MİLLİYET PAZARTESİ 4 EYLÜL 133.. İhracat ve paramızın kıymeti Harici tcaret siyasetinde bütün hükü- metlerin en büyük endişesini milli mah- —- ihracının temini teşkil otmekte- si eski merkanitilizmi hatırlatan fakat dünyanın şimdiki şeraitinin tevlit ettiği bir zihniyetin mahsulüdür... Bütün bu tedbirlerin dereceiisabetini tetkik edecek değiliz... Beynelmilel ti- earet serbest olsa beşeriyetin refahı daha Siyi ve kolay temin edileceği huhakkak- tar.. Fakat madem ki her millet bir du- varın arkasma çekilmiştir. Bizde kendi- mizi müdafaa mecburietindeyiz... Binaenaleyh takip ettiğimiz harici ti- €sret siyasetini şimdiki dünya şeraitine uymak mecburiyeti doğuruyor... ve bun- Bir biri, en'dürüst, bir tarafin kontenjan usu- lünün zaaflarından münezzeh bir siya- settir. Bunda çok muvaffak olduğumuz mu- hakkaktır. Bu itilâflar ile şimdiye kadar Türk mahsulünü veya bazı mahsucrilmi- zi görmemiş pazarlar birer birer açılıyor. Ve ihyuç ve hinnetice istihsal kabiliye- tmiz arttırılıyor... Fakat bazı müfritler elde edilen veya edilecek olan mühim neticelerle iktifa etmeyip bir takım sun'i tedbirlerle güya ih tımızın daha fazla teşvik edilme- iyorlar. Bunların başında para kıy metinin düşürülmesi geliyor. Bugünkü dünyanm hususiyetlerinden biri de bata ve safsatanın insanlar, hattâ düne kadar aklıselimden ayrılmamış ©- lan insanlar üzerindeki tesirinin artmış olmasıdır. Para mesailinde hatanm bu kabiliyeti çok fazladır. Buna da sebep bir çok milletlerin müşkül vaziyette olup şaşırmış olmaları, bilhassa mesailin yalnız sathını, bir tek cophesini gören yarım bilgidir, akösleri yalnız kısa bir zaman için sezen mahdut görüştür... ”Paramızın meselâ kıymeti sabit olan franga karşı yüzde 20 nispetinde düşü- rüldüğünü farzedelim... “Bu vaziyette meselâ tütün alan mil- letler bizim tütünlerimizi daha ucuz bu- lacaklar.. Kendi paralarına mukabil, şim- di daha fazla Türk parası ve binnetice Türk malı ellerine geçecek, binaenaleyh bizim malımızı tercih edeceklerdir... Bu da ihracatımızı teşvik edecektir... İngiltere, müstekar paranın ananevi şampiyonu olan bu memleket bile ihra- eat vaziyetinin müşkilâtı ker ni hayet bütün gururunu, İngiliz banka â- leminin menafiini feda edip parasını dü- şürmeğe mecbur oldu... Evvelâ vak'anın tesbitinde hata vardır. İngiliz lirasının düşmesi: Hükümetin iradesile olmuş değildir... lirasi zamanında, haddinden fazla yüksetilmiş olmaktan, İngiltere bankalarının kısa va- — — ——— şey, hattâ en asi tabiatler serfürü e- derler. | Siz iyi yaraddışlısınız; kadınlar için daha merhametli olunuz. Bun- din herkes hazanacaktır., emin olu- muz! Bu mektubumu Türkçe yazmak mümkün olmadı. o Bundan dolayı ö- sür dilerim. Bu kadar mahrem bir takım hissiyatı kendi ana lisanımda bütün çıplaklığiyle ortaya atmak ba- na âdeta çırçıplak soyunmak gibi gel di, tanen İlk defa görülen yaban- in, meselâ bir hekimin önünde insan A MERE de, eski bir öşina- nın önünde banu yapamaz. Mektubu mu Fransızça yazmakla kendimi gü- m örtüye bürünmüş tahayyül et- Eğer sizi ve karilerinizi alâkadar edebilirse, mektubamu tercüme ve meşredebilirsiniz. Yalnız rica ederim. İmzamı neşret- meyiniz. İlk mektubumda ismimi des giştirdiğinizden dolayı Sie ede- Tim... de ile veya vadesiz aldıkları sermayeleri hesapsız olarak Almanyaya ikraz etme- lerinden, ve bu ikrazatın Almanyada tut- masından mütevellit bir zaaf ile malül İngiliz hükümeti uzun müddet, bu hastalıkla mücadele etti, bin tedbire baş- vurarak parasının düşmesine mani olmak. istedi.. Fakat nihayet mağlâp oldu.. Ve İngiliz lirası düşürücü kuvvetlerin önü- ne katılıp sürüklendi.. Bu fili şart ve vaziyetlerin kendi ken- dine tevlit ettiği bir meticedir. Herham- gi bir siyasetin semeresi değildir.. Fakat bazan kendi kendine olan ş6: leri, hattâ felâketleri bile tesahüp edip bunlara dahiyane bir kıymet atfetmek istiyenler ol #celerin elde edildizini iddia edenler, fa- kat rakkam ve tetkika istinaden değil, kendi nazariyelerinin bulutlarına, serap- larına kapılarak ortaya atanlar da vardır. Bereket versin ki bu gibi şeyler keli yelerle deği, fakat rakamlarla « Cemiyeti Akyamın dünya ii hakla neşrettiği rakkamlar bu iddi- aları kat'i olarak tekzip etmektedir... İngilterenin idhalâtr bütün dünya id- halâtına göre, 1929 da “15,2 İç 134 tür. Bu rakkamlar gösteriyor ki İngiltere ihracatı 1929 ile 1932 arasmda artma- mış, bilâkis azalmıştır. İdhalât ise ayni devre zarfında, bütün himaye tedbirle- rine vesaireye rağmen artmıştır. Bunun böyle olacağı zaten malüm idi... Çünki 1 — Bir memleketin aldığı tedbirler, veya içinde bulunduğu yeni şartlar der- hal sair memleketlerin mukabelesini da- vet eder, 2 — Paranın düşmesi O muvakkaten mevcut stokların satış fiatini indirse bile, nihayet fiatler yeni paraya göre taayyün eder, yani yükselir... Ve kısa bir devre zarfında ucuza satılan mallar daha pa- halı olarak yerine konur. Bunlar harice ise millet zararına sair memleket- ler de etmiş olur. Bunda millet için ancak zarar vardır: Çünkü harice ucuza satmak demek hariçten getirtmeğe mecbur olduğumuz malları iştira kabiliyetimizi azaltmak de- mektir.. Bir okka tütün mukabilinde bir met- re kazmir getiriricen ayni kazmiri almak için iki okka tütün vermekte milli bir menfaat tasavvur etmek insanın çok ge- miş bir hayali olması lâzım. Paramızın kıymetini o düşürmek, her türlü teşvik ile mıktarı artan nakdi ser- mayelere, milli tasarrufun O bankalarda toplanan ve ber gün artan semerelerine karşı ihanet demektir. Böyle bir hareket milleti müsmir ta- Ju mali siyasetimizi, bütün itibar siste- mimizi yıkar. , Cümhuriyetin en şeref verici mazha re, tazyiklere karşı müdafaa etmiş olma- Bu siyasetin değişmesi için hiç bir se- bep yoktur. Cevat NİZAMI MÜESSİF VEFAT Esbak Kadıköy dairci belediyesi mü- dürü ve sureyi hümayun eminlerinden Hacı Hüseyin Bedrettin Bey Çamlıcada Kavakbayırındaki 39 numarlı köşkünde vefat etmiştir. Cenazesi bugün sant on buçukta kaldırılarak Üsküdarda Valdei Atik camii şerifinde öğle namazı kılın- dıktan sonra Karacaahmetteki makberei Milliyet'in edebi romanı: 59 YAYLA KIZI. — YAZAN: Aka Gündüz. — Yağma yaylanın böreği! NOT: itünkei Yayla rr enayileş- tirmişti. Bakar köre, dinler sağıra, yürür kötürüme dönmüştü. Kafası uğulduyor, gözleri . kıvılcımlaşı- yor, ğ Beş duygusu da gibiydi. Yalnız altıncı duygusu işliyordu. Tepebaşı nerede, Kıvılcımlarkö n Yayla, Ankara, Leblebici ma- hallesi nerede!? Burada insanlar- da başka türlü idiler. Herkes her- kese vız er Sölâmlaşmalarda bile ya bir s0- mürtkanlık, ya bir yılışıklık vardı. nun, Sanki ne! Beyoğlu demişler. eh! şöyle böyle, Peteğe Kılıçlar is- tasyonun Pis Çingene, dilenci di- yen o efendinin oğlu olabilir. Bey- oğlu mu ararsm? Yeni şeyhlerdeki rs Beğe var, nasılmış Beyoğlu Sabah karanlığında avaz avaz, şe edepsiz , bis pis bağırıyor. — Mincanis! Fı — Makaralar! Tieleri — Galas! Yoğurtis! — France..... las! Burası şehir değil, kepazelik! İnsan insanı rahatını “düşünmü- yor. Bu kadar terbiyesizlik dünya- da görülmemiş! Sokaklarda bağı- ranlar şöyle dursun. pencerelerden LSIHHİZ8 14 ÖĞÜTLER Kuvvetli bir kalp Askere alınacak efradın muayenesin- de en ziyade dikkat edilen ci- het Okalplerinin sağlam (olmasıdır. Dakikada 90-— 100 vuran Okalp- ler bir müddet sonra bir gün veya iki gün sonraya kadar ikinci bir muayene i- çin geri bırakılır. Eğer bu muayenede bir asker az bir mesafede yavaş koşmak, bir ayak üstüne yürümek, bir kaç ba samak merdiveni acele çıkmak gibi bare- ket ve telimleri yaptıktan sonra kalbinin vurması iki dakika zarfında halitabiiye dönerse 90 - 100 vuran fazla bir müddette daraban adedi halita- biye dönen kalp sahipleri (ise askere kabul edilmez. Yalnız burada yaş, boy, siklet ve mes- lek gibi bir sürü âmillerin tesiri görülür. Meselâ kaba bir yolda anlatmak için en | iyi zamanında iken bir erkek bir beygir kuvvetinin sekizde biri. Bir kadın da on bir de biri nisbetinde çalışma kuvvet ve kabiliyetini gösterebilirler. Bir erkeğin en iyi ve kuvvetli zamanı vakittir. Bir kadının da en iyi ve kuvvet- Hi vakti yirmi dört yaşındaki zamanıdır. Bu yaştan evvel veya © sonra olsun bu kuvvet bulunamaz. Bununlaberaber bu takribi olarak böy- le kabul edilir yoksa umuma şamil ola- maz. Meselâ bu yaşa gelmeden ' bir çok işler yapmış pek çok kuvvet sarfeden bal ve hareketlerde bulunmuş kimselerle hiç bir hizmet ve ağır işlerde bulunmı- yan ve hiç bir suretle kuvvet sarfetme- miş kimselerin hali bir olmaz. Talim görmüş idmanlar bir atlet ile çok çalışan bir işçinin kalbi hiç çalışmı- yan bir kimsenin kalbine nisbetle altı dan ona kadar daha az darabân - eder. Bunların kalpleri bu az adet darabanla lüzumu olan işi görecek kuvvettedirler. Filhakika profesyönel boksörlerle yüz” geçlerin muayeneleri | yap'lsa çok defa bunların kalplerinin vurması talimden i dakiknda tabii hale avdet et- lirken dakikada hali Kalp valvüllerinin yaf ve kusurlu olmasından ileri gelen bazı hırıltı ve gü- rültüler bile işidilse mihayet iki dakika zartmda tabii hale dönen kalpler kuvvet- li olarak kabul olunur. Hasılı netice olarak ufak bir zorlan- ma ile göğsünüz sıkışıp nefesiniz daral- maz ve alelâde hareketler ve idmanlar- na ve iyi bir ihtiyat kuvvetine malik bu- lunduğuna hükmolunur. Büyükada: Dr. ŞUKRÜ RADYO Bugünkü: proğram. ISTANBUL: 18.: Gramofon. 18.30: ders (İlerlemiş olanlara 19. Ajansı, borsa haberleri, saat ayarı. MOSKOVA, 1481 m. 7,15: Sabah konseri, 10,20; Kenser, 21: Akşam konseri, VARŞOVA, 111 m. 21,05: Emmerieh o Kalman'ın “BAJADERE,, opereti, 23: Dans imi BUDAPEŞTE, 580 m. 2105: Macar şarkıları. 22,10: Haberler 72,35 Opera orkestrası tarafından o konser. 23451 Piyamo konseri. 24,25: Cazbant. VİYANA, 518 m 20,530: “MACBETM,, isimli Verdi'nin operas. 23,20; Dane musikisi, MİLANO - TORINO - FLORANSA 21: Haberler — Plâk, 2220: Piyes, 23 Oda ini iemneri. 22; Ha- 22.265 Eki musiki" aletlerile Hay ciğerine bit düşesi balıkçı hay! Ülen balık isteyen dükkâna gider, ne diye anırıp dı pi — Dan, dandan dandan! Demir üzerinden kırmızı, sarı â- rabalar geçiyor. Hayvan! demir üs tünden iyorsun işte! Dandana ne lüzum var? Ne sağa saparsın ne sola dönebilirsin öküz! Herkes sa- na yol verir. Ne yol veriri? Kimse yol vermi- yor. Ha bre dandan! Öttürmese belki bir dakikada yüz kişi ezile- cek. Ne sersem adamlar! Yahu tramvay önündende gidilir mi? Köyde bile adamlar bir kupa olup yol üstünde yarenlik etmezler. Ge- lene geçene yol verirler. A, ah! Buİstanbul tatsız yer. Canım Ankara! Canım Kıdıçlarkö- yü! Canım Yayla! ke nitmeli ki dünya çalışmak dünyası. Başa gelen çekilecek, Yürü yavrum yürü Çarığını sürü! Yürü Petek yürü, İskarpini sürü! — Tık tık tık! — Antre! vuy! — Bonjur Petek! bir kalp olsa | dahi askere kabul olunur. İki dakikadan | Dünyanın en mes'ut adamı Öyle hararetle anlatıyordu ki, dinle- memek elimden gelmedi, Hattâ durme- ğa utandım. Pek memnundu, pek mes'ut- tuz — Nişanlımı görme. Melek.. Melek. Ama her cihetçe melek. Kaşını, gözünü, ayaklarını görme. Canım, Allah işsiz bir zamanında özene bezene yaratmış. Bir kusuru'yok.. Târif için, tasvir için kelime bulamıyorum. Parmakları yase- min gibi.. Ayakları yavru güvercin gi- bi.. O naz, o eda kimde var ki acaba?.. Aşk insanı ya şair, ya alık eder der- ler ya, doğru imiş. Bizimki kafiyeli ko- nuşuyordu: — Cildine, parmağının ucuna deliler mağa İıyamazsın. Manolya gibi hemen gücenip kararacak sanırsın. Deri değil, canfes,, Canfesten enfes... Buyurun, bir kafiye daha. O, devam ediyordu: — Sureti siyretine, siyreli suretine uygun bir mahluk varsa, o da o. Öyle ya, güzel olmuş, ne fayda? Sözü, sohbe- ti çekilmeli. Eh bir konuşuşu var, eh bir konuşuşu var, şekeri güftar.. Me- sel ve menendini bulmak düşvar. Alm bir kafiye daha.. Fakat o bililti- zam söylemiyordu. Şairleşmişti. İçinden doğuyordu: — Konuşurken yanağını çukurlata- var ki. İnsanın tabütü- O karşımda gülerken, sap- la bıçağı göğsüne, ayaklarının dibinde can ver. Böyle ölümü kim istemez? Kâ- firin bir gamzesi öldürüyor, bir gamzesi diriltiyor. Mazmunlar da başladı. Hem tanzzu” yok. Temin ederim. Bilbedahe,. sesi bir- ddileşti: Bunlar eşkâli zahiriye.. Halbuki daha enfes.. Nereden biliyorsun, diye soracaksın, değil mi? Evet, biliyorum, hem katiyetle biliyorum. Nasıl mı? Tah- kik ettim. Cebinden bir defter çıkardı, göz gez- dirdi: — Mahallesindeki bakkalı, kasabı, ma- mavı, imamı, muhları, konuşu, komşusu. Hepsini ayrı ayrı dolaştım. Fikirlerini, kanaatlerini sordum. Birinden, yahu, ne olur, birinden olsun şöyle fenadır dn bir cevap alayım. Hepsi nişanlımın iffe- tine, namusuna, tabsiline, terbiyesine ye- minlerle şahadet ettiler. Bunlar beni kandırmağa, yüzüme gülmeğe mecburi- yetleri yok ya.. Neden kafa sallamışlar? Benden çekindikleri, korktukları da yok. e çe e Ne duymuşlar, ne görmüşler, ne biliyor- larsa onu söylediler. Genç, güzel bir kız.. İftira eden bulunamaz miydi? Sen, ni- şanlımın iyliğine bak ki hakkında iftira» da bulunmağa cesaret eden bile çıkmadı. Nişanlım, tamamile gözü kapalı bir kız... Öyle bla imei finkirdememek filân kâfir, zekidi ee den ayrılmıyor. Senin anlıyacağın kuzusu., Ağzı süt kokan cicibici bir süt kuzusu... Tebrik etmemek, çok nezaketsizlik 0- lacaktı, Âdet yerini bulsun diye tebrik ettim, Fakat o, tebrikima omuz silkti, benimle alaya başladı: nliyorum, sen şimdi alellusul teb- yorsun. Saadetimin derecesini bil- in, daha doğrusu nişanlımı bilme- iğin için yarım ağızla kafa sallıyorsun. Eğer nişanlımı görmüş, olsaydın, şimdi- ki gibi ağzından dökülerek tebrik etmez- — Karşında durana iyi bak. Hayatın- 'da mühim bir an yaşıyorsun. Bunu unut- ına, Çünkü dünyanın en mes'ut adamı ile karşı karşıya, bulunuyorsun. Elini uzatarak elimi kuvvetli sıktı: — Bu da bir tesellidir.. Seni tebrik e- derim azizim.. Mahcup mahcup boyun büktüm, ek- sikli eksikli cevap verdim: — Teşekkür ederim azizim, çok teşek kür ederim. Aradan haftalar geçmişti. Dünyanın an mes'ut adamını görememiştim. Bir gün köprüde ona, dünyanın en mes'ut adamına tesadüf ettim. Yahut o, dünya- nm en mes'ut adamını görmüş olmakla teselli bulan bendenize rast gelmişti. Yüreğim heyecan içindeydi. Çünkü ©- gelmekle, tumda tebrik olunacaktım, Yavaşça sokuldum: — - Ne var, ne yok, nasılan bakalım? — Süt Birden düşük omuzları kalktı. Gözle- rinin durgun bakışı alevlendi. Ellleri si- nirli sinirli açılıp kapanmağa başladı: — Bırak dinini seversen. Evlendiği- mizin üçüncü ayında çocuk doğurmaz mı? Hayretimden düşüp bayılacaktım: — Süt kuzusu mu? — Onun süt kuzusu olup olmadığını bilmem. Yalnız beni koç ettiği mahak- 6 Eylül çarşamba akşamı MELEK SİNEMASI Yeni mevsime şeref ve şöbretile münasip büyük bir filmle başlıyor TERSİNE DÜNYA Mümessilleri: HENRİ GARAT — MEG LEMONNİER İstanbul Sıhhi Müesseseler Satınalma Komisyonu Reisliğinden: Şişli Çocuk ve Emrazı Akli ye ve Asabiye hastanelerine 1933 mali senesi için lüzumu olan yerli ve takasa tâbi ecnebi malı ilâçlar olbaptaki şartname si veçhile ve 12 Eylül 933 salı günü saat 15 de kapalı zarf usulile ihale edilmek üzere münaka saya konmuştur. İsteklilerin müracaatları. (4344) 1121 Liseler alım satım komisyonundan Ortaköyde kâin Kabataş lisesinde laboratuar konferans salonu ve saire tadilâtı kapalı zarf usulile münakasaya ko nulmuştur. 27 Eylül 933 çarşamba günü saat 17 de ihale edi- lecektir, Taliplerin şartnameyi o görmek için her gün komis- yon kâtibine ve mezkür Lise Müdürlüğüne müracaatları. (4531) yabancı ile odaya girdi. Yayla kızı Da gelenleri tanıttı: — M. Leman! Hem Niğdeli hem Fransız tebaası. Tepebaşı, Taksim, Asri Sinema, Gardenbar, Mavi kah ve, Yeşil Lokanta, Kırmızı Gazino, Tozpembesi Park, Alacabahçe müs | teciri ve saire... Petek dayanamadı, sordu: — Hepsi bunun mu? — Şehremanetinin tapusunu da üstüne çevirecek ama, daha kıva- mına getiremedi. Fransız tebaası Niğdeli Leman sırıttı. Kendisini Samoel Efendi methediyor sandı. Peteği inceden inceye süzüyoru. Petek konuştukça | Fransız Niğdelinin bulanıklaşma- ğn başlamış gözleri ışıldıyor, sar- saklaşmağa başlayan bitkin vücu- dü doğruluyordu. Leman Orta A- nadoluyu çok iyi bilirdi. Kendi ço- cukluğu da oralarda geçmişti. Ab- dülhamit zamanında her nasılsa ve her nedense başka tebaadan ol duktan sonra çıktığı Kestanenin ka buğunu unutuvermişti. Onun için şimdi şaştıkça şaşıyordu. Anadolu yaylasından böyle bir kızın çıkabi leceğine aklı bir türlü yatmıyordu. 6147 Demekten kendini alamadı. Te- baa lâfını bilmeyen Petek Samoel Efendiye baktı. Kösedayı, Lema - nın ne demek istediğini anlattı. Bu sefer Yayla kızı şaştıkça şaştı. — Türkiye Türklerindir Mösyö. Dedi ve sırtını döndü. Köseda- | yı bu sefer öteki misafiri tanıttı: — Sinema filmi tüccarından M. Grabovski! M. Grabovski güzel bir adamdı. Dili de pek tatlı idi. Peteğin elini sıktı ve temiz bir türkçe ile: — Tanıştığıma çok memnun ol dum küçük hanım! dedi. Büyük bir Türk artisti olacağı nızı Samoel Efendiden işidince çok sevindim. Ben Türkleri çok se verim. Sayarım. Ömrüm Türklerin arasında geçti. Vaktile ben Banko- toman (o direktorluklarmda obu- lundum. Orta Anadolu türkçesini çok güzel konuşurum. Pek yakın- da sizi büyük bir artist görmek is- teriz. — Mersi Mösyö Grabovski. An- şante dö fer votre kohesans şer Mösyö Grobovski! Fransız tebaası Leman bu lâf- lardan bir şeyler anlamadı ama, Anketimize Gelen cevaplar Gelen karşılıkları pe derpey neşrediyoru:; 3 üncü liste Bey fikirli adamdır) yerine Bey saygılı adamdır) deriz. Mefhum — Sezilen, anlaşılan, Ruh — Özdek (2). içorta. Çinkılâpçı ilk teşekkülün ruhu Gal nkılâpçı ilk çeğirdeğin özdeği dir) Mülühaza — Düşünük, düşü: (1) Son zamanlarda (saygı) (hürmet) yerine kullanılıyorsa d tap) karşılığı olan (saymak) köki gelen (saygı) sözünün hürmet) den, daha yakışıklı olarak "fikir,, nün karşılığı olması gerekir. “Filân bey sayılır futbolculı dır,, dediğimizde anlatmak isted filân beyin hürmete şayan olduğ miş, sayılmış olduğudur, (2) Birinci Histede (zat) karşılığı olmak üzere (gendi) (özi lerini yazmıştım. (Zat) için zü), bugünkü Kstede (ruh) için (özdek) ile karıştırılmamalı. ikisi ayrı ayrı sözlerdir, Misal: "Eİ Ahmet Efendinin zati malıdır,, "Bu ev, Ahmet Efedinin öz m (öz) sözüne misaldir. Bu ibarenin ruhu şu Göt dnienin rdaği ga cümlededir. (2 ine misaldir. Mütekait F Yeni neşriyat Kadro çıktı ci sayısı çıktı, İçinde in Beyin Türk benii v dim Beyin devletçi ziraat Burhan Asaf Beyi: Ulker yazıları vardır. İsmail e Hayrettin, M. Şevki ve İbrahim Beylerin de yazıları vardır. Kilis tarihi Kilisli avukat Kadri Bey tarafi «Kilis tarihis adlı, kiymetli bir Bi Karilerimize © tavsiy Havacılık ve spor Her sene 30 ağustosta, e lık âleminde alâka ve takdir fevkalâde bir bayram sayısı (HAVACILIK ve SPOR) en nın bu seneki 30 ağustos nüshası « kesin kütüphanesinde ve salonund Şeri bir güzellik ve olgur Eflâtun Felsefe muallimlerimizden M fa Namık Bey (Eflâtun) isimli bir eser neşretmiştir. Bu kıymetli karilerimize tavsiye ederiz. Dr. A. KUTİE MR Topçular caddesi No (s9 iilliye Gi Gelen evrak geri verilmez.— Mü geçen mürhalar 10 kuruştur.— Gazel ya ait işler için müdiriyete racaat edilir. Gazetemiz ilânların m liyetini kabul etmez. BÜGÜNK HAV Yeşilköy askeri rasat merkezinde rilen malömata göre, bügün hava aç Leman işe kese yoldan gird nesi sallana sallana konuştu: —M. Samoelden öğrendiğ göre iyi numaralrınız varmı zim Gardenbarda, veya Taks numara yapar mısınız? — Niçin yapmayım? — Ne istersiniz Matmazel! Petek şöyle yan gözle ta köşesine bir baktı, zihinde h ladı ve söyledi: — Gecede on altı lira. — Ne? Leman küçük, büyük, ort kenar, küşe, me kadar dili hepsini birden yutacaktı. — Az istedim Miayö. — Çoğun çoğu! Çoğun ço — Üç buçuk lira otel, İki İı mek. Yarım lira masraf. edei On lira numara için, eder o Bu on liranın beşi Kösedayın — Ben fukarayım! Benir -am yok! Şehremaneti ben yali & bitirdi! Hükümet. Vergi li, — Fakirsiniz de.. Mahvolr nuz da bana ne geliyorsunuz! size pullu arzuhal vermedim