» Il İzmit hastanesi koğuşla- rında bir gezinti.. Kurutulan bataklıklara rağmen sıtma henüz kökünden kırılmış değildir IZMIT, (Milliyet) — Paç ma- hallesine gelince duraladım: Mem leket hastahanesine sapacak yol bir çok kollara ayrılıyordu. İzmit Memleket hastahanesinin yolu, şu dar patikamsı dönemieçler olanına dı ya, Rastladığım bir hâtun kişi- ye sormak lâzım geldi: — Teyze, hastahaneye yol nere den gider?. Allah dert verip der - man aratmasın, kadıncağız iyi kalp li, temiz yürekli bir mahlüka ben- ziyordu; Halime acımış gibi rik « katle yüzüme baktı: —— Hasta mı var oğlum? diye söy lendi... İsteksiz isteksiz, lâf olsun * iye cevap vermek geldi: — Etet, bir arkadaş yatıyor da. — Bu yoldan dosdoğru çık, çeş- meyi dön, hastahaneyi görürsün.. “ Kadıncağızın söylediği gibi dos doğru çıkmak istedim. Fakat müm kün olamadı. Rir yolu değil de pa tikayı tırmanıyordum. Araba yan ış gelmiyeyim diye kendi kendi - me sorgular sordum: — Sözde gazeteci olacaksın? Memleket hastahanesinin yolunu bile bilmiyorsun. Kişi noksanını bilmek gibi irfan olamaz derler. Ne doğru... Uzatmıyalım. az git » tim, üz gittim, dere tepe düz git - tim, bol bol çamura battım, çıktım, nihayet Memleket hastahanesinin sıra sıra dizilen yapılarmı görün - rünce ferah ferah terlerimi sildim. Tertemiz ve bembeyaz bir yere girdim. Tavanından, döşemesin - den, dıvarından, masasından in - sanlarına kadar beyazlara bürü ne bir binaya. Ürkek ürkek etra- hma &skmırken, bir hemşireyle karşılaştım: — Bir şey mi istiyorsunuz efen- dim? — Cevdet Yakup, Milliyet mu - habiri.. — Doktor beyler bugün yoklar efendim. Sabahleyin muayenele - | | rini yapıp gittiler, — Bak, unuttum, sahi, bugün cuma, — Ziyanı yok efendimi Eczacı Nahit Bey var.. — İyi ya.. Çok güzel... Merdivenlerini tırmanıyoruz. Na bit kl odasma girdik.. İmei başımın başını kaşımıya vakti Böylebiri. — Hoş geldin « dedi - — Hoş bulduk diye mukabele pttik. Yazdı, çizdi, tekrar yazdı, hesaplar kitaplar yaptı, kendimi Ticaret Barkasının muhasebesin - de sandım. Neden sonra Halk ci - garası ikram etmek aklma geldi. mi iltifattan cesaret almak lâzım- — Anlaşılıyor ki, sizin işiniz, ğ değil Na - hit Bey diye söylendim. — Bak, azizim dedi. Bunlar ya- pılmasa hani hastalar aç kalır da. Gram, santim hesaplariyle Na - hit Beyi başbaşa bırakarak baş hemşire Perihan Hanımla hastaha neyi gezmeye başladım. Perihan Hanım çok hisli ve kibar.. Bütün koğuşları geziyoruz. Renksiz, kan sız, fersiz insan kümeleri arasın - da dolaşıyorum: — Geçmiş olsun. Nasılsmız, iyi misiniz diye hal, hatır soruyorum. Solmuş, sararmış çehrelerin dik - kat ve rikkatle üzerime çevrildiği ni, kâh yeşil, kâh siyah, kâh elâ gözlerin derin derin bakıştığını görüyorum. Kesik, zayıf, titrek ses ler duyuluyor: — Sağ ol, efendi... Perihan Ha- nım anlatıyor: — Bu, delikanlı bahçede ağaç yontarken baltayı olanca hıziyel kaldırıp ağaç yerine ayağma in - dirmiş, kenarda yatan çocuk mek. tepte koşmaca oynarken, fazla ter lemiş, üstelik kana kana su da iç. miş. Şu berideki genç veremmiş... Bir başkası anlatıyor: — Memleket hastahanesi 50 ya taklı imiş.. Şimdi 33 hastayı ala- bilecek yatak varmış.. Mülhakat - | tan gelenlerin bir çoğunu alamı - yorlarmış.. Sonra dertlerine deva arayanlar, hastalıkları bir hayli i- leriledikten sönra hastahaneye yatmak istiyorlarmış. Memleket hastahanesi bütün vatandaşların sağlık işleriyle istediği, dilediği gibi meşgul olamıyormuş... Çinilerle bezenmiş kar gibi bir odaya daha girdik. Ortada gene kar gibi beyaz bir masa.. Ameli - yat odasında imişiz.. Eksik olma- sım Perihan Hanım bir teviye anla tıyor ama zihnim başka şeylerle meşgul.. Sağa bakıyorum türlü tür lü bıçaklar, makaslar, nişterler... kaan tüten it âletler.. ekte değilmi » — Kâfi Perihan Hanım diyo - rum, Aman çıkalım.. Çıkar çık - maz da zayıf, entarili bir genç pey dahlanıyor. Meğerse hastahanenin idare memuru imiş. Sıtması varmış — Efendim, diye dert yanıyor. 3 ei efendim. Bu, sıtma... 'u stıma ile yapılan mücadeleleri, kurutulan bataklıkları vakit va - kit yazmaktan çekinmedik. Fakat, bilmem neden bu, kadar emek ve masraflara rağmen sıt - manm bütün bütün ortadan kalk- tığmı görmek nasip olamadı. Bu, MEMLEKETE HABERLERİ BANDIRMA, (Milliyet) — Mar - mara denizinde en işlek bir iskele 0- lan Bandırma şehirlerimiz fazla İstanbul ile ticari müna ta bulunur. Bandırma İstanbula daha ziyade zahire, hububat, tütün, mey - ve, sebze, balı koyun, sığır, zeytin ve saire gibi t sevkedilir. Bir ista- senesi içinde iskele- YENE, sonra, la elbiselerini MARDİN, (Milliyet) — Şehri- miz Himayeietfal cemiyetinin her fırsat vesilerile istifade ederek fa kir ve himayeye muhtaç çocuklara yaptığı muavenet yokluk içinde gönül kırıcı değilde dileyici satır. İar umarım ki, muhterem heyet şeflerini daha yakından harekete geçirtsin... ir Gezdiniz mi gazeteci efen - 2. — Gezdik, eczacı efendi. — Nasıl buldunuz?. — Güzel... öerlidir. Himayeietfal Cemiyetimiz - bu ayın yirminci günü kimsesiz ve fa kir 178 erkek ve kız çocuğa elbi- se, ayakkabı, şapka, çorap vermiş verilme merasimle kıymetli Vali» miz Tal: Beyefendi ve Anneler birliğinin saygı değer azaları ha- zır bulunmuşlardır. Bundan başka 50 fakir mektep çocuğuna haftada iki gün sıcak ye Bandırmanın İstanbula sevkiyatı 1 Bandırman uzaktan görünüşü | mizden Istanbula 7757 sandık yu - Mardinde giydirilen ve yedirilen çocuklar Gi giydirildikten murla, 4895 kafos tavuk, 4050 baş öküz inek, 46482 baş kuzu, 12611 baş koyun, 3235 baş geçi, oğlak, 143 at, beygir, 15772 adet kesilmiş kuzu 1677 kesilmiş keçi oğlak, 499 kesilmi ğır hayvanatı ile 30407 adet keçi oğ- alk derisi, 44001 adet kuzu koyun, 20060 adet av derisi 101467 kilo yün yapağı, 5027 kilo kıl sevkedilmiştir. ea almağa gelen çocuklar ) mek verilmeğe başlamış, 30 fakir mektep çocuğunun giydirilmesi i- çin de bütçeye tahsisat konulmuş tur. Fakir süt çocuklarına süt, has talarma ilâç, lohusalarına para yardımı devam etmektedir. elbiselerini dikmek hususunda terzielrimizin gösterdik leri faragat ve samimiyet her tür- xi stayişin fevkindedir. ie nafımız ra m kat çorak dikiesini ei günde dik mişler, düyme, iplik ve saire mas- raflarını da keselerinden vermek suretiyle büyük bir hamiyet gös- termişlerdir. Anneler birliğinde Hanımefen Balkan mis, ANKARA, 9 (A.A.) — Bal. kan anlaşma misakının imzası mü- nasebetile reisicümhur Gazi haz- retlerile dört hariciye nazırı ve İsmet Paşa hazretlerile Yunan Başvekili M. Çaldaris arasmda aşağıdaki telgraflar teati olun - muştur? Türkiye reisicümharu Gazi Mus - tafa Kemal hazretlerine Sulhun, esaslı şartı ve itimadın membat olan istikrarı kendisine temin ederek, tarsinine matuf Bal. kan anlaşma misakını imza eder- ken, dört hariciye nazırı hürmet- kâr tazimlerinin arzına lütfen mü- saade buyurulmasırı rica etmek için zatı devletlerine müracaat €- derler ve ayni zamanda , zatı dev- letleri tarafından lütfen gösteri - len ve Balkan tarihinde mes'ut ve kat'i bir dönüm teşkil edecek olan eserin intacına imkân veren müzaheretten dolayı derin min - nettarlıklarını beyan eylerler. Maksimos o Titülesco o Yevtiç Tevfik Rüştü Türkiye Hariciye vekili Tev - diler de üçer dörder kat kız elbise lerini evlerine götürüp dikmek su retiyle kimsesiz yavrulara karşı besledikleri derin şefkat hislerini izhar eylemişlerdir. Feragatkâr bir gayeyle çalışan ve az zamanda çokişler yapan şehrin Himayeietfal cemiyetinin genç reisi Doktor Aziz Nihat Bey İe idare heyetindeki metai arka- daşlarınmi bu mesaisini sayğı ile anmak bir memleket borcudur. Aydın Halkevi temsil kolu AYDIN, (Milliyet) — Halkevimiz. temsil şubesi kongresi halkevi salonun da toplandı. Kongre riyasetine muallim Ihsan ve kâtipliklere başmunllim Tuğ- rul ve Şemsi Beyler seçildiler. Şube reisi Avni Bey şubenin iki se. nelik çalışmalarını ve iki sene içinde temsil kolunun Alım, Öz Yurt, Mete, Mavi Yıldırım, Çoban piyeslerini mer- kezde ve vilâyetin bir çok yerlerinde temsil ettiğini, teşkil olunan amatör tem sil heyetinin de Kahraman piyesile cüm buriyet bayramında beş küçük piyes temsil ettiklerini izah etti. Bu izahat itüfakla tasvip ve kabul edildi. Halkevi reisi Neşet bey söz alarak, temsil şubesinin halkevinin en ziyade varlık ve muvaffakıyet gösteren şubesi olduğunu, yersizlik ve noksan vesaite rağmen elde edilen neticenin çok parlak ve yarn için büyük ümitler müjdele - diğini söyliyerek halkevi sahne ve sa- lonunun, ufak tefek noksanları da biti- ” ek akınm imzası münasebetile' Teati edilen telgraflar Fik Rüştü Beyefendi, Yun Hariciye nazırı M. Maksim# Romanya Hariciye nazırı tülesco Hz., Yugoslavya nazırı M. Yevtiç Hz., Arda Balkan yarımadasında #88 yı, emniyeli takviyeye o matil u, kan anlaşma paktinin ba münasebetile göndermiş “İğ m ğunuz sevimli tel yazınıza İŞ wn ten teşekkürederim. ba Mevcut bilcömle dostluk me hütlerin ipkası ve âkitlerin M un lü tecavüzden içtinapları kafi vu tisi üzerine müesses olan bu “ğ mu kin Balkan yarım adasına Ya mesai ile dolu uzun bir ri devresi temin edeceğinden suretle, zatıâlilerinin buyuü'ü tin nuz veçhile, Balkan”tarihindeğ bi sut ve kati bir dönüm noktastiğ du kil edeceğinden aninim. Xa Balkanların saadetinin #6 de hususunda sebkeden mesainifi ke mimi surette takdir eder ve İ| bi lerimin kabulünü rica ederifk| wi Gazi Mustafa Başvekil İsmet Paşa Hazi Balkan anlaşma misakt gün öğle vakti Atina akadefi de Türkiye, Yugoslavya, Rom ve Yunanistan hariciye rafından imza edilmiş oldal zatı devletlerine arzetmekle tiyarım. Sulhu tarsin - ve milletleri saadetini temir. eden bu büj kıa, haniim ki, sulha teşne 04 Zer milletler için de bir kil edecektir. Bu mühim eserin tehakkuk si yolundaki gayretlerinin t muvaffakiyetle tetevvüç masından dolayı zatı dev müftehir olabilirler. Binae! Zatı devletlerine en hararetli riklerimi ve büyük Türk mib refahı hüsusundaki samimi nileri hususi bir sevinçle rim, Türk Kömür Maden Anonim Şirketi Hissedarlarının 24 Mart 1934” ne müsadif cumartesi günü saat *'/ da Galata'da Kara Mustafa desinde 149 numaralı is nnnm 4 ncü katında Şirketin /ö” kezinde sureti adiyede vul N timada hazır bulunmaları rica Ruzname : 1 — Meclisi İdare raporunun porunun o KE EFE BS SOFİ BESE OSI PSESSES 5 — Yeniden murakıp inti sisatının tayini, kongresi KOÇARLI, (Milliyet) — Spor yur- dumuzun senelik kongresi nahiye mü - ga Osman beyin reisliği altında top- Müdür bey kongre reisliğine seçil mesinden dolayı teşekkür etti ve genç- ere milli birlik ve beraberlik yolunda yürümeleri bunun milli ülküye ulaşmak için en sağlam ve çikar yel olduğunu 7 — Ticaret kanununun 323 desine tevfikan Meclisi İdare 83 gerek kendi ve gerekse eşhası larma bizzat ve bilvasıta şü yuameleye mezun kılınması, re pan EFİŞİZ2E FE İSE L bi darlı “m oz vi ibik ye olmaları ve kinse sezetleini sl Mart 1934 tarihine müsadif & gününe kadar şirketin dare li etmeleri lâzımdır. Çasls0y eri Meeisi Tarihi roman: 53 — Güneşin Oğlu bir yabancı gibi dolaşmış. Sretelli” de yabancılığını duyan bu ihtiyar, Nipura dönünce, yurttaşlarını ne- ler söylemez oğul? Ve sonra kaşlarını çatarak, sert | bir tavırla: — Ben, yurdumda herkesin kar. &1 doysun, herkesin sırtı çul gör. sün istiyorum, dedi. Dicle - Firat kıyılarına yayılan Türk kabileleri senin bir ufacık işaretinle derhal strafına toplansınlar.. Garba doğ- ru akımlar yaparak, daha geniş ve e Yaylâlar arasınlar. 2 taşlarımız gittikçe çoğalıyor, oğul! Bu dar sahada çal a3 dike bir hal. de yaşama, ne lüzum var? .. Mersa'nın kanını isteriz Günsş'in oğlu o akşam odasında yalrız kalınca İüşünmeğe başladı : — Anam doğru söyliyor.. den Mersl'nm peşinden koştukça yurt. taşlarıma, anların İstediği gibi bir baş ulamıyacağım.. Fakat zavallı Yazan: İskender FAHREDDİN nim için nelere katlanıyor. İçinde yanan ateşin ne sönmez kıvılcımla. rı varmış. Onu vahşi hayvanlar yu- vasında Hitay'la beraber yatarken görüm.e tüylerim ürpermişti. Mer- sâ, o vahşi ruhlu çoban kızma! “Onu seviyorum.. her şeye katlana- cağım!,, diyordu. Bu sözleri kula- ğımla işittim. Mersâ beni deli gibi seviyor. Bu kadar güzel bir kızın sevgisi nasıl unutulur. Onu herhal: e bu vahşi hayvanlar ininden kur- taracağım, Fakat, Mersö'yı kurtar- dıktan sonra nerde saklamalı? A- caba, Mersâ uzun müddet Hitay'ın yanında kalabilir | mi? Lâkin bu vahşi ruhlu kıza da nasıl emniyet edilir. Bana olan o kinini bir türlü yenemiyen Hitay, günün birinde Mersâ'yı bir kaplan pençesine dü- şüremez mi..! o Zavallı kız zaten şimdiden dişi bir kaplanın pençe. sine düşmedi mi? Hitay'ın dişleri onun boynunu koparacak kadar | keskindir. Yumiruklarını biribirine vurarak Marsh ds unutular biz kız mı? Be. | karar verdi: . —Anamın dediklerini yapaca- ğım. Ulu Tanri şahidim olsun: Yurttaşlarımı kurtarıcı bir baş ol- mağa çalışacağım. Fakat, Mersâ'- yı da kaplan ininde bırakmıyaca- ğım. Sokakta (gittikçe büyüyen ve yaklaşan bir gürültü vardı. Bora dışarıya kulak verdi: Halk mabet- ten toplu olarak (o ve hep bir ağız- dan (kurtuluş düası) okuyarak dö- nüyordu. Halkın bu duayı hep bir ağızdan okuyarak Tanrıye yalvarması için ortada bir sebep yoktu. (Kurtuluş duası) — felâketli za- manlarda okunurdu. Güneş'in oğlu dua * arasmda şu sözleri iştti: “Arz mabudu; meş'um kızın ka- nını istiyor. Onu Enhil mabedi ka- pısında boğazlıyacağız.. Gizlen gi yeri bilip söylemiyen, Enhilir gazebine uğrasın.,, ,, Sesler yavaş yavaş uzaklaşırken ihtiyarların feryadı Bora'nın kula- ğında çımlıyorduz — Mersâ'nın kanımı isteriz. Mes'um kızın kanmı isteriz... Güneş doğarken.. Bora sabahleyin güneşten önce uyanmıştı, “ML ın kanını isteriz., Diyen bir varlık olması itibarile çok de- halkı susturmak lâzımdı. Güneş'in oğlu söz vermişti —Onu size ben bulacağım... Herkes hayret ve tereddüt için- de idi, Mersâ'yı bulmak için cant- nı tehlikeye atan bir delikanlı, sev- gilisini kendi elile nasıl tutup ge- tir: i Fakat, Bora önce Tanrıye yemin etmişti: O, artık (o yüreğinde yurt sevgisinden başka bir sevgi taşımı- yacaktı. ((Büyük Tanrı)den kor- kuyordu. Madem ki Mersâ'nın giz. lendiği yeri ondan başka (o bilen yoktu. (Enhil)in gazebine uğra- maktansa, Mersâ'yı alıp getirmek daha hayırlı idi, Kaplanlar arasında Güneş doğarken, ilk önce Mer- sâ gözlerini açmıştı. Hitay çok yorgundu. Kendisine alışan kaplanlardan bir tan. gece iki defa, kudur- muş gibi, ağzından beyaz köpük- ler saçarak, çoban kızımın üzerine saldırmıştı. Kudurgan kaplanm © erkek eşi çalıların arasında homurdanarak yatıyordu. » Hitay, üzerlerine atılan dişi kap- Janı öldürmeğe karar verinişti. Fa- kat, eşinin öldüğünü gören erkek kaplan Hitay'ı sağ bırakacak mıy- dı? Fırat ormanlarındaki kaplanlar gok duygulu hayvanlardı. Mersâ tehlikesi gittikçe büyüyen bu vahşi hayvan yuvasmdan baş- ka bir yere gitmek istiyordu. öndüzleri gittiğimiz otlak. yordu. Halbuki Hitay bu kaplan yu- vasına alışmıştı. Diğer haşarattan emin olarak, orada sabaha kadar yatıyordu. Otlakta yılanların hü- cumundan korunmak (o çok güçtü, Bilhassa yaz mevsiminde nereye uzansa, biraz sonra göğsünde bir kara yılanm çöreklendiğini görü- yerdi. . Hitay: — Başka yerde yaşayamayız. Yaz geçinceye kadar burada yata- cağız. Dedi. Hitay, yaz geçtikten sonra, ge- celeri köyüne gidecekti. Çoban kızınm kaplan yuvasın- da yatmıya alışması da çok garip bir tesadüfün eseri idi. Hitay bir gün kayalarm kenarında ufacık bir kaplan yavrusunun kocaman bir karayılanla boğuştuğunu gör» müşlü. Kaplan yavrusunun tırnak- - -— 7 ları henüz büyümemişti.. H* pençeliyemiyordu. Kara yıl#” lan yavrusu ile oynaşmıy8ı . ” sarılıp çözülmiye başlı Tazi3, * hayet biraz sonra daha fa Lağarikür. Bana zana ği unu tan anlıyan çoban kızı derhal os rıldr.. ve kara yılanı ta dan yaraladı. Kaplan y8' zaktan çoban kızmı görül. # lan sersemledi. . ve beyni e nan oku sürükliyerek bir b geriledi. . depreşti.. Ew şakırdatarak yerden yere X gi ve yavru kaplanın belindi, l lerek çalıların arasmda ©” 49) Hitay hemen koşmuş VE iri Ni 0 345 EEE İİ DEDE kaplan yavrumu knesfii sevmiye başlamıştı. su sevincinden ge tay'ın yüzünü okşıyars /| yor, .Fakak, bu, tehlikeli il bu kadarla kalmamış ne vi) birdenbire gök gürültü! / yen hommurtularla Yy rak gelen mütbiş 8 Yündü Çoban kızı ye Eğikeli mamıştı... Lâkin, bu tey ne fazla devam etmedi Eğ lanın, yavrunun anas? © , Yavru kaplan