a EMRE akika e dili ETTE cekler. Hergün bir yazı Yeni bir cemiyet kuruldu: Karagözü sevenler.. Azanın hepsi avukat olduğuna göre Karagözünsırtıyeregelmiyecek demek Bu günden itibaren cemiyet haya- tımıza, yeni bir uzuv karışıyor: Ka- ragözü sevenler cemiyeti!.. Yanlış söylemedim: Kara.. gözü... sevenler... cemiyeti. deyince "hayal, hatıra gelir. Sak bu cemiyeti de hayali bir cemiyet sanmayınız. Şimdiden haber verebilirim: Karagörü sevenler ismi namesi bu dakikada tasdik edilmek üzere vilâyete verilmiş bulunuyor. Demek, bugün, bugün değilse ya- rın cemiyet resmen faaliyete geçmiş bulunacak. Belediye avukatı Rami Bey, Dör- düncü Vakıf hanındaki yazıhanesinde cemiyete ait işlerle harıl harıl meş- ğul.... Dün, kendisini ziyaret ettiğim zaman bana bir kâğıt uzattı, Üstünde Okumağa başladım: — “Reis Kaptan zade Bey, azalar: Avukat Rami, Ali Şev- ket, Cevdet Fahri, Besim Şerif Bey- ler. — İçlerinde tanıdığım yalnız siz varsınız, Rami Bey... Öteki arkadaşla rnızın meşguliyetini sorabilir miyim? Rami Bey cevap ve: — Kaptan zade Ali Riza Beyden maadası avukat! Desenize Karagözün sırtı yere ? — Nereden bildin? — Eh... Dedim, bu kadar avuka- > müdafaa ettiği adam ölü olsa diri- ir, Rami Bey başını salladı: — Bizim de vazifemiz aşağı yuka- rı bu olecak.. “Karagöz, yoktur. Ka- Tagöz yaşamamıştır” diyenlere tarihi vesikalarla Karagözün yaşadığını is- bat edeceğiz. Bu iş, bir ölüyü diriltmekten daha az kolay değil, Sonra cemiyetimiz, biz de ilk milli temsil olan Karagöz oyu- nunu tamime çalışacak, Karagözcüle ri himaye ederek muhtaçlarına yar- dımda bulunacak. Cemiyete o aza yazılmak O istiye ceklerin tahminimizden fazla olacağı nı sanıyorum. — Meselâ ne kadar? — Rakam söyliyemem amma, biz- de Karagöz meraklılarının yalnız İs- tanbulda üç bine laştığı muhak- — Cemiyetin varidatını min edeceksiniz? Her azadan ayda birer lira a- Jacağız. Sonra da Karagözü seven ze yat tabii teberrularda bulunacaklar. Umit ediyoruz. Fazla hâsılattan bir kısmı ile der- bal Karagözün Bursadaki mezarını tamir ettireceğiz ve sanatkârlardan muhtaç olanlara nakdi yardımlarda bulunacağız. Üç sınıf azamız olacak: 1 — Hâ- mi aza, 2 — Fahriaza, 3 — Tabii aza... Programımızın başlıca hedefi, Ka- ragözcülüğü ihya etmek olduğu için bazı tertibat almak lüzumunu hisset- tik. Evvelâ Sultanahmetie Şehzade- başı arasında münasip bir yer kiralı- yacağız. Önümüzdeki Ramazanın bi- rinden itibaren burada İstanbulun en Karagöz ustaları Karagöz — era mk Karagözü sevenler ve ragöz meraklıları, bu oyunları u- fak bir ücret mukabilinde seyrede- çekler, Ali Riza nasıl te- Karagöz oyununu öğrenmek isti- yenlere de ayrıca ustalar ders vere- Böylelikle İstanbulda bir Kara- özcülük mektebi tesis etmiş olaca- #e Üstatları, şakirtleri, bulunan bir Ozu — Karagözün başlıca oytunları? — Vallahi, ben de eski bir Kara- göz meraklıyım uman, her Rama birer tanesi oynanan oyundan “Kanlı kavak, Tahirle Züh” re, Ferhatla Şirin, Hamam oyunu, Yalova safası, Kanlı Nizâr” dan ma- adası hatırımda kalmadı. Bu oyunla" rm hepsi de halk tabakaları üzerinde faydalı telkinler yapan oyunlardır. Bilhassa küçük yaşta seyredenler, his se alırlar, fenalığa meyilleri varsa a- zalır. Rami Beye son bir sual sormak is- tedim: — Karagöz sevgisinin sizi epeyi masraftan çıkardığı söyleniyor? Doğ ru mu? Güldü: — Karagöz için varımı yoğumu sarfetsem azdır! Rami Beyden ayrılırken kendi ken dime düşündüm: Karagözü sevenler cemiyeti etra- fında bu kadar alâka uy. Ya, birisi çıkıp ta “Karagözlüleri seven: ler” diye bir cemiyet kuracak olsa, acaba aza yazılmadık kimse kalır mr idi M. SALAHATTIN Hitler Rusyayı Müstemleke Yapmakistiyormuş (Böşr | inci sahifede) “Avrupa miras ve it, nan ko- runması maksadile Avrupanın garp kısmındaki siyasi kuvvetlere bir de beyanname Bu mücadelenin ilk faslı “Avrupa dostları, birliğinin M. Austen Cham- berl; Prof. Einstein, M. wickham Steed ve M, Garvin gibi başlıca azası- nm imzalarını havi bir çok yazılarm neşrile başlamıştır. Bu yazılardan bi- ri de ismini bildirmek istemiyen eski bir Alman diplomatı tarafından me alınmıştır. M. Cbamberlain hazırladığı kitapta Avam Kamarasında söylediği nutuk- lardan alınmış bir çok parçaları bir a- raya getirmekle iktifa etmiştir. Eski Alman diplomatı ise Hitler in siyasi maksatları şi su vetle saymaktadır: “Lehistana iade edilen toprakların geri alınması, Avusturyanın Almanya dan anlaşmalarıdır. mahbsusa taben > ilmişi kale- ileri sürerek; ” Bundan bassa Balkan konferansı (Başı 1 inci sahifede) iü konferansın neden Silünikte toplandığını izah etti ve bu tarihi şehrin böyle tarihi bir toplan- maya Jâyık olduğunu tebarüz ettirdi. Son aylarda Balkan hükümet ricali arasındaki sıkı temaslara da temas ct- tikten sonra muhterem reis nutkunda Ankarada imzalanan misakı, Balkan sulhunda manalı bir eser olarak işaret etti, Nutkun bu kismi saniyelerce alkış- Hariciye nazırının nutku Bundan sonra Hariciye Nazırı M. Maximos sürekli alkışlarla kürsüyü iş- Hükümetinin Balkan Birliği idealine samimiyetle bağlı olduğunu sarahatle ifade ettir '— Yürüyeceğimiz yolun çetin ol- duğunu bilirim, Fakat azmedeceğiz ve gayeye en kısa zamanda varaca- Ziz.,, dedi. Mütcakıben Başvekil M. Çaldaris'in temenni ©- isleri söz aldılar . Arnavutluk heyeti re- isi Mehmet Bey Konicanın hastalığı se- bebile bu sene heyete riyaset edemedi- ğini güzel temenniler ve selâmlarını bil- dirmeğe kendisini memur ettiğini Bulgar. heyeti'ne diyor Bulgar heye reisi Sakaroff dikkat ve alâka ile dinlendi. Nutkunu Tiyen M. Sakaroff idealist bir pol takip etmek lüzumuna işaret etti. Bulgar zolt, kapal tarzda ve umumi olarak te- mas ettiği meseleleri ikiye tefrik etti. Bir kısmı müşkilâttır, bir kısmı ihtilâf, tır diyerek bunların halli için çok ener; sarfı lâzım geldiğini kendisinin bu uğur- da sadıkane çalışacağını söyledi, Nutku nu şöyle bitirdi: ig — Bizi birleştiren mazidir ve bazı a- yaran gene mazidir. Romen heyeti reisi M. Raducaiu, M. Popun rahatsız olması dolayısile e - ransa gelemediğini söyledikten sonra sul hün temin edilebileceğini işaret ederek Balkan milletleri mümessillerine bir hi - tapta bulundu. » Geçmişin kederli ve karanlık günle - rini silmeğe davet ediliyorsunuz. Hakiki van nurlu bir istikbali yaratmak vazifenizdir. Hasan Beyin nutku Heyet reisimiz Hasan Bey kürsüyü itgal edince içtima salonu devamlı alkış larla çınladı. Konferansta az mevki kazanmış olan Hasan şahsmda Bal kanlılar Cümhuriyet Türkiyesini ve o - nun eşsiz şefini allaşlıyorlardı. Kürsü - Bün önünde oturan M. Maximos ayağa kalkarak Hasan Beyi alkışladı. Hasan B. nutkunda Tür —— Ünük ederim hi pak yakında dün yada Balkan birliğinin maddi ve mâne - vi ehemiyeti anlaşılacaktır. Biz sulhü sulh vastalariyle elde etmek az - mindeyiz. Tazyik ve tehdit, müracaat etmiyeceğimiz vatıtalardır. İdealimiz bu mücadelede bloku vücude getirmek de- gil, ittifaklar yapmak değil, fakat Bal - kanlarda selâmet ve inkişaflarını temin edecek bir milletler ittihadı yaratmaktır. İyi anlaşılması lizmgelen sulh harbin eksikliği değildir. Bu sulh siyasi, v a iktmadi, sahalarda milletlerin ca Hasan Bey bundan sonra Gazinin An Yugoslav murahhasının nutku Yugoslavya heyeti reisi M. Yova- novitz gayretleri birleştirmek lüzumunu i sü Balkanlar Balkanlıların- dır,, dedi. sonra sıra ile Cemiyeti Ak- vam beynelmilel mesai ve sulh büro- lara mwüzsessileri kürsüyü işenl ederek koaferanın muvaffakıyet temenni etti- ihtilâf, teslihat batmaaalikeini Ve Mv 85 Selânikte toplandı Türk kadını asker |Rus Hava Cener ti: Ben her şeye Fağmen nikbinim. dün- yada sulh lehine hareketler var, biri sizin bu manalı toplantınızdır. Dün Balkanlar kan ve ateş merkezi idi. Bugün sulh kaynağıdır. Dedi, söz leri çok takdir edildi. Müteakıben konsey azasından Romen murahhası M. Pella, söz aldı. Papanas- tassiu'nun konferansa riyasetini teklif etti, Teklif alkışlarla kabul edildi . Reisin vaki bir teklifi üzerine altı Balkan hükümet reislerinin fahri rei Merasime Balkan marşı ile nihayet ve- ri z Mecdi SADRETTİN M. Maximos'un nut SELANİK, 5 (A. A.) — Atina A- de ördüncü Balkan konferansı mesa- isine bugün, Hariciye Nazırı M. Maxi- mos hazır olduğu halde başlamıştır. Mazimas konferamun açıldığını Hariciye Nağzrı M. Manimos konf ransın açılması münasebetile bir “Efendiler, diğim şu sı İg geldiğiniz asil ülküye teveccüh etmiş bulunmuyor. Bundan dolayı öizle- re hem dost milletlerin güzide mümes- illeri, hem de büyük ve parlak bir da- vanın hadimleri olmanız itibarile hi- tap eder ve takip ettiğiniz ülküye can- dan bağlı bulunan Helen Hükümeti- nin elinde bulunan ber türlü vasıtalar- la mesainizi kolaylaştırmaktan — çok memnun ve bahtiyar olacağını temin ederim.,, “Milletlerimiz asırlarca yaşamış; ha: de emniyeti yurtta ekseriya bir hodkâmlığın ifrai lelere sürüklenmiş olduklarından kar- sılıklı kıymetlerini iyice takdir etmeyi, biribirlerinin haslet ve meziyetlerini daha iyi bir surette kavramayı öğren- mişlerdir. “Filhakika ayni iktisadi ve içtimai şartlar, ayni maksat ve emeller, ayni teklikeler, kardeşleri biribirine boğaz- latan mücadelelerin fenalığmı ve boş- İuğunu çarçabuk ortaya milletlerimizi sulh ve sükün yolunda ısrarlı ve inatçı bir çalışma yolunda bir araya getirmiştir. “Yürünecek ve almacak yolun iki ta- rafında sıralanıp dikilen zorlukları ve çe #inlikleri bilmiyor değilim. Fakat emeklerimizin son hedefi olan üllünün hakikatlenmesini sükün ve imanla bek - liyor ve umuyoruz. Giriştiğimiz teşebbüs yalnız hükümet lerimizin alacakları kararlarla sağlama bağlanamaz. Bu netice ancak yüksek ve asil düşünce sahiplerinin çalışıp çabala” maları sayesinde ve asri hayatın her gün aramızda vücude getirdöi ve gün geçtik çe samimileştirdiği rabıtaların yardımile milletlerimizin sarfettikleri sebatir ve sü rekli gayretlerin verimi olacaktır. Bununla beraber; bizim gibi mesul i- dare adamlarına düşen vazife daha az mü him değildir. Çünkü biz, bazan aramızı açan güçlükleri, engelleri | uzaklaştırıp bir tarafa atmakla, ihtilâf vesilelerini or tadan eml eei çalışmakla, akla uygun verimli anlaşmalar hususunda örnek ol- mağa özenmekle aramızdaki tosanüt duy gusunu kuvvetlendriyoruz ve bu suretle sizin çalışmalarınızın inkişafını mümkün kalıyoruz. Yunanistan, bu vazifeyi yerine getir- meğe fedakârane çalışmıştır. Bizim için çok değen alan ülkünün hakikat şeklini alması için sarfettiğimiz kuvvetli gayretleri iyice Bal kan konferansmın bu toplanma devresi nin çok kazançlı ve çok verimli olaca - Hından biç şüphe etmiyorum. lüncü Balkan konferansın me- #aisinin başladığını bu kuvvetli ümitle mü dile aldaris'in telgrafı SELEN İK, 5 (A.A) — Atina Ajan- Gini mi? Muharririmiz bu mülâkatları o şöyle kaydediyor: Kadın Birliği umumi Kâtibi ne diyor? Kadm Birliği Umumi eğ e alle karşılaşmış “— Söz ar da, ben pek te ta- olmu. am raftar değilim. Kadın, harp... — Bilmem ki, kadınlarımız doktor oldular, mühendis oluyorlar. Harp o- Jursa bü işlerde bulunan erkekler gibi ifelerde kulla nılmaları tabiidir. O halde cephe ge- isi hizmeti ban, inde ye gelince... Pek taraftar değilim. Ka- dının bünyesi, yetiştirilişi buna müsait değildir. Eğer kadın buna göre yetiş- tirilseydi, bu olurdu... “— O halde kadının askerliğe ha- zırlanmasına, gelecek neslin böyle ye- tiştirilmesine taraftar © görünüyorsu- muz?,, — Bu öyle bir mesele ki... Eğer va- tan müdafaası bunu icap ettiriyorsa, kadının asker olmasına bağlı ise, bü- tin kalbimle evet... » Bir asker gözüyle.. “ — Her sahada o muvaffak olan Türk kadınının askerlikte de muvı fak olmasından şüphe edilemez.,; başladı. Yalnız Enis Bey kadınlar için askerlikte şu şubeleri muvafık bulu- yordu. '— Hava işlerinde, nakliyecilikte, muhaberede çalışabilirler. İstisna ola- rak ön safta çalışacak kadını da bul- mak kabildir. Vatan erkeklerin değil hepimizin...,, Doktora göre.. Doktor Fahrettin Kerim Bey kadın- larm askerliği sözünü duyunca uzun bir: “— Ooooo... çekti. Sonra dedi ki: «— Hiç şüphesiz kadınların yüksek vatanperverlik hisleri tarihte, bilhas- $a eski Türk tarihlerinde çok görül- müştür. Türk kadınları cephede er- keklerle beraber harbetmiş ve büyük yararlıklar göstermişlerdir. Vatan mü- dafaası gibi fevkalâde ve hayati olan zamanlarda eli silâh tut zifeye koşar. İstiklâl ba, nalarımız mühimmat taşıyarak ve b. 21 yerlerde bilfiil çalışarak vazifeleri- mi yaptılar. Fakat... Umumiyetle bu gibi zaruretler müstesna, kadınlarımı- zın fizyolojiyai vasıfları dolayısile as- ker olmalarını doğru — bulmuyorum. i bilâinkıta ve tilzam eder. Hal- buki kadınların tabii mazeretleri inki- talara sebebiyet verir. Her şeyden ev- vel disiplini ve sekmeden çalışmayı tilzam eden askerlikle bu tin teli- fi zannederim, biraz, güçtür.,, tasyuya şu telgrafı göndermiştir. “Konferansın bu ilik celsesinde bulun - mağa imkân bulamadığımdan mesainizin muvaffakıyetle neticelenmesi hususun - daki candan dilekleri bu satırlara tevdi orum. Yunan hükümeti günün birinde baş gösterebilecek güçlükleri ortadan kal dırmak ve meşgul olduğunuz kan milletlerini temsil eden ve bütün geyretlerini bu ülküye tahsis eyleyen bir çok yüksek gahsiyenerin Selânikte bir araya toplanmış olmala; m bir sevinçle karşılamak ve kaydet- lâzem gelir, deilmi Sü Bakan konferansının, iğiniz yüksek düşüncenin se yi, iki yalanda mahni m hale teşkil edeceğini uman Yunan hükü- metinin en hararetli dileklerini bu zat lara lütfen bildirmenizi rica ederim.,, Eskişehirden gel inci sahifede) Ziyafet, gayet samimi olmuş, v sam geç vakte kadar devam etm kuvvetini artırarak devam ettiği! tırlatan kısa bir kaç cümle ile mi lere hoşgeldiniz demiştir. Sovyet yarecileri namına hava kuvvetler mandanı Ceneral İliyin cevap vet Türkiye Cümhuriyeti toprakların samimi bir hava içinde ve mütek — Yaşa! — Hura! sesleri arasında od etti. Yemekten sonra, oSevyetİ kuvvetleri kumandanı Ceneral | muharririmize şu beyanatta bulu — Türkiye Cümhuriyeti | topri rma ayak bastığımız andan beri, dimizi, bahtiyar hissediyoruz. dan Ankaraya ve Ankaradan Es hire uçtuk. Eskişehirden de gen tanbula geldik. Yabancı bir mil havalarında dolaşmadığımızı bi ruz. Vatanmızın karalarmda ve valarında, hakiki ve candan bir * miyetle karşılaştık. Uçuşlarımızd ni hayrette bırakan bir nokta tayyarecilerinin uçuş hususunda le kabiliyet ve muvaffakıy “Bundan maada, geçtiğimiz ye rin manzaraları da bizi meftun bi! Beni ve arkadaşlarımı, Eskişehir ile Türk tayyarecilerinin gösterdi hararetli ve samimi hüsnükabul, * himizde yapılan tezahüratın son ce mütehassis ettiğini söylemek rim. Küçük mektepli | çocuklar başlıyarak en ihtiyar adamlara ki bütün milleti, yekpare bir kütle b de bulduk. Türkiye Cümhuriyeti kadar biribirile kaynaşan bir halk Jesi ile elbette Me edecektir. Yakan tarilerde ölüm derece geldiği zannolunan bir milletin, b kıllara durgunluk veren faaliyeti, « yanım takdir ve hayretini celbetme "Türkiye cümburiyeti, tam manı modern bir orduya maliktir. Bu ord hava kuvvetleri bilhassa takdire lâ tır. Bu kuvvetli kara ve hava ordu! İş, Htihar edebilirsiniz. Bizim ahdi wyet va kuvvetleri namma, bmda dost, kardeş Türk milletinin pında ve onun havalarında canımız. Sovyet tayyarecileri, şerefine al da Perapalasta bir ziyafet verilmiş! Sovyet een. buzün şeh ze misafirlerile likte Medimipe vide edeceklerdir Tayyarecilerimiz Maskovaya gidecekler Haber aldığımıza göre, önümüzü mayısta Türk hava ku me bir tayyare filomuz Sovyet Rusyi ziyaret edecektir, ç Filomuz, Sovyet Rusyanm bül .Yıldız sarayınd: (Başı 1 2 ei sahifede) sen bin lira kadarmış. Ve sirkat H ket ordusu anka girdiği zamar) pılmışmış. Bunun üzerine alâkadar mak. mahkemeye müracaat ederek bu ların bulunduğu ihbar edilen ve manlı İmparatorluğu devrinde Ki lâ meb'usu olan bir zatın evinde ma kararı almıştır. tarz en ve ib Bu karar mucibinc: pılmıştır. Filvaki bir | inci işlemeli örtüler bulunmuştur. ğer taraftan bu zat ta eşyanın ke malı olduğunu ve ispata smade bi duğunu iddia ederek dava açmı: Yalnız davanın neticesine kada yalar Topkapı sarayında mz tma alınmıştır. Söylendiğine lunan eşya, ihbar edilen sekilde | metli ve tarihi bir eşya olmamakla raber sirkat olup olmadığı da keme neticesinde belli olacaktır. nunla beraber ortada bir müru: iman olduğu da söylenmektedir. ESRARSIZ HAYAT Hollywood'da sinema yıldızlarının romanı Yazan: VİCKİ BAUM Kazadan sağ kurtulmak hoş bir şeydi, Fakat hurdahaş olmuş bir araba ile yolu üstünde kalmak müz'içti. Bahusus, tam nefis bir şekil almağa başladığı bir sırada o akşamın da otomobil gibi hurdahaş ol- duğunu görmek hayli tatsızdı. Fenerin sığında Francis'e baktı. Dudakları yarı açıktı. Fakat bir şey söylemiyordu. Ufak yarasından iplik gibi kan akıyordu. Bu genç kıza kimse: “Bu ara- bada kalacaksın!” diyemez. Biz ken- disini alıp şehire götürürüz. Evvelâ bir eczahaneye uğrarız. Her şeyden evvel yarasının üzerine biraz tafta koymı Oliver bu rak söylemiş Francis birdenbire: — Evet, Rica ederim. Beni götürü nüz, dedi özleri gayet makul ola- |... Terceme: KAMRAN yim Çamurluğu düzeltmek için iğilmiş olan Aldens birden doğrulup genç kı- za baktı. Sert bir tavırla: — imkân: yok, dedi. Benim yanım kalırsın. da Bunun kaba ve haşin bir emir ol- duğu gün gibi âşikârdı. Genç kız fene rin ışığında ayakta duruyordu. İnce çehresinin önünde biraz sis vardı. Al dens, biraz evvel taati ettikleri çılgın ca puselerin lezzetini hâlâ dudakla” rında hissediyordu. Müsademe deli- kanlıyı daha mülâyim yapacak yerde bilâkis daha âsi bir hale getirmişti. — Hayır, ben nerede isem sen de orada kalacakam, dedi. Elleri sarkıyordu; birdenbire, her elinde sanki bir çekiç tutuyormuş gi- bi onların ağırlaştığını hissetli, Bu iki şekiçle bir şeye vurmak için kendinde büyük bir arzu duyuyordu. F: süratle otomobilin etrafından dolaşıp yanma geldi. O da genç kıza doğru yürüdü ve omuzlarından tuttu, — Beni bırak ta onunla beraber gideyim... buna lüzum var. Her za- man böyle fırsat ele geçmez. Anlamı- yor musun? Bu benim için büyük bir fırsattır, Bu sözleri fısıldayarak söyledi. Bu sözlerde sanki ihtiraslı bir ser münde miçti, Söyledikten sonra bir kaç sani- ye, ses çıkarmandan, ısrarla gözleri- nin içine baktı. Aralarında, tel gibi kalın, sert bir gerğinlik peyda oldu; birdenbire hepsi koptu. Aldens yüksek sesle: il — Cehennem ol! dedi. sw Ve ona tamamiyle arkasını dönüp otomobiliyle meşğul olmağa başladı. Bu kadar beklemiş, yalvarmış, bu ka dar sevgi ve arzu sarfetmişti. (Bura- da tercümesine katiyyen imkân olı yan Almanca bir Sehnsucht tabirini kullanıyordu); sonra dans, vait, puse ler... İşler bu vadiye gelmişken araya meşhur artist girmiş, Francis'i koluna takıp götürmü ken.... büyük sahneleri daima öteki oynıyordu. Muvaffakiyetleri daima ö- teki kazanıyordu. Manken... manken ti. Francis ona elini uzattı. O görme- — ze vi ks ei püklüm bir hayvan gibi Francis: — Yarın ben sana telefon ederim, dedi. Bu günlerde iftirakların ve faciala rm dörtte üçü daima bu cümle ile ne- ticeleniyor. Francis otomobilin öte ta- rafına gitti, biran siz ve karanlık için de kaybolduktan sonra tekrar meyda ma çıktı. Oliver sabırsızlıkla, fakat Jâkayit bir tavırla beklemişti. Başı gene ağrımağa başlamıştı. Jerry, narin elleriyle direksiyonu yakalıyarak kendinden beklenilmiyen bir azim ile: “ — Bu sefer arabayı ben sürüyo- rum, dedi. Oliver cevap verdi: — Olur. Francis'i arabanın içine itip kendi de arkasından usulca içeri girdi. Aldens'i yol üstünde bırakarak ha reket ettiler. Fenerleri parçalanmış ol e için derhal karanlık etrafı sar- Oliver köşesine yerleşti ve bir müd det başına bir yer bulmaktan başka bir şeyle meşğul olmadı. Fakat başı" na Be vaziyet verirse versin ağrısı bir türlü azalmıyordu. Nihayet o işten de vazgeçti. Francis rahat ve tabii bir ta ver takınmağa ve Oliver'e bakmama- ğa gayret ediyordu. Öyle olduğu hal- de gözlerini de ondan ayıramıyordu. Tamamiyle dalgın bir tavırla ve #rf bir eseri kezsket olmak üzere genç kıza bir kaç süa! sordu: — Siz de sinemada mı çalışıyorsu- muz? — Hangi kumpanyadasınız? — Ya küçük yara nasıl oldu? ? — Aciyor mu? Bu merasim bittikten sonra gözle- rini kapadı, Çok geçmeden uyku ile uyanıklık arasmda hudut teşkil eden, ani korkular ve raşelerle dolu yarda kendini kaybetti. Otomobilin içindeki süküt kef ve gayrikabili nüfuz bir hale geldi. Jerry sarsmtılardan ihtiraz eder ağır ağır gidiyordu. Oliver'in hali| den endişe ediyordu. Sis hâlâ v4 ediyordu, fakat daha incelmişti. ğın nüfuzuna müsaitti. i da benzin ve rik mürekk bir esans lezzeti peyda etmişti, F: bütün bunlar hiç hakikate yordu. Oliver: © Beer... dedi. O zaman Franci karar Ona sokuldu ve vöcudünün meli nı arzetti. Oliver gözlerini açma kollarını onun omuzlarına dolayıp nu kendine doğru çekti. Kim bil belki de ne yaptığından haberi yok! Bu, mahzun ve soğuktan kaçman hayvanın insiyaki bir hareketi İ Francis bunların hiç birini anl, ve bu tavrı harikulâde buldu. İçi her şey gergin ve pürintizardı. Oliv: de bezginlikten başka bir şey yok (Arkası var.)