Müşterek bir ilim dili Medeniyet âlemi parçalanıyor, diyor- lar. Avrupa ve Amerika milletlerinin her birinde milliyetçilik fikri üste çıkı- yor. Her millet kendi kültürünün, ken- di dilinin yükselmesini, başka mil türlere, başka dillere galebe etmesini #iyor. Hülâsa herkes kendi tarafma çe- kiyor. Geçenlerde, milletler arasında fikri müşareket enstitüsünün Madritte top- ladığı içtimada, Avrupa medeniyetinin bu gidişle nereye varacağı meselesi or- taya konmuş. Müzakereler o kadar ka- roşık olmuş ki, medeniyet âleminde dü- pünen insanlar arasında bir anlaşma maksadile yapılan bu ii yeni bir Babil kulesi ayrılışına benzemiş Eski zamanlarda bir yamaç medeni- yeti, bir İslâm medeniyeti varken mede- niyet âlemine girmiş olan milletler, biç olmazı kültür işlerinde tek bir dil kul- , kitapları o dilde yazarlardı. Die izi bir medeniyetin ergeç sönme- sine mani olamamışsa da (bunu tarih gösteriyor) ayni dilde okuyan ve yazan milletler arasında hiç olmazsa anlaşmak kolay olurdu. Kültürleri ayni olan adam lar aralarında hoş geçinirlerdi. Halbuki şimdi her milletin kültürü ayrı ayrı olması yüzünden milletler birleriyle anlaşamıyorlar. nız kendi musil istiyen Belçikalı yapıyorlar. Frasnızlar ise Almancadan Fransızçaya roman tercüme ettiren na- şirlere lânet ediyorlar. Ya Amerikahlar? Onların ayrı bir dilleri olmadığı halde İngiltereli muharrirlerin yazdıkları ki- taplar Amerikada ayrıca basılmamış ise onları kendi memleketlerinde sattırmı- yorlar. Kültürde, dilde arzusu yalnız bu üç Zil, İtalyanlar da çalışıyorlar. Onlar da kendi kitaplarını tercüme ederek faşist- liğin yüksek kültürünü yapmağa gayret etmedikleri için başka item ediyorlar. Yarın Ruslar da ayni sitemi yapacaklar. Gök yüzünde on dokuz bin metre yükselen bir milletin ilmini, ede- biyatını, hülâsa bütün kültürünü tanımı yan, ihmal eden başka milletlere onlar da sitem edecekler. Dil ihtilafı yalnız muhtelif milletler arasında kalsa, belki hafif görülecek. Halbuki ayni milletin içinde muhtelif eyaletlerde bile milletin müşterek lisa- nına karşı iddialar yükseliyor. Fransa- da Mistral, Provensal dilinde yazdığı Mirelio manzumesini bütün dünyaya ta- suttığındanberi,, Fransanın başka eya- etlerinde de mahalli dilleri yeniden can landırmak hareketleri eksilmiyor. Meselâ yakın zamanlarda Andrö Chamson, kendinin anlatmak istediği ihtisasatı ifade için o Langdoe dilinden başka hiç bir dilin bulunamıyacağını, ciddi olarak, iddia ediyor. İngilterede, eyer Belçiknda dahi böyle me i dilleri canlandırmak, yeinden bir kültür yapmak hevesleri u- yanıyor. .. Medeniyet âleminin böyle parçalan- ıpaşına acaba bir çare bulmak kabil mi- ir Bu bahis üzerine, yakında bir kitap Thörive bu parçalanmağa çare olmak üzere, İtalyada, Rı ada, İtalyada bü- nin karşı tutulmasını tavsiye ediyor. Fa kat muharririn bu karşı koymanm nasıl yapılacağını bildirmemesine göre kendi- nin de bulduğu çareden pek emin ola- madığı anlaşılıyor. M. Thârive'in kitabını tahlil eden Le Mois mecmuası ise, Karer dar böyle ancak Hristiyanlık aki- delerinin yeniden | yerleşmesi ile karşı konulabileceği fikrindedir. Onun fikrin- ce, devletçilik ile fertçilik aarsında mu- vazeneyi ancak Hristiyanlık temin ede- il Vakıa Avrupada Hristiyanlık akideleri bozulmamış iken bütün Avru- leri, kilisenin dili olan Lâtince Milliyet'in e in edebi romanı: 6. sonra medeniyet hakiki surette ilerliye- bildi. Bugün parçalanmaması istenilen beenii Avrupada umumi Hristiyan ın yaptığı medeniyet değil, bi- Tal Arak Hristiyan kültüründen kurtulduktan sonra meydar- çıkan ilim medeniyetidir. .. Benli Sikriiize, Avrapa medeiyeti ni parçalanmaktan kurtaracak yine, o medeniyeti meydana getiren, ilimdir. Hakikaten muhtelif dillerin çe kuvvetlenmeleri, bunlardan her birinin diğerlerine galebe arzusu medeniyet ö- leminin parçalanmasına, muhtelif mem- leketler arasında âdeta birer medeniyet duvarı çekilmesine sebep oluyor. işlerini ie Her hangi bir memlekette ilmi bir bahiste tetkikat yapmak istiyen bir &- dam, kendinden evvel o bahiste rin çalıştığını, buldukları neticeleri bil- mek mecburiyetindedir. İşte ilim işlerinde güçlük burada bel- li oluyor. Bu gün her hangi biz âlimin Almanca, İngilizce, Fransızça, Ttalyan- ca, İspanyolca, yarın Rusça, öbürgün Polonezce ve saire dilleri bilerek o dil- lerde yazılmış ve kendini alâkadar eden bahse dair yazıları okumasına imkân yoktur. Bunları bilmeyince tetkikatı mutlaka eksik kalıyor, yahut ikinci el- den yapılan tetkikler, tercümeler yanlış oluyor. Bunun için müşterek bir ilim diline hakikaten ihtiyaç çoktur. Bazı ilim. a- damları eskiden olduğu gibi Lâtinceye avdet etmek isi yal Fakat ölmüş bir dili yeniden İlmek kabil değildir. Her hangi bir dil edebiyatınm zamana uyğun olmasiyle yaşayabilir. Vakıa Lâ- tincenin büyük edebiyatı olduğuna şüp- he yok. Fakat zamanımızı tatmin ede. ceğinde pek ziyade şüphe vardır. Bir vakitler bazı bayalperestlerin müşterek dil olarak uydurdukları Vela- puk, Esperanto gibi dillerin yaşamak ihtimalleri olmadığını zaman gösterdi. Çünkü edebiyatı olmıya nuydurma bir dil yaşayamazdı. O halde mevcut ve edebiyatı yüksek dillerden birinin müşterek ilim dili ola- rak kabulü tek çare olarak kalıyor. Bu- nun da müşterek bir iyi niyet ile inti- hap edilmesine her milletin gururu ma- ni olsiyor. Böyle müşterek bir ilim dili intihabı için milletler arasında bir kon- ferans toplamak imkânı olsa bile onun silâhsızlanma veya iktisadi konferans- lardan ziyade muvaffakiyetsizlikle dağı- lacağı şüphesizdir. Medeniyeti parçalanmaktan, ilim a- damlarını güçlüklerden kurtaracak, me- deniyetin ilerlemesine şimdiki halde en büyük hizmeti yapacak olan şey yine milli gurur olmalıdır: Hangi millet kendi dilinin, öteki dil lerin hepsine hakikaten galebe etmesi- sek kültür dili olmasını istiyor ise öteki dillerde yazılan ve ilim işlerine dair o- lan ciddi yazıları kendi diline tercüme Vakın bu, küçük bir iş değil, bütün dünyada değilse de medeniyet âleminin her tarafında yazılan ilmi, yani her han- Fakat bu büyük işin ax zaman için- de meydana çıkacak | müküfatı kolayca menfaatlerini temin için, mecbur olacak lar, hattâ tercümeye, ne kadar ihtimam ile yapılırsa yapılsın, tam itimat edile- miyeceğinden, bütün dünyanın ilim a- damları o dilde yazmağa çalışacaklar. Belki pek kısa bir müddet içinde artık tercümeye bile hacet kalmıyacak. O zah meti ilk defa ihtiyar eden milletin dili, milletler arasında müşterek ilim dili ola- cak, Medeni bir milletin gururunu ok- şiyacak bundan daha büyük ne olabilir? Vakıa, bunun dar masraf ile mümkündür? Diye düşü- nüyorum. Acaba, senede bir zerhlı yap: maktan daha pahalı mıdır? GA CY)KIR ÇİÇEĞİ BURHAN CAHİT: (akılâp Romanı) Duyduğum bu şefkatli temas be- ni biraz teskin etti. Ömrümün ilk acısı bu o coşkun gözyaşlarile aktı, aktı. Fakat bu ilk acı kalbimde yer etti. Kulaklarım- dan gitmiyen çağlıyan sesleri gibi bu acı da bütün ömrüme sardı. Vali bir baba gibi beni tes! etmiye Biraz sonra Emine kadını ğırttı. Ona: — Kadınım, dedi. Biz küçüğü mektebe yollyacağız. Senin bura da kimsen var mı? — Burada değil, dünya yüzün- de kimsem yok, ben onların emek- tar adamı idim. Bir bu yavrucuk kaldı. — Öyle ise sen burada kal, Da- irenin temizliğine bak geçinirsin, Küçük mektebe gidecek. in a ruşük yüzü katmer katmer oldu. | Feri kaçan gözlerinden yaşlar dö- külüvordu. Boğulur cibi inledi i Emine kadın boynunu büktü, bu-' — Tanrıya emanet olsun, inşal- lah anacığı çıkar gelir de bağrına basar, Sonra içini çekti: — Ah, Hacı Efendi lidi? Emine kadın beni (O yüzümden gözümden öptü. Ben de kendimi tutamadım. Bo- ğazıma bir şey tıkanmış gibi konu- şamıyor, sadece için için ağlıyor- Babamın gülyağı kokan setresi- ne başımı koyduğum zamanlar ne sağ olma. bahtiyardım. Kendimi ne Okadar tasasız bulurdum. Onu kaybettik- ten sonra annemin sıcak kokusuna ısındım. Son geceye kadar onun dizinde onun kokusunu teneffüs e- derek uyurdum. Dün geceden son- ra Emine kadın yüvaimızın son ha- tırası olarak yanımda o kalmıştı. Şimdi ondan da ayrılıyordum. Emine kadının kuru, damarlı el. Ununu elemiş Beyoğlu caddesinde — dolaşıyor- duk. Hava güzeldi; renk, koku ve ışık arasmda caddenin gece hali, insanda bir takım arzular uyandı- rıyordu. Birisi ellilik olmak üzere üç ar- kadaştık. Yaşlı arkadaşımız, şöyle bir dolaşıp tramvayla eve dönmek kararında idi. Biz, sözde gençler, itiraz ettik: — Beyoğlu bu saatte bırakılır mı hiç? Sordu: —Bırakılmaz £ da yani nereye gidilir?.. cook! Dedik, gidilecek yer mi yok Beyoğlunda? — Meselâ? Meselâ bir çalgıl gazinoya gider, iki üç kadeh bira içeriz. — Bira, bana dokunuyor! — O halde rakı iç! — Rakıyı hiç kaldıramıyorum. — Bir şey içme.. Otur! — Onun da zevki yok! — Eğlenirsin, canım.. İsrar ederek koluna “girdik. Â- deta sürükliyoruz. — Bırakın beni! Diyor dinletemiyor. Böyle zar “zor önu | “Kırmızı o değirmen,in kâpısına | kadar getirdik: Kö — Hadi, buraya girelim! Arap oyuncularını seyrederiz! — Burası ne? — Kırmızı değirmen., Güldü: — Ben ununu eleyip'eleğini du- yara asmış adamım. Kırmızı de- ğirmende işim ne?.. M. SALÂHADDİN Bugünkü proğram İSTANBUL: Çilrlemiy sisnlera) Münir Nurettin Bey ve âPkadaşları. 21,30 Gramolon. 4,27 Anadolu Ağanın, Boran. baberleri; at NK ARA, 1838 in. 12301: Gramafon. 18: rkkücn SM ile turka saz. 20: Ajans haberi VARŞOVA, 1411 m. v 'BUDAPEŞTE, 550'm. 18351 Orkestra, 18,15; Almincl ürk, Kaman kemeri, 2040 Tal akşam konseri MİLANO, Torino FLORANSA 19,48: Haberler, — 20: Haberler. — Plak sie Haklar. © lal aze Piyer 22,50: Oda musikisi. 23,33: Banda yuzika. PRAG, 488 m. 18,08: 19,30: Almanca neşriyat 200: Sie ları 221101 Eran 20,25: Ecnebi lisanlarile haberler. 21: Haber. lar — Plâk. 2150: Piyer, 22,20; Hafif siki ve karışık program, BÜKREŞ, 394 m. 18: Orkesira. 1920: Kara, 10,35: İRadi 5 Kunter. 21.20: 2250: komser. BRESLAU, 325 m. ga “bağırınca” isimli söllli Ku mesikini. Eleiğe Reyeli temeli Şişlide satılık ev Şişlide 6 oda, mutfak, banyo, kalorifer ve her türlü konforu haiz bir ev satılıktır. Müracaat: iMilliyet N. B. 6981 ayrıldı. Valinin yanına gelen ye- ni bir kalabalık arasında o da kay- boldu. Gelen, giden çoktu. Herkes telâşta idi. O sırada beni mektebe götüre- cek müfettiş tekrar göründü. Vali o kadar işi arasında müfet- tişle uzun uzun görüştü. Bir şeyler . Mühürledi. Sonra ba- —Haydi kızım. Beyefendi seni | Sivasa götürecek. Mektebe yerleş- tirecek. Gözün arkada kalmasın. Anneni bulunca onu da Sivasa yol- cu ederiz. Kalktım. Müfettiş Bey elimden tuttu. Va- linin elini öptüm. Asker ve sivil girip çıkan kala- balık arasında hükümet konağını terkettik. am Bey elimi bırakmıyor. Sd çok kalabalıktı. Ahaliden fazla asker vardı. İçinde çantalar, yol eşyası olan bir yaylıya bindik. Araba kalaba- Mk arasından bozuk yollardan gi- de gide kasabadan çıktı. Akşam serinliği başlamıştı. Bü- tün eşyamızdan en son kalan bat- taniye de Emine kadında'idi. Üşü- meğe başladım. Müfettiş Bey an- ladı. Büyük bir çanta (o açtı. Bana İleri vavas vavas barmaklarımdan | kalın. temiz, lâvanta kokulu yün Niçin verem olmalı? Memlekette verem © hastalığınm her türlü şekillerine rast gelindikçe can si- kılıyor. Zira şu musibet hastalığının biz- de ziyade bulunduğu hatıra geliyor ne fena şey! Halbuki niçin verem olmalı? Bugün has korunmak ve sa- kınmak için o kadar çok kolaylıklar var ki ve o kadar sade ve kolay usul ve yol- için acaba rl geldi de- mekte kimsenin hakkı yoktur. Demek oluyor ki bu hastalığa Urtulmak insanın öz kusur ve kabahâtıdir.Tutulmamak için ne yapmalıdır? Her şey yoliyle ve tam vaktinde yapılmalıdır. Vücudunun iyi beslenmesi, dışarda saf Ve temiz hava alınması, sporlar ve jimnastikler yapıl- ması, iyi istirahat edilmesi en güzel ça- feler ve en münasip tedbirlerdir. Veremin mikrobu (canlı tohüm) var- dır. Bu tohum ağız ve burun deliklerin- den girer ve çok kere ciğerlerde yerle sir. Herkes bu tohumdan bazi vakit yu- tabilir veya nefes ile içerisine çekebilir fakat vücut sıhhate oldukça onun karşi durmak kuvveti hastalık ( tohursisrınen neşvünüma etmesine mani olur ve-inet ineydana gelemez. o Verem hastalığının meydana çıkmuğa fırsat bulması en zi- yade grip, zatürree boğmaca öksürüğü, kızamuk gibi hastalıklardan sonra vuc: dun karşı durmak kuvveti azaldığı za. man olur. İşte bunun için bu gibi halier- | de bir tenank baş göstermeden hastalık geçiren kimsenin vucuduhü kuvvetlen- 'dirmeğe çalışmalıdır. Verem başlamasi- Ban ilk asametleri; Hafif nobet yorgam lux duymak, öksürük veya ses değişikli- ği, bunlar âdi nezleve olursa da © «avar surekli olmaz, siklet kaybetme ve göğü- te ağrı duymak gıbi şeylerdir. Bu alâ- metierden her bırı hastanık savleti baş- ladığma delâlet eder. Kendisinde bün:a- iin oülunduğunu anlıyan kimse hekime gitmelidir. Bu alâmetler bulunmakla te- laş etmeğe de hiç lüzum yoktur. Bu hal-| de yapılacak en doğru hareket istirahat-| tir. Evinizde lüzumu gibi istirahat et- mek ve bakılmak mümkün olmıyacak i- 28 veremliler için yapılmış hususi hasta- haneler ve sanaloryomuaruan bırıne gir- metdir. Burada çok iyi ve yoliyle baki- lr ve memnun olarak çıkarsınız. Sana- toryomlardaki istirahat ve bakım usul ve kaidelerini bir'hekim mezar alın da kendi evinizde sıkö sıkı tatnık ve ria- yet edebilirseniz bekâlâ olur. Asıl iş bu isürahat ve tedavi esnasında sıkılıp ü- zülmemeli ne kadar sükün ve ferah için- de bulunur ise o kadar çok ve çabuk te- daviden de edilir, bir de hastalık 'ne kadar erkenden anlaşılırsa o kadar ça- buk çaresine bakılır ve önüne — geçilir. Bu hasialığin iyi edilmesi ve önü alınma- sinin en kestirme yolu hastanm bütün vü cut kuvvetlerinin arttırılmasına çalışmak ve bu suretle hastalık tohumlarını mah- vedip öldürmektir, . bir takım ilâçları tecrübe ile vakit geçirmekten ise enev- vel ne yolda harekci edeceğini pek doğ- ru söyleyecek olan bir doktora gitmeli, veremden korunmak için mümkün oldu- ğu kadar Di çalıştığın, oynadı ğın, uyuduğun ve istirahat etuğin yeri rin hep sat hava olmasına dikkat etmeli, besleyici yemekler yemeğe ve pastorize edilmiş veyahut Tüberkulim tecrubesin- den geçen hayvan südünü içmeğe çalış- malı; yorucu işl geceleri geçe ka- dar oturmaktan, vücudunü zayıtlatan #uistimallerden sakınmalı, daima keyif- live neşeli bulunmağa gayret etmeli; senede bir kere vücudunü muayene için doktora gitmelidir. Herkes için yapıl- ması lâzım olan bir şey det Gerek ken- din ve gerek başkaları için pek fona bir şey olan umumi yerlerde tükürmek, gö- rünürde bir hastalığın olmasa bile yap- Büyükada Dr. ŞÜKRÜ gili aile reisimiz Ali ağa zade Ali Raif | Beyin vefatı münasebetiyle gerek İstan | buldan ve gerekse taşradan elem ve te- | essürlerimize iştirak eden zevatı kirama ayrı ayrı teşekküre teessürlerimiz mani olduğundan kendilerinn kalbi teşekkür- İerimizin iblâğına tavassut buyurmanızı rica ederiz. Ailesi efradı > (8376) bir caket verdi. — Arkana al kızım. Üşüme, Yolda daha bir çok arabalar vardı. Kasabayı bıraktığımız gece aklımdan çıkmıyordu. O gece de böyle arabalar arka arkaya yola çıkmışlardı. Gözlerim dalmıştı. Müfettiş Bey galiba beni oyala- mak için kasabamızı, babamı, mek- tepte ne okuduğumu soruyordu. İçimde bir ezginlik, acılık var- dı. Anlatırken duyduğum teessür den gözlerim doluyordu. Vak'alar, felâketler o kadar ça- buk biribirini takip etmişti ki acı- lar içimde taş gibi ( katılaşmıştı. Böyle deşildiği zaman yumuşuyor ve o zaman gözlerim la e Mektebe ilme okursun. Büyürsün. Her şey unutulur. Bak benim de ne anam var ne babam. Senin gibi iki yavrumdan başka kimsem yok. Dünya böyle ne yapa- ım. Şimdi sen mektebe yerleştin mi rahat edersin, çalışırsın her şe- yi unutursun. Müfettiş Bey sonra bana mekte- be, derslerime dair bir çok şeyler sordu. Âdeta beni imtihan etti, Memnundu. — Seni sınıflara alırlar. Geçen gün sokakta şahit oldum. O, önde, kadın arkada gidiyorlardı. O, dediğim seyyar alıcı. Seyyar satıcı olur da seyyar alıcı olmaz mı Şapkasını arkaya, mendilini sol o- muzuna atmış, elini kolunu sallıya- rak, Fıstıkı makam, * salına salma yü- rüyordu. Kadın da söluk yeldirme; beyaz örtülü bir ihtiyarcağızdı. Ben evvelâ ayni yoldan tesadüfen yürüyor. zannetmiştim, Fakat sonra yanıldığı- ğız belli ki, o kaptırmış, gayri ihtiyari takip ediyor. Zaten insanlar çok güzel olan bir şeyle Fazla alâkadar olurlar. Yahut giden bir şeyle... Kadıncağız bu hal olmuştu. Biraz daha yakınlaştım. kadm da, yavaş sesle tekrar ediyor- du: yorum. Kadında kaşlar sinirli sinirli oynı- yor: — se Yorum.. Nakarat devâm ediyor. — Sar mangal, bakır mangal, prinç mangal alı.yorum... Aksi sada da berdevam: Hezaren sandalyeler, basır kol- tuklar, kamış, bambo kanepeler alı... müş sahan, gümüş tepsi, leğen, ibrik ki durmiyor, acaba çağıran var e de bakmadan yürüyordu: Çatalı, bıçak takımları. Yorum. Demir karyola, ceviz karyola, | prinç karyola alı..yorum.. — sw Yorum. “Et makinesi, dikiş makinesi, na kış makinesi alı...yorum.. — Yorum, — Yatak takımı, şofra takımı sa- bi “e alı. yorum. Yorum... — Hah, kilim, yol keçesi, muşam- ba alı..yorum. « Yorum. — Acem halısı, Uşak halısı, İzmir halısı, Gördes halisi alı..yorum:, — Yorum. — Ipek perdeler, ipek seccadeler, masa örtüleri al..yorum., —Tal | perde, bez perde, stor, du- var kalısı, cicim perde alı...yorum.. — e. Yorum.. Fakat kadının sinirleri artık geri- ii kadar gerilmişti Lâkin öteki yorulmamış, hızlanmıştı: — Gardrop alı.yorum.. Kı alıyorum... Camlı dolap alı..yorum. Antika kâseler alr.yorum. Frenk ha- Lları alı..yorum.. hâl — Haaaay, diye haykırdı. şarkadak düşüp bayılacağım, rulmaz çenen varmış. Öteki oralı değildi. — Çin, Capon, > kahve çay ları al... Nihayetini getiremedi. İhti: dın koştu, kolundan tutarak sa — A müslüman, birazda Faka seyyar alıcı, o kadar havasında, kendini öyle kaptı m kadına döndü ve ayni ahenkle — Biraz da nefes aliuyoru Kadıncağız dehşet “ve nun kolunu bıraktı. Nasılsa gözgöze gelmiştik: — Zavallı, tozutmuş galiba Zehirli gazlere dair bir tavzih Kimyager Şevket Beyin yanatında, küçük bir yanlışlık Şevket Bey, zehirli gazların, dilmesi için maskelere takılan & den yeğ ala kutular içine tabak baka aktif kömür konul kömürün diğer bir çok malini fevi yanmda fındık kabuğundan da ü sal edildiğini söylediği halde, bu kömürün maske dahiline ğü kaydolunmuştu. Tavzih Hukuku tie Muslihiddin Adil Birinci kısım Fiyatı 3 lira Tevzi merkezi: Hilmi kitaphanesi İkinci kısım yakında çıka, 8066 7249 gtlilliye narın ürmdesi “MİLLİYET” ABONE ÜCRETLERİ Pei ri BUGÜNKÜ HAV Yeşilköy o Askeri Rasat Merkezi zo azil “767 limeirei cakhık 20, en sx 9 derece mm» Sinemanın en mükemmel çift artisti “Sarışın arzu,, tabir edilen JEANNE HARLOW ve CLARK GABLE Metro-Go'dwin Mayer'in © 3 SAYGON GÜZEL S.cak bir iklimde cereyan fe“ eden esrar ve entrikalarla dolu bir aşk manzumesi Fransızd sözlü fili &, Bu a akşamı SARAY (Eski Glorya) sinsmasındâ Gün batmadan evvel küçük bir i kasabaya geldik. Müfettiş Bey: — Burada yemek (yeriz, ama kalmayız. Gece gitmek daha iyi- dir. Dedi. Camları isli, içinden biraz sarı aydınlık sızan kahve gibi bir yerin önünde durduk. Müfettiş Bey: — Burada bir şey | bulunmaz. Belki bir çay içe biliriz. Dedi. A- rabacıyı iie ELER Kahve camlarından gelen sarı £ fade ederek arabadaki e se petlerden le Yiyecek bir ler ir. eyy acıkmıştı. Biz o yemek yerken çaylar da ei e Sıcak çay ne iyi li, dür boğazımdan şey geçmi- yordu. Zavallı annem. Bana her sabah süt kaynatır, ekmeğime tereyağını sürer, yalvara yn yedirirdi. Bilmem içime bir uysallık bir tevekkül gelm işti. Yolda alen ile Müfettiş Bey konuştukları zaman işitmiştim. Düşman ordusu Erzuruma Erzinca- na doğru geliyormuş. Bütün kasa- balardan ahali kağiyormuş, ve Er- meni çeteleri bu kaçan kafileleri > basıp öldürüyormuş. lüfettiş Bey benim dikkatle ediğimi > gördüğü için pek açfi yordu. Fakat arabacı neler rdu neler. İhtiyar arabacı askerden dönen oğlunun köye gelirk: teler tarafından yakalanıp oyulduğunu anlatırken da; Diye haykırdım. Müfettiş Bey çok. içli bir 2 rak yola çıktı. Müfettiş Bey, 9! badaki çantaları düzeltti. âdeta ikiye ayrılmıştı. battaniye verdi. — Buna sarıl. Uyumağs yayrum. Dedi. Bu battaniye bizimki gibi di. Ne güzel lâvanta Sarıldım. Büzüldüm. A lantısı bana beşik vi 1 e,