| A | , Bütün dünyayı kaplıyan iktısadi | buhran yrllardanberi sürüyor. Yalnız Birleşik o Amerika © Cümhuriyetleri memlekette işsiz kalanların saytamı | on milyona çıkarıyorlar. Amerikalıla- ileri bunların aileleri ile yarı da hesap ederek buh- işsiz kalanla, randan müteessir olanların sayısı kırk i ir milyon kadar işsi da hesaba katarsak dünyada milyon işsiz kimse olduğunu ve ların besledikleri ailelerini de düşü nürsek 50 - 60 milyon insanın buhran dan dolayı züğürtlniş olduğu söyle- nilirse mübalâğa edilmiş sayılamaz. Acaba bu züürtlük, buhranın do- kunduğu memleketlerde, halk sağir ğına tesir etmemiş midir ? Bir çok yer rak ederek redeki Akvam Cemiyetinin siyasi ortadan kaldırmak dıklarından, Cemiye ği meşğul olan şubesi de, hiç olmazân buhranın nüfus üze- Zügürtlükte sağ rinde nasıl tesiri olduğunu anlamak istemiş ve tahkikatının neticesini neş- Tetmiştir. ... Bir milletin sıhhatı o milletin ken- disini nasıl beslediğine göre olduğun- dan, hekimlerin ilkin merak eğtikleri şey işsiz kalan adamların ne yiyebil- diklerini öğrenmek olmuştur. Vakıa buhranın dokunduğu memleketlerde ya hükümetler, ya cemiyetler veyâ İk sizliğe karşı sigorta şirketleri lanlara yardımdan geri durmıyo: idir ki, onların çalıştıkları vakit zandıkları para derecesinde olam: Gelir azalınca yiyeceğin de azalması tabiidir. milletler arasında İngilizler kendilerini en iyi beslemeği bilmekle tanınmış olduklarından, işsizlerin ye- dikleri bakımından tahkikat ta İngil- terede yapılmıştır. Orada işsiz kalan aileler, adam ba şına ellerine geçen yedişer şiling ile kendilerini oldukça (iyi beslemenin yolunu bulmuşlar. Bu kadar para ile ekmekten başka, tereyağı yahut onun yerine Margarinyağı, patates, şeker, reçel, çay, biraz da domuz yağı al mak mümkün oluyormuş. Et yemekle oda bütün aileler için yalnız bi lınacak kadar yenilebilirmiş. Sül alınamadığından, hayır cemiyetleri çocuklar için kutu sütü verirlermiş. Bu yemekler kalori bakımından insanı idare ederse de et ile sütün yok suzluğu protein bakımından yemekle rin kıymetini hayli düşürüyor. Bunun için i , karaciğerden ya» pimış sucuk, hayvan kaniyle doldu. rulmaş bumbar yiyerek protein moksa- na da çare bulmuşlar. Bundan bap» ka tereyağı yerine yedikleri margari- ti de balıkların yağı ile yaptıkların. dan o suretle de, yiyebildikleri ye- ne geçebilen az para İle de id. mek yolunu bulunca, buhranın açlık» tan ölüme sebep olamıyacağı anlaşıl- miş. ... Bu neticeyi alan hekimler bunu başka memleketler ölüm istatistikleri ile mükayese etmişler. Zaten her mem İekette halk sıhhatının aynası ölüm istatistikleri değil midir? Bir miletin sıhhati ne kadar iyi olursa o millet a- rasında ölüm sayısı da o nisbette aza har. Acaba buhranı dokunduğu mem- Jeketlerde ölüm artmış mıdır Mukayese için bir taraftan 1925 ten 1930 senesine kadar beş sene İ- şindeki ölüm sayısının vasati miktarı alınmış. Bu beş sene nisbeten buhran 4ız seneler olduğundan tokluk miyarı olarak tutulmuş. Diğer taraftan da 1931 senesinde buhran başlamış oldu Zundan bu da açlık miyarı sayılmış. Mukayese o Amsterdam, o Budapeşte, Kolonya, Milâno, Paris, Prag, Varşo- va şehirlerinde yapılmış. Ve görülmüş ki, buhran senesinde umumi ölüm sayısı bu şehirlerin hiç kis eksilmiş! tahkikat yapan- birinde artmamış, bil Bunun üzerine, lar: — Acaba, demişler, bu şehirlerin nda bazı yaşlarda bulu- nanların ölümü pek azaldı da, buhran dan müteessir olanların çok ölmeleri- ne mukabele mi ediyor? Bu fikir ile muhtelif yaşlardaki ö- lüm sayılarını da ayrı ayrı tetkik et- mişler. Buhrandan müteessir olan ailele- bulamamalarından dolayı ço- ölümünün belki artması icap €- i. Halbuki hiç te öyle olmamış. Buhran senesinde çocuklar bolluk se- Delerinden daha az ölmüşler. Mektebe gitmek yaşında bulunan çocuklarda bile buhran ölüm sayısını arttırmamış, eksil Buhran fabrikalarda ilkin çırakla- ra yol verdirtmişti.. Bu balde acaba, çıraklık yaşmda bulunan gençler çok ölmüş mü? Hayır onların arasında da evvel ne ise gene 0. Yirmi beş ile elli, elli beş yaş ara- sında bulunanlara bakılmış. Bunlarda işsizlik âdeta bir iyilik olmuş. Çünkü dınlar erkeklerden daha ziyade aç ka kırlar, Şehirlerdeki buhran senesinde öyle değil, İşsiz aileler arasmdı ka- dınların da ölümü azalmış. Aile içerisinde ihtiyarlar, çocukla- rının sıkıntısından çok müteessir olur lar, keder duyarlar. Acaba buhran ihtiyarlara çok tesir etmiş mi? Hayır, “ ehemmiyetli hiç bir fark yok! Görülüyer ki, buhran ne çocuklar- da, ne gençlerde, ne orta yaşlılarda, ne de ihtiyarlarda ölümü arttıracak bir sebep olmamış. Yalnız buhran senesinde göze çar pacak şey, evlenmenin azalması ol- muş, ... Verem hastalığı sefaletten çoğalır. İşsiz kalan bu kadar milyonca halk evvelden oturdukları daha geniş ev- leri, apartmanları bırakarak bir ço- ğu tek odalara sıkışmışlar, orada gi- daları azalmış. Yeniden bise alma- ğa, kışın ısınmağa kudretleri yok.. Hü lâsa sefaletin tam tarifi. Acaba bu hal işsizler arasında verem hastalığını arttırmamış mı? Bilâkis azaltmış: Bolluk senelerinde veremden ö- Tüm Amsterdam'da yüz binde 85 iken 68; Budapeşte'de 270 iken 233; Ko- lonyada 99 iken 925; Milânoda 134,5 iken 96; Pariste 249 iken 219; Pragda 169 iken 158 olmuş. Şaşılacak şey! Hekimler gene ay- rı ayrı çocukları, gençleri, orta yaşın- dakileri tetkik etmişler. Hepsinde verem hastalığından ö- Jüm ayrı ayrı ve toplu olarak azal- maş. ... Bu istatistiklerin karşısında insa- nn: , “Ah tatlı tenbellik! diyeceği ge- liyor. İşsizlik ne iyi şeymiş. Vakıa im sanın gıdası azalıyor, £ tereyağı yerine margarin, yeşil sebze yerine yalnız patates, biftek yerine yiyor amma ölüm tehlikesinden uzaklaşı- yor, ömrü uzuyor! Yaşasın iktisadi buhran!,, , Fakat bu iyilik acaba devam eder mi? Unutmanpılı ki, sefaletin tesiri e vakit hemen görülmez. İnsanı il- fakat devam ettikçe hastalık daha ça buk gelir, Gitgide muk: Ve buhran devam edersi artar, Öyle olmasa da, buhranm sebep olduğu mahrumiyetler içinde istırap- la yaşamak, yaşamamaktan daha a- cıklı değil midir? GA. MİLLİYET PAZARTESİ 22K KULAK HEHE ME bl AF SR5 Doğru yoll.. Beyoğlunun İstiklâl caddesi de- diğimiz büyük caddesinin istipdat devrindeki adı “doğru yol,, du. Yaşı elliyi aşanlarımız, hâlâ bu caddeyi eski adile anarlar. Geçen akşam, kendi kocamış, fakat gönlü kocamamış bir ihtiyar delikanlıya , bu caddede aşağı yukarı piyasa ©- derken rastladım. Beni görmemez- liğe gelecekti ama, yapamadı. Göz- göze geldiğimiz için selâimlamağa İ mecbur oldu. Pişmiş bir aşa soğuk su kattığımın farkına vararak; yü- rüyecek oldum. Bu sefer de o br- rakmadı: Ne oldu olacak!.. Kıs- met değilmiş, dedikten sonra iza- — Şu önündeki © kadını, üçtür kaybediyorum. Nihayet, tekrar izi- ni ele geçirirken sen yolumu kes- tin! — Demek iyi bi — Yok canım.. Bizimki; çerez.. Hani, bazıları için gözünü doyursun!,, derler ya... Çok yerindedir. Benim de zamanla her tarafım doydu. Yalnız doymıyan bir gözüm kaldı. Anladım ki, top- rak düşmedikçe göz doymuyor?. Öteden beriden konuşurken ihti- yar Mi hayretle: — Bugün doğru yol amma da ka- labalık!.. Dig Dedi. Ben sordum: — Doğru yol mu dediniz? Güldü: — Doğru yol ya.. Benim dilim alışmış ta buraya hep doğru yol de- rim. Sonra, beyaz bıyıkları oksıya- rak sözünü tamamladı: — Allah için doğru yoldur!.. Bü- tün düşmüş kadınlar, ilk evvel, bu- rada yoldan çıkarlar! M. SALÂHATTİN amal ein Halk fırkasınin suvaresi 25 İkincikânun perşembe günü Halk Fırkası Beyoğlu kaza merkezi Tokatli - yan salonlarında bir süvare tertip etmiş» tir, Tertip heyeti gecenin eğlenceli ve neşeli olması için azami itina göstermek- tedir. Şimdiden şehrimizin tanmmış ve mümtaz şahsiyetleri davet edilmiştir. Bu meyanda tertip heyeti emsalile mükayese edilmiyecek dercede zengin bir eşya piyankosu hazırlamıştır. Her - halde bu süvare senenin en neşeli snat- lerini geçirmeye vesile verecektir. ve Ameli elektrik kursu Halkevinden; © “ Ameli elektrik kurs açılmıştır. Ders ler cumartesi ve çarşainba günleri sa- at 18,30 a kadardır. Arzu edenler halk. evi merkezinde idare müdürlüğüne mü. racaatla kayıtlarını yaptırabilirler. Yeni naşriyat Yeni Adam Terbiyeci İsmail! Hakkı Bey tapıfm dan çıkarılmakta olan haftalık ““eni Adam” mecmuasının 4 üncü sayısı çık muştır. Her sayısında dikkate değer yenilik ve tekâmül gösteren Iu fi gazetesini okuyucularımıza ederiz. tavsiye Beyoğlu Askerlik Şubesinden: Asker tebii; Her sene olduğu gibi bu sene de 305: 325 (dahil) ihtiyat © efradının yoklamasına başlanmıştır. Şubemizde kayıtlı yerli efradının, haftada üç gün olmak üzere (cumar- tesi, salı, peri ) günleri şubeye müracaatla yoklamalarını bizzat yap- tırmaları, Mektup ile müracaat kabul edilmi- yeceğinden mektup gönderilmemesi ve gönderenlerin de yoklamaya gel- memiş addolunacakları ilân olunur. ANUNUSANI 1934, Şerefsiz yaralar | Sabahtanberi devam eden gürültü bitmiş, odadan odaya dolaşan eshabı mesalih çekilmişti. Munmelât yazıcısı Hüsnâ, sevkolacak efradın müzmeleli | evrakmı jandarmaya teslim et ! Onlar da çıkınca şube divanhane- sini sessizlik bürüdü. Hüsnü, zayif ve sarı benizli çocuk işini bitirdiğine memnun, masasının başma oturdu: Bu gün de bir çok gün ler gibi geçmiş, tab'an sert olan Bin- başıdan lâkırdı işitmeden vazifesini yapmışir. Sol di masaya daya- mış, eli şakağında m duman larını dertli dertli içine çekerken ka- pıdan, kolunda yeni kur'a efradmın defterleri, arkadaşı Hümi göründü. Onun her zamanki içli haline baka” rak sordu: Hüsnü ne düşünüyorsun gene? Beriki, uzamış traşlı çenesini, ya- naklarını parmaklarile sıkarak cevap iz — Haftaya tethis oluyorum; lâkin yerime başka birini almışlar. Ne ya- pacağım, nasıl iş bulacağım. Hilmi, elindeki defterleri masanın üzerine attı: — Allah kerim be... — Karşıki hesap memurluğunun kapısı açıldı. Evrak mukayyidi Nail bağırdı: : — Arkadaşlar ciyaranız var mı? Nail haşarı, bıçkın bir delikanlıy- dı. Evvelce Üsküdarda araba koşar- dı. Emsali askere celbedilince yaban- şubeye müracaat etm Her akşam içki içer, her zaman Bim- tirdi. Arkadaşları on- dan yaka silkerlerdi. Lâkırdısma aldırmadıklarını hisse dince kapıda duran reisin emirberine takıldı, — Araçlı.. Kavalını al da gel, Bi- zim Hüsnü Efendi terhis oluyor, bir. az şenlendir onu. Ahmet o tarafi olmadı. Karavana ya gideceğini söyliyerek uzaklaştı. Yarım saat sonra yemek gelmişti. Şıkayla, kahkahayla yemeklerini ye- Yip türkü çağırdılar. Ve ertesi sabah erkenden vazifeye kalkmak üzere ya taklarına uzandılar. Zaten bir askerin düşündüğü, em- re itaat, vazifeye dikkat, karnını gü- zelce doyurmaktır. Bunlar öyle ihti- yaçlardır ki, birbiririnden lar. Birinde ufacık bir ihmal diğe: sekteye uğratır. eden bir asker, çelik bir zenberek gi- bi çalışır. geldiğinden diğerleri terhis lardı. Hilmi, Nail, Hüsnü Reis gelin- ce bir gü evvelinden hazırladıkları imzalattılar ve Binbaşı- öpüp arkadaşlarile vedalaş- tılar. Toptaşından aşağı inerlerlien içlerinde en dertlisi arabacı Naildi: Dün akşam karavana yemiş, karnını 'doyurmuştu. Bugün, bu akşam ne ya- pacaktı? Cebinde beş parası yoktu. Hilmi- nin evi vardı. Hüsnü de ailesinden ay rı, bekâr yaşadığı için vaziyeti müş- ii ilmi, iyi kalpli çocuk onların bu hallerine çok üzülüyordu. Arkadaşla - rını Ortaköye kadar götürüp babasın dan alacağı bir kaç lirayı mek istiyordu. Bunu ima etti; Nail atıldı: — Allah senden razi olsun arka- daş.. Bu akşam üçümüz de hem se vinçli, hem kederliyiz. Sen biraz pa- ra tedarik et. Biz seni Sirkecide bel liyelim. Kafaları çekelim, terhis şere- fine bu akşam neşelenelim. Bunu üçü de muvafık buldular. İs keleye gelince Hilmi Bi na bindi. Ötekiler de köpi ler. Saat sekizde Sirkecide ilk gördükleri birahaneye girdiler. Buralarda içki su yerine içiliyordu. Rakıdan başladıkları halde rastgek leri ahbapların ısrarile biri p karma karışık içkilerin bir dügün sofrasında gibi durmadan midelerine indirdiler, Saat on ikiyi bulunca oto mobille Hi tiebediye tepesine çı- kıp zevklerine cevelân -rdiler. Sıra ile gazinolara uğradılar. Fazla sarhoş oldukları için son gazinoda ceplerin- Sinerinlar; Bu Çarşamba Hi VERA KORENE, MAXUDİAN ve GAİPTEN ISTANBUL » 1730 Gramofon. ca dere (İlerlemiş olanlara). Noretlin B. ve arkadaşları 1930 Bedayii Mualki Hey'eti 21 Gramofon 21,00 Anadolu Ajansı, ANKARA: 1230 Gramofon. 18 Alaturka » 18,45 Dans musikisi. 1920 Alaturka saz. 20. Ajans-haberleri VARŞOVA 14IZ m. 1655 Caz örkestrasr 17,40 Ders 1755 Soli habe, 19,45 Plük ile Borsa haberi, i (The Odarmco Karteti ), 21,30 Könlerans, 2145 Yunan şarkıları, 2215 Pi- 22,15 Haberler , 23 Popüler Ro- BÜDAPEŞTE 550 m. 1430 Stefan Bertha salon takımı, 16,30 Ta lsbeya mahsus seşriyat. 17 Kadın saati, 18 Konferans, 18,30 Yaylı aletler ile konser, 19,10 Almanca der, 1940 Opera orkentras tara fından konser Solist Vilma Tihanyimin iştira edanyi tarafından konfe- 720 E ahayinin idaresinde ope kontra, 2235 Haberler, 2258 Belâ Raç Sigan takımı, 7415 Caz orkestra. VİYANA SOT m. konferan inglmazr, İnge Jakobaen, 19,40 Müsahabe, 19,45 Dera 20,05 Aktma- ,18 Saat ayarı vesaire, 20,20 Kış epar- ları, 20:25 Verdinin Simone rası Viyana opernumdan babe, 23,35 Akşam konseri radyo orkestrası, Josef Holser. BRESLAU 316 m 17 Hafif musikisi, 18,50 Tagennili konser, mühahabe, 19,10 Kuartet takımı, 20 Kinyon mündeki temsil , 21 Günün ke 21,10 Avusturya isimli neşri 21,30 Bentheven konseri Keman ile romana” lar , 22 Besthoven'in 6 €1 senfonisi “Dur. 22,48 Mi 2320 Spor, 2558 Hava i 24,10 Beethoven'in eserlerinden oda mı konser. —— deki paradan fazla hesap yaptıkların dan hakarete ve tokatlara maruz kal- Fecir vakti gazinodan çıkınca geri dönmek imkânı kalmamıştı. Cep- lerinde beş paraları yoktu; fakat bu- nun da kolayı bulundu. Açıkgöz geçi nen arabacı, kendisi gibi zil zurna bir förü “nefes” ikram ederek kendi ta birince kafesledi. Üç arkadaş otomo- bindiler, Nail gazele başladı. Şo ! för makineye son sürati vermişti. Şim di otomobil Şişliden Taksime doğru yaralanmış bir canavar gi larla sıçrayıp koşuyordu. galtıdaki dönemeçten kıvrılırken acıdan ve yor ğunluktan bonalmış gibi bir dükkânı tosladı. Gürültüye, haykırışmalara merkez den polisler yetiştiler. Makine kırık. mıştı. İçindeki bir çok yerlerinden yaralanmışlardı. Dikkatsiz şoför hakkında bir taraf tan zabıt tutulurken burunları madan askerliklerini geçirip içki se- faletinde yaralanan bu gençler hasta haneye naklolundular. 5k Bir kadının 24 Yazan: o Stefan Zweig saatlık hayatı Tercüme eden: İsmail MUŞTAK 2 kaplamış bulunuyordu. Bu ıstırap bir anda adım! ie ederek beni onun peşisıra gitmeğe sevket- ti. Ben de paltomu istedim. Kafa- mın içinde sabit bir fikir yoktu.Bir | makine gibi, sırt sevkitabiiye itaat ederek ben de karanlıklara dal dım ve o adamm arkasından yü: rTümeğe başladım. ... Madam (C...) bir dakika dura- rak hikâyeye fâsıla verdi. Demin- | den beri oturduğu sandalyadan hiç kımıldanmamış, hikâyenin buraya kadar olan kısmını bir hamlede an- latmıştı. Her vakitki gibi sakin. Bütün hadiseleri dikkatle sıralamış ini evelden hazırlamış bir vuzuhla konuşuyordu. Hikâyenin bu noktasına gelince durdu. Yüzünde tereddüt dalgala- rı dolaşıyordu. Çok geçmeden bu tereddüt te zail oldu ve hikâyenin mevzuunu bir tarafa bırakarak bi- doğrudan mecburum, hiç bir o dikçe hikâyenin noktasını gizlemeden, tam bir sa- mimiyetle anlatacağıma © size ve nefsime karşı vadetmiştim. Buna mukabil ben de sizden söyledikle- rime inanmanızı, bütün bunların birer hakikat olduğuna itimat et- menizi, yaptığım şeylerde bugün Yüzümü kızartabilecek kirli sebep- ler aramağa gitmemenizi istiyece- ğim. Benim hareketimde gizli saik- ler aramak tamamile yanlış bir ih- timal peşinde yürümek olur. Bu iti- barla derhal söylemek isterim ki ben bu bitkin adamın arkasından sokağa fırladığım zaman ona kar- şı kalbimde bir aşk taşımıyordum. Onu bir kadının bir erkeği düşün- mesi nevinden düşünmek aklımdan bile geçmiyordu. Ben o vakit kırk yaşını atlatmış bir kadındım ve ko- camın ölümünden sonra hiç bir er- keğin yüzüne bakmamıştım. Erkek lik kadınlık hissi benim için artık maziye karışmıştı. Bu noktayı bil- hassa kaydetmek isterim ve buna ; bu nokta tespit edilme ; tarafını, bun- | | daki dehşeti anlıyamazsınız. Filhakika beni bu bedbaht ada- mın peşisıra yürüten his ne olduğu- nu, nasıl mukavemet olunmaz bir sebeple bu yabancınm arkasından sürüklenip gittiğimi ben de pek ko- lay izah edemem. Bu hareketimde merak denilen saikin tesiri yok de- gildi; maamafih ben bundan ziya- de ve bilhassa bir korkunun sevki- le gidiyordum. Evet, içimde ufak bir korku vardı; daha doğrusu bu genç adamın başucunda (müthiş bir tehlike, bir bulut dolaştığını da- ha ilk görüşümde anlamıştım, *ve ben bu müthiş şeyin patlamasın- dan korkuyordum. Hi mek mümkün değildir. Bunlar o kadar kuvvetle, öyle süratle vücut bulurlar ve bir an içinde o derece girift olurlar ki mahiyetlerini tet- kik ve izah etmek imkânsız bir ha- le gelir, İhtimal benim o dakika yaptığım $ey, yabancı bir adamı felâketli bir zamanında bu suretle takip edişim tıpkı bir otomobilin tekerlekleri altında kalıp ezilece- ğini gördüğümüz bir çocuğu ölüm- den kurtarmak için, tabii bir his- sin sevkile, otomobilin altına atılı- ız kabilinden bir harekettir. E- mek bilmiyen (o bir insanm boğul- mak üzere bulunan bir adamı kur- tarmak için kendini kaldırıp suya atmasını ne ile izah edebiliriz? Bir biçareyi dalgalar arasından kurtar mağa giden bu adam yaptığı işin manasız bir cesaretten başka bir şey olmadığını düşünmeğe vakit kalmadan kendisini denize atmak: | la sehhar bir kuvvetin, onu bu ha- rekete sevkeden bir azmin zebunu olduğunu gösteriyor. Bunu ancak bu suretle izah edebiliriz. Ben de o aralık tapkr buna benziyordu. Bu bedbaht adamı oyun salonun- dan kumarhanenin dış kapısına, 0- radan gazinonun trasasına kadar takip ederken ben de hiç bir düşün- ceye, hiç bir mülâhazaya tabi de- ğildim, bu hareketimde şuurun hiç tesiri yoktu. Şuna eminim ki benim gördüğüm dane siz,nesiz-| sa gören göZ“ | lere malik hiç lamazdı. Yaşı yirmi dördü geçmi yen bu genç adamın bir ihtiyar gi- bi merdivenlerden inip trasaya doğ- ru sürüklenişi, mafsalları gevşemiş napenin üstüne bir çuval gibi yığıl- dı kaldı. Bu da anlatıyordu ki onda , o bütün ümitleri | her bitmi: mah olmuş bir insandan başka bir şey değildi. Vücudunda canlı adale namına hiç bir şey kalmamış bir in- san, bir ölü ancak böyle çökebilir- üş, kolları bir ölü rehavetile şekilsiz birer cisim halinde yanına sarkmıştı. O aralık oradan kim geçip © başımı çevirse | lâmbaların titrek ziyalarla yarı ay dınlattığı bu trasada, bu tahta ka- nape üstüne yığılı duran bu cismi bir insan naşından başka bir şeye | benzetemezdi. | Nasıl oldu, neden ben de biran | içinde böyle gördüm, iza edemiye- | ceğim. Fakat şurası muhakkak ki ; tüyler ürpertici bir hakikatle benim | gözümün O önünde de o, bir insan | naşı manzarası almıştı. Evet onu böyle görüyor ve kendi kendime: “Mutlak bu adamın cebinde bir ro- velver vardır ve yarın onu burada değilse bile başka bir kanapenin üstünde kanlara bulanmış ve can- sız bulacaklar, diyordum. Bu, ben- de körkörüne hasıl olmuş bir kana- di. Başı arkaya di ve kırılmış bir hal ile ve tıpkı bir sarhoş sallantısile yürüyüşü kadar acıklı bir manzara tasavvur edile- i Bu adam bir müddet yürü- atti, Onun gazinodan öyle bir çıkışı, trasaya doğru öyle bir gidişi vardı kil ir uçurumun tepesinden atılan Beyoğu' m 7 g ARTİSTİK — TAN t LUCIEN MURATORP'u Şayan hayret Fransz filminde takdim eeceklerdir. İ Bugünkü Program | a akşamı: Meşbür muganai SİMONE BOURDAY ile beraber BİR SES 1 ÇAREVİÇİ MARY GLORY GEORGES RİGAUD mm(12467) İSTANBUL BELEDİYESİ SEHİR TİYATROSU Bu akşam saat 19,30 d# 'UKUS HAY: ik opereti Operetin Son Gecesi DOKTOR İ Rusçuklu Hakkı Galatasarayda Kanzük cezahanesiğ. karşısında Sahne sokağında 3 nums*j ralı apartmanda İ numara. imi İ Hazar Musevi Türk devl Türk kültür birliğinin daveti rine Kocaeli mebusu Reşit Saffet cuma günü arkadaşlık yurdu (Amil Kiübünde Hazar Musevi Türk devi mevzuu üzerine ilmi bir konferans miştir De Reşit Saffet Bey Türk kültür ği tarafmdan takip olunan Tü me gayesine işaret ederek Ti Türkiye Musevileri arasında a rın kaldırılmasına çalışan kıymetli tandaşların mesaisini: bahsetmiş bugünkü Musevilerin kanının büyük kısmı Urala - Altayın olduğunu, ve sevilerde semitlik olduğu kadar oni ziyade Sumero Akaden yani Orta yadan gelme Hi Anadolu bulunduğunu ileri sürmüştür. Hatip bundan sonra sözü (Hi Türk devletine getirerek Hazarların. di memleketlerinin haricinde sakin b lanan Musevilerin mukadderatma, ka ve tesanüt gösterdi! Ispanyada Toledo şehrinde sal ğ seviler tarafından vuku bulan, * üzerinde gene mezkür şehri duşu taarruzlarına karşı müdafaa © için çok asker gönderdiklerini anlatmff tir. Hatip, Hazar kavminin mesaisi ve tarihi rollerinden uzun uzadıya ilmi bir salâhiyetle bahsettikten şu sözlerle konferansına nihayet miştir: "Musevilerin Türklerle Türk olarak ece İri o nı tarihte göst i gibi GAZI TURKIYESİNDE de gösteri, ceklerine eminim ve bu emniyeti var ederim... Reşit Saffet Bey ekseriyetini sevi münevverlerinin teşldi ettiği run tarafından hararetle alkışlanı Gelen evrak geri verilmez.— Mi geçen nüshalar 10 kuruştur. — Geze matbaaya ai ir taş ta ancak bölü lirdi, Bitkinliğin, üs vücutta. bukadar, derece gözle görülebilir şekline” tesadüf etmemiştim. Siz şimdi benim halimi tasav”./ ediniz: Bulunduğum noktadan“ | mi otuz adım ötede bir adam b i ketsiz, yığılmış gibi o duruyor.” | taraftan onun imdadına koşmak/i | in kendimde birarzu duyüi diğer taraftan © aldığım i terbiyem icabı olarak yolda ; bancılarla konuşmaktan korku“) | dum. Bu iki zıt tesir altında neti | pacağımı şaşırmıştım. Gökyüzü lutlu idi, havagazi lâmbal; solgun ve titrek bir ziya çıkıy0 et yolda o nadiren geç f hızlı adımlarla yürüyüp uzak” #| yorlardı. Ben, intihar etmiş bif “4 ziyette duran bu adamla âdet# başıma kalmıştım. Beş on defa tecrübe ettim, Ogi | ca kuvvetimi toplıyarak ona döÜyİ İ yürümek istedim; fakat her Ölel ! sında utanarak geri geri çeki Ekseriya sukut eden insanlar “4 ilerinin imdadına koşanlar? yi birlikte sürüklerler; belki de “rf dan mütevellit bir hissitabii beyi na yaklaşmaktan menediyord ziyetin ne kadar deli Be ei