoflardan Anaximen Thales' rini kabul etmemiş, dünyanın bir tepsi değil, bir sütun veya üstüvane ibi olduğunu farzeylemişti. o Fakat bu icap eti müştü. Üçün bire nisbeti bu O hususta matlup olan şartı temin edebilirdi. Fekat bu defa da, böyle bir dümbeleğe benziye- cek olan yerin halâ “boşluk,, içinde mu- allâk nasıl dürabileceğini İzah etmek Tâ zımgeliyordu. Anaximen buna da ken- dince bir şey uydurmuştu. Her halde Anaximender yerin altında bir yarık o- lup güneşin gece oradan geçerek şarktan doğduğuna inanmamıştı. Thales'in, A- naximender'in ve diğer filozofların ra- satlarma, düşüncelerine, son zamanlar- da (1610 senelerine doğru) icat olunan teleskoplarm yardımile yapılan gayet mü him rasatlar da ilâve olunduğu ve fikir denilen düşünce kartalı ucubucuğı bu- lunmıyan derinlikler içinde uçtuğu hal- de ne netice hâsıl oldu? Ve ne bilindi? Acaba bu âlemin hacmen nihayeti yok mu? Voksa bir hududu var mı? Hududu varan öbür tarafı nedir? Bizim eeki bo galar onun öbür tarafı için bir tabir uy. durmuşlar: La hala ve in mele, Yani e dolu ne boş demişler. Fakat bu, meselo- yi halletmek değil daha karıştırmaktır. Ne dolu ne boş, ne manayrifade eder? Za- manımız hey'etşinaslarından Flammari- On umüm için yazdığı Astronomis'sinde şöyle diyor: “Göklerin nihayetinde yeni yıldızlar yanıp parlıyorlar. Onlara çer alla İm. Onlara erişelim. Yeniden milyonlar» ca sene lâzım.. Acayip şey, hiç nihayeti yok mu? Öyle ise neredeyiz? Numütena hinin dehlizinde bulunuyornz.., Bu adam da başımıza bir dehliz çı Bil dese ilmiyoruz, bilemiyoruz ya. Demiyor, fakat bu sözü Flammarion söylemiş diye hemen kabul eden kim? Bununla beraber, kuyruklu yıldızlar ak- ma büsbütün şaşırtıyor. Bu makliklar o o gi gayrimütenahi olduğuna bu da etmez mi? Hayır etmez, eder. İş- böyle hâlâ çekişip du. ha, , insanların kanın diâlet te ilim adamları Yazan: Stöfan ZWEIG Dedi. İhtiyar Yohudi, k; : Beçinliklerindön biz Pr) tüsü yükseldiğini hissediyordu. Ba. ğırarak: “Ne mi var? Kızım fahi. şelik ediyor, ben ise ağzımı açıp bunu ona söyliyemiyorum, işte. Bu var,, demek istiyordu. Bunu diye- mırltı nevinden, anlaşılmaz bir sesle; — Hiç bir şeyim yok e orada duran bir gazete- yi alarak sayıfalarını boylu boyu- na açtı, kızının ceva; ö lerinden gizlenmek paravana şeklinde yüzüne tuttu. O- Bunla yüz yüze gelmiye, onun na- zarlarile karşılaşmıya şimdi hiç ta- hammülü yoktu. Elleri titriyordu. Bir aralık zihninden şunlar geçti: — Tam sırasıdır: baş başayız, bundan istifade ederek ona bütün söylerim. Fakat fikrinden geçen bu şeyle- ri ifade için söz bulamıyor, adeta ondan kaçıyordu. Başı- Servi ağaçların sivri iselarile'si yah bir resim taraması haline koy- m nl renkli tepecikler göl. tabakası daha yukarıda r: halle çalışacaktır. Hele bu hey'et il- mi onun muhayyilesini ne kadar gıcıklı- yor. Vakın bu ilim ne kadar kat'i ve sa- bih riyaziye düsturlarına müstenit ise o kadar da metafizik ile | alâkadardır. Hayâl için uçmıya, hey'et ilmi (o kadar müsait bir feza yoktur. Peki ama bu dünyalar mereden ve na- sıl olmuştur? Newton'dan Laplace'tan Poincarrö'ye ve Belot'ya kadar bu hu- susta verilen cevap iki ihtmale müncer oluyor; Ya şekilsiz ve mütemadi bir ka- os yani bizim eski ıstılahı biliyetile sarsılmış; bunun üzerine evvel- ce yekrenk ve yekşekil olduğu halde bu defa tenevvu ve tahallüf etmiş yani vak det kereste dönmüş. Yahut ikinci ihti- male göre o kaos ile birlikte kadimden beri mevcut kasırga gibi dönen cereyam- lar arasında bir çarpışma olmuş. İşte ba çarpışma neticesinde & dünyalar te- hayyüz etmiş. Bu ikinci ihtimal, dünya- ların menşei için birlik değil ikilik ka- bul edenlerin faraziyesidir. İyi ama bu ikinci faraziye kabul olunursa, o kasırga gibi dönen cereyanların ezelden (beri harekette olduklarını teslim etmek lâzem gelecek, bu da epeyce ağır bir şey. Fa- kat onu müdafaa edenler de diyorlar ki hidayeten hareketsiz. bir durup dururken günün azzuv, bir teşekkül kabili tiğini teslim etmek te akla mülâyim gel miyor. Peki ama bir şey demek lâzüm. Elverir ki bu şey saçma bir şey o olma- sm. Buna razı olduktan sonra, itiraf 6 dilmelidir ki ilcinci ihtimal bu âlemler nasıl hâsıl olmuş meselesini o daha gü- zelce hallediyor. e Eğer bidayette gök içinde helezoni şekilde hareketle müte- harrik gayet cesim madde enbubeleri ve bunlar gene onlara müşabih fakat âtıl madde yığınlarına çarprışlar veya bunları katetmişlerse, bagünkü il- mhe göre tevellüt edecek kasırgalar için- de kuvvetli dalgalanmalar, kabarmalar, çukurlar, karınlar husule gelmiştir. İşte zamanımız ölimleri bütün yıldızları ba- ralardan çıkarıyorlar. Bazı âlimler bunu tecrübe ile göstermek, izpat etmek için çalışmışlardır. Bahsettiğimiz kasırgala- Fin milyarda biri kadar küçük nümune- sini yapmışlar, Darülmesailerinde o âlimlerin ciddi- yetle bir takım duman halkalarını çar- pıştıkları, ve borular ve plâklar vasıtasile bir takım gaz atımlarma mâni oldukla- rı görülmüştür, Bu tecrübelerle, filha- kika, güneşler ve peyklerini andıran killer seçilebiliyor. Fakat bu mahirane tecrübeler kat'i bir delil olarak kabul © dilemiyeceği gibi tohaf şeyler diyerek te yabana atılamaz. Başka türlü, başka sınıf bazı hâdiseler hakkında Stöphan Leduc'ün yaptığı meraklı bazı tecrübeler de var. Bu kendi şişeleri içinde zihayat madde gibi morfolojik olarak müteazziv o ve onun gibi tegaddi eden madeni maddeyi gös- teriyorsa da bu tecrübe de bize | henüz hayatın serrmi göstermemektedir; bu- beraber bu tecrübe hayat hakkın. il iyeyi kabul etmeğe ve uzviyetlerin terekküp sayilerle milhi mahlüller arasında bi gurum olmadığını anlamıya müsaittir. üz ir faraziyeyi teyid elverişlidir. Şu halde bizimkine ve gök içinde sayısız diğer emsaline | benziyen bir manzumei şemsiyenin hareket halin- de olan bir kütlenin sükün halinde olan bir kütleye çarpmasından doğabileceğini tebayyül etmek mümkündür. Bu çar. reketi bu haliteyi EE in ti fi mlt üzt etti di üzerine krvrdığımdan, şiyeliğizden çatırtı ile kırdığından, mahrekini ve par- çaların yuvarlaklığını tanzim ettiğin. den bu suretle yeni bir âlem teşekkül et. miş olur ki kendisine bırakılan zinde kuv tek sayesinde bu yeni âlem de feza için- — —————————— milyar sene sür'atle yuvarla- | şer, ta yeniden kendisine bir hayat veri de bir 5 La gr e hiç şüphesiz, ecza- sinin ve perişanlığı başlar, da şekilsiz ve camit madde çilem MİLLİYET PAZAR 11 BAT 1934 O GECE İkbal Hurşit Hanım iki saatten beri endişe ve ıztırap içindeydi — Bu vakte kadar nerede kaldı, diye düşünüyordu, böyle hiç geciktiği yoktu. Ikbal Hurşit Hanım, oğlu Rahmi Bey ile beraber Fatih taraflarında bir evde oturuyorlardı. Yirmi sene evvel bu çocu- ğu bayağı bir aşk macerasından sonra kazanmıştı. Gerçi bu macera hayatında ilk ve sondu. Bir delikanlı izdivaç ve €- bedi bir aşk vadetmiş, kolaylıkla emeline varınca, kendisini bırakıp gitmişti. Ikbal Hurşit Hanım çok ıstırap çek- mişti, Fakat kadmlık izzeti nefsi kendi- sine bu fenalığı yapan adamı aramaktan ve arkasından koşmaktan o menetmişti. Çalışmıştı, bütün muhabbeti üzerinde te- küsüf eden piçini bin bir o mahrumiyet işinde yetiştirmişti. Mütemadiyen: — laşallah babasına benzemez, inşal- lah iyi adam olur, diye düşünürdü. Bu kadar iyi annenin bu kadar feda- körlığı, bu kadar iyi tesirleri altında ye- tşen çocuk, nasıl olur da iyi bir adam olmazdı. Rahmi şimdi bir mücssesede mu hasebeci muav . Hesaplarını ka- pattıktan sonra, her akşaih saat dokuz- da muntazaman eve dönerdi. Halbuki gizi saat on ikiye çeliyordu. Bu geci- kiş pek haklı olarak İkbal Hurşit Hanı- mı endişelere düşürmüştü. Zihnen sebep lerini arıyor, bir türlü | bulamıyordu. Gerçi oğlunun çalıştığı müessede Nazan isminde bir daktilo kızla münasebeti ol. duğunu biliyordu. Fakat bir kaç günden beri alâkayı kesmişlerdi. Müteyakkız bir anne sıfatile bunları © tahkik etmiş, — Acaba bir başkasmı mı seviyor? Tam o sırada sokak kapsının kilidinin gevrildiğini duydu. Bu gelen Rahmi idi. Ikbal Hurşit Hanım hemen yerinden fıladı, fakat oğlunun sapsarı | kesilmiş beti benzi karşısmda geriledi. Heyecam- la sordu: — Ne var oğlum? Ne oldu, meye böy- le geç kaldın? Rahmi başmı öne eğmiş, meden bir kaç adım yürü: dasına girerek oturdu, başımı iki elleri arasına aldı ve annesine bakmadan: — Demin birisini öldürdüm, dedi. Ikbal Hurşit Hanım şaşırdı: Ne diyorsun yavrum, sen deli mi oldun? Sen nasıl öldürebilirsin? Yanı başa oturmuş, korku ile karışık bir muhabbetle oğluna bakıyordu. minin o sırada yanan kafasından geçen Fakat bunları söyliyemiyordu: — Yavrum, üzerinde tabancan mıydı? Rahmi başile “fsvet,, işareti verdi. Za» ten tabancası üzerinde ollâğa, bu adamı nasıl öldürebilirdi? O sırada bu tutuşan kafanm © içinde Nazanla olan münascbetlör de canlan- mıştı, Evet, biribirlerini sevmişlerdi, bun dan tabii bir şey olamazdı, mi ona izdivaç ve ebedi bir aşk vadetmiş ve ko- layca emeline muvaffak olduktan sonra kızı bırakmıştı. Çünkü evvelâ bu müna- sebet artık uzun sürmüştü, sonra da Na- zan gebe kalmıştı. Oğlunun hiç 808 çıkarmadığını gören İkbal Hurşit Hanım: — Söyle yavrum, dedi, hepsini bana söyle, ben annenim. Anlat, nasıl oldu da bu işi yaptın? Rahmi biraz başını doğrulttu ve yavaş yavaş söyledi: — tonha idi. Çabucak bir iştir oldu. Bu adama, her gün daireden çık- tıktan sonra yolumun üzerinde rastge- lirdirn Sokağın köşesinde dururdu. Ha- ni bir gece geçliğimiz camiin ar- kasındaki sokak... Hattâ sen korkmuş- tun da, taşıdığım tabancaya artık ses e olmuştun. var ci düğüm için yüzüne bâkmıyordum bile. Fakat linciye kadar! Ordinaryüs Mehmet Ali AYNI MM “ğ— sonradan sonraya her geçişimde bu ada- mın dikkatle bana baktığını farlcettim. Hatti ta uzaktan gel seyreder, ya- nından geçip gidince gözlerile beni takip ederdi. Acaba bir hırsız, bir karmanyo- lacı da üzerime atılmıya cesaret mi ede- miyor, diye düşünürdüm. Rahmi bir müddet durdu ve sonra de- dum. Hiç te üzerinde dilenci kıyafeti yok tu, Karmanyolacı kıyafeti de yoktu. Bi- lâkis gayet iyi giyinmiş bir adamdı. Ne- den her gece beni beltlediğini sorduğum. zaman, hiç istifini bozmadı. İsrar ettim. Rahmi, annesine bir noktayı anlatmı- yordu. Nazan'ın o gün doğurmak için ıstıraplar içinde hastahaneye nakledildi- Bi renmişti. Pek sinirli idi. Meçhul adama yaklaştığı zaman, zaten kendi- sinden memnun bir adam değildi. Nasıl olur da, iğfal ettiği bir kızı, en kendi ne muhtaç bir zamanda bırakmıştı? erkek kalbinde bu kadar merhamet gin ve insafsızlığın o yer bulabilmesine hayret ediyordu. Rahmi, bunları söylemediği için, sö züne devam edemiyordu. Söylerse, an- nesinin düşüp bayılmasından korkuyor- du. Çünkü ıztırabı yirmi sene devam et- miş bir maceranın aynini anlatacaktı. Evet, meçhul adama yaklaşmış ve 18- rarla bu hareketinin sebebini sormuştu. Meçhul adarn ona evvelâ ismini söyleyin. ce, Rahminin sinirleri büsl verin. den çıkmış, annesinin “bütün £ hayatını altüst eden, kendisini piç olarak cemiyet içine salıveren bu adama karşı © gayzmı tutamamış ve tabancasını boşaltmıştı. Annesinin kendisine doğru buruşuk ellerini tuttu: — Anne, ben babanı öldürdüm, dedi. Ikbal Hürşit Hanım bayılmadı, bilâ- kis kuvvetle oğlunun ellerini sıktı: uzanan düm, Çünkü o dakilin ben de babama benziyordum. Onun yaptığını yapmıştım. Birden bire sana çektirdiği azabın ceza» sız kalmamasını düşündüm. — Ayağımm dibine yuvarlandı. Ancak o zaman yap- tığım işin farkma vardım. e Yürüdüm, dolaştım. Eve geldim. Sustu ve ilâve ettiz — Ben Nazan'la evleneceğim anne. Babam gibi olmak istemiyorum. SEM Miliiyet bu sütunda iş ve işçi isti- yenlere tavasmıt ediyor. İp ve içi istiyenler bir mektupla İş büro- muza müracaat etmelidirler. İş aranıyor Bir Bey ve ya Hanım memura ihtiyaç vardır, nakti teminat vermesi şarttır. Asma Altı Papas oğlu han No. 3, Şükrü .. Bir hanım hastahanede, trikotaj fab- rikalarında, yazıhanelerde çalışır ve re- smi devair muamelâtı takip eder az bir ücretede razı olur. Adres: Ortaköy Çar- şt içi No. 46.. M. Ayşe, Harik Hayat Sigortalarınızı Galatada Ünyon Hanmda Kâi ÜNYON SİGORTASINA yaptırınız. Türkiyede bilâfasıla icrayı muamele etmekte olan ÜNYON ıyasma bir kere uğramadan sigorta yaptırma; pe Telefon : Beyoğlu 4.4888 ri 7 Baş cöndarücü Şarkı Komıklerin tangoların vatanı Kraliçesi Kralı VİYANA JARMİLA NOVOTNA FRİTZ SC İFAKİR TALEBE nam muhterem mizansenli meşhur viyana opsreti. Pek yakınii MR ARTİSTİK SİNEMASINDA gesi (13177) Bi Güzel yıllızıarın en guzeli LERE YADA Mİ EK Filmlerin en neşelisi NEŞESİ (OLALI M 7 (13175 gp “ Serseri Kral ,, fümünin unutulmaz artısti DENNİS KİNG | ve komikler kral LAUREL - HARDİ ŞEYTAN KARDEŞ filminde en güzel bir ses ve 2 saat mütemadi kahkab$ İPEK SİNEMASINDA Bugünkü program ISTANBUL: Anadolu Ajanı 19,0 Reşat Bey grubu tarafmdan i(Vocihe, Belkis Küzim ha- sımlar Mesut, Muzaffer Beylerin iş- e tarafından Rasm H. öştirekileğ. “ ANKARA: 1230 Gramefen 18 Viyolonsel konseri (Edip Bey tara fondan). 1840 Alaturka sar. 20 Ajanş haberleri, YARŞOVA 118 mi 1620 Plâk, 17 Çocuk neşriyatı, 17,30 Meş- 17,45 « Edebiğmt eserlerinde ( Cimude Farrere) in esefi Japon ruh ve annelerinin kemmel bir tetkiki; Pek yakında: ARTİSTİK! d 13178) bur artistlerin plâklarından, 18,15 Polonyalı bestekirların parçalar, 19 Müsahabe, 19/40 Koro konteri, muhtelif, 20,50 Lehar'ın eserlerinden mürek | kep senfonik takımın konseri. 21,50 Habe ler, 22 Belgrat intibaları, 22,15 Neşeli neşri: yat, 2325 Da si, 24 Müsahabe, 2405 Dans musikisinin dev BÜDAPEŞTE 50 mi 18 İysiz âsinaslar tarafından konser, ARTİSTİK'd Sevimli Meksikalı artist LUPE VELEZ Victor Mac LAGLEN- “MOND LOWE ile berabef temsil ettiği KARABİBEF Fransırca sözlü ve şarkili filminde gidip görünüz İâveten FOX Journal, EM 04) 79 VİYANA ST m 18 Pik konseri, 1925 Viyanada Karnaval. fmdan Basthow ri, 2045 Müm 5 Terinodaki Avusturya - İtalya fat. | bol maçının neticcal, 21 Nasihat, 21/05 mü sikili temsil “Die Geteselte Fantasir, 2325 Akşam 3,45 İ. Holzer'in idaresin- de akşama kanüz BÜKREŞ-364 ve 1875 m.s 530 Ruhi at, 1145 Ruhi musiki, 12 3 Piâk konseri, 14 Haberler, 1415 17 Köylü programı, 18 Gihindacarı, 19 Haberler, 19,15 Car m devamı, 20 radyosu, 21,20 Plâk, 21 Eva isim- N Leharin öç perdelik operet temsili. İSTANBUL BELEDJYİ Şehir Tiyn»'Um4 Bu akşam | Çİ TL İn BRESLAU 316 m.: 1630 Bir gok milletlerin neşeli musiki par. çaları, 17; münasebetile neşri - 23,30 Kendi kendimizi çamurluyoruz İsmine deki skeç. l saat 19.30 da İl LUKUS HAYAT | Ji ei ve Cemal Reşit rn Beyler yi Operetin son haftası 12-2.934)) zartesi Kadıköyde Üvey B# e 2NN 2 gmallayet Asrın umdesi a ABONE ÜCRETLER, İ Gülhane müsameresi Gülhanenin ikinci « tibbi müsameresi 11 Şubat 1934 pazar günü saat 45 da akt edileceğinden arzu eden meslektaş. ların teşrifleri rica olunur, ve Otomobil Gelen evrak verilmez. — geçen müskular 10 karruntar > Gesi ibaaya ait işler işin müdiriyeii, 637 Tercüme eden: Ismail MUŞTAK bile kudreti kalmamıştı. Birden kalkarak iskemlesini ge- ri itti ve dönerek ağır adımlarla e yürüdü. Sİri bir damla yaş, bilâihtiyar, gözlerinden yana- ğına yuvarlanmıştı. İhtiyar Yahu- di ağladığını kızma göstermek is- temiyordu, ... Ihtiyar adam, kısa bacakların kısa adımlarile gelin bahçesind gezinmeğe başla, yi ” sathında sabit bir sakaşi ie da hiç bir şey görmez bir hale gel. miş olmakla bet ğ manzaranın güzelliğini görmekten de kendini alamıyordu: gümüşü ince bir ziya arkasından yükseliyor, a büyük , SEV» bakan yaşlı insanlar gibi, gölün se- vimli letafetini gurursuz bir vekar ile seyrediyordu. Gölün sahilinden dağların tepelerine uzanan bu man- zarada öyle bir tatlılık, bu muhitin kucağında öyle serbest, öyle ren- garenk bir mihmannüvazlık vardı ki... Allahın bu topraklara bahşet- tiği bu fevkattabiiye surur, bu yer- lerde daima gülümsiyeli neşe ve hu- zur, insanlığı iyliğe ve bahtiyarlı- ğa bu ne geniş bir dağetti! Ihtiyar adam, zihni perişan, ba- şı kurşun gibi ağır, bilâihtiyar söy- lendi: — Bahtiyar olmak, oh bu ne iyi şey: Ve durmadan zihnen devam etti: — İnsan bu © yerlerde, muhak- kak, bahtiyar olur. Ben de ömrüm- de bir defa olsun bu bahtiyarlığa kavuşmak, ben de £ gamsız ve en- dişesiz bir hayat içinde dünyanın ini bir defa olsun tatmak, masa başında elli sene yazıp çiz- dikten, rakam © döktükten, çekişe çekişe pazarlıkla ömür geçirdikten sonra ben de bir kaç gün sükünet- le, ve sandet içinde yaşamak iste. rim. Evet bir defa, topu topu bi defa, geberip mezara gitmeden ev. vel bir defacık...Yaşım altmış Bundan sonra rahat bir tık ne paradan hayır var, ne de dok torlardan fayda... Gençliğimde biraz keyfimce gezip eğlenmek, göznümün hoş landığı herhangi bir şey al mak istediğim zaman zaval- “ Oğlum dün- için değil rak kendi kendimâ: “Eh artık bu- gün bahtiyarsın, bahtiyarlığın zev- kini tatabilirsin” demiştim; dün ben de kendimi bahtiyar insanlar dan telâkki ediyor, kızımın o saf ve masum güzelliğine bakarak hâz duyuyor, seviniyordum... Hal buki aradan yirmi dört saat geç - medi; Allahın gazabma uğradım, cezasına çarpıldım, Allah her şe - yi elimden aldı... Evet her şeyi al- dı, çünkü benim artık her şey ebediyen bitmiştir... Artık kızımla karşı karşıya gelip ona iki cift lâ- kedi söyliyemem... O kadar uta- nıyorum ki artık onun gözlerile karşılaşamam... Evde, işimin ba - şında, gece yatağımda, her yerde her zaman kendi kendime: “Aca- ba Erna şimdi nerededir Nereden geliyor? Ne yaptı?,, diyeceğim. ir kalp ile, en e da bir köşeye oturmuş, yahut se - | etti. Gözlüğünü tekrar bu vinçten siçrarken göremiyeceğim. | üstüne taktı ve insanlarm artık onu genç ve güzel varlığı kar | yeceği bir yere gidip ğ şısında kalbimin inşirahmı duya - | ihtiyacile yoldan uzaklaşarak, mıyacağım... Bundan sonra ne za. | alettayin bir tahta kanap& ” man o beni öpse e e dudakla. | ve oturdu. ” rın yarım saat evvel ngi erkek i : dudaklarına puse verdiğini ge e e merek azap çekeceğim... Kendisin- | çekildiği ewrada sol tarafta den uzak olduğum zamanı daima | ka bir kahkaha işitti ve teke) endişe içinde yaşayacağım, gözle- il iyi ağı 2 yi gözlerimle karşılaştığı zaman da | Kk Bü, ok Yi tanıdı ii ima utanarak kızaracağım. Hayır eti, — dakika kulağına akseder K hayır böyle yaşanamaz, yaşana - reğini parçalayan bu kah maz... ş tam on dokiri sene bir mn? İhtiyar Yahudi hem bunları mr. | tâ Lehistan hudutlarına, rıldanan bir sesle söylüyor, hem de tan ovalara kadar yaptığ! * gi sarhoş gibi sendeliyerek yürüyor. | hatlerde, üçüncü mevki # du. Nazarları ikide bir gölün sat | ferlerin tahta kanapelerinÖ, hına gidiyor, gözyaşları muttasıl | Jerce uyumadan, rahat imei yanaklarından sakalına düşüyor - | anıp gitmeğe hep bu keahkei | du. Bir aralık gözlüğünü çıkarma- | katlanmış, onun lâkayıt ğa bur oldu. Fakat esasen uza içihde gül gibi açılan alt” Hf” ğı görmiyen gözleri ardı arkası ke | Cİ Dere kazanmak harsile; #zgif, silmiyen yaşlarla © hale gelmişti, | Sin bara kazanma Mn di o kadar beceriksiz bir tavır al Si tı ki o aralık yoldan geçen bir bah çıvan çırağı ilk önce hayretle du- rup bakmış, sonra bir kahkaha sa- vurarak ve italyanca birkaç keli- me ile alay ederek uzaklaşıp git- mişti. Bu kahkaha, bu alay ihtiyar gi h tu. Sırf bu kahkaha onun larından eksik olmasın di? si azap içinde yaşamış, e de çalışmış, safra keseti. edinceye kadar uğraş bu ke

Bu sayıdan diğer sayfalar: