23 Ocak 1934 Tarihli Milliyet Gazetesi Sayfa 4

23 Ocak 1934 tarihli Milliyet Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Kütüphanelerimizde binlerce ki- tap vardır. Bunlarm çoğu arapça, farsça ve bir miktarı da Türkçedir. Ancak hemen itiraf etmelidir ki, bun ların içinde Türkçe olanların mühim bir kısmını okuyup anlamak şimdiki gençler için diyebilirim ki, pek müş- küldür. Bu kitapları Türkçe sayışımın sebebi kütüphanenin defterine Türk - çe eserler arasında kaydedilmiş olma» İarıdır. Fakat hakikat halde onlar Türkçe değil, Osmanlıcadır. Bu dil ise bazan rabıta edatlarile ve bazan olduğu ve bulunduğu gibi sıla siğala- rile birleştirilmiş arapça ve farsça kelimelerden mürekkep uydurma bir seydir. Bu dili öğrenmek için hiç ol - mazsa acem ve arap edebiyatını okü- mak lâzımdı. Bu sebeple eskiden bir adam için en büyük şeref ve temyiz vesilesi kitabete muktedir olmaktı. Bir adamı methetmek isterlerse Allah i kâtip derlerdi. O adam bugün ilk mektep talebesinin bildikleri ilmi hakikatlerden gal olsa da buna €- hemmiyet verilmezdi. Osmanlıca böyle tamamen uydur- ma ve manasız, acayip bir şekil oldu- ğu halde onu beğendirmek için kalem sahipleri neler düşünmemişler, neler yazmamışlardı? Edebiyat ade Ekrem bir “Tali © yat” kitabı neşretmişti. Bu © zamanım en büyük âlimlerinden 8a- yılan Cevdet Paşa merhum bir takriz. yazmıştı. Bakınız ne (Zevku belâğat ile halâveti yabı hakikat olan üdebaya vazıh ve ayandırki, asıl © Lisanı Osmani Türkçe olduğu arabi ve farisi ile mahlüt ve mahruç ge tatlı güzeldir. Ancak bu güzel gene güzel bir Türk kumaşına bürünmüş, fakat bu kumaşı galiba arapların bürünüşü gibi biçmişler amma dikerken acem tarımda ve (Maani) terzihanesinde ayip ve gülünç sokmuşlar! İşte bu yapma dili öğren- mek için en aşağı on beş sene çalışır- dardı, Ancak zannedersem bu kadarı Zira mektebi Mülkiye sonra bir hocalık istemek üzere Maa © rif nazırı merhum Münif Paşaya mü- racaat ettiğim vakit başımdan geçen bir hâdise ile bunu anlamıştım. Nazır âdeti veçhile beni bizzat imti- etmek istiyerek elime evvelâ bir vermişti... Buradan bir ikâye okuyarak iyi kötü manasını Ondan sonra elime Thiers ur Fransa inkılâp tarihinin bir cildini vermişti. Oradan rastgele bir fe okutmuştu. Bu sahifeyi de şöy le böyle okuyup tercüme etmiştim. lan sonra sıra Türkçeye, hayır Osmanlıcaya gelmişti. Bu defa bana diğer V kitap vererek gösterdiği bir ip bana verilemi -eğini söylemişti. Fakat bu ne ga- Tip bir makie idi? Yirmi yaşında bir Türk genci memleketin en büyük mek tebinden en yüksek bir diploma ile e yün Dir GEN okumaktan âciz umuyordu! itap neydi, okudu- ğum sahife neden bahsediyormuş? muştum. Bu kitap Siyeri Veysidir. Oku- duğun bahis te İmam Alinin Hazreti Fatıma ile izdivacından bahöediyor, — dedi. Bu vakadan on gün kadar son- Ta ben tekrar Münif Paşanın yanına girmiştim. Ne geldin, sana memuriyet yok deyince efendim ben Türkçe bil miyorum amma başka bildiğim şey- ler var, onlardan da imtihan ediniz, den çıktığım günlerden bir kaç ay | çıkmış bulunuyor da güya kendi dilin | Bunu cesaret edip Nazır Paşaya sor- | İçtimai bahisler Zihnimizi olgunlaştırmak için neler okunmalıdır? deyince cidden nezaket göstererek © kuduğumu saydığım ilimlerden iktısa da nit bâzı şeyler sormuş ve aldığı ce vaplardan pek memnun olmuş olacak ki, beni Hukuk mektebinde kendisi- i “İlmi serveti iştm. O gündenberi hı amma iyi öğrendiğimi yorum. Şu kald genci tasavvur © hanenin birine gidip tarihi bilğilerini arttırmak istiyor. Eski kitaplarımız- dan hangisini lezzetle okuyabilecek- tir? Faraza Hoca Sadettinin Tacütte - n İva hele i diğimiz İstanbul gebrini vasfetmek i- gim bakınız neler yazmış! (Eğerçe, ol şehri meşhur manzuru cümhur olup tekmil âmal | ve emâni ve tahsili esbabı maaş ve zindegânı için ol hıttai firdevs âyin savbına mu- haceret eden eshabı misafiretin peyga- mile bittafsilihi malümları olmağın va- siftan müstağnidir. Lâkin alâyiki beşe- riye mumaneati ile ol güzidei mema- liki rum olan cayi dilkişa temaşasın - dan mahrum olan erbabı daniş (mus ra) (Velüzmü ya'şebu kablelayni ah - yana) fehvası üzre kulaktan âşık o - inden hayali ile fürsent ve tefasili evsafma arzument ol duklarına binaen inanı kümbeti kilkü - zaba sürat ol semte münsarif kılındı.) iyor ki: veriş ve bir iş bulmak için gelenler herkes İstanbulun ne olduğunu işit- miştir, Fakat bu şehire gelemiyenler onu daha çok ve daha iyi bilmek ister orum. Benim kalemin bir arap a- tı gibidir, rü: ibi uçar, o sebeple sevkediyorum ki, İstanbulun ahvalini yazsın! Yarabbi, bu eski adamlar o kadar zahmetlere Bu ne kadar imiş! Türklerin kalmalarını intaç eden mühim sebep lerden biri de bu Osmanlıca olduğu- na hükmolunabilir. Şu halde dilimizi halis Türkçeye çevirmek için sarfedi len emekler son derece aikışlara lâ- yıktır, Eski tarih kitaplarımızdan is tifade etmek için yalnız Osmanlıcayı bilmek kâfi değildi. Bir de nücum il- mini de öğrenmek lâzımdı. Zira eski- ler yer yüzünde ve insanlar arasında zuhura gelen mühim vakaların haki- ki sebeplerini gökteki yıldızların ha- reketlerine ve burçların vaziyetlerine de istinat ettirirlerdi. Bu cihetle kitap- larında arasıra yıldızlardan da bahse diyorlar. Meselâ hi 1062 senesinde İstanbulda pek büyük bir yangın çık- ateş esir pazarından başladığı Ti sal bulunup Merih ve Zühre ande muhterik ve sal kıranda mevzu Me « rih bulunan burcu haberi ki, bu yıl burcu intehada tali bulunup Müşteri ande mukabelei Zuhal ile menhus ol - ması delâili ucubeden olup hususa ilh..) güm satırlardan kim ne anlar ve bunlarla uğraşmağa ki. min vakti var? Gökteki Müşteri yıldızı karşısına ler. Onun için ben bunu tafsil etmek İ o kadar uzun müddet maarifçe geri | ve gidenler çoktur. Onların ağzından | cede rel | tisadi prensibimiz yukarıda zileretti- İstanbula alış | | masında ve bunun fuzuli israf edilmi Sanayi programi Sivas ticaret ve sanayi odası baf- kâtibi Muzaffer imzalı mektupta sa- nayi programı hakkında yazdığımız yazılar mevzubahs (edilerek deniliyor ki : Hükümetin bu programı hakkın- da ne denirse densin bizim için gidi- lecek yegâne yol hiç bir prensibe ve kayde tabi olmadan hedefimize var- maktır, diyorsunuz. Bundan doğru no | prensipleri ve doktrinleri ya» n insanlardır. Şu halde onların e- siri olmak değil onların fevkinde ol- mak ve zamana göre en uygun $6- raiti yaratmak insanlığın hayvanlar- dan başlıca farkı olan en büyük has- İeti yaratıcılığı şanındandır, Sanayi hayatında işçi ve köylü baş- lığı altındaki yazınızda da yapılacak sanayi proğramının ihraçat ile olan a- lâkası en doğru ve müsbet bir tarzda ifade edilmektedir. Bizim gibi bilu- mum mevaddı iptidaiyesi kendinde yetişen bir memleket için ihracat ve ithalâtımız ve sanayi politikamız he- Düz nüfus ve arazi itibarile bir ziraat memleketi olmamızdan dolayi şu esa- sa istinat etmelidir. Tütün, üzüm, in- ir, afyon, pamuk, yün ve emsali me- : iptidaiyemizi yalnız satmak i- bilmek için ithalât yapmak bu prensibe göre bizim için muhtaç olduğumuz zaruri mevadı almak mec- buriyetinden vareste oluyoruz. Şeker fabrikalarımız keza pamuklu ve yün- Tü fabrikalarımız gida ve libas mad- delerimizi temin etmiş mahrukat ve rımız ve maden kömürlerimizin mev- cudiyeti demirden mada hiç bir za- ruri ihtiyacımızı bırakmamıştır; şu halde bulunduğumuz zaman icabı ik fim maddeleri satmak için kendi zin yapmadı ci ve üçüncü dere- haiz ehemmiyet eşyayı satın al mak olmalıdır bunun için de tali teşeb- vi yu nefsetmemek lâzımdır çünkü iktisadın değişmiyen yegâne ve en büyük düstüru vaktin nakit mesind. —— Zuhal yıldızı geldiği için uğursuzlan - mış, iyi amma bunun İstanbulda Esir- pazarındaki kim bilir hangi esir tüc- carının evinde bir mangaldan #içr. yan bir ateşle koca İstanbul şehrini dörte biri yanmasının ne münasebe! yar? Acaba bu defa Adliye dairesi yandığı gün gene Müşleri yıldızı böy- İe uğursuzlaşmış midi? Şu izahat gösteriyor ki, zihnimizi olgunlaştır- mak için okunması p eden eserleri, kütüphanelerimizin e eski kitapları i- çinde bulabirceğimize pek şüphem yardır. Tanzimatı hayriyenin ilânın- danberi geçen zaman yüz seneye yak- laşıyor. Bu müddet içinde meşrolunan eserlerin bir çoğu bu günkü gençleri tatmin edecek bilgileri muhtevi değil dir. Ahmet Mitat Efendinin (Hâcei evvel” ini bugün kim okumak ister? Şu halde yeni neslin #ihinlerini cid- den olğunlaştıracak, kültürlerine hiz met edecek fuydalı neşriyata pek zi- ” . Fakat çok şü ki ; başımda Tarih Encümeninin neşretti ği dört cilt tarih kitabı geliyor. Bun kuvvei mubarrike olarak da ormanla» | Hassas kalp Ali merdivenin üst tarafından, elini honi gibi ağzına koy: daki kapısı açık odada geçiken burun Necmiye yavaşça seslendi — Ulan Necmi, hâlâ bitiremedin Necminin heyülâs açık kapıdan türlü zıbarmıyor be, dedi, mr nedir? işi ben yapacak olduk artan —B yedi canlı — Ulan her da taşıyayım?.. Haydi çabuk bitir i- şini de gel yukarıya. Necmi biraz sonra merdivenlerde duraklaya duraklaya ve aşağıya ku- lak vere vere yukarıya çıkıyordu. Ka pısı açık odada son hırıltı kesildikten sonra, dizleri titremeğe başladı. Kuru Ali yukarıda konsolları, do- lapları, çekmeceleri her tarafı açıyor, beyaz gömlekleri, eldivenleri, bir çok fotoğrafları arkaya arkaya atıyor, yükte hafif, pahada ağır şeyler arı” yordu: — Ölüsü kınalı karı papelleri ne- reye kalebent etmiş? o Her yeri ara - rde bir şeyler yek. Ben iyi im, bu karımın parası var diye. Filhakika bu işi tanzim eden Ku- ru Ali olmuştu. Göztepede sakin, bo- yası dökülmüş olmakla beraber, eski başmeti hâlâ üzerinde duran bu köşk te Naime Hanım isminde elli be: bir kadınm oturduğunu öğrenmişti. cekti. Köşkte Naime Hanıma © himzet eden aşçı Mebrüre Hanım o gece Fa- öhteki evinde kalacaktı Kuru Ali na sıl yapmış, yapmış, bütün bunları öğ renmişti. Dışarda otrafı gözetliyen Cingöz Arifle beraber, üç kişi köşkü soymağa karar vermişler, kararın o gece tatbikma da geçmişlerdi. Kuru Ali bir kasırga gibi, girdiği odaları, salonları darma dağınık etti, Nafile.. Bir şeyler bulamıyorlardı. Topuz burun Necmiye: — Şiltelerin altını yokladın mı? ded — Kaçar mı? Hava esiyor. Çatı altından mutfağa kadar köş- kü tarumar ettikleri halde, ancak Naime Hanımın çantasının içinde çı kan seksen lira kadar bir para bul- muşlardı. Daha H4: takım cüzdanlar, defterler, karneler vardı amma, bun- lara dokunmak Kuru Alinin pek işi- ne gelmemi Mutfağa indikleri zaman, ocakta bir tencerenin kaynamakta olduğunu ler, Havada nefis bir yemek ko- rdı. Kuru Alinin midesi bir- denbire gerildi: Bir şey bulamadık, bari karnı- mizi doyuralım, dedi. Topuz burun Necmi hâlâ ütriyor- dar » evvel tüyelim, Konu komşudan biri gelirse, hapı yutarız ha... Halbuki gece vakiş erken olması” na rağmen, dışardan çıt duyulmıyor- du. Kuru Ali bir defa daha kulak ver di. Emniyet ir run Necmiye ehemmiyet Jarı her Türkün dikkatle ve ehemmi yetle okuması kültür için elzemdir. “Cumhuriyet” gazetesi idaresinin neş rettiği “Hayat Ansiklopedisini” de kültüre hizmet edecek en menfaatli eserlerden görüyorum. Daha ne oku- - PAN . . . a İttihadı Milli Türk Sigorta Şirketi Harik ve hayat üzerine sigorta muamelesi icra eyleriz Sigortaları halk için müsait şeraiti havidir Merkezi idaresi : Galatada Ünyön Hanmda Acentası bulunmayan şehirlerde acenta aranmaktadır. Tel, Beyoğlu : 4887. nacağını ve nasil çalışılacağını ikinci makalemde yazacağım. Ordinaryüs Mehmet Ali AYNI tencerenin kapağını kaldırdı. Lâmba- yı şöyle uzaktan tencerenin içine tut tu. Kerevizli, patatesli, bavuçlu tam kıvamına gelmiş haşlama... Hemen raftan tabak aldı, kenarda ki kepçe ile boşalttı. Sağa sola bakı. nıp ekmek arandı, bulamayınca hı men oturdu, çalakaşık yemeğe ba; dı. Topuz burun Necmide yemeğe iş- kalmamıştı. Tek başma da köşk- > çıkıp gitmeğe cesaret edemiyor- a: Yahu, haydi gidelim, * Cingöz bir halt karıştırmasın. Filhakika Cingöz dışarıda gül ağaçln Finin arasında bir buçuk saatten beri ta rassut halinde idi. Nihayet iki gölğe köşkün en ka pısından dışarıya kaydılar. Az sonra Cingöz de kendilerine iltihak etti. Pa- raları paylaştılar, Nazarı dikkati cel- betmemek için Cingöz ayrıldı, gece- nin içinde kayboldu. Kuru Ali, pek zayıf ve telâşiı bulduğu arkadaşını par diye yalnız bırakmak 1. Ona mütemadiyen kuv- vet verici şeyler söyliyordu. Nihayet Yazan Stefan Zweig Bir kadının 24 saatlık hayatı Tercüme eden: İsmail MUŞTAK 3 © dar gülünç olduğunu ben de vüzuh ile hissetmekte idim. Hülâsa ne ağzımı o açıpbirsöz söyleyebiliyor, ne ona doğru bir a- dım atabiliyor, ne başka bir şey ya- pabiliyor, ne de onu bırakıp gide © biliyordum. Uzakta görünmiyen “© denizin dalgaları binlerce ve bin- lerce darbeciklerle zamanı kemirir. ken ben burada, bu trasa üstünde © Beye karar vereceğimi bilmeksizin - belki bir saat aşağı yukarı dol durdum. Ümit ederim ki bu © inanırsınız; karşımda gördüğüm bu bütün mânâsile mahvüperişan olan insan manzarası bana o kadar işlemiş, ruhumu öyle sarsmıştı ki ne yapacağımı tayin edemiyordum. Ona yardım etmek istiyordum, fakat ne gidip bir söz (söylemek, ne de bir şey (o yapmak cesaretini i kendimde bulamıyordum. Kim bi- lir belki gece yarısına kadar bu in- Uzar vaziyetinde kalabilir, yahut © hotbinliğimin mantıkınlı dinliyerek, daha makul bir hareket olmak ü- “zere evime dönebilirdim; hattâ öy- | le zannediyordum ki bir aralık bu sefalet külçesini kendi haline bıra- karak dönmeğe de karar vermiştim. Tam o esnada irademden daha kuv- vetli bir sebep araya girerek ben- deki kararsızlığa — galebe çaldı Yağmur başlamıştı. Esasen o gün n sonra mütemadiyen esen rüzgâr denizin üstüne buhar zerre- lerile dolu ilkbahar bulutları ağır kümeler halinden toplamıştı. Se- manın ağırlığı yeryüzüne çökmüş- tü, bunu ciğerlerimden ve kalbim- den anlıyordum. Birden ilkbahar yağmur damlasının toprağa düşer- ken çıkardığı ittim, bunu bir tufan takip etti; şimdi yağmur ağır rutubet kütleleri halinde rüzgârın yordu. Bilâih- önüne katılarak tiyar, trasadaki köşklerden birinin saçağı altına kaçtım. Başıma şem- siyemi açmıştım, buna rağmen sıç- rayan sular elbisemin üstüne demet demet dökülüyor — kuru bir sesle | düşen yağmur-damlaları soğuk bir toz halinde ellerimi, yüzümü ısla- deyer i Fakat o genç adam, Yığıla kaldı- ğı tahta kanape üntünde öyle du- ruyor, hiç bir tarafını kımıldatmı- yordu. Bu manzara o kadar müthiş bir şeydiki ardından yirmi sene geç- tiği halde şu dakika onu düşünür ken hâlâ boğazımın sıkıldığını his- sediyorum. Yağmur her taraftan, her oluktan sel gibi akıyordu. Şe- hirden arabaların homurduyan gü. rültüleri geliyor, yakaları kalkık bir takım insanlar öteye beriye ka- çışıyordu. Ortada (canlı ne varsa hepsi tabii mikyaslarından daha kü çülmüş, herkes kendine bir melce aramak ihtiyacile koşuyordu. Tabi- atin bu azaplı feveranı önünde san, hayvan, bütün ziruh mahlü- katı bir korku sarmıştı; yalnız o, yalnız bu insan yığını oturduğu yer-| ea in de söylemiştim: Bu adam- da sehhar bir kudret vardır ki vi cudunun bazı hareketlerile hissiya- tanın her şeklini ifade ( edebilmek imkânmi ona veriyordu. Yağmur sel gibi i yağarken onun öyle hare- ketsiz, öyle atalet içinde hissiz bir duruşu, yağmurdan kaçıp herhangi bir çatı altına iltica etmek için bir | ili adım atmağa bile imkân bırak- | mıyan sonsuz bir yorgunluk içinde | öyle bir yığılıp kalmış bali ken- Damadı iki gün sonra İzmirden gele- | ve Paris'in 366 Baştan nibayete kadar tam filmi takdim edilecek! Hilâliahmer kongresi | 26-1-934 cuma günü 10 da Beyler. beyi nahiyesi Hilâliahmer £ kongresi icra kılmacağından muhterem aza ve halkımızın teşrifleri rica olunur. TEŞEKKUR Mülga Hicaz Demiryolları işletme müdiri Mühendis Salih Beyin gerek ce- Bazesine iştirak ve gerek telgraf ve mek- tupla taziyet eden zevata muhterem ga getemiz vantasile şükranlarımızı arz ey: eriz. Merhumun zevcesi Biraderi Mevhibe Müderris Baytar Hilmi Birad (12487) Doktor Operatör Hasan Hüsnü Dr. IHSAN SAMI BAKTERİYOLOJİ LABORATUVARI Umumi kan tahlilâtı, frengi noktai İğ nazardan (Wasserman ve Kahn tenmülleri) kan küreyvatı sayılması, Tifo ve ısıtma hastalıkları teşhisi, idrar, balgam, cerahat, kazurat ve su tahlilâtı, Ültra mikroskopi, husus a- şılar istihzarı. Kanda üre şeker, Klorür. Kollesterin miktarlarının ta- yini. Divanyolu No, 189 Tel: 20981 (11647) — 168 —— ————— köprüye çıktıkları zaman dedi ki: — Ulan, kendine gel, biraz da başka şeyler düşün be... Daha saat dokuz bile yok. Haydi seni sinemaya götüreyim, parası benden. Orada biraz açılırsını Galata taraflarında bir sinemaya doğru yürüdüler. Yolda ayak üstü bir kaç tek attılar. Rakı Topuz burun i kuvvetlendirir gi rih hissediyordu. Maamafih Necmi- nin gidip yatmak hevesine Kuru Ali güçlükle mani oldu. Kuru Ali evvelâ ber zaman devam eti kahve arka daşlarma da şöyle bir göründü. Ne o- lur ne olmaz, yakalanırsa, Hâkime: — Ben o gece Galatada kahvede idim, diyebilecek ve icap oderse şa- hit te gösterecekti, Göztepe nerede, gösteriliyordu. Bu sinema müşteri tut mak için hep bu neviden filmler gös terirdi, ” Filmin devam ettiği müddetçe, Kuru Ali bazan kendini tutamıyor, dişlerinin arasından: " — Yazık oğlana be! diye haykırı- yerl e, glekmilen söve Bü ili cinayet işlenmiş, katil kendini kurtar mak için, bu işten hiç haberi olmıyan masum bir adamın aleyhine birçok deliller bırakmıştı. Nihayet polisler bu adamcağızı yakalamışlar, evrakı müsbitesi ile Adliyeye vermişlerdi. Or tada paraya tamaen ve üden ya- pılmış bir cinayet olduğu için mahke ine, masum adam hakkımda, mevcut delâile istinaden idam kararı vermiş- ti. Kuru Ali arada bir: — Yazık oğlana be! diye haykı- rıp duruyordu. Filmin sonunda elektrikler açılın» ca kalbi rikkate gelen Kuru Ali, göz lerinin yaşlandığını hissetti ve yanıba şındaki Topuz burun Necmiye çak- trrmadan, kolunun yeni ile kirpikleri nin kenarında toplanan bir damla ya se sildi, SEM. Yarın aşın MELEK sinemasında En sevimli Fransız artisti ARMAND BERNARD GÜZELLİK KAYNAGI OLAN 366 KARILI KRAL en yüzel kızı manasile bir ZEVK ve m ULU Bugünkü Program ISTANBUL : 17,00 Gramofon, 18,30 Orkestra. 19,15 Dekter Ali Şükrü B. tarafından ç0* ekler Bllmeğa ipine. 19,45 Eftalya Sadi Hanım ve arkadaşları. 31 Gramofon 210 Anadolu Ajansı, ANKARA: Borsa haberi, Sant 12.30 Gramofon, 18,30 Orkestra: Mendelisohn Ouverlure Pueci Hebi Labohama, 20. Ajans haberleri VARŞOVA MIZ m 1640 Tristan » temsilinden Das sahneler, 17,25 Müsahabe, 1755 Çift piyano sat, 1825 Leh şarkıları, 1850 Yeni « keman konseri, 20,08 Emmerieh Kalman'ını den Die Graefin Maritza isimli ope” . 23,30 Dans musikisi, 24 Müsake- Muaildsinin devami, BÜKREŞ 384 m. 13 Borsa haberle: haberler, pâk, 16 Motsi orkesi sonra konseri 10 Haberler, 19,15 vak tamsi be, dar tarafımda Konferans, 22,15 Seafonik © konierin devam 22,45 Haberler, BODAPE$TE 17 Çocuk programi, 18 Friel opara orkestrası, 19,15 Deri; Kaba barafından piyano konseri, 20,25 Kom ferans, 22.30 Haberler, 22.50 Telefunken gra” LE plikları, 23,45 Simi Kurinn Sizam tar VİYANA S0 m 18,15 Viyolonsel ie parçalar Luclan Hor vite, 19,05 Yukarı Etmenlitan, Gürcistan v8 Kalkasyaya mit hir öf! ları, “2148 Haftanm haberleri, 2145 Spor vesaire, 1935 Ders, 20 Viyana musikisine “sit parçalar Jo” sef Helser, radyo orkestrası, Lyâ Beyer, Dek” £ Bergawer, 21,15 Haftanın haberleri 22,15 Haberler, — 22,35 Ode . 23,555 Plâk ie ak” BRESLAU 316 m. 17 Hafif musikisi , 18,30 Siyasi bahisler; 18,50 Viyolonsel musikisi müsahabe, 20 Ro” koko isimli skeç, 21 Milli neşriyat, 22 Beetb# ven haneli 2040 Ylimmezak ck rlarağ sikisi serlerinderi parçalar, 23 Son habâfler, kt İSTANBUL BELEDİYESİ Sehir Tiyatrosu 231-934 salı günü akşamı saat 20 de ÜVEY BABA | Yazan Arnald ve Nakleden H. Kemal Komedi 3 perde Muallim ve Talebeyf | Tenzilât vardır. | : o Milliyet Asrm umdesi “ MİLLİYET” tir. ABONE ÜCRETLERİ : | Türkiye igin e eğ 3 aylığı 4— 3— 85 » 749 u— z » 4— — Gelen evrak geri verilmez.— Müddei tür. — Gazele ve ler için müdiriyete müs racaat edilir. iz ilnların mas'u- İiyetini kabul etmez. öyle bir kayıtsızlığı vardı ki onda görünen ümitsizli onun bütün mânâsile düştüğü metrukiyeti, hülâsa ondaki canlı ölüm manzara- smı yeryüzünde hiç bir fırça, hiç bir kalem bu derece kuvvet ve be- Tâgatli ifade edemezdi. Ne Michel - AAnge, ne Dante, hiç bir heykeltraş, hiç bir şair sonsuz bir yese düşen- lerin vaziyetini, yeryüzünde sefale- tin azami şeklini şimdi o kendisini yağmurun selleri arasma bırakan bu tufandan kaçıp kurtulmak için bir adım atamıyacak kadar yorgun olan bu adam kadar canlı ve kud- retli bir şekilde bana anlatamamış- tir. Bundan fazla tahammül edeme- dim, bu manzaraya daha fazla lâ- kayit kalamazdım. Sicim: gibi ya- ğan yağmurun sert ve ıslak darbe- derine aldırmıyarak onun yanıma koştum, üstünden başından ırmak gibi sular akan bu insan külçesini sarsarak: — Geliniz! Dedim ve kolundan yakaladım. Başını güçlükle kaldırarak yüzüme baktı. Bu nazarlardaki mânâyı ta- rif etmeğe imkân yoktu, Vücudü ağır bir hareketle kımıldamak ter gibi oldu, fakat benim sözüm- o henüz bir şey anlamamıştı. “ ü kolunu yakalayarak hiddetli hid- detli çektim ve tekrar ettim: — Geliniz! Bunun üzerine ağır ağır kalktı; iradesine malik değildi, sallanıyor. du. — Benden ne istiyorsunuz? Dedi. Bu suale verecek cevap bu- lamadım; çünkü benimle berabör gelmeğe davet ettiğim bu adamla nereye gideceğimi ben de bilmiyor- dum. O dakikada ( bütün emelim onu bu soğuk yağmur sağnağından, tahta kanape © üstünde sonsuz bir yeis ile saplandığı o intihara ben- ziyen hissisz lâkayitlikten kurtar- maktı, Pardösüsünün kolunu bırak- madım ve canlı ir paçavrayı andı- kliyerek köşkün irdüm. Bir çiçek- çi dükkânı olan bu köşkün saçak- ları rüzgârın vahşi darbelerle kam- çıladığı yağmurdan, tabiatin hid- detli ve gazepli savletinden onu bir dereceye kadar sıyanet edebilirdi. Esasen şimdilik ben bundan başka bir şey bilmiyor, bundan fazla bir şey istemiyordum. Bütün düşün- cem onu yağmursuz bir yere götür- mekti, Şimdi köşkün önüne gelmiştik. Dar bir saha içinde yah yana du. ruyorduk. Arkamızda dükkânm ” kleri, başımızm üstüm si vermez yanımda put gibi hareketsi” | duran ve sabit nazarlarla ( ecel mütehevvir karanlıklarına bakan * dama dönerek sordum : Nisten bu gece geldim. Bizim gidilemez. de de bizi yağmurdan vikaye ede” bir saçak vardı. Fakat bu saçak © kadar küçüktü ki durmadan yağa” pi yağmur bunu aşarak elbise" erimize, yüzümüze soğuk su par“ çalarını döküp duruyordu. Yavaf yavaş orada barmamaz bir hal& geliyorduk. Her ne olsa ben, üstünden başıf dan yağmurlar akan bu yabancı # damın yanmda daha fazla dur mazdım.Evet ama, ta buraya sürükleyip getirdiğim bu adam hiç bir kelime © söylemedef! kendi haline bırakıp gitmenin imkânı yoktu. Mutlaka bir şey yaf” mak lâzımdı; düşüne düşüne nih3 yet vazih ve sarih bir karara vasil oldum ve kendi kendime: “En if si bu adamı bir arabaya koyup ne bırakmak, ondan sonra ke: evime dönmektir. o Geceyi evi! geçirirse yarın sabah başının çar€ bulur” dedim. Bu kararı verif — Nerede oturuyorsunuz? Gi — Oturduğum yer burada deği”

Bu sayıdan diğer sayfalar: