Teâkitte sanatkârın hayatından bah ”Hayatı bilmek, eser hakkında verece- İ ğimiz hükmün saf kalmasına ekseriya X mani olur; işin içine bir takım esbabı ” muhaffife karışır. Sanaticirm maksatla- İ rını da daha iyi anlarız. Evet, yanlış daha iyi anlarız; fakat © sezdiremediği mak- sat, sadece çıkaramadığımız ma- na kabule değer mi? Onu kabul etmek, #anatlira sadaka vermek gibi bir şey olmaz mı? Sanatkârın bütün hayatı, kendisi far kında olsa da, olmasa da, ibdan vakfe- dilmiştir; ona doğru çgerilir”, Geril mek... Fransı verim, olanı iyi ifade ediyor. Hayat bir yay gibi gergin, eser de ok; fakat yay bu olu atamaz, yahut hedefe değdire- mezse İstediği kadar 20 ne? İstediğ ir edilmez bir hayat germesi vardır. A- sl ehemmiyet verilecek, yecüne ehem- wiyet verilecek nokta hedeftir. Sanat- körm hayatına bağlanıp kalmak ancak #arazi, çmalenin““ bir tecessüsün mah- selödür. Bazı insanların hususi hayatlarının da bir ehemmiyeti olduğunu inlir et- MN sivorum; hattâ, bunların irinde gündelik ” hayatlarını Kir nevi sanat eseri hâline getirmiş olenlar da vardır. Bir kısmı da İe değil, sırf hâlleri, hareketle. örnek olurlar, Fakat unutmamalı ki bunlar esıl maksatlarına erememiş arzularını kendileri değil, başkaları tehekkuk ettirmistir. Sanatta Sise niyet, mrksat değil, eserdir. Haki. “Wi kari, Allahım yaptığınn aksine rak, niyetleri amellere göre mükâfatlan drrmak mecburiy: lir. mütalâa etmek orzusu, Tüzel sanatları ancak bir kaç kişinin tadabilmesi neti- e#ine varıyor. Her hangi bir kitabı o- kumak için bir yığın malümat edinmek İzin, seliyor. Fakat ekseriya bu fayda- #x malümat ile iktifa edilip assl eserler olöenmuyor. Kantin her sünkü gezme #aatini bilenler, eserini olumuş olanlar- dan fazladır. O sezme saatinin bir & hemeaiyeti varmış, Kont onu husususü bir surette düşünüyormuş gibi!... şiire, bir tabloya ancak hir vesika diye bakıyorlar © ve en çok hususiyet göste, ele güzellerine tercih ediyor, hat- iyet verme” doğuyor. Umumiden haşyetle kâçıyor ve varlığımızı ancak ancak zıd- diyete iskat edebileceğimizi sanıyoruz. Öririnallik smerakı © bükümlerimizi de, meni de bozuyor. elki varlığımızı asıl isbat şey yine Originalliktir; fakat Memi dağ, Milliyet in edebi romanı: — Nah! İşte! İki tane var, Efendi ayağa fırladı. Komiser gatıştırıp oturttu. Petek komiserin zl güvenerek söyle- — Benim hiç suçum yok. En çok “ bu diyos vurdu. Boyacı hemen atıldı: — Ben komiser vurmadım © Si Bu Wa taşları atıyor- Vi rmasın diye tut- tum, taşı bana vurdu. Senin adın ne ? »— Petek, imin nesisin? — > Bana Yaylalı Mehmedin kızı” derler. Ama Mep bana kahpe dö- lü dedi Asıl onlar. ... Sözünü bitiremeden efendi fır. Tadı ve Petek'e bir tokat aşketti, O sırada şişmanca, sarışınca bir efendi odaya girdi. O da soluyor- du. O da adamakıllı sinirlenmişti. Komisere dedi ki; — Hasip Bey! Karakolun için- de bile dan dövenler im Hayat ve eser Bir eseri, sahibinin hayatına göre İl . YAYLA KIZI. — YAZAN: Aka Gündüz. — i du. Kız ayağını koyunca fikrimizin, eserimizin diğerlerinkinden başkalığıdır. Çünkü hayatımızın husu- siyetleri bizi ancak etrafımızdaki i lardan ayırabilir. alk bizi bütün cin üt ettirebilecek olan zemeğe davet etmektir. Hatıralar, büyük sanatkârların ha tıraları, büyük sanatkârlar hakkında ha tralar... Ne yalan söyleyim, böyle ş6y- İleri ben de okurum; fakat onlardan ka- çılması lâzım geldiğine kaniim. Zaten böyük sanatkârların hatıraları" ken düşündüm: Hiç bir büyük sanatkâ- rın hatıraları, en güzel eseri değildir. Andre Gide'in Si le grain ne meur nü alikabahş cihet te ancak bir müca- dele, yani niye bir fikir hareketi olan tarafıdır. Bir muharririn sırf kendisine dit olan halleri kendisi ile beraber ölün gitmeli- dir. Onun eserine #ocirmediği sözleri- nin, sf kendisine mahsus olan hareket lerinin sohbet mevzuu'olması, ağızdan ağıza dolaşması eserin ebedi seklini bul masını geçiktirmekten başka bir işe ya- ramaz. Eski adamların, eserlerini methettik leri adamları hayatlarında her türlü za- aftan münezzeh gibi göstermelerine şimdi sülüyoruz. Onların bize birer im- san değil, ancak birer hayal tasvir ettik lerini söyliyoruz. Fakat onlar zannede- rim ki bizden haklıdır; çünleü böyle ta- le der. | virmeğe davet ediyorlar. Burün bunun aksi poyia münekkiter bizi cscrden ziyade sanatkârın şahsı ile uğraşmağa rımızdan hiri oluyor. Bundan ancak kü- çük sanatkârlar istifade ediyor. Nurullah ATA Çam | 379 doğumlulara 1. Fırka Askerlik Dairesi Rsisliğin- den 1 — 329 doğumlularla geren a3- nelerden akvali sılihiye, tahsil ve saire i seneye terk edilenlerin 933 tı baş'anacağından mükellefi yövmi mezkürden itibaren (şubelerine müracaatla yoklama günlerini anlama- lan; 2 — Yabancılar oturdukları mın- takalsrdaki şubelere müracaat ederek yoklamaları — yaptıracaklardır .3 — Zahsilde bulunan efendilerin de Mek tenlerden alacakları vesikaları şübete- ASİPİN KENAN sevkediyorlar. Sanatkâr âdeta nbbapla. | Mükemmel yemek Bir çok İkimseler mükemmel bir yemekten murat ettikleri mâna ka- rınlarının dört köşesini iştiha ile ye- dikleri bir yemekle doldurmaktan i- baret sanırlar; mükemmel yemek vü. cudümüzün her türlü ihtiyacımı “te- min eden bir yemektir. Vücut beslenmek için türlü türlü yemeklere muhtaçtır. Bunlar da et, balık, yumurta, süt, peynir, fo sulye, ceviz gibi hücere yapan ye Şeker ve bütün tatlı. nevinden şeylerle yağlar, tereyağı, — kaymak, ekmek ve hububat gibi enerji ve ha- rarst veren yemekler. o Terkibinde madeni cisimler bulunan vücüt sa | kinesinin intizamını temin eden seb- 76, meyva ve herşey içinde bera- ber yenilen hububat ve buğday gibi yiyeceklerden bu nevi yemskler” ta- biata hizmet ederler ve izkıbaz yap- mazlar, büyütmeğe hizmet eden yiyecekle e muhtaçtırlar. o Yaşlıların ise bunla va ihtiyacı pek azdır. Lüzumundan fazla hücre yapan yemek yeniree onların artan ve İşe yaramıyan kısımlarını dışarıya gt ini gören meselâ (o böbrekler âzalar çok zahmet çekerler. ollarile çalışanlar daha ziyode enerji yapan yemekler: muhtaçtır. lar... Yazı masası başında çalışanlar iss o kadar çok enerjiye muhtaç mazlar. Enerji yapan yemekler, çı lışmakla vücude bakılmazsa semirtir ve yağ yaparlar. İnsan, vücudü sağlam ve sıhhati tamam olmak İsterse her gün psk çok yomiş, taze sebze yemeli; yeşil #alâta, marul, maydanoz gibi çey- leri de çiğ olarak salâta | şeklinde yemelidir. Her gün büyükler iki, çocuklar üç dört bardak süt içerlersp çek ol- maz ve fazla gelmez. Yemek ösnasında rahat vo ösüde bulunmalı ve hoşa giden şeylerden konuşmalı. Sofra başında asla © gü- cendirecek ve familya âzası a- rasmda dargınlık yapmayacak çey- lerden bahis açmalı; gülmek hazmı kolaylaştırır, hiddet ve keder ise onu mahveder. ? ül b ötede iş Di yek yenlere tavcıssut ediyor. İş ve işçi istiyenler bir mektupla İş büro- muza müracaat etmelidirler, İş isteyenler İlaraş idadisi son sınıfında terki tah- si ettim. Beş sene şoförlük yâptım. As- kerliğimi daktilo ve yazıcılıkla geçir- dim. Kefalet gösterebilirim. Herhangi fabrika ve mücsecse ulursa olküü göste- rilen işe razıyım. KM. ROWATıZMA | | ve bütün ağrıları keser (4606) | 19 Efendi homurdandı: — Bu bey de kim oluyor? — Hiç. Kim olacak. Sizin gibi bir vatandaş. Adresimi öğrenmek isterseniz sizinki kadar şatafatlı değildir. Ben sadece Himayei Etfal Cemiyeti Hıfzıssıhha şefi doktor Ali Vâhidim. O kadar. — Ne hakla müdahale ediyorsu- nuz? — İnsanlık hakkı il Sonra buruşuk bir yüzle efendi- ye baktı ve komiserin masası önün- deki sandalyaya oturdu. — İşin başından sonuna kadar biliyorum. Gördüm komiser bey. dedi. Öbür uçta potinlerimi boya- tıyordum. Şu boyacı bu kızın aya ğı boyamak için sandığa koydur. acemi ol- duğunu anladım. Sonra alay etti- Ir». Bundan bir takım küfürler çık- tr. Kız karsılık verdi.Derken bu be- yefendi ile boyacı kızı çok dövdü- ler. Ellerinden zor kurtuldu. Can acısı ile yerden bir buz parçası a- Türkiye İŞ Bankası Kadıköy ajansı (Kadıköy: İskele civarı) 1 Temmuz cumartesi günü fanliyete geçiyor Küçük cari hesaplar (kum- baralı ve kumbarasız tasarfuf besap'arı) cari hesaplar ve havale muamelâtı ğun hiç bir kabahati yoktur. Ben bir doktor, hem bir Himayei Et- fal doktoru sıfatile önünüzde bu çocuğu muayene edeceğim. Yedi- ği dayağın raporunu “vereceğim. Tabii çocuğu tabibiadliye de gön- dereceksiniz. Eğer bu çocuk kim- sesizse onu ben himaye edeceğim. Davacısı ben olacağım. Sinirli efendinin adresi daha ton turaklı olacak ki doktora bir daha sırtarmıya yeltendi. Doktor köpürmüştü: — Beyefendi! Beyefendi! diye haykırdı. Hiç aklınızdan çıkmasın ki bir gün sizin çocuğunuz da bu kıza döner ve onu da sizin gibi bir beyefendi yumruklar, Pabuç bo- yatmasının ne olduğunu bile bilmi- yen bir yavrucuğa karşı yaptığınız işe teessüf ederim. Boyacı işin sarpa sardığını gö- rünce uf! puf! diye burnunu tut- mıya başladı. Kendine acındırmak istiyordu. Nokta polisi de cesaretlenmişti: — Komiser bey! dedi. Kızı çok dövdüler. Az daha yetişmeseydim bayılacaktı. Karakol kapısının önüne topla- nanlar da cesarete geldiler. Bir kaç baş uzandı: — Biz de gördük. Bizi de ispat- hp bu beyefendiye fırlattı. Fakat boyacının burnuna rastgeldi. Çocu- lığa yazınız. MİLLİYET CUMARTESİ 1 TEMMUZ 1953 Saadet Sedat, Hulki ile karısı Muallarım ay rıldıkların içi ü lık dold işi, Burasını kendi elile yazdığı iriyordu, Faket nereye ten beri tanışırlardı. O vakit valezi içinde Musllay pek beğenmiş ve gelini arkadaşıma y kıştırınışır. Sonraları Muslliyı da iyi tanıyınca — zekâsını ve neşesini çok yıştu, Kozasının bu karşı gösterdiği ta Je gaşıyordu. Ruhen olduğu vimli ve müçten geç kadının bu six bir seyirci 2 bir şey mıştı. Hem de karısını öylece vererek Muatlayi görmeğe, git. Genç kadın t Sedadın kork — Artık bu sefer bitti, dedi, ederim ki artık ebediyen bil dan Göztepedeki | köşke çekileçeğim ve ayrılrk davası açacağım. Ondan ne- ler çektiğimi bir ben bilirim, bir. de öyle eeadet ulyaları içine evlenmiştim ki... di. Yarab, » gın kızmışım. İlik ihanetini öğreni zatan içim hayr*t ve mefretie “do. Fakst her şey düzelir deye. gene ona asıldım, kaldım. Bana yalvarır, bir da- ha yapmıyacağını söyler, ben de affe- derdim. Nihayet bir kadınım, değil mi Sedat Bey? Ve bu'defa hıçkıra hıçkıra ağladı. Sedat genç kadının ellerinden tuttu: — Mes'ut olursun Muallâ, sen ancak mes'ut olmağa lâyık bir kadınsın. Ye- min ederim ki olacaksın. Sedat o gün daha fazlasını söyleye- medi. Fakat artık kararımı da vermişti Eğer Muallâ muvafakat ederse, onunla dar mekut etmeğe çalışacaktı. Ancak üç ay sonra Muallâya fikri- ni açıkça söyleyebildi. Srk sık Gözte- peye Muallâyı görmeğe gider ve genç kadin davamm ve safhada olduğundan Yerlisi ziLeRAyİRDA fu, GİRE Şa: iehayyir olmadı, fakat dikkatle dinledi ve en sonunda A cevabımı ver- di — Benimle-evlenmez misin Muallâ? Sedadın sendetine payan yoktu. Nihayet onu mesut edebilmek imkâ- na kavuşuyordu. Ne tatlı vazife! Kanuni müddet bitince o evlendiler. Artık Sedat karısına ne yapacağını bil- miyordu. Onun en küçük © emri Sedat için bir kanundu, Daha karısı söyleye- ceğini söylemeden: o« Peki, im» derdi. Ona nakahet geçiren - bir hasta gibi bakıyordu. Zaten oMuallâida ru- adresini komisere verdi. Zabıt va- rakasını okumadan imzaladı. Bana hiç bir şey yapamazsınız diye bir kurumla, okumadan imzaladı. Son- ra selâm vermeden çıktı. Karakol kapısının önünü doldu- ranlar hem yol açtılar hem alay et- tiler: — Yuuu! Beyefendiye bak ta süngüye davran! Bacak kadar bebeyi dövece- ğine bana bir tokat vursa ya! Gös- tereyim anasının dallı çakşırını! Beyefendi ne de olsa anlayışlı idi. Alay, hakaret edenlere bir şey söylemiş olsa, oracıkta müstacel telgraftan daha çabuk bir halk kö- teği yiyeceğini sezdi. Söylenenleri bağrına çekerek uzaklaştı. Doktor boyacıya bir reçete ile bir lira verdi. — Hadi! dedi. Git. Mahkeme günü ettiğin haltın cezasını çeker- anlattı, En sonra: — Ben buraya anamı bakıtmak icin çalışmıya geldimdi de beni öl- evlenecek, kadını elinden geldiği ka | Bugünkü ii İSTANBUL 18 den 19, kader G 8,19 e» 1045 » As, 200 Hamm 030, 210 Badayri Musikiye - He- yeti, nm. 2 Gramofan. 2 itibarem ” Ağını haberleri ayarı. ve sna ANKARA £ İ 1250 - 1880 Gremofen. M8 2 1BAS Salon orkestrası ; Facik Os. vertare Marinella. Fetran Patpourri Mimuten Spisle. 1848 - 1945 2045 Amer haberleri, ŞYARSOYA vini e 10 Cio kisi, 23,30 Cafe BUDAPEŞTE 566 m ikisi, SL peooapanda Kon hara gecesi, 7350 pil H kilise heyeti k rek, 71,50 balk kons ——— İ hen nakabet geçirmeyor muydu? — Benimle menat musun cicim ? — Öh, evet, mesudum. Hakikaten de öyleydi. Nihayet'aylar ca devam eden fırtınadan sonra sakin bir Jimana kavuşmuştu. Gerçi | birinci kocasına karşı olan hissiyatı ikinci ko casına karşı duyduklarına benzemey: du. Birincisini çılğınca sevmişti. İki ci kocasına karşı duyduğu şey, sevil- mesine müsaade etemkten ibaretti — Benimle mesut masun Muallâ? — Oh, evet, mesudum Sedat. » Fakat bir gün Muallâ düşündü — Niçin bana sek sık bu süali soru” ? Ne eksiğimi bırakıyor ki, sesde- sindi şüphe ediyor? Acaba Sedat ken disini Hulkiden daha küçük ( görüyor da bir gün madim olurum deye mi dü- şünüyor. Her iki kocayi mukayese etti, Birin- cisi kendisini betbaht” etmiş, öteki sa- anladi ki bü kadar ihtimam,bu kadar ü- dık, daima dikkatlı idi. Birden titredi ve zerine düşüş canını sıkmağa başlamış- e İl asamaha liğin verdiği geyza alışmış olan Mual la şimdi ruhunda bir eksiklik hissedi- yordu. Evet, bu sükünet onu sıkıyordu. — Muallâ, benimle mes'utsun değil mi? — Amma çök fazla, #ıkılıyorum, deye cekti. Kendini tuttu, Cevap vermedi. O zaman Sedat düşündü : — Mlahim, acaba eski kocasını nr a- riyor ? Hayır, eski kocasını aramıyordu. Fâ- kat onun etrafında bıraktığı ıztırapir, fakat canlı görültülü ve ateşli havayi ariyordu .Bu havayi © da bulamayınca da sıkılıyordu -. . sıkılıyordu. İttihadı Milli Türk Sigorta Şirketi Harik ve hayat üzerine sigorta muamelesi icra eyleriz Sigortaları halk için müsait şeraiti havidir Merkezi idaresi: Galatada Ünyon Hanında Acentası bulunmayan şehirlerde acenta Beyoğlu : 4887 32 65 amm amaktadır. ar boşandı. Doktorla komiser işa- maleşi sustular, Susturmanın en iyi yolu bu idi. İki üç dakika sonra Petek duruldu. Yalnız eyi hık diye arasıra içini — Tabibiadiiye göndürdikten sonra bari bugün bu gece karakol- da kalsın. Gelen giden olur, bir yer buluruz. — Size ağırlık olur. Himayeiet- fal bu yayin çocuklara bir şe Yar pamaz ama, bir kaç gün misafir edebilir. Ben götürürüm. T36- niz size birde makbuz vereyim. Aradığınız zaman bana telefon e- dersiniz. Doktor, bir sivil, Petek adliyeye gittiler. Adliye doktoru Fahri Bey kızı muayene etti. o Yarası falan yoktu. Suratında o parmak izleri, bir de sol küreği üstünde iki mor- luk vardı. Yumruktan olacak.. Üs- tüne dokundu: — Ağrıyor mu kızım? — Dışı o kadar ağrımıyor emme nefes aldıkça içi sızlıyor. Doktor Fahri Bey ensesini ka- şıya kaşıya raporunu dikte ettirdi. Sonra öbür doktora dönerek: — Ben Ankaraya yeni geldiğim vakit gene böyle bir beyefendi da- yağını muayene etmiştim. O da bu düresiye dövdüler. Dedi ve der demez gergin sinir- Hırs efr di ayağa kalktı. Adını leri gevşeyiverdi. Gözlerinden yaş- yn yaşta bir besleme idi. Belki tanır. sınız, İâcivert"gözlü bir o kambur kız vardır; sokaklarda karamel Dil anketi Liste 104 ANKARA, 30. A.A, — T. DT, cemi yetinden £ Karşılıkları aranacak srapeh ve” fariça kelimelerin 104 murmaralı listesi yeder £ $ — Cüvabe 8 — Zeylan 7 — Küvete 8 — Tadilen 3 — Tekiden — ekiden, müskkeden — 10 — Razten — marbiten — | 1 — halen — melfulen — Berhurdar Herzevekil Gen karşılıklar Liste : (102) bilkülliye: çok olarak, bü- Bi eps. Usulen, alelusul çimine uygunca, köklerine yollu olafâk, yolunda Juşuma, dizişire, sırasına uy larak. Tebean; bağlı olarak, uyucu ola- rak, Tevfikan: uyarlıca, uygun Gir uydurarak, Mukabeleten; bilmukabo- Je, mukabele : karşılık olarak. Müter- kiben: Ardı ardınca gelerek. Münle- tidin: tek başına olarak. Müşrereker aleliştirak: birlikte olarak, bir kaç kiş bir arada almak, Ahirem: son olarsk. Tercihan: üstün tutarak, öne almış o- larak. Tafsilen, alettafsil, mnfası her tafsil; uzun uzadı olmak, uzun hu olmak üzere. Hüldsaren; telhise kısaltılmış olarak. - Mealen: Kısaca yaklaştırırcasına, yanaytır. ca olmak üzere.Tahminen, alettahmin; Aşağı, yukarı olarak. Filorinalı Nâz'm .. 98 inci liste Bilihtiyar: İstekle, Bizzarıre: İstek. sizlikle, Bilmünavebe: Dizi ile, Mez kür salifürzikir: Ağza alman. Merkum* Adı geçen. Mümaileyh: oOAdı geçen Müşarünileyh: . Adr geçen. - Mücihin- ce; Bittabi: yaradilişi ile. o Ekseri; Çokluk, Ait: Dönen, İn. Vaki: Olağan, Gerçi: kadar, 2 uncu ilkmektep muallimleri ... 100 üncü liste Dairesinde: Odasında. Dertcesinde: ında. Raddelerinde: Sıraların- da. Hakkında; Birisi için. Lehinde zinden yana, Aleyhinde: — Çekiştirine. Akide erk eebakı Galli çi: i.. Ru banta; Bunun İk ie. mel e de. Hu takdirde, takdirinde: Bu yolda, yolunda. Tarafından, bir taraftan, di- ğer taraftan, yaradan, bir yandan, öte yandan, şahsan: görüni Şitüben giahi: kapuşarak, İla, * yâzı ile, yazarak. at 25 az mektep musilimleri eğerçi: Her ne Jiilliyet İğ seen önderi “MİLLİYET » tir ME işte o dayaktan 'etek büsbütün vine ses sersemlemiş, 'aylâların durgunluğuna, sızlığma alışan kız kim ace karanlığındanberi şehrin uğultu. ue gömülmüştü. Parlak elâ göz- moi pda rl ydi. Bir gibi nereye ler sürükleniyordu. Şimdi hıklamıyordu da. Kendi bir o- gultuya koyvermiş, bilmediği in- sanların ellerine bır; Hacı Bayramdaki ii şözlne yekliler. Himayeietfalin ko- <a kapısından girip dar merdiven- leri çıktılar, Sobanın yanında bir iskemleye oturtuldu, Burası ses- siz bir yerdi. Gittikçe benzine kan, gözlerine ışık gelmeğe başladı. r gülerek konuşuyordu: — İyi amma sen de koca koca adamlara sövdün kızım. — Sövülmez mi diyos de mek yasak mı ki? Bizim oralarda herkes diyosa diyos, iyiya iyi der, kimse ses çıkarmaz. Ben de o di- yosa, diyos dedim işte. — Hele bir iki gün bizim ya- nımizda kal bakalım. Sonra seni bir yere evlâtlık veririz. ii > Ben evlâtlık istemem. Be nim anam var. (Arhas var)