Ni EY il mi “algar komşularımız, Sofy: sanların en güzel şehri, Tabii “kuzguna yavrusu şal müş. Hakikatte de ermiş içi gilerinin tamamile inkişaf ettiği son yirmi beş senelik devre 'çinde daha gok himmet, gayret ve para barcan- dığı için, topluluğu, miniminiliği, yiş ve gösterişten azade samimiyeti Sofya çok zarif ve nazlı Bulgar kızlı rma benziyor. Öyle bir naz ki, sılıhat- ten, gürbüzlükten ve yeni yet. sekte olmanın verdiği sıcaklık ve sokulgan- liktan doğmuştur. Macarlar, nasıl ki Viyanayı kıskanmışlar ve ondan da- ha muhteşem bir Budapeşte yaratmak sevdasına düşmüşlerse, Bulgar dostla- rımız da radı kıskanmakta, Bük- reşi gıpta ile görmekte bunları geçmeğe uğraşmaktadırlar. Vitocha dağının eteğine yaslanan ve 260 bin kadar nüfusu olan Sofya şehrinin, her 8ski şehrin kuruluş tarihi davası gibi, ilk inşa tarihi, bir köy olarak kurul- muş olsa dahi iki bin sene evveline ka- dar çıkarılmak! Romalılar zamanda (Dacie) eya” letinin merkezi idi ve (Serdika) adı- hı taşırdı. İmparator Trajan zama- nında oldukça imar edilmiş ve Auröle zamanlarında hıristiyanlığın merkezi tanmmış ve 344 senesinde büyük hıris tiyanlık kongresine merkez olmuştu. Bulgarlar daha ileri ta Konstan tinin burasını, Roma İmparatorluğuna merkez yapmak fikrinde bulunduğu- nu iddia ederler. Türk idaresine geçen Ser- 3 ei yaletinin merkezi ve Türk Beylerbe- makarrı olmuş ve eaki kilisenin (Sofya) ünvanını almıştı. Ya- rım asırdanberi de müstakbel Bulga- ; ilmi, iktısadi ve aske- Son senelerdi i ... İlk bakışta, Sofyada sakin ve mu- tedil çalışan bir canlılık göze çarpar. Fakat hakikatte kükreyen ve kaynı- yan ve hattâ patlamak üzere olduğu hissini veren bir gizli humması vardır. Bu ateşlilik ve yüksek tüccar kudreti manevi de olsa bir gün, maddeye da- yanarak kalkımacak görünüydr. Bulgar dostlarımız, Balkanların en güzel toprakları üzerinde çok ciddi ve her milli işi candan benimsiyerek çalışmaktadırlar. Yokluk içinde, her şeyi, Kendi yağlarile kavrularak ba- sarmak ve her hangi mühim ve vata- Bi bir işte bütün milli kuvvetleri, ikti- sadi, ilmi, içtimai ve mali sahalarda Dk etmek çarelerini bulmaktadır- lar. Bu milli birlikten doğan fili eserle- ri sonra arzedeceğim: Sofyann Türk idaresinde bulandü- ğu zamana ait hâtırları pek çok ol makla beraber, imar vö inşaat saha- smda Türklerin ufak bir kasaba ile dar ve geçilmez yollardan hee kir bir şey bırakmadıklarını söylerler. Hak buki, bugünkü canlı ve mali varlığın temelini kuran Türkler olduğunu ve Bulgar Ziraat Bankasınm fili şahitli- ğini unuturlar. Ve bugünkü Bulgar kooperatiflerinin bu ana doğduğunu hiç düşünmezler. Bulgar kardeşlerimizde, yeni deli- kanlının hulk gururu vardır. Fakat mutedil ve insaflı bir çok gençler var- dır ki bu gururu yerinde kullanırlar ve lâzumunda mukabil bir hakkı tes- lim derler. Komşularımızda bu has- sa yoktur. Söylemek istediğimiz dey şudur ki Beş yüz elli sene kadar bir zaman, ön yedi batın Türk idaresinde kalmış | olan Sofya şehrinde Bulgarların milli içtimai varlıkları muhafaza odilmiş- Ve bu, Türklerin yüksek âlicenap sayesinde olmuştur. Geçen gün- ii ler anılmaz, derler, geçelim. vs Safyanmn şirinliğini ve topluluğunu Milliyet'in edebi romanı: 46 Bununla beraber, her memlekette ol- duğu gibi Teneke mahallesi yoktur derlerse inanmayınız. Bir köylünün şehirde pekmez ararken, o ekmeğini batırıp yediği deri suyu gibi Sofyanın da “Arkadaş atlattım demeyesin, pek- mezin sulu imiş,, diyecek yerleri yok değildi Burada Bulgar madensularının u- cuzluğunu ve Sofya madensuyu ha- mamlarını hatırlatmak faydalı olur. Yazacağım, fakat, san'atim, mesle- ğim olmadığı için, bir tüccar o gibi dın ayrı hamamlar ve 28 il madensulu banyolar vardır. Bu banyolarm tabii sıcak su- ları 47.50 derecelidir. Ve hastalarlı ihtiyarlarm işine yarayan radyo akti- itesi 3,8,10/10 dur. Böyle bir radyo- ya hiç ihtiyacımız olmadığı (o halde, Bulgar komşularımız nasıl yıkanıyor- lar, görelim diye biz de girdik. Sevgili okuyucularım, banyo hikâ- yesi bu kadar kâfi değil mi? Fazla i- zahat verirsem hepiniz gitmeğe kal- karsmız. a Bizimle beraber, şehrin merkezine teşrif eder misiniz? Hükümet merke- zinin ortasında Krallık sarayı, alâyiş- ten, gösterişten azade samimi bit, küçük bir meydana bakıyor, Bü- yücek bir köşk ve kocaman Türk a- Zaçlarından mürekkep bir bahçe için- de, memleketin ve milletin şehrin or- halkla beraber halk içinde Krallık sarayı, demokrasi ile demok- ratlaşmış aristokrasi başbaşa ve koyun koyuna, Saray diyince istibdat hatıra gelebilir. Burada halk Kral ailesine o kadar merbut ve kral ailesi o ka- dar halkla beraberdir ki büyük ma- #azalarda, kitapçılarda ve müsssese- lerde kral hanedanmin milli kıyafeti- le resimleri, ile hayatını, sile saffet ve samimiyetini gösteren fotoğrafları daima hürmet mevkiindedir. Krallık makamı, büyük milli işler. de her türlü kararı millete bırakmış. tır. Kendisi yalnız fevkalâde haller- de işe elini koyar ve bu el bir şifa o- larak milletçe her derde ilâç tanmır. Hakikatte garp âlemine mensup bir aristokrat sile demokratlaşarak Bul- gar milli heyecanma karışmıştır. Okuyucularım, saray diyince belki yanlış düşüncelere varmışlardır. Bul- gar Krallık sarayı, Türk idaresinde eski Rumeli Beylerbeyinin oturduğu konaktır. Bunu bilhassa kaydetmek isterim. Bu konağın, bahçesini süsli- yen gölgeli ağaçlar bizimdir. Konak ve salonları hemen aynen muhafaza edilmiş ve ancak binm dış görünüşü kulelerle ve diger çıkmtılarla süslen- miştir. Şurasını da hatırlıyalım kri ilik Bulgaristan Prensi, metbuuna hasyaverlik ederken, Eflak ve Buğda- nın ilk prensi gibi, it ederken çektiğim azabı ebediyen unutmıyaca- ğım,, dememiş midir?. Prens cenpları hatıratında böyle dediği halde, Viyanada — tanıştığım, Bükreşin çok iyi tanınmiş bilginlerin- den bir zat başka bir hâtıra anlatmış” tu. Meşhur Eflâk Voyvodalarından biri si son dakikalarını yaşarken oğlunu yanıma çağırmış ve dünyada sözünün eri tek bir millet vardır 6 da Türkler. 'ürklerden sözüne i- nanma ve imzasına güvenme” demis. tir. ». Eski Beylerbeyi konağının önünde- ki minimini meydana bakan iki büyük otel, Bulgar komşularımızın koltukla- rtmaktadır. Bu meydana, Aleksandr meydanı diyorlar. le orada bir de bahçe var. Halbuki - birincisi, sonuncusu ye dar. Deylerbeyi meydanı ve is şehitleri parkı iziyetindedir. Parka glzükem otrefiitnnle ödemiş olasi muhteşem bir medrese veya | imaret göze çarpar. Sofyada Türkler, | hiç YAYLA KIZI. — YAZAN: Aka Gündüz. — Sonra ellerini açtı, omuzlarını kaldırdı, boynunu büktü, “ne ya- payım? Başa gelmiş çekiliyor,, der gibi acınacak bir vaziyet aldı. maslarım bulunmasın, Cümhuriyetimiz sağ (olsun. Evel Allah sonra cümhuriyet, ben yeni- sini alırım, “ Falsosu çıkan Petek'i bir eline geğirebilmeği © düşünü; u ve Kısmı Adli reisi kadınım gözlerin- den neler düşündüğünü tans tane görüyör, seziyordu. Atlatmak.. Her zamanda moda olup gelmiştir. Atlatmanın âdeta vazife, bir fazilet olduğu geç- a devirlerde vardır, görülmüş- e bu seferki Perihan Hanı- mın atlatılması mutlak adaletin, mutlak faziletin, mutlak adamlığın ta kendisi oldu. Kısmı Adli Reisi pek yumuşak ve saygılı bir sesle anlattı: — Zaten öyle olacak Han:me- fendi. Size teslim etmeyipte kime > edeceğiz? Evel Allah sonra zin ev gibi yer nerde bula- a Yer içer, terbiye olur, gül gibi Mk hakkında da bir şeyler düşünürüz. Gerçi kanünda bırak. müânın yeri yoktur ama.. eh işte bü- tün dünyanın bütün gelmiş gele- cek kanunları halis Amerikan ka- çekersen gıcırı bükme o yana uza- »r. Biz de çekip uzatacak bir yan buluruz. Elmaslarımızı oda öbür yandan araya dururuz. Duvardaki portre Fahri Akif isminde ressam bir ar- kadaşım vardı, Arnavutköy tepelerin de geniş bahçeli bir evde otururdu. İstanbula döndüğümün ertesi günü ziyaretine gittim. Kapıyı kısa boylu, şişmanca bir hizmetçi kadm açtı, Fahri Akif beni görünce, hemen kucaklaştık., kardeş şe öpüştük. Fakat hen beş sene evvel sapasağlam, canli, kanlr ve tam sıh- katlı olarak bıraktığım bu adamı, şimdi saçlarıma kır düşmüş, benzinin rengi kalmamış, zayiflemiş görünce şaşı rmaiştrm, O benim hayretimin farma var- dı: — Çok değiştim, değil mi? Dedi. Ben: “Hayır canım, bir şeyin yok” gibi bir eda Faydası yok. itmiş bir adamım. Muhavereyi değiştirdim: — İşler nasıl gidiyor? Diye sor- dum. Acı acı gülümsedi — Onlar da bi var ki son paletimi rıp parçalıyorum. Gayri ibtiyari etrafıma bakımmı- $ım. Duvarlar gönül acısı bir çok çi- çek resimlerile doluydu. Çünkü Fah- ri Akif hep çiçek resimleri yapardı. Ona çiçek ressamı diyorlardı. Biraz budalaca oldu amma, söy- emiş bulundum: — Eh, bu kadar yorğunluktan son ra istirahat etmek te hakkındır. — Ne gezer? Dedi. Artık ne söyliyeceğimi 5 şaşırmış- tum. Arkadaşım birden baria salonun bir duvarında asılı koyu yeşil elbise- li bir kadın portresi gösterdi. Çok gü zel bir kadındı, sanki bu salonun du- varlarındaki çiçek bolluğunu © tan- iyordu, Fahri Akif: kadını gördün mü? Dedi; işte bütün felâketimden o mes'uldür. Kadının güzelliği, çehresinin hat- larındaki incelik ve hassasiyet, bakış larındaki derinlik içimde acayip bir intiba bıraktı. Arkadaşım devam ediyordu: — Ah, eğer hir kadın bir erkeğin hayatını alt üst etmeğe muvaffak o- huşu ile iftihar duyarsa, işte bu kadın gm Kendisi i bahar sabahı ta tahıştım. Görür görmez se tenadüfl, böyle gizli bir seyyalesi vardır şimşek gibi insanın gözünü ve içini yakar. Konuştuk, dağlarda ler gezindik. . Artık her gün bülüşuyor- duk ve birbi çılğınca seviyor. duk. birbirimize bu kadar bağ byan şey nedir, bilmezsin; Onun da, benim de çiçeklere karşı olan #evgi- dedi, üç sene ir tekme ile kı- bir medeniyet eseri bırakmadı, dedik- leri halde bu Türk eserini arkeoloji müzesi yapmışlardır. İstasyona giden Marya Luisa cad- desi üzerindeki muhteşem cami | de Türk dostlarının yüzüne gülen ebedi bir varlıktır. ... Eski Türk tebaası Lübnanlılar gibi Bulgarlar dü kavga eder gibi konu- surlar, bu sebeple. (Narodno Sobra- nie) dedikleri Millet Meclisi binasını, kurtarıcı Çar (Tzar Osvoboditel) in heykeli karşısına yapmışlardır. — Bu vaziyette heykelin manevi vesayelini hissetmemek kabil değildir. Bul; ütefelekirlerinin, bü hey- kıyafette bir Bulgar köy- düşünmediklerine şaşıyorum, Acaba, o zamanki Bulgar dostları- mız, Çar ordularının, Bulgarların ka: ra gözleri için değil, Çarlığın Akde. nize inmesi için çarpıştığını bilmiyor- lar me idi?. — Çocuğu ne vakit gönderirsi- ! niz, Kine Tekr Petek yerinden fırladı. Gözleri dönü dönüvermişti. yanla- e yin gırtlağında sürerek aylar. is — Nah! Buradan kesseniz bu avradın gidisine bir daha göndere- mezsiniz beni! — Sus! Şimdi ayaklarına zincir vururum. : — / «de mi bunlardansın? Petek ihtilâl çıkarmıştı. | Peteki durduracak bit kuvvet yoktu. Petek, bütün bir mazlum insan- lığın ateşini gözlerinde, sesini du- daklarında evine gitmem! Benim kimsem yok! Benim hasta annem var! Ben çalı- şırum, kazanırım. Bu gidinin avra- dı götüme kızgın demir yapıştırı- yor. Ağzımı bazlama fırını gibi yalıyor. Sonra da orospunun piçi diyor. Sonra da beni ona veriyor- sunuz! Komşunun Ayşe de kimsesiz, o da dayak yiyor. Kapı karşı Nari- yeyi de kimsesiz diye aç bırakıyor. en yok een | yan çıkmıyacak mı Slime Adli Remi, euavini, iki kâ | MİLLİYET ÇARŞAMBA 2 AĞUSTOS * 1933 abidesi ile değiştirilmesini me için İf” Kil nci ÖRER tip ve halktan bir kaç işi olup ta | miz... İlk tesadüf ettiğim gün keme rinde dağdan topladığı yabani karan filler vardı. Çiçekler onun hayatmı ve kalbini dolduran şeylerdi. Yaşa- manın ve sevmenin hikmetini çiçek- lerde bulmuştu. Artık beraberüik. Bu raya gelmişti. Kendi eliyle bu salona yatak odularını, her tarafını çiçekler İe süsler, hem de büyük bir zevkle tanzim ederdi. Beni terkedip gittiği akşam, korsajine iğnelediği üç süsen çiçeğini hiç unutamıyacağım. Kadın resmini işaret ettim: — Portresini sen mi yaptın? Evet! Hem de o gittikten sonra hafızamdan yaptım. O xamandanberi artık fırçaya el sürmiyorum. Fahri Akif beni kolumdan tattu: — Portrede hiç bir şey nazarı dik katini celbetmiyor mu? Dedi, Dikkatle baktım: — Hayır dedim, itiraf ederim ki, hayır. — Canım iyi bak! Görmedin mi? Üzerinde çiçek yok. Onu çiçeksiz bi- rakarak, bu mahrumiyetin sstrabını için böyle yaptım. Anladın mı? Onu bu suzstle en büyük aşkın- dan ve en sevdiği şeyden mahrum bi- rakım. Bak, onun için yüzünün hat- ları nasıl mütekallis duruyor. Izdırap duyduğu belli değil mi? Fahri Akifin, anlaşılan ateş geldi ği için, yanakları kanlandı: — Şimdi de ona ızdırap çektir. mek sırası benim. Etrafma bütün bu #il mi? Fakat hayir, koparamaz. Çün kü çerçevesinin içinde mahpustur. Bu kadar güzel tabloların içinden kıpkırmızı, iç alıcısı alti lâle vardı. Onu gösterdi: — Bunlara bak; dedi 'de inadma İâleleri tam gözlerinin hi- zasma koydum. Onun, bu çiçeklere baktıkça ve koparamadıkça mütema- diyen muazzap olacağına eminim. Arkadaşımı teskine çalıştım. Fa- kat teskin etmeğe çalıştıkça, o bilâkis heyecanlanıyordu, Kalbim tarif edil. mez bir baskı ve endişe içinde Fahri Akiften ayrıldım. ... “Bir türlü uyuyamıyordum. Çar. şafları, battaniyeyi bir tarafa attım, gözüme uyku girmiyordu. Sabaha doğra acı acı çalındı. Bir de baktım. Fahri Akifin hizmetçi — Aman geliniz, şebek geliniz, di yordu, bizim bey öldü. > Alelaeeld Selelim. Arnavutkö- yündeki küçük köşke gi yari duvardaki portreye ilişti. Kadı- Dın yüzü o eski mütekallis çehre de- Hildi, bu yüzde arzusuna kavuşmuş insanların duyduğu haz gibi bir haz seziliyordu. Dikkat ettim, bu sefer ka din, elinde kıpkırmızı, iç alıcı altı lâle Sigortalarıniz. Galstada gelen.. hepsi dinliyorlardı. — Ne söyletiyorsunuz yumurca- ğı? Petek Hadi Beye tekrar sordu: — Sen de mi bunlardansın? Reis cevap vermedi. Kalktı, — Madam! Dedi. Benimle geli- niz. Petek kız! Sen de gel. Çıktılar. Sofada kızı okşadı. E- line beş on kuruş verdi. — Hadi kızım! Madamla bera- ber Efendi ağanın yanına git. Sa- ma kimse bir şer yapamaz. Kim bir şey'söylerse Madamı alır bana ge- lirsin. Madam, sen de git. Hiç yok merak.. korku yok.. kim sana bir diyecek... burada gel.. Şişman Madamla Petek giderler ken Petek döndü. Yüzünde acı, tat Ir bir gülümseme, bir sevinç parlı- yordu. Dudakları kımıldadı, bem- beyaz dişleri göründü: — Sen onlardan değilmişsin. Dedi ve taş merdivenleri atlaya atlaya indi. Hadi Beyin boğazına bir demir yuvarlak tıkanmıştı. Çene kemikle: ri ağrıyordu. Başı yerde, yumruk- ları sıkılmış, dişleri birbirine per- çinli, odasına girdi. Perihan Hanım telefona sarıl mış habre konusuyor. Hadi Bey bir aralı “telefonun kutusunu ka- ÜNYON. SİGORTASINA yaptırınız. Türkiyede bilâfasıla icrayı muamele etmekte olan ÜNYON Kumpanyasına bir kere uğramadan sigorta yaptırmayınız. Telefon: Beyoğlu 4.4688 SIRA 1 NI G2 ÖĞÜTLER Meslek tahsilindeki gençlere nasihat Tahsil cağında bulunan gençlere takip / ettikleri mesleklerde... muvaf fak olmak için verilmesi faydalı olan bazı nasihat ve tavsiyeler: Vücudünüzün manen ve madde- ten tam bir sıhhat halinde devamını temin için her cihetle uyğun ve düz- ğün bir hayat takip etmelidir. Tatil günlerini gezintiler, seyir ve seyran- I lencelerle sporlara hasr ve tah ehidi: Sinirlerinizi tahriş (kızdıran) ve kanımızı ziyade tahrik ve hararetlen- diren yemeklerden sakınma! hes ne yer İseniz yavaş vo acelesiz lisiniz. Yemeklerden sonra bir siğ, içmekte hiç bir mahzur yoktur. Yal- nız çalışmak ssnasında tütün içmek hiç eyi değildir. Mümkün olduğu ka- dar pek az içki kullanmalı, bunu da yemekler arasmda.yapmalı, içkisiz yemek yemeğe alışanlar vücutlarma büyük hizmet ederler. Tahsil ve ta- lim saatlerinin haricinde mesleğinizin gayri kıraatleri ihmal etmeyiniz. Bun- lardan zevk duyduğunuz ve lezzet aldığımız şeyler çok istifadeli olur. Güzel çalgı, güzel şarkı, ahenkli iç- tima, konser, tiyatro, sinema ve saire ruhunuzun hoşlandığı şeyleri hiç u- nutmayın ve vesile düştükçe fırsatı fevtetmemeğe çalışm. Maamafih da- ima ihtiyat ve itidal dairesinde hare- ket etmeğe gayret edip aşkınlık ve taşkınlık yapmamağa dikkat etmeli ve program haricine çıkmayıp mes- lek hayatının usul ve kaideleri dahi- linde hareket etmelidir. Dr. ŞÜKRÜ Büyükada Milliyet bu sütunda iş ve işçi isti yenlere tavassut ediyor. ece istiyenler bir mektupla İ ia düre. İş arayanlar Kıbrıs İngiliz Darülfünunundan mezun İngilizce, Türkçe, mühasebe, muhabere ve daktiloya vakıf bir genç banka Ve sair mücssesatta iş ârayor. | İngilizce dersler de verir . ia bürosü Kala” Yüksek ticaret Belli Msesi talebe- sindenim her gün öğleden sonr her bangi bir mücesesede iş arıyorum. A.Ş. ACELE SATILIK EV Beyoğlu Tarla başi Lule toprak 12 numara'r ev mobilyalı veya mobilyasız acele sötilikter taliplerin derunundaki ler müracaatları. (5995) 5065 ————— ze duran kırmızı yağlı boya lekeleri duruyordu. Fahri Akif ölümünün yaklaştığı nı hissedince, duvardaki betbaht ka- dının ızdırabını daha ziyade uzatma- ğa tahammül edememiş ve onun eline en sevdiği çiçeği vermişti. Cesetle portrenin, bu iki anlaşıl- maz sırrın orta yerinde donup kal- dum, Kaza ve Otomobil Ünyon Hanında Kâin 4908 yım !,, diye ndü. Acı acı gülüm sedi. Muavini sezdi. O da acı acı gü lümsiyerek mırıldandı: — Keder etme Reis Bey, dedi. Gün gelir o da olur. Perihan Hanım Kartacadan çı- kan bir dişi Anibal kurumu ile o- dadan çıktı. Ve bir Sezarım kancr- ğı şatafatı ile evine girdi. Kısmı Adli Reisi Petek'in Efen- di ağasına telefon etti: — Hiç bir şey yok. Hepsi yalan. Üzülmeyiniz. Küçük masumdur. Ona babalık ediniz. yaş herhan- gi bir yerden bir şey söylenecek olursa, olmaz ya, olacak olursa he- men bana bildiriniz. Petek'i sarmışlardı. Petek Nihal'in yanı başma sokulup oturmuş, ku- rabiyesini limonataya İRTİHAL Trabzon mebusu Ali Seydi Bey iki bulun. aydân beri tahtı tedavisinde birde mezkür hastahaneden kaldırıla- rak Topkapıdaki r;ie kabristanına defnedilecektir. Bugünkü proğram İSTANBUL « 18 Gramofon Odeon V TO 35 Odeon 4507 Kolombin DIM 1830 Franarzen dere Mü ptedilere 19 Udi Relik xTiat EB ve arkadaşları 20 Badayii Munikiye heyeti Kolombin DT 26 Sahibinin sesi C 2067 2150 Gramofon 22 Anadolu Ajansı, Borsa haberi, sent ayarı. ANKARA, 1535 m. ŞOV, 20,10: Pisi. 21,06: Piyano konseri, 22.10: Şar kılar: 20; Kahve konseri BUDAPEŞTE, 850 m. 21: Şarklar - Haberleri #üzane abi orkestra 23,20: Sigan müsükini. YOYİYANA: 18 me 21,451 Peter Rosegger'in 90 ıncı doğduğu gün yereline eserlerinden kanser. Z8,15: Hafif mu- siki, MİLANO, TORİNO, FLORANSA 2105: Musahabeler, 21.35: Askeri konser. ukavalla'nun osar- lerinden (Komoedicilik) isimli temsil Plâk ile, BÜKREŞ, 394 m. Je Şinkzeler Klik. lâ Ode medikiei elik 8: Karışık komser. 20,25: Romen musiki- si. 21 Sole Ht, 21.25: Piyans konseri 2210: keman kemseri. 22/5: done mmusikisi. Türkiye İş Bünikası İstanbul Şubesinden: Zarif efendi namına yazılı Mül- ga İtibari Milli anım 321480 - 321499 No.lu 20 adet hisse senedi zayi edilerek ikinci nüshaları ita edileceğinden eskile rinin hükmü olmadığı ilân olunur efendim. Bandırma icra memurluğundan : Behçet paşa veresesine ait dümbe kır yesindeki dümbe çifliğinin ikinci art- tırmiası 28-6-933 tarihinde ilten ahirca mevki meriyete giren 2280 No.lu ka- nun ahköümma tevfikan ihalei katiyesi tehir edilmiş idi. Bu kerre mezkür çif- Hiğin su değirmeni ma bahçe 30 hisse- de 25 hissesi ve arazisinin beşte üç bu çuk hissesi 2280 No. lu kanuna tevfikan rmayâ çıkarılmıştır. Arttırma tari 8-933 çarşamba saat 14 te Bandır- sa icra dairesinde yapılacak o ve mex- kür kanun mücibince de muhamme! kiy met yüzde 75 bulmadığı takdirde Dorç beş sene müddetle tecil edilecektir. Parla malümat için mubavvel 91241 Vo. iu dasyaya müracaatları ilân olu» nur. (5998) Jiiliyet Asrın umdei “MİLLİYE T* tir. ari Gelen evrak geri geşen müshalar 10 kuruştur — Gazete ve ban, iler çim müüüriyeta Gazetemiz ilânlarım mes'u atmaz. BUGÜNKÜ HAVA Yesilköy askeri rasat mörkesinden ve- malümata gör bugün hava açık ve havvil rüzgürli olarak devam edecek: 1-8-1053 tarihinde havn baryili 758 mi- Himstre, en fazla secaklık 26, en az ucak huk da 22 derece idi; yorlarmış. —Nasil olur? Senin müşterile- rin tün olur. Çocuk onları mı gö- —Merak etme. Müşterilerimi pansiyona almıyorum. Zaten apar- trman sahibi de bırakmıyor. Benim yanıma verirsen ben ona baktırı- rım. |, Sen buradan ayrılmıyorsun — Pansiyonda | ihtiyar Fatma bizden. Hep bizden o. Nihal Baha Beye dedi ki: — Hocam, Petek geceleri ben- de kalsın. Sen zaten kendine baka- mıyorsun, bir de çocuk olursa çok pıp şu kadının kafasında parçala- | üzüleceksin. Hem klüpte istemi- — Tanrı insanı bir düşürmiye görsün, gelen bir tekme vurur gi- den bir yumruk. $ (Bitmedi)