Şimendiferin iktısadi büyük kıymeti Cümhuriyetimizin şerefli muvaf. fakıyetlerinden birini hiç şüphesiz “kendisinin yarattığı şimendiferci- “liği teşkil ediyor. Bu münasebet “le cihanm takdirini kazanan De- mir Elin idaresindeki çelik ağ si- yasetinden memleketimizin gitgide göreceği büyük faydaların en bü- — yük bir hülâsasından dahi bahset- mek, şayanı ehemmiyettir. « Şimendiferler makinelerin icat edildiği asırda vücuda gelmiştir. en onlar da birer makine değil- dir? Tıpkı makinelerin sanayi “sahasmda yaptığı büyük tahavvül- ler gibi, şimendiferler de münaka- lât sahasında mühim .tebeddüller vücuda getirmiştir. İktisadi sahaya da hiç bir icadın tesiri şimendife- rinki kadar dokunmamıştır, ve ci- han iktisadiyatının bugünkü terak- kıyatı da ancak şimendifer dolayı | sile mümkün olabilmiştir. Bugün- | kü milli iktisat devrinden evvelki milletler arasındaki teşrikimesaiyi | vücuda getiren beynelmilel serbest iktisat devrini filen tesis eden â- millerden biri gene hiç şüphesiz şimendifer olmuştur. Filhakika es- kiden de bir dünya ticareti mevcut idi. Fakat bu ticaret yalnız vesair mücevherat kıymetleri çok yük- sek olan ziraat eşyalarma ve kah- ve, çay gibi müstemlekelerden geti » rilen “ekzotik,, maddelere münha- sır kalıyordu. Memleket dahilinde yetiştirilemiyen diğer maddeleri u- zaklardan getirmek çok pahalıya mal olduğundan, bu gibi eşyalar gayet az kimseler tarafmdan geti- rilebiliniyordu. Bu itibarla her şeh- rin halkı yalnız civarda yetiştirile- bilen veya yapılabilen mallart sar- #edebilmekle iktifa ediyordu. Ça- buk bozulabilecek maddelerin is- tihsalâtına gelince, bunlar Jâk mahallerinin pek yakinihde ye- tiştiriliyor, yahut ta buna imkân yoksa bunların istihlâkinden vazge giliyordu. İşte bu sebepten dolayı en ufak bir şehir dahi kendisine mahsus büsbütün kapalı bir nevi iktisat yapıyordu. Fakat bu vaziyet şimendiferin teessüsüyle tamamen değişti. Artık malları (o pek uzak mıntakalara dahi ucuza nakledebil mek imkânı hasıl oldu. Piyasalar fanliyetlerini genişleterek gitgide bütün dünya ile rabıta (tesis etti. Bu suretle ham ve mamul madde- lere mahsus ayrı ayrı cihan piyasa» Jarı vücuda geldi ve bu — tekâmül milletler arasındaki teşrikimesaiyi kolaylaştırarak serbest iktisat dev- rini açmıştı. Dahilde imal edilen bir malın piyasa kıymeti üç milden müte- şekkildir. Bunlarm birincisini ha- kiki maliyet masrafları meyanın- da ham ve yardımcı maddelerin bedelleri, işçilik ücreti vesair istih- salât masrafları teşkil eder. İkin- <isi ise, bu maddelerin ( celbi ve mamulâtın sevki için ( sarfedilen nakliye ücretlerinden teşekkül e- der. Nihayet diğeri de mamulâtın ! istihsal mahallinden en son - müs- tahsile varıncaya kadar geçeceği ellerde bırakacağı kazançlardan ibarettir. Şimendiferin tesiri mez- kür üç âmilin her birine ayrı ayrı dokunduğundan bu suretle azalan masraflar yüzünden malların pi- yasa fiatleri de çok tenezzül eder. Çünkü bir kere © şimendifer sü mü arttırdığından fabrikalarda iş ve istihsal bölümlerinin tatbikine | bir kavga etti, Reşit Bey onu kapı | dışarı etti. Şimdi dargınlar ama kadın araya adamlar koyup barış- mak istiyor. Kaşarlanmışın biri. — Kadın şimdiye (kadar Reşit Beyle beraber mi oturuyordu? — İki yıldanberi. — Peki niçin kavga ettiler aca- ba? Ali Efendinin dudakları bükül- dü. Beyaz uzun kaşları kalktı. Ma- vi donuk gözleri yözüme dikildi. —Kadın seni kıskandı galiba. Çünkü sen yazıhaneye geldin ge- Jeli bu patırdılar eksik olmadı. Git- ti. Yüzüme kan çıktığımı hissettim. İhtiyar adam gülümsedi: Yok kızım, bunda senin için utanacak bir şey yok. Sen gelip te — Reşit Beyi baştan çıkarmadın ya.. | “ Pis karı gül gibi genç kızla kendini! © bir tuttuğundan utansın. Seni yazı © haneden çıkarmak için Reşit Beyi © çok sıkıştırdı. Hattâ bana bile kaç Ni edebi romanı: 56 KIR ÇİÇEĞİ Uniclip Komanı) | yarak izah etti: vesile olur, büyük sanayii vücuda getirir ve binnetice istihsal masraf- larmm çok farklı bir surette düş- mesine âmil olur. Sonra her türlü mamulâtr emniyet ile taşıdığından münakalâttaki rizikoyu azaltır ve sürat sayesinde de işleri ve binne- tice sermayeleri çabuk devrettiğin- den faizden kazandırır ve nisbeten az sermaye ile büyük işlerin yapıl- masını mümkün kılar. Nihayet bu suretle ifrat şeklinde fazla isteni- lebilecek kazanç miktarını düşü. rür. Şimendiferin diğer büyük hiz- metlerinden yarınki yazımda bah- se devam edeceğim. Kumaş sanayici Dipl. Kim, Hayri SÜREYYA Ayak üşümesi Kışa mahsus umumi derilerden bi- ri de ayak üşümesidir. Bu yalnız mad deten değil, manen ve mecazen de böylece doğrudur: Çok kimseler ayak üşümesinden kışları o kadar mütecs- sir olurlar ki, ekseri günler onlar için azap ve istirapla geçer. Ayak üşüme- si deyip geçmemeli. Yerine göre ©- hemmiyeti pek büyüktür. Merkezi de- veran ih» ahit ve etrafı deveran ara sındaki muvazene kozulmuş demek- tir. Sıhhat ve hayatın bu itibarla nor- mal seviyesi düşkün bir halde bulu- nur, Filhakika bir ey halkının ayakla rı sıcak ise alelâde rahatsızlık ve sı- kıntilardan pek azı o eve girmeğe fır kumul ve tarih safhasmın değişmesine sebep olmuştur. 1918 senesinde Alman milleti böy- le bir ayak üşümesi nöbetine tutul- de tesiri olduğunu bilirler, Filhakik. mühim ve müstacel bir takım hayati meselelerin hallinde ayak üşümesinin pek mühini rol oynadı cak ayak, serin kafa şünür, iyi karar verir. Hararetli kafa ile insan bir şey yapar ise de ve uyuşmuş parmaklar, üşümü Jar inanın ebat ve mukavemetini kr rar ve yapmağa muktedir Sl ti Nİ Ayağını sıcak, başını serin tutar i- sen hayatın maddi ve manevi bir çok | elem ve kederlerinden masun bulu- Bursun. Büyükada Dr. ŞUKRU Konferans Viyana'lı Dr. Herman Feodor Kver- pon Dn ümmi Hsesinde 3 munmevel tarihinde saat akşam yedi. de bir konferans verilecektir. Konleran- sin mevzu şudur : Prof. Prend'in pei- kanelizi ve Türkiye'de lisan tedrisatın- da yapılabilecek tatbikat. St. Benoit Hizesi, Galata'da © Lüleci hendek 213, Teke sokağındadır. FARUKİ GÜZEL KOKULAR Fabrikasının deposu : İstanbul. da Sultanhamamı meydanında- dır. Beyoğlunda Karlman geçi. di, Ankara'da Moda Pazarı, İz. mirde Şemsi Hakikat mağaza- sıda başlıca satış yerleridi Başka şehirlerden alıp satmak isti. yenler Sultanhamanındaki merkeze buyursunlar. (10129), 8821 | BURHAN e kere Reşit Beyden gizli tenbihler etti, — Ne gibi? İhtiyar adam bahsi buraya ge- tirdiğine pişman olmuş gibi durak- ladı. Sonra başını iki tarafa sallı- — Kendi içi fesat, o herkesi de öyle zannediyor. Senin yazıhane- ye gelişin onu şüpheye düşürmüş. Sözde sen geldikten sonra Reşit Bey ona karşı muamelesini değiş- tirmiş, Halbuki sağ olsun im B. merhametlidir. Onu sevdiğinden değil, acıdığından bakıyor. Amma işin içine böyle kötü bir kıskançlık girerse kim olsa tahammülü * kal maz. — Peki bu hanım sana neler söy- ledi Ali Efendi? Senin aleyhinde Beyi kışkırtmak in kendine göre akıllar öğretme- ğe kalktı. Sözde sen Beyin gözüne girersen yalnız kendisini apartı- mandan değil, beni de yazıhane- “© İktisadi bahisler | Firir | Sistamatik İnkârcılık Geçen gün harpten önceki genç nesilden bir münevverle konuşuyor” dum. Edebiyat mevzuu üzerinde baş- mübahasemiz, daha ilk sözler- münakaşa haline girdi ve bir müddet sonra, aramızda hiç bir hu- susta anlaşmaya imkân vermiyecek kadar geniş ve hudutsuz bir düşünce ve telâkki farkı olduğunu görerek münakaşadan vazgeçtim. Muarızım bizim memlekette daj- ma görmeğe alışmış olduğumuz siste matik inkârcılardan biriydi. Evvelâ Türk edebiyatı diye bir.şey mevcut olmadığı noktasından fikir mmüdafna- sına kalkışan bu münevver bütün genç nesli — ckumamak , okuduğunu hazmedememek, yanlış düşünmek ve ibam ediyordu. En müptedi bir gençten daha çet- refil bir ifadeyle sl yazan bu dünün genci fena ve kk bir üslüple muş bir ismi de saydı. Kendisine bu muharrirden ne okamuş olduğunu 8or dum. Bir çok şeyler okumüş olduğu tarzında müphem bir cevap verdi, fa» kat hiç bir kitabmın-ismini bile zik- redemedi, çünkü © sanatkârm yazdı- İn eserlerin isimlerini bile bilmiyor du. Edebi etüdler ve İslâkkiler hakkın- da uluorta bir çok fikirler ortaya at- tı, fakat bütün kanaatleri o kadar sis- temsiz ve karışıktı ki," meyi müdafa ettiğini öğrenmeğe imkân yoktu. Ci- han edebiyatında devir açmış olan bir çok büyük garp ediplerinin isimlerin- den bile haberdar olmıyan bu peri- şan dimağda sabit ye $istemli olarak yalnız bir şey mevcutlu: İnkârcılık. Garbı beğenen * ve milletinin her yaptığı şeyi inkâr etmeyi prensip ta- nımış olan bu adam her şeyden önce garp mantığınm bütün kıymetleri ara mak, meydana çıkarmak ve takdir et mek esasına sadık kaldığını bilmiyor ve yurltaşlarmın hiç bir şeyini beğen memek sakim âdetinin, şarkın kendi- ni küçük görmek zihniyetinin bir de- vamı olduğunu anl'yamıyordu. Muarı Sımın kıymetleri ölçmek için pek tu- haf estetik kaideleri vardı. Bir eserin ne fikrine, ne müdi sttiği teze, ne de deruni ahengine ehemmiyet veri- yordu. Okumaya başladığı bir yazıda bir tane “binaensleyh” veya bir iki tane “ve” ye rastlarsa bunun derhal maekten de çekinmiyordu. Böyle marazi sabit Fikirlerin bir münevver dimağınâ, yerleşmesi osun bütün düşüncelerini ve o düşüncele- rin neticesi olan hükümlerini nasıl yanlış ve manasız-bir yola gölürece- ğini tahmin etmek"güç değildir. Bu inkârcılık ziyniyetine daha faz- Ja genç yaşta büyük projeler tasarla. | dığı halde sonra bunların hiç birini #ahakkuk o ettirmmemiş © olanlar oda rastlarız. Kendi muvaffakiyetsizliği- Di ve inhizamını bütün memleketin sanatkârlarına teşmil ederek, onları okumaya lüzüm görmeden ittiham 6- denler bep bunlarin arasından çık- mıştır. Yaşar NABİ | İş ve İşçi | Milliyet bu sütemda iş ve işçi isti- ınlere tavassut ediyor. İş ve işçi iyenler bir mektupla h büre- muza müracaat etmelidirler. İş arâyarlar İNGİLİZCE LİSAN VE EDEBİYAT DERSLERİ Yirmi sene İngilterede tahsil eden bir madmoiselle isteyenlere ders ver. mektedir. İstöyenlerin Sakız ağaç cad desi 29-2 numeroya tahriren, veya şifa ben müracaatları, Otuz yaşına gelmiş, üç senedenbe- ri de dul bir kadın. Eh, yeni bir ko- ca aramağa yerden kadar hakkı vardır değil mi? Peri an da 0- tuz dokuz yaşında, karısı iki sene cv- vel ölmüş bir erkek.. Eh, onun da e)- bette yeniden evlenmeğe hakkı var. İşte Nimet Hanımla Arif Bey.. T. nıştılar, uzun müddet konuştular, bayet evlendiler. Ir geçirdiği bir hayatın hatıraları İ- çinde bocalandı, durdu. Nihayet yere bakan gözleri yavaş yavaş doğrulma Ea ve âlemi görmeğe başladı. İlk de- fa gördüğü âlem de Arif Bey oldu. Arif Bey çok sempatik bir adam- dı. O da iki sene ölen karısının arka sından ağlamıştı. Bu ne kadar gecik- in!,, Şimdi bu nevi dertler bir otomo ip gi Evvelce karısı ile çok iyi geçinmiş bir adamdı. Yine ona benzer bir saadet unsuru ile eski hayatı şe, diye düşünüyordu. Bu düşünce içinde Nimet Hanım karşısı- na çıkmca, kararını vermekte geçik- Smedi. Nihayet her ikisi de defterdeki ma zi sahifelerini kapattılar, evlenmek suretiyle yeni sahifeleri açtılar. açlarnın ilk zamanları pek şen geçti. Her ikisinin de bu hayatta şahsi tecrübeleri vardı. Senelerce mu attal kalan aşkın bu suretle yenileş mesi, ber ikisini de gençleştirmişti. Fakat yavaş yavaş bu yenilik zev ki eskiyince, her biri kendi itiyadına daldı. Arif Bey iyi konuşan bir adamdı Çanlı, eğlendirici, güldürücü hikây. Jeri, nükteleri, lâtifeleri çoktu. ocasını hatır- üyordu am neden krava- almının üstüne uyan karısı şöyle bu — Canım, & böyle bağlar Saçı in pek münasebetsiz düşüyer. Sonra in- san bu Kadar yüksek yakalık kulla nır mı? Her yaptırdığı yeni de ceketler: krovaze,, Halbuki düğmeli yaplırırıa daha uzun boylu, daha zayif gözükecek: Hele köyu ku - maşları sevmesi yok mu? Hiç te ho- şuma gitmiyor. Açık renk insanı da- ba çok açmaz mı? Fakat zavalir Nimet Hanım si hakkında kocasının da ne di günün farkında dei kendi kenline şöyle di — Bu kadın güzel, iyi, iyi amma, neden bu kadar yüksek sesle konu- -şuvor? Sanki her söz söyleyişinde in Sana emir verir gibi bir şey. Sonra zaçlarını ne diye bu kadar kabartır. Halbuki basık bir ondelâsyon yapsa kendisine daha çok yaraşacak. Du- dsklarma da öyle ruj koyuyor ki.. O 'minyon dudaklara ruj koymasa daha çok iyi olacak, Neye bu kadar böyle Sie ayrılıyorlar, bir türlü anla madimi Arif Beyin karısını Böyle için için tenkit edişi eski koyısına benzemeyi- sinden ileri geliyordu. imet Han:mın da kocasını tenkit Arif Beyin eski kocasma benze meyişindendi. Her sofradan kalkışlarında birbir- lerine manalı manalı bakarlardı. Arif Bey bir gür sordu: — Neye öyle bakıyorsun? hep önüne düşen saçlarma bakıyorum. Halbuki saçlarmı şörle yukarıya doğru tarasan, sana daha gok güzel yakışacak, Sahi, öyle mi? Elbette... — Hele bir tecrübe edelim... Nimet Hanım bemen tarağı aldı, kocasının saçlarını yukarıya doğru ta ramağa başladı. Nimet Hanım bu saç tuvaletinde o kadar ısrar ediyordu ki, nihavet kocası: — Peki, dedi, senin hoşuna git- mek için bundan sonra saçlarımı hep lacak, il, nasıl? Yatık ondelâsyon leme vezil mi edecek” sin? Ben rezil olursam, ucu da sana dokunur. — Yok canım, hele bir tecrübe et hikalım,. Nimet Hanım kabarık saçlarını Nimet Hanım üç sene o kadar tat- | SARAY vr » Sinemasında: Bu akşam Ü İ Ü $ Şimdiye kadar sinemanın vücuda getirdiği en şayanı hayret «ser Baş mümessili: KLIVE BROOK Bütün dünya münakkitleri bu eserin senenin en güzel filmi olduğunda ittifak etmişlerdir. Büyük bir heyecan içinde insanı n bu eser, hayatını yürüyüşü içinde geçmektedir. ix Ş 6 aydan beri PARİS ve LONDRA'da gösterilmekte vs bütün manumummaza» rekorları kırmaktadır. sanmam (10482) gununuz | Mevsimin İkinci Büyük Muvaffakiyeti ve Tama- men Türkçe Sözlü ve Şarkılı - Zengin Cici Berber çok eğlenceli sahnelerle dolu şen mevzulu operet İpek ve Elhamra ge matine- lerden itbıren sinemalarında > o Z Cc aynı zamanda İSTANBUL BELEDİYESİ ŞEHİR TİYATROSU Pu akenm saat 21'de SUNEŞ 1 UN BATARKEN Yazan : Gerhardt AJauptmann #eniha Bedri 5 Perde Umuma ARTİSTİK SİNEMASINDA Dun akşamdanberi mükemmel şarkılı nefis bir komedi müzikal olan AŞK TANGOSU (Es war einmal ein Muzikus...) filmi kemali muvaffakiystle gösterilmektedir. Oynıyanlar; ERNST VEREBES - TRUDE BERLİNER - SZOKE SZAKALL İlâveten: FOX JOURNAL pg (10478) Türkçeye çeviren 8915 - PRİNE. HANDA - DRAMALI Yunan operet heyeti Fransız sunda. Bu akşam saat 21,30 da Moder- na Cocotta. Yarınki cuma günü birinci raatine saat 1430 te Tanzkavalier. İlin- ci matine saat 18 de Viktoria Oet son Hussard, Cuma akşamı o Moderna Co- dai artistlerinden Şevkiye hanım iştira- kile büyük gala olarak Şehrazad, AS tro- muhafaza etmek istiyordu. Fakat ko- <cası da öyle mazikine terar ediyordu ki, nihayet o da kabul etti. Hülâsa karıkoca böyle yavaş ya- vaş birbirlerini eski koca ve karıları. ea benzetmek için bir plân takip edi yorlar ve aşağı yukarı muvaffak ta o- luyorlardı, Arif Bey Nimet Hanımı, eski karı snın devam ettiği berbere gönderme ğe kadar vardı. Nimet Hanım da Arif Beyi, eski kocasmın kostümlerini yaptırdığı ter. oc lar. Bu kurşılıkir mesai senelerce sürdü. Fakat en sonunda da bir şahe ser meydana geldi Bir gün her ikisini de tanıyan ve beş senelik uzun bir gaybubetten av- det eden ahbaplarından biri ziyaret- lerine galmişti. Şaş'rdı, Fakat belli et medi. Adamcağız karşımda Nimet Hanımm eski kocası ile Arif Beyin siki karin görür gibi olmuştu. SEM i Bugünkü Program ISTANBUL 18 Gramofon. 1830 Türkçe pli lik 19 Orkestra ve Türkçe tangalar 20 Kemal Niyani Bey ve arkadaşları. 21,30 Gramofon. 33 Anadolu Ajansı, Boran haberi, Saat ayı ANKARA 1230 - 13,30: Gramelen. 18 - 18445: Al turka saz. 18,45 - 19,15. Viyolonsel konseı (Edip Bey tarafından); 20: Ajanı haberleri VARŞOVA lim, 1645: Salon orkesiranı. 17,48: Konfaran 15: Hafif havalar ve şarkılar, 18,151 Piyan müsameresi 1,50: Müsahabeler. 2108: Se tonik opkesten tarafını M ieisi. BUDAPEŞTE S80m. 18,558: Lajon Klas o Sigam takımı. 19,3 Plük ile konferans. 20,35: Therern Kössezi tarafından Fransız, İspanyol ve İtalyan şar ları. (Piyano refakatle). 2120: Komferan 21,50: Juan MANEN tarafından ve ESPAD YOL SESERLERİNDEN konseri. i takımı VİYANA 1S 518 m, Kadın santi, 18,20; Konser. (4 »y Kin Melmann; Anmy Nickel; Dr. F, K. Bigshofer). 19: Münaahbe, 19,25: Bu günl Avusturya, 1928: Tiyatro mürahabesi 20 Büyük opersdan naklen Verdinin “A'IDA pera. Çİatirabetlerde haberler, ve saire 20: Plâk ile Paul Whiteman takımının 304 m. sa haberleri. - Plâk. id: Haberle Gr Asrın umdesi “ MİLLİYET” &r. ABONE. ÜCRETLERİ : İ Tükiye için Hariç için L.K. LK. Nermin denilen mahlâk fitne,, fe- sat kumkumasıdır.. Amma kork- tuğuna kendi uğradı. Bey ona pekâ lâ bakıyordu. Fakat kâfir kadın rahat durmaz. Günde (belki bir iki kere yazıhaneye gelir. Bey kim- le konuşuyor. Kimler telefon edi- yor. Kaç para kazanıyor. Boyuna arar, sorar. Nihayet Beyin de sab- rı taştı. evvelâ yazıhaneden ayağı: nı kesti, — Eskiden sık sık gelir midi? — Dedim ya © günde iki kere, üç kere... Sen geldikten sonra Bey belki bir terbiyesizlik eder, senin kalbini kırar diye yazıhaneye gel- mesini menetti, Fakat ne zaman gitsem hemen sorar, o kiz ne yapı- yor, beyle nasıl konuşuyor. Kim- ler gelip gidiyor, velhasıl o ben de bıktım usandım. Kim bilir neler yapmış ki nihayet o da dayanama- dı hiddeti merhametine galebe et- iş Apartımandan da kapı dışarı etti, — Ne zamandanberi? ner On günden fazla, Zannede- rim bey artık barışacak gibi değil, Çünkü son defa iki bin lira verdi. (Nermin)e yolladr.. Kadın ümidini tamamile kesmiş olacak. Ne bey- den, ne senden bir şey sormadı. Ali Efendi, böyle işlerden iğre- den altrabilirdiğin .Didis yaba) gibi hıralı hırslı sözüne devam et- ti: — Öpsün de başıma koysun. Bey gene insanlık etti. Ona para da ver di. Ne olacak zaten.. Çöplükten gelen gene oraya gider.” — Reşit Bey bu kadını nereden tanımış acaba? > —- Kim bilir, İstanbul bu. Batak- bane çok.. Böyle kadınlar sokakta bulunur, sokakta birakılır. Onlar- dân ev kadını olur mu? o Beyiki bilmem, — Amma güzel kadındı? İğrenir gibi yüzünü buruşturdu: — Tam güzeli buldun. O boyayı ben de vursam ondan güzel olu- rum. Şıllığın biri. Reşit Beyin ona Tm, Geçen kış yalnız bin liraya bir kürk aldı. Ona kürk değil, ko- yun postu bile çok. Ali Efendi artık açılmıştı. Resit Beye o kadar güzel aile bu kadın yüzünden aldırış etmedi- ğini, daha doğrusu onlarla meşgul olmağa vakit bulamadığını söyle- dikten sonra: — Allah selâmet versin bizim bey de pek gelgeç tabiatlıdır ya.. Kırkmı aştı, hâlâ nen bütün namuslu aile babaları ! yıl bu kadına nasıl tahammül etti | kızları vermek istedikleri halde | pıdan bir gölge gibi geçti. geçmez. Hâlâ kendine bir | yuva kurmadı. Bundan sonra da kuraca- ri ğı yok. İşte o kadar piğ çalış- kan. tuttuğunu Okoparır, fakat gelgelelim kadm meselesinde hiç yüzü yok.. Hemen kapılır. anadan kalma bir miras işle. idare etti, anası eski Rumeli zenginlerindendi. Öldü- Bir & kaç çiftliği bununla kız kardeşine kal. dr. Babası da doktordur. Avrupa- da gezmiş, dolaşmış, kibar bir a- Ali Efendi daha bir çok şeyler | dam. Şimdi Boğaziçinde yalısında anlatacaktı. Fakat telefon rahat | çekildi oturuyor. Her ba; bırakmıyordu. İkide bir onu bıra- kip telefona koşuyordum: Bir defa Nakliyat şirketi ile bir me i yram gide rim. Doğrusu İstanbulun böyle ha- kiki kibarları hâlâ var. Kızmıda görsen terbiyeli, nazik (o mahlük. seleye dair uzun uzadıya konuş- | Bundan küçüktür, tum.Ali Efendinin yanına geldiğim Ali Efendi eski zamanı hatırla- zaman o bir gençle konuşuyordu. | mış gibi gözlerini süzdü: Derhal tanıdım. Bu genç | baloda Reşit Beyle ayak üzeri Suat Beydi. ladı: — Reşit Beyle görüşecektim e- yaptığı masrafla bir gemi danatı- | fendim. Acaba geç mi gelir. Akşam oluyordu: — Şimdiki türedi zenginlere ku- görüşen | lak asma.. Eski terbiye başka idi. Bugün cebine beş on kuruş koyan Beni görünce hürmetle selâm- | çılgma dönüyor. Yapmadığı küs- tahlık kalmıyor. Reşit Beyin gelişi Ali Efendinin konferansını yarıda bıraktı. İçeride Suat Beyin beklediğini — Zannetmem efendim, dedim. | söyledim. gecikmez. 1 Her halde çok niz odasıma geçiniz. Terbiyeli bir genç. Açtığım ka» rSE- Ali Efendi onu işaret bana doğra iğildi. — Kibar evlâdı, babasını da ta- nırım. Öyle temiz çocuk kil Dedi, Sesimi kısarak sordum; — Reşit Beyin nesidir? v vaz | — Baba dostu. Reşit Bey bun mk e e akk İlk ln İn ii denilen üm kain Hayret eder gibi: — Ya, dedi. Ne zaman geldi. — Hemen, sizden evvel, İçeri girdi. ederek Ali Efendi ile hesap kontroluna devam ediyorduk. Reşit Bey beni ğerdı. , — Bak kızım, Suat Bey bir şey rica ediyor. Yüz sayfalık bir defte» ri var, Bu makine ile yazılacak! “Bitmediy