Milliyet 14 NİSAN 1933 Idarehame » Ankara caddesi, 100 Ne. Telgraf mdresi : İst Milliyet Telefon Ni ” Başmuharrir ve Müdür : 24318 Yazı işleri Müdürlüğü : İdare ve Matban £ 24310 ee ei ABONE ÜCRETLERİ : Türkiye için Hariş işle Aİ EDİR, 3 aykğı .— .— Sr 78 — iz ii vg Galen evrak geri varilmaz.— Müddeti geçen müsalar 10 kuruştur. — Gazete ve matbaaya sit işler için müdüriyele mü vacaat edilir. Gazetemiz ilinların mev'a Viyetini kabul etmez. e RA, BUGUNKU HAVA Yeşilköy rasat merkesimden © verilen malümata göre ba Kada il yü da ek tarihinde hava tazyiki petra en çek arcaklık” om ar e e ni Eroinle nasıl Döğüşebiliriz? miz ve onu tepelememiz lâzım gel ye bize gösterecek mahiyette- ir. Eroin ile mücadele etmek ben- cadelesinden çok daha güçtür. Çünkü bu hastalıklara tutulanlar hemen hekime müracaat eder, he- kim de hastalığı keşfeder. Eroin müptelâları ise ne itiraf n arkadaşlarını ele verirler. Aralarında gayet sıkı bir Bektaşi serrı vardır. Eroin —— sasi eroini aldığı i söylemez, imkânı yok onu ri vermez, şünkü o olmazsa, eroin alamaz ve alamayınca - kendi kanaatince - yaşayamaz, ey bunlarla mücadele çin yapı teşkilât arasında (Brigade mondain — Kibar kıta) denilen gizli polis vardır ki; kim- se onları tanımaz. En kibar yerle- Fe girer ve alelâde polisin giremi- Yeceği, girerse göze çarpacağı yer lerde çalışır. ,, Bizde yapılan tetkikat eroin ip tilâsının en kesif 16 ile 30 yaş ara- sında olduğunu gösteriyor. Dok- tor Fahrettin Kerim Beyin fakülte akliye serseriyatıma alt hülâsala- rından birindeki müşahedeleri ba- ma maalesef şu kanaati verdi: , Eroin henüz kanun kontrolüne ve değişi teriyorlar. İm e dır. Kendi kendilerine hâkim ola, mazlar. Fazla alırlarsa sarhoş olur lar. Ertesi gün iş yapamazlar.” Şu halde bu hastalığı kendimiz. keşfedeceğiz. Menbamı bulaca. ğız. Hastayı tedavi edeceğiz. ve menbar da körleteceğiz.. Bunun için mektep hocalarınm nasihatle rinden, doktor konferanslarından, illiyet'in edeli re, 7 MAKE Aşk, Kim Arnavut vezir gibi safdil yaratılmadı- ğı için tatlı uykusundan oluyordu. Ha- . e aldığı haberler, en- işe verici takım hareketlerdi bahsediyorlardı. Faraza Paris Sefa. retinden daha bir gün evvel mabeyne gelen telgraflarda Avrupadaki İttihat ve Terakki Komitesinin bü. daki son hareketlerle yakından kadar olduğunu bildiriyordu. Murassa tabakasından o çıkardığı bir siyarayı pos bıyıkları ile sakalının kıl tomarları arasmda görülmiyen du- 'daklarına değdirirken; — Büyük bir hareket, eğer bizzat benim tarafımdan tahrik edilmemiş olursa bundan yarın için söndürülme- si farzıayin olacak bir yangın zuhuru bence daima varit ve muhtemeldir. DONYA Bizim bu makalemiz, son beş yılirk plânm Kızıl ordu için elde diğim gibi (Kibar kıta) ya ben. zer ve mekteplerden hamalların içine kadar el atmış geniş bir teş- kilât yapmalıyız. Polisin kanaati ne olduğunu bil mem, fakat doktorların kanaati ve hastalardan aldıkları malümat bu işin merkezi Çenberlitaş, Sirke ci, Üsküdarda Bülbülderesi ve ci- yarında olduğu şeklindedir. Ben- ce bu yerlerde göze ilişen sönük ve silik kahveler bu belânın sindi- gi yerlerdir. Fakat her şeyden evvel müte- hassıs doktorlarımızdan bir gen- cin eroin aldığını anlatacak en ba riz alâmetler ne olduğunu sormak laylık olsun diye bu sütünlara ge- gireceğim. Böylece evvelâ hastalı- ğı keşfe çalışırız. Sonra tedavisini düşünürüz. Eroin iptilâsi kabili tedavidir. Muzaffer ve Seyfi Paşalar İki gün vardır ki; İstanbulun iki muhtelif gazetesi Mirliva Mu- zaffer Paşanm resmini Gümrük Muhafaza teşkilâtı kumandanıSey fi Paşa diye basmaktadır. Tertip sehvi, imlâ hatası, hattâ yanlışma lümat almak gibi yanlışlıklar - baş ka memleketlerde ayıp olmak- la beraber - bizde bir dereceye ka- dar taammüm etmiştir. Lâkin İs- tanbulun iki gazetesi memleketin iki maruf ceneralini birbirinden tefrik edemezse vay olur okuyucu larm haline! Silâhları bırakma Devletler Cenevrede bırakma hususunda uyuşmak için uğraşadursunlar.. Şu biz kendimiz biraz silâhları elimizden bırak- sak!.. Gün geçmiyor ki; ya aşk, ya kumar, ya içki, ya hiç bir şey yü zünden ağ ir Politika ve Kan. Müellifi: Nizamettin Nazif Maaamenenereraaramesanaamane Rumeli Vilâyetlerinde her gün bir $0y- ler oluyor ve olan biten her şeyden bir yeni emrivâki doğuyor. Bana öyle 0- iyor ki siz ahvalin akışmda benim çıkardığım manaları her nedense bul- mak istemiyorsunuz. Ferit Paşanın cevap vermesine bir el işaretile mani olduktan sonra dur- gun bir tavırla ve ölçülü hareketlerle sigarasını yakarak devam etti: — Hüseyin Hilmi Paşa hakkındaki tavassutunuzu niçin kabul ettim, ne- den hâlâ da ayni geraitin devamına müsaade ediyorum?. . Doğrusunu is- terseniz, kendimde garip bir zâf his- sediyorum, Sert, çok sert hareket et- mek lâzrmgeldiğine kani iken arzula- rıma ve muhakememe tamamen aykırı kararlar vermiş olmam buna delâlet yeni döndürdükleri çarklar ve bunla- | rın yarattıkları kuvvetler, yeni kazı- lan kömür kuyuları, fışkırtılan benzin külâhları, yeni ekilen pamuk tarlaları hakkındaki bilgilerimiz & noksandır. | Makalem, beş yıllık plânı Kızıl ordu- | daki meyvalarından bahsedecektir. Beş yıllık plânın Kızıl orduya hedi- | ye ettiği ilerleme acaba nedir? Bu- günkü Rusya gibi her taraftan bir giz- | lilik perdesi altına alınmış bir memle- kette bilhassa savaş vasıtalarında el. | de edilen ilerlemenin neler olacağını | ancak gene kendi askeri reislerinin a- | ğızlarından dinlemekten başka çare. | miz yoktur. söylediği bir nutukta, 1932 yılını mükayese ederek: iz, çok geri kaldığımızı ve basit bir çok | askerlik meselelerinin halli için bile lüzumsuz zamanlar yediğimizi yavaş kuvvetlendirmiştir. Beş yıllık plâna girilmezden evvel or. dunun zayıf noktasmı makinalı tüfek silâhı teşkil ediyordu. Be$ Yıl içinde ordunun makinalı tüfek meselesi hal- ledi . Tayyarelere karşı, tankla» ra karşı makinalı tüfek tespit edil piyade için ayrıca asri bir el tüfeği, kendi dolar tüfek ve tabancalar yara- tılmıştır. Varaşilofun sözlerine devam edelim:“Topçuluk silâklarında büyük bir ilerleme olmakla beraber bu me- sele henüz bitmemiş olup çalışma de- vamdadır. Bununla beraber Kızıl or. dunun bugünkü topçu silâbı bir çok | Avrupa ordularını geride bırakacak derecede tekâmül eylemiştir. Yeni siz- tem bir ağır topçu, tayyare defi top- çusu, küçük çaplı toplar Yaratılmış, tank dePi için bir top meydana geti- rilmiş olup bu top ayni zamanda kü. çük piyade birliklerine yoldaşlık ede- cek kadar hafif ve ayni zamanda düş- man makinalı tüfek yuvalarını temiz. liyecek kadar kuvvetlidir. Daha bir kaç yıl evvel Kızıl ordu. nun tank silâhları ecnebi ordularma nazaran gülümseyip geçilecek kadar basit ve iptidai idi. Varaşilof bu hu. susta da: “Her ne kadar tank silâh. ları hususunda büyük bir e iddia edemezsek te şimdiki noksanlığı giderecek her türlü tedbirlerin alm- mış, olduğunu iddis etmektedir. Askeri tayyarecilikte . Kızıl ordu- nun çalışması on yıldanberi hızını al- dan sonra Sovyet tayyareciliği (azami yükselme), taşıma kabiliyeti ve hareket siasr hususunda © en ileri memleketlerin tayyareciliğine erişiniş- tir, Teknik eşhasın yetiştirilmesi ve kemmülü hususunda hayli ileriye dilmiş, teknik akademiler ihtısaslaştı- rılmış ve büyütülmüş, tayyare ve tank askeri mühendisleri yetiştirmek için kudretli mektepler vücuda getirilmiş- tir, Piyade ve süvari zabitlerinin mikta- rı biraz azaltılmış, buna karşılık t0p- çu ve tank zabitlerinin miktarı arttı- rılmıştır. Büyük kumandanlar ve er- kâniharbiye zabitleri arasmda fırka» ya mensup olanlarm miktarı yözde 55 ten yüzde 61 e çıkarılmıştır. Zırh- hı stalardaki fırka O mensuplarının miktarı yüzde yüze çıkarılmıştır. Varaşilof'a göre Rusyanın askerlik Müessif irtihal Deniz Matbaası müdürü iken vazi- | fesi başında hastalanarak uzun za- mandanberi rahatsız bulunan Kema- ni Memiş Paşa damadı Binbaşı Rafet Raşit Bey vefat etmiştir. Cenazesi Pa zartesi günü merhumun hanesinden kendisini o çok seven ehibbasının yaşları ve bir deniz müfrezesinin ik kaldırılmıştır. etmez iŞ Ayakta ini uğuşturarak, buda- la denecek derecede zekâsız bir du- Tuşla bu sözleri dinliyen sadrazama ayi birdenbire yükselen bir s0s- e; — Aciz fikrimi hanelerince kast buyuruluyorsa, ürenimek zatı şa- diye kekeledi — bendeleri bu kanan. ti takviye edecek vaziyette bulunmu” yorum. — Faraza size sorsam ki; çetecili ğe karşı çetecilikle mukabele etmek fikri İttihat ve Terakki Cemiyetnin hazırladığı ihtlâl karşısında bizi ha» reketsiz bırakmak için, yani boş av- lamak için ortaya atılmış bir tuzaktır. Ah.. Paşa ah.. Bu safdil telâkkiler- e koskoca bir devletin idaresini nasıl mümlcün iliyorsunuz? — Hiç Bugün MELEK sinemasında fevkalâde filmlerden bir tane daha BEYAZ ŞEYTAN Fransızca sözlü büyük aşk ve macera filmi. Baş rollerde: JEAN MURAT - DANIEL PAROLA Bugün saat 1l'de tenrilâtlı matine vardır. Film> ilây: dünya havadisleri 119851 Bugün ELHAMRA sinemasında heyecanlı bir film Baştan nihayete kadar meraklı ve insanı saran bir mevzu AŞK - KISKANÇLIK - ÇÖL - MUSİKİ - HEYECAN ve HAREKET ŞEYTAN VE UÇURUM Baş rollerde GARY COOPER - TALULAH BANKHEAD Fransızca sözlü. Buçün saat 10.45 te tenzilâtı matine - Nahide, yanında dört yaşında çocu- #u Emel'le bir akşam gezintiden köş- ke dönüyordu. Çocuk sordu: — Anne, sen yarın mı İstanbula i Nahide dalgınlığı arasında: — Evet yavrum, dedi. Sonra ken- disini topliyarak: — Bilmiyorum yavrum, dedi, sakın babana bir şey söyleme! Genç kadın bu noktadan © çocuğa sıkı sıkı nasihat verdikten sonra tek- rar hülyalarına daldı. On beş gün evvel satın bu köşke taşınmışlardı, Bütün çocuk- luğu bu köşkte geçmişti. Tekrar bu köşke sahip olmak ne sevinçli şeydi. Bahçe gene o bahçe, kenarında ne ©- yunlar oynadığı havuz gene o havuz, köşedeki kümes gene o kümes. . Bun- ları gördükçe çocukluğunun o bütün hütıraları birer birer zihninde canla- wi Köşke taşındıktan sonra, bütün bu hâtıralarla yaşadı. Sonra içine acayip bir hüzün çöktü. Sabahtan akşama kadar kocasını görmeden yalnız kal- mann verdiği hüzün.. İstanbulda otururlarken böyle düşünmüyordu. Kocası öğle yemeğine geliyordu. Fa- kat şimdi? Bu uzaklık içini deşiyor- du. Acaba kocası bütün gün ne ya- pıyor. Her halde işlerile uğraşıyor. Lâkin insanm hüzne kapılması için bazan en az şeyler bile o kadar fazla geliyor ki . Erkek saadetine de pek - güven olmaz. — Gorçi Nahide kocasını seviyordu sevildiğini biliyordu, Onun kendisi aldatması İhtimali bile tahammül edil. mez bir azap vo ıstıraptı. Ve birden kararmı vermişti. o Yarın İstanbula inecek, kocasmın neler yaptığını gö- züyle görecek. Kimbilir onu hangi kadınla yaklaryacak? Ah, bu şüphe bir kurt gibi içini kemiren (şüphe! baş Akşam istasyona indiler. Emel yol cular arasında babasını tanıdı ve elle- rini çırpmağa başladı. O kadar bek- lediği babası işinden köşke dönüyor. du. Uzunca boylu, güleryüzlü, azim- li tavırlarından iş adamı olduğu belli, otuz beş yaşlarında bir adam.. Ka- rısının koluna girdi, çocuğunu elinden aldı. Uzaktan bile ne kadar mes'ut oldukları belli olan bu aile yavaş ya- vaş köşke doğru yürüyordu. Yolda Nahidenin bin bir suali: — Bugün ne yaptın? Öğle ni nerde yedin? Bütün günü nasıl ge- Kocası Şefik te sunlleri soran »e7. gili karıma teferrüatma , varıncıya kadar gününü masıl geçirdiğini anlat” &. Bu suallerden karısının masrl itirsf edilmiyen bir kıskançlığa düştüğünü hissetmiyor da değildi. Onun için ce- vaplarına biraz alay da karıştırıyor” du. — Bu kadar yorgunluktan Sora eve dönmek ne iyi şey, değil mi Na- hide? e Nahide derinden bir cevap verdi: — Oh, ne iyi, me iyil vs. Yemekten sonra bahçeye çıktılar. fuel ven 'Hasır koltukla ra oturdular. Emele Y yarım saat izin verildi. kedi gibi babasının çıkacak netice pek Bir kere Kosovadaki şu Mahmut Şev. ket Paşayı ele alalım: Size bu adamm genç Türklere kars büyük bir zâaf gösterdiğini söyl zannederim ki beni ikna edebilecek bir cevap bula- mazsımız. Ferit Paşa bu suallerin altından na- sıl bir Çapan oğlu çıkacağını kestire- miyor, padişahım hiddeti bir kat daha artar da sadaret elden gider, “e €n- dişe içinde ne yapacağını, nasil bir ce- vap vereceğini bir türlü kararlaştıra- mıyordu. Sadaretin elden gitmesi de- mek bugüne kadar döndürdüğü bir gö galiveraların dönememesi demek ya Vilâyetini bu mevki sa; sinde bir çiftlik, bir malikâne ll sokmuş değil miydi? Faraza 318 se- mesinde Selânikte vali olan o Tevfik Bey, bilâhare Konyaya nakledilince kendi dalâveralarma boyun iğmemiş- 4. Ferit Paşa çok değerli bir idare a- Filme ilâve dünya havadisleri Dün Akşam GLORYA Sinemasında ARMAND BERNARD VE BLANCHE MONTEL ISMARLAMA ÇOCUK yor, baba kız dereden tepeden geve- zelik ediyorlardı. Bir aralık Emel; — Biliyor musun baba, annem ya- rın sana yazıhaneye gelecek, dedi. Şefik şaşırdı. Fakat vaziyeti anla- mıştı. Demek ki yarın kontrole gele- ceketi, Tam o sıtada Nahide geldi. Çocuğu yatırdılar. Sonra karı koca bir müd- det bahçede dolaştılar. Bir aralık Na- hide sordu: — Şefik, yarın ne yapacaksın? Şefik ne cevap vermek lâzrmgeldi- diğini düşünüyordu. Onun bu tered- düdü genç kadının şüphelerini büsbü- tün kuvvetlendirdi ve — kararı daha kat'i bir hale geldi. Ertesi gün mut- laka İstanbula inecek ve kocasma ya- nede bir baskın verecekti. — Peki, ya sen ne yapacakım? Kocasmın bu suali üzerine kadm kızardı. Acaba Şefik şüphesini anla” muş mıydı? Ben mi? Hiç! rında bu suretle karşılıklı bir buz gibi havası esti ve bah- si uzun sürmedi. ..x Sabahleyin Şefik erkenden kalk- mıştı. Karsi: Neden bugün erkeneisin? diye — Çok müstacel bir iş var. Onun İ- çin erken gideceğim. Trende İstanbula inerken gülümse: yordu. Köprüye inince evvelâ bir şe- kerci dükkânmn uğradı. Zarif kutu- lar içinde bonbonlar, pastalar hazır- lattı. Gidip likör aldı. Ondan sonra da bir çiçekçi dükkânma uğrayarak zarif bir buket yaptırdı. Hepsini de yazıhaneye göze görü- nür bir tarafa koydu. Büketin içine de kartvizitini sıkıştırdı. Fakat kart- vizitin arkasına şunu yazmıştı: “Sev gili Nahideciğime!,, Ondan sonra kendisi ahbaplarından birinin ayni binadaki © yazıhanesine giti. Kapıcıya da: — Belki bizim hanım gelir, gelirse kendisine haber vermeden beni çağır, dedi. Filhakika öğleye doğru Nahide İs- tanbula inmiş, doğru yazıhaneye koj- muştu. Kapıyı çi furtma gibi yazıhaneye girdi. Ki görme- mişti. Fakat ortada bu çiçekler, bu bonbon kutuları, bu likör şişesi ne? Kalbi gözle bir burkuldu. Ah, şöp- hesinde ne kadar haklı imiş! Hemen kapıcıyı çağrıdı: Na — Şimdi gelir efendim, — Sakın benim buraya geldiğimi birinin arkasma saklandı. Oradan ta- rassut etmek istiyordu. Her halde ko- casınım beklediği kadm oraya gele- cekti. O kadını görecek, her ikisinin de yüzüne tükürecek ve bir daha av- det etmemek üzere annesinin . evine dönecekti. Az sonra bir ay, Bell ak sesi. . tayinleri yapabilmek ve böylelikle Os. manlı Bankasındaki hususi © kasaya altın yığınlarını istif ederek © Vilora hanları yaptırabilmek için © elindeki devlet kuşunu kaçırmamak lâzımgel. mez miydi? Yutkunarak, kızaratak, bozararak; etlüm. . — diye murıldan- t Şevket Paşa kulunu- zun sadakati mücerreptir. Abdülhamit güldü: — Belli. . belli... Kosovada memur olduğu her tahkikatın menfi neticeler vermesinden belli.. Ya şu Selânikte cereyan eden hâdiselere ne buyuru- har? — Merkez Kumandanı Nâzım Be- yin İstanbula hareket ettiği zatı şaha- nelerince malümdur. — Evet. Fakat bacanağı ve sui- kastin en birinci âmillerinden erkâni- harp binbaşısı Enver Beyin ne oldu- ğu henüz mabeynce malâm © bulunmu- yor. 11987) Eğlendirici filimlerinde büyük muvaffakıyet kazanmışlardır 1980 ETUAL Sinemasında Çok muvaffakiyetler kazanan Kim Olduğunu Bil- mek emiyorum LİANE HAİD - GUSTAV FROEHLICH nam muazzam filmini ber halde gidip gö- rünüz. (19491 Yeni neşriyat Birinci Türk tarih kongresi Geçen yaz tatilinde Ankara'da topl#" nan birinci Türk Tarih © kongresinde Türk Tarihi Tetkik cemiyeti âzası tar#" fından verilen konferanılarla kongrenit müzakere ve münakaşalarını ihtiva ede zabıtlardan 5 adedi İstanbul'da Devlet Matbnası tarafından basılmıştır. Türk medeniyetinin eskiliği, Türk #* emın muhtelif sahalarda ve tarihin bef devrinde meydana getirdiği yüksek © serleri ilmi delillerile ve büyük bir vuzul! ile gösteren bu eseri ihtiva etmeyen he” kütüphanede mühim bir boşluk ver de “Davetler Gülhane müsamereleri , Gülhane müsamerelerinin üçüncüsü” ne 168-4933 pazar günü sant 17 te baş mex, belki de beraber geliyorlar. Şefik odaya girip kimseyi göreme” yince, karısmın perde arkasına sak” lanmış olduğunu hemen hissetmişti Manmafih bozmadı. Bir müddet m8” sasmda meşgul oldu. Sonra | saatin” bakarak bir aşağı bir yukarı dolaşt” Kendi kendine söylenmeğe başladı!! — Yahu bizim Nahide gelecekti Acaba gelmiyecek mi? Akşam bana geleceğini söylemişti. Neyse he le biraz daha bekliyelim bakalım. O zaman karısı gözlerinden sevin$ yaşları akarak perdenin arkasmda” çıktı ve kocasının boynuna sarıldı: — Oh, Şefik, öyle korktum, öyle korktum ki... Bem başka türlü zanne” diyordum. Bilsen burada başka bif kadın bekliyorsun diye senden öyl“ iğreniyordum ki. . Seni artık hiç sev" miyordum. Şefik güldü: — Peki, şimdi seviyor musun? — Oh, şimdi eskisinden daha fazl& mat mevcuttur. Faraza.. Biliyoru ki bu zabit Umumi Müfettiş Hüseyi" Hilmi Paşanın hususi erkâniharbiye” sine memur bulunuyordu ve Hüseyi Hilmi Paşa çıkan her fırsattan istif” de ederek bu zabitin Rumeli Vilâyet” lerinde seyahatini teshil edecek vasi” âr son cümleyi kelimelerin b** birisine bir başka tehditi ahenk “* Kaşları" mana vererek söylemişti. çatarak ilâve etti: — İşte bu Hüseyin Hilmi Paşan'* her hatasını mazur göstermek, sad” zamımız için adeta hayati bir mf” £ yeti haiz gibi geliyor bana.. Ne siniz paşa? — Aman püdişabım. . Latufieie 2 hanuz. . Azât kabul etmez bir Köl” karşı zatı şahanenin merhamet Ve tıfetlerini. . Devamı var)