İ Iktısadi bahisler l Memleket sanayileşirken 2 Türk sanat tarihi bir yoksulluk | içinde olmadığını ispat için çok eski günler kadar avdet etmeğe de hacet yok. Esi yapılamadığından kıymet takdir edilemiyen eski sa- natkârlarımızın eserlerini de işti- ıyacağız. Son zaman- lara kadar işlemiş, o elyevm bile muhtelif yerlerimizde rastgeldi- ğimiz sıvaları dökük dıvarlı, tuğ- İaları düşük bacalı fabrikalarımız az mıdır? Bunlar o Türk ruhunda yaşayan sanat kabiliyetinin birer mabedi gibi harap ve türap dur- miyor mu? NEDEN? Neden durdu ve yıkıldı? Belki saçları aklaşmış yurttaşlarımızın arasında bile gö- Fen ve hatırlıyanlar vardır: Bun- dan takriben 77 sene evvel Halil Paşa zamanında bir Tophane açıl- mış idi. Bu fabrika zamanmın en en fenni techizatı ile süslen- ; garptan mütehi di. Gene o zamana kemmel toplar da döküldü. O ta- rihlerde o Almanyanın ş “Krupp,, fabrikaları (o bir demirci dükkânınden fazla (bir şey de- gildi. Halbuki, elli sene sonra Umu mi harpte bizim tophane fabrika- mız top tamirini lâyıkı vechile yı pamazken bir küçücük (demirci dükkânmden doğan muazzam Krupp müesseseleri “42, likleri, güzel Bertarleri imal etti. NEDEN? Haydi şişe, kâğıt vesaire fabrikala- rının kurulmamasını, kurulanla- rın da işliyememesini eski hükü- metlerin himaye: ine, kapitü- lasyonlerın darbelerine hükmede- lim, ve doğrudur. o Ya Tophane, Tersane için ne diyelim? Bunlar hakkinda herhangi bir himaye lik veya rekabet bahse mevzu ola- mazdr. Çünkü sermayesi hazine, müşterisi de hükümetti.. O halde neden muvaffak olunamamıştı?. İşte durulacak ve tetkika (değer mühim bir nokta. Herhalde vakti- le işlettiğimiz ve tasfiye kal ve iza be ettiğimiz demir, kükürt, bakır, kurşun, altın, gümüş madenlerinin, eski sanat evlerinin faaliyet saha- sından çekilmesinde himayeden gayri âmillerin de olduğunu kabul etmek lâzımdır. Bu âmillerden bi- ti ve mühimmi olarak şunu zikre- debiliyoruz: Bugün £ yapılan mo- ne brika yarın al masrafı yüksek lizm esasına uymıyan bir rmeğe mahkümdür. Bugü- nün mütehassısı yarınki ilmin ve fennin yüksek terakkisi (önünde acemi oluyor. Zira, fen — başdön- dürücü değil — beyin sulandırıcı bir süratle ilerliyor. Buna karşı alı- nacak tedbirde fen müesseseleri nin daima eskimeyip yenileşmesi ihtisasatımızın da muasırına dai. ma yetişmesi, ayak uydurmak mec- buriyetidir. Bazı misallerle fikri- mizi izah edelim: Şeker imalinde madde şeker kamışı, pan- een son zamanlarda bu odu- pa tahavvül etmistir. Daha bir kaç sene evvel odundan şeker istih li kimya — lâburatuvarlarının bir kaprisi gibi gazeteler bahsederken bugün filiyat sahasma geçilmiştir. Ben de imal surı ni bir risaledeki şemaları Magde- burg şehrinde kurulan fabrikanın resimlerini gördüğüm, randımanı okuduğum zaman hi bir ret ettim. Bugün bizde şeker Bir kadının 24 Yazan * Stefan Zweig linde o pancardan alınan azami randıman yüzde 17 olduğu halde odundan bu randıman yüzde kırk- tır. Bu müthiş farka odunun ucuz- luğu — hele şeker fabrikası bir or- manın yanına kurulduğu farzedil. se — maliyet fiati üzerinde öynıya cağı rol ne kadar büyüktür. İlâve edeyim ki, şeker alındıktan son- ra geriye kalan posadan da ihrakı- ye biriket imal ve tuğla olarak ta inşaatta istif; edilmektedir. Kok sanayiinin de son seneler- deki terakkisi bilhassa kimyevi in- kişafı çok mühim bir safha arzet- mektedir. Metalojik kok istihsalin- de nazariye ve tatbikat büsbütün yeni bir cereyan almıştır. Demir sanayii de hakeza.. Bugün İsveçte henüz Fond değil ise bile linit kömüründen çelik istihsali temin edilmiştir. Linitten istifade tarzı da bundan on sene evvelkine naza- ran çok genişlemiş, müteaddit ye- nilikler göstermektedir. e Elyevm de bu hususta yüksek sermayeli şir. ketler, büyük O müesseseler daha yeni keşiflerle (omuz, omuza bu. lunmaktadırlar. Memleketimiz (o sanayileşirken hiç şüphesiz bugünkü fennin te- rakkileri gözden kaçırılmıyor. Fa- kat bir fabrika (Okurmak yalnız bugünün âcil ihtiyaçlarını temin gaye olmadığından, yarın da ayni muvaffakıyetle işlemesi ve bekası şarttır. Bu da kurduğumuz fabri- kalar daima yeni kalması, her fen- ni tekâmülü derhal içerisine alma- sile de kabildir. | Bunun memleketimizde daimi bir sanat ve sanatkâr hayatı o doğurmak, onu beslemek ve muasır (o derecesine kadar yetiştirmek icap eder. Vakıa yüksek derec mütehassısları ve hattâ birinci derece teknisiyenleri hariçten getirmek te akla gelir. Bu şekil azimli hükümet ellerinde mu- vaffakıyet te temin © edebiliyor. Yalnız bu tarz muyaffakıyetler sanatte mevzii ve sun' ütekim, şimdiye kadar celp ettiğimiz müte- hasısların yaptığı işlerin imüvaze- neli bir cetvelini kurabilsek blân- ço memleket lehine olmaktan 2i- yade mütehassıs kisesine olduğunu görürüz. Bununla “ecnebi mütehas sis getirmiyelim © mânâsı istihraç edilmesin. Hâşâ!... Bilâkis, yabancı olduğumuz işlerde vasi miktarda onlardan istifadeye ta- raftarım, ama müstakbel işkişafı. mızı da müstakbel mütehassısları- mızdan beklemek mecburiyetinde olduğumuza kaniim. Kendi saade- tini vatan selmetinde, kendi felâ- ketini yurdun izmihlâlinde bulan bir ırktaş kadar manevi rabıtası kuvvetli dünyanın hiç bir tarafım. dan hiç bir ferde maddi bağlantı temin edilemez. Bu hakikat te gö- zönünde tutulunca esasen sanate karşı müstait ve zeki olan Türk nes | line bel bağlayabiliyoruz. Şu kadar | ki, bu kabiliyeti tenmiye © etmek, yetiştirmek salatanat yıllarının i malinin bugüne bıraktığı vazife. lerden biri oluyor. O zamanın pa- şazadeliği, akreba ve taallükata, ahbaplığa inhisar eden mevki ka: zanç hırsı, nihayet kurbiyet ve ki- barlık tegallübü bu sanatimizi dar- belemiş idi. İktrsat programımızda ehemmi- yetle nazarıdikkate alındığını ha- ber aldığımız bu teşki ehem- saatlık hayatı Tercüme eden: İsmail MÜŞTAK 21 yere atlıyor ve arkadan dayana rak arabayı ileri sürüyordu. Konu- şurken bir çiçekten bahsedecek, yahut yolda herhangi (o bir çiçeği gösterecek olsam hemen koşarak koparıyor ve bana getiriyordu. Bir aralık yolun üstünde bir ka- ra kurbağa gördü. Dün geceki yağ- murun seyrine takılarak buraya kadar gelen zavallı o hayvan bin müşkülât ile sürükleniyordu. Biraz sonra arabanın tekerlekleri altın | da ezilecekti. Genç adam derhal ; arabadan atladı ve kurbağayı ya- kalıyarak yolun kenarındaki çiçek ler arasma itina ile salıverdi Yol uzadıkça o muttasıl söyliyor, biribiri ardınca son derece zarif ve eğlenceli hikâyeler anlatıyordu. Biran içinde coşmuştu. Bu coşkun- luktan babtiyarlıktan mest olmuş öyle bir bali vardı ki şarkı söyle- mek, çocuk gibi. stçramak, çılğın- ii Beliki gülüşü.. | Bahtiyarlığınn başka yolda tezahürüne mani ol- mak için idi. Araba yokuşun £ başına geldiği zaman karşımıza mini mini bir köy çıkmıştı. Delikanlı bunu görür gör- mez derhal şapkasını çıkardı. Bir şeyi selâmlamıştı. Buranın yaban- cısı olan bu adam kimi selâmlıyor- du? Hayretle yüzüne bakarak sor- dum. * Bu sualimden hafifçe kızardı ve sanki bir kabahat işlemiş gibi zür diliyerek bir ğını söyledi. Filhakika köyün kili- sesi önünden geçmiştik. Katolik di- ninin sağlam olduğu her memleket gibi Lehistanda da kiliseleri selâm- lamak âdettir, Çocukluğundan be- ri oda âdet edinmişti: Ne zaman bir kilise yahut bir mihrap önün- da geçse mutlaka şapkasını çıka- İktisadi buhran ve ölüm... Geçende bir doktor, lâf kıtlığın. da asmalar budamış olmak için iktisadi buhranın mühim bir fay- dasından bahsetti: — Ölümün azalması... Parasızlık güya insanları az gi da, ile iktifaya mecbur bırakmış, az gıda da, vücudu o eskisi kadar yıpratmıyormuş. Neticede de ölüm vak'aları azalmış... Tanıdığım doktorlardan birine, ismini (o bildirmek istemiyen bu meçhül doktorun mütaleası hak- kında ne diyeceğini sordum : — Haklıdır, dedi, ölümün azal- ması iktısadi buhrandan ileri geli- yor!.. — Ya??. — Elbette.. Bu zamanda herkes budal mı ki ölsün ? Yüzüme bakarak ilâve etti: — Bir cenazenin yüz liradan a- sağı kalkmadığı devirde ölüm ko- lay işmi? » M. SALAHATTİN 20 Ajanı baberleri VARŞOVA 142 m. 1788 Senfonik orkestra tarafından popüler 18 Mürahabe, 1820 Emil Roosz senın konseri, 19/20 İtalyanca ders, Hf havalar ve şarkılar, 2028 Şiirler, Jancsi Rizo Sigan takımı, 2230 Haberler Akşam konser Ernö Dohmanyinin ida VİYANA 5 18,03 Münakaba, yalı bestekârların eserlerinden mürekkep kon ser, 18,10 Keyif veren zehirler aleyhinde kon v (Radyo rast, Holrer'in idaretinde), 2118 Bir insanları Budapeşte 2235 Viyi ın kanseri, polla heyeti tarafın. 19 Haberler, 19,15 Radyo orkest Lahar, Desrak, Ce e radyo kürsü 1 Oda Musik Jem Alhan: tarafı taganni, 22,15 Theodoresce tarafladın Keman kon seri, 2345 Haberler, 130 Konferunı, Selim Sırrı Beyin konferansı Yarm akşam İstanbul Radyosunda saat 7,15 de Selim Sırrı B, mutad kon- feransını verecektir, Mevzu: Belçikada Dectoly mektebi. miyet bizde de muhtelif seviyede sanat ve sanatkâr hayatı yaşatma. ğa karar verilmesi, bu meyanda sanayi mekteplerinin zamana ve yarına göre tensik edilmesi, şümu- İlendirilmesi hükümetimizin uzak ve iyi görücülüğüne cidden bir de. lildir. O halde emin olalım ki, mutlaka, mutlaka muvaffak ola- cağız. SADRETTİN ENVER hürmet ve tazimden O son derece | mütehassis olmuştum. O aralık ku- mar uğuruna sattığı © mücevherli haçı hatırlıyarak sordum: — Mutekit misiniz? Bir parça sıkılarak evet dedi ve Al laha inanmak sayesinde selâmetten | olduğunu söyledi. Bu- ine derhal aklıma bir şey ; arabacıya: Dedim ve hemen arabadan in- dim. Arkamdan o da indi ve hay. retle yüzüme bakarak sordu: — Nereye gidiyoruz? Kısaca cevap verdim: — Arkamdan geliniz! Ve geri dönerek kiliseye doğru yürüdük, Burası kire: yapıl- mış ufak bir köy kili i. İçe- ride yarı bir zülmet vardı. Çıplak duvarlara kül rengi badana urul. muştu. Buhurdanlıklardan çıkan sıcak bir kokunun * kapladığı bu alaca karanlık içinde iki mumun gi dumanlı iki göz gibi bakıyor. hu, Birlikte içeri girdik. Genç adam şapkasını çıkardı, elini mukaddes suya batırdı ve bir haç işareti ya- i bir | Aşk ve para — Fransızcadan — Biribirlerile kaplıcadaki mükellef oto- mobile otobüste tanışmışlardı. İlkisi de her halde tedaviden ziyade gösteriş ol- sun diye kaplıcaya gelmişlerdi.Sincleir çok zarif giyinmiş olan genç kadının, derhal cazibesi oltında kalmıştı. Diğer taraftan genç kadın da, Chaterine Sandaro bir 16- faret ataşesi olan Sineiair'in tavırların” daki in. ve kibarlı; İ sas davranmıyordu. i Müteakip günler otelin holünde, ya- hut kaplıca suyu tevzi edilen şadı nın etrafında biribirlerine tesadüf ei leri zaman, havaya, suya ait alelâde baverelerden sonra, artık o mütekabilen biribirlerini aramak ihtiyacını duy.zor- lardı, Artık ikisi de günlerini ancak ken- alarma göre geçirmeğe başlamış- lardı. Avcak geç vakit | oteldeki ayri dairalerinin kapısı önüne gelince, ertesi sabah buluşmak üzere ayrılıyorlardı i üzlü ki şı gayri has- tahsilden sonra bu mesleğe intisap etti. Kendi şahsi meziyetlerine babasının ni fuz ve baba dostlarınm — tesirleri inzi- mam edince Sinclair'in önünde parlak bir istikbal yolu uzanmakta idi. İ Fafat müstakbel yani istikbalinden e- başma davet edi- r o cümhuriyet İ ziyade uyabilmek ü k bir ihtişamda umıfna kadar bir çek teklifler Delikanlı hepsini reddet- servet değil, © müstakbel ın sevimli ve kocasının gurur ve iftiharına bihakkın lâyık bir kadın olma- sını da arzu ediyordu. Onun içi vaim iki dünya mil çok iyi yaşamaktan yorulan | uzviyetlerini kaplıcann — sihirli | dinlendirmek ve | kuvvetlendirmek içi akın ettikleri bu kaplıcaya Sinclair de gelmeğe başlamıştı. Fakat nasıl olmuştu da o kadar müs- pet düşünen genç dilomat, daha ilk gün- de Chaterine Sandra'ya karşı içinde bir zaaf duymuştu? Gerçi genç kadm çok gözeldi. Lâkin bu kadın hakkında bil. | dikleri azdı. Ona kendi ailesinden. zevk- lerinden, vaziyetinden, ümitlerinden bahsetmişti, buna mukabil ii dan fazla bir şey öğreneme: öğrendiği, bu kadının Ame: rikatörden dul kalmış olmas serveti hakkında Sandra'nın ancak za- hiri alâmetlerine © bakarak, bir hüküm vermek mecburiyetinde i Kadın ince bir kadındı. Lüks hayata Acaba bu cep- İ alışmış olduğu beli kendisini | henin arkasında bir sürpriz İ beklemiyor mıydı? Sinclair genç kadı sevdiğini ve sevebileceğini anlamıştı. O. Bun için de mutlaka ke e evlenme ğe azmetmişti. Hattâ kaç defa bu niyeti ni açmak istemiş, fakat tab'an çok ihti- yatkâr olduğu için — bir şey söyliyeme- mişti, Artık kaplıcada sezon sonuna yalclaşı- yordu, bir akşam ormanda bir gezin dönüşlerinde, tenha bir yolun kenarı gayri ihtiya içinde birleşti. Sinclair dediki: — Chaterine sizi seviyorum, benimle evlenmek ister misimiz? Genç kadın pek müteheyyiçti, birden bire cevap veremedi. Fakat elini deli- kanlının avucunun içinden çekmedi: — Ben de sizi seviyorum. Yalnız anlaş madan evvel, sizin de benim kim oldu- ğumu bilmenizi istiyorum. Sinclair; — Ne zararı var, dedi, ben sizi sizin için seviyorum, drahomanızı da istemem. İ © Genç kadın gülümsedi, tatlı bir ba İ kışla öşekına teşekkür etti; z — Yarın sabah, dedi, her zamanki gi“ İ bi gazinonun ( traçasında © buluşalım. | Size öğrenmek hakkmız olan malümatı vereceğim, Ondan sonra bir karar ver- mek size teveccüh eder. Yalnız bu akşam beni yalnız bırakınız. Otelden çıkmak istemiyorum. Genç kadın Siner yolun kena- rında hayran, fakat ber şeye ümüli vE. meri bakarak tek otele döndü. Ertesi gün, randevu saatinden bi- vaz evvel Sinelsir traçadaki masaya ©- turmuştu. Vakit geçirmek için gazete okumak istiyordu. Lâkin bir şey anlar yamıyordu. Arada bir saatine bakıp de bir müddet kaldıktan sonra a- yağa kalkınca ( kolundan yakala- dım. Ciddi ve azimkâr bir sesli. — Geliniz, dedim, şuradaki mihraplardan yahut sizin mukad- des tanıdığınız tasvirlerden birinin önüne gideceğiz, orada yemin ede- ceksiniz, bu yemini size ben söyli- yeceğim. Hayretle yüzüme boktı. Bu na- zarlarda korkuyu o andırır bir hal vardı. Fakat çok geçmeden maksa- dımı anladı ve hucrelerden birinin içinde duran bir heykele yaklaşa- rak tekrar haç çıkardı, bir çocuk itaatile diz çöktü. Ben heyecandan titreyen bir sesle söyliyordum, o da aynen tekrar ediyordu: — Bundan sonra ne şekilde olur- sa olsun hiç bir (o kumar oyununa iştirâk etmiyeceğime, kumar yü- zünden hayatımı ve şerefimi tehli- keye koymıyacağıma yemin ede- rim , Bu sözleri tekrar ederken onun da sesi titriyordu; bununla bera- ber ağzından çıkan kelimeler kili- senin boşluğu (içinde vüzuh ve kuvvetle çınlıyordu. Yemin bittik- sten sonra sustu. Bu o kadar derin Bu akşam MEL Baştan nihayste kadar 8 EK Sinemasında vkli ve neşeli sahnelerle dolu nefis musiki ile süslenmiş Sarı Pijamalı Kadın Oynyanlar: RENATE MÜLLER Ayrıca: Paramount dünya Bu akşam SARA Hissi, müessir ve beşeri CLARK GABLE v ALEKSANDRE 112766) ve GEORG havadis'eri. Y. (Eski Glorya) da hakiki bir şaheser olan e HELEN HAYES tarafından temsil edilen Metro Goldwn Mayer'in Fransızcn sözlü BEYAZ RAHİBE filmi başlıyor. Bütün şehir halkı bu fi'mi görmek isteyecektir. Bu filmde bir kızın hemşire olmı ası imi bütün teferruatile EMEEEEREZM > görünecektir. PEN (12767) Harik Hayat Kaza ve Otomobil Sigortalarınızı Galatada Ünyon Hanında Kâin ÜNYON SİGORTASINA yaptırınız. Türkiyede bilâfasıla icrayı muamele etmekte olan ÜNYON Kumpanyasma bir kere uğramadan sigorta yaptırmayınız, Telefon : Beyoğlu 4.4888 6 duruyordu. Yarabbi, dakikalar da ne uzun vene ağır geçiyorlardı . Birden titredi, bir el omuzuna de- Kalktı ve kendine uzatılan eli sık- tr. Bu zat, Sincisir'in mesleğinin ilk larında samimi münasebetler te- tarihi olan eski | batıralardan bahsettiler ve zaman tat- lı muhavereler içinde geçiyordu. O sırada Romanyalı diplomat bir - denbire öne doğru eğildi ve bir sayha kopardı. Sinclair de ne oluyor diye bak. tr. Chaterine Sandra'nn, otomobilin. den inerek, kendilerine doğru gelmek- te olduğunu gördü. Dostunun jestine çok merak eden Sinclair sordu: — Tanıyor musunuz? — Ah, zannederim, Bu kadına gü « zel Lydya Fresco derler. Umumi harp- te Almanya hesabına çalışan korkunç esine girer, çıkardı. Fakat ne var ki size bir hal oldu. Hakikaten Sinelair sapsarı kesilmi ti, derhal ayağa kalktı dedi, hafif bir baş dönme- Şimdi geçe Derhal otele saat son- ra bir taksi ile istasyonda iniyordu. İlk gelen ekspresle Parise hareket et ü Dört sene Çinde geçen acı ve güş | memuriyet senelerinden sonra Sinclair ciye mazırlığına tayin edilmiş olan dos- tw Cottesco'ya kart bırakmak oldu. Er- | tesi gün öğle yemeğinden sonra, nazır sigara salonuna geçmek üzere kolunu eski dostunun koluna geçirdi. Yeni ataşe pürosunu ateşlerken sor- defa kaplıçada z Lidya Fresco'yu hiç bir daha gördünüz mü? — Lidya Fresco mu? Ah, onu ha tırliyor musunuz? Biliyor musunuz a- zizim, ben o kadını kaplıcada gördü - ğüm zaman meşhur casusa benzettim. Halbuki o kadın Lidya Fresco değil - müş. Amerikalı ders krah o milyarder Brower Keller'in dul karısı imiş.. — Ne dediniz? — Benim gözlerim biraz miyoptur. Fakat bu iki kadınım arası ra çarpan rüzgârm hafif gürültü- sü bile işitiliyordu. Derken bir daha diz çöktü. Bu, şimdiye kadar benim hiç görmedi- ğim bir vecdü istiğrak vaziyeti i- di. Kendi o memleketinin İisanile acele acele ve biribiri o ardı sıra bir şeyler söyledi. Tabii bunlar. dan bir şey anlamıyordum. Her. halde bu bir duayı şükran idi. Bu ibadetin kuvveti altında başı tikçe daha fazla, daha mütevazi bir teslimiyetle önüne iğiliyordu. Benim için yabancı bir takım ses. ler her defasında (daha fazla bir heyecan ile tekerrür edip duruyor- du. Dikkat ettim: Kelime vardı ki bunu daima daha kuvvetleşen bir ahenk ile tarif olunmaz bir hara. ret içinde söyliyordu. Ben ne o vakte Okadar nede ondan sonra dünyanın hiç bir kili- sesinde böyle ( bir ibadet işitme- miştim. Diz çöktüğü ibadet rahle. sini ellerinin asabi tazyiki ile sım- sıkı tutmuştu. o Varlığınm içinde | kopan kasırga bütün vücüdunu zel zeleleler sarsıyor, bu sarsıntının te- sirile bazan birden ayağa kalkıyor, bazan derin bir istiğrak içine da- İPEK Sinemasında Baştan niha- TÜRKÇE yele kadar Yolcuları filmi, çok beğenilmekte ve bö- yük bir muvaffakiyet kazan- maktadır, (12765) İSTANBUL BELEDİYESİ | Şehir Tiyatrosu Saat 14 te yalnız cuma günleri ||| Gündüz temsit: Bu akşam saat 19.30 da ZLUKUS HAYAT Opereti Yazan: Ekrem ve Cemal Reşit Beyler vel Asrın umdesi “ MİLLİYET ” tr. ABONE ÜCRETLERİ : Türkiye için Hariç if iE LK raci » Gazetemiz liyetini kabul etmez. nin farkında değildi. Misafirine bir deh likör ikram ederken sözünü tam” adı: — Hattâ bu kadının Kahirede la bir gümrük müfeti le lenmiş olduğunu haber aldım, tum da sizden eksik olma: bir adamdır. Yalnız parasızdı divaçla hülyalarından birini di: Düşününüz, aşk ve parı İyarder Keller ölürken bü karısma bırakmıştı. Hiç bir şey görmüyor, hiç bi şey hissetmiyordu. Sanki başka âlemde, sanki vücudunu bi hahlardan temizlemeğe gi si bir muhitte yaşayormuş gibi hali vardı. e” Bu vecdü istiğrak içinde bir det kaldıktan sonra ağır ağır ğa kalktı; bir kere daha © heç) kardı. Yorgun ve zahmetli 287, larla geri döndü; dizleri Siması bitkin bir adam gibi #8İ rı olmuştu. Fakat beni görür #ö) mez gözleri parladı, öne do ğilen çehresi temiz ve imanii pe tebessümle canlandı. Yanım? # di ve İslâv milletlerine mahsU* tevazula yerlere kadar iğildir elimi tutarak dudaklarının “* hürmetkârane öptü: di — Sizi bana — Allah gönd” bunun için Allaha teşekkür Ne söyliyeceğimi bilemiyo”” pi Bütün arzularım yerine geler adam artık bütün felâket kurtulmuştu. Bu zaferi, bU ge luşu tesit için kiliseni merfu hemen suracıkta çalmağa ”