( Içtimai bahisler Zihni olgunlaştırmak için ne okumalıdır? Okumak, herzaman okumak! Fakat neyi? Her halde bunu iyi düşünmek ve okunacak kitapları güzel seçmek lâzım- dır. Bu hususta çocuk larının ve mektep muallim ve mürebbilerinin pek ziyade uyanık olmaları icap eder. Yol- da gelip giderken hattâ bazı kız çocuk- ların ellerinde gördüğüm açık baş ro- manları, onların okumasma müsaade etmek büyük bir kabahattir. Benim ço- cukluğumda Sahaflar çarşısı oldukça | mamurdu. Şimdiki gibi orada kitapçı dükkânı, halı mağazası, © çorapçı tez- gâhları yoktu. Fakat o vakitki kitapçı- ların bize sattıkları romanlar ne acayip şeylerdi. Bunların Başında Firuz Şah, Kahraman katil, Kan kalesi gibi cin, if- rit, dev misillü en saçma hurafeleri muh- teri kitaplar bulunurdu. Bunlar henüz pek saf ve açılmıya yeni (başlamış bir gocuk zihni için ne kadar fena tesirler yapıyordu! Fakat benim ne okuduğma evimde aldıran kimse yoktu. Kafası ha- | mam kubbesi kadar büyük devlerin, Al- lahın aslanı Ali bir kılıçta — kellelerini | uçurmuş! Ben burlara galiba inanıyor. | dum! Bunların modası şimdi çoktan geç- ti ama, bugün okunan o polis romanla- rin da çocukların zihinlerini her halde berbat ettiğine hiç şüphem yoktur. O halde herkes velisi olduğu çocuğun çan- tasmı muzyene edip ne okuduğumu tef- tiş etmelidir . Bu tedbir ve ihtiyat saye- sinde pek çok faydalar husule geleceği- ne şüphe edilmesin. Başka yerleri bil- mem ama, bizde okunan şeyleri ekseriya okuyanlar tamik etmiyerek hemen kabul öderler. Gençlikte dışarılarda çok tesa- | düf ettiğim mütalea meraklısı bazı kim- seler benimle bir bahse giriştikleri va kit bazan sorardım; Bunu nereden bili- yorsunuz, nereden öğrendiniz? Nereden olacak, Sabah gazetesi yazıyor diye ce- vap verirlerdi! Bir zamanlar şimdiki sevgili Milliyet'imizin çıktığı matbaada Sabah du. Bu için vakfetmiş mücesi harriri ele geçirmişti. Onu çalıştırıyor. du, Samih Rifat merhum da muharrirler a dahildi, Bununla beraber, ne ol- ir gazete münderecatı ilmi bir mü- bahase için senet ittihaz edilmemek icap #der. Ancak bu işin serrr yazılmış şeyle- ve halkın daha çabuk inanması psikolo- jk bir keyfiyet olmasıdır. o Bahusus o şeyler karakaplı, kâğıtları küf kokan bir eski kitapta yazılmış bulunursa daha zi- yade ehemmiyet kesbediyor. Fakat u- Butmamalıyız, asrımız şüphe ve tenfiz marıdır. Her hangi bir fikri, her hangi bir mülâhazayı kabul etmezden evvel bel fer Ve medeniyet harikaları metot sayesinde tahakkuk saha- ardır. Velhasıl zihni olgun- için yalnız yevmi gazeteleri o- kumakla kanaat etmek kâfi değildir. Bu» | nunla beraber, bu mütaleadan da kal yen feragat edilemez. Zira | medeni bir insanm ilk ihtiyacı sabahleyin yatağın- dan kalktığı vakit sütlü kahvesini içer- ken bir de gazetesini okumaktır. Eğer bu gazete okumak merakı bizim medeni: ilübez edilecekse vay halimize! iyet, Akşam, Vakıt..» mazsa günde yüzer bin nüsha çıkarma. lıydı. Gönlüm bu kadarına bile razı de- ğül. İnşaallah yeni harfler | sayesinde yeni nesil bize gazetelerimizin o mikta- ra çıktığını gösterir. Yevmi gazeteler. den sonra mevkut mecmualara geçiyo- rum. Bu hususta söyelenecek © şeyler çoktur. Hani yüz senelik ömrü olan bir mocmuamız? Gene Allah meb'us Ahmet Ihsan Beyden razı olsun ki bütün kalem sahiplerine pek güzel bir sebat ve devam örmeği göstermişlerdir. Morhum Abdullah Cevdeti de bu s- rada hatırlamak icap eder. Avrupada, Mısırda, ve İstanbulda İçtihadını mun- tazaman ve kendince muayyen bir kaj- deye göre neşretmekte sebat etti. Bu 86- batkârlık <idden sitayişe lâyık bir fazi- lettir. Bundan başka mecmuası hiç bir yakit müfit ve kıymettar makalelerden hali değildi. Ancak bizzarure itiraf et. | Bir kadının 24 pal İabi tan öbür başa geçtim: İkinci er nun kapısından içeri girer girme; gözlerimi masa etrafındaki gürü lü kalabalığa çevirdim: Bir gece evvel onun oturduğu ayni yerde ayni iskemlede gene onu görmiye- yim mi? — Evet o, bizzat o, demin haya- limde gördüğüm o. Dün geceki balile o, dün gece ruletin yuvarla- ğına Je Ayni sabit nazarlarile ©, bir hayalet gibi sol, rengile o, fakek 6 0k Ün 8 Vücudumu öyle bir dehşet kap- Tamıştı ki az kaldı haykıracaktım. Hayır hayır, gördüğüm bir hayal. Yüreğimi kaplıyan korkuyu bu mülâhaza ile bastırarak gözlerimi kapadım ve kendi kendi: — Delirdin mi kadın, diyordum, galiba rüya görüyorsun, yahut ha- raretin var.Bu mümkün değildir. hisisyatına şaşkınlık gelmiş olacak. şi ifere binip gideli yarı: meliyiz ki ne Servetifünun'u ve ne İçti- had'ı meselâ o Revue des deux mondes veya Revue de Paris ile mukayeseye im- kân yoktur. 1908 senesinde meşrutiyet inkilabımız matbuat etini ettiğinden bundan bilistifa: ayp merhum bazı arkadaşlarile beraber mevkut bir mecmua neşrine başlamıştı. İşte bu mecmuada pek ciddi | tetebbu ve tetkik mahsulü makalelere (tesadüf ediliyordu. Fakat mecmua yaşıyamadı. Yahut memleket yaşatmadı. o Temenni edelim ki bugünkü gençler kendi nesil- lerinin hakiki ihtiyaçlarımı tatmin edecek surette, çıkarmakta oldukları mecmuala- rı, ıslah ederek yaşatsmlar. Amerikada Boston'da Heknaloci'yi yani Fen mek- tebi âlisini ziyaret ettiğim vakit mütalea Masası üzerinde gördüğüm müteaddit ingilizce, fransizca, almanca ilmi mec- muaların yanmda ve tamamen onlar de- recesinde müteaddit Japon ilmi mecmu- alarını da gördüğüm zaman hissettiğim mahçubiyet pek büyüktü. Nerede böyle ilmi ve fenni me: iz? Olacak! Inşallah maşallah. Fakat sırası gelmişken söyliyeyim ki yeni nesil ilimde terakki renseler elverir. Zira o lisanda bütün Avrupa lisanlarile yazılmış kitapları bu- lup okuyabilecekleri gibi gayet ince ve derin edebiyat ta vardır. Geçenki makalemde Tarih Encümeni- nin neşrine muvaffak olduğu tarih ki- taplarile Cumhuriyet'in neşrettiği Ha- yat Ansiklopedisi'ni tavsiye etmiştim. Fakat bunların haricinde Maarif Vekâ- letinin masrafını temin ederek bastırdığı bir çok kitaplar vardır ki içlerinde mü- taleası zihni hizmet ©- decek eserler eksik değildir. Maarifin bu himmet ve hizmeti eğer vaktinde dü- şünülerek yapılmış bir programa tatbi- kan cereyan etmiş olsaydı bittabi daha ziyade faydalı olurdu. , Hüseyin Çahit Beyin (Oğlumun Kü- tüphanesi) ismi altında neşrettiği kıy- mettar eserleri bu makalede hatıra getir- mezsem pek ayıp olurdu. O ne cevval ve velüt kalem! Eser intihabında ve bunu selis bir lisanla nakletmekte onun haki- ki bir muvaffakıyeti vardır. Avrupada bir kalem sahibi olmak bir çiftlik veya mühim bir akar sahibi olmak demektir. Fakat bizde maişet, kalemin temin ede- ceği menafie inhisar ederse vay muhar- ririn haline! Hüseyin Cahit, (Oğlumun Kütüphanesi) ne dahil kitaplarını top- tan Ankara caddesinde bir Ermeni ki- tapçıya adeta okka ile satmıştı. İşte bu pek-acı bir hakikattir, fakat bu hal bu- gün böyledir. Zihni olgunlaştıracak kitaplar mı lâ zım? Evet, bunlar şimdi pek az. Fakat ağalar, efendiler ve beyler okuyunuz, o- kumayı seviniz ki bir kaç sene içinde istediğiniz şeyleri önünüzde hazır bula- Ordinaryüs Mehmet Ali AYNI Himayeietfalin yardımı Himayeietfal Cemiyeti umumi mer- künunusani 934 tarihinden 25 perşembe günü akşamına kadar 2858 çocuğa yardım etmiştir. Bunlardan 696 hasta aocuk ve ka- dın, umumi merkezin polikiliniklerinde ve diş muayenehanesinde muayene ve tedavi edilmiştir. 949 çocuk ve anne umumi merkezin banyolarından istifade etmiştir. Süt dam lasr kısmında 202 çocuğu 1235 kilo be- dava süt verilmiştir. Yardım için müra- caat eden fakir ailelerle çocuklardan 252 kişiye 311 lira para yardımı yapıl- maştır. Fakir talebeler için açılan aşhaneden her gün 145 talebeye sıcak öğle yeme- ği verilmiştir. 80 fakir çocuğa elbise, bir kısmma ayakkabı ve çamaşır vere rek giydirmiştir. Umumi merkezin Anakucağı mües- sesesindeki süt çocuklara bu zaman içinde 823 kilo süt verilmiştir. kezi, 6 kü kânunusani, saatlık hayatı Tercüme eden: İsmail MÜŞTAK saati geçti. İçimden böyle konuşarak tek- rar gözlerimi açtım. ş şey: O, birdakika evvel gördüğüm yer- de bütün kalıbı kıyafetile öturu- yordu. İşte o eller, onun elleri, bin- lerce elin içinde £ tanıyabile- ceğim ayni el. Hayır artık rüya görmüyordum, masanın önünde © turan adam oidi. Demek vadini tut- mami, ene Pinip gitmemişti. Ser- erit gene bu kumar şehrinde kalm memleketine dönmek için verdiğim parayı gene bu sanın üstüne getirmişti. Ben onu bulamamaktan müte- yeşil ma- vellit bir ümitsizlik içinde kalbi. min kırıldığını duyarken o, ken- dinden geçen bir halde, gene eski hırs ve iptilâsile kumara dalmıştı. Mevcudiyetimin olanca hızı ile bir hamlede yanına gittim. Gözle- rimi hiddet bürümüştü. Kuduz bir galeyan ile etrafımı görüyordum. Hislerimi, itimadımı, dakârlığın kan kırmızı kadar e elime | Kocam şüphelenmesin! Meliha Ruhi Hanım, kocasile be- raber oturduğu küçük apartmana geç geldiği akşamlar, ayaklarının u- cuna basa basa merdivenleri çıkar, kapının anahtarmı usul usul çevirir, taban tahtaları gıcırdamasın diye ken isini bir kuş kadar hafifleterek oda sına girerdi. Oh(.. Derhal mantosunu çıkarır, şapkasını fırlatır, battâ ayna ya bile bakmadan hemencecik ev kı- yafetine giriverirdi. Bazan bu muvaffakıyetleri daha şanslı olurdu. Hiç hissettirmeden mutfağa girer ve yemek hazırlamağa koyulur du. Bu zamanlarda kocası Ruhi Bey apartımanm öbür ucundaki odasında, başını defterlerin arasma sokmuş, he saplarile meşgul'olduğu için çok dal- gındı. Ne almmış, ne verilmiş, bütün bir günün alış verişinin. içinden çık- mak, hele bu zamanlarda, çok müş- kül bir işti, Eğer başını kaldırır da, hâlâ hazır. n yemek aklma “gelirse, ya- ş doğrulur, mutfağa gider- di. Meliha Hanım başında ak- şam yemeğinden haber almağa gelen kocasma tatlı ve masum bakışlarıle bakar: iciğim, bilsen sana bu ak- orum ? Derdi. i Meliha, açlıktan ölü — Canım biraz erken eve gelsey- din, yemek te erken hazır olurdu. — Ruhiciğim ben geleli huuuu ne luyor, Yalnız. bu ak: ö yanmıyor ma nedir, değil mi? , — Aman Ruhi, sen de ne insafsız adamsın. Ne hazırladığını bilsen, bov- numa sarılırsın, hemi de senin bayıl- dığın bir şey.. Bil bakalım ne? Ruhi Bey mutfağın havasmı kok- lar, düşünür, sonra ne tahmin ederse onu söylerdi: — Kıymalı makarna mı? — Ne münasebet? Bu akşam daha çok sevdiğin bir şey yapıyorum. Puf böreği. Ruhi Bey midesine düşkün adam- dır. Ne yaparsınız, onun da bu kadar cık kusuru olan bir kocadan da han- gi Meliha Hanımlar memnun olmaz- lar? Genç kadın midesi boşluktan kav- rulan kocasını daha fazla kışkırtır: — Hatırlarım ya! Evlendiğimiz ilk gün de sana pufböreği yapmış- tım. Ne hoşuna gitmişti, ne boşuna gitmişti, değil mi? Bunu söylerken de kocasınm boy- Buna atılırdı. Bu usul ekseriya MelihsHanım is çin bir muvaffakiyetti.. Fakat yavaş yavaş kuvvetini kaybetmeğe başla- mmuştı. Doğrusunu söylemek lâzım gelir- se, Meliha Hanım da biraz gemi azt- ya almamış deği beş gün bir. biri ardına geç gelişlerini mazur gös termek için, her akşam kocasma puf böreği yapamazdı ya.. Her akşam pufböreği yapamay: ca başka mazeretler bulmuştu. Ba- zan tramvayın kuranı kesilirdi, bazan Fatihte oturan annesini soğuk ali ona ıhlamur hazırlardı, bazan eski mektep arkadaşlarından Cavidan ha- nımin evine uğrardı. — Bilsen, Cavidan kocasr ile hiç te geçinemiyor. Bütün bu mazeretli hepsi de sıra ile geçip gitmişlerdi. Zemin ve zamana muvafık bir yenisini bulmak ta hayli müşkülleşmişti. Meliha Hanım nihayet şu düşünce ye vardı: — Böyle giderse, Ruhi mutlaka şüphelenecek... z Şüphelenecek amma, bunu Azmi- ye nasıl anlatmalı Bu İşte kendisin- den ziyade ihtiyatsızlık eden ©... «, — Azmi, vakit geçti, artık gide- | ZN Genç âşık hemen cevabını yapıştı rırdız ; — Gideceksin ha, demek ki, beni sevmiyorsun, gün bozan bu adamm boğazına sarılmak istiyordum. Bunu yapma- mak, kendimi zaptetmek için bil seniz ne kadar cebri nefsettim! Ağır ağır ilerliyerek tam karşı- sına geldim ve nazik bir oyuncu. nun sıkışarak verdiği yere sokul- dum. Şimdi aramızda bu masa ge- nişliğince, topu tapu iki metrelik mesafe kalmıştı. Daha iki saat ev- vel lâhuti bir güzellik halesi için- de minnet ve şükran hislerile par- ladığını gördüğüm bu çehre şimdi kumarın bütün o cehennemi ateş lerile titreyerek tutuşuyordu - ve ben bunu tıpkı bir. tiyatroda yük- sek bir balkon sandalyesinden sah- neyi temaşa eder gibi seyrediyor. dum. Daha demin bir kilisede ye- minlerin en mukaddesini yapmak için ibadet rahlesine sımsıkı yapı- m bu eller şimdi gene eskisi gibi #trafındaki paralara şeh yetprest bir hortlak ihtirasile saldı rıyordu. Evet bu ellerin etrafında bir çok para vardı, demek ki ka- zanmıştı, hem pek çok kazanmış- tı, Önünde muhtelif kıymetlerde bir çok oyun fişi, sarı sarı altınlar, banknotlar ve gelişi güzel serpişti- rilmiş daha bir çok (şeyler vardı. Asabi ve titrek parmakları bunlar arasında müştehiyane dola. şıyordu. B: — Niye böyle düşünüyorsun Az- mi? Seni sevmesem, bu vakitlere ka- dar apartımanında kalır mıyım? — Ben sevgiyi böyle anlamam. Ne kadmlar vardır ki, sevmezler de gene kendilerini teslim ederler. Sen bana çok fenalık ediyorsun. Eskiden ne iyi kalıyordun. Şimdi gitmek isti. yorsun, demek ki, beni sevmiyorsun. Azmi aşkının hararetli zamanla” rında ona intihar edeceğinden bile bahsetmişti. Bu tehdit Melihayı çok korkutuyordu. Allah göstermesin, bö; le bir felâket olursa, hem Azmisini kaybedecek, hem de rezili rüsvay ola caktı. Bu şerait altımda nasıl istersi- niz ki, Meliha bir azacık daha kalma sın? Fakat yavaş yavaş şu tarzda ce- vaplar da vermeğe başladı: — Azmi, biraz daha kalayım is- tersen, zararı yok. Fakat sonra kor. karım ki, büsbütün gelemez olaca- ğım. Kocam şüphelenirse halimiz ne olur?. — Canım daha vakit var, zaten saat kaç ki... Hakikaten Azmi evde ne kadar saat varsa, kimisini kaldırmış, kimi- nin zenbereğini bozmuştu. Saat kaç olduğunu bilmek imkânı yoktu. Ne de olsa, havanın karaltısı insa nA zamanın geçişini şöyle böyle ha- ber verebiliyor. Gene bir akşam Me- liha Hanım, kalkıp gitmek istedi. — Canım ne olur, tar. — Yok Azmi, mümkün değil. Bugün de böyle olsun. Meliha pekâlâ biliyordu ki, evinin kirasını veren, tuvaletlerini yaptıran, karnını doyuran Ruhi Beydir. Azmi- böyle kabiliyet sezmiyordu. Onun için vaziyeti tehlikeye koyma- dan bu akşam eve erken dönmek mu vafıletı. Meliha, Azminin bütün israrları- na rağmen, o gün erken çıktı. Yaptı. ği hareketten memnun, ayaklarını şaklata merdivenden çıktı. E biraz daha o- de de hiç sını, ortalığı bir zelzele gibi açtı. Zihnen şöyle düşündü: — Muhakkak Ruhi, böyle erken. den geldiğimi görünce sevincinden boynuma sarılır. Bu hazla bir fırtma gibi içeri di. Fakat ne tuhaf şey! Ruhi Bey hiç te sevincinden boynuna s#arılmadı. Hattâ kemali istiğrapla sordu: — Ne o, bu akşam böyle erken geldin? Meliha, hiç beklemediği tarzı karşısmda durakladı. Kendi kendine düşündü: “Aci neden?” Neden olacak? Çünkü Ruhi Bey, karısının mutat hale giren geç geliş- lerindeki sıkıntıyı mümkün olduğu kadar tatlı şekilde gidermeğe karar verdiği için, on gündenberi bu za- manlar hep Nahide Hanımın ziyaret- lerini kabul etmeğe başlamıştı Nahide Hanım da içerideydi, de- kolte kıyafeti ile güzelliği, gençli, şi- rinliği daha ayan beyan bir kadın. SEM sarsıyormuş bu kabul Harik Hayat Pek yakın'a mevsimin en gürei filmini gereceksiniz “ SERSERİ KRAL ;, filminin unulu'mar artisti DENNİS KİNG Güzeller güzeli THELMA TODD, ve komikler kralı (© | LAUREL ve HARDY ŞEYTAN | FRADİAVOLO | l Tamamen Fransızca sözlü muazzam film yağı 12931) Bugünkü Program ANKARA: 12.30 Gramefon. 18 Viyolonsel konseri (Edip Bey tara- fından). 18,40 Alaturka saz 20 Ajans haberleri VARŞOVA Miz m. 18 Kadın neşriyatı, 18,45 Polonya musiki 24,19 Musahabe, 1940 Filmlerden koro kostra tarafı 22 Musahabe, 22,15 Lemi iyat , 2315 Spor , 2325 Dı 24 Müsababe, 2407 Dans muni BUDAPEŞTE 550 mı 1645 öensi Rigo Sizan takımı, 17,30 sahabe, 19 Len Baker cer takımı, 19; forane, 20,15 Spor , 20:30 Helene Ladanyi a şarkıli konser, 21 Stüdyodan tiyatro; 22,50 Haberlör, 23 İmre Magyari Sigan takır mi, 2415 Emil Roose orkestrası, BÜKREŞ 34 m. 37 Köylü programı, 18 İcan Merko orkest- hafif musiki, 19 Haberler, 19,15 Orkest- ranın devamı, 20 Dera, 20.20 Plâk, 20,45 Haf- ta haberleri, 21 Mem Marla Saejina tarafın dan taganni , 2120 Radyo orkestrası, 22 Kon- feranı, 22,18 Radyo orkestrası, 22,45 Haber ler, VİYANA S7 m: 18 İngilir bestelerinden mürekkep oda mu Yunanistan seyahat hatırları, 19,30 erthalmer 60 nci doğduğu yıl dönü münmsebetile kendi eserlerinden. 20 Ro“ Mü- K BRESLAU 316 m; 18 Memleket halk dans ve marşları, 15 Mü sahabe, 19,25 Aki 2048 Lüypzigten Leipzpten Paul Lineke santi be, 2155 Senfonik yal şam haberleri, 24,08 Münihten gece musiki- İSTANBUL BELEDİYESİ Şehir Tiyatrosu Bu akşam saat 19.30 da LUKUS HAYAT Opereti Yazan: Ekrem ve Cemal Reşit Beyler Yeni neşriyat Album Genç bir edebi heyet tarafından neş- redilmekte olan “Albüm, mecmuasının 3 üncü nüshası intişar etmiştir. Bu nüs- hasmda kıymetli bir çok yazılar vardır. ve Otomobil Sigortalarınız: Galstada Ünyon Hanında Kâin UNYON SİGORTASINA yaptırınız. Türkiyede bilâfasıla icrayı muamele etmekte olan ÜNYON Kumpanyasma bir kere uğramadan sigorta yaptırmayınız. Telefon : Beyoğlu 4.4888 637 yor, bazan altınlara bir sevdalı gi- bi dokunarak çeviriyor, sonra biran içinde bunlardan bir avuç alarak masanın numaralı hucrelerinden birine fırlatıyordu. Bu esnada rü - letin yuvarlağı harekete gelince o- nun da burun delikleri titremeğe başlıyor, sonra krupiyenin sesi ar- tık ya para kunulamıyacağını ilân pe onun hırstan parlıyan gözleri bu sefer para kümesinden rületin yuvarlağına dönüyordu. Dir sekleri masaya âdeta © mıhlanmış bir vaziyette idi; kalbi hemen şu- racıkta vücudundan kopup fırlıya- cakmış zannolunurdu. Düne nispetle bugün onun halini daha korkunç buluyordum. Kuma- rın pençesine bir deli gibi yaka- lanmış olan bu adamın şimdi her tavrı, her hareketi dün kalbimin içinde sadedilâne bir emniyetle taşıdığım altından hayalini öldürü- yordu. Aramızda iki: metrelik mesafe vardı. Gözlerimi ona dikmiştim. O benim mevcudiyetimden haber- dar bile değildi. Ne beni ne başka kimseyi görmüyordu. Önündeki pa- ra kümesinden “kalkan nazarları endişe ile rulet yuvarlağına gidi- yordu. Varlığının bütün havası bu yetine göre soluk alan bu adamın nazarında bütün dünya, bütün in. sanlık âdeta eriyerek şu yeşil çoha- nın numaralı hücrelerinden biri içi |. ne toplanmıştı. Emin idim ki orada saatler ve saatlerce otursam o be. nim mevcudiyetimden gene haber. dar olmıyacaktı. Daha fazla kalmağa tahammül edemedim ve birden karar vererek masanin öbür tarafına geçtim, o- turduğu sandalyenin arkasma git- tim, elimi uzatarak hızla oituzunu yakladım. Başmı çevirerek birer camı andıran gözbebeklerinin için- den yüzüme baktı, şimdi onda dal- dığı uykudan güç uyandırılan, içti- ği ispirtonun © esmer ve dumanlı buharı hâlâ gözlerinde bir sis gibi dolaşan bir sarhoş hali vardı. Bir smüddet beni teşhise çalıştı ve ni- bayet tanıdı; titriyen dudakları a- çıldı. Yüzüme mes'ut bir nazarla şaşkın ve esrarengiz bir teklifsiz. likle mırıldanma nevinden: — Fena değil, dedi. Daha kapı- dan girer girmez onun burada ol- duğunu hissetmiştim.. Nihayet gör- düm: (0) burada ii Ne demek istediğini birden kav- rıyamadım. Yalnız şunu anlamış tum ki kumar bu adamı et a ei KARDEŞ Bu hafta ARTİSTİK'de Zamanımızın kahkaha kralı FERNANDEL ( Palais Royal ) dan GRİ: ANE DELYNE ve CİN! GAUBERT tarafından tem edilen Alayın Horoz Fransızca sözlü va şarkılı fil görenler candan gülüyorlar, son derece eğleniyorlar İlâveten: FOX JOURNAL GELİYORLAR 12925) © Tayyare balosu Önümüzdeki perşembe akşamı palas salonlarında verilecek Ti balosu için bir çok müesseseler t dan pek kıymetli eşya teberrü edil tir. Teberrüat miktarı maktadır. günden güne! en, eşya tebet erin İsimleri de ilân ecektir. Tayyare Cemiyeti tarafından ca mühim miktarda zarif ve mütenf kotiyon da tedarik edilmiştir. Her sene fevkalâde rağbet gören yare balosunun bu sene de çok eği celi ve neşeli olması için bütün hıklar yapılmıştır. i, İzdivâç İtalyanın Tunus baş konsolo na tayin edilen şehrimiz. viskon M. Francesco Silj ile Italyan baş solosu M. Pia Salermo Mele'nin Hf mesi matmazel Salermo Mele ile ri dün Beyoğlunda Saint Al kilisesinde , tes'it edilmiştir. simde şehrimiz senebi mahafii sap bir.çok zevat ve bu mayandafi li muavini Ali Rıza Bey de Hazgfi lunmuştur, j TEŞEKKÜR Sadrı esbak merhum Büyük Reşii) pa hafidi Nureddin Beyin ziyar hasebile cenaze merasimine iştirak, yuran zovatı kiram ile düçar oldi etten dolayı gerek bizzat ve tahriren bizleri taziye etmek lütf lunan sevgili Ayrı 33 ran borcumuzu ifaya teeesürümüz # duğundan muleber gazeteniz vi kendilerine alenen teşekkürler edefi” Merhumun hemşiresi ve Ref) (12 Milliye Asrın umdesi “ MİLLİYET” 6 12 Gelen evrak geri verilmez.— MüĞ Keçen nüshalar 10 kuruştur.— her şeyi unutmuştu. Maan marın şeytani pençesine ni kaptırdığı beni ü zip bir istigrak ile öyle parl#” tı ki kendimi alamıyarak (O) diği adam kim olduğunu O, bu füsunkâr | sırrı b işittirmemek için bana sokul#'4 — O, dedi, bir Rus ceneralf kasında bir garson duran şu sakallı, tek o kollu adam yo işte o.. O hep kazanır, dün d kat etmiştim. Mutlaka bir Ki nezon bulmuş olmalı ki hep “ nıyor. Ben de onun oyununu 92. # rum.. Dün de kazanmıştı, P*# önceleri onunla o beraber KW yordum. Sonra o kalktı gittik oyun sistemini değiştirdim, hata ettim.. O dün yirmi bin kazanmıştı, bugün her koy mara kazanıyor. Şimdi be nun çi numaraya K” rum.. Şimdi. Sözünü bitiremedi, krupilğif ğırmişte: “Oyun başlıyor!” gö” adam başımı ağır bir h# yan tarafa çevirerek ora! ve ciddi bir tavırla otı beyaz sakallı Rusa baktr masanın çizgili hücrelerin" düncüsüne ilk önce bir, ol.