8 Ocak 1933 Tarihli Milliyet Gazetesi Sayfa 5

8 Ocak 1933 tarihli Milliyet Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

hürriyet ve şahsi, 3 ka ernizi bir yandan da ala- meni bahçenizin kübü tartma. , selvi gibi en ii diker- : alarmızda, ma- kine yam hareket ları gibi tahakkümle - Yalan mı?.. AİR *— Çok doğra söyüiyorsunuz. P.-—9 48 zle güle siz de kendi hak muz de. mek... B.— iz 5 azla Ben ayl bir hak. > Al sana bir tezat dahat,, metnine Mü Allâcle kök edece #vvel fikri bir if. | bir vaziyeti ka- insanın maz, dsi kırıntılar bulun- B. İline benliğimiz muhte- İtme, yerde ve muhtelif tesirler teşekkül eden gayet mudil e fe ede Aka mele esi mek- dn kabristan sokakta büyü- ileri seyrini düşününüz bir 7 i d yi Fakat bu hâl ayni zaman- Sada de düşünce kargaşalığı vi- t Betirmiyor mu? , > Aslâ.. Çünkü düşüncede 1 Balik yalnrz ilmindir. Alatur- li, alafranga mı?.. Romantik- Sig. köbiklik mi, bürlük mü e mi davalarını halledecek ©- nd, yalnız ilmin mah- lir, » Merin; i Nİ Rica ederim bu mütehas- tı, özünü yerinde kullanalım ar- Halbuki mütehassısların İnk ihtisas — başka, ilim | biç ast başkadır. Bötün dünyada | iz, “anatin milliliği, beynelmilel. | öy eya canlılığı hakında söz te #alâhiyetini taşıyanlar Eikçiler değil, yalnız s0syo- lerde Bir teknikçi teknikçi uığundan dolayı bu ilme, yani dht aosyolojisine ne daha yakın Yard — daha uzaktır; olduu ia İşte âmmenin kanaatine gemile zıt bir mütalen... me O Âmmenin kanaati... Âm- bu işte mütehassıs değidir. O İade, - mutavassıt temayüllerini dile edebilir, fakat mefküreyi i- Gi “demez. Her yerde âmme va Ki kaldırılması lâzımgelen kan, ViYe sayesinde bir gün gelip sanır, Gi göre ayni uaYyen şartlarla cemiyet in normaldir. Söyleyiniz, in kanaati de bu mudur?., İsmail HAKKI hayatı i| ve bu dostluk biribi; Ressam Avni Lifij merhum İlhami beyin Eski evimin Cerrahpa rı, Yenikapı açıklarını bir görüşle kucakl sarti kalmış iki etajerim, duvarlarını dolduran poşatlar, krokilerim, sa hasmı bir kısmını işgal eden kar l ir bedesten hır- sus garip bir dük kün yahut derbeder, bekâr bir e- tütyanm höcrei iştiçali gibi idi. Perişan vaziyetini intizama koya- madığım, şık zerif sade bir hale sokamadığım bu höcre onun çok boşuna giderdi. & Ve ber gelişte atölye halinde kullandığım şimal tarafında sokak cihetine tesadüf eden büyük odada oturmaktan zi yade bu karışık odanın âguşu iz- dihamında vakit geçirmek ister, pencerenin sol tarafına yerleştir. diğim genişçe kanapeyi tercihan hep orada oturur ve görüşürdük. Yirmi beş sene evvel başlıyan mu- arefemiz zaman geçtikçe, arkan daşlığa, san'at bağlarile dostluğa imizi etüt e- | de ede samimiyete, ri; bir sa- mimiyete, inkılâp etmişti. O ba- na san'atte hatalarımı söylemek- ten ez, ben ona asabiyeti- nin fazla olduğunu teşrihten biç içtinap etmezdim. Ruhunun te- hevvürünü gözlerinin kığılcımm- dan anlar, haksızlığa isyan etmiş fikirlerinin coşacağını uzun saçla. rinin dalgaları altnda pililer bu- sule getiren nahiyesinin ilk ifade- sinden anlardım, Hayattan mem- nuniyet hissettiği günlerde kitap- larımı karıştırır, resimlerimi ten- kit eder; meyus zamanlarda kö- şeye çekilerek uzakları seyre da- lardı. Gurubun muvakkat elvanı, akşamın klerobuskür manzarası sin iel ü şürler yin Ayni bir âşıktı, Melânkoli içinde bir Nb İstanbulun Marmaraya doğru w- zanan sahillerinin lebi iştiyalernr, bussi visalini görebilmek kaydile bazan penceremin önünde ayağa kalkarak mephut ve bihareket u- zaklara, daima uzaklara baktığı. nı ve düşündüğünü görmüstüm. Evet, o, başka bir vect içinde ya- bir san'atkârdı. kendini verir vermez, var mı? diye sorar- bi dım. Evet, yat, Mütareke devirlerinin her da- kika bir vak'a, bir hâdisei haya- tiye doğuran gecelerinde al bir hayal gibi, korkmadan, düşün- tihten Yüksekkeldirıma giden bu arkadaşla neler dertleş. memiştik ?. Onu, içimizde; seven iki kadeh âbı ha- İ rulmuş bir makine gibi muntazam İ seyir ve hareketile, akşamın alaca İ karanlığında, sabahın sisli havası içinde uzak mesafelerde bile gör- müş olsak Hüseyin Avniyi hepi- miz tanırdık. Ben, onu, çok sever- 'dim. İlmini, fazlmı takdir — eder. İ dim. Sevmiyenler, belki, ciddiyeti ne tahammül edemiyenlerdi. Avni İstanbulda doğmuş, bu- rada büyümüş, buranm kültürünü almış, terbiyei © vataniye il aşkı vicdaniya esareti mutlaka ile esir olmuş bir insandı. Fransayı bir Fransızdan fazla üleması, fu- İ dalâsi, san'atkârlarile yan, Fransız lisanını Paris şivesile pek | edıbane tekellüm eden bu ressam | İstanbulu © hnkerz bir işgal da tutan ecnebi askerleri en ziyade Fransız askerlerine ca- nı sıkılarak söylenir. cihana inkr lâp dersi veren bir milletin Lu $r- marik çocuklarmın — Kartiye- Lâten apaşlarından toolanmış oldul rini yururuklarını sallıyarak ler, şikâyet ederdi. Bu şikâyeti bir gece kendini çeviren Fransız | dim, Cesur, serbest dolaşır ve i pit edilmiş ölçülü hatvelerile, ku. | Im | devriyesine iştü. nun İngiliz dritnotlarından, sün- gülü k lerden, casusluk eden Beyoğlu palikaryalarmdan bir zerrei tahaşi hissetmediğini bilir- mat için Lânganın civcivli o Rum bataklarına, Samatyanm komite- cilerle dolu meyhanelerine girip oturduğunu da görmüştüm. İşgal, Onun ince narin vücuduna bir mav zer namlısı kadar sert bir çelik hassası vermiş, sözlerini bir brav- ning kursunu gibi müessir etmiş- ti, Gezivor ve söyliyordu. — İşgal bir kâbustu, geçecekti » Gene mütareke esnasında günlü bir aktamdı: Hüseyin Avni bana gelmişti, Bir Fransız polis ni kumand. r giderek ra çekilmeğe başlarken gelen bir hissi i mustum, Hüseyin A (Lifij) mahlasının temiştim. Çünkü, biz onu öteden Avni Lifij merhumun M. Sami Beye hediye ettiği bir deseni ve imzası (Aynaya bakarek yaptığı kendi po midir). | beri Hüseyin Avni diye tanrmış- | tk Lifi ne demekti? O hiç tereddüt etmeksizin ce- “dımın yadigârıdır. Bu vadi; fikrimde değersiz bir hat rak saklamadan ziyade bi lâ gibi herkese göstermek ve ilân etmek icap etti. Çünkü nesli be- lirsiz bir adamın hayatından mes” ul olanlar ırkını inkâra başladı. Bizans terbiyesile vicdanları fırıl. daklaşmış budala © sürüsüne bir koyun gibi karışmaktansa, çıngı- raklı bir kösemen olmak (daha münasiptir.,, Avni Lifij, hürriyeti fikriye ve hissiyesini mâyi halinde kullanan lardan değildi. Şehzade parasile tahsile gönderilmiş, fakat şehza- de zevkine esir olmamıştı. Onda tasallüp ve tahaccür etmiş bir iti- kadı san'at vardı. San'at, oemrü kumanda altın. yaşıyamazdı, san'atkâr zinetli kafeslerde ömür geçiren bir papağan farzedilemez di. İstediği gibi gezmeli, istediği gibi çalışmalı, hür her zaman hür yaşıyabilmeli fikrini muhafaza &- gibi müdafaadan çekinmiyen Av. ni Lifij, kani olduğu bir fikre ke mali hürmetle serfüruyu © vazife Galatasaray resim kitlesinden bir heykel yapacağız diye hayli uğraşmıştık. at bir. lik namı altında istediği | şekle girdiğini görünce bir kuştüyü gi- i yumuşak vaziyet alarak en sağ bir o riştei o vicdaniyo ile bağlı bir âz. ü mişti. San'atte ve müstakim, Corot & bir feylenof, Rübons gibi temiz ve nu m hareket eden Avni Li- fij, Pariste Cormon © atölyesinde salışan vessamlarımızdandır. İs- tibaile ilk vücuda getirdiği eser Kadıköy Belediyesine Celal Esat Bey vasıtasile yaptığı bi zisyondur. Bu tu dırımdeki kira evinin soğuk rüz- gârlara maruz, ısınmak bilmiyen #ofasında mahrumiyet içinde mey dana getirmişti. — San'at zevkini tatmin maksadile günlerce, hafta larca yevmiyesi on kuruşa tekabül İ etmiyecek br hesapsızlıkla bu e- ser uğrunda çok çalışmış, uğraş» mıştı, İlk Galatasaray resim ser. gisinde teşhir ettği bu resim Har. bi umumi esnasında o Viyana ve İ Berlinde de teşhir edilerek maz- harı takdir olmustu. Mütalca, is- tirahat, harp gibi kuvvetli güzel eserleri vardır. Ressamlar içinde Ar dekoratif mesleğine ilk hatvei İ terakkiyi atan Avni, Güzel San'- MİLLİYET PAZAR derdi. İçtihadını o Verdon kalesi! memişti, Onu İkna için bir bronz | tanbula avdetinden sonra Garp in | 5 KANUNUSANİ Sergisi İlhami Beyin eserlerinden Geçenlerde Alay köşkünde genç ressamları ıızdan İhsan İlhami Be- yin talebelerile birlikte bir resim ser gisi açtığını yazmıştık. İlhami Beyin bu sergide teşhir ettiği resimlerden bir tanesinin e botoğrefisinin fresle- rinden intinsah edilmiş bir tablodur. kopyeleri vardır ki bunları çok va- tavallerdir. İlha- mi Beyin bir | wozayiklere rağbet İ göstermesi kendisinin Bizans san'a- ine karşı derin meftuniyeti vazıhan görülmektedir. Yen! eserler Havacılık ve sper Havacılık ve Spor o mecmuasmın 86 ncı sayısı çıkmıştır. Bu sayıda cilerimiz arasında — geçirdiği günü tespit eden tarihi resimler ile hava şehitlerimizden yüzbaşı (o Galip Bey , için Başvekilimizin — yazdıkları bir bir yazısı alâkayı uyandırmaktadır. | Mecmunda (Büyük;haya tehlikesi — birmucize — Kuyvetli tayyareciliğe doğru — Fransız möslisinde müna- * | kaşalar — Havada “eler oluyor?) Başlıklı yazılarla Server | Ziyann (Bir düğün hatırası) isminde bir hi- kâyesi yazısı tavsiye ederiz. y— Foto Süreyya Foto Süreyyanın 20 inci nüs- hası bir çok nefis resim ve tab- loları havi olarak çıkmıştır. Tavsiye ederiz, — A — Memleket hikâyeleri Genç hikâyecilerimizden Bekir Sıtkı Beyin bu isimle bir hikâye kitabi çıkmıştır. Üslüp ve ifade itibarile orijinal, mevzuları itiba- rile çok mahalli - olmas eserin Karilerimize tavsiye ederi; panama a atlar Akademisine tezyinat mu- allimi olarak dahil olmuştu. Tec- rübe ve tetkiklerinden çıkardığı İ güzel mütalealari Fransanm üs- - tatlarmdan topladığı güzel netice İ başlamıştı. Ressam Giyone ile mek İ tuplaşır, hocasının dostu olan bu ressamla san'at yolunda muhabe- relerde bulunurdu. Giyene Avni Lifijin en takdir ettiği münevver bir ressamdı. Eserini ikmal edişce İ evvelâ ona gösterecek, onunla is- İ töşare edecekti, Fakat ikmal ede- Koska apartmanın orta katında soğukalgınlığından yattığını zan- bu arkadaşı bir gün ka- yınbiraderi heykeltraş Nojattan sordum. Rahatsızlığının geçmek üzere olduğunu tebşir eden da lâtife olarak: “Avniye söyle, bir daha © tabiatle mücadeleye kalkmasın, ona bu soğuklarda pal tosuz sakın tesadüf etmiyeyim.Ne söyliyeceğimi sen bilirsin.” © diye haber göndermiş ve o gülüşmüş- tük. Avni Lifij bir zamanlar soğuk havslarda paltosuz gezmeyi, bü- rudete karşı ila o mukavemeti tiyat edinmişti. İhtimal bu staj o- nu hasta düşürdü ve birkaç gün içinde üful ediverdi. Onun seven- ler arasında bıraktığı bir boşluk vardır ki o henüz telâfi tedilme- miş ve kolay kolay telâfi edile miyecektir, San'at mizacını bu çelik ve bükülmez dili şöhret ke- fesine fazla si ikletini koya- rak kendini göstermek isti- - yenleri derhal iy'ardan çekinmez. di. Tarafgirano methe © kalkışan ister en parlak demçeken bir ka Ilhami Beyin bu sergide daha bazı! mektubun klişesi ve Aka Gündüzün | leri ihtiva eder bir eser yazmağa | meden birdenbire | hastalandı. | Tablo satışı Ve Galeri Meselesi Dünyanın her tarafında harıl- harıl tablo satışı başladı. e Elinde kıymetli koleksiyonu bulunan me raklılar bunları birer birer satılı- ğa çıkarıyorlar. Geçenlerde Paris- ite Blumenthal © isminde bir Amerikalı koleksiyonunu mü- zayedeye çıkardı. Boucher, Vat- tenu, Morenu, Fragonard gibi şöh retlerin orijinal birkaç tablosu ile gayet kıymetli kütüphanesini yük sek fintlerle sattı. Gene son gün- lerde PrudHon'un bitmemiş bir e- seri Louvre o müzesi tarafından 255.000 franga satın alındı. 932 iptidalarında modern Fransız tab- İ lolarımı toplıyan iki Alman ama- İ tör tarafından otuz parça | tablo üç milyon franga satıldı. Bunlar arasında Van Gozh, (o Cösanne, Renoir, Corot'lar da vardi, Yalnız Cösanne'ın “Masa üstündeki elma lar” natürmortu 300,000 ve Van Gogh'un “Tringuetaille köprüsü” 361.000 franga bir Amerikalı ta- rafından satıri alındı, Oralarda her gün yüzlerce tab lo satılığa çıkarılıyor ve meraklı. lar tarafından yüksek fintlerle 8- Imıyor, Fakat şayası dikkat olan ciheti son zamanlarda — bu satış salgınmın çoğalmasıdır. Müzele- rini dolduran şaheserlere sahip © lan milletlerin gözleri önünde ce- reyan eden bu satış muamelesi bi zi alâkadar etmiyebilir. Yalnız bu salgının bizim memleketimize ka- dar uzanıtı üzerinde hayli tevak- kufa değer bir hâdisedir. Gazeteler, Beyoğlunda bir ma- #azada Ayvazofky'nin iki orijimal İ tablosunun satılığa , çıkarıldığını İ ilân ettiler. Gene isitim ki ayni İ mağazada Corot ile Delacoix'nn da birer orijinali satılıkmış. Ayvazofky'nin Boğaziçini tas- İ vir eden tablolarının kıymeti ne olursa olsun, diğerlerinin de haki- ki olup olmadıklarında © isterse hemiz bulunsun, — ne de olsa bunlar kendilerine karşı likaydi- mizi icap ettirecek © sebeplerden deği i ie Ticaret Odası elinde- ki resimleri satıyormus. Gerek ser gilerden aldıkları, gerekse seyyar sergi için memleketimizin tamın- mış ressamlarına Avrupa şehirle- rinde teşhir için sipariş edilerek yaptırılan bı folar ve bazı ya- zılarm gayet ucuz fiatlerle satıl- makta olduğunu işitip müteessir olmamak kabil değildir. Meselâ Nazmi Ziya Beyin bir tablosu bir ahi gözü önün. de çerçevesi fiatine satılmıştır. E- limizde mevcut eserleri bir araya topluyarak bir galeri vücuda ge- tirmek için çırpındığımız bir za- manda kulağım: kadar gelen bu haberlerden alâkadarların ne im olacakları aşi- cirken bir de böyle elde avuçta perakende suretinde saklı bulu- nan eserlerin dağılması oldukça hazin bir maceradır. o Pek yakın ti ieessürünü ümit ve temenni ettiğim galerinin hazırlık larile meşgul bulunduğumuz bir sırada bu tabloların öteye beriye dağılmamasını temin için müze İ deresinin faaliyete geçmesini zuladım. Bu gibi tabloların iştirası için İ tahsisatının bulunmaması dolavı- sile müze idaresinin bu İste bir rol İ oynıyamıyacağını öğrendim. Yal- İ nin galeri meselesinden beni te, İ selli eden nokta sudur ki Halkevi İ müze ve serri şubesinin tesebbü- sile Sultanahmetteki tarihi hama- İ mm beledive ile o uyusulduktan ir o Haftalık Edebi - Roman - | Falih Rıfkı'nın Romanı! münekkidi en müşkül vaziyete düşüren eserlerdendir; bu kita- bı bir tarza maletmek de, muh- tevasmı anlatmak ta kabil de- gil, Fakat böyle olması başka bir cihetten de hoşa gidiyor: insanı hiç sıkmadan, bir ham- lede okunan bu kitap edebi e i birtakım sınıflara ayırıp hepsi için kaideler; şartlar dü- şünmenin ne kadar vahi oldu- ğunu isbat ediyor. Mamafi her şeyi tasnif et- mek, ne kadar yeni olursa ol - sun'her esere kendinden evvel- kiler arasında örnekler bulmak kabildir, Roman, “compöre” i de, “commâre” i de muharririn kendisi olan bir “revue” ye ben ziyor. isinden başka bü- tün fasılların muhavere tarzın- da yazılmış olması da bu tesiri kuvvetlendiriyor. “Compöre” i de, “commöre” i de muharririn kendisi olan bir “revue” dedim; fakat o buba- kımdan eseri ikiye ayırmak ka- İ bildir, çünkü bazı kısımlarda i muharrirden başka değişmiyen geçen vakayi kendilerme göre İ tahlil ve izaka çalışan tipler de var: Mehmet Ali, Raşit, Avu- kat Şakir, Muallim Kadri, Falih Rıfkı, bugünkü muhar rirlerimiz arasında, o zannede- Fikirler ve insanlar rim en çok eğlenerek, yazmak İ ihtiyacını duyarak ve aklına gelen mevzuu derhal yazı hâ- line koymak hevesi ile çalışan muharrirdir, Bu hâl onun hem meziyeti, hem de (o kusurudur. Bir meziyettir. çünkü yazarken duyduğu neşeyi, karilerine de sirayet ettir fakat bir de zaaftır, çünkü hiç bir mevzuu oldurmağa vakit (o bulamıyor. Belli ki o dört tip aklına sonra- dan, kitabın üçte ikisi yazıldık- tan sonra gelmiş; anlattığı va- kalara onları da karıştırmanın kendisi için de, karii için de ne kadar zevkli olacağını anlamış, fakat iş işten geçtikten sonra. Onlarm bulunmadığı sahnele- İ rin zevksiz, tatsız o olduğunu söylemiyorum, fakat çoğunda, meselâ Erenköy Vatan kulübü- nün tasvirinde o dört tip ne ka- dar işe yarardı. Acelecilik. o Falih Rıfkı'ya daha fena bir oyun da (Ooyna- mış, Roman büsbütün mevzu- suz değil: muharrir bir roman mevzuu aramak (o bahanesi ile memleketin, memleketin değil- se de İstanbul'un bugünkü “İa- fa vaziyetini” tasvir etmek temiş, Fakat tablosu (tamam değil, Daha birçok tipler, | bir çok yerler göstermesi lâzımdı. Falih Rıfkı, asıl metne ilâve et- tiği “Son sözler” de bir san'at münakaşası açıyor ve diyor ki: “İhtilâlin güzel ratlarâ karşı vazife ve mesuliyetlerini yazarken sanatın ihtilâle karşı vazife ve mesuliyetlerini unut- mamaklığımız doğru olur.” Çok haklı bulduğum bu söz- zü, Falih Rıfkı isine tatbik etmeli ve yine kendi tabiri ile “gerçekten dava adamı, eseri olan Roman'ı tamamlamalı idi. Sanatm, bilhassa içtimai dava- lara karışan sanatın — ihtilâle sonra galeri olarak | ittihazı için | çalısılmaktadır. Halkevi bu iş üs İ tünde havli calışıyor. Tahsisatile onun bu işe biran evvel baslama- sını temenni ederken elimizdeki tabloları bir araya toplrv: ilmek icin pek çok zaman kaybetmiş ol- duğumuzu da kaydetmek isterim. | Birkaç sene sonra elimizde avucu İ muzda hic birşey o kalmadığını İ gördüğümüz zaman nekadar dö- İ ğönsek faydasız bir taraftan çürüyor, bir taraftan | satılıyor. Her gün yeni bir zarar» İ İn karşılaşıyoruz. e EN€ NACİ e lem olsun, ister gurubun renkle - rini hayal deresinin kamışlarina aksei san'atin o ilim siperin | de gönütlü bekliyen bir nekhiban- dı. Müstehzi kalemlere | san'at palyaçoları ismini vererek kerhen İ dinler, fazla tecavüzatı lisaniye- İ ve karsr hak ve hakikat silâhile | karşına çıkmadan hiç yılmazdı. İ — Meclisine göre idarei lisan e- den, adamına göre muamelesin- olacaktır. Zira | fiflerdi karşı asıl vazifesi, müdafaa ve tamimini üzerine aldığı fikirle- ri, mevzuları sonuna o kadar götürmektir. Eksik müdafaa bir davayı hedefine götüremez. Falih Rıfkı, mevzuunu daha ol- durduktan sonra kitabını yaz- mağa başlasaydı bu kusur el- bette kaybolacak derecede ha- i, Falih Rıfkı bu mevzuu hiç şüphesiz ki o birakmıyacaktır; zaten hergünkü makalelerinin. mana de kusur etmiyen, dostluğa müka bil dostluğunu izhardan çekinmi yen ciddi, vakur bir arkadaşın ya: beni çok müteessir © etmiştir. Hayatında etütlerile meşgul oldu ğu ve pek çok sevdiği Eyibin Gü- müşsuyu sırtlarına onu siyah top- rakların dendanı tahribine terke- | derken ruhumun, vicdanımın ne feryatlarla çırpındığını ben bili- rim. San'at hayatını yazmak is Musahabe “gerçekten dava adamı” olmak haysiyeti ile faaliyeti zuu budur. Fakat (fikirlerini bu romanda olduğu gibi sanat kisvesine bürüyerek yaymak- tan da herhâle vazgeçmiyecek- tir. Başka bir roman... Niçin roman? Falih Rıfkı'da, bilhas- sa Roman'dan sonra, bir tiyat- ro muharriri kabiliyeti görmek bilmem yanlış olur mu? Falih Rıfkı, kelimenin en güzel ma- nası ile bir heccavdır; içtimai hiciv için tiyatro o romandan çok daha müsait bir zemindir. Hem tiyatroya geçmekle, bir- * takım kaidelere ister istemez rıza göstermeğe mecbur olaca- ğı için, Roman'ı bütün mezi” | yetlerine rağmen eksik bırakan | aceleciliği ile de mücadele et - miş olacaktır. Marras'ın Frans cis de Curel için yazdığı ten- itteki bir ömle yi, yalnız ismi değiştirerek, ben de tekrar et- mek isterim: “Tiyatroya, Falih Bey, tiyatroya!,, Maurras'ın bu tavsiyede yanılmamış olduğu- nu hâdiseler isbat etti; ben de haklı olduğumu umuyorum, Roman'ın asıl mevzuu, mem lekette muhtelif sınıflardan in- sanların inkılâbın asıl anladıkla rıdır. Henüz kafalarda ihtilâl olmamıştır; bir kısım irsanlar, Usküdar'da alaturka saz din- liyenler gibi, eski hâli büsbü- tün çirkinleştirmekten o başka bir neticeye varamamış; bazı- ları “Eski hınç” isimli mektus bu yazan Hanrmefendi — gibi, hiç bir tavizde £ bulunmamış; ekserisi de “Salon ve İnkılâp! isimli mektupları yazan hi lar gibi, sadece maymunlaşmış Fakat inkılâbın asıl dramı ki Erenköy'deki kulüpte oyn nıyor, Kitabın en tatlı o parçaları o üç omektup am (hele “Eski hmç” bir nevi h rika) en kuvvetli yeri o Ere köy'de geçen son sahnedir, Ni yalan söyliyeyim? ben o deki genç mühendis Halit E ye, muharire karşı hak veriyo) rum, Falih Rıfkı, ona verdi cevapta diyor ki: “Fetih ordusuna fethetmesini dilerim, “Erenköy sofasından ve tün sofalardan softa ko güç değildir, Bit, tahta sap sıtma, her şeyin en gerisi. bi tün Asya, Anadolu köylerind bağdaş kurmuş. keyfine bal yor.” . Hayır en güç iş © biti, © mayı temizlemek değildir, ki o hâlin avdetine mâni o tır. Bunun için şehirden softi yı kovmakla baslamak lüzi dır, İhtilal, inkılâp bir kafa m selesidir, şehirlerden başlamı zaruridir. Hem Falih Rıfkı, p sıl “bütün sofalardan softa mak güç değildir” — diye bi yor? Bütün Roman. soft bitten de, Ankara'nın bii senede temizlenebilen mal sından da daha muannit ol, Zunu göstermiyor mu? Hal Halit'in, Erenköy'de 31 kı'ya. diğerlerine tamamile lebe çaldığı doğru mudur? E kat Falih Rıfkı'ya böyle sil dehakkımız yok; o çünkü lit'e mektubunu şu | satırlaj bitiriyor: bir kö Anadolu ananesinden arta lan ne varsa evvelâ onu kökü de ve İstanbul'da kazımak Biz de bunu sö velâ Istanbul'd. de, tediğim Avninin ilk mahsüsaği kilerini çizerek başladığım gül! rişan yazıların fazlaaştığını düm ve şimdilik kâfi buldum kat şunu da söyliyeyim ki, arkadaşlar ve bon kâşke A fij derecei uhuvvetile mütehal mikyası ruh sahibi olabil dik.! Kâşke, evet, kâşke.... A A M. SAM

Bu sayıdan diğer sayfalar: